Şampiy10
Magazin
Gündem

Kur’ân'a göre mağdur taraf diyeti kaldırabilir

SORU: Şoför olarak çalışan bir yakınım, geçen yıl kullandığı arabayla 12-13 yaşlarında bir çocuğa çarparak ölümüne sebep oldu. Mahkeme, 5.5 yıl cezaya çarptırdıı. Zaten 4 ay yatmıştı. İyi halinden dolayı cezası 4 yıla indirildi. Bu cezası, rahatsızlığından dolayı 36 bin lira paraya çevrildi. Ceza çoktur azdır, suçludur suçsuzdur bu ayrı bir konu. Mahkeme gerekli gördüğü cezayı verdi. Sonuçta karşı taraf evladını kaybetti. Kazayı yapan yakınımın yıllarca çalışıp biriktirdiği parayla bir ev almıştı. Avukat, mahkeme masrafları derken evini satmak zorunda kaldı. Daha sonra emekli oldu. Fakat emekliliğinden aldığı parayı da olduğu gibi para cezasına verdi. Çocuklarını kaybeden aile şimdi de mahkemeye giderek kan parası talebinde bulundu. Dinimizde ve hukuk sistemimizde böyle bir şey var mı? Sonuçta bu kişi suçlu bulunmuş ve cezası verilmiştir. Karşı tarafın ayrıca kan parası adı altında bir talepte bulunmaya hakkı var mı? Alınan para evlatlarını geri getirmeyecek. Bu para acılarını dindirir mi?

CEVAP: Sorunuza İslâm hukuku açısından cevap verebilirim. İslâm’da hata ile öldürene diyet yani kan parası ödemek gerekir. Bu para vaktiyle 100 deve parasıydı. Bir deveyi 3 bin lira kabul edersek diyet yani kan parası 300 bin lira eder. Mahkemenin verdiği para cezası elbette dini anlamdaki diyet değildir ama hakimin takdiriyle kanunun belirlediği bir ceza olabilir. Şu var ki Kur’ân’a göre mağdur taraf isterse diyeti azaltabilir veya tamamen kaldırabilir.

Nafile mi nafiye mi?

SORU: Uzun zamandır kafamı karıştıran bir konuyu size sormak istiyorum. Kime sorduysam ikna edici bir cevap alamadım. Sorum nafile namazla ilgili. Nafile kelimesi olumsuzluk ifade eder. Değersiz, geçersiz demektir. Vatandaş da “madem kıldığım namaz nafile, peki ben niye boşuna uğraşıyorum” diyor. Bu soruyu hiçbir art niyetle sormadım. Sadece öğrenmek istiyorum.

CEVAP: Nafile, olumsuzluk demek değildir. Siz nafile ile nafiyeyi karıştırıyorsunuz. Nafiye, nefy kökünden olumsuz edatı anlamına gelir. Ama nafilenin onunla bir ilgisi yok. Nafile; ayrıca, üstelik fazladan anlamına gelir. Peygamberimizin kendisine farz olan ibadetlerden ayrı olarak kendiliğinden yaptığı ibadetlere nafile denir. İsra 79‘uncu ayette Peygamber’e hitaben, “Ayrıca gecenin bir kesiminde uyanıp ibadet etmesi” emredilir. İşte nafilenin manası budur. Sizin içinizden geçeni hiç kimse düşünmez. Çünkü nafilenin, nafiyeyle bir ilgisi olmadığını bilir.

Yazının devamı...

Kur’ân’a aykırı öyküler, akıl ve mantık dışıdır

SORU: Televizyonda “Cüppeli” olarak bilinen kişi, Mehdi ve Deccal gibi kavramları kullanarak Hz. İsa’nın tekrar dünyaya geleceğini anlattı. Bu konuşmalar, inançlı bir tanıdığımı etkilemeye başladı. Kur’ân kaynak gösterilmeden yapılan bu açıklamada, Buhari hadisleri kaynak gösteriliyor. Sizden bu konunun özünü kısaca anlatmanızı, söz konusu kişinin söyledikleri şeylerin Kur’ân-ı Kerîm’de, dinimizde yeri olup olmadığını öğrenmek istiyorum. (Sezer Sezin)

