Bakalım arayacak mı?
.
Hani “İlk arayan kaybeder“ meselesi vardır ya...
Genelde “evet“ ilk arayan da kaybeder.
Kavgalardan, ayrılıklardan ya da bir inat hâlinden sonra arayanların; tıpkı ilk konuşanın kaybettiği gibi!
Ne kaybeder?
Gururunu...
Ciddiyetini...
Saygınlığını...
Hayır, hiçbirini değil,
İlişkideki üstünlüğünü kaybeder.
Hı, “aşkta alt-üst olur mu?“ diye sorarsanız...
Eee...
Bazen!
Ama onların da geçerli bir nedenleri vardır: “E, ben de aramazsam ne olacak? İkimiz de kaybedeceğiz!”
O da doğru!
Gerçi her ilişkinin kendi dinamiği içinde arayan taraf zaten bellidir. İki taraf da kimin arayacağını bilir.
Bu yüzden ilk direnişten sonra rahatlanır.
Ama...
Bir gün gelir, o da aramaz.
Aramazsa...
O zaman ne olur?
Onu başka bir yazıya bırakalım.
Asıl konu bu kavgalardan, ayrılıklardan sonraki aramalar değil. Yani ilişkinin içindeki aramalardan bahsetmiyorum.
Daha başındakiler hatta başlamadan öncekiler. Hani hep kadının beklediği telefonlardan bahsedelim.
“Bakalım arayacak mı?“yla başlayan bekleyişlerden...
Mesela, ilk telefon numarası alışverişinden sonraki, “Bakalım arayacak mı?”
Mesela, ilk yemeğe çıkıştan sonraki, “Bakalım arayacak mı?”
Mesela, ilk yolculuğa çıkıştaki, “Bakalım arayacak mı?”
Mesela, ilk eve geç gidişteki, “Bakalım arayacak mı?”
Böyle bir sürü arama bekleyişleri...
O aramalara ne büyük anlamlar yükleriz. Neredeyse aşkının ölçüsü...
Hatta “neredeyse“ bile değil, direkt aşkın ölçüsü!
Ne kadar çok ararsa o kadar çok âşık!
Ne kadar az ararsa o kadar az ilgili!
Ne kadar merak ederse o kadar sevgili!
Mi?
Yani bunun adamlardaki karşılığı nedir acaba?
Kadınlardakiyle aynı mı?
Gerçekten de ne kadar çok ararlarsa o kadar âşıklar mı?
Gerçekten de ne kadar az ararlarsa o kadar az mı ilgililer?
Gerçekten de ne kadar merak ederse o kadar sevgililer mi?
Yoksa o küçük fıkradaki gibi mi?
Hani adama, “Seks yaparken karınla konuşur musun?” diye sormuşlar da, o ne cevap vermiş:
“Ararsa konuşurum!!!”