Şampiy10
Magazin
Gündem

Hristiyan erkekle Müslüman bir kadının evliliği

SORU: Amerika’da bir üniversitede hocalık yapıyorum. İki yıldır Amerikalı bir Hıristiyan’la nişanlıyım. Bu yaz evlenmeyi düşünüyoruz. Bu kişi son derece anlayışlı, dini inancı olan ama tam anlamıyla Hıristiyanlığa inanmayan biri. Benimle birlikte Ramazan ayında oruç tutar, kurban kestirir, zekât verir. Onunla Müslümanlık inancına göre dini nikâh yapmam mümkün mü? Yoksa bu kişinin önce Müslüman olması mı gerekiyor? (Sevtap Karaoğlu)
CEVAP: Bu kişi sizinle beraber oruç tutuyor, kurban kesiyorsa eylemiyle Müslüman’dır. Sizin dininize saygılı ise Hz. Muhammed’in de peygamber olduğunu ve İslâm’ı Hak din kabul ediyorsa o insan resmen Müslüman olmasa da gerçekte Müslüman sayılır. İslâm’a saygılı olan Hristiyan bir erkekle evlenmenizde bence bir sakınca yoktur. Ama İslâm bilginlerinin büyük çoğunluğu, Müslüman bir kızın Hristiyan veya Yahudi bir erkekle evlenmesini caiz görmezler.
Fakat bu görüş dinin ruhundan kaynaklanmaz. Çünkü Kur’ân, Maide Suresi’nin 5’inci ayetinde kitap sahiplerinin kadınlarıyla evlenmenin helal olduğunu belirtir ama Müslüman kadınların, kitap ehli erkeklerle evlenip evlenemeyecekleri hususunda bir hüküm belirtmez. Fakat sözgeliminden anlaşılıyor ki, Kur’ân böyle bir yasak getirmemiştir. Benim kanaatime göre evleneceğiniz kişi, gerçekte İslâm’a saygılı ise onunla evlenebilirsiniz.



Her millet kendi kültürüyle yaşar

SORU: Bizler İslâm fıtratı üzere doğuyoruz. Hristiyanlıkla kıyaslanamaz yükümlülüklerimiz var. Hristiyan olarak doğanlar o dine göre yaşıyorlar. Allah’ın adaletinden şüphe yok ama “onların sınavı ne üzere yapılır acaba” diye aklıma geliyor. (Eşref Okunakol)
CEVAP: Din kimliktir, kültürdür. Her millet kendi kültürüyle yaşar. Onunla mutlu olur. Siz nasıl İslâm’ı bırakmazsanız onlar da dinlerini bırakmaz. Dünyada 6 milyardan fazla insan var. Herkes bir yol tutmuş gidiyor. Allah, bu kadar insanı yakmak için mi yarattı? O’nun rahmeti gazabından çok, cenneti de cehenneminden geniştir. Önemli olan insanlıktır.
Şairin dediği gibi:
Fazl-ı Hak yok mu ki hep duzah ile
Halkı inzara giriştin vaiz
Doldurup ibadullahı nar-i cehime
Sonra sen Adn’e sıvıştın vaiz.
(Allah’ın lütfu, acıması yok mu ki sen
insanları hep cehennemle korkutup durdun. Halkı cehenneme doldurup sen gizlice
cennete kaçtın ey öğütçü.)

Yazının devamı...

‘Ben size Allah’ın kitabını bıraktım’

SORU: Bazı kanallarda insanların mutlaka bir mürşide sahip olmaları konusundaki yayınları izliyorum. “Hacet namazı kıl, mürşidini rüyanda göreceksin” diyorlar. Birçok şeyi her zaman olduğu gibi hadislere dayandırıyorlar. Örneğin Hz. Muhammed Hz. Ali’ye “Allah’a giden yol milyonlarcadır ama seni kısa yoldan Allah’ın velileri götürür” demiş. Bu iş Kur’ân’a uygun mu? Bunlar arasında bir hanımefendi, özellikle Mevlânâ ve Allah’a teslimiyet konusunda güzel konuşuyor. Ama sonunda o da gelip bütün olayları ya hadislere veya rüyalara dayandırıyor. Özellikle hocalarının rüyalarını anlatıyor. Bu tip olaylar normal mi? (İbrahim C. Çınar)

