Şampiy10
Magazin
Gündem

G-20’nin öncelikleri ne olacak?

2014 yılında G-20 toplantısı 15-16 Kasım tarihlerinde Avustralya’nın Brisbane kentinde yapılacak.

Avustralya dönem başkanlığını

1 Aralık’ta devraldı. Şimdiden çalışmaya başlamışlar. Bu çalışmaların geldiği aşamayı izlemek için Avustralya hükümetinin davetlisi olarak Aralık ayında Avustralya’daydım.

G-20 liderlerin toplantısı olarak bilinse de gerisinde B,C,T,Y harfleriyle anılan alt çalışma grupları var. B-20 işdünyası, C-20 sivil toplum, T-20 düşünce kuruluşları (Think Tank), Y-20 ise gençlik konularında liderler toplantısının gündeminde yer alması gereken konuları görüşüyor ve liderlerin tartışmaları ve karar vermeleri beklenen konularda gündemi hazırlıyorlar. Her bir alt grubun bir “sherpa”sı var. (Himalaya tırmanışlarında dağcıların yüklerini taşıyan hamallara sherpa deniyor) G-20’nin sherpa’ları da ilgili alt grup için tüm hazırlığın yüklenenler. Gerek ülke içinde gerek G-20 ülkeleri arasında koordinasyonu sağlamak, hazırlıkları yürütmek ve sonuçları liderler toplantısına taşımak gibi önemli sorumlulukları var.

5 alt grubun dördünün sherpa’sı ile tanışma fırsatı buldum. Gerek Avustralya Hazine Bakanı Joe Hockey, gerekse de sherpa’ların hepsi de ağız birliği etmişçesine Brizbane’de yapılacak toplantıdan önemli sonuçlar beklediklerini, bu amaçla G-20 gündemini 4 ana başlıkta toplamak istediklerini belirttiler.

1- Büyüme ve Finansmanı: Sürdürülebilir ve koordineli bir büyüme ve bu büyümenin temin edilmesi için küresel finansal altyapıda yapılması gerekenler,

2- İstihdam yaratımı ve vergi düzenlemeleri: Ülkeler arasındaki vergi altyapısının olabildiğince yeknesaklaştırılması, vergi kaçırma ve vergiden kaçınma konularında işbirliğinin arttırılması ve bunun devamında da daha iyi eğitilmiş işgünün istihdam artışının temin edilmesi,

3- Altyapı yatırımları ve finansmanı: Her yıl 4 trilyon dolarlık altyapı yatırımına ihtiyaç duyulan dünyada, var olan altyapıların standardizasyonu da dahil olmak üzere (Avustralya’nın değişik eyaletleri bile farklı demiryolu genişliğine sahipmiş) her türlü geliştirmenin finansmanı konusunda adım atılması,

4- Ticaretin serbestleştirilmesi: Dünya Ticaret Örgütü’nün yeterince hızlı ve verimli çalışmadığı savına karşın Avustralya G-20’de sağlanabilecek mutabakat ile daha hızlı kararlar alınabileceğini savunuyor ve liderler zirvesinde dünya ticaretinin daha hızlanması için alınacak önlemlerin tartışılmasını planlıyor.

G-20 (AB, ABD, Almanya, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, G.Afrika, G.Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, S.Arabistan ve Türkiye) dünya gayrı safi milli hasılasının yüzde 85’ini, dünya ticaretinin yüzde 75’ini ve dünya nüfusunun üçte ikisinin temsil edildiği bir platform. 2008 krizine karşı ortak hareket etme amacıyla oluşturulan ve gün geçtikçe “yorulan” IMF, Dünya Bankası ve DTÖ’nün fonksiyonlarını üstlenmeye başlayan bir platform.

Avustralya; kendi dönem başkanlığındaki G-20 toplantısının “iz bırakması” ve “başarılı olarak anılması” için, şimdiden çok ciddi olarak çalışmaya başlamış. Bir sonraki dönem başkanı da Türkiye olarak biz olacağız. Brisbane’deki kararların takipçisi olarak Avustralya’daki hazırlıkları çok yakından izlememizde fayda var.

Yazının devamı...

Piyasalar bu hafta biraz nefes alabilir

İçeride siyasi tarafta yeni bir gelişme olmazsa piyasalar Fed’in 28-29 Ocak’taki toplantısını beklemeye geçebilir. O zamana kadar da ‘düşüşe direnen yatay’ bir seyir izlenmesi makul karşılanmalı. Bu durum ‘kavga yorgunu’ bizim piyasalarımız için de bir nefes alma fırsatı.

Ne günler yaşıyoruz. İçeride “kavga” devam ediyor. Hukuk cephesinde benim aklımın erdiği dönemdeki en “sert değişimler” yaşanıyor. HSYK için referandum ile kabul edilen anayasal bir değişiklik Meclis’te değiştirilmeye çalışılıyor ve bu konuda gerilim iyiden iyiye tırmanıyor. Diğer yandan yolsuzluk soruşturmalarında “2. Dalga” olarak anılan adımın hayata geçip geçmeyeceği kestirilemiyor. Her sabah televizyonu açtığınızda neyle karşılaşacağınızı bilemiyorsunuz. Bu belirsizlik finansal piyasaları geriyor, germeye de devam edecek.

Yurt dışından, özellikle ABD’den de kafa karıştırıcı sinyaller geliyor. Cuma günü açıklanan son istihdam verisinin ardından 28-29 Ocak’ta Fed’in ne yapacağı merak ediliyor. Zira TDİ’deki (Tarım dışı istihdam) 195 bin kişilik bir artış beklenirken, artış 74 bin kişi ile beklentilerin oldukça altında geldi. Piyasalar için “kötü veri, iyi haber” söylemi bir kez daha çalıştı, finansal piyasalardaki değer kayıpları durdu, bazıların yükselişler oldu.

