Şampiy10
Magazin
Gündem

Süper Mario piyasaların istediğini verdi

Uzun zamandan beri beklenen, 15-16 Aralık’taki Fed toplantısından önceki en önemli olay olan; Avrupa Merkez Bankası (ECB) toplantısından dün yeni bir parasal genişleme kararı çıktı. Daha önceden Eylül 2016’da sona erecek olan aylık 60 milyar euroluk bono alımlarının miktarı değişmeden 2017 yılı Mart ayı sonuna kadar uzatıldı. Bankaların; kredi olarak sisteme sunmayıp; ECB nezdinde tuttukları mevduatlarından alınan 20 baz puanlık “cezai faiz” oranı 30 baz (yüzde -0.30) puana çıkarıldı. Bu kararlar teknik olarak piyasalardaki euro arzını artıracak olmasına rağmen AB ortak para birimi, dolar karşısında değer kazandı. Bu, sürpriz oldu.

Piyasalarda uzun zamandan bu yana bu önlemler konuşulurken euronun değer kazanması şaşırtıcı gelebilir. Haksız sayılmazsınız. Neden derseniz bunun birkaç sebebi var. İlki piyasalarda “eksi faiz oranının” kademeli şekilde 40 baz puana kadar çıkarılabileceği ve aylık alım miktarlarının 15 milyar euro artırılacağı da vardı.

Draghi bunları vermeyip umut edilenden daha “dar” bir genişleme yapınca kötüsü gelmedi dendi. Bana göre asıl sebep piyasa katılımcılarının çoğunun euro satıp, dolar almış olmasıydı. Bunu nereden biliyorsunuz derseniz, ABD’deki vadeli euro kontratlarındaki “kısa (short)” euro pozisyonlarının aşırı yükselmiş olmasından anlaşılıyordu.

Teknik analiz tarafı euroda dibe yaklaşıldığını, Draghi’yi duyduktan sonra bir karar verileceğini söylüyordu. Draghi sınırlı genişleme deyince herkesin (ben de dahil) beklediği bir önceki dip olan 1.0460’lara inil(e)meden hızlı bir düzeltme geldi. Bir anlamda “kısa euro pozisyonlarının cezalandırılması” (ShortSqueezing) durumu ortaya çıktı.

Piyasalar memnun mu?

Draghi’nin 2015 yılı enflasyon tahminin yüzde 1.5’ten 1.4’e revize etmesi de piyasaları pek memnun etmemişe benziyor. Açıklamalar sonrasında gün içinde 1.0534’e kadar gerilemiş olan euro 1.0893’e kadar değer kazandı. Bu arada Alman DAX endeksinde de karar sonrasında ciddi bir gerileme yaşandı. Açıklama öncesinde 11.318’e kadar yükselmiş olan DAX, bu yazı yazıldığı sırada yüzde 3.20 değer kaybetmişti. Asıl çarpıcı hareket Alman 10 yıllık bonolarında yaşandı. Yüzde 0.46’lardaki getiriler, yüzde 0.63’e kadar yükseldi. Bakıldığında getiriler yüzde aynı gün içinde yüzde 58 yükselmiş oldu. Anlaşılabilir bir durum: ECB’ye satacağız düşüncesiyle düşen getiriler, Draghi’nin beklenen miktarda artırmaması ile bir anlamda “elde patlayınca” herkes satışa geçince getiriler hızla yükseldi.

Eurodaki bu hareket; yeni stop loss’ların (zarar durdurma) katkısıyla; teknik olarak 1.0980 seviyesine kadar devam edebiliyor. Ancak üzerine çıkması zor görünüyor. Zira bir süre sonra piyasalar; halen daha parasal genişlemeye ihtiyaç duyan bir AB’de euronun daha da değer kazanmasını haklı çıkaracak sebep bulmakta zorlanacaklardır. Hele ki doların faizi de artacakken…

Yazının devamı...

Piyasaların ateşi tekrar yükselir mi?

Türkiye-Rusya krizi, ekonomiyi tehdit ediyor. Kremlin ekonomik yaptırımları açıklarken, ülkenin iç barışını tehdit eden son gelişmeler, piyasaların moralini bozabilir. Dolar/TL’de 2.95-2.96 görülebilir. Rus-Türk ilişkilerinde bir yumuşama olursa, bu durumda 2.86’ya kadar bir düzeltme yaşanabilir.

