Şampiy10
Magazin
Gündem

Sokrates’e göre ruhun ebediliği (6)

* DÜNDEN DEVAM

Her ölünün meleği, kendisini yüce mahkemeye götürür. İyi veya kötü herkes bu mahkemeye gelir. Mahkemenin hükmüne teslim olur. Ne iyi ne de kötü olanlar (yani Araf halkı) Akhreon Nehri’ne giderler, orada bulacakları teknelere binerler. Bu tekneler onları taşıyıp göle götürür. O gölde ikamet ederler. Ancak işledikleri büyük suçlar yüzünden ıslah edilemez olanlar, kutsal şeylere karşı saygısızlık edenler, çirkin cinayetler işlemiş olanlar kendilerine uygun sonuç olan ve bir daha çıkamayacakları Tartarus’a (cehenneme) atılırlar (s. 183).
İşledikleri suçlar büyük olmakla beraber yine de ıslah edilebilir olanlar Tartarus’a atılırlar. Bir yıl acı çektikten sonra dalgalar sadece katilleri Kokytos’a, ana-babaya karşı suç işleyenleri de Pyriphlegeton yoluyla ileri doğru sürükleyip Akhrosiyan Gölü’ne götürürler. Burada öldürdükleri veya kötülük yapmış oldukları insanlara seslenip çağırırlar. Onlardan kendilerini bağışlamalarını isteyerek yalvarırlar. Eğer onları ikna edebilirlerse sıkıntılarından kurtulurlar. Fakat eğer ikna edemezlerse tekrar Tartarus’a götürülürler ve kötülük yapmış oldukları kişilerden bağışlama kazanıncaya kadar bu işlem sürer. Çünkü onlara öngörülen ceza budur (s.183).
Hayatlarını dindarlıkla ve iyilik yaparak geçirmiş olanlar ise bu dünya hapishanesinden kurtulurlar ve yukarıda anlatılan saf ve temiz evlerine giderler ve gerçek dünyada ikamet ederler. Bunlar içinde kendilerini felsefeyle arındırmış olanlar, bedensiz olarak hep beraber, tarifi mümkün olmayan ve anlatmaya zamanımızın yetmeyeceği güzellikteki büyük köşklerde yaşarlar.
“Kur’ân da günahlardan korunmuş olan ruhların, cennet saraylarına gideceklerini vurgular: “İşte onlar, sabretmelerine karşılık saraylarda ödüllendirilecekler ve orada bir sağlık dileği ve selam ile karşılanacaklardır. Orada ebedi kalacaklardır. Ne güzel karargah ve ne güzel makamdır orası” (Furkan: 75-76), “İnanıp iyi işler yapanları, cennette, altlarından ırmaklar akan yüksek odalara yerleştiririz. Orada ebedi kalırlar. Çalışanların ücreti ne güzeldir” (Ankebut: 58). “Rablerinden korkanlar için üst üste yapılmış odalar var (Kâfirlerin her yandan kendilerini saran, üst üste binmiş ateşten gölgeleri yerine, müminlerin üst üste binmiş odaları var). Odaların altından da ırmaklar akmaktadır. Bu, Allah’ın vaadidir.” (Zümer: 20) S Ateş.”
Kaderin sesi beni çağırıyor. Az sonra zehri içmem gerekiyor, sanırım yıkanma işini bundan önce yapmam daha iyidir. Böylece kadınları, öldükten sonra benim cesedimi yıkama zahmetinden kurtarış olurum (s. 184).

Yazının devamı...

Sokrates’e göre ruhun ebediliği (5)