CEVAP: Kur’ân’a göre Hz. İsa ölmüştür. Çünkü Enbiya Suresi’nde Peygamberimize hitaben, “Senden önce hiçbir insana ebedi yaşama vermedik. Sen ölürsen sanki onlar ebedi mi yaşayacaklar?” buyurulmaktadır. Ayrıca Al-i İmran ve Maide surelerinde Hz. İsa’nın vefat ettirildiği açıkça belirtilmektedir. Ölmüş insanın yeniden aynı beden içinde dünyaya gelmesi mümkün değildir. Bu husus da Müminun Suresi’nde belirtilmektedir. İsa’nın öldükten sonra dirilip göğe çıktığı söylenir. Bu, Hıristiyan inancıdır. İsa bedeniyle nereye çıktı? Aya mı, güneşe mi, gezegenlere mi, yoksa cennete mi gitti? Bu dünyanın dışında fiziksel hayat mümkün mü? Balık sudan çıkınca, insan atmosfer olmayınca yaşar mı? İsa’nın ölmediği, göğe çıktığı kıyametten önce dünyaya gelip Hz. Muhammed’in şeriatini uygulayacağı şeklinde kimi rivayetler var ama Allah’a andolsun ki bu rivayetler çelişkilerle doludur.

Hepsi peygamberimize iftiradır

Bu rivayetlerden kiminde İsa geldiğinde bolluk olacağı, kiminde büyük kıtlık olacağı, kiminde Deccal’in, ismi bilinmeyen bir adada yarı insan, yarı canavar şeklinde olup zincirlere vurulu halde bulunduğu, kiminde Müslümanların Bizanslıları yeneceği, kiminde tersinin olacağı, kimi insanların silahlarını mercimek dallarına asacakları yani o kadar cılız olacakları söylemleri vardır. Bunları akıl mantık kabul eder mi? İsa gelse ne olur? Kim onu kabul eder ki? Nitekim tarihte çok kimse İsa diye ortaya çıkmış ama kendini darağacında bulmuştur. İsa’nın geleceği veya Deccal çıkacağı hakkındaki hadis rivayetleri hep yeni Müslüman olmuş veya Müslüman görünmüş kitap ehli tarafından ya da onlardan hikâyeler dinleyen öykücü Müslümanlar tarafından hadis literatürüne geçirilmiştir. Kur’ân’a aykırı olan bu öykülerin hepsi Peygamberimize iftiradır. İsterseniz “Kur’ân Ansiklopedisi” adlı eserimden İsa, mehdi maddelerini okuyunuz.

Yazının devamı...

Cennette kadınlara ödül yok mu?

Soru: Hak eden Müslüman erkek ve kadınlara Allah (c.c.) cenneti vaat etmiştir ancak hadislerden şöyle anlaşılıyor: Erkekler cennete gittiklerinde onlar için huriler hizmet edecek, her türlü ihtiyacını karşılayacak. Kadınlar için böyle bir ödül yok. Sadece cennetlik kadınlar, en iyi ihtimalle huri olabiliyorlar. İyi kadınlar hem bu dünyada hem de imtihanı geçerlerse cennette erkeğe hizmet edecekler. Bu gerçekten böyle mi, ben mi yanlış anlıyorum? (Selda Onur)

Cevap: Benzer soruyu, bir başka okuyucum Fulya Vural da soruyor. Kur'ân, cennette sadece erkeklerin ödüllendirileceğini, kadınların ise erkeklere ödül olarak takdim edileceğini söylemiyor. Cennette erkekler, genç, en güzel çağlarında birer delikanlı, kadınlar da yine onlarla yaşıt, dilberler, huriler olacaklardır. Erkek kadını arzu ettiği gibi kadın da erkeği arzu eder. Erkeğe verilecek kadın, kendi yaşıtı bir huri ise kadına verilecek erkek de yine kendi yaşıtı genç bir erkektir.