Geçtiğimiz hafta Çarşamba gün yayınlanan “Alacakaranlık Kuşağı gibi…” başlıklı yazıma “ Her gün yeni bir kâbusa uyanıyoruz adeta…” diye başlamıştım. Rus savaş uçağının düşürülmesinden sonra Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı, Cumartesi günü de Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi ve iki polis öldürüldü. Her gün yeni bir gerilim, her gün yeni bir gözyaşına uyanıyoruz. Yaşama sevincime kast ediliyor…

Elçi’nin öldürülmesi önümüzdeki onlarca yıl için “yazabileceğimiz en iyi hikaye” olan ‘Barış Süreci’ne yeni bir darbe oldu. Umuyorum ki katilleri ve bu katilleri kullananlar bu kez en kısa zamanda bulunur. Aksi takdirde Kürt cephesindeki yaralar daha da derinleşecek ve “barış” umudu bir başka “sonbahara” kalacak.

Ülkenin iç barışını tehdit eden son gelişmelerin yanı sıra Rusya cephesinden de ekonomik yaptırımlar açıklandı. Vize serbestisinin askıya alınması, bazı Türk ürünlerinin Rusya’ya girişinin önlenmesi, tur satışlarının ve charter uçak seferlerinin yasaklanması, Rusya’da şirketlerin iş yapmalarına getirilen ambargolar, Türk işçilerinin Rusya’ya girişine izin verilmemesi gibi birçok önlem yürürlüğe girdi. Putin belki doğalgaz akışını kesmeyecek ancak iki ülke arasındaki dış ticaret dengesini Türkiye lehine daha da bozacak önlemler almaya devam edecek.

Cumhurbaşkanı tarafından “Oturup bu meseleyi konuşup, çözelim” çağrısı gelse de Putin pek oralı olacağa benzemiyor. Rusya’nın uygulayacağı yaptırımlar kısa vadede değilse de 2016 yılı boyunca hem ihracat hem de turizm cephesinde ciddi yaralar açacak.



Fed’den yeni sinyaller gelecek

Bu haftanın ortalarında Fed Başkanı Yellen ve üyelerinden; Tarullo, Brainard, Williams ve Lockhart konuşacak. Anlaşılan Fed piyasaları olası faiz artışına hazırlamak için ‘halkla ilişkiler’ faaliyeti yürütüyor.

Haftanın son gününde ABD’de Kasım ayı Tarım Dışı İstihdam verisi açıklanacak. Bu ayki rakamın 200 bin kişilik artış olacağı yönünde.Ekim’de 276 bindi. Verinin bu seviyeye yakın veya üzerinde gelmesi yüzde 75’lerde fiyatlanan “Aralık’ta ilk artışın” gelme olasılığını daha da artıracak.

Euro düşecek mi?

3 Aralık’ta Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) politika toplantısı var. Beklentim, bankaların ECB nezdinde tuttukları bakiyelerden tahsil edilen 20 baz puanlık (eksi yüzde 0.20) “cezai faizin” 30 baz puana çıkarılması ancak yeni ve ek bir parasal genişlemenin; en azından miktarsal olarak; gelmeyeceği yönünde. Alınabilecek önlemlerin ilk elden euroya etkisi negatif olacaktır. 1.0645 seviyesi önemli bir “destek” idi. Geçtiğimiz haftanın 1.0592’deki kapanışı ile bu destek haftalık bazda kırıldı. Şimdi sırada 13 Mart’ta görülen 1.0463 dibi var. Bu seviye de aşağı kırılacak olursa bu hafta için 1.0325 seviyelerinin test edilmesi olasılığı artacak. Ola ki Draghi’den euronun değerini düşürecek bir hamle gelmez ise bu durumda euronun kısa vadede bir toparlanma yaşaması olasılığı artacaktır. Bu durumda da 1.0695-1.0745 ilk “direnç” seviyeleri olacaktır.

Dolar/TL’nin yönü bu hafta ne olacak?

