Şampiy10
Magazin
Gündem

Yüce Allah İncil’in temel ilkelerini vahyetti

SORU: Hz İsa’nın sağlığında İncil var mıydı? İncil de peygamberimize geldiği gibi mi vahyoldu? Yoksa Hz. İsa’nın ölümünden sonra mı yazıldı? (Hüsamettin Yıldırım)CEVAP: Hz. İsa’nın sağlığında İncil yoktu. Elbette yüce Allah ona vahiyler verdi, İncil’in temel ilkelerini vahyetti. Ama bunlar yazılmadı, onun zamanında kitaplaştırılmadı. Hz. İsa, kendisine vahyedilen öğretileri, vaazlarıyla halka anlatıyordu. Kendisinden sonraya yazılı bir kitap bırakmadı. İncil, müjde demektir. O, dini tamamlayamadığını, kendisinden sonra gelecek Fariklit’in (Perikletüs) Hakk’ın dinini tamamlayacağını müjdeledi. Esasen bir din bilgini olarak yetişmiş olan Hz. İsa, maddileştirilen Yahudiliği aslına döndürmeye çalıştı. Dinin ruhunu anlattı. Ama kendisi ortadan kayboldu. Hıristiyanlara göre çarmıha gerildi, cesedi diriltilip göğe kaldırıldı.

Yine Hıristiyanlara göre İsa çarmıh olayından sonra talebelerine görünüp onlara İncil’i vermiş, yani yazdırmıştır. İşin aslı, İsa ortadan kaybolduktan sonra öğrencileri, İsa’dan duydukları bazı sözleri, onunla birlikte yaşadıkları olayları, İsa’nın kısaca hayatını ve öğütlerini çeşitli yerlere gönderdikleri mektuplara yazdılar. Bu mektuplar zamanla derlenerek İnciller meydana getirildi. Matta, Luka, Markos Yuhanna diye dört İncil, İ.S. 325 tarihinde İznik’te toplanan Hıristiyanlar meclisince yüzlerce İncil’in arasından seçildi. Diğer İnciller uydurma kabul edildi. Hz. İsa’nın konuştuğu Arami dilinde bir İncil yoktur. İlk İncil Latince kaleme alındı.

Namazda tespih çekmek

SORU: Çoğu kaynakta namaz sonunda tespih çekmenin bidat olduğu yazılıyor. Namazı bitirince tesbih çekilir mi çekilmez mi? İşim gereği öğle ve ikindi namazlarımı kılma imkânım olmadığı için eve gidince kaza ediyorum. Kazalarda sadece farzları mı kılacağım? (F. P.)

CEVAP: Eve döndüğünüzde kılamadığınız namazların sadece farzlarını sırasıyla kılarsınız. Kaza demeye gerek yok. Önce o namazları kılın, sonra vaktin namazını kılın. Namazdan sonra 33’er kere “Subhanellah, elhamdü lillah, Allahu ekber” demek sünnettir. Ama bunu el parmaklarıyla yapmak da sünnettir. Bidat olan bu tesbihat tesbih aletiyle saymaktır. Çünkü Peygamberimiz zamanında kullanılmayan tesbih daha sonra uygulamaya girmiştir.

Yazının devamı...

Bağlanma sendromu

SORU: Uzun zamandır içimde sıkıntı ve huzursuzluk var. Birçok kez intihar etmeyi düşündüm. Üç kez evlenmeye niyetlendim olmadı. Düzenli namaz kılmaya çalışıyorum. Şimdi biraz daha iyiyim. Bir hoca önerdiler. Ona gittim. 18-19 yaşlarında bir bayan tarafından bağlandığımı söyledi. Şimdi muska taşıyorum. Her cuma okunmuş suyla boy abdesti alıyorum. Bunun dinimizdeki yerini öğrenebilir miyim?

