Ölen gençler için başsağlığı dilendi mi?
.
Polis şiddetiyle kaç gencimiz hayatını kaybetti ve hala komada olan, uyutularak yaşatılmaya çalışılanlar var. Karşılaşıp konuştuğum birçok vatandaşın aynı konuyu dile getirmesi dikkat çekici.. Diyorlar ki; “Bugüne kadar bu derece önemli olmayan konularda bile Başbakan ve bakanlar ailelere telefon açarak konuştular, polis kurşunuyla veya attıkları gaz fişekleriyle hayatını veya organlarını kaybeden gençlerimizin ailelerine ise başsağlığı diledikleri duyulmadı. Üstelik ‘devletin hatası, Hükümet’in yanlış kararlarıyla oluşan şiddet’ yüzünden hayatını kaybeden pırıl pırıl gençlerimizin ailelerine başsağlığı dilendi de biz mi duymadık?”..
Önemli bir konu ve yalnız Hükümet’i değil, valilerden, Emniyet Genel Müdürü’ne kadar bürokratları da ilgilendiriyor. Ortada çok fazla “şüpheli” olay olduğu gibi açık ve net polis kurşunu ve gaz fişeği nedeniyle ölümler var. Balyoz, Ergenekon gibi davalarda “sahte deliller, tutarsız iddialar” dışında suç bulamadıkları halde insanları “yapacaktınız, planlıyordunuz” benzeri iddialarla yıllarca cezaevine tıkmalarına “kaçabilirler” gerekçesi gösterildi. Bir tarafta şimdiki zamanda somut, gözle görünen olaylar, diğer tarafta gelecek zamana ait “ihtimaller, iddialar”..
Somut olay ve gelecek zaman..
Somut olaylarda, örneğin “palalı saldırgan” örneğinde suçlu kolayca yurt dışına çıkıyor, Öcalan’a bile “nefes darlığı var, 64 yaşında” diye iki odalı hücre sağlanıyor, “gelecek zaman iddiaları”nda üç-beş metrekare odalarda en az iki kişi kalan gazeteciler, yaşlı başlı rektörler, komutanlar.. Ve ülkenin bu onurlu insanları “kaçarlar” diye yıllar sonra ya hala “tutuklu” bekletiliyorlar ya da “sahte delillerle” mahkum ediliyorlar.
Adalet yok, bakanı var!
Eh, buna da “adalet” denmez, değil mi arkadaşım.. Denmez de, “adalet”in olmadığı yerde “Bakanı” neden var asıl anlaşılmayan o!
Burada bir yalan var!
Gezi gösterileri sırasında ve sonrasında “Cami’de içki, başörtülü kadına saldırı” gibi hiçbir görüntüsü bulunmayan, AB Bakanı Egemen Bağış’ın “onlara camideki olayın görüntülerini izlettik” dediği yabancı büyükelçilerin bile “biz görmedik” diye yalanladığı iddialar defalarca tekrarlanarak topluma beyin yıkama yapıldı.
“Gençlerin vurulduğu olaylar” ise gizlenmeye çalışıldı, polislerin kask numaraları kapatıldı, suçluların isimleri saklandı, ifade vermeye bile gönderilmediler. İstiklal Caddesi’nde polislerin yanında ve onların neredeyse yardımıyla “beyaz gömlekli, sakallı” bir saldırgan bir göstericiyi tuğlayla öldüresiye dövdü, TV’de yayınlandı, o suçlu cezalandırılmadığı gibi olay kapatılıverdi.. İki ayrı gösteride ortaya çıkan “Palalılar”da aynı tutum sürdü ki aynı akşam bir sopalının “ben sizdenim amirim” demesi meselenin özüdür.
Otel dediğin budur işte!!!
Eskişehir’de “eli sopalı bir grup” tarafından dövülerek hayatını kaybeden 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz olayında da suçlular bulunamıyor, çünkü tam onun dövüldüğü dakikalar MOBESE kameralarında ve olayın geçtiği sokaktaki otelin kayıtlarında yok (!). Şimdi, şehirde vatandaşın emniyetinden-güvenliğinden sorumlu Eskişehir Valisi dış kapının tokmağı havalarda “eylemciler kendi arkadaşlarını öldürmüş olabilir” şeklinde mümtaz bir cümle kurabiliyor, bu bir yana..
“Göstericiler polis şiddetinden otele doğru kaçınca hem şalteri indirerek elektriği kestiğini, hem de kapıları kilitlediğini” söyleyen Otel sahibi Erdoğan Gözseçen’in (işte “insaf” budur, otel isen “yalakalık yapmak, göze girmek için” canı tehlikedeki gençlere kapını kapatacaksın) verdiği ifadede çelişkiler var.
Nasıl anladın acaba?
Önce diyor ki; “Polisin göstericilere müdahalesi başlayınca otele doğru kaçtılar, şalteri kapattım, bu nedenle kamera o süre içinde kaydetmemiştir”.. Aynı açıklama içinde “Sivil polisler ve yanlarında sivil giysili bir kişinin göstericileri kovaladığını, sivil polisler belden aşağı copla vururken bu kişinin ‘elinde meşe sopayla’ başlarına vurduğunu, bu kişinin kendisini göstericilere ‘çeşitli partilerin gençlik kolları başkanı’ olarak tanıttığını ve “polise şişe atmalarını söylediğini” anlatıyor, ona “tam bir provokatördü” diyor.
Önce “polis” kovalamaya ve şiddete başladı (ki kaçtılar), sonra “sivil polis” oldu.. Sivil “polis” olduklarını anladığı yetmedi, diğer sivil giyimlinin “polis olmadığını” ve aslında polis olmayanın “Ali İsmail’in başına vurduğunu” da anladı. Ve bu şahsı nasıl tarif ettiğini incelerseniz, sadece “parti adı”nın eksik olduğunu da görüyorsunuz. Yani polisi suçlu olmaktan çıkarırken suçlunun “bir muhalefet partili” olduğunu işaret ediyor. Üstelik “başına öldürecek kadar vurulan genci” de öylece uzaktan seyretmiş.
Polis bulacak?
İsmail’in dayak görüntülerinin “MOBESE ve otel kameralarında olmaması” kesinlikle açıklanamaz, ayrıca bu otel sahibinin yalan söylediği de ortadadır. Tabii polisten bu yalanı anlamasını ve otel sahibi hakkında “yanıltıcı ifade”den işlem yapmasını veya “kameraların neden kapalı olduğunu” ortaya çıkarmasını bekleyecek kadar saf değiliz! Yazık oldu gençlerimize, ancak düşman bu kadar acımasız olabilir!