Eğer kadın, erkeğe ödül ise erkek de kadına ödül değil mi? Nasıl olsun yani, kadınlar orada erkeksiz mi kalsın? Huri dediğimiz şey, dünyada yaşlanıp ihtiyarlamış, derileri buruşup sarkmış, yaşlı kadınlardır. Ahirette yeniden inşa (yepyeni bir yaratma) var. O yeni yaratılışta insanlara (erkek olsun kadın olsun) verilecek beden, zaman üstü bir bedendir. Taze, genç, güzel beden. Cennete girenlere kendileriyle yaşıt, sevdikleri birer eş verilir.

Cennette insanın istemediği bir şey olmaz. Orada kadın olsun erkek olsun herkese canının çektiği, arzu ettiği şey verilir. Erkek kendisine verilen eşten, kadın da kendisine verilen esten memnun ve razıdır. O kadar ki orada eşinden başkasına bakmak dahi istemez.

Gençleri bilgilendirin
Soru: Kendimden gençlerle sohbet ediyorum. Çevremdekiler bu nedenle bana kuşkuyla bakıyorlar. Bunun nesi tehlikeli, anlayamadım?

Cevap: İlk mutasavvıflar, insanlardan uzak yaşayan, kendilerini tamamen Allah'a veren, Allah'tan başka bir şeye kalbin takılmamasına özen gösteren insanlardı. Özellikle kadınlardan uzak yaşayan kapalı toplumlarda bazı kişiler, kendi cinslerinden gençlere ilgi duyulabilirdi. Nitekim bazı tarikat, hatta medrese çevrelerinde gençlere karşı cinsel ilgi duyanlar olmuş. Nadir de olsa eşcinsel ilişkiler görülmüştür. İşte böyle bir duruma düşmemek için ilk tasavvuf önderleri, delikanlılarla laubali sohbeti ve ülfeti uygun görmemişlerdir. Sakındırılan şey, gençlerle hiç görüşmemek, onlara bir şey öğretmemek değil, onlarla kuşkulu ülfetler, ilişkilerdir.

Yazının devamı...

İslâmiyet ve Müslümanlık

SORU: İslâmiyet ve Müslümanlık aynı anlama mı geliyor? Aralarında anlam bakımından fark var mı? (Bekir Korkmaz/Danimarka)

CEVAP: İslâm, Allah’a teslim olmak, yalnız O’na tapmak demektir. İslâm kelimesi Arapça’da dörtlü fiil masdarıdır (isim fiil). Müslim ise İslâm eylemini yapan kişidir. Yani İslâm’ı uygulayan kişiye Müslim denilir. Sonradan mastar olan “İslâm” kipine “yet” eklenerek İslâmiyet denmiştir. İslâmiyet, İslâmlık anlamına gelir. Müslimanlık da sıfat olan Müslim kökünden yapılmış bir isim fiildir (mastar). İslâmiyet ile Müslimanlık aynı anlama gelir. Ama İslâm ile Müslim arasında fark vardır. Mastar (isim fiil) olan İslâm, tevhit dininin adıdır. Müslim ise tevhit dinini uygulayan, onun kurallarına göre yaşayan insandır.

Din akla hitap eder

SORU: İslâm dinin psikiyatri hastalarına bakışı nasıldır? Hastaların yaptıkları yanlışlar ya da günahlar dinimizce bilerek mi yapılmış kabul edilir yoksa bilmeyerek mi? Bu hastalar yaptıklarından sorumlu mudur? (Deniz Barış)

CEVAP: Din akla hitap eder. Aklı olmayan, din hükümleriyle yükümlü değildir. Onlar yaptıklarından sorumlu değillerdir. Psikiyatri hastaları eğer yaşadığı sorun, aklını etkileyecek ölçüde ise eylemlerinden sorumlu olmazlar. Ama sadece bir sıkıntı nedeniyle yanlış eylem yapanlar sorumludur. Aksi takdirde herkes depresyon bahanesiyle cinayetler işler, hırsızlıklar yapabilir.

