Şampiy10
Magazin
Gündem

Kur'ân’daki genel hitaplar bütün toplumu kapsar

SORU: Zina ile ilgili ayet sadece kadınları mı yoksa hem kadınları hem erkekleri mi kapsar? Bu ayeti kerime müennes midir yoksa müzekker midir? (Ahmet Tombul)

CEVAP: Kur’ân’da hitaplar ve fiil kipleri genelde erkil (müzekker) kipindedir. Ama bu tür genel hitaplar toplumun bütün bireylerini hem erkekleri hem de kadınları kapsar. “La takrabuz zina: Zinaya yaklaşmayın” buyruğu, erkildir ama kadınlar da bu buyruğun kapsamındadır. “Namaz kılın, zekât verin” buyrukları da erkil kiple söylenmiştir ama kadınları da kapsar. Dinin hükümleri kadın erkek, herkes için geçerlidir. Zinayı yasaklayan buyruk da “Erkekler zina etmesin ama kadınlar edebilir” manasında olamaz. Hiç kimsenin aklından da böyle bir şey geçmez. Kur’ân’da namaz erkek kipiyle emredilmiştir. Kadınlar bu emirle yükümlü değildir dememiştir. Çünkü bu akıl ve mantık sınırlarının dışındadır. Arapça’da tağlib kuralı vardır. Genel hitaplar erkil (müzekker) kipiyle yapılır. Çünkü toplumda erkekler daha baskın daha ağırlıklıdır. Toplumun anlayışı ve kabulü böyledir. İşte bu anlayıştaki toplumlarda genel hitaplar erkil kipiyle yapılır. Ama bütün bireyleri, kadını da erkeği de kapsar.

Kamet zikirdir, tekbirdir

SORU: Kılamadığım namazları kaza ederken kamet getirmem gerekiyor mu? Siz bir yazınızda bireysel namazlarda kamet gerekmediğini ifade etmiştini. (Mehmet Ali Özkılıç)

CEVAP: Bireysel namazlarda kamet getirmek gerekli değildir demek, kamet getirilemez anlamına gelmez. Kamet sünnettir. Hemen hemen bütün ibadet yazarları ve hadisler kametin gerek bireysel, gerek cemaat namazlarında sünnet olduğunu söylerler. Benim kanaatime göre kamet, cemaate namazın başladığını duyurmak içindir. Yalnız başına kılan kimse kamet getirmek zorunda değildir. Ama getirirse ne zararı var?

Allah’ın adını daha çok anmış olur. Ayrıca namaza bir hazırlanma, kendine çeki düzen verme işlevi de vardır kamette. Kamet getirmeyenin namazı da tamdır. Yalnız bir sünnet yapılmamış olur. Peygamberimiz farz namazları sürekli cemaatle kıldığından bireysel namazda kamet getirip getirmediğini bilemeyiz. Çünkü o farzları hep cemaatle kıldı. Siz bunu mesele yapmayın. Kamet getirmeseniz de olur ama getirirseniz zararı yoktur. Kamet de bir zikirdir, tekbirdir. Ben kamet getirmenizi tavsiye ederim.

Bildiğiniz dualarla kılın

SORU: Bildiğim dualarla namaz kılabilir miyim?

CEVAP: Okuma yazma bilmeyen sadece Fatiha’yı ve İhlas’ı bilen kimse namaza durur. Fatiha’yı ardından İhlas’ı okuyup rükû ve secde yapar.

Yazının devamı...

Kim en üstün? Onu Allah bilir

DÜNDEN DEVAM

Tövbe Suresi’nde imanın doruğuna ulaşmış insanlar övülmektedir: 1- İlk inanan muhacirler, bunlar Mekke’de Allah’ın Elçisi’ne inanmış, sonra onun emriyle Medine’ye hicret etmiş Müslümanlardır. 2- İlk inanan ensar da Peygamber ’in hicretinden önce ve hicretini müteakib, Müslümanların henüz kritik dönem içinde bulundukları ilk Medine günlerinde inanmış, İslâm için çalışmış ve çarpışmış Medinelilerdir.

