Gülen söyleşisi neden fazla yankı uyandırmadı?
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın Fethullah Gülen ile yaptığı ve geçen hafta beş gün boyunca yayınlanan söyleşi çok fazla yankı uyandırmadı. Bunun birçok nedeni olabilir:
1) Öncelikle, söyleşiyi Dumanlı’nın yapmış olması ve bunun cemaat medyasının amiral gemisi Zaman’da yayınlanmış olması, tıpkı Başbakan Erdoğan’ın tamamen kendisine yakın gazetecilerle ekran karşısına çıkması gibi, muhtemel ilgiyi azaltıyor. Ancak bu noktada şunu da belirtmekte yarar var: Ekrem Dumanlı CNN Türk’te, Cüneyt Özdemir’e, bu söyleşinin aslında deneyimli bir gazeteci tarafından büyük bir gazete için tasarlandığını, ama gazete yönetiminin son anda vazgeçtiğini söyledi.
2) Benzer bir şekilde, diğer medya kuruluşları ve gazetecilerin hükümetten, daha doğrusu Erdoğan’dan çekindikleri için bu söyleşiyi görmezden geldiklerini düşünebiliriz.
3) Öte yandan Gülen’in söylediklerinin, bugüne kadar kendisi ve cemaatin önemli isimleri tarafından farklı zaman ve yerlerde dile getirilenlerin kapsamlı bir özeti olduğu açık. Yani “yeni” sıfatını hak eden fazla bir şey yok.
Bazı notlar...
- Gerek BBC’ye verdiği mülakatın, gerekse Financial Times’a yazdığı makalenin aksine Gülen, bu söyleşide daha İslami bir dil kullanıyor. Özel olarak Said Nursi’ye geniş biçimde atıfta bulunmasını, Erdoğan’ın kendisine buradan vurmaya çalışmasına bağlayabiliriz.
- Gülen’in bu söyleşiyle özel olarak cemaatine, genel olarak muhafazakâr camiaya seçimlerin arifesinde durduğu yeri net bir şekilde göstermeyi hedeflediği düşünülürse bu İslami dil normal.
- Gülen 17 Aralık’tan bugüne kadar ‘beddualı sohbet’ dışında Erdoğan’a kıyasla daha yumuşak ve sakin bir dil kullanmaya özen gösteriyor. Lakin üslubu yumuşak olsa da bazı ifadeleri oldukça sert. Mesela söyleşinin ilk gününün başlığı “Yakıştıramadım” idi. Gülen’in ad vermeden Başbakan’a yönelik “O galiz tabirleri ehl-i küfür bile etmedi” demiş olması gözden kaçmamalı.
- Söyleşinin neredeyse tümü Erdoğan’ın iddialarına cevap vermek üzerine bina edilmiş. Örneğin Başbakan’ın “Gel dedim, gelmedi. Şimdi yine sesleniyorum. Dürüstsen, samimiysen bu ülkeyi karıştırmayı bırak. Burası senin ülkense dön, buraya gel diyorum” sözlerine “Dönüp dönmeyeceğime dün böyle, bugün şöyle düşünenlerin kanaatiyle değil huluslarına kalbim gibi itimat ettiğim arkadaşlarımla istişaremle karar veririm. Daha önce de ifade ettim, dönersem de şunun bunun gibi değil Ramiz Efendi’nin Üç Şerefeli Cami’de imamlık yapan oğlu gibi dönerim” şeklinde cevap veriyor ama onu doğrudan muhatap almıyor. Zaten Gülen tüm söyleşide ondan, adını vermeden iki kez “Sayın Başbakan” diye söz ediyor ki bunlardan biri de başka birinin (polis şefi Ali Fuat Yılmazer) sözlerinin aktarımı.
- Gülen askeri darbe dönemlerinde devletçi pozisyonlar aldığı yolundaki iddialara karşı çıkıyor. Bu bağlamda ilk kez 28 Şubat ile ilgili olarak kapsamlı bir değerlendirme yaptığına şahit oluyoruz. Fakat 28 Şubat ile ilgili olarak özeleştiri yapmıyor, kendi tutumunun doğru olduğunu anlatıyor.
- Gülen’in söyleşide “En azından diğer dershaneleri kapatmasaydınız”, “Diğer İslami cemaatlere de bir gün bize yaptıklarını yapabilirler“ şeklindeki çıkışları, Gezi direnişiyle ilgili söyledikleri ve Berkin Elvan’a taziye mesajı, yeni müttefik arayışlarının işaretleri olarak okunabilir.
- Gülen, söyleşide alçakgönüllü ve mazlum bir kimse imajı çiziyor. AKP’nin “inlerine gireceğiz”, “yok edeceğiz”, “hapse girecekler” söylemlerine karşın Gülen her şeyin zamanla yoluna gireceğine vurgu yapıp tabanına sabırlı olun mesajını veriyor. Gülen’in üslubunun ‘haklı olmanın verdiği sakinlik ve özgüven’ hükümetin tavrını ise ‘haksız olmanın verdiği telaş ve sinir’ olarak algılanması muhtemeldir.
Ekrem Dumanlı’nın Gülen söyleşisi üzerine yazmaya, bir aksilik olmazsa yarın da devam etmek ve Gülen’in söylediklerinin neden yeterince tatminkâr ve ikna edici olmadığını tartışmak istiyorum.