Şampiy10
Magazin
Gündem

Bir yasaktan ötekine...

Sarı kabanımı hatırlıyorum.

Beyaz gömlek ve lacivert hırkamı da... Ve tabii kahverengi botlarımı...

Ama en çok yatana kadar çıkarmadığım lacivert pilili eteğimi...

Belki hâlâ laciverti sevmem de bu yüzdendir.

Nasıl unuturum ki? 7 sene aynı kıyafeti giymişim.

O zamanlar bu zorunlu kıyafetimizden şikâyetçi miydik, tam hatırlamıyorum. Etek boyları konusunda şımarıklıklarımız vardı, bir de saç bağlarıyla ilgili sıkıntılarımız...

Ama bunalıma girmediğimizden eminim.

Sonradan...

Sonradan düşündüğümde de, hepimizin aynı kıyafeti giyiyor olması bana bir sıkıntı vermedi.

Hatta tam tersi:

Zengin-fakir ayrımından öte...

Kılık kıyafeti düşünmemize gerek kalmadığı için, orada yoğunlaşmadığımızı ve bu yüzden başka meselelere yönlendiğimizi düşünmeye başladım.

İpek gömlek yerine ipek böceğinin hikâyesine baktık biz.

Hani “yasaklar” çerçevesinde olmasa, tek tip kıyafeti neredeyse savunacağım...

Ama biliyorum ki yasak yasaktır...

Ve herkesin başka yerlerde farklı ve trajik yaşanmışlıkları da olabilir.

Ya da traji-komik...

Tıpkı bir arkadaşımın hikâyesi gibi...

Hani ben lacivert pilili eteğimi unutmuyorum ya, bakın o neyi unutmuyor:

Antalya’da deniz kenarındaki okulunda şortlu, mayolu kızlarla birlikte okuduktan sonra Ankara’ya geldiklerinde...

Ankara’daki okulunda, eteği sıyrılan kızın bacağına iştahla bakan erkek çocuklarının hâlini...

“Niye bakıyorlar ki?“ deyişini...

Bilmem anlatabiliyor muyum?

Ne bileyim;

Yasakları mı, yasaklasak?

Baksanıza savrulup duruyoruz...

Bir yasaktan, ötekine...

Biri gidiyor, öteki geliyor!

Biri bitiyor, öteki başlıyor...

Ortalık yasak kaynıyor.

Yasa pardon, yasak manyağı olduk!

Birileri geliyor kendi kafasına göre bir yasak koyuyor; öteki gelince o yasağı kaldırıyor...

“Oh be!” diyoruz... “Yasak kalktı!”

Daha doğrusu demeye kalkışıyoruz.

Cümle bitmeden o yasağın yerini başka bir yasak alıyor.

Oluyor sana iki yasak.

Hem de aynı konuda iki yasak!

E sonuçta ne oluyor?

İki yasak bir özgürlüğü götürüyor...

Belki de bir doğruyu...

Yazının devamı...

Muhteşem Yüzyıl senaryo önerileri

Bence de...

Bence de değişsin.

Muhteşem Yüzyıl “televizyon dizisinin” senaryosu değişsin!

Ne o öyle!

Koskoca Kanuni Sultan Süleyman bile istediği kadınla rahat rahat birlikte olamıyor!

Bu nasıl şeriat!

Normal vatandaşın bile 4 kadın hakkı varken, koskoca Padişah bir kadına mahkûm! 21. YY’da bile bu yok!

Tıh! Değişmeli...

Benim birkaç önerim var.

Öncelikle Sultan Süleyman dizide hemen hemen hiç görünmesin; 8 bölümde bir ortaya çıksın. Çünkü o hep savaşta...

Sarayın yolunu bulamasın.

Hatta onun için ayrı bir “belgesel” çekilsin. Muhteşem Yüzyıl’dan hemen sonra o yayınlansın.

Yok yok...

Önce o, sonra Muhteşem Yüzyıl yayınlansın.

Hürrem ezik olsun. O kıyafetleri giymesin bir kere! Edepli kıyafetler seçsin, takıları çıkarsın, otursun oturduğu yerde!