3- Bunlara güzelce tabi olanlar da daha sonra Müslüman olmuş samimi müminlerdir. Böylece bütün müslümanlar ayetin kapsamına girmektedir. İlk inanan muhacirler, ensar ve onlara güzelce tabi olan (onların ardından gelen) Müslümanlar, Allah’ın cennetlerine girecek, büyük kurtuluşa ereceklerdir. 4- Ayetlerde anılan sahabilerin dördüncü grubu münafıklardır ki sadece görünürde Müslüman fakat içleri kafir olan bu insanlar, gerçek manada sahabi değillerdir. Yerleri cehennem olan bu insanlar hakkında geniş bilgi için münafıklar maddesine bakılmalıdır. 5- Sahabilerin beşinci grubu, iman ve güzel eylemler yapmakla beraber, hatalı işler de yapan, günah işleyen kimselerdir ki 102’nci ayette bunların işinin Allah’a kaldığı, Allah’ın bunları bağışlamasının umulduğu belirtilmektedir ki, sözgeliminden Allah ’ın bunları bağışlayacağı anlaşılmaktadır.

Buhari, Peygamber’in şöyle buyurduğunu saptamıştır: “Geceleyin bana iki kişi geldi. Beni uyandırdılar. Altın ve gümüş kerpiçten yapılmış bir şehre götürdüler. Karşımıza bir tarafları insanın görebileceği en güzel biçimde, diğer tarafaları insanın görebileceği en çirkin biçimde olan erkekler çıktı. Beni götürenler onlara, ‘Gidiniz, şu ırmağa giriniz’ dediler. Adamlar gidip ırmağa girdikten sonra yine bize geldiler. O çirkinlik kendilerinden gitmiş, en güzel biçime girmişlerdi. O iki kişi bana, ‘İşte burası Adn cennetidir. Şu da senin yerindir’ dediler ve devam ettiler: Yarısı güzel yarısı çirkin olan adamlar, iyi amellerine kötü amel karıştırmış olup, Allah’ın kendilerini affettiği kişilerdir” (et-Tac: 4/135).

Kur’ân, es-Sabikun el evvelunu en üstün görür. Tövbe Suresi’ne bakınız. Ama Allah katında kim en üstün, onu sadece Allah bilir. Benim yazdıklarım, Sünni Müslümanlarca kabul edilen görüştür. Siz bunu kabul etmiyorsanız, etmezsiniz. Rahatsız olmanıza, üzülmenize ne gerek var? Siz bir de başka din mensuplarına sorun. Onlar da kendi büyüklerini en üstün görürler. Bu inanç meselesi. Kişi öyle rahat ediyorsa ne diyelim, varsın inansın. İnançlara müdahale edemeyiz. Hiç rahatsız olmayın, ben şöyle inansam veya böyle inansam geçmiş insanların ne derecesi artar, ne de azalır. Yalnız Sünni inancında kabul edilen şu prensibi unutmayın: Tafdilüş-şeyheyn, hubbul-hatenenyn: İki büyüğü (Ebubekir, Ömer)i üstün görmek, iki damadı (Osman ile Ali) sevmek. Allah onlara rahmet etsin. Hepsine de saygımız sonsuzdur. Ama onlardan da hiçbir şey beklemiyorum. Benim Allahım yeter!

Yazının devamı...

Ashap arasında üstünlük olduğu Kur'ân'la sabittir

SORU: Bir yazınızda, “(...) Oysa biz Sünnilere göre Peygamber’den sonra ashabın en üstünü Ebubekir, sonra Ömer, sonra Osman, sonra Ali ’dir” demişsiniz. Ashabın üstünlük sıralamasına konmasına gönlüm razı olmuyor. Nedenine gelince, böyle bir üstünlük sıralaması kimsenin haddi olamaz görüşündeyim. Cümlenizi, “Allah hepsinden razı olsun” diye sonlandırıyorsunuz ama sanki artık ashap bize kırgın, Peygamberimiz de mahzun gibi... “Belirttiğim görüş bana ait değil, din âlimlerinin veya mezhep imamlarının görüşüdür” diyebilirsiniz. Şayet çarpıtılmış değil de gerçekten böylese bunu yapan imamın peşinden gitmeyeceğim kesindir.

