Şampiy10
Magazin
Gündem

‘Noel Baba Rallisi’ bu yıl da olur mu?

Noel Baba Rallisi’nin bu yıl da yaşanıp yaşanmayacağı merakla bekleniyor. Ralli olmasından çok yıl sonu değerlemeleri için düşmeyen ancak sınırlı yükselen bir piyasa bekliyorum.

Yılın son 6 haftasına giriyoruz. Hareketli bir yılı hisse senetleri gelişmiş ülkelerde yeni rekorlar kırarak kapatmaya çalışıyor. Bugünlerde sıkça sorulan soru “Devam edecek mi?”

Sorunun cevabı biraz da geçtiğimiz hafta ABD Merkez Bankası (Fed) başkan adayı JanetYellen’ın Senato’da yaptığı konuşmada yatıyor. Yellen başarılı bir sınav vermiş görünüyor. İleriye yönelik net bir şey söylemeden, gelen soruları başarıyla yanıtlayarak görevi “hak edeceğini” göstermiş durumda. Yaptığı konuşma ve soru-cevap kısmında Fed’in parasal genişlemeyi daraltmasının piyasa koşullarına ve verilere bağlı olduğunu, Fed’in ABD ekonomisinin daha güçlü hale gelmesi ve daha fazla istihdam yaratılması için çabalarını sürdüreceğini söyledi.

Yellen ve Çin kararı...

Yellen; en azından göreve başladığı dönemde; Bernanke’den farklı bir politika izlemeyeceğini üzeri kapalı bir şekilde ifade etmiş bulunuyor. Bu da piyasaların hoşuna gitmiş durumda. Yellen’in “daraltmaya” dair bir ipucu vermemesi bile özellikle ABD hisse senedi piyasalarını rekorlara taşırken, emtia piyasalarının bundan “nemalanmıyor” olması ilginç ve bence önemli!

Geçtiğimiz hafta Çin Komunist Partisi’nın almış olduğu kararlar da Asya cephesinde olumlu bir rüzgâr estirdi. İnsan haklarında daha iyi bir noktanın hedeflenmesi, “tek çocuk politikasında” eşlerden birisi tek çocuksa ikinci çocuğa izin verilmesi (eskiden eşlerin ikisi de tek çocuk olmalıymış), kamunun payının azaltılması ve bence hepsinden önemlisi özel bankalara izin verilmesi ve Renminbi’nin konvertibilitesi yönünde atılacak adımlar “devrim” olmasa da önemli adımlar. Hisse senetlerini Asya’da da olumlu etkileyen gelişme oldu.


Bazı fonlar Kasım ayı sonunu bekliyor

Yaşananlara bakarak önümüzdeki haftalarda bir “Noel Baba Rallisi olur mu?” sorusuna “neden olmasın” demek mümkün. Ancak özellikle ABD’de piyasa katılımcılarının “aşırı iyimserlikleri” bu rallinin önündeki en büyük engel gibi duruyor. Dow Jones Endeksi 16.000’e (geçtiğimiz haftayı 15.961’den kapattı) yaklaşırken piyasanın düşeceğine inananların oranı yüzde 15.5 ile 1987’den bu yana en düşük seviyesine gerilemiş. Diğer yandan “Günlük algılama endeksi-Daily Sentiment Index” ise yüzde 90 ile Mart’taki yüzde 92’nin hemen altına gelmiş durumda. Bu arada New York Borsası’nda “kredili hisse alımları için kullanılan kredi” miktarı tarihi rekor kırarken “Noel Baba Rallisi” nasıl yaşanacak ayrı bir merak konusu.

Benim beklentim bunun bir ralli olmasından çok, yılsonu değerlemeleri için düşmeyen ancak sınırlı yükselen bir piyasa şeklinde olacağı yönünde. Bu arada bazı fonlar için Kasım ayı yılsonu. Onların 31 Aralık’ı beklemelerine gerek yok. Bu fonların yöneticileri piyasalar yükselmeye devam edecek olur ise kârlarını cebe koymayı düşünebilirler. Bu da yükselişleri; düşüşe çevir(e)mese de; sınırlayabilir!

Dışardaki olumlu hava, BIST’E yansır

Dışarıdaki hava bizi de doğrudan etkiliyor. Özellikle gelişen ülkelerden daha olumsuz ayrışmış olan BIST’in bu havadan daha olumlu etkilenmesi olasılığı yüksek. Her ne kadar geçtiğimiz haftalarda yükselişler özellikle yabancı fon yöneticilerince pozisyon azaltmak için kullanılmış olsa da yıl sonu yaklaştıkça onlar da portföy değerlerinin yüksek “görünmesi” için daha az agresif olabilecekler. Daha doğrusu yükselişlere “takoz” olmayacaklardır diye düşünüyorum. Geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da Başbakan ile Barzani’nin bir araya gelmesi, Tatlıses ile Perwer’in düeti “Barış Sürecine” katkı sağlayacak, en azından Barış sürecinin devam ettiği algısını yaratacaktır. Her ne kadar Barzani ve Perwer’in peşmerge kıyafetiyle resme girmeleri henüz daha nihai barışa zaman olduğunu gösterse de “görüşülüyor” olması bile katkı sağlayacaktır.