DÜNDEN DEVAM

“BEDENİ canlı kılan şey nedir?”, “Ruhtur”, “O halde ruh, ele geçirdiği her şeye hayat getirir”, “Evet, kuşkusuz”, “Hayatın zıddı var mıdır?”, “Vardır”, “Nedir o?”, “Ölümdür”, “O halde, önceki önermelerimizden, ruhun daima beraberinde getirdiği şeyin zıddını (ölümü) asla kabul etmeyeceği sonucu çıkar”, “Elbette”, “Peki ölümü kabul etmeyene ne isim verilir?”, “Ölümsüz”, “Ruh ölümü kabul eder mi?”, “Hayır”, “O halde ruh ölümsüzdür.” Eğer ölümsüz olan şey, aynı zamanda yok edilemez ise ölümsüz olan ruh da yok edilemez. Öyle ise ölüm, insanın ancak ölümlü parçasını alır fakat ölümsüz kısmına dokunamaz, o bedeninden ayrılır ve zarar verilemez olarak kalır. Ruhun ölümsüz ve yok edilemez olduğu ve ruhlarımızın öteki dünyada kesinlikle var olacağı kuşkusuzdur. Ölüm her şeyin sonu olsaydı o zaman günahkârlar için Allah’ın bir nimeti olurdu. Çünkü böylece onlar sadece bedenlerini değil, ruhlarıyla beraber yaptıkları kötülükleri de tamamen mutlu biçimde bırakmış olurlardı. Fakat ruhun ölümsüzlüğü açıkça ortaya çıktığına göre ruh için en yüksek erdemi ve bilgeliği elde etmek dışında bir özgürlük veya kurtuluş yoktur. (s. 174-176).

Dediklerine göre her insan ölümden sonraki hayatında ona tahsis edilen melek tarafından, ölülerin bir araya toplandığı bir yere götürülür (İslâm’da mahşer yerine). Orada mahkemesi görüldükten sonra onları bu dünyadan öteki dünyaya sevk etmek için belirlenmiş rehberi izleyerek öteki dünyaya geçerler. Orada hak ettiklerini aldıktan ve paylarına düşen süre kadar kaldıktan sonra, yani pek çok asır geçtikten sonra başka bir rehber onları tekrar geri getirir. Ancak bu yol öyle dümdüz bir yol değildir. Bu yolda birçok yol ayrımları ve dönemeçler vardır. Bilge ve salih ruh (iyi insan), kendisi için atanmış rehberini izler ve çevresini bilir fakat bedensel arzuları peşinde koşan ruh, birçok mücadele ve ıstıraptan sonra kendisine tahsis edilmiş olan melek tarafından zorla ve şiddet kullanılarak bu dünyadan götürülür. Bütün ruhların toplandığı yere (mahşere) ulaştığı zaman eğer ruh arı, saf değilse kötü işler yapmış, iğrenç cinayetler ve benzeri suçları işlemişse herkes o ruhtan kaçar ve ona sırtını çevirir, kimse onunla arkadaş olmaz. Yapayalnız ortalıkta dolaşıp durur. Orada kalması gereken zamanı doldurduktan sonra, kendisine uygun ikametgâh alanına götürülür. Hayatını tanrı yolunda geçiren her saf ve doğru ruhun kendine uygun bir evi vardır (s. 174-178). DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Sokrates’e göre ruhun ebediliği (4)

* DÜNDEN DEVAM

Öğrenci Kebes sorar: “Ruhun, bedensel şekle girmeden önce var olduğunun gayet ustaca ve yeterli biçimde ispatlandığını kabul etmeliyim. Fakat ruhun ölümden sonra da var olmaya devam ettiği hususu benim açımdan hâlâ ispatlanmış değildir (s 148). Ayrıca bazı ruhların ölümden sonra da var olmaya devam ettiklerini ve tekrar tekrar doğup öleceklerini ve ruhta onun birçok kereler doğup kalmasını sağlayacak doğal bir güç bulunduğunu kabul etsek bile yine de bu art arda doğumlardan yorulacağını ve sonunda ölümlerinin birinde artık yenik düşerek tamamen yok olacağını düşünmeden edemeyiz” (s. 148-149).

Sokrates’in cevabı: Zıt, hiçbir zaman, karşıtıyla beraber bulunmaz. Birbirine zıt olan sıcaklık ve kar bir arada bulunmaz. Sıcağın yaklaşmasıyla kar ya çekilecek ya da yok olup gidecektir. Ateş de soğuğun yaklaşmasıyla ya çekilecek ya da yok olacaktır. Soğukla ateş bir arada bulunmaz. Soğuğu alan ateş çekilir, yok olur. (s. 170). Tek sayı daima tek ismiyle çağrılır. Bir şey hem tek hem çift olmaz. Tek daima tek, çift de daima çifttir. Fakat tek ismiyle çağrılan tek şey bu değildir. Kendi özel isimleri bulunduğu halde tek diye çağrılmaları gereken başka şeyler de vardır. 3 sayısı gibi... 3 sayısı kendi adıyla (üç olarak) çağrılabileceği gibi ona tek de denilir. Aynı şekilde 2, 4 ve sayı dizisinde bu şekilde devam eden sayılara da çift denilir (s. 171).