Temiz ruhlu üstündür

SORU: Bir camide kılınan cenaze namazında imam “iki kadın arasında erkek cenazesi olmaz. Erkeği başa alın” dedi. Böyle bir uygulama var mı? Yapılan doğru mu? (Mümin Işın)

CEVAP: Fıkıh kitapları öyle yazıyor. Hoca da fıkıh kitaplarında yazılanları söylemiş. Bildiğiniz gibi camide saf düzenlerinde de önce erkek safları, sonra kadın safları gelir. Ailede de erkek, aile reisidir. İslâm geleneğinde insanlık bakımından değil ama toplum düzeni bakımından erkeğe öncelik tanınır. Ama Tanrı’nın huzurunda kimin ruhu temiz ise üstün olan odur.

Takdir ve kutlama

Sayın Hocam, bu mesajı yazmamın nedeni size karşı olan samimi sevgim ve çok yakın ilgimdir. Ben de binlerce okuyucunuz ve takipçinizden biriyim. Yaptığınız irşadlarınız beni dini yönden çok tatmin ediyor, yolumu gün ışığı gibi aydınlatıyor. Allah sizden razı olsun. Okurlarınıza verdiğiniz cevaplar Kur’an ayetlerine tam uygun ve çok açık. Bir sürü hadisle karmaşa yaratmadan pırıl pırıl bilgiler veriyorsunuz. Devrimizin en büyük din âlimine sonsuz teşekkürlerimi sunar, sağlıklı uzun ömürler dilerim. (Ulvi Tolay)

CEVAP: Teşekkür ederim Ulvi Bey. Allah sizi daima mutlu eylesin.

Yazının devamı...

Kutsi hadisler Kur’ân değildir

SORU: Manası Allah’tan, sözleri Peygamber’den olan hadis rivayetlerine hadis-i kudsi (kutsal hadis) denir. Eğer bu doğru ise Hz. Osman ve arkadaşları Allah’tan gelen ayetleri toplayıp bir araya getirerek Kur’ân’ı ortaya çıkarırlarken manası Allah‘tan denilen kudsi hadisleri neden Kurân’ın dışında bıraktılar? Öyle şeyler söyleniyor ki, aklım almıyor. Mesela bunlardan biri şöyle: Yüce Allah, Peygamberimize “Sen olmasaydın, bu âlemi yaratmazdım” demiş. Tövbe tövbe... Günah olur korkusuyla başka misal vermek istemiyorum. Zaten bir günah işledim. Eşimle münakaşa ederken çok sinirlendim ve yüzüne karşı üç kere peş peşe “boş ol” diye bağırdım. Ama o, evden gitmedi. Şu an iyiyiz. Doğru mu, yanlış mı yapıyoruz? Bütün kalbimle inanıyorum ki âlemlerin Rabbi, siz ve sizin gibi, amacı sadece insanlara bu yüce dinimizin doğrularını anlatmak olanların yardımcısıdır. (İbrahim Faruk Filbahar)

CEVAP: Hadis-i kudsi, zaman zaman Peygamber’in içine doğmuş olan düşünceleri kendi ifadesiyle anlatmasıdır. Bazen de Peygamberimiz, Tanrısal düşünceleri daha doğrusu Allah’ın muradı hakkındaki görüşlerini “Allah buyurur ki:...” şeklinde ifade etmiştir. İşte bu tür sözlere kudsi hadis denmiştir. Ama Peygamberimiz bunları yazdırmadı, kendisi konuşma esnasında söz arasında söyledi. Bu ifadeler Kur’ân olmadığı için yazılmadı. Eğer Kur’ân olsaydı yazılırdı. Hz. Osman, sadece ve sadece Peygamberimizin yazdırdığı Kur’ân ayetlerini topladı, yeniden yazdırdı.

Peygamberimiz, kendisinden, Kur’ân dışında bir şey yazmamalarını, yazmış olanların da bunları silmesini emretmişlerdir. Onun için kudsi hadisler Kur’ân değildir, hatta bunların yüzde yüz Peygamber sözü oldukları da kuşkuludur. Bunlar, bazı kişilerin aktardığı rivayetlerden ibarettir. Rivayet, Kur’ân olmadığı gibi başkalarını da bağlamaz. Bunlar içinde gerçekten akıl ve mantık dışı şeyler çoktur. “Sen olmasaydın, evreni yaratmazdım” sözü de uydurmadır. Peygamber’e iftiradır. Bazı zahidlerin ve sufilerin uydurmasıdır. Bir ağızdan, yani bir kere de “Boş ol” demekle kadın boş olmaz. Kadın ancak üç ay içinde, her ay bir talak vermek suretiyle boşanabilir. Siz bir ağızla yüz defa “boş ol” deseniz yine bir değeri yoktur. Ailenizle yaşamaya devam edin.