İşsizlik oranının; yüzde 7 beklenirken, 6.7 gelmesini piyasa “şimdilik” dikkate almadı. Soğuk havanın ve işgücüne katılımın düşmesi nedeniyle TDİ ve işsizlik verisinin düşük geldiği kanısı oldukça yaygın.

Fed için Ocak ayı toplantısı “zor” bir toplantı olacak. TDİ düşerken, işsizliğin de düşüyor olması karar almayı zorlaştıracak. Diğer yandan ABD’de pozitif bir seyir izleyen; sanayi üretimi, stoklar ve diğer verilerin de dikkate alınacağını ve Fed’in başlattığı hamleden “bir veri” ile dönmeyeceğini düşünenlerdenim. Fed’in başkan yardımcılığına IMF’nin eski başkan yardımcısı ve İsrail Merkez Bankası’nın eski başkanı olan Stanley Fischer’in atanması da bu görüşü destekler nitelikte. Her ne kadar güçlü bir “şahin” olmasa da Yellen kadar “güvercin” olmadığı söylenebilir. Bir anlamda Yellen’i dengeleyebilecek bir isim olması, piyasa tecrübesi ile Fed’in daha “istikrarlı” politikalar izlemesine yardımcı olacaktır. “İstikrardan” kastım da aslında tam buradaÖ 1 ay evvel “parasal daraltmayı” başlatan Fed’in bu yoldan hemen dönmeyeceğini düşünüyorum.

Faizde % 9.60’ın altı şimdilik zor

Geçtiğimiz haftanın Borsa İstanbul (BIST) kadar dikkat çekmeyen ancak “piyasaların toparlanma arzusunu” en iyi gösteren 10 yıllık tahvil getirilerinin TDİ verisinden sonra çift haneli seviyelerden yüzde 9.94’ten haftayı kapatması oldu. 10 yıllık tahvil getirilerinde ilk aşamada yüzde 9.89 seviyesi ardından da yüzde 9.60 seviyesi önemli olacak. Yüzde 9.60 bileşik seviyesinin altına inilmesi piyasalardaki toparlanmaların “kalıcı” olabileceği izlenimini güçlendirecektir. Ancak 50 günlük HO’ya da denk gelen bu seviyenin aşağı kırılması şimdilik zor görünüyor.


Piyasa toparlanmak istiyor

2 Ocak’ta yüzde 3.05’e kadar yükselen ABD 10 yıllık tahvil getirileri, TDİ verisinden sonra 2.86’dan haftayı kapattı. 3.05 teknik olarak kritik bir seviye idi, aşıl(a)madı! Bu durumda piyasalar Fed’in Ocak toplantısını bekleyecek. O zaman kadar da “düşüşe direnen yatay” bir seyir izlenmesi makul karşılanmalı. Bu durum “kavga yorgunu” bizim piyasalarımız için de bir nefes alma fırsatı yaratabilir. Tabii ki bunun en temel koşulu, içerideki “kavgada” yeni yumrukların savrulmaması. Eğer ki yeni hamleler gelmez ise piyasalar kendi dinamiklerine döneceklerdir. Aslında dönmek de istiyorlar. Fed’in kararından sonra tüm gelişen ülkeler içinde en fazla “hasar gören”, en fazla düşen Türkiye piyasaları kayıplarının en azından bir kısmını geri almak istiyor. Cuma günkü yükselişler de bu çabaların bir sonucu. Yükselişlerin kalıcı olması atılacak demokratik adımlara bağlı olacak. Hükümet ve parlamento tarafındaki “tek sesli” bir yapı için ısrar devam edecek olur ise, yükselişlerin kalıcı olması zor!

Dolarda ibre aşağı gösteriyor ama...

“Kavgada” yeni bir hamle gelmez ise bu hafta finansal piyasalarımızda kısa süreli de olsa bir “rahatlama” olacaktır. Bunun en temel “gerek şartlarından” birisi de bankacılık sektörümüze yönelik yeni “söylemlerin” ortaya çıkmaması. Eğer politika tarafında yeni bir gerilim yaşanmaz ise dolar/TL kurlarında 2.1550 seviyesinin test edilip aşağı yönde kırıldığını bile görebiliriz.

Bir “yumuşama” havası hakim olursa 2.1300 (Düz!) seviyesinin bile test edilmesi söz konusu. Euro/dolar paritesinin geçtiğimiz Cuma günü 1.3611’den geçen 50 günlük Basit Hareketli Ortalamayı (HO)aşağı kıramayıp; TDİ sayesinde; yeniden 1.3670’lere yükselmesi ve bu hafta başında 1.3760’ı test edebilme olasılığının artması (euronun daha üzerine çıkmasını zor görüyorum!) Dolar/TL kurlarındaki bir geri çekilmeyi olası kılabilecek!

Yazının devamı...

Tehlikenin farkında mıyız?

17 Aralık’tan bu yana yeni bir “dönem” başladı! Yaşanan “iktidar” mücadelesinin tarafları her gün yeni bir hamle yaparken, ekonomi tarafında işler neredeyse durma noktasına geldi. Bir yandan dolar/TL kurları yeni rekorlar kırarken, diğer yandan işin nereye varacağının yarattığı belirsizlik, iş dünyasını adeta “paralize” etmiş durumda.

Dolar kurunun yükseliyor olması yeniden eski “travmalarımızı” hatırlatırken, döviz borcu olanlar ayrı kaygı taşıyor. İthalata mecbur olan üreticiler nasıl bir maliyet yapısı ile karşı karşıya kalacaklarını bilemediklerinden üretim ve fiyatlama konusunda nasıl hareket etmeleri gerektiğini kestiremiyorlar. İstikrarın olmaması veya kaybolmasının yarattığı temel sorun da bu değil mi?

