Şampiy10
Magazin
Gündem

Alevilik tartışması (2)

Dünkü yazımda yer verdiğim Yunus’un şiirine bugün devam ediyorum...


Çün Kur’ân gökden indi anı Allah buyurdı
Andan haber virsene ha kitabdan ötersün.

(Hak’tan inen Kur’ân’ı anlatsana, sen ha bire insanların yazdığı kitabı okuyup din diye anlatıyorsun. Din Hak’tan gelen Kur’ândır, insanların yorumları değil.)
Okursın tasnif kitab nice bina vü irab
Havf u reca sende yok eyle ki bir Tatar’sun.

(İnsanların yazdığı kitabı, nice bina ve gramer kitabı okuyorsun. Okumaktan amaç içi düzeltmektir. İçinde Hak korkusu yerleşmemiş ise senin hayvandan farkın yoktur.)
İlm okımak bilmeklik kendözin bilmekdür
Pes kendözin bilmezsen bir hayvandan
betersün.

(İlim öğrenmekten amaç kendini bilmektir. Kendini bilmezsen hayvandan da kötüsün.)

İlm okımak manisi ibret anlamağ içün
Çün ibretden degülsin görmedin taş atarsun.

(İlim öğrenmek ibret almak içindir. İbret almıyorsan görünmeyen hedefe taş atmaktasın.)

Kılursın riya namaz yazuğun çok hayrun az
Dinle neye varur söz cehennemde yatarsun.

(Gösterişle namaz kılıyorsun, günahın çok hayrın az. Bu durum seni cehenneme götürür.)

Sen fakıhsun ben fakir sana tanumuz yokdur
İhlasıla gelürsen bizden nesne ütersün.

(Sen fıkıhçısın, ben ise yoksulum (dervişim). Sana değer vermeyiz. Eğer içtenlikle gelirsen bizden himmet alır, yararlanırsın.)

Bu düzilen tertibi ayruksıdı mı dirsün
Başaramazsun hace endişeden yiters ün.

(Bu düzenin ayrı ayrı olduğunu mu sanıyorsun? Hepsi bir yaratanın düzenidir, başka düzenleyici yok. Hayır da, şer de, iyi de kötü de hep O’nun tertibi, düzenidir. Sen bunu ayırmaya kalkıp birliği bozmaya çalışırsan başaramazsın)
Yunus miskin bu sözi ışk âleminden söyler
Dime bilmedin ana kendözinden katarsun.

(Zavallı Yunus bu sözü aşk âleminden alıp söylemektedir. Bilmeden ona “Sen kendin
uyduruyorsun” deme.)


Güzel bir başlangıç

SORU: Kız istemeye gidilince klişeleşmiş bir söz olan “Allahın emri” hangi ayettir? “Peygamberin kavli”nden maksat nedir?

CEVAP: Bu sadece konuşmaya bir başlangıçtır. Ne farz dır, ne sünnettir. Zaten nikâh Allah’ın emriyle olacaktır. Peygamber’in kavli, Peygamberin sözü ve uygulaması anlamındadır. Nikâh Allah’ın emri olduğu gibi Peygamberimizin de sünneti, uygulamasıdır. Kız istenirken Allah’ın emri, Peygamberimizin sünneti yani uygulamasıyla söze başlanır.

Bu da gerçekten güzel bir başlangıçtır.

Yazının devamı...

Alevilik tartışması (1)

SORU: Geçenlerde televizyonda sizin de katıldığınız

Alevilikle ilgili tartışma programını izledim. Eğer Alevilik, sizin karşınızdaki kişinin bahsettiği şekildeyse bu tamamen Kur’ân yolundan sapmadır. Bu gibi Alevilerin sizin sözlerinizi anlayamayacak kadar sapkınlık içinde olduklarını düşünüyorum. Sünni-Alevi diye bir ayırımı nasıl yaparlar? İslâm tektir. Peygamberimiz nasıl uygulamışsa odur. Çocuklarımıza dini öğretmek kötü bir şey mi? Başka nereden öğrenecekler? Tarikatlar, cemaatler mi sahiplenecek
çocuklarımızı? Allah korkusu bulunmayan, dinini bilmeyen bir nesil yetişiyor, çok yazık. (Ferhan Tuncel)

