Şampiy10
Magazin
Gündem

Herkes yaptığının karşılığını görür

SORU: Bir yazınızda “Cennet hiç kimsenin tekelinde değildir. Kim dürüstçe yaşar, güzel işler yaparsa cennete gider” diyorsunuz ama bazı kişiler cennete gidecek kişileri şöyle tarif ediyor: “İlk şart Müslüman olmak ve görevlerini yapmak. Bir kişi Müslümanlığı kabul etmiyorsa dünyada çok güzel bir iş yapsa da sadece dünyada kalır. Ahirette geçerli değildir.” Bu söylenenler için sizin yorumunuz nedir?

CEVAP: Bunları söyleyenler yüzeysel kişilerdir. Hem peygambere inandıklarını söylüyorlar hem de onun getirdiği mesajı kabul etmiyorlar. O zaman peygambere inanmanın ne anlamı kalır? Ben “herkes cennete gider” demedim, “Bir hak peygambere inanan, onun buyruklarınca hareket edip Allah’a kul olan, güzel işler yapan herkes cennete gider” dedim. Böyle bir kimse aslında İslâm’ın ruhunu yaşıyor demektir. Çünkü İslâm, Allah’a teslim olmak, O’na tapmak, güzel işler yapmak, doğru olmak demektir. Bu anlamıyla adı ne olursa olsun her Hak din İslâm’dır. Dileyen inanır, dileyen inkâr eder. Herkes yaptığının karşılığını görür. İman nasip işidir. Nasibi olmayan inanmaz. Burada körü körüne nefsinin peşinde sürünen, ahirette de kör olarak Hakk’ın huzuruna çıkar.

Sağlam rivayet değil

SORU: Bir rivayete göre Peygamberimiz 10 sahabiyi cennetle müjdelemiş. Acaba bu ne kadar sağlam bir rivayettir? Doğru olabilir mi?

CEVAP: Cennetle müjdelendiği bildirilen kişiler, Ali ile Talha ve Zübeyr’dir ve Cemel Olayı’nda birbirlerine karşı savaşmışlardır. Onların arasında geçen bu olaylardan ötürü Müslümanların bölünmemesi, herhangi bir sahabiye dil uzatılmaması, suçlanmaması için bu kavga edenlerin hepsinin de cennetle müjdelenmiş olduğu sözü üretilmiştir. Hem Peygamber 10 sahabiyi cennetle müjdeleyecek hem de çok zahid olan Osman ibn Mazun’un ölümü üzerine “Osman cennetlikti” diyen kimsenin bu düşüncesini, “Ne biliyorsun cennete gideceğini? Ben Allah’ın Elçisiyim, ben bile bana ve ona ne yapılacağını bilmem” diyecek.

Bu son söz Ahkaf Suresi’nin 9’uncu ayetine tıpa tıp uyar. Çünkü ayette, “De ki: Ben türedi bir elçi değilim (Peygamberliği ilk defa ben ortaya atmadım ya da önceki peygamberlerin hiç söylemediği bir şeyi söyleyen, ortaya bidatlar atan bir peygamber değilim). Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum ve ben apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim” buyurulmuştur.

Yazının devamı...

Yakut’tan Tarihler

Prof. Dr. İsmail Yakıt’ı (çok yakından olmasa da) yaklaşık 40 yıldan beri tanırım. Ben Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde doçentken o da aynı fakültenin talebeleri arasındaydı. Mezuniyetinden sonra Fransa’da doktora yaptı. İstanbul Üniversitesi’nde bilimsel çalışmalarını sürdürdü. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde dekanlık görevinde bulundu. Şimdi kendisini bilimsel çalışmalara verdi. Doğrusu ben onun şiir yönünü bilmiyordum. Gönderdiği iki şiir kitabı, Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın aynı zamanda şair olduğunu, özellikle şiirin hususi bir yönüne yoğunlaştığını gösteriyor. Şiirlerinde “Yakut” mahlasını kullanan İsmail Yakıt, “Yakut’tan Tarihler” adlı 426 sayfalık eserinde çeşitli olaylar üzerine düşürdüğü tarihleri toplamış. Önsözünde yoğunlaştığı konu hakkında bilgi veren İsmail Yakıt, Hıristiyan ve Yahudi kültüründe de bulunmakla beraber tarih düşürme sanatının Türk edebiyatında zirveye ulaştığını anlatıyor. Seyyid Osman Sururi, 2100’den fazla tarih düşürmüş. Ayni 547, Arif Nihat Asya 362, şair Şefik 294 tarih manzumesi yazmışken genç sayılacak yaşta bu sanata yönelen Prof. Yakıt, 1300’ü aşkın tarih düşürme dörtlüğü yazmış. Birkaç örnek vereyim.