(M. Yalçın/İSTANBUL)

Allah güzellik vaat etmiştir

CEVAP: Ben Sünnilerin, Sünni inancının görüşünü yazdım. Siz neden rahatsız oluyorsunuz ki? Sünni inancı böyledir. Şii inancı ise belli, en üstün Hz. Ali’dir. Onlar öyle inanır, Sünniler böyle... Ben niye bundan rahatsız olayım ki? İlk Halife Ebubekir, sonra sırasıyla Ömer, Osman ve Ali’dir. İşte Sünni inanç yazarları bu sıraya göre üstünlükleri değerlendirmişler. Ashap arasında üstünlük olduğu Kur’ân ile de sabittir: “İnananlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlarla mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, mallarıyla canlarıyla cihat edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah hepsine de güzellik vaat etmiştir ama mücahitleri oturanlardan çok daha büyük ecirle üstün kılmıştır ” (Nisa Sures 95’inci ayet).

Nifakları katmerli münafıklar

Tövbe Suresi’nin 100-102’nci ayetlerinde muhacirlerden ve ensardan sabıklar (ilk ileri geçenler) ile onlara güzelce tabi olanlardan Allah’ın razı olduğu, onlar için altından ırmaklar akan cennetler hazırladığı belirtildikten sonra Medine halkı içinde ve çevre kabileleri arasında Peygamber’in dahi bilmediği, sadece Allah’ın bildiği, nifakları katmerli münafıklar (ikiyüzlüler) bulunduğu, onların iki kez Allah’ın azabına çarpıldıktan sonra kaba bir azaba çevrilecekleri vurgulanır. Ardından iyiyle kötü eylemleri birbirine karıştıran kusurlu, işleri Allah’a kalmış olan kimselerin var olduğu, Allah’ın onları bağışlamasının umulacağı bildirilmektedir. Tövbe Suresi’nin bundan önceki ayetlerinde bedevi Araplar içinde münafıkların ve halis müminlerin bulunduğu belirtildikten sonra bu ayette de imanın doruğuna ulaşmış insanlar övülmektedir. (DEVAM EDECEK)

Yazının devamı...

Kur’ân’ın emriyle sabit olan namazlar cem edilmez

SORU: Namazın cem edilmesi (birleştirilmesi) sadece öğleyle ikindi ve akşamla yatsı namazları için mi geçerlidir? Gün içinde vakti olmayan kişi, zamanında kıldığı sabah namazının akabinde diğer vakit namazlarının da farzlarını eda edebilir mi? (Bilal Erdemir)

CEVAP: Öğleyle ikindi namazları Peygamberimizin uygulamasıyla sabittir. Ama akşam, gece ve sabah namazları Kur’ân ile farzdır. Kur’ân emriyle sabit olan namazlar cem edilmez. Peygamberimizin böyle bir uygulaması yoktur. Ama kendi seçimi olan öğleyle ikindi namazlarını zaman zaman cem etmiştir. Ayrıca Kur’ân’da yatsı namazı geçmez. İşa, akşam demektir. İşte akşam vaktinin içinde kılınan birinci namaza akşam (magrib), ikinci namaza işa (yatsı) demişler. Yatsı namazı, aslında akşamın uzantısı olduğu için ikisi cem edilebilir. Ama akşamla gece namazı veya akşamla sabah namazı birleştirilmez. Tabii ki mazeret durumu bunun dışındadır. Çünkü zorunluluklar sakıncaları kaldırır.

Hulud, neyi ifade eder?

