Dokunmadan sevmek...
Böyle bir şey olabilir mi?
Bir adam, bir kadını sevdiğini ya da beğendiğini ona dokunmayarak ifade edebilir mi?
Onu sevdiğini böyle ispat edebilir mi?
Daha doğrusu aslında böyle ya...
Ne kadar seviyorsan o kadar dokunma!
İşte bu tuhaf değil mi?
Üstelik hem kadın hem de erkek açısından durum aynı.
İki taraf da, söz konusu “sevgi” olunca, “gerçek sevgi” olunca “dokunmalar” sakıncalı hâle geliyor.
“İnsan sevdiğini s- ever mi?” sendromu...
Sevmiyorsan her şey mübah!
Hatırlıyor musunuz? Bundan bir ay kadar falan önce, bir “üşüyorum“ konusuna sardırmıştık.
İşte o sıralarda bir mail gelmişti. Onu bugün için sakladım.
Bakın şimdi:
- “Bir balıkçıda yemek yedik, rahat bir yer, romantik filan değil, salaş... Tam bir buluşma denemez aslında. Sonra eve doğru yola çıkıyoruz. Evin orda park yeri bulursak şansımıza... ‘Sana bi kahve yapacağım’ diyorum. Veeee evin tam önündeki arabanın sahibi geliyor. işte park yeri :)
Tabi ki ben çıkarken kahve makinasına kahveyi koymuştum, düğmesine basıyorum.
Eylül ayında, etekle dışarıda oturduğum için biraz üşümüştüm.
Kanapede yan yana otururken bacağımı dizine doğru uzatıyorum, yani biraz uzağında oturuyorum, dip dibe değiliz. Ayağıma dokunuyor, ‘Üşümüşsün’ diyor.
Isıtmak için avuçlarının içine alıyor ayaklarımı, arada da elini dizime doğru bacağımda gezdiriyor.
Isıtmak için ama, öyle dokunuyor, sulandırmıyor hemen :)
Bir süre sonra, ‘Ben artık gideyim’ diyor.
Kapıda uzun uzun öpüşüyoruz, sevişmiyoruz ama :)
Gittikten sonra yüzümde bir gülümse uykuya dalıyorum.”
Herkes aynı duyguyu aldı,
değil mi?
Onun niye gülümseyerek uykuya daldığını...
Adamın işi sulandırmadan niye gittiğini...
Hoş bir duygu...
Ama aynı zamanda tuhaf değil mi?
Adam sevgisini ona dokunmayarak gösteriyor.
Kadın da onun sevgisini böyle algılıyor!
Dokunsaydı...
Ki dokunabilirdi...
İşi sulandırabilirdi...
Biz de tuhaf mıyız neyiz?
Hepimiz böyleyiz çünkü!
Bir yerde bir yanlışlık var ama nerede?