Asıl sorunumuz istikrarsızlık da değil. Asıl sorun “hukukun üstünlüğü” ilkesinde yaşanan deprem. Daha önce yapılan yargılamalarda “kumpas” kurulduğu iddiası bir yana; hükümetin, yargı ve emniyette yapmış olduğu sürgünler, soruşturmaların kadük hale getirilmesi için yapılan alelacele değişiklikler belki “günü kurtarmaya” yetecek, ancak gelecek için çok ciddi sorunlar yaratıyor.

Bunların ilki iktidarların; özellikle de güçlü iktidarların; “kendi hukuklarını” yaratabilecekleri gibi bir algının oluşmasına neden oluyor. Hukukun üstünlüğü, evrenselliği ve bağımsızlığı diye bir inanç ortadan kalkıyor.

Diğer yandan “benden olmayan” şirketlere “vergi saldırıları” düzenlenebiliyor, devletin vermiş olduğu izinler geçerli sebepler olmadan biranda iptal edilebiliyor, yepyeni zorluklar, bürokratik engeller çıkarılabiliyor. Sözleşme hürriyeti bile askıya alınabilirken, devletin devamlılığı ilkesini tehdit edecek adımlar atılabiliyor.

Hadi bırakalım yerli işadamlarını, onlar bu tip şeylere alışıktır diyebilirsiniz. (Neden alışsınlar? O da ayrı bir soru!) Cari açığı bu denli yüksek bir ülke olarak yabancı yatırımcılara “ihtiyaç duyarken”, yapılmış ve yapılacak özelleştirmeler için yabancıları kırmızı halılarla davet ederken, onlar gelip bu ülkeye yatırım yaparlar mı? Cevabı çok kısa ve net: Hayır!

Yabancı yatırımcılar; ister portföy, isterse de doğrudan yatırım olsun; ilk önce o ülkenin hukuk düzeninin iyi işleyip işlemediğine bakarlar. Çok para kazansalar da bu paralara mafyanın ya da devletin canı istediği zaman el koyamayacağını bilmek, kanunlara ve bunların uygulanmasına güvenmek ister. Kazandığı paranın vergisini ödedikten sonra kendi ülkesine götürebilmek ister. Hukukun “çalışmadığını” gördüğü zaman ya yatırım yapmaz, ya da var olan yatırımını azaltır, elden çıkarıp ülkeyi terk eder. Ürkektirler ve dünyada bu konuda daha sağlam hukuki altyapısı olan birçok ülke var, oralara gider. Az kazanır belki, ama “güvenli” kazanır.

Hukuk, yargı ve kolluk kuvvetlerinde yapılan son düzenlemeler belki birileri adına günü kurtaracak ama bu ülkenin uzun vadeli “algısı” konusunda çok ciddi sorunlar yaratacak. Yapılanların ileride tekrarlanmayacağından asla emin olamayacaklar. Kısa vadeli kişisel çıkarları için bu adımları atanlar acaba bu tehlikenin farkında mı? Panik ile adım atanların hiç bunları düşündüğünü sanmıyorum.

Derecelendirme şirketleri, bir ülkeye not verirken hukuki ve siyasi altyapıyı da göz önüne alıyorlar. Fitch’in önceki gün yapmış olduğu açıklamalar da bunun bir örneğiydi.

Önümüzdeki aylarda; sırf bu sebeple bile ülkenin görünümü/notu düşecek olur veya notumuz artacakken artmazsa yine “komplo teorileri” ya da bazı “lobiler” mi suçlanacak?

Bizde hiç mi kabahat olmayacak?

Yazının devamı...

Piyasalar için 2014 yılı ‘Kusursuz Fırtına’ yılı

Fed’in para musluklarını kısması, yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle artan siyasal belirsizlik piyasalar için 2014’ü oldukça zorlu bir yıl haline getirmiş durumda. Not kararları, Barış Süreci, Merkez Bankası’nın atacağı adımlar bu yıl piyasaların yakından izleyeceği diğer gelişmeler olarak sıralanıyor.

ABD Merkez Bankası’nın (Fed) parasal genişlemeyi daraltması bizi de daraltacaktır. Bir de bunun üzerine yerel seçimler, ilk kez halk oylamasıyla seçilecek cumhurbaşkanı seçimleri ve çok büyük ihtimalle bu seçimle birlikte yapılabilecek bir genel seçim Türkiye’ye olan yabancı yatırımcı ilgisini azaltacaktır. Fed’in daraltmasının üzerine bir de bu belirsizliklerin yaratacağı oynaklığı ve gerginliği eklediğimizde bu yılın Türkiye için zor geçeceğini; bir anlamda “Kusursuz Fırtına-Perfect Storm” yılı olacağı tahmininde bulunmak çok da hatalı olmayacaktır.

Hele ki ilk olarak yapılacak seçimde İstanbul belediye başkanlığının el değiştirmesi, değiştirmese bile aradaki oy oranlarının birbirine çok yaklaşması, seçim belirsizliklerinin yaratacağı olumsuz havayı iyiden iyiye yükseltecektir.

Yılın ilk çeyreğindeki gerilimin dozu, derecelendirme şirketlerinin de Türkiye’nin notunu aşağı yönde değiştirmelerini de beraberinde getirebilir ki bu olasılık hiç de az değil! Bu olasılığın hayata geçmesi durumunda 2014 yılının büyüme oranının yüzde 1.5-2 seviyesini yakalaması bile önemli bir başarı olacaktır. Bu yıl içeride seçimleri etkileyebilecek ve hatta önüne geçecek olan “Barış Süreci” olacaktır. Bu konuda atılacak her olumlu adım, hem iç barışa hem de büyümeye olumlu yansıyacaktır. Ancak yapılacak hatalar da bir o kadar ters etki yapacak, hatta önümüzdeki yıllarda inşa edilebilecek bir barış imkânını da azaltacaktır. Yapılacak hatalar; birlikte yaşama olasılığını azalttığı takdirde, geri dönülmesi zor noktalara kadar gidebiliriz.