Ayrıca o da öyle her bölümde karşımıza çıkmasın. 4 bölümde bir, iyilik mesajları versin. Onu, Mahidevran‘la çay içip nakış ve kanaviçe üzerine konuşurken izleyelim.

Pargalı önce bahçesindeki ucubeleri kırsın. “Ben ne yapmışım!” diyerek... Saraydaki günlerini de Has Bahçe’de kalbî muhabbetler yaparak geçirsin.

Haremdeki kadınlara gelince... Bütün kızlar Müslüman olsun. Öyle münferit, hanedandan birine takılınca değil! Toplu olarak. Bu konuda senaristler deneyimli belediye başkanlarından bilgi alabilirler...

Ayrıca ya yıkanmasınlar ya da habire hamam sahnesi çekilmesin.

Rüstem Ağa diziden çıksın, entrikalarla dolu başka bir Amerikan dizisinde oynasın! Belki arada bir Matrakçı’yla haber yollayabilir!

Hatice artık kocasının peşini bıraksın. Zinhar aldatma olaylarına kafasını takmasın. O da Hürremlere takılıp nakış işlesin.

Şehzadeler birbirlerini sevip saysınlar. Kollayıp korusunlar...

Mustafa Rum kızını hemen bıraksın.

Hatta bence Sultan Süleyman ileriki bölümlerde oğlu Mustafa’yı öldürtmesin.

Pargalı’yı da öldürtmesin.

Yakışmaz!

Hatta ve hatta Osmanlı hiç çökmesin.

Biz de öyle seyredip duralım...

Yazının devamı...

Böyle bir fark var mı?

Ben açıkça dedim ki:

“Birinci sevişmeyle yirmince sevişme arasında fark yoktur.”

Hatta biraz daha açtım:

“Sevişme aynı sevişmedir de, senin adamı/kadını algılayışın değişir” diyerekten...

İtiraz edenler var.

- “Kadınlar, ilk sevişmelerde böyle daha bir çekingen, masum ‘rollerine’ yatar:)

Erkek kısmısı da rolcü değil midir? Diyelim adamın çok marjinal fantazileri var. Ama yakalamış bir tane ‘yavru kuş’..:) Onu ürkütmemek, elden çabuk uçurmamak için başlarda ‘efendi’ pozlarına yatar, romantik sevişir, incitmemeye çalışır falan filan...”

Tıh!

Başından sonuna kadar kimse rol yapamaz! Yapıyorsa, yapabiliyorsa da o sevişme zaten 20’ye tamamlanamaz.

Başka itirazlara bakalım...

Bu, 20 sevişme mucidinin itirazına:

- “Kadınlar sekse takmış durumda... Aslında burada önemli olan, iki şartın birden gerçekleşmesi. Yani sevgilinle arkadaş olabilirsin ama bu harika seksi getirmez ki bunun devamı kanka diyarına yolculuktur. ‘Abi, acayip anlaşıyoruz ama birbirimizden tahrik olmuyoruz’ durumu...

Yahut harika sevişiyorsunuzdur ama ortak bir film bile seçemiyorsunuzdur; yemekte gözlerin ve kulakların sürekli diğer masalara yolculuğa çıkıyordur.

Her iki durumda da anında ilişkini bitireceksin. Çünkü karşındaki doğru kişi değil.

Ulen yok mu şöyle hem seksine hem arkadaşlığına âşık olacağımız bir kadın?...”

Şimdii...

Şu, “kadınlar sekse takmış durumda“ kısmını ayırıyorum. Onu ayrıca tartışacağız!

Önce bizim meseleyi bi halledelim.

Bu meseleyi iki soruyla çözme niyetindeyim; bakalım becerebilecek miyim?

“Acayip anlaştığın bir adamla ya da bir kadınla, birbirinizden tahrik olmama diye bir durum olabilir mi?”

Yani aynı şeylere gülüyorsunuz, sürekli konuşabiliyorsunuz, aynı konulara duyarlı ve ilgilisiniz, aynı müziklerden etkileniyorsunuz, aynı şehirlere âşıksınız vee tık yok!