CEVAP: Dinimizde bağlanmak, açılmak gibi bir şey yoktur. Sadece nazar (göz değmesi) vardır. Bunun için Felak ve Nas sureleri okunur. O muskacı hocalar böyle şeyleri size tavsiye edebilirler çünkü meslekleri ona bağlıdır. Allah’a bağlanın, O’nun kaderine inanın. O’nun dilediği olur, dilemediği olmaz. Sizin hayatınızın çizgileri O’nun bilgisi içindedir. Geleceğinizi bilmezsiniz ama Allah’a göre geleceğiniz bugünden vardır. Zaten O’na göre gelecek de geçmiş de yoktur. Her şey bir andan ibarettir. Allah’a sağlam inanır, O’na kulluğumuzu sürdürürsek huzur buluruz. Kur’ân, müminlerin Allah’a dayanmalarını emretmektedir. Sen de Allah’a dayan, namazını huzurla kılmaya çalış. Her şey iyi olur. Öyle bağlanmaya falan da inanma. Büyünün her türlüsü haramdır. Şirke eş büyük bir günahtır. Kur’ân’ın açık beyanına göre büyüyle uğraşanlar iflah olmazlar: “Büyücü de nereye varsa iflah olmaz” (Taha: 69).

Yanlış bir yorum

SORU: Maide Suresi’nin 90, 91, 92’nci ayetlerinde içki ve kumarın günah olduğuna dair hükümler yer alıyor. 93’üncü ayette ise iyi ameller işleyip iman edenlerin haram kılınan şeylerden tatmalarından dolayı üzerlerine bir günah olmayacağı belirtiliyor. Bu, “Allah’a iman eden ve hayır işleyen kişilerin, çok sapmadıkça içki içmeleri günah değildir” anlamına mı geliyor? (Nebiye Tuğbaşeker)

CEVAP: Maide: 90-92’nci ayetlerde şarap kesinlikle yasaklanmaktadır. Bu ayetler inmeden önce Müslümanlardan bir kesimi içki içerdi. 93. ayette bundan böyle haramlardan sakınan kimselere, önceki eylemlerinden ötürü bir günah olmadığı belirtilmektedir. Ayette içme kelimesi geçmiyor. “Fima taimu: Yediklerinden ötürü” deniyor. “Tam”, taam yemek, yiyecek demektir. Tatmak manası da yoktur. Çünkü tatmanın Arapça’sı “tam” değil “zevk”tir. Ayette bu yasaktan önce içki kullanmış olanlara, bundan böyle sakındıkları takdirde eski yaptıklarından ötürü bir sorumluluk olmadığı vurgulanmaktadır.

Yazının devamı...

Yasin Suresi 41’inci ayet

SORU: 1- Sehv secdesinin uygulaması nasıldır? 2- Yasin Suresi’nin 41’inci ayetininde anlatılmak istenen nedir? ( H.K.)

CEVAP: 1- Sehv secdesi, yanılma secdesi demektir. Namazda farzın zamanında yapılmamasından, vacip bir rüknün de ertelenmesinden veya terk edilmesinden ötürü gerekli olan bir telafi secdesidir. Namazın son oturuşunda Tahiyyat-Salli barikler okunduktan sonra tekrar iki secde yapılıp sağa sola selam verilir. Sehv secdesinin uygulaması böyle olmalıdır. Bizde selam verdikten sonra iki secde yapılıp yine selam verilmektedir. Böyle iki selamın anlamı yoktur. İslâm âleminin çoğunluğu selam vermeden iki secde yapıp sonra selam vermektedir. Sehv secdesi selamdan önce yapılmalıdır.

2- Yasin Suresi 41’inci ayette Allah’ın insanlara olan nimetleri sayılmaktadır. Bu nimetlerden biri de insanların nesillerinin, yükle dolu gemide taşınmasıdır. Gökte yüzen güneş, ay ve yıldızlar nasıl Allah’ın nimet ve kudretinin, ilim ve hikmetinin işaretleri ise insanların kendileriyle beraber çeşitli yerlere götürdükleri çocuklarını ve eşyalarını taşıyan gemiler de Allah’ın nimet ve kudretinin belirtileridir. Ayette “Onların” zamiri ya Kur’ân’ın muhataplarına gider, Allah’ın onların çocuklarını dolu gemide taşıması O’nun kudretinin bir belirtisi olduğu anlatılır ya da geçmiş kuşaklara gider. Zürriyet, gelecek nesil anlamına geldiği gibi geçmiş kuşaklar anlamına da gelir. Ayette zürriyetle muhatapların ataları kastedilmiştir. Buna göre ayetin anlamı, “Allah’ın, şunların atalarını Nuh’un dolu gemisinde taşıması da O’nun kudretinin belirtilerindendir” demek olur.