CEVAP: Alevi olduğunu iddia eden bazı kişiler, düşünce ve inançlarını açık açık ortaya koymaya başladılar. Gerek o zat, gerek daha önce yine bir programda katıldığım birkaç unvanlı kişi inandıkları Ali’nin tarihi Ali olmadığını, aslında tarihi Ali’yi pek de sevmemeleri gerektiğini söyledi. İnandıkları Ali, hayallerinde yarattıkları yarı tanrı bir mittir. Ama ben geniş Alevi kitlesinin bu düşünce ve inançta olduklarına inanmıyorum.

Namazında niyazında olan Aleviler yanında Kur’ân’a inanan,
Peygamberimizi ve onun Ehl-i Beyti’ni gönülden seven Alevi
kardeşlerimiz vardır. Önemli olan Peygamber’e, Kur’ân’a bütün olarak inanmak, ayrıcalıktan uzak durmak, Allah’ın kullarını sevmek, mezhebi din haline getirmemektir. Hak varlığında kendi varlık bilincini yitirmiş, yani ölmeden önce ölmek sırrına ermiş olan kul, evrende ikilik değil,
sadece birlik görür. Sevgililer sevgilisi Tanrı, evrende türlü biçimlerde görünmekle birlikte asılda birdir.

Çoklukta birliği gören Yunus şöyle der:

Yetmiş iki milletün ayağın öpmek gerek

Yaramağ çün maşûka cümle millete bile.

(Sevgili’nin (Allah’ın) ve tüm ulusların hoşnutluğunu kazanmak ve yararlı olmak için yetmiş iki milletin ayağını öpmek, öylesine alçak gönüllü olmak gerektir.)

Yaranlar saladur kapu açıkdur

Bu kapuya gelen mahrum sürülmez.

(Herkes bu kapıya çağrılıdır. Bu kapıya gelen eli boş gönderilmez.)

Yunus bu tevhide gark oldı gitdi

Giru gelmekliğe aklı dirilmez.

(Yunus bu tevhit (birlik) denizinde boğulup gitti. Artık varlık bilincini kaybettiği için bu denizden çıkıp bireysel
düşüncesine geri dönemez.)

Yine Yunus insanları birlikte birliğe çağırır:

Lâ-şerikden okursun sonra şerik katarsun

Bire iki dimegi kimden fetva dutarsun.

(Allah’ın ortağı olmadığını okursun, ardından da O’na ortak katarsın. Kimden fetva alıp da bire iki diyebiliyorsun?)

Dinü iman bünyadı toğrulıkla gerçeklik Ol tamam olmayıcak neyile din çatarsun.

(Dinin imanın temeli doğruluktur. Bunlar tam olmayınca neyle din binasını yapacaksın?)

Yazının devamı...

Şii ve Sünni hadislerindeki farklılıklar

SORU: Ehl-i sünnet olarak hem bizlerin de Şiilerin doğruluğuna kesin inandığı hadisler var. Ancak bizim hadis kaynaklarımızla onlarınki farklılıklar gösteriyor. Bu durumu açıklar mısınız?