ÖNCEKİ haftanın son gününde 2.8160 seviyesine kadar gerileyen, Rus uçağının vurulduğu Salı günü 2.8830’a kadar çıktıktan sonra günü 2.8785’ten kapatan dolar/TL kuru sonraki günlerde Rus-Türk gerginliğinin kısa vadede çözülemeyeceğinin anlaşılmasıyla yükseldi. Cuma günü 2.9340 seviyesine kadar çıktı, 2.9250’lerden günü/haftayı kapattı. Tahir Elçi’nin öldürülmesi ve Rus yaptırımları yükselişin devam edebileceğini gösteriyor. Teknik olarak bakıldığında 2.9540-2.9650 yeni hedefler olarak görünüyor. Dolar Endeksi’nin de 100.08’den haftayı kapatmış ve 100.39’daki bir önceki zirvesine bu denli yaklaşmış olması önümüzdeki günlerde doların sadece iç sebeplerle değil, yurt dışından da kaynaklanan sebeplerle yükselebileceğini söylüyor. Ola ki Rus-Türk ilişkilerinde bir yumuşama hasıl olursa bu durumda yeni yükseklerin görülmesi bir süre için ertelenebilir ve dolar/TL kurlarında 2.8650’lere kadar bir düzeltme görebiliriz.

Yazının devamı...

Alacakaranlık kuşağı gibi...

Her gün yeni bir kâbusa uyanıyoruz adeta… Reyhanlı, Suruç, Diyarbakır, Ankara’da bombalar patlıyor; ülkenin güneydoğusunda mahalle mahalle sokağa çıkma yasakları konuyor, her gün çatışma ve ölüm haberleri geliyor.

Dün de 17 saniye için Türk hava sahasını ihlal ettiği için bir askeri uçağın düşürüldüğü haberi geldi. Sonrasında bunun Rus uçağı olduğu anlaşıldı. Başbakanlık tarafından yapılan açıklamada “angajman” kurallarının yürürlüğe girdiği ve uçağın Türk uçakları tarafından düşürüldüğü söylendi.

Asıl çarpıcı ve de piyasaların çakılmasına yol açan Rus lider Putin’in açıklamaları oldu. “Terör işbirlikçileri tarafından sırtımızdan vurulduk… Teröristler petrolü Türkiye’ye satıyorlar… Rus savaş uçağının düşürülmesi Türk-Rus ilişkilerinin temelden etkileyecektir” dedi. Ardından Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un İstanbul’daki toplantısını iptal etmesi işin tuzu biberi oldu. Medvedev de “Türk şirketleri Rus pazarındaki paylarını kaybedebilir, savaş uçağının düşürülmesi ortak projelerin bitirilmesiyle sonuçlanabilir“ diyerek koroya katıldı.

İçeride Güvenlik Zirvesi, dışarıda NATO toplantısı ile bu konuya “akil” bir çözüm bulmaya çalışılıyor, gerilim yatıştırılmaya çalışılıyor. Ancak; üç sene yaşadığımdan Moskova’daki tecrübelerim bana; Rusya için bir savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinin kolay kolay unutulacak bir olay olmadığını söylüyor. Mutlaka bir “karşılığı” olacaktır. Dün açıklanan yeni kabineyi dahi gölgede bırakan yeni “Demokles’in Kılıcı” tepemizde sallanmaya başladı.

İlk darbe turizme

Rusya ile ilişkilerin bozulması ilk aşamada turizmi vuracağa benziyor. Lavrov’unRus vatandaşlarının Türkiye’ye gitmekten kaçınmaları, Mısır kadar tehlikeli bir yer olduğunu söylemesi gelecek için ilk olumsuz işaretlerden biri oldu. Doğalgaz meselesini hiç mi hiç hatırlatmak istemiyorum. Doğalgaz ithalatımızın yaklaşık yüzde 55’i Rusya’dan geliyor. Bize karşı bir yaptırım uygulanmayacağı ilk elden açıklansa da Rusya’nın olayların gelişimine göre bu kararı gözden geçirebileceğini asla akıldan çıkarmayalım. Ruslar farklıdır, alıngandırlar.

Yaptırımlardan sonra Rusya’ya artan yaş meyve sebze ihracatının önümüzdeki günlerde yeni “gümrük engelleri” ile karşılaşması işten bile değil. Tavuk ihracatı ilk nasibini alan oldu. Medevedev’in de hatırlattığı üzere Rusya’daki Türk müteahhitleri de unutmamak gerek. Onların işi, en azından bir süreliğine zorlaşacak.

Rusya-Türkiye gerginliğinin doğrudan bir çatışma ya da savaş ortamına evrilmesini beklememekle beraber, kısa zamanda ilişkilerin rayına oturmasını beklemek de hayalcilik olur. En olası sonuç; uğruna nice çabalar sarfettiğimiz “güvenli koridor” oluşturma hayalimiz artık sonsuza kadar bitmesi ve en istemediğimiz ‘Kürt Koridoru’nun oluşması olacaktır. Afrin ile Kobani arasındaki bölgenin Kürtler’in eline geçmemesi için gösterdiğimiz çabalar korkarım akamete uğrayacak. Rusya’nın bölgedeki kürtlere silah desteğini artırmasından söz edildiği bir ortamda bu bölgeye askeri bir harekât düzenlememiz çok daha büyük sorunlara yol açacaktır.