Faiz artırım kararı alınabilir

Merkez Bankası’nın çoklu hedefli, çoklu politika faizli yöntemlerinde 2014’te de ısrarla devam edeceğini açıklaması; belirsizliğin çok daha fazla artacağı bu sene için daha fazla sorun yaratacağını düşünüyorum. Kur cephesinde yaşanabilecek bir-iki sıçrama, ekonomideki “eski travmaları” depreştirecektir! Bu sıçramaların piyasa faizlerinde yeni artışları da beraberinde getireceğini unutmayalım. Bu durumda ya MB “sıradan olmayan” yöntemlerini değiştirip klâsik yöntemlere (yani şok faiz artışlarına) başvuracak ya da MB yönetiminde bazı değişiklikler olabilecek. Yılın ilk çeyreğinde 150 baz puanlık bir “üst bant” veya “politika faizi” artışı gelebilir. Geç kalan önlemlerin etkileri de sınırlı olacağı unutulmamalı.

2013’ün son haftalarında yaşananlar her türlü “güveni” sarmış durumda! Bu yıl gerek yurtdışından gerekse yurt içinden gelecek etkileri en aza indirebilmenin yegâne yolu “iç barıştan” ve “hukukun üstünlüğünün” yeniden ve mutlak olarak tesis edilmesinden geçiyor. Bu amaçla hızla ve vakit geçirmeden; Türkiye sınırları içinde yaşayanların barışını sağlayacak, refahını arttıracak; yeni bir anayasa hazırlanması önce bu ülkenin insanlarının, daha sonra da yabancı yatırımcıların bu ülkeye güvenini arttıracaktır. Bunlar yapılmadığı takdirde...
Yönetilmesi zor ve gerilimi yüksek bir yıl bizleri bekliyor!


Yurtdışında ‘tay tay yılı’

Son 5 senedir finansal piyasaların “Prima Madonna’sı” Fed bu yıl sahne gerisine çekiliyor. Sahneden nasıl çekileceği, 2014’ün kaderini belirleyecek. Lehman’ın batışı ile tarihlenen küresel finansal krizin başlamasından bu yana neredeyse 5 tam yıl geçti. Küresel ekonomiyi ayağa kaldırmak için el birliği yapan merkez bankalarının desteğini hep arkasında hissetmiş bir nesil, göreve başladı birçok yerde. 2014 yılı Fed’in aylık 85 milyar dolarlık menkul alımını azaltacağı, belki de sonlandıracağı bir sene olacak. Mayıs ayında ilk niyetlendiklerinde piyasalar sarsılmıştı. Geçtiğimiz 6 ay piyasa katılımcılarına hem pozisyonlarını ayarlamak, hem de aradan “kısa günün kârı” çıkarmaları için ek bir süre de tanındı. Artık karar anı yaklaşmış görünüyor.

Son gelen veriler AB’nin değilse bile ABD’nin ve bir parça da olsa Japonya’nın toparlanmakta olduğunu gösteriyor. Merkez bankaları aracılığıyla ayakta tutulmaya çalışılan ekonomilerin kendi başlarına ayakta durup duramayacakları belli değil. Küçük bir çocuğun ilk adımlarını kendi başına atmaya başladığı “tay tay” döneminin hızlı geçip geçmeyecekleri belli değil. İşin kötüsü “tay taydan” yürümeye geçemezlerse neler yapılabileceği de bilinmiyor. Zira emekleme döneminde her türlü araç kullanıldı. Ekonomiler, tekrar dizlerine üzerine çökecek olurlarsa neyle ayağa kaldırılacağı belirsiz. Hele ki bir de “güven” sarsılırsa iş daha da zorlaşabilir.

Japon Yeni kurtarıcı olur mu?

Fed’in “daraltmaya” başlamasının yaratacağı boşluğu Bank of Japan’ın (BoJ) kapatabilecek mi? Yeni yılın yeni sorusu bu olacak. Yen yeniden “carry trade” parası (yani ucuz fonlama parası) olarak öne çıkacak. Belki Asya-Pasifik bölgesinin ihtiyaçlarını karşılayabilir ancak tüm dünyanın ihtiyacını karşılaması zor görünüyor. Japon yeninin bu süreçte önce 105.60 ardından da 112.40 seviyelerine kadar değer kaybettiğin görebiliriz. Yılın son çeyreğinde “Abenomics’in çok da işe yaramadığı” düşüncesinin güçlenmesiyle yeniden 102-105 bandına kadar değer kazandığını görebiliriz. Bu yılın uluslararası politikada öne çıkacak ve piyasaları etkileyecek bir başka meselesi de Çin-Japonya arasındaki gerginlik olacak! 2013’te tırmanmaya başlayan ve iki ülke arasındaki ticareti olumsuz etkileyen bu gelişme 2014’te sıkça gündeme gelebilir.

Tarımsal emtialar 2014’TE öne çıkabilir

Çin’in büyüme hızı bu yıl da yavaşlayacak. Yüzde 7’nin altında gerçekleşecek tahminimle beraber emtia cephesinde; özellikle endüstriyel metallerde; fiyat yükselişleri yılın ikinci yarısına kadar yatay/düşük bir seyir izleyecek ancak yılın son çeyreğinde bu yılın kapanışlarının üzerine çıkabilecek. Tarımsal emtia 2013’te hızlı düşmüştü. Bu yıl düşüşlerin sona yaklaşacağını ve tarımsal emtianın bu yıl geçtiğimiz yıla oranla daha yüksek bir ortalamayı yakalayabilir. Mısır ve kahve fiyatları diğerlerinden daha fazla artacak.

