Devlet ‘mezhep’ soramaz!
.
“Gezi’deki şüphelilerin yüzde 78’inin Alevi olduğu”nu açıklamış Emniyet.. Ahmet Hakan da “Emniyet bunu nasıl saptadı acaba? Şüphelilere ‘senin mezhep neydi birader’, ‘Alevi misin, Sünni mi’ diye mi soruldu? İlk kimin aklına geldi acaba şüphelilerin mezhepsel kimliklerini merak etmek? Mezhep merakı devletimizin yeni merakı mıdır, yoksa öteden beri böyle bir meraka sahip midir? Öyle çok merak ediyorum ki, keşke İçişleri Bakanımız Muammer Güler merakımı giderse” diye yazmış.
Başlayınca sonu belli!
Merak etmemek mümkün değil gerçekten, keşke İçişleri Bakanı ve Emniyet Müdürü bunu hemen açıklasalardı zira çok önemli bir konu. Özellikle Müslüman çoğunluklu ülkelerde “mezhep nedeniyle” yaşanan, on binlerce Müslüman’ın çocuk büyük demeden katledildiği çatışmaları bildiğimiz için önemli.. Bu tür çatışmalardan kendimizi korumamızın sebebi olan “laik, bu nedenle kimsenin mezhebinin tartışılamayacağı” rejim nedeniyle “BİR DEVLET KURUMU” tarafından açıklandığı için önemli.
Bu açıklanmadığı takdirde bundan sonra devlet kurumlarında, okullarda mezhep sormalar, “o Alevi, bu Sünni” benzeri açıklamalar, mezhep üzerinden kutuplaştırmalar da duyulabilir demektir. Seçim yaklaşırken biz de kenarından köşesinden dikkat çekmeden “mezhep ayırımıyla” başlayıp Ortadoğu ülkelerine mi döneceğiz? Gezi gösterilerine katılanların halkta tepki yaratması için “terörist”e varana kadar her yakıştırma yapıldı da “çoğu Alevi” demek en komiği oldu herhalde (belki “faiz lobisi” ile yarışır).. Emniyet ve Bakan “Gezi şüphelilerine neden mezhep sorulduğunu” açıklasalar iyi olur.
RedHack soruşturması bile önce terör kapsamına sokuluyor, sonra gözaltına alınanlara “Gezi eylemine katıldınız mı” sorusu soruluyor ama sıranın mezhebe geleceği yine de düşünülemezdi, pes doğrusu!
Fatmagül dizisi mi çeviriyorsunuz?
İnanılır gibi değil, Yargıtay 14’üncü Ceza Dairesi’nin saçma sapan kararlarını Kadıköy Belediyesi’nin “Kadına Karşı Şiddeti Önleme Çalıştayı”nda da konuştuk ama devamı geliyor. Geçen hafta duyulmuştu bu Daire’nin “15 yaşından küçük çocuklara tecavüz” davalarında “çocuk büyük görünüyorsa veya tecavüzcüyle evlenmişse suç sayılmamalı” diyen kararına Yargıtay Başsavcılığının itiraz ettiği..
Ki 14’üncü Daire’nin bu kararının 2002 öncesinde Türk Ceza Kanunu değişiklikleri arasına konmak istenen ama büyük tepkiler sonunda konamayan maddelerden hiç farkı yok. Hala bazı hukukçularda (hem de Yargıtay düzeyine çıkmış) çağdışı düşüncelerin devam ettiğini gösteriyor.
Başsavcılık iyi ki var!
Yargıtay Başsavcılığı 5 dava dosyasında bu Daire’nin “sanıklara verilen cezanın bozulması” kararına itiraz ediyor ve bu itirazlar Genel Kurul’da kabul ediliyor, çocuk tecavüzcüleri onlarla evlenseler bile en az 5-6 yıl hapis cezası alacaklar ve umarım Fatmagül dizisinde olduğu gibi cezaevindeki diğer mahkumlardan bile dayak yiyecekler.
Neden 20 yıl değil?
Aslında “5-6 yıl” çok az, sığınma evlerinde çalışan görevliler “tecavüz mağduru kız çocukların psikolojisinin bir daha düzelmeyecek şekilde bozulduğunu” anlatıyorlar, aileleriyle birlikte kaç hayat mahvoluyor, bunun cezası neden Batı ülkelerindeki gibi “15-20 yıl” değil de 5-6 yıl olacakmış? Ve ayrıca hafif cezalarla toplum içine salıverilen bu sapıklardan diğer çocukları nasıl koruyacaksınız?
Suçlu-hakim fark etmez!
14’üncü Ceza Dairesi’nde “Mağdure 15 yaşından büyük görünüyorsa tecavüzcü ‘hata’ hükmünden yararlansın” kararı 1’e karşı 4 oyla kabul edilmiş. Hale bakın o 4 hakimin hakimlik yapmasına bile izin verilmemeli, zira suçlularla aynı kafadalar. Demek ki kız “15.5 yaşında görünüyorsa” tecavüzcü yaşta yanılmış, serbest olmalı, bunu mu diyorlar? Veya “KURBANLA evlenirse kurtulsun, evlenmezse hapsedilsin”.. Gerçekten Fatmagül dizisi gibi, inanamıyorum.
AİHM hak verdi!
Yıllar önce bunun aynısını TCK’ya koymak isteyen, hem de çocuklar değil, kadınlar için koymak isteyen 2 hukukçuya yazdıklarım nedeniyle açılan davaların çoğunu kazanmış, “ruh hastası olmalılar” sözünden dolayı kaybettiğim tek davayı AİHM’ye götürmüş ve orada haklı bulunmuştum. Devlet o tazminatı faiziyle ödemek zorunda kaldı bana. Şimdi 10 yıl aradan sonra geriye döndük, aynı noktadayız ve demek ki bu hakimler de “aynı tanımı” hak ediyorlar. Yargıtay Başsavcılığı cezaların neden çok az olduğunu da, bu hakimlerin durumunu da (Adalet Bakanlığı ile birlikte) tartışmalı bence, hayat mahvetmenin cezası bu kadar olamaz!
Matematikçi müftü!
Gerçekten çok eğlenceli olaylar da oluyor, işte bunlardan biri.. “TÜBİTAK Bilim Ödülleri” töreni yapılıyor. Ödül alan gençlerin sevincini izliyoruz TV haberlerinde, o arada Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün konuşma yapıyor; “Matematik bilen bir müftünün fetvası mı daha doğrudur, matematik bilmeyen bir müftünün fetvası mı? Cevap, tabii ki ‘matematik bilenin ki’, çünkü matematik mantık ve muhakeme kabiliyeti getirir”..
Devam ediyor Bakan ve “Müslümanlar için geometrinin ‘farz-ı ayın’ olduğunu, çünkü Kıble’yi bulmak için bu bilime ihtiyaç olduğunu” söylüyor. Bilim ödüllerini ve matematikle geometriyi bile dine bağlamayı başarma yeteneğine kimse söyleyecek söz bulamaz artık. Ama bir noktayı düzeltmeden geçemeyeceğim; Kıble’yi bulmak için geometriye ihtiyaç yok, güneşin doğduğu tarafı solunuza aldınız mı yüzünüz güneye yani Kıble’ye bakar. O kadar basittir yani!