Bayram Kodaman’ın evlenmesi üzerine:

“Bayram’ın bayram olsun Müniresiyle her günü” 1967

Benim Diyanet İşleri Başkanlığı’na atanmam üzerine:

Diyanet’in başında İlahiyat’tan gelen

Tanınmış bir müfessir, bir İslâm uzmanı var

Ey Yakut, ne güzel söyledin sen şu tarihi:

“Bu makam-ı meşihatın da Süleyman’ı var”

1976

Prof. Dr. Hamdi Ragıb Atademir’in vefat tarihi:

Geldi üçler söyledi duada tarihini Yakut:

“Ya Evvel Dar-i naimde meskun kıl Hamdi

Ragıb’ı” 1976

Kitabı okuyunca bazı dostlarımın vefatından da haberdar olup üzüldüm. Sınıf arkadaşım Prof. Dr. Zahit Aksu için:

“Tevhid getiren Yakut söyledi tarihini:

El-Hafız, zahitlerle haşreylesin Zahid’i” 2008

Yakıt’ın diğer bir şiir kitabı da “Zaman Değirmeni” adını taşıyor. Her sayfaya bir dörtlüğün konulduğu “Zaman Değirmeni” 165 sayfa. Her iki kitabın da okunmasını tavsiye ederim.

İSTEME ADRESİ: Ötüken Neşriyat İstiklal Caddesi Ankara Han No: 65/3 Beyoğlu/İstanbul

Yazının devamı...

Dua, Allah’a yalvarmadır

SORU: Namazımı kılıp tespihimi çektikten sonra ellerimi açıp, “Hazreti Muhammed’in, tüm peygamberlerin, büyük din adamlarımızın, başta Atatürk olmak üzere şehitlerimizin ve ölmüşlerimin ruhları için okudum. Sen kabul eyle Allahım” diyorum. Daha sonra da sağlık vermesini ve birtakım insani isteklerimi sıralayıp “Diğer namazımı kılmayı nasip eyle” deyip secdeden kalkıyorum. Bunlar doğru mu? Eğer değilse namazımı nasıl bitireceğim? (Zeynep Etingu)

CEVAP: Sizin secdede bu anlattığınız insanları anmanız tam şirk namazına benziyor. Kur’ân, “Mescitler Allah’a mahsustur. Allah ile beraber hiç kimseye yalvarmayın” (Cin: 18) derken siz namazın en temel öğesi olan secdede Allah’tan başka isimler anıp onlardan medet bekliyorsunuz. Zaten müşrikler de böyle yapıyorlardı. Hz. Peygamber, hayatı boyunca şirkin kökünü kazımaya çalışmıştır. Size secdede böyle dualar yapmayı ve namazdan sonra yaptığınız duaları ölmüşlerin ruhuna bağışlamayı kim öğretti? Hangi ilmihal kitabında böyle bir bilgiye ulaştınız? “Tesbihimi çektim, dualarımı yaptım, ne yapacağım?” diye soruyorsunuz. Ne yapacaksın, seccadeden kalkıp işine devam edeceksin. Dua ne demek? Allah’tan bir şeyler istemek, dilekte bulunmak. “Bana hayırlı evlat ver, beni bağışla, beni cennetine sok. Bana ev ver, para ver, ahlakımı düzelt, bana ve çocuklarıma sağlık ver” gibi dilekler. Peki bunun ölülerle ne ilgisi var ki yaptığınız bu duaları ölülerin ruhuna bağışlayacaksınız? Peygamberimizin ruhunun sizin duanıza, okumanıza hiç ihtiyacı yoktur. O zaten manevi mertebelerin doruğundadır. Daha ötesi yok, siz Allah’ı tesbih edin, O’nu anın, O’na dua edip isteklerinizi arz edin ve bitirince kalkıp işinize bakın. Namaz ve dua böyledir.