CEVAP: Son dönemlerde türeyen tarikat grupları, mümkün olduğu kadar adam toplayıp bir hegemonya kurmak, güç kazanmak hevesine düştüler. Bunun için ne kadar uydurma, saçma, Kur’ân dışı söz varsa tarayıp buluyor ve sözüm ona sitelerine koyuyorlar. İnsanları avlıyor, önce akıllarını sonra da paralarını alıyorlar. Birçoğunun televizyonu var, radyosu var. Bu televizyonlar hurafe kusuyorlar. İslâm adına İslâm’ı baltalıyorlar. Hadis dedikleri, birçok uydurmanın karıştığı sözlerle Kur’ân prensiplerini katlediyorlar. Sizin bu mealde yazdığınız sözlerin hepsi Peygamber’e iftiradır. Ama bazı kişiler bunlara inanıyor, cübbeliye inanıyor, cüppe şalvar şeyhlerine inanıyor veya birtakım modern görünen hurafeci kadınlara inanıyor. Mürşitsiz olmazmış. Elbette olmaz ama mürşit kim? Mürşit Peygamber, mürşit onun getirdiği Kur’ân. Peygamberimiz, “Ben size Allah’ın kitabını bıraktım. Ona sarıldığınız sürece sapmazsınız” buyurmuş. Peygamberimiz kamuya hitaben söylediği son söz budur. “Size mürşitler bıraktım, onlara sarılın, onlara tapın” dememiş. Bazılarımız adam olmaz, içlerine aynen İsrailoğulları’na içirildiği gibi buzağı sevgisi yani putperestlik içirilmiş. Herkes layığını bulur. Eskilerin dediği gibi tencere yuvarlanır kapağını bulur.

Peygamberlerin hepsi tek tanrıcıdır

SORU: Kur’ân’da adı gecen Hz. İbrahim Tevrat’ın Abraham’ı, Hz. Yusuf Joseph’i... Bu isimler Kur’ân’dan 3500-4000 yıl önce yaşamış. Müslüman olmaları imkânsız değil mi? (Yıldırım Tuna)

CEVAP: İslâm sadece Allah’a teslim olmak, yalnız O’nu tanrı tanımak, başka tanrı tanınamamaktır. Yani tek Allah’a tapmak demektir. Bu anlamıyla bütün peygamberler Müslüman’dır. Çok tanrıcı değil, tek tanrıcıdır. Politeist değil, monoteisttirler. İslâm’ın anlamı budur. Düşünün bir kere Allah’ın elçi olarak görevlendirdiği insanlar Allah’tan başkasına tanrı diye taparlar mı? Çünkü onlar Allah’ın elçileridir. Bizim inancımıza göre bütün peygamberlerin duyurduğu din tek Tanrı’ya tapma dini olan İslâm’dır. İslâm tek tanrıcı dinin Arapça adıdır. Bu ad başka dillerde başka isimlerle de anılabilir. Yusuf da ruhta Müslüman’dır, Musa da, İsa da...

Yazının devamı...

Sünnet olmak bir gelenektir

SORU: Bir yazınızda şu ayeti okudum: “Kur’ân’da Allah’ın yaratışını, doğal durumu değiştirmenin şeytan işi olduğu belirtilir.” Kur’ân’da çelişki olmadığına göre sünnet olmak bu ayete göre nasıl izah edilir? (Zekeriya Deser)
CEVAP: Ayette amaçlanan veya kötü görülen çirkinleştirme yönündeki müdahalelerdir. Araplar hayvanların kulaklarını ikiye ayırıyorlar, yüzüne damga vurup işaretler koyuyorlardı. Hayvanın doğal durumunu çirkinleştirme yönündeki bu tür müdahaleler kınanmaktadır. Yoksa sağlık ve güzellik amaçlı makyaj veya operasyonlar haram değildir. Sünnet de sağlık amaçlı bir operasyondur. Bazı Avrupalılar da sünnetin yararını görerek çocuklarını sünnet ettirmektedirler.

