Dün “Fethullah Gülen ve cemaati nihai aşamada, tam olarak ne istiyor?” sorusuna cevap vermek için kaleme aldığımız yazıyı (Fethullah Gülen nihai aşamada, tam olarak ne istiyor?) bazı okurlar “sanki yazı yarım kalmış” diye eleştirdi. Haklılar, çünkü soru çok çetin, kolaylıkla ve kısa bir şekilde cevaplayabilmek mümkün değil. Bu nedenle dünkü yazıyı bir girizgâh olarak kabul edip bu soru üzerine düşünmeyi bugün de sürdürelim. Ve tabii bu ikinci yazıyla da konunun kapanmasının mümkün olmadığının altını çizmeyi ihmal etmeyelim.
Gülen’in cemaatine hedef olarak Allah’ın kelamını, İslam dininin yüceliğini ve değerini dünyanın her köşesine bildirme ve yaymayı, bütün bunları yaparken hiçbir dünyevi beklenti içinde olmamayı, sadece Allah’ın rızasını kazanmak için çabalamayı gösterdiğini biliyoruz. Ama her toplumsal ve siyasi hareketin belli bir aşamadan sonra ana ilke ve hedefleriyle ilişkilerinin gevşediğini, etkili bir hareket olarak var kalma (beka) ve gelişip büyümenin sıklıkla temel hedeflerin önüne geçtiğini de biliyoruz.
İdealist değil realist ve pragmatist
Gülen cemaati de benzer bir serüven yaşadı ve yaşıyor. Örneğin bu hareketin tarihinde dönüm noktalarının 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve nihayet 17 Aralık 2013 olması da temel motivasyonun “her şeye rağmen ayakta kalmak” olduğunu gösteriyor. Cemaat, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi kritik dönemlerden, başlangıçtaki ilke ve hedeflerinden taviz vermekle birlikte çok ölümcül yaralar almadan, hatta daha güçlenerek çıkmayı bildi. 17 Aralık sürecinin nasıl gelişip sonlanacağıysa şimdilik meçhul.
Cemaatin yurt dışı faaliyetlerinde de idealizmden ziyade realizm, rasyonalizm ve pragmatizmi temel aldığını biliyoruz. Dinleri, ırkları, dilleri, gelişmişlik düzeyleri ve rejimleri tamamen farklı 140’a yakın ülkede köklü eğitim kurumlarına sahip olmanın başka türlü imkânı da olamazdı zaten. Bununla birlikte cemaatin ilk olarak okullaşmaya gittiği ve epey de başarılı olduğu Özbekistan’dan, bir süre sonra bu ülkenin otoriter lideri İslam Kerimov tarafından kovulduğunu da not düşelim.
Stratejik hatalar
Fethullah Gülen, cemaatinin bekasını her şeyin önüne koyduğu için çok ciddi stratejik hatalar yaptı. Bunların ilk akla gelenleri ÇYDD Başkanı Prof. Türkan Saylan’ın evinin Ergenekon soruşturması kapsamında polis tarafından basılması (13 Nisan 2009); Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargâh davası kapsamında tutuklanması (28 Eylül 2010); gazeteciler Ahmet Şık ile Nedim Şener’in Odatv soruşturması kapsamında tutuklanmaları (3 Mart 2011).
Prof. Saylan eğitim alanında cemaate rakip olduğu, Avcı cemaati suçlayan kitap yazdığı, Şık benzer bir kitap hazırladığı ve Şener de cemaat için çok değerli olan bazı polis şeflerinin Hrant Dink suikastıyla ilgilerini sürekli gündeme getirdiği için bu mağduriyetleri yaşadılar. (Bu noktada cemaat çevreleri tarafından dile getirilen “daha önce de çok kitap yazıldı, yazanlara bir şey olmadı” itirazına, “çünkü o dönemde cemaat bu kadar açık kumpasları düzenleme güç ve cüretine sahip değildi” karşılığını vermemiz gerekir.)
Sonuçta devletin imkânlarını kendi özel çıkarları için geniş ölçüde ve kötü biçimde kullanması cemaate yönelik sempati ve destekte ciddi kırılmalara ve sorgulamalara neden oldu. Öyle ki ülkede ve tüm dünyada eğitim alanındaki başarı öyküleri, bir dizi kültürel faaliyet, yardım çalışmaları, özetle her türden “hizmet” bu komploların gölgesinde kaldı; bunların değeri ve etkisi aşındı.
Peki buradan geri dönüş mümkün mü? Hükümetle savaşın her geçen gün daha da kızıştığı şu ortamda cemaatten böyle bir dönüş beklemek mümkün değil. Kaldı ki dünyevi işlere o kadar bulaşmış durumda ki, istese de asli (uhrevi) hedeflerini ve sivil alandaki temel faaliyetlerini merkeze almayı başaramaz.
Galiba sorun şurada: Gülen hareketi, idealizmini rasyonalizm, realizm ve pragmatizmle çok iyi harmanlamayı becerdiği için başarılıydı. Bu başarı sayesinde hızla büyüdü, küresel bir harekete dönüştü. Buna bağlı olarak bu hareketin bekası, ideallerin yerini aldı. Aşırı güçlenmenin getirdiği ölçüsüz özgüven yüzünden akılcılık ve gerçekçi düşünme geri plana itildi.
Ve kaçınılmaz noktaya gelindi: Hareket tıkandı!
Gülen cemaati kendi gücünün kurbanı oluyor...