Yahudilerle Kureyş Arapları köken itibariyle kardeştir

Bir okurum, “Yakup Yahudilerin atası mı?” diye soruyor. Kendisine cevabım şudur: Bütün peygamberler İslâm’ı getirmişlerdir. İslâm’ın özü Allah’ın birliğine inanarak O’na kulluk etmek ve ahirete inanmaktır. Bütün peygamberlerin mesajlarının temelini bu prensipler oluşturur. Yahudilerle Kureyş Arapları köken itibariyle kardeştirler. Çünkü Hz. İbrahim’in iki oğlu vardı: İsmail ve İshak. Çocukluğunda babası tarafından Mekke’ye getirilip yerleştirilen İsmail bir Arap kızıyla evlendi ve ondan Kureyş Arapları türedi ki, Peygamberimiz de bu kabiledendir. Filistin’de bulunan İshak’tan da Yakup oldu. Unvanı İsrail olan Yakup da İsrailoğulları’nın yani Yahudilerin atasıdır. Böylece Kureyş Araplarıyla İsrailoğulları’nın köken itibariyle amcazade oldukları ortaya çıkmaktadır.

Yazının devamı...

Nafile namazlar ikişer rekât kılınır

SORU: İki secde arasında “allahümmefirli verhamni vecburni ve afi” okuyorum bunun bir sakıncası var mı? Akşam namazıyla yatsı namazı arası 6 rekât ebabil namazı kılıyorum. Böyle bir namaz var mı? Yoksa sadece söylenti mi? Kuşluk vaktinde 4 rekât kılıyorum. Bu yeterlimi? Selam arası 2 rekâtta mı yoksa 4 rekâtta mı? Vakit namazlarının sünnetine, sünnet diye mi niyet edeceğiz yoksa Allah rızası için mi diye niyet edeceğiz? (Neriman Köker)

CEVAP: Secdede tespihten sonra yaptığınız dua güzeldir, sevaptır ama son kısmı yanlış. “Vecburni” diye bir kelime olmaz. Doğrusu: “Allahummagfir li verhamni ve ecurni ve afini” olmalıdır. Manası: “Allahım beni bağışla, beni koruman altına al, bana sağlık ve dirlik ver.” Akşam namazından sonra 6 rekât namaz sağlam sünnet değil, müstehabdir yani kılmak güzeldir, sevaptır. Ama bu namazın adı “Ebabil” değil, “Evvabin” dir. Kuşluk vakti ve diğer nafileler hep ikişer rekât kılınır. İstediğin kadar ikişer ikişer kılabilirsin. Niyet konusuna bu kadar kafanızı takmanızı anlayamıyorum. Niyet, yaptığın şeyi içinden geçirmek, bilinçli yapmaktır. İçinden sünnet namaz kılacağını geçir ve namaza başla. Zaten namazı Allah rızası için kılarsın, herhalde Hasan’ın, Osman’ın rızası için değil. Artık bunu söylemenin manası var mı? Eğer namazı Allah rızası için kılmıyorsan o namaz, namaz değildir. İçtenlikle namaz kılan herkes, bunu Allah rızası için kılar. Artık “Allah rızası için” demeye gerek var mı? Senin ne için namaz kıldığını Allah biliyor.


Bağnazlar tek doğruyu kendi düşünceleri sanır

İŞ yerinde birlikte çalıştığı kimi bayanların, kendisinin âdet halinde de oruç tuttuğunu duyunca bunun asla kabul edilmeyeceğini ısrarla söylediklerini, bu insanların düşüncelerinden rahatsız olduğunu belirten ve nasıl davranması gerektiğini soran okuruma derim ki: Siz, hiçbir şey yapmayın. O tür insanlarla tartışmaya girmeyin. Çünkü bağnaz ve dar görüşlüdürler. Tek doğrunun kendi düşünceleri ve geleneksel bilgileri olduğuna inanırlar. Onlar, tıpkı asırlar önce cennetin toprağını satan papazlara benzerler. Kendi şablonlarına uyanı cennete koyarlar, uymayanı dışlarlar. Zaten onların girdiği cennette olmak da istemem. Ben sevgi cennetini tercih ederim. Hışım ve gazap olan yerde sevgi yoktur. Sevgi olmayan yerde de din yoktur. Sabırlı olun. İbadetinizi gönlünüzden geldiği şekilde yapın.