Kelime mealim yok

SORU: Sizin kelime mealiniz var mı? Yoksa hangisini tavsiye edersiniz? En sahih hadis kaynağı hangisidir? (Hatay Karaoğlu)

CEVAP: Sadece cümle mealim var, kelime mealim yok. Olmasını da uygun bulmam. En sahih hadis kitabı olarak Buhari’nin Sahih’i vardır. Ama şunu iyi bilin ki, bu kitapta bulunanlar içinde de akıl ve mantık dışı çok şey mevcuttur. Bunlar sonuçta rivayet kitaplarıdır. Peygamber’den bir iki asır sonra derlenmiş ağızdan ağza aktarımlardır. Kimi Kur’ân’a uygun, kimi değildir. Kur’ân’a uygun olanları doğru kabul ederiz.

Yazının devamı...

Kıyamet aslında Allah’ın huzurunda durmak demektir

SORU: Yazdıklarınıza göre ruh bedenden ayrılır. Ancak kendisini hâlâ bedende hissederek iyi ya da kötü kişi oluşuna göre gökyüzünde ceza veya ödül göreceği bir yere gider. Buna göre kabre girdikten sonra sorgulama yapılıyor. Cennet ya da cehennem o noktada mı başlıyor? Bize öğretilen, kıyamet gününden sonra herkes dirilecek ve hesap görülecek ve bunun sonuuunda cennete ya da cehenneme gidilecektir. Böyleyse kıyamet gününe kadarki süreçte bedenden ayrılmış ruhlar nerede bekler, ne hisseder? Eğer beden yeniden var olmayacaksa (ki öyle diyorsunuz) kıyametten sonra yeniden dirilme olduğunda insanlar kendi görüntülerinde mi olacaklardır? Birbirine baktığında ne görecek ya da ne görmeyeceklerdir? Bedenin yok olduğu ve ruhun kendini bedende hissederek dolaşması durumunda ruh, kabrin fiziksel şartlarını hissedecek midir? Çünkü rüyalarımızda, uyuyor da olsak olayları gerçek gibi yaşıyoruz. Gerçi tüm bunlar Yüce Allah’ın takdiridir ama cevaplarsanız sevinirim. (Zeynep Kurte)

CEVAP: Kur’ân’dan anladığımıza göre ruh bedenden ayrıldıktan sonra varlığını fiziksel değil, ruhsal bir cisimle sürdürür. Ruh ebedidir, yok olmaz. Yok olan bedendir. Bedenden ayrılan ruh, kendi eylemlerinin oluşturduğu cennet nimetleri veya cehennem azapları içinde kalır. Bir süre böyle devam eder. Ama daha sonra Rab isterse onu ruhsal azaplarından kurtarır. Ahiret ahvalini ayrıntıyla kimse bilmez. Söylenenler tahminden ibarettir. Biz Kur’ân’dan edindiğimiz bilgileri söylüyoruz. Vakıa ve Fecr surelerinin son ayetlerini, Mümin Suresi’nin baş taraflarını okuyun.

Kıyamet aslında Yüce Divan duruşması, Allah’ın huzurunda durmak demektir. Her an, her ölüm olayında kıyamet yinelenir. Çünkü dünyada ölümler sürer de kıyametler de... Ölümden sonraki hayat, azap fiziksel değil ruhsaldır. Ama asıl dünyanın da yok olacağı büyük kıyamette ruhlar yeniden bedenlere konulacaktır ki, o zaman mahiyetini bilemediğimiz fiziksel bir hayat başlar. O ne zaman olacaktır? Belki milyarlarca yıl sonra. Onu beklemeye gerek yok. Zaten ölen her insanın kıyameti başlar. Ayrıntı için “İnsan ve İnsanüstü” adlı eserimi okumanızı da tavsiye ederim.