SORU: Bir ilahiyatçının Kur’ân mealini okuyorum. Fakat diğer Kur’ân meallerinin arasında bir fark gördüm. O da şudur. “Hulud” veya “ebed” kelimeleri geçen yerde çoğu meallerde (ebediyyen) olarak çevrilmiş. Fakat okuduğum bu ilahiyatçının Kur’an mealinde (ebediyyen) yerine (uzun zaman/uzun süre) olarak çevirilmiş. Doğru olan hangisidir?

CEVAP: Gerçekte ikincisi daha doğrudur. Çünkü “hulud” çok uzun zamanı ifade eder. Sonsuzluk ifade etmez. Kur’ân’ın genel içeriğinden de bu anlaşılır. Fakat hulûd kimi zaman sonsuzluk anlamı da verebilir. Ancak cehennemle ilgili olarak hulud uzun zamanı, cennetle ilgili olarak sonsuzluk manasını ifade eder.

Biraz sabırlı olmalısınız

SORU: Ankara’da ya∫ayan, 33 yaşında engelli bir memurum. Bu yaşa kadar birkaç kez evlenmek için teşebbüs ettim ancak nasip olmadı. Bayanların beni beğenmemesindeki en büyük neden ise fiziksel engelli olmam. Ailem bu duruma çok üzülüyor. Evlenmem için uğraşıyorlar ama olmuyor. Bir radyodaki dini sohbette engelli insanların duasını Allah’ın geri çevirmediği, kesinlikle kabul olduğu belirtildi. Bu noktada tavsiyelerinizi alabilir miyim? (Başar Uyansoy)

CEVAP: Ben böyle bir dua veya böyle bir hadis bilmiyorum. Hiçbir şey Allah üzerine farz değil. O dilerse kulunun duasını kabul eder, dilerse etmez. Bir de kulun kader çizgisi vardır. Siz hayırlısını isteyin, olursa ne âlâ, olmazsa sabredin. Bir gün evlenirsiniz inşallah.

Yazının devamı...

'Ona su verseydin eğer, yaptığın iyiliği yanımda bulurdun?'

DÜNDEN DEVAM

Hz. Peygamber ikinci şıkta anlatılan sahneyi ashabına kendi ifadesiyle anlatmıştır: Allah azze ve celle, kıyamet gününde buyurur ki: “Ey Ademoğlu, hasta oldum beni sormadın.” Kul: “Ya Rabbi sen âlemlerin Rabbiyken ben seni nasıl sormaya geleyim?” Allah buyurur ki: “Hatırlamıyor musun, falan kulum hasta olmuştu, onu sormaya gitmemiştin? Bilmiyor musun, onu sormaya gitseydin, beni onun yanında bulurdun? Ey Ademoğlu, beni yedirip doyurmanı istedim, beni doyurmadın.” Kul: “Ya Rabbi sen âlemlerin Rabbiyken ben seni nasıl doyurayım?” Allah buyurur ki: “Bilmiyor musun, falan kulum senden kendisine yemek vermeni istedi, ona yiyecek vermedin? Bilmiyor musun, ona yemek yedirmiş∫ olsaydın, harcadığını benim yanımda bulurdun? Ey Ademoğlu senden su istedim, bana su vermedin.”

Kul: “Ya Rabbi sen âlemlerin Rabbiyken ben sana nasıl su vereyim?” Allah buyurur ki: “Falan kulum, senden su istedi, ona su vermedin. Şayet ona su verseydin, yaptığın iyiliği benim yanımda bulurdun?” (Müslim. Birr, hadis: 43). Kur’ân’a da uygun olan bu Peygamber sözlerini biz de insanlara anlatıyoruz. Siz beğenmiyorsanız okumazsınız. Siz kendi akılınızla bin yaşayın ama bana akıl vermeye kalkmayın. Çünkü sizin gibi insanların aklına hiç mi hiç ihtiyacım yok. Siz okumazsınız ama yazılarımı okuyan binlerce okurum var.

