Paralel Gezi
Başbakan Erdoğan, Gezi direnişçileriyle ile Gülen cemaatinin “patronu“nun aynı olduğunu ilan etti. “Patron”dan kastının “dış güçler“, “faiz lobisi“ vb. olduğu anlaşılıyor. Kimse şaşırmadı. Peki inanan olmuş mudur? Kendi tabanı dışında pek sanmam. Hele, Erdoğan’ın iddia ettiği gibi Gezi ile “paralel devlet”in kaynağının aynı olduğunu kavrayan MHP ve CHP tabanından, bu yüzden AKP’ye kayış olacağını hiç sanmam.
O zaman Erdoğan’ın hedefi ne olabilir? Öncelikle rüşvet/yolsuzluk iddialarıyla bir şekilde kafaları karışmış olabilecek kendi taraftarlarını “büyük dış komplo“ tehdidiyle bir arada tutmak istiyor olmalı. İkinci olarak da, ikisinin adını birlikte anarak Gezi direnişini destekleyenlerle Gülen cemaati mensuplarının kafalarını karıştırmak istiyor olabilir. Benzer bir stratejiyi Gezi direnişi sırasında da denemiş, Kürtlere Gezi’deki Türk milliyetçilerini, ulusalcıları, Kemalistleri; Türk milliyetçilerine ve ulusalcılara da sayıları beklenenden az da olsa Gezi’ye Kürt hareketinden katılanları göstererek aralarını açmaya çalışmıştı, fakat küçük birkaç tatsızlık dışında taraflar birbirlerine pekâlâ tahammül ettiler.
Bu sefer de öyle olması kuvvetle muhtemel. Erdoğan, “patronları aynı” dedi diye kimsenin Gezi direnişi çizgisinden veya Gülen hareketinden kopacağı yok. Hatta tam tersine, Başbakan, muhalifleri arasında kopuşlar yaşatmak isterken onları birbirlerine daha fazla yaklaştırabilir.
Gülen cemaati ve Gezi
Hükümet çevreleri bir süredir Gülen cemaatinin Gezi’ye destek verdiği iddiasını fazlasıyla dillendiriyor. İlk günlerde hükümeti yeni yeni, alenen eleştirmeye başlamış olan cemaatin bazı entelektüellerinin Gezi’ye sempatik baktıklarına tanık olduk. Ancak olaylar büyüyüp Başbakan’ın hiçbir şekilde yumuşamayacağı anlaşılınca sessizce kenara çekildiler. Bununla birlikte cemaat medyasının Gezi süresince Erdoğan ve hükümete, daha önceki dönemlerde tanık olduğumuz türden kayıtsız destek vermediği de gerçek.
Bunun birkaç nedeni vardı:
1) Cemaat ile hükümetin arası zaten açılmaya başlamıştı;
2) Gezi direnişinin, Erdoğan tarafından dile getirilen komplo teorileriyle hiçbir alakası olmadığı ortadaydı;
3) Hükümetin direnişi bastırmak için başvurduğu metotlar tasvip edilmiyordu.
Lakin cemaatin hükümete eskisi gibi destek vermemesi Gezi’yi desteklediği anlamına da kesinlikle gelmiyordu. Zira böyle bir destek olsaydı, polis Başbakan’ın deyişiyle “destan“ yazmaz, kendisini iyice zor durumda bırakabilirdi. Yine yargıdaki cemaat mensuplarının da bu süreçte hükümete karşı direnişçilerin yanında yer alması durumunda neler olabileceği üzerine sayısız spekülasyon yapılabilir.
Kabataş olayı
Kanal D‘nin yayınladığı Kabataş görüntüleri, (sızdıranlar ister cemaate yakın polisler olsun ister olmasın) cemaatin bu tür kritik ve stratejik anlarda hükümete zarar vermek istemesi hâlinde neler yapabileceğinin anlamlı bir örneği. Muhtemelen bu görüntüler sızdıranların elinde uzun süredir vardı ve Gezi direnişinin etkisini muhafaza ettiği günlerde sızdırılmış olsa bugünkünden çok daha etkili olurdu.
Bitirirken: Erdoğan’ın Gezi direnişini ötekileştirme stratejisi yanlıştı ama kendisine kısa vadede yararlı olmuş olabilir. Ancak Gülen cemaatini ötekileştirmek hiç de o kadar kolay olmayacaktır. Hele bunu Gezi üzerinden gerçekleştirmesi bana göre imkânsız.