Ama sünnet İslâm’ın olmazsa olmazı değil, bir Kur’ân emri de değildir. O kabuk alınıp alınmamasıyla din iman ne artar, ne eksilir. Ancak sünnet öyle bir gelenek haline gelmiştir ki farzı geçmiş, İslâmlığın simgesi haline gelmiştir. Bu yöntem Hz. İbrahim’inden kalmış olduğundan Yahudilik’te de sünnet, dinin en baş gereklerinden kabul edilir. Sünneti Hz. Muhammed getirmedi. Onun yetiştiği ortamda Kureyş Arapları sünnet olurlardı. Belki de onlar bu konuda İsrailoğulları’ndan esinlenmişlerdi. Nasıl yorumlarsanız yorumlayın, mikropların üreme yuvasını ortadan kaldırdığı için sünnet yararlıdır. Küpe takmak için kulağa delik açmak da mubahtır. Çünkü bu çirkinleştirmek için değil, süs için yapılmaktadır.

“Allah dilerse bütün günahları bağışlar”

SORU:Ben günahkâr biriyim. Müminin niteliklerine baktım. Bunlara uyan yanım yok. Defalarca tövbe ediyorum. Dinimizi bildiğim halde yine günah işliyorum. Namaz ve oruç ibadetlerimi en iyi şekilde yapmayı arzuluyorum. Fakat kafamdaki ses “senin namazın orucun kabul olmaz. Sınırı çok aştın, cehenneme gideceksin” diyor. Sonunda namazı ve orucu da bıraktım. Ne yapayım ki Allah’ın rızasını kazanayım?
CEVAP: Kul ne kadar günahkâr olursa olsun, Allah içtenlikle tövbe edip kendisine yöneleni bağışlar. “Allah, dilerse bütün günahları bağışlar.” Allah’ın acımasından umutsuzluğa düşmek günahtır. Can boğaza dayanıncaya kadar yani ölünceye kadar Allah, tövbe eden kulunu bağışlar.

Manzara resimleri...

SORU: Çok süslü bir camide namaz kıldım. Tam minberin kubbeyle birleştiği yerde sağında Kabe solunda bazı dağ resimleri vardı. Bunların karşısında namaz kılınır mı? (Cengiz Pehlivan)
CEVAP: Manzara resimleri namaza engel değildir. Herhangi bir şeye tapmadıktan ve namazda onlarla meşgul olmadıktan sonra eşya namaza mani olmaz. Ancak hayvan ve insan resimleri secde edilecek yerde veya namaz kılanın karşısında bulunursa namaz caiz değildir.

Yazının devamı...

Gönlünüzü dinleyin

SORU: Orta yaşın sonlarında bir bayan, 3 yıl Kur’ân kursuna gittiğini, Allah’tan hep bilgi istediğini, 18’inde evlendiği ve eşinden gördüğü ruhsal baskı yanında aldatıldığını belirtiyor. Kocasından ayrılmadığı için çocuklarının kendisine kızdıklarını da yazan bayan, sonunda iyi huylu bir erkeğe âşık olduğunu kaydediyor. “O bana gösterildi, sevdirildi, ruhum aracısını buldu” şeklindeki ifadelerin ardından şöyle diyor: “Hocam ben böyle bir sevgiyi yaşadığımdan, yaşamaya devam ettiğimden dolayı Rabbimin huzurunda suçlu muyum? Bu sevgi, asla fiziksel bir dürtüye bağlı değil, tamamen Allah sevgisine bağlıdır. Aynı şekilde Allah’ı sevmeye, gönül birliğiyle Allah’a ibadet etmeye, manevi sevgiyle birlikte yaşama arzusuna bağlıdır. Sevgimiz, Allah’a aşkımızın yansımasıdır.”