Evde hayvan beslemek

SORU: Evde hayvanları beslemek konusunda dinimiz ne diyor? (Haşim Taran)

CEVAP: Hayvanın özgürlüğünü kısmayacaksanız, evde hayvan beslemek sevaptır. Ama bir kafeste tutsak etmek, onun özgürlüğünü engellemek demektir. Bunun dine uygun olduğunu sanmıyorum. Fakat beslemediğiniz takdirde onu sokağa atıp ölüme terk etmek de doğru değildir. O durumdaki bir hayvanı beslemek sevaptır. Kedi köpek beslemek, onların özgürlüğünü engellemez. Çünkü bunlar evcil hayvanlardır. Kuş evcil hayvan değildir. Onu kafese kapatmak özgürlüğünü engeller. Denizdeki balığı tutsak etmek de öyledir. Bırakın onları normal ortamlarında yaşasınlar.

Orucunuz sakat değil

SORU: “Sahur vaktinde beyazla siyah ayırt edilene kadar yiyin için” diye Kur’ân- Kerîm’de bir ayet okudum. Şimdiki imsak saatiyle çelişmiyor mu? Ben saat 05.00’e kadar yedim içtim orucum sakat mı? (Serhat Dragon)

CEVAP: Hayır, orucun sakat değil. Takvimler ihtiyat için imsak vaktini öne çekerler. Kur’ân’a göre sabah ışığında siyah ve beyaz renkler birbirinden ayırdedilinceye kadar yenilip içilebilir.

Yazının devamı...

'Sabah yuvalarından aç kalkar, akşam ise tok dönerler'

SORU: Kuşların rızık peşinde koşmalarını anlatan hadisi, bir yazınızda çalışmanın gereğine örnek vermiş Peygamberimiz bize kuşlardan ibret almamızı öğütleyerek “Onlar sabahleyin yuvalarından aç kalkar, akşamleyin tok dönerler. Öyle ise siz de rızkınızı güzel arayınız” dediğini belirtmiştiniz. Bu sözün aslı İncil’de yer alan bir ayettir. İncil Matta 6:26’da şöyle yazıyor: “Gökte uçan kuşlara bakın.
Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler.” (Safa Göke)

CEVAP: Bu sözün İncil’de bulunması, Peygamber hadisi olarak gelmesine engel değildir. Çünkü İncil’de bulunan birçok ayet Peygamberimizin sözü olarak da ifade edilmiştir. Kur’ân, İncil’i doğrulamaktadır. Peygamberimiz, Hz. İsa’nın sözlerini kendi ifadesiyle anlatmış ve bu sözler hadis kitaplarına geçmiştir. İşte en çarpıcı örneklerden biri: Matta: 2/31-46‘da Hz. İsa, kıyamette kralın meleklerle beraber gelip tahta oturacağı ve sağında bulunanlara şöyle diyeceği anlatılır:

“Biz seni ne zaman aç gördük”

“34- Ey sizler, babamın mübarekleri, gelin, dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan melekutu miras alın. 35- Zira aç idim, bana yiyecek verdiniz. Susamıştım bana içecek verdiniz, yabancı idim beni içeri aldınız. 36- Çıplak idim beni giydirdiniz, hasta idim beni aradınız, zindanda idim yanıma geldiniz. 37- O zaman salihler ona cevap verip diyecekler: Ya Rab, biz seni ne zaman aç görüp yedirdik veya susamış görüp içirdik? 38- Ve ne zaman seni yabancı görüp içeri aldık veya çıplak görüp giydirdik? 39- Ve ne zaman seni hasta veya zindanda görüp yanına geldik? 40- Kral cevap verip onlara diyecek: Doğrusu size derim: Madem ki bu kardeşlerimden, şu en küçüklerinden birine yaptınız, bana yapmış oldunuz.

“Bana yiyecek vermediniz”

41- O zaman solundakilere de diyecek:
Ey lanetliler, benim yanımdan İblis’le onun meleklerine hazırlanmış olan ebedi ateşe gidin. 42- Çünkü aç idim bana yiyecek vermediniz, susamıştım bana içecek vermediniz.