Oraya kadar var, orada yok!

Hadi canım!

Emin misin?

Gelelim ikinci soruya...

Harika sevişiyorsunuz ama ortak hiçbir tarafınız yok!

“Ortak hiçbir tarafın olmayan bir kadınla ya da bir adamla harika sevişilir mi?”

Hı?

Böyle bir şey olabilir mi?

Yani mesela:

Hani adam ya da kadınla harika sevişiyorsunuz ya, eve doğru harika sevişmeye giderken adam diyor ki, “Şuradan Kâhtalı Mıçı CD’si alalım, sevişirken dinleriz!”

Ya da kadın diyor ki, “Aşkııım, bana söz verdiğin yüzüğü ne zaman alacaksın? Tabii ki de alacaksın, bak söz ama!”

Hadi bakalım...

Git de harika seviş!

Sevişebiliyorsan...

Ne bileyim;

Belki de, “harika sevişmeyi” yeniden tarif etmeliyiz...

Yazının devamı...

1. ile 20. arasında fark var mıdır?

Kadınlar bu 20. sevişme meselesine çok kızdılar ya...

Hani erkeklerin, “Kadınla 20 kez sıkılmadan sevişiyorsan, tamamdır“ kıstasına...

Benden duymuş olmayın ama adamlar şimdi de eğleniyorlar; “Kafadan 20 iyi sevişmeyi garantiledik!” diye...

Sanki kadınlar da iyi sevişip sevişip sonra bırakıyorlarmış gibi!

Sanki ilk heyecan, ilk lezzetin sebebi sadece ilk olmasından kaynaklanıyormuş gibi!

Sanki iyi sevişmenin sırrı teknik ya da fiziki becerilere bağlıymış gibi!

İşte bu yüzden şimdi size o soruyu yönelteceğim:

“Birinci sevişmeyle, yirminci sevişme arasında fark var mıdır?” diye...

Var mıdır?

Cevabını da vereyim mi?

Yoktur!

Bu kadar da kararlıyım!

Sevişme aynı sevişmedir de, senin seviştiğin insanla ilişkin farklıdır!

Kafandaki o!

Ona bakışın...

Ona karşı hissettiklerin, onunla paylaştıkların, ona hayranlığın, saygın vs...

Bunlar fark etmiştir.

Çoğalmıştır ya da azalmıştır.

Ama sen sevişmekten zevk almadığını zannedebilirsin. Ya da daha çok zevk aldığını...

Oysa zevk almadığın aslında ‘o’dur.

Zevk aldığın da...

Yoksa... Mesela atıyorum:

İlk kez birlikte olduğunuzda hiç ateşli olmayan biri 20’ncide olur mu? Olmaz. İlk kez birlikte olduğunuzda fantezileri olmayanın 20’ncide olur mu? Olmaz.

İlk kez birlikte olduğunuzda seninle oynamayan 20’ncide oynar mı? Oynamaz.

İlk kez birlikte olduğunuzda, Kızılay çadırında kan verir gibi duran (İşler-Güçler’den!*) sonradan çıldırır mı? Hayır.

Davay davay, nereye kadar! (*)

Bunları sadece kadınlar için yazmıyorum ha! Erkekler için de geçerli bu!

İlk kez birlikte olduğunuzda erkenci adam 20’ncide düzelir mi? Hayır.

İlk kez birlikte olduğunuzda saatine bakan adam 20’ncide sana bakar mı? Hayır.

İlk kez birlikte olduğunuzda önsevişmeyen 20’ncide önsevişir mi? Hayır.

İlk kez birlikte olduğunuzda sapıtan 20’ncide durur mu? Durmaz.

Bunlar gibi, şimdi buraya yazamadığım birçok durum...

Yani nasıl başladıysa öyle sürer...

Daha doğrusu...

Kadın-erkek fark etmez...

Sana ilk kez nasıl

geldiyse 20’ncide de

öyle gelir...

Öyle gider!...

