Bir yasaktan ötekine...
Sarı kabanımı hatırlıyorum.
Beyaz gömlek ve lacivert hırkamı da... Ve tabii kahverengi botlarımı...
Ama en çok yatana kadar çıkarmadığım lacivert pilili eteğimi...
Belki hâlâ laciverti sevmem de bu yüzdendir.
Nasıl unuturum ki? 7 sene aynı kıyafeti giymişim.
O zamanlar bu zorunlu kıyafetimizden şikâyetçi miydik, tam hatırlamıyorum. Etek boyları konusunda şımarıklıklarımız vardı, bir de saç bağlarıyla ilgili sıkıntılarımız...
Ama bunalıma girmediğimizden eminim.
Sonradan...
Sonradan düşündüğümde de, hepimizin aynı kıyafeti giyiyor olması bana bir sıkıntı vermedi.
Hatta tam tersi:
Zengin-fakir ayrımından öte...
Kılık kıyafeti düşünmemize gerek kalmadığı için, orada yoğunlaşmadığımızı ve bu yüzden başka meselelere yönlendiğimizi düşünmeye başladım.
İpek gömlek yerine ipek böceğinin hikâyesine baktık biz.
Hani “yasaklar” çerçevesinde olmasa, tek tip kıyafeti neredeyse savunacağım...
Ama biliyorum ki yasak yasaktır...
Ve herkesin başka yerlerde farklı ve trajik yaşanmışlıkları da olabilir.
Ya da traji-komik...
Tıpkı bir arkadaşımın hikâyesi gibi...
Hani ben lacivert pilili eteğimi unutmuyorum ya, bakın o neyi unutmuyor:
Antalya’da deniz kenarındaki okulunda şortlu, mayolu kızlarla birlikte okuduktan sonra Ankara’ya geldiklerinde...
Ankara’daki okulunda, eteği sıyrılan kızın bacağına iştahla bakan erkek çocuklarının hâlini...
“Niye bakıyorlar ki?“ deyişini...
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Ne bileyim;
Yasakları mı, yasaklasak?
Baksanıza savrulup duruyoruz...
Bir yasaktan, ötekine...
Biri gidiyor, öteki geliyor!
Biri bitiyor, öteki başlıyor...
Ortalık yasak kaynıyor.
Yasa pardon, yasak manyağı olduk!
Birileri geliyor kendi kafasına göre bir yasak koyuyor; öteki gelince o yasağı kaldırıyor...
“Oh be!” diyoruz... “Yasak kalktı!”
Daha doğrusu demeye kalkışıyoruz.
Cümle bitmeden o yasağın yerini başka bir yasak alıyor.
Oluyor sana iki yasak.
Hem de aynı konuda iki yasak!
E sonuçta ne oluyor?
İki yasak bir özgürlüğü götürüyor...
Belki de bir doğruyu...