CEVAP: Şiiler, sadece Ehl-i Beyt mensupları ve sempatizanları tarafından aktarılan hadisleri kabul ederler. Bütün sahabileri sadık kabul etmezler. Tabii Peygamber’den duyulan sözleri herkes kendi hafızasına ve anlayışına, belleme kapasitesine göre aktarmış, bu yüzden farklar meydana gelmiştir. Hiçbir hadis için “yüzde yüz Peygamber sözüdür” denemez. Çünkü bu sözleri aktaranlar Peygamber’den yıllar sonra belleklerinde kalanı, kendi ifadeleriyle ve yorumlarıyla aktarmışlardır. Duyulduktan yıllar sonra aktarılan sözlerin, aslından az çok farklı olması, değişime uğraması gayet doğaldır. Bizim muteber altı hadis kitabı gibi Şiilerin de kendilerince muteber altı hadis kitabı vardır. Birincileri el-Kâfi’dir. Elbette hadis rivayetlerine siyasi görüşler de yansıtılmıştır. Şiiler Ehl-i Beyt (Ali evladını) övgüsünü ve onların imamlığa (yönetime) ehil olduğu görüşünü yansıtırken ehl-i sünnet dediğimiz geniş Müslüman kitle hadisçileri ise oldukça yansız olarak Peygamber sözlerini aktarmışlardır. Yine bu rivayetlerde de Emevi görüşlerinin esintileri az değildir. Bu bakımdan hadis rivayetlerinin Kur’ân ve mantık süzgecinden titizlikle geçirilmesi gerekir.

İfrad haccına niyet edin

SORU: Hac da kurban kesmek için param olmazsa hac tamamlanmış olur mu? Bu durumda ne yapmam gerekiyor? (Elif Dale)

CEVAP: Hac; ifrad, kıran ve temettu olmak üzere üç kısma ayrılır. Eğer paranız yoksa ifrad haccına niyet edersiniz. Çünkü ifrad haccı yapana kurban kesmek gerekmez.

SORU: Bir ilahiyatçı yazarın kitabında, Hz. Ebubekir’in dinden dönen bazı kişileri diri diri yaktırdığı yazıyor. Kaynak olarak da “Behnesi, et-Ta’zir fil- İslâm” verilmiş. Bunun aslı var mı?

CEVAP: Yazarımız neden böyle yapıyor bilemem. Ama kitaplarda binlerce uydurma rivayet var. Her rivayet doğru olabilir mi? Üstelik Peygamberimiz, Allah’tan başka kimsenin yakmayla azap etmeye hakkı bulunmadığını buyurmuştur.

Ölüye kurban kesilmez

SORU: Ölmüş biri için kurban kesilir mi? Eğer kesilirse bunu ne zaman yerine getirmek gerekir? Bu kurbanın eti ne şekilde dağıtılır? Bunları açıklar mısınız? (Erdinç Büyükgümüş)

CEVAP: Ölüye kurban kesilmez. Böyle bir sünnet veya ibadet yoktur. Allah için kurban kesilir. Kesilen kurbanın eti hayır için dağıtılır. Bu sadakanın sevabı ölüye bağışlanabilir.

Yazının devamı...

Bin yıl önceki koşullar değişti

SORU: Amerika’da bir restoran açtım. Alkollü içecek ve özellikle şarap satmadığım için tepkiler alıyorum. Müşterilerimin yüzde 95’i Hristiyan. Alkollü içecek satmam caiz mi? (Selman Köprülü)