Ateş soğuğu kabul etmez

3 sayısının formu tarafından sahip olunan şeyler, sadece sayı olarak 3 olmakla kalmayıp aynı zamanda tek de olmalıdırlar. Ve bu şeyler hiçbir zaman bu etkiyi yapan forma zıt olan formun saldırısına uğramaz. “Tek”e zıt olan çifttir. O halde çift sayının formu da asla 3’e sokulmaz. Bu durumda 3’ün, çiftten alacağı hiçbir payı yoktur. Demek ki 3 sayısı çift değildir. Aynı şekilde 2 “tek”i kabul etmediği gibi ateş de soğuğu kabul etmez. Bütün bu ve benzeri örneklerden şu genel sonuca varılır: Birbirlerini kabul etmeyen, yalnız zıtlar değil, ayrıca getirildiği şeye zıddını da beraberinde getiren hiçbir şey, getirdiği şeyin zıddını kabul etmez. 5 sayısı çift formunu kabul etmez. 5’in iki katı olan 10’un tek formunu kabul etmeyeceği gibi...

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Sokrates’e göre ruhun ebediliği (3)

* DÜNDEN DEVAM

Öğrenci Simmias dedi: “Sanırım Kebes, ruhun doğumdan önce var olduğuna yeterince ikna olmuştur. Fakat ruhun, ölümden sonra da devam ettiği, benim açımdan hâlâ pek ispat edilmiş değil. Ölüm anında ruhun dağılacağı ve bunun, onun sonu olacağı korkusu herkes için ortak bir korku” (s.135-136).“Ruh, büyük ölçüde ilahi, ölümsüz, akılcı, tek şekilli, ayrışmaz ve değişmez olana çok benzer. Beden ise büyük ölçüde beşeri, ölümlü, akılcı olmayan, çok şekilli, ayrışabilir ve değişebilirdir. Ancak ruh, kendisi gibi görünmez, saf ve asil olan Hades ülkesine Tanrı’nın ve bilgeliğinin olduğu (Tanrı izin verirse az sonra benim de gideceğim) yere gidecektir. Birçok kişinin söylediği gibi ruh, parçalara ayrılıp yok olmaz. Saf ruh, kendini kendinde toplar. Ruhun amacı bu soyutluğa ulaşmaktır. Böyle bir ruh, tam anlamıyla felsefe öğrencisidir” (s. 140-141).

Sokrates’e göre olgunlaşmamış (yersel) ruhlar, bir süre dolaştıktan sonra başka bedene girerler. Yani olgunlaşmamış ruhlar reenkarnasyon yoluyla başka bedenlere girip dünyaya gelirler: “Öteki dünyadan ve gözle görülmeyenden korkan ruh alçaltılıp görünür dünyaya doğru aşağı sürüklenir. Bunlar, iyilerin değil, önceki kötü hayatlarının cezası olarak bu yerlerde dolaşmaya zorlanmış kötü insanların ruhlarıdır. Ve onlar, kendilerine eşlik eden bedensel maddenin şiddetli arzuları yoluyla başka bir bedene hapsedilinceye kadar bu şekilde dolaşmaya devam ederler. Ve hapsedilecekleri bedenin, önceki hayatlarında yetiştikleri karakterle aynı özelliklere sahip olması beklenir” (s. 141- 143).

(Bugün reenkarnasyon denilen bu olay İslâm bilginlerinin çoğunluğunca kabul edilmez. Ancak bazı ayetlerden böyle bir anlam çıkarılabilir. Sokrates’in de söylediği gibi böyle bir beden dolaşma söz konusu ise bu, ancak arınmamış olgunlaşmamış ruhlar için söz konusudur. Arınıp olgunlaşan ruh vardığı cennet yurdundan bir daha asla çıkmaz ve başka bedene girip dünyaya gelmez.Cennetliklerin durumunu anlatan, “55- Orada, güven içinde, her meyveyi isterler. 56- Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah) onları cehennem azabından korumuştur” (Duhan: 64/55-56) ayetlerinde cennetliklerin ilk ölümden başka ölüm tatmayacakları, bulundukları cennette sürekli kalacakları belirtilir. S. Ateş)