Yazının devamı...

Durun, biraz sakin olun!


Kızlar kızdı!

Erkeklerin teklifine

kızdılar...

Aslında yazdıkları bir teklif değildi ama ben öyle algıladım.

Önce “düzgün ilişki” için tekliflerini bir kez daha kısaca hatırlatayım:

“Birlikteliğin iki şartından birincisi onunla arkadaş olabilmen, diğeri de onunla uzun yıllar sevişmekten duyacağın mutluluktur.”

Bu iki şartın nasıl öngörülebileceğini de bulmuşlar üstelik.

Arkadaşlığı:

“Kadını bütün cinselliğinden arındır, geriye ne kalacak ona bak ve ona göre karar ver. Bir şeyleri konuşma ihtiyacı hissettiğinde yahut bir mutluluk veya kaygıyı paylaşmak istediğinde onu aramayacağını gördüysen ondan hemen uzaklaş“ diyerekten...

Cinselliği de:

“Yirminci sevişmende hâlâ mutlu, hâlâ heyecanlı mısın, işte o kadını bırakmayacaksın“ kıstasıyla açıklamışlardı...

Benim sorduğum, “Neden 20 sevişme?”nin cevabı gelmedi.

Artık ne düşündülerse?

“20 kerede bıkmadıysan hiç bıkmazsın abi!” dediler herhâlde...

Ya da önce biri 3 dedi, diğeri 5’e çıkardı, öteki de iyice uçtu, 20 dedi...

20 onlar için büyük rakam tabii...

Oysa her şey belki de 20’den sonra başlayacak!

Hı?

20’de bırakmışsın ama 21. hayatının seksi olacak belki...

Belki!

Kızlar da en çok bu konuya takılıp kızmışlar.

Durun bi sakin olun.

Bakalım, değerlendirelim... Bence bu da bir gelişme.

Hayır, ne kaybederiz ki!

Hani bazı durumlar(!) için söylediğimiz gibi, “Daha iyi bir işimiz mi var?”

Ayrıca bunlar düz düşünüyorlar ya, çok da kötü niyetli olduklarını sanmıyorum. Çünkü hâlihazırda zaten yatıyorlar!

Yine de aklınıza takılan noktaları sıralayayım, sonra bunların cevabını alalım.



- “Buradaki 20 ironisi, hele bir 20 defa yatalım da sonrası Allah Kerim muhabbeti... Danalıkta yeni bir kategori gösterdi bizlere hepsi bu.”

- “Züppe dana, evliliğe 20 yatışta karar verecekmiş, 21’de değil! Ben evliliğe, 21, 25 veya 30 kez yatarak karar vereceksem ne olacak? 20 sayısının belirleyicisi kim?

- “Bu 20 yatış kadına da söyleniyor mu?”

- “Bu içten pazarlıklı durum, saf dana güdüsüyle hareket eden erkekten daha tehlikelidir.”

- “Hayat sadece sevişmek mi o beylere Dilek? İyi kadın olmak sadece sevişmek midir?”

- “Demek ki, o mail’i gönderen dana kadını ancak yirminci sevişmeden sonra tanıyabiliyor; vay uyanık vay! Sonra ne olacak? ‘Bak denedik, mutlu ve heyecanlı değilim’ deyip kapıyı gösterecek. İşte bu bir uyanık dana!”

- “Hepsi kötü, 19. süper oldu, ne olacak? Bir ortalama mı alınacak? Bilelim de!!”

Yazının devamı...

Bir ilişki, iki şart!

Hani, dün ilişkiler üzerine kehanetlerde bulunurken, “Adamlar da artık kadınlara doydu. Onlar da mecburen ‘düzgün’ ilişki peşine düşecekler” demiştim ya, düşmüşler bile!

Şimdi size bunun çok güzel bir örneğini ileteceğim.



- “Bu, bir süredir erkek arkadaşlarımın çoğuyla yaptığımız tartışma. Arkadaşlarım uzun soluklu bir ilişkinin iki şartı olması gerektiğini düşünüyorlar.

