Bu yargılamaya ‘adil’ denir mi?
Bunca yıl “Ergenekon terör örgütü” tanımını kullanabilecek bir somut delil, suç bulunamadı, Başbakan Erdoğan bile yıllar sonra bir gün “İlker Başbuğ Paşa’nın, tutuklu komutanların ‘terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanması’ affedilmez bir yanlıştır. TSK bir örgüttür ama terör örgütü değildir, anayasal bir örgüttür” dedi.
Kaçma ihtimali olmayan tutuklu komutanların uzun tutuklulukları için “özel yetkili” mahkemelere; “Sen böyle bir karara varıyorsan, ‘sistemi farklı nedenlerle tehdit eder hale’ giriyorsun. Bu Türk Silahlı Kuvvetleri’nde moral, motivasyon konusunda çok ciddi kayıp veriyor” dedi.
Hukuka aykırı mahkemelerin kararı!
Özel yetkili mahkemeler bu süreç içinde “hukuka aykırı” bulunarak kaldırıldı, buna rağmen sadece ve sadece “Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda” karar vermeye devam etmelerine göz yumuldu. Ve şimdi “sistemi farklı nedenlerle tehdit eder hale geldikleri” Başbakan tarafından söylenmiş bu mahkemeler ülkenin yıllarca hizmet vermiş rektörleri, gazetecileri, siyasetçileri, komutanları, Genelkurmay eski Başkanı için “müebbet veya ondan farksız” cezaları arka arkaya sıraladılar.
Peki, bu toplum Başbakan’ın “sistemi tehdit eder hale geldikleri” sözünü nereye koyacak? Hukuka aykırı mahkemelerin “insanların ömürlerini mahkum geçirmeleri” için verdikleri kararlara karşı vicdanlar “hukukun-adaletin var olduğuna” nasıl inanacak?
Suç ve örgüt nerede?
Bu insanların çoğunun 5 yıldır hapiste olduğu süreç içinde “Ergenekon” isimli bir “terör örgütü” nün varlığı ve hangi somut suçları işledikleri kesin kanıtlarla ortaya konamadı. Bir yerlerden gelen imzasız ihbar mektuplarına dayanarak, bir yerlerden “mühimmat” denen mermiler, bombalar vs çıktı, insanların telefonlarda söyledikleri ve suçla ilgisiz sözler “delil” sayıldı, üniversitelerde YÖK kararlarına uyan uygulamaları yapan rektörler suç işlemiş sayıldı ve işte sonuç.
Gazeteci Tuncay Özkan’a müebbet hapis, Mustafa Balbay ’a 34 yıl, Rektör Kemal Gürüz ’e 13 yıl 11 ay, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 117 yıl, Rektör Fatih Hilmioğlu 23 yıl, Başbakan’ın “ona ve komutanlara ‘terör örgütü yönetiyor’ demek affedilmez yanlıştır” dediği Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ müebbet hapis, MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç 13 yıl 2 ay (güya öyle dikkatli verilmiş ki “2 ay” bile hesaplanmış), diğer generallerin-amirallerin kimi 22 yıldan fazla ceza alırken kimi “20 yıl hapis cezası kararı açıklandıktan sonra tahliye” aldı.
Peki bu dengesiz cezalara sebep olan “kesinleşmiş suçlar” nedir? Örgütün varlığını ve eylemlerini ispatlayan “tarladan-denizden filan çıkmış ve çoğu için ‘kullanılamaz’ denilen mühimmat” dışında hangi kanıtlar var, neye dayanıldı?
Adalet varsa halk bilecek!
Yani “hukuka aykırı” olduğu için bu davalar dışında kaldırılan özel yetkililer bu cezaları nasıl verdi? Bir general “22 yıl veya müebbet” alırken diğeri yıllarca (mesela 20 yıl) hapis cezası kararından sonra neden tahliye edildi? Aynı örgütün içinde oldukları iddia edilen ve çoğu birbirini tanımayan insanlara “2 ay bile hesaplanarak” ceza verildiyse bunların bazıları nasıl oluyor da “20 yıl daha fazla veya daha eksik suçlu” oluyor? Adalet varsa bunların cezalarla birlikte net olarak halka açıklanması gerekirdi.