Kurdaki gerileme, hisse senedi cephesindeki havayı olumlu yönde değiştirecektir. BIST 100 endeksinde 74.715’in üzerine çıkabilirsek; ki bu seviyenin aşılacağını tahmin ediyorum; 75.650 seviyesine kadar bir düzeltme mümkün. Bu arada Yellen’ın basına “sızan” konuşmasıyla birlikte 72.326 ile 73.459 arasındaki “boşluk” şimdilik bekleyecek. Bu boşluk gelişmiş ülkelerdeki düzeltme ile birlikte kapanacak gibi görünüyor!

Yıl sonuna yaklaşırken gelişmiş ülkelerde değilse de gelişen ülkelerde bir “Noel Baba Rallisi” olasılığı yüksek. Sürdürülebilir mi? Yıl sonuna kadar belki ancak yeni yıla hazırlık hamleleri bu rallinin gücünü azaltacaktır!

Dolar 2 TL’nin altına iner mi?

Bizdeki sorun; Brezilya ve G.Afrika’da da olduğu gibi; kur tarafında yaşanıyor. Dolar/TL kurlarındaki oynaklığın artması özellikle fon yöneticilerini tedirgin ediyor. Geçtiğimiz hafta başındaki yazımda “ÖDolar/TL kurlarında 2.0375 seviyesinin altında kalınacağını, olası bir yükseliş durumunda ise 2.0460 seviyesinin (günlük kapanış bazında) aşılmayacağını tahmin ediyorum.” Diye yazmıştım. Geçtiğimiz Çarşamba günü, gün içinde 2.0610 seviyesine kadar yükseliş oldu, Salı günü de 2.0545’ten kapanış olsa da haftayı 2.03 seviyesinin altında kapattık. Geçtiğimiz hafta euro/dolar paritesindeki düzeltmenin 1.3530-60 bandına kadar devam etmesi olasılığı yüksek. Bu seviyelere çıkılırken dolar/TL paritesinin de önce 2.0225 ve ardından da 2.0030 seviyelerine kadar gerilemesi mümkün görünüyor. Ancak ikinci seviyenin aşağı kırılması hayli zor!

Yazının devamı...

AB faiz indirimi ve ABD verisi bizi vurdu!

Geçtiğimiz hafta Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) “politika faizini” sürpriz bir kararla 25 baz puan indirmesi ve ABD’den gelen Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi kendi bölgelerini değil, bizim de dahil olduğumuz gelişen piyasaları vurdu.

Bence ECB’NİN, bu kararı en azından 18 ay önce vermesi gerekiyordu. Almanya’ya rağmen alındığı konuşulan bu “geç kararın” işe yarayıp yaramayacağı şüpheli. Zira bankacılık sistemini zapt-u rapt alması planlanan Avrupa BDDK’sının hayata geçişi ertelendi. Basel III’e geçiş ertelendi. AB’deki bankaların “Tahsili Gecikmiş Alacakları (TGA)” yeni rekorlar kırıyor. LTRO geri ödemeleri devam ediyor, yenisine dair bir açıklama, ipucu yok! Sonuç olarak AB için tek başına faiz indirimi çok anlamlı değil.

Nitekim Alman DAX Endeksi’nin yükselememesi de bir anlamda bunu gösteriyor! Kararda güçlü eurodan zarar görenlerin etkisi büyük gibi .

Asıl sürpriz; ABD’nin Ekim ayında “kepenk kapatmaya rağmen” 204 bin kişiye tarım dışında istihdam sağlamış olmasıydı. Beklenti 125 bin kişilik bir artış idi. Fed’in “parasal daraltmaya” Mart 2014’ten daha yakın bir zamanda başlatabileceği endişesi gelişen ülkeler için “kötü haber” oldu. Gerçi ABD borsaları Cuma günü Fed’i bir yana bırakıp, ekonominin toparlanmasını “satın aldı”!

İran cephesine dikkat!

Bu “hedef şaşırtmanın” ardında iki motif olabilir. İlki tabii ki yılsonuna yaklaşıyor olmamız. Kimse “tekere çomak sokmak” istemiyor. “Yılı böyle bitirelim, bonusları alıp, cebe koyalım. Yeni yılda duruma bakarız” diyorlar. İkincisi ise alternatif yatırımların o kadar da cazip olmaması. Şimdi hisse senetleri moda, ABD tahvilleri (getirileri yükseldi, daha da yükselecek!) ve emtia “demode”. Yatırım fonları şimdilik bu piyasalar moda olana kadar uzak duracaklarından ABD’deki hisse senedi endeksleri TDİ sonrasında değil düşmek, yükseldi bile. Bir başka gerekçe de hisse senetlerinin fiyat/kazanç oranlarının yükselecek ABD bono faizleriyle hesaplandığında “beklenen fiyat-kazanç oranlarının” düşük çıkmasında. Bu da ilerisi için talebi arttırıyor.