CEVAP: Bu sorunuza cevap vermek zor. Siz evlisiniz. Kocanız sizi aldatmış. Tabii onun açısından bu günahtır, zinadır ama dini açıdan kocanız ikinci bir kadın da alabilir. Belki o kadınla da dini nikâh kıymıştır. Bunu bilemem. Eğer onunla da dini nikâh kıymış ise yaptığı günah değildir. Bir kadın sadece bir erkekle evlenebilir. Ve ondan boşanmadıkça başka biriyle evlenemez, ilişki kuramaz. Şayet kurarsa bunun cezası çok ağırdır. Zaten kocanız, sizin kalbinizde başka bir erkeğe sevgi beslediğinizi bilse herhalde sizinle yaşamayı düşünmez. Bile bile buna razı olan erkeğe toplumumuzda başka gözle bakılır. Madem kocanızla yaşamaya niyetiniz yok o zaman hemen ayrılın. Sevdiğinizi söylediğiniz kişiyle evlenin. Ama yasak aşk haramdır. Yapacağınız iş çocuklarınız için iyi bir örnek olmaz. Siz onu içinizde sevdiğinizi söylüyorsunuz ama hele fiziksel olarak evlenin, iki yıl geçsin, bakalım bu aşk sürecek mi? Ben ne yazarsam yazayım, siz kendi vicdanınıza ve aklınıza danışın. Çocuklarınızı ve onun çocuklarını düşünün. Gönlünüz neyi emrediyorsa öyle yapın. Çünkü Peygamberimiz “Müftüler fetva verse de sen
gönlüne danış” buyurmuştur.

Siz sevginizin, aşkınızın aynı şekilde Allah’ı sevmekten, gönül birliğiyle Allah’a kulluk etme arzusundan kaynaklandığını yazıyorsunuz. İyi bilin ki asıl kalıcı aşk, Allah aşkıdır. Siz o kişiye âşıksanız bunu dürüstçe yaparsınız. Kocanızdan ayrılır, onunla evlenirsiniz. Evlenmek hak olduğu gibi ayrılmak da haktır. Bunu dürüstçe yapar, ayrılma karşılığında kocanızdan bir talepte bulunmazsanız bir sakınca yok. İslâm hukukunda da böyle duruma hul denilir. Hul halinde kadının, kocasına mehrini bağışlaması veya şayet erkek talep ederse fazladan bir ödün vermesi istenir. Ama kocanız hiçbir şey talep etmeden ayrılığa razı olursa sorun kalmaz. Sorunuzun dindeki yeri budur. Gerisi size kalmış. Şunu da bilmeniz gerekir ki fiziksel aşk objeleri geçicidir. Mecnun da Leyla’ya âşıktı ama sonunda asıl Leyla’yı kendi içinde buldu. Fiziksel olarak yanına gelen Leyla’yı kabul etmedi. Çünkü Leyla artık dışarıda değil, kendi ruhundaydı. O, Leyla ile bütünleşmişti. Ben size fiziksel varlıklarda kendini gösteren Hak aşkını tavsiye ederim.

Yazının devamı...

Tercümeler arasındaki anlam farkları

SORU: “Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri ve öteki kâfirleri dost edinmeyin. Eğer müminlerseniz Allah’a karşı gelmekten sakının.” “Ey iman edenler! Sizden önce kitap verilenlerden ve küfre sapanlardan, dininizi oyun ve eğlence edinenleri dost tutmayın. Eğer inanıyorsanız Allah’tan sakının.” Maide Suresi’nin 57’nci ayetine ilişkin 2 farklı tercümeyi yukarıda size aktardım. İkisi arasında anlam farkı var. Siz hangi tercümeyi doğru buluyorsunuz? Kur’ân tercümeleri arasında neden bu şekilde anlam farklılıkları doğuyor? (Sonay Aydın)

CEVAP: Birinci meal çarpıtmadır. Bilgi yoksunu birinin yaptığı meal olabilir. Çünkü ayetin orijinalinde “öteki kâfirler” sözü yoktur. Mealcinin kafasından uydurduğu yorumdur. İkinci meal nispeten doğrudur. Ama daha dakik meal benim yaptığımdır: “57- Ey inananlar, sizden önce kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden dininizi eğlence ve oyun yerine koyanları dost tutmayın, inanıyorsanız Allah’tan korkun.”