43- Yabancı idim beni içeri almadınız, çıplak idim beni giydirmediniz, hasta ve zindanda idim beni aramadınız.

44- O zaman onlar da cevap verip diyecekler: Ya Rab, seni ne vakit aç veya susamış yahut garip veya çıplak yahut hasta veya zindanda gördük de sana hizmet etmedik? 45- O zaman onlara cevap verip diyecek: Doğrusu size derim: Madem ki bu en küçüklerden birine yapmadınız, bana da yapmamış oldunuz.

46- Ve bunlar ebedi azaba fakat salihler ebedi hayata gideceklerdir.” (DEVAM EDECEK)

Yazının devamı...

Yasin Suresi 9. ayetin tefsiri

SORU: Yasin Suresi’nin 9. ayetiyle ilgili olarak bir arkadaşımla ihtilafa düştük. Ben ayetin öncesindeki tanımlamalarla ve hemen ardından gelen ayetle bir bütünlük içinde bulunduğunu, orada iki set arasına alınanların inanmayanlar olduğunu, inkârcıların imana dair delilleri bu setler sebebiyle göremediklerinin vurgulandığını, bu kimselerin set içine alınmak suretiyle kendilerine iman yollarının kapatıldığını söyledim. Arkadaşım ise bu ayetin, öncesindeki ayetlerle hemen sonrasındaki ayetle birlikte düşünüldüğünde benim belirttiğim yorumun haklı olduğunu doğruluyor. Ancak bu ayet tek başına alındığında “iman etmiş kimsenin, bu setler sayesinde kötülük ve kötü düşünceden korunması” anlamına geleceğini iddia ediyor. Bu ayete böyle bir yorum getirilebilir mi? (Kadri Dülger)

CEVAP: Arkadaşınızın yorumu hayalidir, zorlamadır. Ayetle hiçbir ilgisi yoktur. Sizin yorumunuz da tam konuya uymaz. Ayette önyargılı insanın psikolojik durumu anlatılmaktadır. Peygambere inanmamaya kararlı, böyle şartlanmış kimsenin önyargısı, düşüncelerini barajlamakta, doğru düşünce yollarını kapatmaktadır. Kur’ân’da önyargının oluşturduğu psikolojik ve olumsuz durum, Allah’ın öylelerinin kalplerini mühürlediği, kulaklarını damgaladığı, anlama kabiliyetlerinin üstüne kılıflar geçirildiği şeklinde de anlatılır.

İnanca saygılı olmalı

SORU: Çok iyi anlaştığım, çok iyi niyetli olduğunu düşündüğüm bir dostum var. Ateist olduğunu söylüyor. Onun bu durumu beni düşündürüyor. İslâmiyet’e göre bu tarz biriyle arkadaşlık ve dostluk kurmam, kendisine güvenmem hoş görülmeyen ya da sakıncalı bir davranış mı? Bu kişiden uzaklaşmalı mıyım? İslâm’ın gayrimüslimlerle ya da inanmayanlarla olan ilişkilerimizi nasıl düzenlediğini öğrenebilir miyim? (Sonay Aydın)

CEVAP: İnancı ne olursa olsun hoşgörülü, İslâm’a düşman olmayan insanlarla iyi geçinmek Kur’ân’ın emridir. Arkadaşlığınızı sürdürürsünüz, belki sizin güzel davranışınız onun gönlünü de İslâm’a çeker. Ama o kişi İslâm düşmanı ise dine hakaret ediyorsa o zaman arkadaşlığınızı sürdürmeniz haramdır. Herkes karşıdakinin inancına saygılı, hoşgörülü olmayı bilmelidir.

Oturarak kılabilirsiniz

SORU: İşim gereği gün boyu devamlı ayakta kaldığım için çok yoruluyorum. Bu nedenle namazlarımı oturarak kılabilir miyim? Tutamadığım oruçlarım çok fazla. Bunlar için muhtaç kişilere yardım yapsam kabul olur mu? (Didem Öztürk)

CEVAP: Kendinizi yorgun ve bitkin hissettiğiniz zaman namazlarınızı oturarak kılabilirsiniz. Şimdiye kadar kasten tutmadığınız oruçlar için yapılacak tek şey tövbe edip Allah’tan af dilemektir. Ama geçmiş oruçlardan her bir gün için bir fidye yani 7 lira verirseniz güzel olur.