Umuyor ve diliyorum, git gide içinden çıkılmaz bir noktaya varmadan, Suriye politikamızda radikal değişiklikler olur. Aksi takdirde “alacakaranlık kuşağında” yeni kâbuslara hazırlıklı olmamız gerekecek.

Yazının devamı...

Piyasalar neden ikiye bölündü?

Görünen o ki Babacan-Şimşek ikilisi kabinede olsa bile ekonomi yönetiminde pek fazla söz sahibi olmayacaklar. Bu durum, Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın yerine atanacak adaya kadar etkisini gösterecek. Yeni kabine piyasayı ikiye böldü.

Yeni kabinenin bugün açıklanması bekleniyor. “Kabine-toto” geçtiğimiz hafta boyunca sürdü, birçok dedikodu hatta kabine listeleri sosyal medyada yer aldı. Ahmet Davutoğlu tarafından yeni kabine açıklanana kadar milletvekilleri dahi bakan olacaklarını bilemediklerinden; belki birkaç isim hariç; bekleyip görmekte fayda var. Kabinede özellikle ekonomi yönetiminin kimde, daha doğrusu hangi “ekolde” olacağı piyasalarca merak ediliyor.

Küresel ekonomi ve özellikle yurt dışı kaynağa ihtiyaç duyan bir ekonomi olmamızdan dolayı batılı yatırımcılar tarafından bilenen, tanınan ve de “güvenilen” Ali Babacan mı yoksa daha yerel unsurların öne çıkacağı, “deneysel büyüme teorilerinin” gündemde olacağı farklı bir ekol mü ekonomiye yön verecek henüz netleşmiş değil. Bu belirsizlik piyasaları birbirinden ayrıştırdı.

Geçtiğimiz hafta döviz piyasası adeta Babacan ekolünün yine ekonominin dümeninde olacağını varsayarak dolar/TL kurlarını 2.8158’e kadar indirirken, BIST tarafı pek oralı olmadı. 81.800 seviyelerinden haftaya başlayan BIST 100 endeksi, haftayı 80.681’den (80.538’deki 200 günlük Basit Hareketli Ortalamasının BHO- çok az üzerinde) kapattı. Döviz piyasasındaki iyimser seyre oranla BIST ve bono piyasası temkinli kötümserdi.

Döviz piyasasındaki bu “ayrışmayı” anlamak kolay değildi. Zira dolar/TL kurunun 2.8850’lerden başlayıp, 2.8250’lerde bitirdiği hafta boyunca Borsa tarafının hiç mi hiç olumlu tepki vermemesi akıllara bazı soru işaretlerini getirmiyor değildi. Satılan döviz neden borsaya veya bonoya gitmedi? Bir şekilde Babacan’ın ekonomi yönetiminde olmaması karşısında piyasaların vereceği olumsuz tepkinin “bazı” konusunda birileri farklı mı düşünüyor? Bu hafta bu soruların yanıtlarını öğrenmiş olacağız. Meclis başkanlığı seçimi bu yazı yazıldığı sırada tamamlanmamıştı. AK Parti adayı İsmail Kahraman’ın üçüncü turda seçilmesi bekleniyor. Ardından yeni kabine ve kabinedeki isimlerin değerlendirilmesi ile bu haftayı geçireceğiz görünüyor.

Euro/dolar kritik eşikte kapattı

Euro/dolar paritesi için 1.0645 seviyesi kritik bir eşik idi. Hafta içinde 1.0617 ile bu seviyenin altına inildi, ancak kapanışlar 1.0645’in üzerinde oldu. Cuma günkü kapanış da tam bu seviyeden gerçekleşti. Bu hafta ABD’den gelecek bazı veriler ve yaklaşan 3 Aralık’taki Avrupa Merkez Bankası (ECB) toplantısı var. ECB toplantısından parasal genişleme için yeni bir adım gelmese bile, bankaların ECB nezdinde tuttukları fonlara uygulanan 0.20 “eksi” faiz oranının 0.30’a çekilmesi (yani bankaların daha fazla “cezalandırılması”) ihtimali yüksek. Geçtiğimiz hafta Draghi’nin ‘Deflasyon endişelerinden kurtulup, enflasyonu yükseltmek için gereken her şey yapılacaktır’ söylemi euronun değer kaybına devam etmesi olasılığını güçlendiriyor. Bu hafta başında 1.0645’in altında günlük kapanış görecek olur isek ilk aşamada 1.0460 ve ardından 1.0310 seviyelerine kadar devam edebilecek bir hareket görülebilir.