Abdest temizliktir

SORU: İstemeden de olsa idrar damlaması abdesti bozar mı? (Dr. Murat Hacıoğlu)

CEVAP: Ben dinin ruhuna bakarım. Öyle kabuk işlerle uğraşmam. Hiçbir kul, gücünün üstünde bir şeyle yükümlü değildir. İdrar bitince abdest alınır. Abdestin amacı temizlik, namazın ruhu da kalbi bozuk düşüncelerden temizlemektir. Tasavvuf denilen manevi fıkhın konusu budur. Tasavvuf güzeldir ama cahil şeyhlerin eliyle o da yozlaştı. Tasavvuf, olmak yolu değil, ölmek yoludur. Muhteşem şeyler görmek, keramet sahibi olmak için tasavvufa girilmez. Bu benliktir, nefis arzusudur. Tasavvuf bütün arzuları bitirme yoludur. Tüm arzulardan soyutlanma haline “ölmeden önce ölmek” denilmiştir. Size “İslâm Tasavvufu” adlı eserimi okumanızı tavsiye ederim.

Ayetler açık ve nettir

SORU: Kur’ân-ı Kerim’de “Allah dilediği bütün günahları affeder” diye bir ayet var. Oysa Allah’ın kul hakkını affetmediği hemen hemen herkes tarafından sürekli konuşulan bir konudur. Bununla ilgili bilgi verir misiniz? (Ali Yıldan)

CEVAP: Allah’ın kul hakkını affetmeyeceğine dair ne ayet var, ne de sağlam bir hadis. Hadis olsa da Kur’ân’ın açık ayetini geçersiz bırakamaz. Kimse Allah’ın af kararına ambargo koyamaz.

Kur’ân recmi kaldırdı

SORU: Dinimizde recm var mı yok mu?

CEVAP: Kur’ân, Tevrat’ın hükmü olan, cahiliye çağı Araplarında da uygulandığı anlaşılan recm cezasını kaldırmış, Nur Suresi’nin ikinci ayetiyle bu cezayı yüz sopaya çevirmiştir.

Yazının devamı...

Kuşkulu durumda vicdanınıza danışın

SORU: Şirketlerle özel çalışıyorum. Belli bir ücret alıp işlerini taşeron olarak yapıyorum. Piyasada benim gibi çalışanların komisyon alması yaygın bir uygulamadır. Benim aldığım komisyon çoğu zaman işvereni ticari bir zarara uğratmıyor. Çünkü bu para, toplamdan veriliyor. Bazen de ben iş alabilmek için komisyon vermek durumunda kalıyorum. Bu yolla kazandığım para haram mı? (Tolga Afşin Kaya)

CEVAP: Aracılık yoluyla komisyon almak dinin ruhuna tam uymaz. Peygamberimiz aracılığın ortadan kaldırılmasını, üreticiyle tüketicinin karşılıklı alışveriş yapmasını öğütlemiştir. Aracılık yapmak eğer alın teri, el emeği ise bir komisyon alınması uygun olabilir. Siz birine aracı olur veya bir iş için aracı bulur da ona para verir veya ondan para alırsanız bu dinin haram kıldığı bir çeşit rüşvet sayılır. Ama şimdilerde buna komisyon diyorlar, bilgi satımı diyorlar. Emlakçı bir aracıdır ama emeği ve yaptığı masraflar vardır. Kiralamak veya satın almak isteyenlerin arayıp da bulamayacakları yerleri bulup müşteriye pazarlar. Tabii bu uğraşına karşılık yasanın tanıdığı bir ücret, komisyon alacaktır. Bu, onun hakkıdır. Karşılıklı rızaya dayanan komisyonun haram olduğu söylenemez. Peygamberimiz böyle kuşkulu şeylerde kişinin vicdanına danışmasını emretmişler, “Müftüler fetva verse de sen kendi vicdanına danış” buyurmuşlardır.


Kimseyi peygamber yerine koyamazsınız

SORU: Peygamberimizin ismini taşıyanlara salat-ü selam getirmemiz gerekiyor mu? Bu konuda bir kaynak var mı? (Yılmaz Altıparmak)

CEVAP: Çok acayip bir soru. Peygamber’in adını koyduğunuz kişi Peygamber midir ki ona salat-ü selam getiresiniz. Adı Mustafa Kemal olan herkese ‘Gazi’ denilir mi? Madem Kur’ân ansiklopedisinde böyle bir bilgi yok, demek ki böyle bir gerek yok. Hatta böyle bir şey yapmak günahtır, çünkü başkasına peygamberlik nispet etmek olur. Siz hiç kimseye Hz. Muhammed’e gösterilecek saygıyı gösteremezsiniz. Kimseyi Peygamber yerine koyamazsınız. İsmi Muhammed olan nice sapık, zinakâr insan var.