Benim tahminim bu gerekçelerin hemen hepsinin Fed’in “daraltma” kararını alma tarihi yaklaştıkça “tarih” olacağı yönünde.

Bu yaşananların bizim piyasalara etkilerine bakmadan, veri açısından “sakin” geçecek bu haftanın ve 20 Kasım’a kadar yakından izlenmesi gereken verisine bakalım: İran ile P5+1 arasında sürdürülen müzakereler. Cumartesi sona eren ve bir anlaşma ile neticelen(e)meyen Cenevre müzakerelerinin devamı 29 Kasım’da yapılacak. Kerry ve Ruhani’nin açıklamaları aradaki mesafenin daraldığı, Netenyahu’nun tepkilerine bakıldığında ise bir anlaşmaya yakın olunduğu izlenimini uyanıyor. İran ile Batı arasında varılacak mutabakat İran’a uygulanan yaptırımların hafiflemesini sağlayacağından, yaptırımlar sırasında artan İran ile Türkiye ilişkilerinin daha da rahatlayacağından dolayı Türkiye’nin yararına olacaktır! Kısa vadede değilse de orta vade için önemli bir gelişme olacaktır!

Gelelim bizim piyasalarımızda bu hafta neler olabileceğine...

Borsa’da yön ne olur?

İki sürprizden AB faiz indirimi bizim için iyi bir haber olmasına rağmen etkisini görmediğimiz gibi TDİ adeta soğuk duş etkisi yaptı. Dolar/TL 2.0515’e kadar çıkarken, BIST 100, 73.918 ile haftanın en düşük seviyelerine yakın kapandı.

Euro/dolar paritesindeki Euro lehine olabilecek muhtemel düzeltme sayesinde Dolar/TL kurlarında 2.0375 seviyesinin altında kalınacağını, olası bir yükseliş durumunda ise 2.0460 seviyesinin (günlük kapanış bazında) aşılmayacağını tahmin ediyorum. Ancak aşağıda da hareketin 2.0030 seviyesinin altına inmesinin zor olduğunu düşünüyorum.

BIST 100’ün işi biraz daha zor! Zira geçtiğimiz haftayı 73.918 ile Cuma günü 74.101’den geçen 50 günlük basit HO’nın altında kapattı. Teknik olarak bu iyi bir haber değil. Neredeyse; Hindistan hariç; geçtiğimiz haftayı 50 günlük HO’nın altında kapatan Asya borsaları da BIST’e çok fazla destek olabilecek gibi görünmüyor. Tek destek TDİ sonrası yükselişle kapatan ABD borsalarından gelebilir. Eğer bu destek gelecek olur ise; hafta başında; Cuma gününün sert düşüşlerinin bir düzeltmesini görebilir, 75.800 seviyelerine kadar bir toparlanma görebiliriz. Ancak bu toparlanmanın kalıcı olacağını sanmam, pozisyon azaltmak için iyi bir fırsat olarak değerlendirilecektir.

73.900 seviyesinin altında kalmaya devam edecek olur isek ilk aşamada 72.220 seviyesine kadar yeni bir geri çekilmeye şahit olabiliriz!

Yazının devamı...

Piyasalar sürprizleri sevmedi!

Geçtiğimiz hafta finansal piyasalar iki sürprizle karşılaştı, ikisini de sevmedi. İlki Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) “politika faizini” 25 baz puan indirmesiydi. 18 ay önce bu kararı vermesi gerekiyordu. Çok geç alınmış bir indirim kararı. Bu süreçte AB bölgesinde; tıpkı ABD’de olduğu gibi; enflasyon bir tehdit değildi. Euro ile dolar arasındaki 25 baz puanlık euro lehine olan faiz farkı, euronun değer kazanmasına en azından yükseldiği seviyeleri korumasına yardımcı oldu.

Bu durum güçlü euro nedeniyle “canı yanan” ve toparlanmakta zorlanan özellikle Güney Avrupa’yı çok zorladı. Hatta Fransa bile bundan etkilendi ve hafta içinde Fransa’nın kredi notu AA+’dan AA’ya indirildi. ECB Başkanı Draghi her zamanki gibi ekonomik toparlanma için “ne gerekiyorsa yapacağını” söyledi. Aslında ECB’den gelen faiz indirimi kararı, AB’ye ihracat yapma önceliği olan Türkiye için iyi bir haber. Ancak bu “iyi haber” piyasalarca hemen hiç fiyatlanmadı. Diğer yandan ECB’nin çok geç kalan bu hamlesi olası bir “Fed daraltmasına” karşın bir önlem gibi geldi bana.

Piyasaları asıl mutsuz eden ikinci sürpriz ABD’den gelen tarımdışı istihdam verisiydi. Ekim ayında 17 gün “devletin kepenklerini kapattığı” ABD ekonomisi Ekim ayında 125 bin kişilik bir istihdam artışı sağlaması beklenirken 204 bin kişiye istihdam sağlamış. Normal şartlar altında ekonominin toparlanıyor olması açısından “iyi” bir haber olması gerekirken Fed’in “parasal daraltmaya” yakın zamanda başlayabileceği endişesi ile bu veri bir anda “kötü haber” halini alıverdi. Özellikle de bizim de dahil olduğumuz gelişen piyasalar için.

