Yıpratma sırası Feyzioğlu’nda!
.
Dün Mehmet Tezkan Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’yla konuşarak olayı etraflıca anlatmıştı. Tabii aynı olay aynen Kabataş İskelesi’nde Gezi eylemlerinin son günlerinde olduğu iddia edilen “başörtülü kadına saldırı” olayı gibi yandaş gazetelerde abartılı şekilde yazıldıktan sonra..
Kabataş İskelesi’nde “yaşandığı iddia edilen saldırı” olayı biliyorsunuz bilirkişi tarafından incelendi ve söz konusu kadının (sonradan “gazeteci” olduğu da belirtildi) ifadelerinde ve vücudunda “yere düşürüldüğü, sürüklendiği, yaralandığı” iddialarıyla ilgili kanıt bulunamadığı açıklandı. Yani ilk verdiği ifadelerde de yok.. Videosu da yok, her köşede bulunan MOBESE kayıtlarında da yok. Aynen “Cami’de içki içtiler” şeklindeki yalan iddianın görüntüleri olmadığı gibi bu da meçhul. Gerçekten olmuşsa neden görüntüsü yok?
Bir ara “kadın utanıyor, ondan görüntüler verilmiyor” dendi, peki İstanbul Valisi neden izleyemedi bu görüntüleri? Bu tür olaylarda “başörtülü, başörtüsüz” diye ayırım mı olur, bir kadına saldırı olmuşsa herkes karşı çıkar ama ortada delil yoksa, kanıt yoksa nasıl böyle bir suçlamayı zirveden ve medyadan sürdürebilirsiniz?
Ve bütün bu olaylar adeta “Gezi’dekilere karşı başörtülü kadın” veya “Barolar Birliği Başkanı’na karşı başörtülü kadın” teması içinde işleniyor. Mübarek Ramazan’da mütedeyyin kitleleri daha kolay inandırarak provoke etmek veya “aleyhlerine çevirmek” amacı güdercesine..
Kadınları da böldüler!
Sanki Gezi direnişinde başörtülü genç kızlar günler, haftalarca o parkta eylemlere katılmamışlar, sanki kadınların-insanların olaylarda “haklı ve haksız, doğru ve yanlış” ı ayırmaları başörtüsüne göre değişirmiş gibi.. Sanki Türkiye’de değil de köktendinci rejimlerden birindeymişiz gibi..
Baştan beri, uzun yıllardır “toplumu bölme, kutuplaştırma ve düşman kitleler yaratarak oy toplama” gayretlerinin tümüne karşı çıkmamızın nedeni buydu. Ama hala bu kutuplaştırmaları “bizim gençlik, sizin gençlik, tencere çalanlar çalmayanlar, bizden, onlardan” diye sürdürenler işi öyle bir hale getiriyorlar ki “başörtülü” bir olaya karışmışsa mutlaka onun haklı olduğuna, karşısındakinin saldırdığına inanacaksın, ispatı olmasa da, iftira olsa da..
Kadın olayı başlatıyor!
Ve şimdi sıra Metin Feyzioğlu ’nu, bu aydın ve takdir edilen hukukçuyu “başörtülü kadına sözle saldırdı” diye yıpratmaya geldi. Hızlı trenle Eskişehir’e “sopalarla dövülerek öldürülen Ali için” giderken Feyzioğlu ’nun karşısına gelip oturmuş. Telefonla İngilizce olarak yaptığı konuşmayı dinleyip ayağa fırlayarak hakarete başlamış. Yaptığı hakaretlerin dozu aynı gün internette yazdığı “vatan haini, dış ülkeye yalan bilgi veriyor” sözlerinden belli..
Barolar Birliği Başkanı kasıtlı olarak olay çıkarılacağını anlayınca bir durak önce trenden inmiş, buna rağmen “beni de linç edeceklerdi” diyor. Tamam da Tezkan’ın söylediği gibi “başka bir linç olayı” mı var, ona yapılan girişimi kim görmüş, biri kendisini dövmüş filan mı? Böyle ise neden trende hemen, “şahitlerin önünde” şikayetçi olmamış da internete koşmuş?
Halk artık uyandı!
Birileri sıranın Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ’nun başına çorap örmeye geldiğini düşünüyor olmalı..
Ama atladıkları bir konu var; Türkiye’nin büyük çoğunluğu artık olaylara daha tarafsız gözle bakıyor. Her ne kadar tüm medya “tek yönlü yayın” da birleşmiş halde olsa da “gerçekleri gören büyük kitleler” var. Bu toplumu; genciyle, kadınlarıyla, komşuları bile bölerek, mezhep farklılıklarını bile dile dolayarak ayrıştırma, hele de “türban üzerinden” ayrıştırma gayretleri Türkiye’de tutmayacak. Burası Mısır, Suriye, Afganistan, Pakistan değil, bu toplum kışkırtmaları yutmayacak!
AB Bakanı ve ‘çakma Gandi’!
Haydi bizim ülkede değer filan bırakılmadı, yalan-iftira konusunda “Ramazan’dır, ayıptır, günahtır” bile denmiyor ama AB Bakanı’nın hiç değilse “Batı değerlerine” sadık olması, “siyasi açıdan üslubuna dikkat etmesi” gerekir değil mi? Türkiye’nin AB Bakanı Egemen Bağış daha önce “camide içki” iddiasıyla ilgili yabancı büyükelçilere “video, resim” gösterildiğini söylemiş, sorulan büyükelçiler “biz böyle bir şey görmedik” demişlerdi. Dün de hiç alakası yokken birkaç cümle içinde ülkenin “Ana Muhalefet Partisi” Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile “ülkenin onbinlerce avukatının kayıtlı olduğu” barolarının tepesindeki isim; Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’na sataştı.
Yargıya bile gitmemiş, bir kadının iddiasına dayanan bir olaya taraflı bakarak Feyzioğlu için “CHP’nin içindeki derin mekanizmalar bu ‘başörtüsü düşmanlığı yaparak’ gündeme gelmeye çalışan Barolar Birliği Başkanı’nı CHP Genel Başkanlığı’na hazırlıyorlar” dedi. Kılıçdaroğlu için de “çakma Gandi’nin yerine hazırlıyorlar” ifadesiyle..
Hemen anında konuşmasında kullanıldığına bakılırsa “trendeki olayın nasıl ve neden hazırlandığı” açıkça görülüyor ki besbelli Salı günkü “grup toplantısı”nda arkası gelecek ve aynı olay “kadının söylediği gerçeği yansıtıyormuş gibi” alınarak ülkenin Barolar Birliği Başkanı’nı yıpratma sürdürülecek. Son zamanlarda Melih Gökçek de Sarıgül’ün kendisi bu söylentileri yalanladığı halde “Mustafa Sarıgül’ün CHP Genel Başkanı olacağını” tekrarlayarak rakip partiyi yıpratma çabasında, Bağış da “derin güçler” yaratarak “bir taşla iki kuş vurma” çabasının içinde..
Gandi müthiş lidermiş!
Bu “Gandi benzetmesi”nin neden kötü bir benzeme ymiş gibi yapıldığı da soru işareti. Gandi “fakir çiftçilere, işçilere, halka yapılan haksızlıklara, ağır vergilere, her tür ayırımcılığa, her tür şiddete karşı çıkan” ve en basit yaşam tarzını seçerek yalnız kendi ülkesinde değil, dünyada takdir toplayan bir liderdi. Benzerliğe dikkat çektikçe kendilerine zarar verdiklerini fark etmiyorlar!