1. Uzun süre sevgili olacağın kadınla önce arkadaş olacaksın. Sevgilinle arkadaş olamıyorsan bırak gitsin. Her yemeğe davet ettiğinde, sadece yemekten sonrasının planlarını yapıyorsan artık son yemeğe gitme. Hayatını porno film tadında yaşama arzundan vazgeç. Bu zavallı kısır döngünü kır ve artık akıllan.

Arkadaş olamayacağın kadınla yatma. Kadını bütün cinselliğinden arındır, geriye ne kalacak ona bak ve ona göre karar ver. 10 dakika sohbet edemeyeceğini, bir kitabı, filmi yahut şarkıyı paylaşamayacağını, birileriyle bir şeyleri konuşmak ihtiyacı hissettiğinde yahut bir mutluluk veya kaygıyı paylaşmak istediğinde onu aramayacağını gördüysen, onu arayıp ara sıra akıl danışmayacaksan (bu senden daha akıllı birisi manasına gelmez) şimdi de arama. Aklına sadece haftanın belirli günleri düşüyorsa ve bu günler sevişme günlerinizse ondan hemen uzaklaş.

2. Sevişmekten hoşlandığın kadınla da gözünü kırpmadan evlen. Bahse konu olan ilk birkaç sevişmenin verdiği farklı beden, farklı heyecan dönemi değil, yirminci sevişmende hâlâ mutlu, hâlâ heyecanlı mısın, işte o kadını bırakmayacaksın.

Sevişmeyeceğin bir kadınla ne nedenle olursa olsun evlenmeyeceksin. Daha ilk gece heyecanın ve ateşin söndü, ertesi gün bir daha aramayacaksın. Bir hafta sonra vücudun aşka susadığında aklına düşen kişi o olsa da aramayacaksın.

Birlikteliğin iki şartından birincisi onunla arkadaş olabilmen, diğeri de onunla uzun yıllar sevişmekten duyacağın mutluluktur.”



Üzerinde düşünülmesi, tartışılması gereken konularla dolu bir mail.

Ama ben şimdilik iki sonuç, bir soru çıkardım:

1- Adamlar (nihayet!) akıllanmaya başladı.

2- Erkek erkeğe konuştukları konulara bak! Süper!

3- Neden 20 sevişme?

Yazının devamı...

Kehanet!

Büyük değişiklikler olacak!

Büyük ve güzel değişiklikler...

İster kehanet deyin ister öngörü, göreceksiniz hepsi olacak!

Tekeer tekeer olacak hem de!

(O kedi buraya gelecek!!!)

Son 10 yıl içinde sapıttık ya, artık toparlayacağız.

Benim hep “geçiş dönemi” diye kabul ettiğim “ilişki karmaşası” artık son nefesini vermek üzere...

Arada hâlâ tek tük sapıtmalar, sapıtmalara yeni başlamalar olsa da onlar hem azınlık hem de avam bir azınlık olarak kalacaklar.

Önce kadınlardan başlayayım...

Kadınlar, özgürlüğün ve yalnızlığın gerçek anlamına erecekler.

Yani özgürlüğün pervasızca birileriyle yaşamak, yatmak demek olmadığını görecek, o tür ilişkilere karşı hırslarını ve umutlarını kaybedecekler.

Kaybettikçe aslında özgürleştiklerini de o zaman anlayacaklar.

Yani tek başınalığın yalnızlık demek olmadığını idrak edecek ve hatta zevk almaya başlayacaklar.

En önemlisi, duygularını ve pozisyonlarını sömürmeye kalkışan adamları gözlerinden anlayıp onlara “Hayır” demeyi öğrenecekler.

Gelelim erkeklere...

Dikkat ettiyseniz “dana” demedim; zira artık onların da erkekliğe terfi edeceklerini düşünüyorum.

Üstelik mecburen değil!

Yani “akıllanan” kadınlardan artık yüz bulamadıkları için değil! Onlar da artık abuk sabuk ilişkilerden bıkacaklar.

Yılların açlığını giderdiler çünkü! Kadınlara doydular!