CEVAP: Müslümanlara alkollü içki satmak haramdır. Ama Hristiyanlara satmanın caiz olduğu yolunda görüşler var. Bu konuda vaktiyle gelen bir soruya verdiğim cevap sizin işinize de açıklık getirebilir. (Soru ve Cevaplarla İslâm adlı eserimin 3’üncü cildinden aktarma): Kur’ân’da alkollü içki içmek ve domuz eti yemek haram kılınmıştır. Peygamberimizden de alkollü içki haram olduğu gibi, onun ticaretini yapmanın da haram olduğuna dair rivayetler gelmiştir. Ünlü Hanefi fakıhı Serahsi’nin belirttiğine göre zimmet ehli bir kimsenin (bir gayrimüslimin) şarap küpünü kıran kimse, şarabın bedelini ödemek zorundadır. “Zira gayrimüslimlere göre şarap değerli bir maldır. Müslüman hükümdar, gayrimüslimlere can ve mal garantisi vermiştir. Bu durumda Müslüman’ın, telef ettiği gayrimüslime ait şarabın parasal olarak değerini ödemesi gerekir” (el-Mebsut: 11/53). Hz. Ömer valilerine, zimmilerin getirdiği şarabı nasıl vergilendirdiklerini sormuş. Onlar da bu şarapların öşrünü (1/10’ini vergi olarak) aldıklarını söylemiş. Hz. Ömer, “Öyle yapmayınız. Bırakınız onlar şarabı satsınlar, siz paranın onda birini alınız” demiş.
İslâm hukukçularına göre şarap, Müslüman için mal değil fakat gayrimüslim için maldır. Bu bakımdan Müslüman, gayrimüslime ait şarabı gasp etmiş olursa kıymetini ödemek zorundadır. “Bir Hristiyan, başka bir Hristiyan’dan şarap gasp edip telef ederse telef ettiği şarabın mislini öder. Ama Müslüman, gayrimüslimin şarabını gasp edip telef ettiği takdirde şarabın mislini değil, parasal kıymetini öder. Hristiyanların, kendi aralarında şarap satmaları caizdir” (el-Mebsut: 11/102-104). Ebu Yusuf şu fetvayı veriyor: “Zimmiler arasında da ancak Müslümanlar için geçerli olan işlemler geçerlidir. Sadece domuz ve şarap ticareti bunun dışındadır. Onların, şarap ve domuz ticareti yapmalarını geçerli buluyorum. Çünkü domuz ve şarap onlar için değerli maldır. Nitekim Hz. Ömer’in ‘Bırakınız onlar şarabı satsınlar, siz paranın onda birini alınız’ sözü de bu görüşümüzü destekler” (el-Mebsut: 13/137).

Şimdi siz şarabın helal olduğuna inanan Hristiyan ülkesinde yaşıyorsunuz. Bizim ülkemizde de devlet rejimi laiktir. Devletin herhangi bir dini yoktur. Şahısların dini vardır ama devlet bütün dinlere eşit uzaklıktadır. Kendini herhangi bir dinin hükümleriyle bağlı saymaz. Bu durumda, bu sistemde şarap da domuz eti de satılmaktadır. Artık bu tacirlerin kazandıkları paranın haram olduğunu söylemek güçtür. Nitekim Hz. Ömer de şarap ve domuz ticaretiyle kazanılan paralardan vergi almıştır. Eğer para haram ise haram paranın vergisi de haram olur. Bir malın, hırsızlık malı olduğu anlaşılırsa onun vergisi alınmaz, o mal sahibine iade edilir. Bin yıl önce konulmuş fıkıh kurallarını günün koşullarına göre değerlendirmek gerekir.

Yazının devamı...

Akıllı mümin bir delikten iki kez ısırılmaz

SORU: Peygamber Efendimiz bir sohbetinde mealen Müslüman’ın akıllı olması gerektiğini buyurduktan sonra aynı delikten aynı yılana iki kere sokulan kişinin dinden çıkacağını buyurmuştur. Bu mealde bir hadis var mı?

CEVAP: O anlamda bir hadis var ama anlatan kişi ilave yaparak hadisi çarpıtmıştır. Müslümanın akıllı, düşünceli hareket edeceğini belirtme amacını taşıyan hadis şöyledir: “La yuldağul-muminu min cuhrin vehidin merrateyni: Mümin bir delikten iki kez ısırılmaz.” Hadiste anlatılan şudur: Mümin insan akıllıdır, ihtiyatlı hareket eder. Elinin ısırıldığı bir deliğe ikinci kez elini sokmaz. Elinin ısırıldığı deliğe ikinci kez elini sokan insan düşüncesizdir, akılsızdır. Yani tecrübeyle zarar gördüğü bir şeyi ikinci kez yapan, akıllı hareket etmeyendir. Akıllı insan zarar gördüğü şeyi bir daha yapmaz, tehlikesini anladığı şeyi yinelemez.