Piyasaları korkutan Fed’in Mart ayına erteleyeceği “daraltma” kararını erkene alması endişesi piyasaları korkuttu. Haksız da sayılmazlar. Zira ABD’de işsizlik yüzde 7.3’te kalırken, işgücüne katılım yüzde 62.8 ile 1978’den bu yana en düşük seviyesine gerilemiş. Gerçi hem TDI hem de işgücüne katılım oranlarının daha “makul” rakamlara revize edilecek diye düşünüyorum. Yine de buna zaman olduğundan piyasalar endişe etmeye devam edeceklerdir. Nitekim bu endişenin bir başka yansıması da ABD 10 yıllıkları cephesinde görüldü ve 30 Ekim’de yüzde 2.47’yi getiriler 2.72’nin üzerine çıktı.

Önümüzde faiz, kur ve borsalar cephesinde gerilimin arttığı günler var. Merkez Bankası yeniden “silahlarını kuşanmak” zorunda kalacak.

Önceki gün; 26 dolardan halka açıldığı gün 50.05 dolara kadar yükselen Twitter aradan iyi “sıyrıldı”. Mükemmel bir zamanlama oldu. Çok büyük olasılıkla da piyasaların “tabutuna çakılan son çivi” oldu!

Yazının devamı...

Vadeli işlemleri kullanma zamanı mı?

Sepet kur; dün teknik olarak kritik olan 2.3785 eşiğini geçti.Piyasalarda 1 dolar ile 1 euronun toplamının yarısı “sepet kur” olarak ifade ediliyor. 28 Ağustos’ta 2.4211 ile tarihi rekor kırıldıktan sonra Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın “dolar yıl sonunda 1.92’yi görebilir” söylem sonrasında 18 Eylül’de 2.2875’e kadar geriledi.

Başçı’nın gerek bu açıklamayı yaptığı gün, gerekse de geçtiğimiz Cuma günü “1.92 hedef kur değildi, tahmin hesaplarımızda kullandığımız varsayım kur seviyesiydi” söylemi sonrasında kurlarda yükselişler yaşandı. Euronun değer kazandığı sıralarda 1.9610’un altına inmeyen dolar/TL kurları, euronun değer kaybetmesiyle yükselince “sepet kur” da düşüş trendini yukarı kırdı. Bu demek değildir ki yükseliş devam edecek. Ancak dikkati çekmek istediğim konu kur cephesinde “oynaklığın” son 3 ayda çok arttığı ve bunun süreceği beklentisi. Merkez Bankası günlük müdahalelerle bu oynaklığı azaltmaya çalışıyor olsa da gerek para politikasındaki “duruşu” gerekse de yurt dışından gelen “salvolar” ne yazık ki özellikle ithalatçıları ve döviz borçlusu şirketleri zorluyor!

Yıl sonu yaklaşıyor. Yani bilançolar “bağlanacak”. Rekor seviyelerine yakın olan kurlar sebebiyle özellikle döviz borçlusu şirketlerin bilançolarında dikkati çeken bir “kambiyo zararı” kalemi görülecek. Merkez Bankası’nın beklediği gibi yurt dışından bir giriş olmaz ise bu rakam daha da kabaracak.

Kur konusundaki riskleri azaltmak için çok doğru bir zamanda olmayabiliriz. Yine de gerek küresel risk iştahında bir iyileşme, gerekse de Merkez Bankası’nın müdahaleleri; yılsonuna yaklaştıkça bunların sıklaşmasını beklemek hatalı olmayacaktır; sırasında dövizdeki kur riskleri azaltılabilir.

Bu amaçla bankalarla doğrudan “Forward” yani vadeli döviz alım işlemleri yapılabileceği gibi, BIST’teki Vadeli İşlem Opsiyon Piyasası (VİOP) kullanılabilir. Özellikle nakit veya bankalardaki kredi limitlerini kullanmak istemeyen şirketler vadeli dolar veya vadeli euro kontratlarıyla döviz risklerini “hedge” edebilirler. 100 birimlik bir riski kapatabilmek için yaklaşık 10 birimlik bir teminatı VİOP nezdinde temin ederek 100 birimlik kur riskini; tabii ki uygun seviyelere gelindiğinde; azaltılabilir.

Hedge (riskten korunma) amacıyla “opsiyonlar” da kullanılabilir. Görece olarak zarar riskinizin sınırlanacağı, ancak kurlardaki yükselişlere karşı önemli ölçüde koruyabilecek bir “türev” olan opsiyonlar ne yazık ki VİOP’ta yeterince aktif değil. Bankalarla yapılmak durumunda.

Zamanlaması zor olsa da en azından şirketlerin gerek bu ürünleri tanıması, gerekse de teminat-bilgi-banka konularında altyapılarını hazırlamalarında fayda var!