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Sokrates’e göre ruhun ebediliği (2)

* DÜNDEN DEVAM

Öğrenci Kebes sordu: “İnsanlar ruhla ilgili konularda şüpheye eğilimli oldular. Onlar ruhun bedeni terk ettiği zaman, artık bir yerde olmayacağından, ölüm anında yok olacağından ve bedenden ayrılışından sonra uçunca dağılan ve gözden kaybolup yokluğa giden bir duman gibi sona ereceğinden korkarlar.”

Sokrates cevapladı: Aklıma, onların bu dünyayı terk ettikten sonra orada olduklarını ve ölümlerin tekrar doğup bu tarafa döndüklerini doğrulayan eski bir öğreti geldi. Hayatın ölümden geldiği doğruysa, o zaman ruhların öteki dünyada var olmaları gerekir. Çünkü eğer değilse, tekrar nasıl doğmuş olabilirler? Ve eğer yaşamın, ölümden doğduğu düşüncesi zihinlerde yerleşirse o zaman kanıtlayıcı olur. Tüm canlıları düşünürsek ruhun ölümsüzlüğünü ispat daha kolay olur. Her şey zıddından oluşmaz mı? Güzel ve çirkin, adil ve zalim gibi şeyleri kastediyorum. Zıddı olan bir şeyin, başka şeyden değil de kendi zıddından gelmesi zorunlu mudur?

Ve her şeyin, evrensel zıtlığın içinde, bir zıttan diğerine ve tekrar geriye gelen ve her zaman devam eden iki ara süreç yok mudur? Örneğin daha büyük, daha küçüğün bulunduğu yerde artma ve azalma ara süreçleri de vardır. Ancak böylece bir şeyin arttığı ve azaldığından söz edilebilir. Aynı şekilde birbirinden olan ve birbirine geçişi kapsayan benzeri birçok süreç vardır. Çözülme ve birleşme, soğuma ve ısınma gibi... “Uykunun, uyanık olmanın zıddı olduğu gibi, yaşamın da bir zıddı vardır değil mi?”, “Elbette vardır”, “Nedir o?”, “Ölü olmak”, “Bunlar (hayatla ölüm) eğer birbirlerinin zıddıysalar, birbirlerinden nasıl oluşmuşlardır? Ve iki ara süreçleri de var mıdır?”, “Tabii ki”, “İki çiftin iki öğesi, uyuma ve uyanık olmadır. Uyuma durumu, uyanık olma durumuna zıttır ve uyanık olma uyumaktan, uyuma da uyanık olmaktan gelir. Geçiş süreci bir durumda uykuya dalma, diğerinde uyanmadır”, “Gayet tabii”, “Ölüm durumu, yaşamın zıddı değil mi? Yaşayanlardan ortaya çıkan nedir?”, “Ölü olan”, “Peki ya ölü olandan?”, “Ancak yaşayan”, “Öyleyse canlı şeyler, ölüden meydana gelir Kebes. Ölüm olayı gözle görülür değil mi?”, “Şüphesiz”, “Burada ölünün canlıdan geldiği gibi canlının da ölüden geldiği sonucuna varırız.”, “Ben yaşama dönme diye bir şeyin var olduğundan eminim.” (s. 124-128).

(“O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır” (Mülk: 2) ayeti, hayatın ölümden doğduğunu gayet açıklıkla belirtmektedir. S. Ateş)

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Sokrates’e göre ruhun ebediliği ve ahiret (1)