Yazının devamı...

Sevgi arttıkça ruh olgunlaşır

SORU: Sadat-ı kiram’dan feyz almak, Rabıtayla mürşidden feyz, ölmüşlerden yardım almak mümkün mü? Mümkünse bu, “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz” ayetinin özetlediği tevhide aykırı düşmez mi? Mutasavvıfların ayet ve hadislere dayandırdıkları birçok uygulama gerçekten ayetlere ve sünnete dayanır mı? (İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi araştırma görevlisi Uğur Özdemir)

CEVAP: Evet büyük ruhlardan etkilenmek, onlardan feyz almak mümkündür. Müslümanlar, Hz. Peygamber’e salat ve selam okur, onun ruhaniyyetinden destek talep ederler. Mürşidi göz önüne alıp onu düşünmek, Allah’ı bırakıp ondan yardım dilemek tevhit inancıyla bağdaşmaz. Ancak ermişliğine kesin biçimde inanılan kişi sevilir, sevgi seveni sevenle birliğe doğru götürür. Öyle ki sevilendeki olgunluk ve ruh hali sevene de geçer. Kişinin annesini, babasını sevip onları düşünmesi şirk olmadığı gibi sevdiği herhangi bir insanı düşünmek de şirk değildir. Sevgi arttıkça ruh olgunlaşır. Sevilen ermiş biri ise ondaki olgunluk, güzel sıfatlar sevene yansır. Hz. Ömer, Peygamberimize “Seni nefsim hariç her şeyden çok seviyorum” demiş. Peygamberimiz de “Beni nefsinden de çok sevmeyen tam iman etmiş olmaz” buyurmuştur. Peygamberimizin bu sözü doğrudur. Çünkü ayet “Peygamber, müminlere canlarından da ileridir” (Ahzab: 5) buyurmaktadır. Peygamberi sevdikçe insan ruhen olgunlaşır. Peygamber’e sıfatlarıyla yakın olanları sevmek de kişiyi olgunlaştırır.

Ölmüş veliler dirilere yardım edebilirler. Onların fizikleri ölmüş olsa da ruhları diridir ve manen görevlidirler. Ricalul-gayb (görünmez adamlar) dediğimiz bu kimselerin zaman zaman himmeti yetişebilir. Kur’ân’da Rad Suresi’nde “İnsanın önünden ve arkasından izleyenler vardır, onu Allah’ın emrinden korurlar” (Rad: 11) buyurulmaktadır. Gerçi bu manevi korumaların melekler olduğunu söylerler ama ben olgunlaşarak Allah’a giden ermiş ruhlarının da melekleştiği kanaatindeyim. Pekâlâ, onların manevi yardımı da mümkündür.

Bedir Savaşı’nda ve birçok savaşta Allah’ın, müminlere üç bin, beş bin melekle yardım ettiği vurgulanmaktadır: “O zaman sen müminlere, ‘Rabbinizin size, indirilmiş üç bin melekle yardım etmesi, size yetmez mi?’ diyordun. Evet, sabreder korunursanız onlar hemen şu dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder” (Al-i İmran: 124-125). Ayrıca Hz. Musa’ya manevi bilgiler öğreten salih kulun (Hz. Hızır) varlığı da inkâr edilemez gerçektir. Hz. Süleyman’ın vezirinin (Asaf bn. Barhiya), Belkis’in tahtını bir anda Seba’dan Kudüs’e getirdiği Neml Suresi’nde anlatılmaktadır. Ruhanilerin tasarrufu inkâr edilemez. Bunlar gerçektir ama tasavvufta bazı cahil şeyhler çok uydurmayı dine sokmuşlar, dini hurafelere belemişlerdir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.