Yazının devamı...

BIST’te düşüş, dolarda yükseliş sürecek mi?

Piyasaların bu hafta takip edeceği önemli veriler var. İlki bugün açıklanacak Ekim ayı enflasyon rakamları. Rakamlar Merkez Bankası’nın kredibilitesini bile etkileyebilecek..

Geçen hafta piyasa katılımcılarının kafası iyice karıştı. Hafta başında gelişmiş ülkelerin borsaları yeni rekorlar kırarken, bizim piyasalarımız düşüyordu. BIST değer kaybederken dolar/TL kurları ve gösterge bono bileşik faizleri yükseldi.

Geçtiğimiz hafta Pazartesi günkü “haftaya bakış” yazımda gelişmiş ülke endekslerinde yeni yüksekler görülürken, BIST’e de giriş olur ise bizde de borsanın yükselebileceğine değinmiştim. Borsa kısmında buna yeniden değineceğim.

Rajan Rallisi’nin mesajı

Bu haftanın bana göre üç önemli “göstergesi” var! İlki bugün bizde açıklanacak olan Ekim ayı enflasyon oranları. Tüketici tarafında; yüksek gelen İstanbul rakamlarından sonra; aylık TÜFE’nin yüzde 1.5’e yükselebileceği beklentisi güç kazandı. Eğer rakam böyle gelecek olur ise; geçtiğimiz hafta “Enflasyon Raporu” ile ilgili yaptığı toplantıda 2013 enflasyonun yüzde 6.8’e “revize” eden Merkez Bankası’nın yıl sonu tahmininin yılın bitmesine 2 ay kala bile tutması olasılığı düşecek gibi. Merkez Bankası’nın kredibilitesini bile etkileyebilecek denli önemli bir veri olacak bugünkü TÜFE verisi.

Kredibilite demişken...

Geçtiğimiz hafta sadece gelişmiş ülkeler değil, gelişen ülkeler arasında sayılan Hindistan Borsası SENSEX de 21.293 ile tarihi rekorunu kırdı ve yine 21.196 ile tarihi rekor kapanışını yaptı. Hindistan rupisi her ne kadar aynı anlarda, euro/dolar paritesinin de etkisiyle; değer kaybetse de 28 Ağustos’taki 69.23 seviyesinden hayli uzakta, 61.75 seviyesinden haftayı kapattı! Hem rupi hem de borsa tarafındaki rekorların/düzeltmelerin ardında yeni atanan Hindistan Merkez Bankası Raghuram Rajan’a olan güven yatıyor. Rajan göreve atandığından bu yana rupi değer kazanırken, SENSEX de yükselmeye devam ediyor. Bankacılık sistemini liberalleştirmeyi hedefleyen ancak henüz daha elle tutulur net adımlar atmamış olmasına rağmen Rajan’a olan piyasa güveni hayli yüksek.

ABD 10 yıllık faizleri

Rajan’a olan güven bu kadar yüksek iken, bizde ise tersi bir durum söz konusuydu. Özellikle de Cuma günü. Başçı’nın enflasyon raporunu açıkladığı basın toplantısında, “Türk Lirası’sının değerini korumak için gerekirse parasal sıkılaştırmaya gideceğiz” dediği toplantı öncesinde 1.98’li seviyelerden işlem gören dolar/TL kurları, toplantıdan sonra 2.0215’lere kadar yükseldi.

Ortada bir kredibilite sorunu mu var, yoksa bana mı öyle mi geliyor?

Neyse bunu “şimdilik” geçelim...

TÜFE’nin yüzde 1.25’in üzerinde gelmesi; haftayı yükselerek 2.63’lü seviyelerden kapatan ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin de etkisiyle gösterge bono bileşik faizlerini “vurabilir”. 8.30 bileşik seviyesi önemli bir direnç. Aşılacak olur ise sırada 8.64’teki 50 günlük HO var.



Euro mu dolar mı?

Bu haftanının diğer iki önemli göstergesinden ilki; Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) Perşembe günü yapacağı toplantı. Piyasa katılımcıları ile yapılan ankette herhangi bir faiz değişikliği beklenmiyor. Ancak piyasalardaki faizlerde ve türev işlemlerinde 25 baz puanlık bir indirim fiyatlanmaya başladı. Önceki hafta 1.3832’yi gören euro/dolar paritesinin haftayı 1.3487’den (haftanın en düşüğüne çok yakın) kapatmasının ardında bu ihtimalin kuvvetlenmesi yatıyor. Faiz indirimi bu toplantıdan gelemeyebilir. Bana göre en azından 18 ay öncesinde bu yapılmalıydı, ECB bunu yapmayarak hem çok gereksiz bir risk aldı, hem de bundan sonra yapılacak bir indirimin etkisi sınırlı kalacaktır.

Faiz indirimi gelmez ise tam da 50 günlük basit Hareketli Ortalaması’ndan haftayı kapatan euronun; geçtiğimiz hafta kaybettiklerinin bir kısmını geri alması ve 1.3615-55 bandına doğru bir düzeltme yapması olasılığı yükselecektir.