Kitap temini için...

SORU: Bursa’dan yazıyorum. Ruhlar ve benzerleriyle ilgili kitabınızı nereden temin edebileceğimi bildirir misiniz?

CEVAP: İstediğiniz kitabı Bursa’daki Diyanet Vakfı Yayınevi’nden temin edebileceğinizi sanıyorum. İsterseniz aşağıdaki adresten sipariş edebilirsiniz:

Yeni Ufuklar Neşriyat

Nuhkuyusu Caddesi No: 267

Bağlarbaşı/Üsküdar/İstanbul

Tel: 0216 492 66 13

www.yeniufuklarnesriyat.com

Yazının devamı...

Allah’ın af ve merhametinden ümit kesmeyin

SORU: Orucumu tutarım, namazımı kılmaya özen gösteririm. Fakat eşcinsel bir gencim. Bu illetten bir türlü kurtulamıyorum. Dinimizin bizim gibilere yaklaşımı nasıldır? En büyük günahlardan biri olduğunu biliyorum. 5-6 yaşlarımdan beri böyleyim. Bunu bir sınav kabul ettim. Bu yüzden en az yarayı, en az günahı alıp bu dünyadan çekip gitmek için uğraşır oldum. Ama tabii insan nefsine yenik düşebiliyor. Eşcinselleri kaçırıp öldüren bir çete vardı. Dediklerine göre eşcinselleri öldüren kişilere cennette bir ağaç verilecekmiş. Bizi öldürmek sevapmış. Söylenenlere inansaydım, kendimi öldürmekten rahatsızlık duymazdım. Acaba bu söyledikleri doğru mu? Rabbimiz bana sırtını dönmüş müdür? Onun merhameti olmadan yaşayamam.

CEVAP: Eşcinsellik, Allah’ın yaratma yasasına aykırıdır. Bu yüzden günahtır. Çünkü cinsel ilişkinin amacı üremedir. Eşcinsel ilişkiden çocuk olmaz. Doğa yasasına aykırı olan bu cinsel uygulamanın bir iptila halini aldığı Lut kavmi bu günahı yüzünden toptan helâk edilmiştir. Ama helâkı veren Allah’tır, insanlar değil. Dinimizde eşcinselliğin cezası Nisa Suresi’nin 15-16’ncı ayetlerinde belirlenmiştir: Kadınlar arası eşcinselliğin cezası, bunu yapan kadınların, eylemlerine engel olmak için evde gözetim altında bulundurulmalarıdır. Yani göz hapsinde tutulmalarıdır. Kadın evlenip bu işten vazgeçerse cezası kaldırılır. Erkek erkeğe eşcinselliğin cezası da tazirdir. Bu çirkin eylemden caydırıcı bir ceza, toplum içinde hakaret, bir iki tokat vurma, mahkemenin uygun göreceği cezalandırmadır.

Tövbe edenleri Allah affeder. Cezayı uygulayacak olan kişiler değil, Allah adına yürütmeyi yapan devlettir. Ama eşcinseli öldürmeye cennette bir ağaç verileceği gibi şeyler uydurmadır, eşcinselleri öldürmek şeklindeki düşünceler de cahillerin uydurmasıdır. Hiç kimse Allah’ın verdiği canı alma hakkına sahip değildir. İntiharı düşünmeyin. Tövbe edin, duygularınızı bastırın. Bu duygularınız belli bir ortamda şartlanmanızdan ileri gelebilir. Kendinizi Allah’a verin. Ne olursa olsun Allah’ın af ve merhametinden ümit kesmeyin. Şu hayat geçicidir, dünya yaşamı bir gün sona erecek. Ruh kendisine işlenen güzel eylemlerin sonucuyla huzur diyarı olan cennetlere gidecek yahut kötü eylemlerin sonucuyla azaplara uğrayacaktır. İnsan şu dünyada çektiği sıkıntılar, yaptığı mücadeleler kadar değer kazanır, derece alır. Yüce Allah kulunun sabrını, güzel davranışlarını karşılıksız bırakmaz.