Kur’ân-ı Kerim meali

SORU: Sizin tercümesini yaptığınız veya mealini yazdığınız Kur’ân-ı Kerim var mı? Varsa nereden temin edebilirim? (Dündar Renda)

CEVAP: Elbette var: “Kur’ân-ı Kerim ve Yüce Meali.” İlk baskısı 1974’te yapıldı. O günden bugüne basılıyor. Ayrıca 11 ciltlik “Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri”, klasik sırayla Kur’ân’ı açıklamakta ve 30 ciltlik “Kur’ân Ansiklopedisi” de Kur’ân’ın konularına göre açıklamasını yapmaktadır.

ADRES: Yeni Ufuklar Neşriyat
Nuh Kuyusu Cad. No: 267 Bağlarbaşı /Üsküdar İstanbul Telefon: 0216-492 66 13

Yazının devamı...

Namaz vakitleri

SORU: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilmihalinde ve bazı eserlerde namaz vakitleriyle ilgili birtakım sınırlamalar yer alıyor. Bu şekilde düzenlenmiş dairesel olarak farklı renklerde belirtilmiş namaz ve kerahet vakti tabloları var. Örneğin, akşam ezanı okunmadan önceki 45 dakikalık sürede ikindi namazının farzının kılınabileceği gibi. Öğle namazı, ikindi namazı vakitlerinin izahında güneş tam tepedeyken cismin gölgesinin bir misli, iki misli olması hususunda tarifler bulunuyor. Örneğin akşam namazının vakti dar olduğu için bunun ilk vakitte kılınmasının iyi olacağı gibi. Bir sonraki ezan okunana kadar bir önceki namaz kılınamaz mı? Genellikle geç yattığım için sabah namazına kalkamıyorum. Ancak kalktığım zaman “niyet ettim Allah rızası için vaktinde kılamadığım sabah namazının (sünnetini-farzını) kılmaya” diye niyetleniyorum. İşin doğrusu nedir? (Ercan Cici)

CEVAP: İlmihaller abartılarla, uydurmalarla doludur. Onlar dinin ruhunu yansıtmaz. Kabuğun kabuğudur o tür kitaplar. Kur’ân, namaz için üç vakit belirlemiştir. İsra 78, 79, ve Hud Suresi. Bu ayetlere göre sabah namazının vakti tan yeri ağarmasıyla güneş doğması arasıdır. Akşam namazının vakti de güneşin batmasından alacakaranlık başlangıcına kadardır ki, bu takriben iki saatlik zamandır. Gece namazının vakti de gece yarısından sonra tan yeri ağarıncaya kadardır. Bunun dışındaki vakitler insanların kafalarından çıkan, geleneklerinden gelen yorumlardır. Buna göre sabah namazının vakti tan yeri ağarmasıyla güneş doğumu arasıdır. Bu zamanda kılamayan yine namazını kılar ama o gerçek sabah namazı değildir. Geç yatmanıza gelince eğer namaza kalkma endişesiyle yatarsanız zamanında kalkarsınız. Kalkmadığınız zaman üzülürseniz ertesi gün kalkarsınız. Namazların en üstünü ve bana göre dinin olmazsa olmazı sabah namazıdır. Gece namazı da çok önemlidir. Kur’ân’ın ibadete ayırdığı gecenin seher vaktini insanlar uyumakla geçiriyorlar. Kur’ân’ın çalışmaya ayırdığı gündüz vaktini de insanlar ibadete ayırmışlar yani gece ibadetini gündüze çekmişler. Her şeye rağmen Allah kabul etsin diyorum.


