Diyanet Başkanı görüntüleri çıkarsın!
Haziran’ın 22’sinde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez , Gezi Parkı olayları sırasında Valide Sultan Camii’ne sığınan göstericilerin “içki içip içmediğine” ilişkin raporun 24 Haziran Pazartesi açıklanacağını bildirmiş. O arada cami imamı ve müezzini sorgulandı, ikisi de “camide içki içen kimse görmediklerini, din adamı olarak görmedikleri bir şeyi söyleyemeyeceklerini” bildirdiler, dürüst imam görevinden alındı. Ve sonra medyada “İstanbul Müftülüğü tarafından başlatılan incelemede müfettişlerin kamuoyuna yansıyan görüntüler dışında bir bilgiye ulaşılamadığı” haberi yer aldı. Bunun arkasından AB Bakanı Egemen Bağış yabancı büyükelçilere “camide içki iddiası” ile ilgili görüntülerin gösterildiğini söyledi, büyükelçiler “biz bir şey görmedik” dediler. Bu görüntülerin kısa süre içinde halkla da paylaşılacağını söylediler, o da olmadı.
Nedir bu görüntüler?
Aradan haftalar geçti, Cami içinde alınmış video kayıtları “göstericilerin yaralıların tedavisi için koşuşturduğu” nu gösterirken Diyanet İşleri Başkanı çıktı ve uzun bir konuşma arasına “Cami’de sadece yaralıların ve kaçıp sığınan masum insanların olmadığı, Müslümanlar’ın kabul edemeyeceği görüntülerin de olduğu, 3 günlük kayıtların ellerinde bulunduğu” cümlelerini sıkıştırdı.
Daha önce de birileri “o çadırlarda neler yaşandı” ve benzeri kanıtı olmayan sözlerle gösterici gençleri suçlayıcı ifadeler kullanmıştı ve bu ülkenin gençleri hakkında desteksiz atmanın, toplumu onlara karşı kışkırtmanın kabul edilemeyeceği ortadadır. Şimdi.. Artık herşey akla geldiği için “acaba bu süre içinde camide yeni videolar mı çekildi, Diyanet Başkanı buna dayanarak mı konuşuyor” diye soranlar da var. Haklılar, çünkü daha önce olmayan, gösterilemeyen, Emniyet ve Savcılığın da bulamadığı görüntülerin şimdi nasıl ortaya çıktığı anlaşılır gibi değil.
Ama ne olursa olsun, Diyanet Başkanı siyasetçilerin yolundan giderek gençleri, vatandaşları karalayıcı konuşmalar yapamaz ve kanıtlamadan bunları unutturmaya çalışamaz.. Daha önce de yazdık ama cevaplamadı, derhal bu söz ettiği görüntüleri halka izletmek zorundadır. “3 günlük görüntüler” i bekliyoruz! Yabancı büyükelçiler de “daha önce göremedikleri” olayı izlemiş olurlar.
Yandaş gruplara ihbar yok mu?
Koç Grubu’nun büyük şirketlerine aniden “ihbar mektubu geldi” denerek başlatılan “aramalı denetim”e (daha doğrusu “didik didik aramalı-el koymalı denetim” olacak) Kayseri Sanayi Odası’ndan isim vermeden destek gelmiş.
Kayseri Sanayi Odası Başkanı Mustafa Boydak yaptığı konuşmada “Türkiye’yi taşıyan şirketleri gözümüz gibi koruyalım. İş dünyamızda ‘sen bana düşmansın, değilsin’ gibi ayırım yapmayalım” diyor. Bir okuyucumuz “Koç Grubu’na sahip çıkan Kayserili iş adamı Boydak’ı kutluyorum. Bütün iş adamları tepki göstermeli” derken, Hakan Erdoğan isimli bir başka okurumuz yorumlar köşemizde “Koç Grubu’nun denetlenmesinden neden bu kadar paniklediniz. Bildiğiniz bir şey mi var. Denetim sonrası bir şey çıkmaz ve bizim Koç Grubu’na sempatimiz daha da artar” demiş.
‘Birşey olması’ şart mı?
“Bildiğiniz bir şey mi var” derken belli ki kendisi artık Türkiye’de “hesabını verecekler” lafının arkasından nelerin geldiğinin ve bir şeylerin gelmesi için “ortada bir yanlışın olması” nın da gerekmediğinin farkında değil. Bağımsız kurum kalmadığı ve buna “yargı” da dahil olduğu için artık “imzasız bir mektup” ve hatta “havada uçuşan bir iddia” bile yeterli.. O da yoksa sahte bir CD hazırlanır, bu CD’deki tarihler, adresler vs tutmasa bile, Microsoft firması “bu yazılımın tarihi tutmuyor, sahtedir” dese bile derdini Marko Paşa’ya anlatabilirsin ancak, başka merci yok.
Yani “denetim sonrası” dediğin tarih “çıkmaz ayın son Çarşamba’sı” veya “kırmızı kar yağdığı gün” olabilir. Artık o güne kadar neler çekeceğin, alacağın zarar Allah’a kalmış.
Denetimle baskı!
O nedenle okurumuz Erdoğan’ın sempatisinin artması epeyce zaman alır, uzun yıllar gibi.
İş dünyasının sesi çıkamıyor, konuşamıyorlar ama Koç Grubu ’nu yıllardır bilen iş adamları “zaten Grup kendini o kadar sıkı denetler ki bir tek açık bulunması imkansızdır” diyor. Denetim konusunda uzman olanlar ise “öyle ‘ihbar geldi’ denerek keyfi denetim yapılamayacağını, denetim şartlarının oluşmuş olması gerektiğini, aksi takdirde vergi denetiminin iş dünyasına baskı aracı haline geleceğini” söylüyor. Aynen ülkenin hemen tüm sivil ve askeri kurumlarına “iddialarla tutuklanan insanlar üzerinden” yapılan baskılar gibi..
Peki, örneğin Doğan Grubu ve Koç Grubu ’na vergi denetimi diye her tür baskı yapılır, zarara sokulurken acaba iktidara yakın iş gruplarına , mesela Başbakan ’ın da söylediği gibi “bu iktidar döneminde servetini katlayanlara”, tek başına ihaleleri götürenlere neden hiç ihbar mektubu gelmiyor? Acaba onlara da “hesabını vereceksiniz” dense gelmeyecek midir?
Herkesin aklına gelen sorulardır bunlar!