Dershane konusu pek garip!
.
Dershanelerin kapatılması, bu nedenle Gülen Cemaati ile Hükümet arasındaki çekişmenin ortaya çıktığı iddiaları ve bunun tam da “seçim öncesine denk gelmesi” günlerdir tartışılıyor ama bu işte bir dama taşı eksik duygusu veriyor insana..
Televizyonda “her zaman pek güzel anlaşan” iki kadın gazetecinin bu konudaki tartışmaları bile gerçek değilmiş, danışıklı dövüşmüş gibi.. Öyle ya eğer söylendiği gibi cemaatin “devlet içinde devlet haline gelmesi”nden rahatsızlık varsa önce “tüm güç Hükümetin elindeyken bu duruma gelinmesine neden izin verdi” sorusu çıkar. Arkasından da “sorunun çözümüne neden Emniyet’ten ve diğer kurumlardan başlanmadı” sorusu..
MGK olayı!
Ve tabii bugüne kadar hiç duyulmayan, kimsenin söz etmediği 2004 yılında MGK’da alınan Cemaat’le ilgili (Hükümet’in de o toplantıda itiraz etmediği) karar meselesi var. Dershane konusu seçime çok az zaman kala çıktı, bu yeterince garip.. Hemen arkasından MGK konusu çıktı, bu daha garip.. Herkes kendine göre bir mantık yürütmeye çalışıyor ama “olanları net şekilde anlayacak tek kişinin çıkmaması” en garip..
Milli Eğitim Bakanlığı özel okula dönüşecek dershanelere “kapasiteyi doldurma garantisi” verecek ve kişi başına 2500 TL ayıracak, ailelerinin cebinden hiç para çıkmadan okuyacak öğrencilerin seçimi de devlet okullarına bırakılacakmış. Düşünün, ne büyük bir meblağ tutacak.. Ve ayrıca devlet okullarına bu öğrenci seçiminde “devlet baskısı” olmayacağı nasıl garanti edilecek?
Dershaneler mağdur mu?
Bu kararla dershaneler mağdur oluyor mu? Hayır, dershane yerine aynen özel okuldan kazanacaklar ve üstüne devletten müthiş teşvikler alacaklar. O zaman koparılan kıyametin sebebi ne?
Bütün veriler yan yana dizildiğinde şöyle bir sonuç çıkıyor; eğer bu gerçekten “artık devlet katında halledilecek konular bitti, desteğinize ihtiyaç yok” durumu değilse -ki Cemaat desteği bugüne kadar gerekli ise 3 seçim yaklaşırken de gereklidir- o zaman bir başka önemli ve “görülmeyen” nokta var demektir.
Çekişme olmasaydı..
Mesela, görünürde böyle bir çekişme olmasaydı çoğunluğun aklına “dershanelerle devletin önceden anlaşarak” millete ait olan dev bir para kaynağının bu özel okula dönüştürme işine aktarılacak olması gelebilirdi, şimdi gelmiyor.. Eğer çekişme olmasaydı “ne hakkınız var bunu yapmaya, ayrıca Anayasa’daki eşitlik ilkesine aykırı değil mi” sorusu çıkardı, şimdi çıkmıyor..
Mesela bugüne kadar aileler, öğrenciler dişinden tırnağından arttırarak dershaneye giderken, özel okullara varını yoğunu yatırırken, okula gidecek ayakkabısı-çantası olmayan milyonlarca yoksul öğrenci dururken, Bilkent’i ya da diğer iyi üniversiteleri kazandığı halde “okul taksitlerini ödeyemiyorum” diyen öğrenciler varken şimdi “devlet ne hakla, kim bilir hangi ölçüye göre seçilecek olan öğrencilere ve dershanelerin özel okula dönüşmesine büyük para akıtacak” denirdi, şimdi denmiyor.
Milletin cebinden!
Aileye “çocuğunuz özel okula gitsin mi” diye sorulunca elbette “evet” cevabını verir ama bu soruyu sorup cevabı da “çocuğunu milletin kesesinden ben özel okulda okutacağım” diye vermeye devletin (yani burada Bakanlık, Hükümet oluyor) hakkı var mıdır? Ve acaba dershanelerin özel okul olması için devlet kasasından çıkacak olan para tam olarak ne kadardır? Öyle ya, dershane sahipleri yıllarca büyük paralar kazandılar, bunu milletle mi paylaştılar ki şimdi zararlarını millet ödeyecek ve hepsini teşviklerle ve desteklerle özel okula çevirecek?
Bir de bugüne kadar binlerce dershaneden yetişen gençlerin büyük kısmının kendini “Cemaate yakın” hissetmesi var. Acaba özel okul olup da onlara “kişi başına 2500 TL” ayrılınca bu yakınlığın da taraf değiştireceği düşüncesi rol oynadı mı? Mesele iktidar-güç paylaşımı olunca her şey geliyor akla..
Bence bunlar tartışılmazsa o dama taşı hep eksik, aldatılmışlık duygusu da yerinde kalacak!
28 Şubat benzerliği!
Bu konudaki ilk yazımda da belirttim, 2004’te AKP Hükümeti’nin MGK kararlarını itirazsız imzalaması ile 28 Şubat’ta Erbakan-Çiller Hükümeti’nin attığı imza arasında fark yok. Olaylar ve kararlar farklı o kadar.
Ayrıca Cemil Çiçek “MGK toplantısından önce konular bellidir, herkes okur, çalışır gider. Ayrıca MGK sonrasında yine bir değerlendirme yapılır. Bu çerçevede herkes nereye oturtursa oturtsun o belgeyi” dedi.. Yani her iki durumda hükümetler “önceden de konuyu bilerek” gittiler toplantıya, emrivaki yok.
Bu takdirde, sorumluluk tümüyle “itirazsız imza atan hükümetlere” ait olduğuna göre MGK ile ilgisi olmayan, orada bile bulunmayan askerler neden 28 Şubat kararları nedeniyle haksız-hukuksuz hapsedilmişlerdir? Dönemin Başbakan Yardımcısı Çiller neden “mağdur ve tanık” yerine konmuştur? Bu sorular cevap bekliyor!