“Buhari: Edeb 83; Müslim, Zühd: 63, Edeb 29; İbn Mace, Fiten 13; Darimi, Rikak: 65, İbn Hanbel, Müsned: 2/115”te mevcut olan bu hadisin söyleniş nedeni şöyledir: Hz. Peygamber Bedir Savaşı’nda esir düşen şair Ebu İzze’yi, kendisini yermeyeceği, insanları Müslümanlara karşı kışkırtmayacağı şartıyla serbest bırakmıştı. Ama bu kişi kendi toplumunun, adamlarının yanına varınca tekrar Peygamber’i yermeye ve insanları Peygamber’e karşı kışkırtmaya devam etti. Uhud Savaşı’nda da yeniden tutsak düşen Ebu İzze, yine Peygamber’den merhamet ve lütuf diledi, serbest bırakılmasını istedi. İşte o zaman Hz. Peygamber, “(Akıllı mümin) Bir delikten iki kez ısırılmaz” dedi (Müslim, Zühd: 63). Hadiste ne yılandan söz edilir, ne de aynı delikten ve aynı yılandan iki kere sokulan kişinin dinden çıkacağından. Bu açıklamalar hadise eklemedir ve hadisin anlamını çarpıtmadır.

Bir vicdan meselesi

SORU: Baba sağken malını istediği gibi evlatlarına dağıtabilir mi? Evlatlardan birine verirken diğerine vermezse dinen günaha girmiş, hak yemiş olur mu? (Hakan Gündemir)

CEVAP: İslâm’a göre kişi sağlığında malına istediği gibi tasarruf edebilir. Dilerse tamamını bir kimseye, bir kuruma bağışlayabilir. İstediği gibi harcar. İsterse malını çocuklarına bırakmaz, sadaka olarak bağışlar. Yahut çocuklarından fasık birini mirasından mahrum edebilir. Yahut malını yalnız bir çocuğuna verir, kimse onun tasarrufuna engel olamaz. Sadece çocukları arasında ayırım yapmanın, birini kayırıp ötekini maldan mahrum etmenin cehennem azabına sebep olacağı yolunda bir hadis rivayet edilir. Ama bu sadece rivayettir. Kur’ân’ın açık ayetlerini sınırlayacak güçte değildir. Bu konuda kişi vicdanıyla baş başadır.

Yazının devamı...

İki yılın orucunu birleştirmek söz konusu olamaz

SORU: Almanya’da çalışıyorum. Geçen Ramazan’da Türkiye’ye geldim. Rahatsızlığım nedeniyle orucumu düzenli tutamadım. Ancak Almanya’ya dönünce noksan olan oruçlarımı tuttum. Acaba şimdiden bir ay oruç tutsam önümüzdeki Ramazan’ın yerine geçer mi? Aynen namaz gibi, mesela kılamayacağımız namazın farzını kılıyoruz. (Hidayet Koçak)

CEVAP: Doğmamış çocuğa don biçilmez. Oruç namaz gibi değildir. Yılda bir ay. Zamanı gelince o ay oruç tutulur. Ama o aya yetişmeyen oruç tutmakla yükümlü değildir. Oruç namazla kıyas edilemez. Ayrıca Kur’ân’da farz edilen namazlar birleştirilemez. Mesela sabahla akşam namazı yahut akşamla gece namazı birleştirilmez. Birleştirilebilen namazlar sadece Peygamberimizin içtihadıyla meşru kılınan namazlardır ki bunlar da öğleyle ikindi ve yatsı namazlarıdır. Bu namazlar, Peygamberimizin uygulamasıyla meşru kılınmıştır. Bunlar seferde ve zorunlu hallerde birleştirilebilir. Akşam vakti iki bölüme ayrılır. İlk bölümünde kılınan namaza mağrib, son bölümünde kılınana işa denmiştir. Kur’ân sadece gündüzün son ucu tabirini kullanır. Peygamber zamanında ise mağribe işa-i evvel, yatsıya işa-i ahir (son akşam) denirdi. Rivayetlerde böyle anılır. İşte bu iki namaz da birlikte kılınabilir. Ehl-i Beyt imamları bu namazları birleştirerek kılmışlardır. Ama iki yılın orucunun birleştirilmesi diye bir şey söz konusu olmamıştır.