Müşriklerin durumu

SORU: Siz de “cehennem azabı sonsuz değildir” diyen bilginlerdensiniz. Öyle ise azabı biten müşrikler ne olacak? Yok mu edilecekler yoksa cennete mi gidecekler? (Barış Yılmaz)

CEVAP: Bırakın da onu yaratan düşünsün. Allah 3-5 milyon insanın değil, bütün âlemin, 6 milyar insanın, tüm evrendeki varlıkların Rabbi’dir. Şu uzayı düşünün, ona göre hüküm verin. Küçük düşünceler o yüce yaratanın af ve rahmetini kavrayamaz. Şairin dediği gibi:
İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazu o kadar sikleti çekmez.
(Yüceleri kavramak bu aklın işi değildir.
Çünkü bu terazi o kadar ağırlığı çekemez.)
Ve Yunus’un dediği gibi:
Haşa senden ey Rabbulenam
Sen temaşa kılasun ben hoş yanam.

Yazının devamı...

Dinde taklidin yeri (4)

Eğer biz dini Peygamber dönemindeki sadeliğiyle yaşasaydık, insanlar dinden kaçmayacak, tersine dine koşacak, dinde huzur bulacaklardı. Ama öyle olmadı. Dinden kaçan insanlar dinin kolay ve sadeliğini bilseler kaçmayacaklar, ona koşacaklar.

Berdnard Lewis denilen art niyetli batıl kişi, Peygamber sözünü çarpıtmış, İslâm’ın aleyhine olacak anlama sokmuş, Peygamber’i sanki bilimsel gelişmeye, yeniliğe karşıymış gibi göstermek istemiştir. Peygamber’in hurafelere karşı söylenmiş sözünü çarpıtarak amacı dışına çıkarmış, kendi istediği şekle sokup aktarmıştır. Art niyetli birinden de başkası beklenmez zaten. İnen ilk ayetiyle okumaya, okumanın araçlarına, kaleme, yazıya, insanın yaratılışına dikkati çeken bir dinin gelişmeye, ilerlemeye karşı olması düşünülebilir mi? Kur’ân Peygamber’e, Rabbinden bilgisini artırmasını istemesini emretmiş ve bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını vurgulamış, Allah’a ancak bilgin kulların gereken saygıyı göstereceklerini belirtmiştir. İlim öğrenmeyi her Müslüman’a farz gören bir Peygamber’i, yeniliğe karşı göstermek vicdanla bağdaşmaz. Sanki Peygamber zamanın ilerlemesini durduruyor, sanki yeniliklere, icatlara karşı çıkıyor, hâşâ, yalan. Tam tersine Peygamber iki günü birbirine eşit olanı aldanmış kabul etmiştir. O fizik varlığıyla Ortaçağ adamıdır ama düşüncesiyle en modern çağların adamıdır. Bunu böyle bilelim.

Ziya Paşa’nın dediği gibi:

İslâm imiş devlete pâ bend-i terakki

Evvel yok idi işbu rivayet yeni çıktı.

(İslâm devletin ayak bağı imiş. Önceleri

olmayan bu söz yeni çıktı.)

Zekât, dini bir vergidir

SORU: Emlak vergilerinin zekâttan sayılmasıyla ilgili yazınızı okudum. Peki, aylık maaşlarımızdan kesilen gelir vergisi zekâttan sayılır mı? Aynı şekilde bankada olan paralardan stopaj vergisi alınmaktadır. Acaba bu ve benzeri vergiler zekât yerine hesaplanabilir mi?

CEVAP: Zekât dini bir vergidir. Şimdi devletler genelde laiktir. Laik devlet din vergisi toplamaz. Eğer devlet din vergisi toplasa o zaman maaşlardan yapılan kesintiler zekât sayılır. Ama devlet bu vergileri zekât olarak toplamaz. Emevi döneminden itibaren devlete güveni kalmayan halk, para varlıklarının zekâtını kendi elleriyle vermeye başlamıştır. Ama emlak, arazi vergisi yine devlet tarafından alınmıştır. Bu bakımdan emlak vergisinin, emlâk zekâtı yerine geçeceğini söyledim. Ama memurların maaşlarından yapılan kesintiler zekât sayılır mı? Bu, yoruma bağlı bir sorundur. Fakat bankada fazla parası olan, yüksek gelir sahibi memurların ayrıca yılda bir kez % 2.5 nispetinde zekât vermelerini uygun bulurum. Zaten ihtiyaç fazlası malı olmayan memurlara zekât düşmez.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.