Yok eğer bir faiz indirimi gelecek olur ise 1.3455 seviyesi önemli bir direnç olacak. Bu seviyenin aşağı kırılması durumunda ise 1.3250’lerin yolu açılacaktır!

Haftanın son göstergesi Cuma günü açıklanacak ABD Tarım Dışı İstihdam verisi olacak!



BIST’te 75.900 seviyesine dikkat!

Geçen hafta 77.856 ile 76.243 arasında önemli bir boşluğun olduğunu ve bu boşluğun mutlaka kapanacağını yazmıştım. Yazımda, “BIST bu hafta içinde 19 Eylül’de görülen 80.569 seviyesini test edebilir” demiştim. 30 Ekim’de 80.462 ile en yüksek seviye görülürken yine “boşluklu” olarak önemli bir “destek seviyesi olan 76.501’den kapattı.

Bu hafta 75.900’lü seviyelere kadar bir geri çekilme ile önceki haftalardaki “boşluklar” kapanabilir. Bu seviye aşağı kırılacak olur ise; ki bu hafta beklemiyorum; 74.500’lere kadar bir geri çekilme yaşanabilir. Yükseliş ise 79.920 ile sınırlı kalabilir.

Yazının devamı...

Ne zaman endişelenelim?

Dün başlayan Fed’in “Açık Piyasa Operasyonları Komite (Federal Open Market Comittee-FOMC)” toplantısı bugün sonuçlanacak. Toplantı sonrasında alınan kararlar bir bildiri ile açıklanacak. Ben Bernanke basın toplantısı yapmayacak. Bernanke son basın toplantısını 17-18 Aralık’taki FOMC toplantısı sonrasında yapacak. Zira Yellen 14 Kasım’da Kongre’nin Bankacılık Komitesi karşısında ilk “savunmasını” yapacak ve ardından da onaylanma süreci başlayacak.

Bugün sona erecek FOMC toplantısından piyasa çok da fazla birşey beklemiyor. Ha keza ben deÖ “Topal Ördek” durumundaki Bernanke’nin gider ayak herhangi bir karar alması zor! Diğer yandan ABD’de dün açıklanan “Perakende Satış verileri” bile beklentilerin altında kalırken, Fed’in bir “daraltma” kararı alması zor. İşler iyi gidiyor olsaydı Bernanke daraltma ile ilgili “zor kararı” yeni başkana bırakmayabilirdi. Ancak veriler buna izin vermedi.

Fed’in parasal genişleme ile ilgili muhtemel bir “daraltma-tapering” kararının en azından 18-19 Mart’taki toplantıya kaldığını düşünen finansal piyasalar özellikle hisse senetleri cephesinde yoluna devam ediyor. Bu yılı böyle bitirme arzusu oldukça kuvvetli. Her ne kadar endekslerde yeni rekorlar kırılıyor olsa da diğer “teknik göstergeler” yeni zirvelerin zorlamayla görüldüğünü ve muhtemel bir düzeltmenin yaklaştığını söylüyor.

Bu savı destekleyen bir diğer unsur da “emtia cephesi”. Madem parasal genişleme Mart 2014’e kaldı, neden emtia fiyatları geriliyor? Kakao gibi küresel arzın yüzde 70’ini bir kişinin kontrol ettiği meta dışında kalan birçok emtia son günlerde hızla değer kaybediyor. Petrol cari seviyelerini korumaya çalışırken, altın ve gümüş sınırlı da olsa yükselirken; başta bakır ve endüstriyel metaller olmak üzere birçok emtia ama özellikle de tarımsal emtia değer kaybediyor, fiyatları düşüyor!

Hem gıda hem de etanol üretiminde kullanılan mısır, pamuk ama özellikle de kahve fiyatları gerilerken, bakır fiyatları tutunmaya çalışıyor. Buna karşın diğer endüstriyel metaller ya yükselemiyor ya da düşüyor! Madem Fed parasal genişlemeyi daraltma kararını Mart’a erteledi, emtia fiyatları neden bunun tadını çıkar(a)mıyor?

Bana göre tek açıklaması var: Küresel ekonomi, hisse senedi endekslerinin “söylediği” kadar güçlü değil! Çin; gerek para piyasasına müdahale, gerekse de düşük emtia fiyatlarının sağladığı avantajlar nedeniyle bundan memnun. En azından sesini çıkarmıyor. Hedge fonlar da şimdilik hisse senedi piyasaları ile meşgul olduklarından bu piyasalara dönmüyorlar. Hisse tarafında bir düzeltme/gevşeme olduğunda emtia piyasalarının nasıl bir tepki verdiğini yakından izlemek gerek!

Hisselerdeki fonlar buradan çıkıp emtiaya giriyorlarsa ne alâ. Yok eğer hisseler düşerken, emtia fiyatları da düşüyorsa işte o zaman küresel büyüme konusunda endişelenme vaktidir!

Yazının devamı...

Piyasalardaki bahar havası bitecek mi?