Başbuğ’un suçu nedir?
2001-2003 yılları arasında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapan Tuncer Kılınç ’a “13 yıl 2 ay” hapis kesilirken O yıllarda Kılınç’ın “Başyardımcısı” olan İlker Başbuğ’a fazladan hangi suça istinaden “müebbet hapis” veriliyor? Bu cezanın sebebi onun “Genelkurmay Başkanı” olduğu dönemle ilgiliyse o dönemde “demokrasiye sonuna kadar bağlı kalacaklarını” konuşmalarında defalarca söyleyen Başbuğ hangi suçu işledi; birilerini mi öldürdü, darbe mi yaptı, terör eylemine mi karıştı ki ömür boyu hapis kalacak, oyun mudur insanların hayatı? Tam emeklilik döneminde Çin işkencesi mi bu?
Teröristler ‘paşa’ iken..
Cumhuriyet tarihinin en büyük 2’nci darbesi olan12 Eylül’ü yapan Kenan Evren “yaşlı” denerek ve korumaya alınarak cezasız kalırken, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri (ve 27 Nisan) ile bunları yapanlar bırakın hapis cezasını “tarih önünde bile mahkum edilmemişken”, ortada olmayan-hatta hazırlığı olduğu bile kanıtlanamayan darbe söylentileri ile insanlar nasıl kolayca ilişkilendirilir ve mahkum edilir? 35 bin kişinin ölümünden sorumlu terör örgütü liderine “paşa” muamelesi yapılır, teröristler “eyleme karışmamış” masallarıyla serbestçe dolaşırken bu ülkenin onurlu insanları kanıt gösterilmeden “darbe veya terör” le ilişkilendirilerek özgürlükleri nasıl ellerinden alınır?
12 Eylül’ün patronu ve “bugün olsa yine yapardım” diyen Kenan Evren hapis için “yaşlı” ise 75 yaşındaki Yalçın Küçük’e 22 yıl 6 ay (6 ay bile gıdım gıdım hesaplanmış, hangi suçun santimetreleri bunlar?) hapis cezası nasıl veriliyor? Doğu Perinçek “117 yıl” ceza için hangi büyük suçu işlemiş? Balbay neden 24 yıl almış, Özkan neden müebbet almış? Rektör Kemal Gürüz neden 13 yıl 11 ay, Rektör Fatih Hilmioğlu neden 23 yıl, ikisi arasında suç farkı nedir, ne yapmışlar? 15 yıl 8 ay hapis cezası verilen İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun “katillere bile verilmeyen ceza”yı alacak suçu ne? Tarihçi olarak yaptığı araştırmalarla ülkeye büyük yarar sağlayan Mehmet Perinçek neden 6 yıl hapsedilecek? Atatürk ilke ve devrimlerini de araştırdığı için mi?
Dış güçler değil , iç güçler!
Elbette ülkenin tüm baroları ve adil insanları bu dengesiz ve “neden verildiği belirsiz” cezalara da, kararların Anayasa ve yasalardaki “aleniyet” şartına uyulmadan keyfi uygulamalarla verilmesine de tepki göstereceklerdir. Unutulmasın ki önümüzde “adaletin kaybolduğu, eline fırsat geçenin canının istediğini yaptığı ülkelerde” sonucun ne olduğunu gösteren örnekler var. Bütün tepkileri “dış güçler”e bağlamak o ülkelerde de durumu değiştirmiyor. Adalet her şeydir, yaşamın can damarıdır ve ona olan güven yıkılmıştır. Toplum vicdanı bu hukuksuz kararları kabul etmez, başka ülkelere akıl vermeye kalkarken aynı olayların bizde yaşanması ülkede de, dünyada da gözlerden kaçmaz! Şimdi o moral olarak yıkılmış insanlar bir de yıllarca “temyiz” diye bekletilecekler!