Başka bir görüşe göre de burada dolu gemi, istiare olarak kullanılmıştır. Bundan maksat, kadınların rahimleridir. Zürriyet de rahimlerde bulunan bebeklerdir. Şevkani’nin de dediği gibi bu son iki görüş tutarlı değildir. Ayette Nuh’un gemisi veya anne rahimleri değil, genel olarak gemi türü kastedilmiştir. Çünkü Kur’ân’ın muhataplarının görmediği Nuh’un gemisi, onlara ayet olarak gösterilmez. Ama genel olarak gemiyi herkes bilir. Yani ayette anlatılmak istenen şudur: Bütün doğa yasaları, suyun üstünde insanları ve tonlarca yük taşıyan gemilerin akıp gitmesi, Allah’ın kudretinin ve insanlara olan nimetlerinin belirtisidir. İnsanların, bu harika olaylara bakıp ibret alarak Allah’a yönelmeleri, O’na kulluk etmeleri gerekir. Her nimet verene teşekkür gerekmez mi? Bütün nimetler, temelde Allah’a dayandığına göre asıl teşekküre layık olan Allah’tır. İşte ibadet Allah’a teşekkür anlamını taşır.

Yazının devamı...

“Genç eş almak dinimize uygun mu?”

SORU: Son günlerde genç eş alma konusu gündeme geldi. İnternetteki bir sitede Peygamberimizin eşlerini ve evliliklerini araştırdım. Hz. Ayşe dışında, aldığı hanımların tamamının kemale ermiş olduklarını, Hz. Ayşe’nin de öyle anlatıldığı gibi çok küçük olmadığını, nişanlısından ayrıldığını okudum. Ama bazıları yaptıkları evlilikler için Peygamberimizi örnek veriyor. Ancak onun yaşlı kadınlarla da evlendiğini nedense söylemiyorlar? Yaptıklarını Peygamberimizin sünneti olarak takdim ediyorlar. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir? (Kenan Tüfekçi)

CEVAP: Evlenmek sünnet olsa da gençle veya yaşlıyla evlenmek sünnet değildir. Çünkü sünnet, dini nitelikteki eylemler için kullanılan bir terimdir. Yemek, içmek, uyumak gibi doğal olayları sünnet diye nitelendirmek dinin ruhuna uygun değildir. Bunlara olsa olsa âdet anlamında sünnet denilebilir. Konuya gelince, Hz. Peygamber’in ilk eşi kendisinden birkaç yaş büyüktü. Ama Sevde dışındaki eşleri öyle sanıldığı gibi kâmil kandınlar değillerdi. Hepsi de evlenmiş kocaları ya ölmüş veya onlardan ayrılmışlardı. Ancak hepsi yaş itibariyle kendisinden küçüktü. Kiminin çocukları da vardı. Bakire olarak aldığı tek hanımı Hz. Ayşe 18-20 yaşlarında, kendisi de o sırada 52 yaşındaydı. Musnedu Ömer el-Faruk’da kaydedildiğine göre Hz. Ömer de Hz Ali’nin kızıyla evlenmiştir ki, kendisi o sırada

57 yaşlarında, kız ise 13-14 yaşlarındaydı.

Taraflar birbirlerini kabul ettikten ve aralarında karşılıklı sevgi bulunduktan sonra yaş farkı önemli olmayabilir. Sorunuzda söz konusu edilen Halis Ağa’nın evliliği genelde hoş karşılanmasa da ne dine ne de kanuna aykırı bir olay değildir. Batı toplumlarında bu durum tuhaf karşılanır ama Halis Ağa’nın doğup büyüdüğü Güneydoğu Anadolu’da böyle evlilikler normaldir. Hatta Avrupa’da bile bunun örnekleri vardır. 89 yaşındaki zengin bir Alman, 27 yaşındaki Etiyopyalı mankenle evlenmiştir. Ünlü sinema oyuncusu Charlie Chaplin, Avrupalı çok genç bir kızla evlenmişti. Dünya kadar evlenmeyen, evlenemeyen, saldırıya uğrayan, kötü yollara düşürülen zavallı kızlar var. Bunları düşünen yok da Halis Ağa’nın eşine acıyan çok. O kızcağız durumundan memnun olmasa evlenmez, ailesi de buna razı olmazdı. Dine ve yasaya aykırı olmayan, tarafların gönül rızalarıyla yapılmış olan evlilikleri paparazzi konusu yapmayı doğru bulmuyorum. İnsanların özel hayatlarıyla uğraşmak, aile içi işleri karıştırmak Kur’ân’a göre yasaktır.