Kur’ân’ın bütün ayetleri vahiydir

SORU: Namaz kıldığım seccademin yanındaki sehpanın üzerine Yasin-Tebarek-Amme gibi en çok okunan surelerin bulunduğu dua kitabımın sayfalarını açık bırakarak göz ucuyla okuyorum. Bunun bir sakıncası var mı? Beş vakit namazda ilk rekâtlarda Fatiha’dan sonra Ayetelkürsi Suresi’ni okuyorum. Namazın bitiminde de Amenerresulü Suresi’ni ve Selaten Tüncina duasını okuyorum. Bu uygulamam doğru mu? (Gülhan Bor)

CEVAP: Uygulamanızda bir sakınca yok ama neden her ilk rekâtta Ayetelkürsi okuyorsunuz? Peygamberimizin böyle bir uygulaması yoktur. Ayetelkürsi’ye ötekilerden çok ağırlık vermeniz, her ilk rekâtta onu okumanız, bidattır. Kur’ân’ın bütün ayetleri vahiydir ve aynı ağırlığı taşır. Namazınız olur ama bunu alışkanlık haline getirmeniz Hz. Peygamber’in uygulamasına uymaz. Ayrıca Ayetelkürsi bir sure değil, Bakara Suresi’nin bir ayetidir. Ayete sure demek yanlış olduğu gibi sureyi de “süre” şeklinde yazmak da büyük yanlıştır. Çünkü Arapça’da “üs” sesi yoktur. Ayrıca süre Türkçe’dir. Anlamı da başı ve sonu olan bir zaman birimidir.

Yazının devamı...

Münafık, verdiği sözden cayar

SORU: İnsanlar bazen küçük bazen de büyük yalanlar söylüyor. İslâm’a göre bu kişilerin durumu ne olacak? Belli şartlarda yalana izin var mı? (Ahmet Gedik)

CEVAP: Yalanla iman bir arada bulunmaz. Çünkü birbirine zıttır. Şair yalancıyı zehir saçan yılana benzetmiş:

Dehen-i kazib olur zehr efşan
Birdir imlada yalan ile yılan.
(Yalancının ağzı zehir saçar. Çünkü
Osmanlıca imlada yalan ile yılan birdir, aynı şekilde yazılır.)

Güneşin olduğu yerde karanlık olmadığı gibi doğrunun olduğu yerde de yalan olmaz. Kur’ân, yalancılara Allah’ın laneti dilemeyi öğütlemiş, “Fenec’al la’netallahi ala’l-kazibin: Geliniz, Allah’ın laneti yalancıların üzerine olsun” buyurmuştur (Al-i İmran: 61). Yalancılık ikiyüzlülük belirtisidir. Peygamberimiz, münafıkın (ikiyüzlülüğün) üç belirtisi olduğunu buyurmuştur: “Konuştuğu zaman yalan söyler, kendisine güvenilip bir şey emanet edilse emanete hıyanet eder, verdiği sözden cayar.”

Kasten yalan söylemek büyük günahtır.

Gönülden tövbe etmekten başka çaresi yoktur. Affetmek Allah’ın iradesine bağlıdır. Ancak küskünleri barıştırmak, aile arasındaki kırgınlıkları gidermek için kimseye zarar vermeyecek derecede yapıcı sözler söylemeye cevaz verilir.
Şeyh Sadi’nin deyişiyle:

Düruğ-i maslahatamiz
Bih ez rast-i fitne-engiz.
(Yapıcı yalan, fitne koparan, kavgalara yol açan doğrudan iyidir.)