Diyalektikle muhataplarını kendi düşüncesine getirebilen Yunan filozofu Sokrates (İ.Ö. 469-399), sokakta halk diliyle görüşlerini anlatırdı. Yazmak yerine konuşuyor yahut sorguluyordu. Gerçeğe ancak ortak çabayla ulaşılacağına inandığı için konuyu tartışmaya açıyor, muhatabının düşüncesini, kurduğu mantık örgüsüyle kendi istediği yöne çeviriyor ve inandığını kabul ettiriyordu. Birçok genç onun çevresinde toplanmıştı. Gençleri baştan çıkarmakla ve Atina sitesine yabancı tanrılar sokmakla suçlanan Sokrates, 11 kişinin yönettiği mahkeme önünde savunmasını yapmış, ölüme mahkûm edilmiştir. Bu cezayı sürgüne çevirme seçeneği varken Atina dışına çıkmak istemediği için bunu kabul etmemiş, idam hükmünü giydikten sonra hapishanede kendisini her gün ziyarete gelen sadık öğrencileri tarafından kaçırılma önerisini geri çevirmiştir. Gerçek filozof olan temiz ruhların, yüce ruhlarla ve meleklerle beraber büyük göllerin, ırmakların bulunduğu bahçelerde ebedi mutluluğa ereceğine inandığı için bir an önce o saadet hayatına kavuşmak üzere ölümü gülerek kabul etmiştir. Son ana kadar öğrencilerine ruhun ölümsüzlüğünü ve ahiret hayatının mutluluğunu anlatmış, gün batarken sunulan zehri fütursuzca bir yudumda içerek huzurla bu dünyadan ayrılmıştır.

Okunması gereken bir eser

Nietzsche’nin salt bir akıl olarak gördüğü, Kant’ın “Bir akıl ideali” dediği Sokrates, Hegel tarafından bir insanlık kahramanı, felsefesini yazmak yerine yaşayan “gerçek bir filozof” olarak kabul edilmiştir. Öğrencilerinden Eflatun, hocası Sokrates’in mahkemedeki savunmasını ve mahkûmiyetinden idamına kadar olan süreçteki diyalektiğini kitap haline getirdi. Şule Yayınları tarafından Eylül 2007’de çıkarılan “Sokrates’in Savunması” adlı eser gerçekten okunmaya değer. Bu eserden yararlanarak Sokrates’in, ruhun ölümsüzlüğünü ispatlama ve ahiret hakkındaki düşüncelerini özetlemek istiyorum. Arınmadan dünyadan giden ruhun öteki hayattaki mutluluk yurdunda kendisine yer bulamayacağını, arınan ruhların ise mutluluğa ereceğini söyleyen Sokrates, “Hayatım boyunca onlar arasında kabiliyetime göre bir yer bulabilmek istedim. Doğru yolla mı, yanlış yolla mı istedim bunu az sonra Tanrı izin verirse öteki dünyaya varınca öğreneceğim” der (s. 123-124).

*DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Surelerin sıraları

SORU: Namaz kılarken Fatiha Suresi’nden sonra Elemtere Suresi’ni, ondan sonra sırayla Nas Suresi’ne kadar okuyorum. Elemtere’yi okuduktan sonra Ereytellezi Suresi’ni okumamın sakıncalı olduğunu söyleyenler var. Sırayı bozmamak gerekiyormuş. Böyle bir şeyin aslı var mı? İstediğim surelerle namaz kılamaz mıyım? Sıraya uymam mı lazım? (Fethi Önal)

CEVAP: Surelerin sırayla okunması şart değil. Halk için böyle bir gereklik yok. O, Kur’ân’ı çok iyi bilenler içindir. Surelerin bugünkü sırası da asıl iniş sırası değildir. Hz. Osman zamanındaki düzenlemedir. İniş sırası göz önünde tutulursa 1’inci Alak, 2’nci Kalem, 3’üncü Müzzemmil, 4’üncü Müdessir, 5’inci Fatiha, 6’ncı Mesed, 15’inci Kevser, 17’nci Maun, 18’inci Kâfirun, 19’uncu Alak, 20’nci Felak, 21’inci Nas, 22’nci İhlas, 29’uncu Kureyş, 114’üncü Nasr Suresi’dir. Kur’ân’ı iniş sırasına göre okumak daha güzeldir ama halk bu sırayı bilemez. Kur’ân, “Kolayınıza geleni okuyunuz” buyurduğuna göre halk, kolayına geldiği biçimde sureleri okur. Sıra gözetmeleri önemli değildir.