İstedikleri zaman istedikleri kadını elde ediyor olmanın hafifliğindeler.

Onların da artık amaçları yatmak-kalkmak olmayacak. Çünkü bu kolaylık onları kıracak.

Ayrıca...

Kadınlar hakkındaki tabuları yıkılacak.

Yani artık eğlendikleri kadınlarla evlenmeyi isteyecekler!

Onların peşinden gitmek isteyecekler.

Bunlar da, hangi kadının neyin peşinde olduğunu anlamayacak kadar aptal değiller ve bunu iyice açığa çıkaracaklar!

Kıç kalkıklığının bir anlamı kalmayacak; onlar için de!

Yani taşlar yerine oturacak.

Yavaş yavaş...

10-15 yıl içinde bu duruma geleceğimize inanıyorum.

“Nasıl yani? O zamana kadar bekleyecek miyiz?” ya da “10-15 yıl sonrası benim için artık çok geç!” diye karamsarlığa kapılmanıza hiç gerek yok.

Çünkü kadınlar da ve erkekler de birdenbire değişmeyeceğine göre...

Yani...

O günlerin temeli bugünlerde atılacak...

Yazının devamı...

Güzel gülen mi, güldüren mi?

Hangi adamı tercih ederdiniz?

Güzel gülen adamı mı yoksa güzel güldüreni mi?

Ama bu sorunun altında bir ima var!

Aslında başka bir şey soruyor gibi!

Başka bir şey öğrenmeye çalışıyor da, bizi yiyor! Öyle mi böyle mi diyerekten...

Neyin peşinde olabilir ki?

Bu iki adamın...

Güzel gülen ve güzel güldüren adamın peşinde...

Şimdiye kadar güldüren adamlar klişesi üzerine çok konuştuk da, güzel gülen adamlara pek değinmedik!

Değdik de, değinmedik!

Geçenlerde bir araştırmada okudum; Kadınların yüzde 82’si güldüren erkeği, yüzde 57’si ise güzel bir gülüşü tercih ettiklerini söylemiş.

Ben de o yüzden soruyu size sordum. Ama sakın o cevabı vermeyin:

“İkisi birden” cevabını...

Zira öyle bir adam yok!

Güzel gülen adam, güzel güldürmez! Aynı şekilde, güzel güldüren de güzel gülmez!

Çünkü ikisinin de diğerine ihtiyacı yoktur!

Üstelik birbirleriyle zıt karakterlere sahiptirler. Hiç benzemezler.

O zaman, iki adam arasındaki farkları yazayım, siz seçin, tamam mı?



Güzel gülen adam kendi güler, başkasını güldürmez.

Güzel güldüren adam ise kendi gülmez, seni güldürür.

Güzel gülen adam kıskanmaz ama kıskandırır.

Güzel güldüren adam ise kıskanır ama sen onu kıskanmazsın.

Güzel gülen adam bencildir.

Güzel güldüren adam ise paylaşımcı...

Güzel gülen adam seksidir.

Güzel güldüren sıcak.

Güzel gülen adam kandırır.

Güzel güldüren adam ise kanar.

Güzel gülen adam risklidir.

Güzel güldüren adam ise sağlamdır.

Güzel gülen adam ampul bile takamaz.

Güzel güldüren adam ise beceriklidir.

Güzel gülen adam yatakta...

Güzel güldüren kadar iyi değildir!

Yani...

Kadınların güldüren adamları tercih etmelerindeki asıl neden, gülmeleri değil! Onun içindeki adamı istemeleri...

Buna ister sağlamcılık deyin, ister genetik bir bağ kurun, fark etmez.

Pekii...

Diğer yüzde 57’ye ne diyeceksiniz?

Güzel gülen adamı tercih eden yüzde 57’ye...

Bence asıl mesele bu!

Asıl üzerinde durulması gereken konu da bu.

Yazının başından beri peşinde olduğum...

Kadın-erkek ilişkilerinin bundan sonraki yönünü belirleyecek yüzde 57.

Güzel gülen adamları tercih eden kadınlar...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.