Yazının devamı...

Kişi, kasıtsız yaptığı eylemden sorumlu değildir

SORU: Yanlışlıkla bir miktar alkol içtim. Bazı hadislerde içki alan kimsenin, kanındaki alkol temizlenene kadar namazdan uzak durması gerektiği yazıyor. Bu doğru mu? (M. C.)

CEVAP: Kur’ân, sarhoş vaziyette namaz kılmayı yasaklıyor. “Ey inananlar, sarhoşken namaza yaklaşmayın ki, ne dediğinizi bilesiniz” (Nisa: 43). Görüldüğü gibi o halde namaza yaklaşmama emrinin sebebi, bilincini yitirmiş olan kimsenin ne dediğini bilmeyeceği bir durumda bulunmasıdır. Ama içki aldığı halde sarhoş olmamış, bilinci açık, aklı yerinde olanın namaz kılmaması günahtır. Kandaki alkol tamamen gidinceye kadar ibadetin kabul edilmeyeceği, namazdan uzak durulması lazım geldiği şeklindeki rivayetler uydurmadır. Kur’ân’a aykırı, Peygamberimize iftiradır. Allah tövbe edenin tövbesini kabul eder. Bunun şartı yoktur. Ayrıca Kur’ân’da Cenabı Hak, “Yanılarak yaptığınızda size bir günah yok fakat kalplerinizin bile bile yaptığında günah vardır. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir” (Ahzab: 5) buyurmaktadır. Kişi, kasıtsız yapılan eylemlerinden sorumlu değildir.





Aldığınız para yasaldır

SORU: Ben avukatım. İcra takipleri ve davalarda, asıl alacağın üzerine tahsil gününe kadar faiz işlemektedir. Bize de ücretimiz, bu miktar üzerinden (ana para+faiz) belli bir yüzde oranı olarak ödenmektedir. Bu durumda müvekkilin alacağının içinde bir kısım faiz de olduğu için biz de faiz mi almış oluyoruz? (K. D.)

CEVAP: Normal kıstasla tabii bu faize girer ama ben yasal olarak tanınan hakkın faiz kategorisine gireceği kanısında değilim. Ancak tefecilik riba (haram faiz)dir. Bir de parayı ödeyen kişi fakirse ondan gelen bu fazlalığı kendisine iade etmenizi tavsiye ederim. Çünkü Kur’ân şöyle buyurur: “Eğer (borçlu) darlık içindeyse bir kolaylığa çıkıncaya kadar beklemek (lazımdır). Eğer bilirseniz (verdiğiniz borcu, eli darda olan borçluya) sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır” (Bakara: 280).





Akika kurban nedir?

Bir okurum “Akika kurbanı nedir?” diye soruyor. Cevabım şudur: Çocuk için kesilecek kurbandır. Doğumunun 7. günü kesmek efdaldir. Etinden kesen yiyebilir, başkalarına da yedirebilir. Erkek ve kız için kurban bir tanedir.

Yazının devamı...

Müslümanlık Kur’ân’-ı Kerîm’e göre yaşamaktır

SORU: Bir Hıristiyan’la evlendim. Kendim gibi Müslüman’ı tercih ederdim ama Allah karşıma onu çıkardı. Eşim, son derece iyi ve anlayışlı biri. Ona gönülden bağlıyım. Tek sorun içimin rahat etmiyor oluşu. Evlenirken ikimiz de kimse kimsenin dinine engel olmayacak, karışmayacak diye söz verdik. Ben hâlâ Müslüman’ım, o da hâlâ Hıristiyan. Evlendiğim andan itibaren dinden çıkmış mı oluyorum? Kur’ân bu konuda ne diyor? Allah benim şahadetimi kabul etmeyecek mi? (A. D.)