Merkez Salı günü adım atabilir mi?

24 Kasım Salı gün Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı yapılacak. Para politikalarında “sadeleştirme” konusunda daha önce çok da anlamlı olmayan bazı adımlardan sonra bazı değişiklikler gelebilir. Ancak bunların yine “radikal” adımlar olmasını beklemiyorum. İhtimaldir ki toplantı öncesinde yeni hükümet açıklanmış olacak.

İster açıklanmış ister açıklanmamış olsun PPK’dan herhangi bir faiz kararı çıkmayacaktır. Kurul üyeleri; bir yanda kendi para politikası kararlarını Fed’e bağladıklarından, diğer yandan da yeni kabinenin ekonomik tercih ve kararlarını görmeden herhangi bir adım atmak istemeyeceklerdir. Hele bir de “Yüksek enflasyonun sebebi, yüksek faizdir” diyen bir “ekol” ekonominin dümenine geçmişse MB hiç mi hiç adım atmak istemeyecektir.

Kabineye tepki ne olur?

Görünen o ki Babacan-Şimşek ikilisi kabinede olsalar dahi, ekonomi yönetiminde ağırlıklı söz sahibi olmayacaklar. Bu durumun önümüzdeki Nisan ayında görevi sona erecek olan Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın yerine atanacak adaya kadar varacak etkileri olacaktır. Böylesi bir durum, yeni yönetimi anlayıp, değerlendirene kadar geçecek belirsizlik döneminden dolayı piyasalardan ilk elde olumsuz bir tepki gelebilir. Kur tarafında; Cuma günü kapanışı 2.8250 seviyeleri sonrasında yükseliş yönünde tepkiler olabilecek.

Geçen haftanın ilk günündeki yazımda “… aşağıda 2.8650 önemini koruyacak, günlük kapanış bazında aşağı kırılacak olursa 2.8350’lerin bir kez daha test edilme olasılığı artacaktır” diye yazmıştım. Değil 2.8350, 2.8150’ler bile test edildi. Kabineye olumsuz tepki verilmesi durumunda ilk aşamada yeniden 2.8650 seviyeleri gündeme gelecek, sonrası için hükümet programı beklenecektir.

Eğer Babacan-Şimşek ekolü dediğim gibi ikinci plana düşecek olur ise BIST tarafında seçim sonrasında oluşan ve geçtiğimiz hafta 79.409-80.185’e kadar “daralan boşluğu” kapatan ve 79.250’ye kadar devam edebilecek ilk hamleden sonra, 77.700-78.200 bandına kadar devam edebilecek bir geri çekilme yaşanabilir. Piyasaların “eski tanıdık” olarak bildikleri Babacan-Şimşek ekolü devam ederse, dolar/TL geçtiğimiz hafta başladığı düşüşünü 2.7850 seviyelerine dek sürdürebilir.

Bu olasılıkta BIST tarafı hızlı bir yükseliş yaşayabilir. Geçtiğimiz haftanın pişmanlığı ile ilk aşamada 83.200 ardından da seçim sonrasında görülen 84.354 seviyelerine kadar devam edebilecek hızlı bir hareket görülebilir.

Yazının devamı...

G20’den piyasaya ipuçları

Hafta sonu Antalya’da yapılan G20 zirvesine iş dünyasının gündemini taşıma amacıyla çalışan B20 ve L20 (Business 20 + Labor 20) ) zirvesini izledim. Bu konudaki izlenimlerimi bir sonraki yazıya bırakarak ilk bakışta dikkatimi çeken ve piyasaları ilgilendirebilecek birkaç noktayı paylaşmak istedim. Liderler zirvesi olan G20’nin sonuç bildirgesi bu yazı yazıldığı sırada henüz daha yayınlanmamıştı. Ancak hemen zirve öncesinde Paris’te yaşanan terör olayı liderlerin gündemini ekonomiden tamamen terör ve politikaya çevirdi.

Pazar günü yapılan B20 toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından sonra kürsüye gelen Kanada’nın çiçeği burnundaki Başbakanı Trudeau tüm dikkatleri üzerine çekti. İş dünyası zirvesine damgasını vuran da Ali Koç’un, “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir” sözü oldu.

