Sınır kapısı PKK’da!
ABD Genelkurmay Başkanı Dempsey “Kendilerinden istenmesi halinde Suriye’deki iç savaşa müdahaleye hazır olduklarını” açıklamış. Daha önce de benzer açıklamalar yapmışlardı, arkası gelmedi, bu kez sözlerini tutarlar mı bilinmez ama eğer tutarlarsa bu Türkiye için de en az Suriye kadar iyi olacak. Zira Hükümet kendi içimizde olan “halk gösterileri ve bunlara karşı uygulanan devlet şiddeti” konusunda AB’den, ABD’den gelen tepkilere bozulurken, Suriye ve Mısır’daki olaylara anında müdahale etmekten çekinmiyor ve bunun tepkilerini de karşı taraftan “ciddi olumsuzluk veya tehlikeler” olarak alıyor.
Mesela, Suriye ve Mısır’daki kargaşalarda Türkiye’nin hep Batı ülkelerinin yapmadığı şekilde öne atılarak “Müslüman Kardeşler, El Kaide (bir de Taliban çıktı) gibi köktendinci terör örgütlerinin yanında” yer alması, bu örgütlerin üyelerinin Türkiye içinde ve sınırında cirit atar hale gelmesi ülkeyi benzer tehlikelerin içine itebilir. O nedenle ancak bu ihtimal gerçekleşmeden ABD’nin Suriye’ye müdahalesi bizim yanlış politikalarımızın olumsuz sonuçlarını önleyecektir.
Son olarak 15 yaşında çocuk dahil iki kişi yine bizim sınırımızın bitişiğinde “Özgür Suriye Ordusu denilen ve Türkiye’de rahatça dolaşan Esad muhalifleriyle, Esad taraftarı PYD (PKK’nın kolu) arasındaki çatışmanın kurşunlarıyla” hayatını kaybetti. Ve yine aynı gün; Suriye-Türkiye sınır kapısının büyük bölümünün PYD’nin eline geçtiği haberi geldi. Türkiye sınırına 100 metre mesafeye PYD tarafından PKK bayrağı dikildi.. O toprakları Esad “Türkiye’nin tutumuna kızarak, Türkiye’nin başına dert olsunlar diye” PYD’ye bırakıp çekilmişti. Daha ne olsun?
‘Batı Kürdistan’ devrimi!
Suriye’nin kuzeyi ve Türkiye sınırı PYD ’nin (PKK’nın kolu) eline geçerken PKK dün Hükümet’e uyarı yaptı. Öcalan’ın sağlığı, onunla görüşmelerinin gecikmesi gibi konuların da yer aldığı uyarıda “Batı Kürdistan devrimini boğma yaklaşımları”ndan söz edilerek “son kez uyarı yapıldığı, en kısa zamanda somut adım atılmadığı takdirde sürecin ilerlemeyeceği ve bundan AKP Hükümeti’nin sorumlu olacağı” bildiriliyor.
“Çözüm süreci” denilen süreci sık sık “4 parçalı Kürdistan’ın Türkiye ayağının inşası” olarak dile getiren PKK artık açıkça “Batı Kürdistan devrimi”nin gerçekleşmesinden söz ettiğine göre AKP Hükümeti’nden hangi somut adımı istedikleri ortada.
Bilinmeyen şey, Hükümet’in bunu ne şekilde ortaya koyacağı.. “Son uyarı” dediklerine ve hiç beklemeyecek gibi göründüklerine göre yakında anlaşılacaktır herhalde!
Darbeci kim, pardon?
Yani bu “kendi meslektaşları” dahil herkesi keyfine göre darbeci ilan eden, her dönem hükümetlerine yakınlaşmasıyla ünlü, malum kadın gazetecinin hali artık iyice komediye dönüştü. İsmini yazmama kızan, “sizin köşenizde adını görmek istemiyoruz” diyen okurlar oluyor, yazmayalım, herkes biliyor nasılsa.. Başbakan’ın bile kendisinden köşe bucak kaçtığı anlatılıyor.
İstanbul Barosu için Baro Başkanı Ümit Kocasakal ’ın yüzüne TV’de “darbeci barosunuz” dedi biliyorsunuz. Sebepsiz değil tabii, Baro üyelerine “Ergenekon’da adil yargılama yapılmasını istedikleri için” her nasıl başarıldıysa açılan davayı belki etkilerim, başlarına dert açılmasına katkım olur diye düşünerek yapıyor. Bugün anketlerde “halkın büyük çoğunluğunun inanmadığı” ortaya çıkan bu davalarda daha gözaltılar başladığı anda TV’lerden ve köşesinden yargısız infaz yaparken de bunu umuyordu.
En büyük darbeyi savunan darbeci!
Yine unutmuş, hafızası zayıf zahir; 12 Eylül Türkiye tarihinin en büyük iki darbesinden biriydi ve kendisinin o dönemde “darbecilere ve darbeye” nasıl arka çıktığı, nasıl iltifatlar yağdırdığı defalarca yazıldı. Bir ülkede ordu darbeye karar vermişse bunu mazereti yoktur, milyonlarca kişinin zarar gördüğü darbeyi savunan ve ona bir kulp bulanlar da “olmayan darbeyi, iddialarla ve hukuk dışı özel yetkili mahkemelerle yürüyen davaları” hiç savunamazlar. Kendileri o “darbeci” etiketini de çoktan almışlardır zaten! Bu hanım “Türkiye’nin en büyük barosu” na, güvenilir bir kurumuna haksız suçlamada bulunmuştur, sokakta yürüyenler bile gözaltına alınırken bunun gereği nerede diye soracağım ama “özel yetkili mahkemeler” de farksız durumdalar!