Yazının devamı...

Yoksul akrabaya zekât verilebilir

* DÜNDEN DEVAM

Tüm ihtiyaçlarından fazla olarak nisap denilen belli ölçüde artı malı bulunmayan kimseye fitre ve zekât verilebilir. Kişinin ana babasına, büyük ana babaları ve öz çocuklarına, torunlarına fitre ve zekât verilmez. Bunun dışında kalan yoksul akrabaya verilir. Kardeş, amca, dayı, teyze gibi yakın akraba içinde fakir kimseler varsa fitre ve zekâtı bunlara vermek daha makbuldür. Bilindiği üzere ne mal kalır, ne mülk, ne para, ne pul... Sağlığımızda Allah için yapacağımız yardımdır asıl bize kalan, ruhumuza sermaye olan...

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un bir kesimi büyük bir sel felaketine maruz kaldı. Azgın sel suları, otomobilleri, koca koca TIR’ları önüne katıp denize götürdü. Resmi açıklamaya göre 30’un üzerinde kişi hayatını kaybetti. Kayıplarla beraber bu sayı 40’ı geçer. Bu felaket olayını Allah’ın intikamı görenler var. Esasında Allah’ın intikamı değil, yasalara aykırı işler yanında Allah’ın buyruğunu da dinlemeyen rantçılardan, düşüncesiz hareket eden insanlardan doğanın intikamı, derelerin öfkesidir bu. Niçin dere yatağına ev yaparsınız, niçin oralarda yapılaşmaya izin verirsiniz? Ve niçin o yerlerde gidip oturursunuz? İşte oraya bina yapanlar da o binalara ruhsat verenler de verilmesine göz yumanlar da o yerlerde gidip oturan veya iş kuranlar da suçludur.

Daha birkaç yıl önce Alibeyköy’de benzeri bir felaket yaşanmıştı. Orası ıslah edildi, sorun kalmadı. Ondan ibret alınsaydı, Ayamama deresi de ıslah edilecek, kaçak yapılar temizlenecek, yağmur sularından oluşan selin önü tıkanmayacaktı. Ama yapılmadı ve yaşananlar yaşandı. Artık suçlu aramanın da anlamı yok. Olay olmuş bitmiş, geri döndürülemez. Bu tür olaylarda gönül birliği yapıp yaralarımızı sarmamız, birbirimize destek olmamız gerekirken siyasiler de olayı siyasi ranta çevirme peşine düştüler. Bir parti diyor ki ruhsatı sen verdin, öteki parti diyor ki hayır bu ruhsat senin zamanında verilmiş. Bu suçlamalar millete ne kazandırır? Geçmişle uğraşmanın yararı ne? Artık bundan sonrasına bakmamız, böyle felaketlerin bir daha yaşanmaması için gereken tedbirleri elbirliğiyle almamız gerekir. Yoksa bu suçlamalar, insanları tedirgin ediyor. Yeter artık bu kavgalar bitmeli. Şu mübarek günlerde kavgaya değil, barışa koşmalıyız. Çünkü bu milletin barışa şiddetle ihtiyacı var. Barış sevinç ve huzur getirir, kırıcı sözler, dalaşmalar gazap, kin ve nefret doğurur.

Yazının devamı...