Benim asıl dikkatimi çeken ve piyasalar açısından önemli olacağını düşündüğüm iki nokta daha vardı. İlki Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Obama’nın ikili görüşmesine Başbakan Davutoğlu’nun katılmaması, buna karşın yeni milletvekilleri Berat Albayrak ve Binali Yıldırım’ın Türk heyetinde yer alması oldu. Diğeri de Ali Babacan’ın B20 toplantılarında hiç yer almamasıydı. Ekim ayında Ankara’da yapılan B20 toplantısına kısa bir süre katılmış, yeni bakan olan Cevdet Yılmaz’ı toplulukla tanıştırmış, çalışmalara katılmamıştı. G20 zirvesinin Türkiye’ye kazandırılmasında çok emeği geçen Babacan’ın; bürokraside belki yeri olmasa da; en azından “vefa” adına davet edilmesi çok da yanlış anlaşılmazdı sanırım.

Bunların dış kamuoyu için pek fazla bir şey ifade etmese de içerisi için bazı mesajlar içerdiğini düşünüyorum. Hele ki kabine kurulma aşamasına bu kadar yaklaşılmışken…

G20 sonuç bildirgesinden ne çıkacağını kestirmek çok zor olmasa da zirveden benim çıkardığım mesaj, piyasaların beklediği ekonomi kadrosundan farklı bir takımın gelmesi ihtimalinin güçlendiği yönünde. Şimdilik bunun fiyatlanacağını beklemiyorum. Kabineye girecek bakanların dahi kendilerinin bakan olduğunu Başbakan’ın duyurmasından sonra öğrendikleri bir ortamda açıklamayı beklemek tercih edilecektir.

Paris tedirgin edecek mi?

Kabineyi beklerken; geçen hafta belirttiğim üzere 2.92’lerin üzerinde çok da uzun süre kalamayan dolar/TL kurları, hafta sonuna doğru 2.86’nın dahi altına indi ancak kapanış 2.8625 seviyelerinden oldu. Paritenin 1.0650’nin altına inmeden 1.08’ler yaklaşması da bunda etkiliydi. Paris’teki saldırılar, G20’den çıkacak mesajlar piyasaları tedirgin edecektir. Bu tedirginlik dolar/TL kurunu 2.8825’lerin üzerine atacak olur ise yeniden 2.9250’leri test edebiliriz. Aşağıda 2.8650 önemini koruyacak, günlük kapanış bazında aşağı kırılacak olursa 2.8350’lerin bir kez daha test edilme olasılığı artacaktır.

Yazının devamı...

Faizi ne yükseltti?

1.300 TL’lik asgari ücret tartışılırken domino etkisi ortaya çıktı bile. İşveren artış yüzünden kredi talep edecek. Zaten piyasada TL sıkışıklığı var. Merkez piyasayı fonlamak zorunda kalacak. Bu hesapla faiz seçim öncesine döndü hatta geçti.

Seçimler bitti, icraat zamanı geldi. Tüm partilerin vaatleri arasında bulunan “asgari ücret rekabeti” tek parti iktidarı sonrasında hayata geçecek. Geçecek geçmesine de işveren tarafından tepki var. “Devlet karar veriyor da devlet mi ödüyor işçinin maaşını, biz ödüyoruz. Bu konuda bizim fikrimizi soran olmadı” diyorlar.

Emeğe saygımdan dolayı ben de onlara neden seçimden önce hiç seslerinin çıkmadığını sormak isterim. Zira tüm partiler asgari ücrete zam vaat ediyordu, en düşük rakamı veren iktidar oldu. Şanslılar...

Türkiye’de 13.1 milyon maaşlı çalışanın 1.3 milyonu kamuda görev alırken, yaklaşık 5.6 milyonu asgari ücret ile çalışıyor. Asgari ücretin net 1.300 TL’ye çıkması işveren tarafına 437 TL’lik işçi başına maliyet artışı demek. Normal şartlar altında bu da yaklaşık 25 milyarlık sadece asgari ücretli tarafından bir artış getirecek.