CEVAP: Müslümanlık şahadet getirmekten ibaret değildir. Şahadet sözü ağızdan havanın titreşimle çıkmasından oluşur. Havayla Müslümanlık olmaz. Müslümanlık Kur’ân’a göre yaşamaktır. Birinci şart namaz kılmaktır. Eğer namazını kılıyor, orucunuzu tutuyorsanız Hıristiyan’la evlenmekten ötürü dinden çıkmazsınız. Ama dinin bir emrini inkâr ederseniz o zaman dinden çıkarsınız. Kur’ân’da Hıristiyan’la evlenilmeyeceği hakkında bir hüküm yoktur.



BİR OKURUMUN İSTEĞİ

SORU: Vaktiyle Milliyet gazetesi 6 ciltlik tefsirinizi kuponla vermişti. Birkaç kuponum kaybolduğu için alamamıştım. Bu eserinize mutlaka sahip olmak istiyorum. Ne yapmam gerektiğini bana bildirir misiniz? (Deniz Ezel)

CEVAP: Milliyet’in dağıttığı tefsir, fihristiyle beraber 12 ciltlik “Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri” adlı eserimin kısaltılmışıdır. O bir kere verildi ve bitti. Daha sonra bunu da özetleyerek her okurun kolayca yararlanacağı 3 ciltlik bir eser haline getirdik. Yeni Ufuklar Yayınevi’nden temin edebilirsiniz.

İşte adres: Yeniufuklar Neşriyat Nuhkuyusu Cad. No: 267 Bağlarbaşı/Üsküdar/İstanbul

Telefon: 0216 492 66 13.



FİDYE, FAKİRE YARDIMDIR

SORU: Oğlum yoğun iş temposu nedeniyle bu sene oruç tutamıyor. Karşılığını bedel olarak ödemek istiyor. Diğer oğlum üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Oruç bedelini diğer oğluma kurs ücreti olarak verse olur mu?

CEVAP: Sizinki bir taşla iki kuş vurmaya benziyor. Fidyenin anlamı fukaraya yardımdır. Oğlunuzın geçimi size ait değil mi? Ana baba çocuğuna, çocuk da ana babasına zekât ve fitre veremez. Ancak kardeş, fakir kardeşine fitre ve zekât verebilir.


Yazının devamı...

Bütün evren Allah’ı zikreder

SORU: Hocalarımızdan biri televizyonda, “Ağaçlar zikrediyor, kuşlar oruç tutuyor” dedi. Ağacın aklı fikri mi var ki, Cenabı Allah ondan zikir beklesin? (Hidayet Koçak)

CEVAP: Yalnız ağaçlar değil, bütün evren Allah’ı zikir ve tesbih eder. Ancak onların zikri ve tesbihi kendilerine özgüdür. Bizim anladığımız manada yükümlülük tesbihi ve zikri değildir. Sorumlu olanlar, görünmez varlıklar olan cinlerle fiziksel varlıklar olan akıllı insanlardır. “Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu övgüyle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, halimdir, çok bağışlayandır” (İsra: 44). buyurulmaktadır. Cansız sanılan her şeyde, insanların fark edemedikleri bir canlılık vardır. Bütün eşya atomlardan oluşur. Atomun çekirdeği çevresindeki elektronlar, akla şaşkınlık verecek bir hızla dönmektedir. Mesela bir Hidrojen atomundaki elektron, çekirdeği çevresinde saniyede 2000 kilometre hızla döner. Sanki bir zerre, koca bir güneş sistemini temsil etmektedir. Maddenin en küçük parçası, bu hareketleriyle Allah’ı tesbih etmektedir. Tesbih, yaratıcının şanının yüceliğini söylemektir. Bir atomdaki bu düzen, O’nun kemalini haykırmıyor mu?