ABD’deki krizin bitmesiyle piyasalardaki olumlu hava sürüyor. Wall Street’te yeni zirveler yolda. Fon yöneticileri, ‘Yılı böyle bitirelim, bonusları alalım, sonrasına bakarız’ diyecek.

Çin cephesinden gelen olumsuz haberlere rağmen ABD’deki borç tavanın yükseltilmesi ve “kepenklerin açılması” haberlerinin etkisi devam ediyor. Geçtiğimiz hafta ABD’de S&P 500, Russel 1000 ve Almanya’da DAX endeksleri haftayı tarihi rekor kırarak kapatırken, Nasdaq yeni yükseği gördü. Her ne kadar Dow Jones bunlara tam anlamıyla eşlik etmiyor ve yeni rekor kıramıyorsa da bu endekste de bu hafta yeni yüksek/rekor denemeleri olabilir.

Hisse senetleri tarafında işler “yolunda giderken” bunun en büyük destekçisi konumundaki ABD 10 yıllık tahvil getirileri de geçtiğimiz hafta yüzde 2.46 ile Mayıs’tan sonraki en düşük seviyelerine geriledi. Ancak haftanın kapanışı 2.51 seviyesinden gerçekleşti. Bono getirilerinin daha fazla gerilemesi ancak Fed’in parasal genişlemeyi “daraltma” kararının Mart sonrasına ertelenmesi ile mümkün. Şimdilik bu olasılık piyasalarca düşük bulunuyor ve fiyatlanmıyor.

Yine de ABD 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 2.45-2.55 bandında kaldıkça borsalar yoluna devam etmeye çalışacaklar. Bu yükselişlerin hızlı bir ralli şeklinden çok marjinal yükselişler/rekorlar şeklinde olma ihtimali hayli yüksek. Zira ABD’den geçtiğimiz hafta sonu ilginç bir veri geldi. NY Borsası’nda hisse senedi alımları için kullanılan “kredilerin” miktarı 111 milyar dolara ulaşmış. Bu rakam 129 milyar dolarla rekor kırılan Şubat 2000 ve 2007 yıllarındaki zirveye oldukça yakın bir tutar! Ekim’deki yükselişleri de göz önüne aldığımızda bu rakamın artmış olma ihtimali hayli yüksek. Daha da artar mı? Amerika orası, her şey olabilir.

Herkes iyimser, herkes alabildiğince kredi almışsa, Fed’in “daraltma” kararını herkes biliyorsa borsalar daha da yükselebilir mi? Son iki “kredili hisse miktarı” zirvelerine bakıldığında çöküşler 3-5 ay sonra geliyor. Bu da demektir ki bu yılın sonuna kadar piyasalar cari seviyelerini sürdürecek, marjinal de olsa yeni rekorlar kıracak gibi. Yeni yıla Allah kerim... Fon yöneticileri “Bu yılı böyle bitirelim, bonuslarımızı alalım da sonrasına bakarız” diyeceklerdir.

Cumhuriyet Bayramımız hepimize kutlu olsun!

Altın kendini hatırlattı!

Altın, önceki hafta kısa vadeli trendini ve geçtiğimiz hafta da 50 günlük basit Hareketli Ortalamasını yukarı yönde geçmeyi başardı. Bu hafta devamı gelir mi?

Fed’in “daraltma” kararının yeni yıla kaldığı beklentisi bu ihtimali artırıyor. Her ne kadar son yükselişin ardında bu “tema” olsa da ve uzun zamandır zarar etmiş veya zararını azaltma fırsatı arayan yatırımcılar ve özellikle fonlar, yıl sonu yaklaştıkça bu argümanı kullanmaya başlayacaklardır.

Gerek Fed, gerekse de “Noel Baba rallisi” beklentileriyle altın; yılsonuna kadar ağır aksak da olsa 1.403 seviyelerine kadar yükselebilir. Bakıldığında hiç yoktan iyi bir yükseliş. Hele ki zararda olanlar için...

Bu seviye net olarak aşılmadan (1.405 diyelim) altın yeniden parıldamaya başladı demek için erken.

Kendi adıma halen daha 1.180 seviyelerinin yeniden test edilmesi ihtimalini göz ardı etmiş değilim. Yine de kısa vadeli kazanç için belirtmiş olduğum seviyeler değerlendirilebilir...



BIST’te iyimserliğe devam

Yurt dışındaki iyimser hava BIST’e de yansıyor. Geçen haftanın iyi geçeceğini herkes bekliyordu, geçtiğimiz Pazartesi günü ben de yazmıştım. Önceki haftayı 76.243’ten kapatan BIST, çok büyük bir “boşluk” ile geçtiğimiz haftaya başladı. Haftanın en düşük seviyesi olan 77.856 ile 76.243 arasında önemli bir boşluğu geride kapanmamış olarak bıraktık. Bugünlerde değilse de önümüzdeki haftalarda/aylarda bu “boşluk” mutlaka kapanacaktır.