Hadi odaların açıkladığı 16 milyarı esas alalım. Bir de buna asgari ücrete yakın ücret alanların maaş artışları eklenince, bu rakamın 25-30 milyar TL’ye yaklaşması söz konusu. Bu rakam ya şirketlerin birikmiş mevduatlarından çıkacak ya da bankalara kredi talebi olarak döneceğinden bankacılık sektörünün TL talebini artıracaktır. Zaten TL kredilerinin, TL mevduatlarına oranı yüzde 145’leri aştığı bir ortamda bu ek kredi talebi ya mevduat faizlerine baskı yapacak ya da bankaların Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’ndan (TCMB) fonlama taleplerini artıracaktır.

Halihazırda TCMB, bankacılık sistemine 93 milyar TL dolayında fonlama sağlıyor. Bu tutar Mayıs’ta 60 milyar dolayındaydı. O günlerden bu yana yaşanan döviz hareketi, bankaların mevduat zorunlu karşılıkları için verdikleri dövizi geri çekip yerine TL vermelerinin yanı sıra, günlük 50-60 milyonluk döviz satışını ödeyebilmek için 5 milyar doları aşan döviz için 15-18 milyar TL fonlama ihtiyacını doğurdu.

Bir de buna vergi ödemelerini eklenince, fonlama talebi 90 milyarın üzerine çıkmış durumda.

Bono piyasası iyimser havayı çabuk unuttu!

Tüm bu gelişmeleri az-çok göz önüne alan bono piyasası, Borsa’dan önce olumsuzluğu yaşamaya başladı. Seçim sonrasındaki iyimser havayı çabuk unutan tahvil getirileri, seçim öncesi seviyelerin dahi üzerine çıktı. Her ne kadar TCMB sağladığı fonlamanın ağırlıklı ortalamasını yüzde 9.03’lerden, 8.73’lere düşmüş olsa da bono yatırımcısının tedirginliği sürüyor. Bir süre daha da devam edeceğe benziyor.

Seçimden önceki gün yüzde 9.77 bileşik seviyesinden kapanan 10 yıllık tahvil getirisi önceki gün yüzde 9.95 seviyesinden kapattı. Dün bir miktar geri gelse de yükseliş ihtimali daha fazla. Sırada yüzde 10.18 bileşik seviyesi var. Burada bir durup bakılacaktır. Bono bileşik getirilerindeki yükselişi sadece asgari ücrete ve TCMB’nin artan fonlamasına bağlamak da hatalı. Aralık’ta Fed’den bir faiz artışı gelir, TCMB de Fed’i takip ederse, yandı gülüm keten helva. Bono yatırımcısı tedirgin olmasın da ne yapsın?

- Asgari ücretin 1.300 TL’ye çıkması işveren tarafına 437 TL’lik işçi başına maliyet artışı demek.

- Bu da yaklaşık 25 milyar liralık bir yük getirecek.

- Asgari ücrete yakın maaş alanların zamları eklenince maliyet 30 milyar liraya yaklaşacak.

- Ek kredi talebi mevduat faizine baskı yapacak, bankaların TCMB’den fonlama talebi artacak.

- Maliyet ya şirketlerin birikmiş mevduatlarından karşılanacak ya da bankalara kredi talebi olarak dönecek.

Yazının devamı...

Kasırga piyasayı vurup geçer mi?

Piyasalarda tek parti iyimserliği ancak 1 gün sürebildi. Başkanlık tartışmasının yeniden başlaması tedirginlik yaratırken, ABD istihdam verisi tuz biber ekti. Fed’in Aralık’ta faiz artışına gitme ihtimali yüzde 70’e çıktı. Peki Fed kasırgası Türkiye’yi nasıl etkileyecek?



Seçimden tek parti iktidarının çıkmasının fiyatlaması çok kısa sürdü. Seçimden sonraki ilk iş gününde dolar/TL kuru 2.7590’a kadar geriledikten sonra, günü 2.8245’ten bitirirken, BIST 100 endeksi Pazartesi gününü yüzde 5.39’luk bir yükselişle kapattı. Bankacılık endeksindeki yükseliş yüzde 9.36’ya kadar ulaştı. Sonuçlar henüz resmileşmeden, seçim döneminde neredeyse hiç konuşulmayan “başkanlık sisteminin” seçimden sonraki ikinci günde yeniden gündeme gelmesi piyasaları tedirgin etti.

Yeni ekonomi yönetiminin kimler olacağını izlenecek ekonomik politikaların neler olacağının netleşmesini bekleyen piyasalar, bir anda başkanlık tartışmaları ile karşı karşıya kalınca ‘Önce bir durup, düşünelim’ dedi ve varlık piyasalarındaki yükselişler ancak Salı gününün ilk saatlerine kadar devam edebildi. Sonrasında kâr realizasyonları geldi, dolar/TL yeniden yükselmeye başladı.