Dolar 2.3550 TL’ye faiz % 13.15’e çıkabilir

Ocak ayının sonu ile Mayıs ayının sonu arasındaki dönemde Türk piyasalarında oynaklığın iyiden iyiye arttığını görebiliriz. Bu dönemi kazasız belasız atlatabilirsek ne alâ. Fed, Barış süreci, yerel seçimler, olası bir not/görünüm indirimi, Suriye-Rojova meselelerinden ikisi bir araya gelecek olur ise dolar/TL kurlarında 2.2800-2.3550 seviyelerinden birini test edebiliriz. Sonrasında gelebilecek bir “faiz artışı” yükselişleri sınırlayıp dolar/TL kurunun yılın ikinci yarısında 2.0150-2.0650 bandına geri çekilmesini sağlayabilir. Benzer dönemlerde gösterge bono bileşik faizlerinde de önce yüzde 11.00 (düz) ardından da 13.15 seviyeleri test edilebilir. Bono piyasasındaki “likidite kuruluğu” devam ederse MB piyasaya da el atabilir...

Borsada yükseliş rekoru görmek zor

İlk 5 aylık dönemde BIST 100’de 2.60 dolar seviyesinin test edilmesini bekliyorum. Daha aşağı inilmesi durumunda işler ciddi ölçüde karışabilecek, bir “kriz” algısı güçlenecektir. BIST 100’de bu yıl yeni yükseliş rekorları gör(e)meyeceğiz. Seçim ve barış süreçleri kazasız atlatılması durumunda BIST 100’ün toparlanacağını ancak 4.10 doları aşmasının da zor olacağını düşünüyorum. Kamunun attığı adımlarla birlikte iç tüketimin az da olsa sınırlanacağı yeni yılda; petrol fiyatlarındaki gerilemeyle birlikte (Brent petrolünün bu yıl içinde 95 dolara kadar gerilemesini bekliyorum!) cari açığı daha az konuşuyor olacağız.


10 yıllık ABD tahvil getirileri artabilir

Fed’in alımlarını azaltmaya başlaması ilk başta ABD Hazine tahvil getirilerini vuracaktır. Mayıs ayında 3.005’e kadar yükselen ABD 10 yıllık tahvil getirileri ilk aşamada 3.25-35 bandına kadar bir yükseliş olması piyasaları çok rahatsız etmeyebilir. Ancak ben bu seviyenin yılın 2.çeyreğinin başlarında görülmesinin ardından 3. çeyreğin sonuna doğru 3.80 yükselmesini bekliyorum. ABD tahvillerindeki bu hareket birçok piyasayı olumsuz etkileyecek. ABD borsalarında 2013’teki “zirvelerin” 2014’te çok da fazla geçilmeyeceğini ve önemli bir düzeltme yaşanacağını düşünüyorum. Dow Jones 14.250’de tutunamazsa 12.750’ye inebilir.

Altında 1.335 doların üstü zor

ABD’nin petrol ithalatının azalması, yerel kayaç gazı ve petrolü üretiminin artmasıyla küresel petrol ve doğalgaz fiyatlarının bu yıl ortalamasının geçen yıla oranla daha düşük gerçekleşeceğini, Brent petrolünün 95 dolara kadar gerilediğini görebiliriz.

Altın fiyatlarında bu yıl ilk yarısında yeni düşükler görüleceğini, 1.090 dolar seviyelerine kadar bir geri çekilme sonrasında küresel enflasyondaki kıpırdanma ile birlikte yılın son çeyreğinde toparlanacağını ancak 1.335 doların aşıl(a)mayacağını varsayıyorum.

Bu yıl en fazla duyacağımız kelimelerden birisi “Bitcoin” olacak. Ayrıca Bitcoin’in; kardeşleri, yandaşları, taklitleri de artacak!

Yazının devamı...

Yılın son virajında araba devrilir mi?

Son günlerde dalgalanmaların arttığı piyasalar yılın son haftasına giriyor. Cuma günü yaşananlardan sonra bugün ve yarın Merkez Bankası’nın yapacakları önemli. Özellikle yarın bir ‘şok müdahale’ beklentisi iyice artmış görünüyor. Olası bir müdahalenin kurlarda sürdürülebilir bir ‘düşüş’ sağlama şansı bana göre oldukça düşük.

Geçen hafta dolar kurunun 2.1770 TL ile “tarihi rekor” kırması “haftanın” olayı idi. Bu olayın yaşanmasının ardında ise 2 faktör vardı. İlki tabii ki iç siyasette yaşanan “kavga”, ikicisi de Merkez Bankası’nın (MB) 2014 yılı için açıkladığı “Para ve Kur Politikası Programı” idi. Siyaset kısmını hepimiz yakından izliyoruz. Son 10 yıldaki “politik istikrar” hikâyemizin gölgelenmeye başladığı bir dönemde MB’nin 2014 programı yeni bir “çıpa” olabilecekti. Ancak salı günü açıklanan program piyasa katılımcılarına güven vermekten uzak, kısa vadeyi hedefleyen bir program izlenimi uyandırdı.

Noel tatilinde olan yabancı yatırımcıların işbaşı yapması ile “biz bize oynadığımız” günler sona erdi. Cuma günü piyasaları yakından izleyenler fark etmiştir. Cuma gününün açılışı “teknik analiz açısından” oldukça önemli olan 2.1215 seviyelerindeydi. Sabahtan itibaren gerek yargı cephesinden gelen haberler, herekse de siyasilerin yorumları piyasaları rahatlatmaktan hayli uzaktı. Yabancıların ve de onlara “mecburen iştirak” eden yerli katılımcıların “kararlı alımlarıyla” dolar/TL kurları “kademe atlayarak” yükseldi. 2.12, 2.14 ve 2.17 seviyelerinin arası neredeyse “boş geçildi”. Bunun da ardında büyük olasılıkla “blok alımlar” vardı.