Yurtdışındaki iyimser hava devam edecek olur ise; geçtiğimiz haftayı 79.150’den geçen 200 günlük basit Hareketli Ortalama’nın (HO) çok az da üzerinde kapatmayı başaran BIST bu hafta içinde 19 Eylül’de görülen 80.569 seviyesini test edebilir. Bu seviyenin aşılması durumunda 82.120 seviyesi resmin içine girecektir. Bu yükselişin hızlı olmasını doğrusunu isterseniz beklemiyorum. Ancak bizim piyasalarımıza yeni girişler olur ise; ki geçtiğimiz haftalarda bunu gördük; bu hareketin 31 Mayıs-3 Haziran tarihleri arasında geride bıraktığımız 84.867 ile 82.218 arasındaki boşluğun kapanması yönünde yeni “atakları/rallileri” getirebilir!

Bunun için henüz daha zaman olduğunu düşünüyorum. Daha Kasım ayına bile girmedik... Önümüzde mali yıl sonu Kasım ayı olan fonların kâr realizasyonu ile Aralık ayındaki muhtemel “Noel Baba Rallisi”ne hazırlanan fonların mücadelesi var.

Haftaya yarım iş günü ile başlayıp, yarın da tatiliz. Bu da bono ve döviz tarafında olmasa da hisse senedi piyasalarımızda gereksiz “boşluklara” neden olabilir. Oluşursa önce bu “boşlukları” kapatmamız daha “sağlıklı” olacaktır.

Yazının devamı...

Çin, içi boş su tabancası mı?

Nobel ekonomi ödülü kazanmış olan Paul Krugman 18 Ekim’de The New York Times gazetesindeki köşesinde Matthew Yglesias’ın bir makalesine yanıt vermiş. Yglesias; Çin’in şu anda uygulamakta olduğu; dolarlarını ABD devlet tahvillerine yatırma politikasından vaz geçebileceğini, hatta elindeki stokları satabileceğini ima etmiş.

Krugman da bunun çok dert edilecek bir şey olmadığını belirtmiş. Çin; ABD tahvillerini satacak olur ise kısa vadeli faizlerin, Fed tarafından belirlenmesinden dolayı; çok da fazla etkilenmeyeceği saptamasını yapmış. Uzun vadeli tahvil getirilerinin yükselmesi durumunda da Fed’in piyasaya girip bunları alabileceğini; böylelikle de faizlerde çok da kayda değer bir yükseliş olmayacağını söylemiş. Bu satış sırasında doların değerini düştüğü bir dönem yaşanabileceğini, bunun da korkulanın tam tersine; “değersiz doların ABD ihracatına destek vereceği için” iyi bile olacağını savunmuş!

ABD’nin “rezerv para ihraç eden” bir ülke olarak; Yunanistan’a benzemediğini belirten Krugman, Çin tehdidinden korkmaya gerek olmadığını Dean Baker’ın “Çin, kafamıza dayanmış içi boş bir su tabancası gibi” sözüyle vurgulamış.

Eylül sonunda toplam rezervleri 3.66 trilyon dolara ulaşmış olan, 17 trilyonluk ABD kamu borç stokunun önemli bir kısmını elinde bulunduran ve bir dönem “nükleer opsiyon” adı verilmiş olan bu denli büyük stokla Çin bu kadar hafife alınabilir mi?

Krugman’ın temel dayanağı, Fed’in gücü. Haklı olabilir belki. Ancak Çin bu satışı zamana yayarak değil de, çok hızlı bir şekilde yaparsa ne olur? Kongreden borç limitini geçirmek için devletin kepenk indirmesine kadar varan bir anlaşmazlığa düşen ABD nasıl olacak da piyasada panik havası eserken hızlı karar alabilecek?

Hadi bunu da başardılar diyelim, Fed’in satın aldığı; diyelim ki 3 trilyon dolarlık; kısım kadar Fed’in bilançosu büyümeyecek mi? Tüm kriz boyunca bu kadar büyüyen bilanço bir o kadar daha büyürse ABD’de enflasyon nasıl kontrol altına alınacak?

Kaldı ki Çin elindeki “opsiyonu” bu kadar çabuk ve kolay halledebilir şekilde mi kullanır? Hiç sanmam!

Krugman’ın herşeyin kolayı olarak “Fed alsın demesi” son yıllarda işin merkez bankaları aracılığıyla çözülebileceği kolaycılığının ne kadar yaygın hale geldiğinin bir başka göstergesi oldu!

Öte yandan Çin ABD tahvillerini satacak olur ise diğer ülkeler, kurumsal yatırımcılar, fonlar ve hatta bireyler de bu satış furyasına katılırsa ne olur? Hele ki ABD tahvillerine olan güven sarsılırsa; ki ben bunun 4-5 yıla kalmadan her halükârda gerçekleşeceğine inanıyorum; borçla ekonomisini döndüren ABD nasıl borçlanmaya devam edecek?

Mesele “Çin satarsa satsın, Fed alır” denemeyecek kadar ciddi…

Ve bence Çin de “içi boş bir su tabancası” hiç mi hiç değil…

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.