SABAH NAMAZININ VAKTİ

SORU: Sabah namazı, sabah ezanı okunduktan hemen sonra mı kılınır yoksa beyaz iplikle siyah ipliğin birbirinden ayırt edilecek kadar ortalığın aydınlanmaya başladığı anı mı beklemek gerekir? (Süleyman Özkan)

CEVAP: Tan yerinin ağarmaya yani şafak atmaya başlayınca sabah namazının vakti girer. Bu vakit takriben 1.5 saat sürer. Şafak atmasından güneş doğması aralığındaki zamanda sabah namazı ne zaman kılınsa olur. Hanefiler hariç diğer mezhep mensupları erken kılmayı tercih ederler. Ben de erken kılınması yanlısıyım ama uyuyan, güneş doğmadan hemen önce de namazını kılabilir. Siyah iplik beyaz ipliğin ayırdedilmesi oruca başlama vaktiyle ilgilidir.



ORUÇ TUTAMAYAN HASTA


SORU: Eşim kanser hastası. Oruç tutamadığı için fidye mi ödemeli? (Mustafa Işık)

CEVAP: Eşiniz iyileşirse tutamadığı günler yerine oruç tutar. İyileşmezse fidye ödemesine gerek yok. Çünkü kendisi oruç tutma gücünde ve imkânına sahip değil. Yüce Allah insana gücünün üstünde bir şeyi emretmez.



DERNEĞE FİTRE VERİLİR Mİ?


SORU: Hastayım. Oruç tutamıyorum. Fitremi bir derneğe verebilir miyim? (Tansel E.)

CEVAP: Ben derneklere fitre verileceği kanaatinde değilim. Fitre fakirlere yani ihtiyacı olanlara verilir. Ayrıca derneklere fitre-zekât verilirse asıl hak sahiplerine bir şey kalmaz.

Yazının devamı...

Yalnız Allah’tan yardım beklenir

SORU: Muhyiddin-i Arabi ve Abdülkadir-i Geylani kitaplarında mürşitsiz ve çabasız perdelerin kalkmayacağını belirtmişler. Ben kadınım. Ama küçüklüğümden beri çeşitli vesilelerle Allahım bana hem yol göstermiştir hem de sorularıma cevap vermiştir. Örneğin yakın zamanda bu konuda size yazayım diye düşünürken, siz bana da yol gösterecek kitabı belirtmişsiniz. Niçin tarikatlara güvenmediğimin cevabı da “Büyük bir saygısızlık” başlığıyla yazdığınız yazıdaydı. Allah beni affetsin müritlerin, şeyhlerinin resmine bakarak konsantre olup zikre öyle başladıklarını görmüştüm. Budist tapınması gibiydi. Vahdet-i vücud felsefesi ise bana çok anlamlı geliyor. Huzur buluyorum. Bu konuda okuyabileceğim sadeleştirilmiş Türkçe ile yazılmış kitaplarınız var mı? Yanlış yolda mıyım? Beni aydınlatır mısınız? (Ayşe Neriman Özküçük)

CEVAP: Şeyhin resmine konsantre olarak ibadet etmek tam anlamıyla putperestliktir. O tür düşünce ve uygulamalardan uzak durmak, tevhit dininin gereğidir. Allah’tan başka hiç kimseye yönelinmez ve kimseden yardım beklenmez. Mürşit gerektir ama cahillerden mürşit olmaz. Mürşit diye takdim edilenlerin çoğu ümmidir. Siz bu konuda Sülemi’nin Risaleleri, İslâm Tasavvufu, Ömer Hüdayi Baba ve 3 ciltlik Kur’ân-ı Kerîm Tefsiri’mi okuyun.





Teravih namazı nafiledir

SORU: Kılamadığım teravih namazı yerine başka namaz kılabilir miyim? Teravihin kazası var mı? (Mehmet Baysal)

CEVAP: Teravih, nafile namazdır. Kılarsan sevap, kılmazsan sorumluluk yok. İstediğin gibi namaz kılabilirsin. İki rekât da kılsan olur, dört rekât da... 20 rekât kılmak şart değil.





Kardeşe zekât verilir mi?

SORU: Dinimizde bekâr kız kardeşe zekât vermek yer alıyor mu? (Mustafa Macit)

CEVAP: Eğer kız kardeş veya erkek kardeşler fakirlerse, yardıma ihtiyaçları varsa bekâr olsun olmasın onlara zekât verilebilir.





Hikmetli söz

TANRI, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır, kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Allah’ı kullanır. Giordano Bruno (İtalyan filozofu 1548-1600).

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.