MB’nin “gerekirse faiz arttırmaktan kaçınmayız” bile diyemeyen ve temelde piyasalara güven ver-e-meyen 2014 programı; Ocak aynın sonuna kadar 6 milyar dolar döviz satımı vaat ediyordu. Ancak bu “tarifeli müdahale” satışları piyasaları yatıştırmaya yetmedi ki dolar/TL kuru (ha keza paritenin desteğiyle 3.0155’e kadar yükselen euro/TL) yeni rekorlar imza attı.

61.150 seviyesine (dolar bazında 2.84) kadar gerileyen BIST 100 Endeksi de bir diğer “kaybeden” idi.

Yüzde 10.37’ye kadar yükselen gösterge bono bileşik getirileri “görece” olarak piyasaların en az kaybedeni idi. MB’nin “faiz takıntısı” mı dersiniz, “faiz ısrarı“ mı dersiniz, anlaşılan bir tek bono piyasası üzerinde etkili olmuşa benziyor. Ancak bu etkinin de; böyle giderse; çok uzun süreli olmayacağını belirtmekte fayda var!

Borsa cephesinde işler daha da karışık!

Cuma günkü sert satışları sonrasında kurdaki hafif gerileme ile toparlanan BIST’in 16 Aralık’tan bu yana kaybı bir ara yüzde 18.4’a kadar yükseldi. MB’nin “son virajdaki” tavrı BIST için de kısa vadeli bir “kurtarıcı” olabilir. Kurda bir gerileme yaşanır ise; BIST 100’ün 65.500-750 bandına kadar bir yükseliş ile yılı kapatması ihtimali var! Ancak bu toparlanmaların da “sürdürülebilir” olması zor görünüyor.
“Kavgada” bir ateşkes yakın gibi görünmüyor. Ancak bir “ateşkes havası” hakim olur ise toparlanmalar biraz daha uzun süre dayanabilir.

Merkez’den ‘şok’ müdahale gelebilir

Cuma günü yaşananlardan sonra bugün ve yarın; yani yılın son virajında; döviz cephesindeki en büyük oyuncu olan MB’nin yapacakları önemli. Özellikle yarın yani 31 Aralık’ta bir “şok müdahale” beklentisi Cuma günü yaşananlardan sonra iyiden iyiye artmış görünüyor. İki günde 1 milyar dolar satacağını daha önceden açıklamış olan MB’nin bu satışlarla kurları aşağı indirmesi zor görünüyor! Ek satış, “şok müdahale” gelir mi? Bu olasılık halen daha var. Ancak bugüne kadar yaşananlara bakıldığında bu müdahale; eğer olur ise; 2011’de olduğu gibi sadece yıl sonu kamunun performans rakamları ve şirketlerin “bilanço makyajı” için anlamlı olacak. Kurlarda sürdürülebilir bir “düşüş” sağlama şansını düşük görüyorum. Ha, MB yarın öğleden sonra 3-5 milyar dolar hızlı bir satış yapar ve TL tarafında da fonlama sağlamaz ise yılın son gün kuru düşük olabilir. Ancak böylesi bir müdahale olursa “ucuza” döviz almak için “kuytuda” bekleyen birçok piyasa katılımcısının olduğunu da unutmamak gerek! Onlar da böylesi bir müdahaleyi “fırsat” olarak göreceklerdir.

Müdahale “doğrudan döviz satışı” yerine var olan döviz satışlarının miktarlarına ek olarak “sözel” olur ise dolar/TL kurlarının 2.1075 seviyesine kadar gerileme olasılığı hiç de az değil. “Sert bir müdahale” 2.0860 ihtimalini da güçlendirecektir! Eğer daha da altına inecek bir müdahale gelirse bazıları için bu durum, önümüzdeki birkaç ay için “bulunmaz fırsat” olabilir!

Ancak MB’nin “doğrudan veya sözel müdahaleleri” de işe yaramaz ise son virajda araba devrilebilir. Dolar/TL’de 2.28’li rakamların önü açılabilir!

Euro/dolar paritesi de önemli!

Cuma günü 1.3893’e kadar yükselen euro için 1.3840 seviyesi önemliydi. Bu seviyenin üzerinde bir “haftalık kapanış” olmadı! Bu hafta içinde bu seviyenin üzerinde haftalık kapanış olmaz ise euro için gerilemeleri görebiliriz. Aşağıda 1.3665 önemli bir destek. Bu seviyenin alına inecek bir euro/dolar paritesi “sepet kurun” geri gelmesi babından MB’ye “yardımcı” olacaktır.

Yazının devamı...

2014 piyasalar için çok daha zorlu geçecek!

Dün Merkez Bankası Başkanı Başçı, 2014 yılının para ve kur politikalarını açıkladı. Piyasaların beklentisi 2013 yılında uygulanmakta olan “çoklu politika faizli” politikanın basitleştirilmesi, sadeleştirilmesiydi. Merkez’in 2014 için de pek öyle bir niyeti yok.

MB, temel olarak 7.75 üst sınırı koruyarak gecelik ve haftalık fonlamaların “ağırlıklı ortalama fonlama faizini” asıl politika faizi olarak kullanacak. Kur cephesinde yaşananlara bakarak; Rezerv Opsiyon Mekanizması (ROM) oranları ile oynayarak, bankaların TL likiditesini gerektiğinde daraltarak, kendisinden daha fazla borç alır hale getirebileceğini söylüyor. TL ve döviz likiditesini katsayılarla oynayarak ve gerektiğinde döviz satarak ayarlamayı hedefliyor.