Kunut, Kur’ân değil bir duadır

SORU: Namazda surelerin anlamlarını Türkçe okumanın bir sakıncası var mı? Kunut dualarını Türkçe okuyorum. Ancak diğer sureleri Türkçe okumak, daha iyi anlamak açısından uygun olur mu? (Ömer Faruk Ekiz)

CEVAP: Namazda esas olan Kur’ân’ı orijinalinden okumaktır. Ama hiç Arapça bilmeyenin, ayetlerin doğru bir çevirisini okumasından bence bir sakınca yok, hatta yarar vardır. Kunut, Kur’ân değil bir duadır. Peygamberimizin duası olduğu da bence kuşkuludur. Çünkü Peygamberimiz Kunut’unda başka bir dua okurdu. Duaların Türkçe’sini okumak daha bilinçli ve etkili olur. Çünkü Kur’ân, kişinin okuduğu ayetlerin ve yaptığı duaların manasını anlaması için ayık, aklı başındayken namaz kılmasını, sarhoşken namaz kılmamasını emretmektedir. Demek ki okunan duanın manasını anlamak önemlidir. Ziya Gökalp bir şiirinde

Bir köy isterim ki, Köylü anlar manasını okuduğu duanın
dizesiyle bu özlemini belirtmiştir.

Yazının devamı...

‘Neden sünnet önce kılınır?’

SORU: Kur’ân farzları belirtmişken neden önce sünnet sonra farz kılıyoruz? (İlker Okan)
CEVAP: Farzlar aslında cemaatle kılınır. Camide ezan okunduktan sonra insanların cemaate gelmesi beklenir. O bekleme esnasında camide bulunanlar boş oturacağına sünnet kılarlar. Hz. Peygamber’in, camide cemaati beklerken kendi kendine namaz kıldığı görülmüş. Vakit namazlarından önce kendi kendine kıldığı bu namazlara sünnet denmiştir. Kendisinden sonra ümmet onun yaptıklarını aynen yapagelmiştir. Sünnet farz değil, kişinin kendiliğinden kıldığı nafile ibadettir. İsteyen kılar, istemeyen kılmaz, oturur. Yahut Kur’ân okur.

Edilen yemini bozmak

SORU: Bir süre önce, gelecek bir parayı almayacağıma dair yemin etmiştim. Fakat şu anda oluşan şartlar nedeniyle o para kullanmam gerekecek. Yani mecburen yeminimi bozmayı düşünüyorum. Kefareti oruçla değil de fakir doyurmakla yapabilir miyim? Çünkü kaza etmem gereken oruçlarım var. Bir gün bir fakiri doyurmanın ölçütü nedir? Bir fakir ailenin 10 günlük mutfak masrafını karşılamak yeterli olur mu?
CEVAP: En az bir fakire günde 6 lira olmak üzere 10 günde 60 lira verirsiniz. Yahut 10 fakirin her birine 6’şar lira verirsiniz.

Sözünde durmamak

SORU: “Bir haftadır sabah namazına kalkamıyorum. Yarın da kalkamazsam kendimi camdan atacağım” diye bir söz söyledim. Bu, yemin yerine geçer mi? Kefaret gerektirir mi?
CEVAP: Allah’ın emrine aykırı sözlerin hiçbir değeri yoktur. Ayrıca söz başka, yemin başkadır. Kefaret, yemini bozmaktan ötürü gerekir. Sözde durmamak günahtır ama Kur’ân’ın yasaklarına aykırı sözlerin yerine getirilmesi yasaktır. Bu tür sözler geçerli değildir.

Yine bir akıl tutulması

SORU: Peygamberlerin günahsız olduğunu bildiği halde yanılmalar, yanlışlar yüzünden aklı 5-10 dakika karışan kişi dinden çıkmış mıdır? Benim aklım bu şekilde karıştı da küfre mi düştüm? Ne yapmam lazım?
CEVAP: Her insan kim bilir günde kaç kez küfre de girer imana da. Aklın karışmış da küfre gitmişsen aklın başına gelince tövbe et, imana gir.

Kaza namazı hakkında

SORU: Kaza namazlarının nasıl olması gerektiğinden bahseder misiniz? (Ebru Yalçın)
CEVAP: Bir hastalık veya mazeret dolayısıyla kılınmayan bir veya birkaç vakit namaz, sırasıyla kılınır. Sonra içinde bulunulan vaktin namazı kılınır. Ama yıllarca mazeretsiz olarak kılınmayan namazların kazası yoktur. Onlar için sadece tövbe etmek gerekir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.