Duaların okunması

SORU:
Duaları içimizden mi, fısıltı şeklinde mi okumalıyız? Hangisi sünnete uygun (Ali Günay)

CEVAP: Camide olsun evde olsun, cemaatle olsun, yalnız başına olsun okunan dua ve tespihler kişinin kendi işiteceği kadar bir ses tonuyla yani fısıltıya yakın okunması gerekir. Sünnet olan budur. İçinden demek kendi işiteceği, başkası duymayacak şekilde okumak demektir.

Yazının devamı...

Allah'a yönelip ruhunuzu yüceltin

Duasıyla dileğinin yerine gelmediğine üzülen, bunun sebebini bir türlü çözemediğini belirten okurum ayrıca duada bir hata mı yaptığını soruyor. Cevabım şudur: İbadet ve dua, çıkar için yapılmaz. Kulun Allah’a kulluğunu sunmak için yapılır. Kulluğun gereği budur. Kul efendi değil, efendinin buyruğunca gitmek zorunda olan yaratıktır. Hepimiz kuluz. Hayatımızın görünen yönünü biliriz ama görünmeyen yönü daha çok. Bir de kader var, insanın Allah tarafından belirlenen hayat çizgisi. İşlerin daha iyi olması için elinden geleni yap ama olmadıysa üzülme, kadere havale et. Belki olmaması sizin için daha iyidir, bilemezsiniz ki... Tarihte nice insan hak ettiği yeri bulamamıştır ama o kendi düşüncesidir. Kaderde olsaydı hak ettiğini bulurdu. Peygamberler dahi nice sıkıntılar çekti. “Allah niye benim durumumu görmedi, çalışmamı görmedi” demeyin. Allah’ın görmemesi söz konusu değil. Şu geçici dünyada falan noktaya gelsen ne olur, gelmesen ne olur. Padişah da olsan bir gün o mevkiyi bırakıp gidersin, elde hiçbir şey kalmaz. Çıplak doğan insan, yine aynen doğduğu gibi yalnız ve çıplak olarak Rabbine gider. Öbür hayatta dünya mevkileri para etmez. Ama hiçbir yere gelmesen de bulunduğun halde Allah’a yönelip ruhunu yüceltebilirsin. Senin ruhsal değerini kimse engelleyemez, manevi mevkiini kimse elinden alamaz. İşte asıl önemli olan odur kardeşim. Dünyanın süsüne, mevkiine aldanma. Allah’a dayan, O’ndan başka her şeyi unut. Mutluluk budur işte.

Sakıncalı durum yok

SORU: Birlikte yaşadığım annem devletten yetim aylığı alıyor. Ayrıca boşandığı babamdan aldığı nafaka var. Annemin parasıyla benim paramı birleştirip geçiniyoruz. Ben bugüne kadar “yetim” kelimesini hep küçük çocuklar olarak bildiğim için annemi hiç yetim olarak düşünmemiştim. Nisa Suresi 2’nci ayette, “yetimlerin mallarını kendi malınıza katarak yemeyin” diyor. Böyle bir durumda nasıl davranmalıyım? (Cüneyt Özdemir)

CEVAP: Yetim, olgunluk çağına ermemiş, babası olmayan çocuktur. Kız olur, erkek olur fark etmez. Kocası ölmüş kadına yetim denmesi, gerçek anlamda değil, koruyucusu olmayan anlamında mecazi bir söylemdir. Siz yetim değilken sizi doğuran kadın nasıl yetim olur? Yetimlerin mallarını kendi mallarına karıştırmamayı emreden ayetin amacı, yetimin veli veya vasisi olan kişilerin, himayeleri altındaki yetim çocukların mallarını kendi mallarına katarak yemeleri, onların mallarından çıkar sağlamalarıdır. Bir kere anneniz yetim değil, sizin paranızı annenizin parasına katarak yani masrafları ortak yaparak yaşamak ikinizin rızasına bağlı bir şeydir. Aynı evde yaşadığınıza göre elbette imkânı olan, kendi geçimini sağlar. Annenin parası var, sizin de kazancınız var. Öyle ise masraflar, giderler ortak karşılanır. Bunda sakıncalı olan bir durum yok.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.