Başka; bu yıl “esneklikten çok öngörülebilirliği” öne çıkaracaklarını, faiz oranlarındaki “oynaklığı sıfırlayacaklarını” söyleyerek, bu adımların tüketici kredilerinde yavaşlama, ticari kredilerde de “normalleşme” yaratmasını bekliyor. Bono bileşiklerinin yüzde 10’lara dayandığı bir ortamda bu nasıl olacak merak ediyorum.

MB yılbaşına kadarki “sayılı günlerinde minimum 450 milyon, Ocak ayında da günlük minimum 100 milyon dolar satacak. Bu da iki ayda yaklaşık 6 milyar dolarlık bir satış anlamına geliyor. Bu satışlar 1.92 “tahminine” yaklaştırmazsa, 31 Aralık’ta “sürpriz bir müdahale” gelme olasılığı halen daha var. Bu tarz karmaşık bir yapı ve “tarifeli döviz müdahaleleriyle” 2014’te piyasaların işi çok daha zor olacak gibi görünüyor!

Yazının devamı...

Merkez Bankası’nın sayılı günleri kaldı!

Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın dolarda “1.92” tahmininin tutup tutmayacağı tam 7 gün sonra belli olacak. Doğrudan müdahale olsa bile Merkez’in işi zor. Çünkü ABD parasal genişlemede frene basıyor.

Merkez Bankası da Başkanı da bir yere gitmiyor, yanlış anlaşılmasın! Başkan Başçı’nın Anadolu Ajansı’ndaki toplantısında yaptığı “tahminin” gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin anlaşılmasına sayılı günler var. Yılın son iş gününe bugünle beraber 7 iş günü kaldı.

27 Ağustos’ta; Jackson Hole toplantısı sonrasındaki tatilini yarıda keserek “piyasaları sakinleştirmek” üzere yurda dönen MB Başkanı Başçı, “ülkeye fon girişleri artarsa, yılsonunda dolar/TL kuru 1.92’nin altına inerse şaşırmayın” diyerek bir “tahminde” bulunmuştu.

Şartlar çok değişti!

Bu “tahminin” en önemli varsayımı atlandı ve hemen herkes “Kur, yılsonunda 1.92 olacakmış, MB Başkanı söyledi” havasına girdi. Ancak Başkan’ın çok temel bir varsayımı vardı: “ülkeye fon girişleri artarsa” idi bu varsayım.

Mayıs ayında “daraltmaya” başlayacağı “tüyosunu” piyasalara veren Fed’den sonra bu varsayımın hayata geçmesi hayli zordu ve geçtiğimiz hafta Fed’in resmi olarak”parasal genişlemeyi 10 milyar dolar daraltacağını” açıklamasıyla bu varsayımın hayata geçme olasılığı iyiden iyiye azaldı.

Son 10 yılda kamunun yerine altyapı yatırımlarını “üstlenen” özel sektörün döviz borçlanması ve dolayısıyla “kur riski” hiç olmadığı kadar yükseldi. İş dünyasını “yılsonu kuru ne olacak?” kaygısı sarmış durumda. Kur 1.92’lere gelir ise hem bilançolar rahatlayacak, hem de “kur zararı” sınırlı olacak. Ancak geçtiğimiz hafta 2.0984 ile yeni bir “tarihi rekor” kıran dolar/TL kurlarının 1.92’lere gerilemek yerine daha da yukarıda yılı kapatması döviz borçlusu ve üretim için ithalat yapmak zorunda olan iş dünyasını endişelendiriyor.

Benzer bir endişeyi MB de taşıyor gibi. Sırf para politikasında faiz artışı yapmamış olmak adına; zorunlu karşılık ve bankacılık sistemine sağlanan fonların maliyetlerindeki artışlarla işi götürmeye çalışan MB, günlük araç ve politika değişikliklerinden birine daha Cuma günü imza attı. Günlük 50 milyon dolarlık döviz satış rakamını 10 katına kadar arttırabileceğini ilân etti!

Piyasalardaki oynaklığın arttığı günlerde MB piyasalara müdahale etmesi normaldir. Ancak bu müdahalenin önceden bildirilerek “tarifeli” bir şekilde yapılması yerine, para ve maliye politikalarıyla desteklenmiş bir strateji çerçevesinde bunun yapılması çok daha mantıklı. Ancak tek başına, bölük pörçük dövize müdahalelerle herhangi bir hedefe ulaşılması mümkün değildir. Nitekim Merkez Bankası’nın attığı “ürkek” adımlar yükselişi yavaşlatsa da “kayıp” devam ediyor ve şimdiye kadar yapılmış olan satışlar bir işe yaramamış görünüyor. Üstelik bunun bir başka zararı da “güven kaybı” olarak ortaya çıkıyor. Başkan’ın “1.92 tahminine” güvenip de döviz almamış, hatta satmış olanlar da kurlar yukarı gittikçe dövizde alıcı olmaya başlıyorlar. Üstelik de bunu yabancı yatırımcıların tatilde olduğu bir zamanda yapıyorlar.

Merkez 31 Aralık’ta müdahale eder mi?

Şimdi herkesin sormaya başladığı soru bu. 30 Aralık 2011 tarihinde dolar/TL kurları 1.92’lere “tırmandığı” çıktığı bir dönemde, MB dövize 3.5 milyar dolarlık “durup dururken” müdahale etmişti. İlk başta kimse bunun sebebini anlayamamıştı. O zamanda ağırlıklı olarak borçlu olan iş dünyası; bu durumdan memnun olmuş, gerek iş dünyasından gerekse de finansal piyasalardan kimsenin bir “itirazı” olmamıştı. Ancak o günlerin, bugünlere göre en büyük farkı ve MB’nin o müdahale sonrasında başarılı olmasının ardındaki en önemli sebep; Fed’in ikinci “Bedava para Paketi” ile parasal genişlemeye devam etmesiydi. Ancak bugün durum aynı değil. Tam tersine Fed “daraltmaya” başladı! MB; 31 Aralık günü yine bir “bilanço kurtarma”, “rakamları güzel gösterme” ve belki de “Başkan’ı haklı çıkarma” adına dövize “müdahale” edebilir. Ancak bu sefer yapılan müdahaleyi bir parasal genişleme desteklemeyecek. Olası müdahale “kadük” olabilir! İster 31 Aralık, ister öncesinde “sadece” döviz müdahalesi ile kurdaki yükselişin kontrol altına alınabileceğine inanmıyorum!