Bayram sevincini yaşamak büyük bir bahtiyarlıktır

Yine bir bayram, yine ruhların tazeleneceği mutlu günlerden birini yaşıyoruz. Bu mübarek günlere ulaşmamızı sağlayan Allah’a binlerce hamd-ü senalar olsun. Ramazanı dün akşam uğurladık. Bugün de oruç, teravih, zikir, tehlil ve tesbihatıyla kutsal ayın gereklerini yerine getirmenin sevinç ve bahtiyarlığını yaşıyoruz. Bugün bayram namazı için camiye koşanlar, namazdan sonra kucaklaşırlar, mutluluk havuzunda yüzerler ve Allah için yaptıkları ibadetlerinin ecrini almış olarak evlerine dönerler. Dargınlar barışır, küçükler büyüklerin ellerini öper, büyükler de küçükleri okşar, harçlıklarını verir, onları memnun eder. Elbette bugünlerde yetimler, yoksullar unutulmaz. Yetimi sevindiren Allah’ı sevindirir. Yoksulu, güçsüzü, buruk gönüllüyü memnun eden insanı Allah da sevindirir. Peygamberimiz, hastayı soran, muhtaçlara yardım eden kimsenin Allah’ı memnun edeceğini şu çarpıcı örnekle anlatmıştır:

Yüce Allah kıyamet gününde buyurur ki: “Ey Ademoğlu, hasta oldum, halimi sormaya gelmedin.” Kul: “Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbiyken ben seni nasıl sormaya geleyim?” Allah buyurur ki: “Hatırlamıyor musun falan kulum hasta olmuştu, onu sormaya gitmemiştin? Bilmiyor musun onu sormaya gitseydin beni onun yanında bulurdun? Ey Ademoğlu, beni yedirip doyurmanı istedim, beni doyurmadın.” Kul: “Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbiyken ben seni nasıl doyurayım?” Allah buyurur ki: “Bilmiyor musun, falan kulum senden kendisine yiyecek vermeni istedi. Ona yiyecek vermedin? Bilmiyor musun, ona yedirmiş olsaydın harcadığını benim yanımda bulurdun? Ey Ademoğlu, senden su istedim bana su vermedin.” Kul: “Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbiyken ben sana nasıl su vereyim?” Allah buyurur ki: “Falan kulum, senden su istedi ona su vermedin. Şayet ona su verseydin, yaptığın iyiliği benim yanımda bulurdun?” (Müslim. Birr, hadis: 43.)

Bayramınız mutlu olsun, gönlünüz huzur ve sevgi dolsun, ülkemiz hep özgür ve müreffeh kalsın, Allah taala ülkemizin dirliğini, birliğini ve bütünlüğünü korusun. Bayram sabahı hali vakti yerinde olanın kendisi, hanımı ve ergenlik çağına gelmemiş çocukları için fitre vermesi gerekir. Fitre bu yıl en az 6 TL’dir.

* YARIN: Fitre kimlere verilir?

Yazının devamı...

Hurafeleri ciddiye almayın

SORU: Bebek bekleyen bir anne adayıyım. Büyüklerimizin ve çevremizdeki bazı insanların batıl inançları nedeniyle maalesef bunun heyecanını gönlümüzce yaşayamıyoruz. “Bebek doğana kadar saç kesilirse bebeğin ömrü kısa olur. Çirkin şeylere bakmamak gerekir. Son ana kadar bebek için alışveriş yapılmaz, uğursuzluk getirir” gibi bir sürü inanışı bana anlatılıyor. Hamilelik süresince dinimizin öngördüğü kurallar var mı?

CEVAP: Hamilelik sırasında dinimizin öngördüğü kurallar şunlardır: 1- Namazınızı kılmak, ibadetleri muntazam yapmak 2- Çocuğun beslenmesi için normal gıda alıp beslenmek. Bunların dışında bir kural bilmiyorum. Size söylenen o saçmalıkları ciddiye almayın. Çıkarcı ve taklitçi insanlar böyle şeyleri uydurup din yaptılar. Bunlar hurafedir. Nereye bakarsan bak, senin bakışın çocuğun kaderini değiştirmez. Ama haram olan şeylere bakmak elbette senin günah hanene yazılır, çocuğun değil. Çocuk için neler yapılıp nelerin yapılmayacağını hurafe paçavralarından değil, doğum ve çocuk uzmanlarından öğrenin.

Fidye nasıl hesaplanır?

