Krizin; gelişmiş ülkelerden başlaması ve bu ülkeleri “ilk aşamada” onları daha fazla etkileyeceği beklentisi, başbakanımızda krizin bizi “teğet geçeceği” yanılsaması yarattı.
Tabii ki böyle bir şey olmadığı ve olmayacağı hem hükümet hem de ekonomi kurmayları tarafından geç de olsa anlaşıldı. Belki de olayın farkında olan bürokratlar, en nihayetinde siyasilere bunu anlatmayı başardılar.
Küresel daralmayla birlikte kaynak sorunu yaşayan ve önünü görmekte olan bankacılık sektörü, “müdebbir” (tedbirli) davranma adına krediler konusunda reel sektörü istemeden de olsa sıkıştırmaya başladı. Aslında bunun ardında “karşılıkların” ve de batan kredilerde bankacıların şahsi sorumluluklarına dair bankacılık düzenlemelerinin payı vardı.
Bankacılardan gelen baskılarla yorulan reel sektörün de baskısıyla; krize hazırlıksız yakalanan başbakan; bankacılık sektörüne karşı hırçın davranmaya başladı.
Bu hırçınlık; bir süre sonra ekonomik yapının vazgeçilmez unsurlarından, reel sektör ile bankacılık sistemini adeta “hasım” haline getirdi. Başbakan kriz ortamında sadece reel sektörü değil, bankacılık cephesini de dikkatle dinlemesi gerekirken bunu yapmadı. Anlamsız bir şekilde gerginliği daha da tırmandırdı.
Halbuki reel sektör ile bankacılık hiç bir zaman “hasım” olamazlar. Zira bankacılık, reel sektöre; reel sektörün de bankacılığa ihtiyacı var. Bu nedenle aralarındaki sorun “husumet” boyutundan bir an evvel bir an evvel “çözüm ortağı” platformuna taşınmasında fayda var.
Bu bağlamda BDDK’nın bankacılık sisteminde; karşılıklar ve cezai sonuçlar doğuran sorumluluklardan başlamak üzere yeni düzenlemeleri en kısa zamanda hayata geçirilmeli. Sermaye akışlarının önündeki engellerin kaldırılması, para/kredi trafiğinin daha düzenli ve hızlı akmasını sağlayacak önlemler en kısa zamanda alınmalıdır. Reel sektör ile bankacılık sektörü arasındaki; başbakan marifetiyle yaratılmış görünen; “suni husumetin” bir an evvel “barış platformuna” taşınması için ara çözümler üretilebilir. “İstanbul ya da Anadolu Yaklaşımı” tarzı bir yapının yeniden hayata geçirilmesi taraflar arasında en azından bir “ateşkes” sağlayabilecek alternatiflerden biridir.
Bu “Yaklaşımlar” için hükümet, fon sağlanması ya da vergi istisnalarıyla yardımcı olabilir. Böylesi bir destek, doğrudan firma ya da sektör kurtarmaktan hem çok daha ucuza mal olacak, hem de sorunun daha da büyümeden, kronik hale gelmeden çözümlenmesine yardımcı olacaktır. IMF anlaşması ya da “paket” konusunda geciken hükümet; en azından bu konuda elini çabuk tutabilirse, ileride daha da ciddi bir sorun olarak karşımıza cıkacak “işsizlik” sorununa bugünden önlem almış olacaktır.
Üstelik ilerideki işsizlere “iş yaratma” maliyetinden çok daha ucuza...
Hasım yaratmak!
Haberin Devamı