Dolarda kritik seviye 2.10 TL

Gösterge bono bileşik faizleri; Temmuz 2013’teki yüksek olan yüzde 9.59 seviyesinin de üzerine çıktı ve Başçı’nın “1.92 tahminini” yaptığı günlerdeki 10.24’lere doğru yol almaya başlamış görünüyor. 10 yıllıklar da Temmuz 2013’ün çok üzerine çıkarak yüzde 10.20’ye kadar yükseldi. Yüzde 10.83’teki zirveye az bir yer kalmışa benziyor. Geçtiğimiz hafta Cuma günü “Bir “kavga” vurdu, bir de Fed vurdu” başlıklı yazımda da belirttiğim üzere dolarda 2.08 TL ve 2.10 TL seviyeleri “opsiyonlar” açısından kritik eşikler. İlki aşıldı. İkincisi de aşılacak olur ise 2.1215 TL seviyesi bir sonraki yıla bile kalmadan görülebilir.

Önümüzdeki “sayılı günde” MB çok çalışmak zorunda, çok...

Yazının devamı...

Bir “kavga” vurdu, bir de Fed vurdu...

Salı günü polisin yaptığı baskın finansal piyasalarımızı sarsmış, BIST yüzde 5.2 düşmüştü. Tam Fed’in “tarihi” toplantısından önce hafif toparlanmıştı ki Bernanke “ ben başladım, ben bitiriyorum” diyerek bizim piyasalarımızı bir kez daha vurdu.

Önce Fed’in kararlarına bir göz atarsak; Fed “papatya falı” dönemini başlattı. Benim için sürpriz oldu. Ocak ayında başlamasını bekliyordum. Fed’in 10 milyar dolarlık “parasal genişlemeyi daraltma” kararı ilk adım. Ancak bundan sonraki adımların neler olacağını enflasyon ve ABD’deki işsizlik oranı belirleyecek. Şimdilik işsizlik yüzde 6.5’e düşene kadar faiz artışı olmayacak ancak alımlarda ne kadar azalış yapılacağına her toplantıda ayrı ayrı bakılacak. İşsizlik oranı “gösterge” olarak alındığında belirsizlik azalmış gibi görünse de aslında zamanlamadaki belirsizlik ve Fed’in olası “sübjektif” değerlemeleri nedeniyle artıyor. Özellikle de bizim gibi gelişen ülke piyasaları için. Karar sonrasında ABD hisse senetlerindeki yükselişler de aldatmasın. Yükselişin “yılsonu kapanış” çabaları ve “açığa satış yapanların” pozisyon kapatmaları nedeniyle yaşandığını düşünüyorum.

Kabul edelim “ daraltmanın” en fazla vurabileceği ülkelerin başında geliyoruz. (Ekürimiz Endonezya!) Nitekim dün bunun etkilerini görmeye başladık. İç politikada yaşanan “kavga” da buna eklenince hem BIST sert düştü hem de daha önceleri sınırlı tepki gösteren bono ve kur da yükseldi! Gösterge bono bileşik faizleri Temmuz başındaki seviyelerine yaklaştı, yüzde 9.58’e çıktı. Likidite yine son derece azalmış durumda. MB’nin son PPK toplantısında aldığı dolaylı faiz artışı kararı da “likidite kurumasına” tuz biber ekti .

Asıl darbeyi dolar/TL kuru aldı. Üstelik de yabancıların pek de ortalıkta görünmediği bir dönemde. 5 Eylül’de görülen 2.0839 seviyesine çıkılmasa da günlük kapanış bazında 2.0785 ile yeni bir “gün kapanışı rekoru” kırıldı. 2.08 ve 2.10 (her ikisi de düz!) seviyelerinde opsiyon işlemleri olduğundan ilk aşamada bu seviyeler “direnç” seviyeleri olacak. Ancak Fed’in etkileri daha fazla hissedilmeye başlandıkça ve iç politikadaki kavgada her gün yeni “yumruklar savrulduğunda” bu dirençlerin test edildiğini göreceğiz. Zira başlayan karşılıklı atışların yakın bir gelecekte “ateşkes” ile sonlanması zor görünüyor. Tam tersine “mücadelenin” sertleşmesi olasılığı daha yüksek.

Teknik analize göre dolar/TL’de yakın vadedeki hedef 2.1215 seviyesinde. “Tehlikeyi” gören MB dün; günlük satış miktarlarını arttırırken, ek parasal sıkılaştırma yapacağını daha önce açıkladığı 23 Aralık’taki satış miktarını minimum 250 milyona yükseltti. 24 Aralık’ta ise 23 Aralık’ta satılan miktar kadar daha satacak! Ancak bu “tarifeli müdahalelerin” kalıcı bir etki yaratması çok zor.

2.08 kur seviyesi MB’nın yıl sonu 1.92 “kur tahmininden(!)” yüzde 8 uzakta. Cari seviyenin “tahmin” seviyesine inebilmesi/çekilebilmesi için sadece 8 iş günü kaldı. MB’nin işi gerçekten zor. Asıl; MB’nin “tahminine” göre pozisyon alanlar, döviz ile borçlanmış veya üretim için zorunlu olarak ithalat yapması gereken şirketlerin işi zor. Onlara gerçekten kolay gelsin!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.