SORU: Hipertansiyon hastası annem bu ramazanda ancak 15 gün oruç tutabildi. Önümüzdeki sene de tutması mümkün değil. Bunun için gerekli fidyeyi nasıl hesaplayıp ödememiz gerekiyor? (Emel Yıldız)

CEVAP: Henüz yaşanmayan günlerin fidyesine gerek yok. Ama yaşanan günlerde tutulmayan oruç yerine, her gün için bir fidye verilir. Bunu mesela iyimser hesapla 8 lira kabul etsek 10 günün fidyesi 80 lira eder. Bu parayı bir fakire verebileceğiniz gibi ayrı ayrı on fakire de verebilirsiniz. İsterseniz 10 fakiri alıp orta sınıf bir lokantaya götürür, bir sabah, bir de akşam onların karnını doyurursunuz. Kur’ân’da anlatılan fidye de budur.

Zekât kimlere düşer?

SORU: Banka kredisiyle aldığım ve halen taksitlerini ödediğim bir evim var. Başka malım yok. Bir miktar da borcum var. Karı-koca çalışıyoruz. Bize zekât düşer mi? Düşerse neye göre hesap yapmamız gerekiyor?

CEVAP: Zorunlu geçim masrafının ve tüm borçlarınızın dışında 3-4 bin lira fazla paranız varsa ve bunun üzerinden bir yıl geçmişse o paraya % 2.5 zekât düşer. Ama borçlarınızın ve temel ihtiyaçlarınızdan ayrı olarak böyle bir paranız yoksa size zekât düşmez.

Yazının devamı...

Dinin sadeliğini bozan insanların veballeri büyüktür

SORU: Televizyonda bir hoca, “Maliki’de ağız yıkamak farz değil Hanefi’de farzdır. Bu yüzden dişleri dolgulu ve kaplamalı Hanefiler daima cenabettir. Bundan sakınmak için Maliki mezhebi taklit edilmelidirler” dedi. Maliki olsak bile kaplama altı ve dolgu yine yıkanmıyor ki... Bunu anlayamadım. İslâm’da mezhep değiştirme veya taklit etme diye bir şey var mı? (Dr. Aykut Güleren)

CEVAP: Bu tür anlamsız düşünceler, size ne dünyada ne de ahirette bir şey kazandırmaz. Hanefi olmak, Maliki’ye geçmek ne kadar gülünç şeyler! İster ağzında dolgu olsun, ister olmasın. Önemli olan ağzı temizlemektir. Asıl kir ve pislik çürük diştedir, dolguda değil. Hâlâ bu kadar ilkel düşüncelerin olması gerçekten insanı üzüyor. Kur’ân’da böyle şeyler yoktur. Sadece yüzün, dirseklere kadar ellerin yıkanmasını, başın ve ayakların da mesh edilmesini emrediyor. Ne ağızdan, ne diş dolgusundan söz ediyor. İnsanlar işlerini güçleştirmek istemişlerse varsın öyle yapsınlar. Ama dine kötülük yapmış, güzel dinin sadeliğini ve kolaylığını bozmuşlar. Bu tür insanların veballeri büyüktür.

Abdest alırken yüzün yıkanması emrediliyor

SORU: Eitimli, modern, günlük aktivitelere katılan ve çalışan bir kadınım. Sabah namazımı evde kılıyorum. Ancak diğer vakitlerde sosyal hayat ve işim gereği dışarıdayım. Az da olsa göz ve yüz makyajı yapmak zorundayım. İşyerimde öğlen ve akşam cem ederek namazımı kılabilecek vaktim yok, olsa bile abdestte “yüz yıkama” zorunluluğu beni namazımı kılmaktan alıkoyuyor. Buna bir çözüm bulamıyorum. Biliyorum ki yalnız saçlar ve ayaklar mesh edilebiliyor. Yüz de mesh edilebilse namazımı rahatlıkla her yerde kılabilirim. Ne yapabilirim?

CEVAP: Ben, güzel dinimizi Kur’ân’ın anlatımına göre insanlara aktarmaya gayret ediyorum. Kur’ân’ın söylediklerini kendi görüşümle değiştirmeye çalışmam. Böyle bir şeyden sakınırım. Kur’ân abdest alırken yüzün ve kolların yıkanmasını emrediyor. Ben bunu meshe çeviremem. Ancak suyu kullanamayacağınız yara bere gibi bir özrünüz varsa o zaman yüzünüzü mesh edebilirsiniz. Ama süs mazeret değildir. Maalesef sizin için bir çözüm yolu bulamıyorum.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.