“Bu ne harika bir olay”

Doğa olaylarına bakın, çiçeklere bakın. Dikkat ederseniz baktıkça yapanına, yaratanına hayran kalırsınız. Sizin derin bakışınız sizde, yaratana karşı bir hayranlık uyandırır. “Subhanallah bu ne sanat, bu ne harika olay” dersiniz. İşte onların tesbihi, bakanlarında yaratana karşı bir hayranlık uyanmasına vesile olmasıdır. Bir de onların tesbihi ve zikri bizim gibi sorumluluk zikri değil, kendilerine özgü bitkisel bilinçle yaratanı anmalarıdır. İnsanda şu baş gözünden ayrı olarak gönül gözü vardır. Gönül gözü açık olanlar eşya zerrelerinden zikir sesi işitmişlerdir. Sağlam kaynaklarda Peygamberimizin tabiat varlıklarından, ağaçlardan, taşlardan zikir ve tesbih sesi duyduğuna dair çeşitli rivayetler vardır.

İnce işlet mekteb-i dünyada daim fikrini

Dinle eşya cüzlerinden Halikın sen zikrini.

Bunda akla mantığa aykırı olan ne var? Kur’ân dininde akla aykırı bir şey yok ama akla değil, sağ duyuya aykırı bir şey yok. Fakat kuşların oruç tutması ancak yüzeysel kişilerin ağzından çıkacak bir sözdür. Hayvanlar sorumlu değiller ki bizim anladığımız anlamda oruç tutsunlar veya biçimli ibadet yapsınlar.

Yazının devamı...

Ünlü Alman şairi Goethe’de İslâm ve Kur’ân sevgisi

“Eğer insan kendini ve başkasını tanırsa

O zaman anlar ki

Doğu ve Batı birbirinden ayrılamaz.”

Onun “Doğu Batı” adlı divanındaki şiirsel “Ben”, Müslüman bir benlik taşımaktadır. Mesela diyor ki: “Çok saf ve temiz hisseden ve düşünen İsa, tenhada sadece bir tek Tanrı’yı andı. Kim onu tanrılaştırdı ise onun kutsal iradesini incitmiştir. Hz. İsa’nın anlatmak istediği hakikatin ortaya çıkması gerekirdi. İşte Hz. Muhammed de bu gerçeği ortaya çıkardı.

(Hz İsa’nın misyonunu sürdüren) Hz. Muhammed, tek Tanrı kavramıyla bütün dünyayı fethetti.” Divanının bazı yerlerinde Kur’ân’ın ilahi kaynağa dayandığını söyleyen Goethe, arkadaşı Blumenthall’e yazdığı 28 Mayıs 1819 tarihli mektupta bu görüşünü belirterek diyor ki: “Allah’ın, Kur’ân’da söylediği ’Biz her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara gerçeği açıklasın’sözü hakikatin ta kendisidir (İbrahim: 4).”

“Kur’ân kitaplar kitabıdır”

Kur’an’a hayranlığından ötürü Goethe, Kur’ân-ı Kerim’in indiği Kadir Gecesi’ni kutlamak istiyordu. Goethe’nin düşüncesi Hafız’ın düşüncesine çok benzer. Hafız formel İslâm’ı eleştirirken tasavvufi ruhi İslâm’ı övmüştür. Goethe de aynen onun gibi tasavvufi-ruhi İslâm’a ağırlık vermiştir. “Kur’ân-ı Kerim’in yaratılıp yaratılmadığını sorgulamam (Buna gerek görmem). Ama Kur’ân’ın kitaplar kitabı olduğuna, İslâm’ın bir gereği olarak inanırım” diyen Goethe, ilahi aşkı temsil eden mecazi şarabı övmekte ve onun (yani aşkın) meleklerden de önce yaratıldığını söylemektedir.

“Ben İslâm’a tutundum”

Yine şair 24 Şubat 1816 tarihinde yazdığı notunda kendisinin Müslüman olduğunu reddetmemektedir: “Şair kendisinin Müslüman olduğu iddiasını reddetmez.” 20 Eylül 1820’de Zelter’e yazdığı mektupta da şöyle diyor: “Ayrıca ben, İslâm’a tutunduğumu belirtmekten başka bir şey söylemeye gerek görmüyorum.” Goethe ve İslâm konusunda ayrıntı isteyen Katharina Mommsen’in, “Goethe und der Islam. Insel-Taschenbuch” kitabına başvurabilir.

KAYNAK: http://de.wikipedia.org/wiki/West-%C3%B6stlicher_Diva

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.