İstihdam sürpriz yaptı

Hülâsası; geçtiğimiz hafta tek parti “iyimserliğinin” bir hafta sürebileceğine değinmiştim ancak bu ancak bir gün sürdü. Ha keza asgari ücret ile ilgili tartışmalar da yeni kurulacak hükümet için “peşin iyimserlik” için erken olduğunu gösterince piyasalardaki keyifsiz hava haftanın son gününe kadar sürdü.

Cuma günü piyasalar açısından iki önemli haber bekleniyordu. İlki; S&P’nin Türkiye’nin notu ve görünümü ile ilgili değerlendirmesiydi. S&P Türkiye’nin “BB+” olan notunu ve “negatif görünümünü” teyit etti. Yapılan açıklamada; sermaye yapısı göreceli olarak sağlam olan bankacılık sistemi ile ileride ortaya çıkabilecek dış şokların absorbe edilebileceğine değinilmiş. Buna karşın ülkedeki güçler ayrılığının daha da bozulmasının, dış kaynaklı fonlamanın kıt ve pahalı hale geleceği bir ortamda riskleri daha da artıracağına vurgu yapılmış. Açıklamada; 37 milyar dolar olarak hesapladıkları “kullanılabilir uluslararası rezervlerin” herhangi bir kur şokuna karşı sınırlı “destek” sağlayabileceği belirtilmiş.

Uyarılara rağmen; not ve görünümün olumsuz yönde değişmemesi piyasa beklentileri dâhilindeydi, fiyatlamalar üzerinde etkisi olmayacaktır.

Cuma gününün asıl sürprizi, Ekim ayı ABD Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi oldu. Beklenti 185 bin iken, açıklanan istihdam 271 bin oldu. Eylül ayı 142 binlik artışla piyasaları şaşırtmıştı, her ne kadar bu veri 137 bine revize edilmiş olsa da işsizlik oranının yüzde 5.1’den, yüzde 5’e gerilemesi bir anda Fed’in Aralık ayında faiz artışlarına başlaması ihtimalini, piyasalar nezdinde yükseltti. Fed foblarının vadeli kontratlarına bakıldığında bu olasılık yüzde 70’in üzerine çıkarken, Moody’s Analytics Direktörü Ryan Sweet, bu olasılığın yüzde 75’e yükseldiğini açıklamış.

Beklentilerin üzerinde gelen veride Noel ve yılbaşı nedeniyle artan geçici istihdamın payı mutlaka vardır ancak verinin geneline bakıldığında Fed’in Aralık ayını pas geçmesi ihtimalini azaltacak detaylar var. Ücretlerdeki artış beklentisinin yüzde 0.2 olmasına karşın yüzde 0.4 artış olması da bunlardan birisi. Hal böyle olunca, bizim de içinde bulunduğumuz gelişen piyasalar veri sonrasında bir anlamda dağıldı.

Dolarda çıkış sürecek mi?

Cuma günkü yükselişin, haftanın ilk günlerinde devam etmesi olasılığı yüksek. Bunda yurt dışı fiyatlamaların da etkisi olacaktır. Belirtmiş olduğum düşüş trendinin kırılmasından dolayı dolar/TL kurlarında 2.9585-2.9650 seviyesinin görülme ihtimali var. Teknik olarak bu seviyelerin görülme ihtimali, Fed’in faiz artışına başlama olasılığının artmasından dolayı olacaktır. Ancak, içeride de yeni hükümet ve onun ekonomi kurmaylarının belirlenmesi ile ihtimaldir ki ya bu seviyeler görülmeden önce veya bu seviyeler görüldükten sonra yeniden 2.90 seviyesinin altına ineceğiz. Tahminim, yeni yüksekler görmeden önce (şu veya bu sebeple) dolar/TL kurlarında 2.8650 seviyelerine geri dönüleceği yönünde. Eğer 2.9650’lere gitmeden önce bu seviyelere gelecek olur isek, piyasalar pozisyonların ayarlanması için zaman veriyor demektir.

Yok eğer, “Fed korkusu” ile 2.9650 seviyesi de aşılacak olursa “tek parti iktidarı” piyasalarca satın alınmamış, yurt dışındaki gelişmeler iç faktörlerin önüne geçmiş demektir. Bu durumda dolar/TL kurlarında yeni, yepyeni zirveleri görmeye hazırlanmakta fayda var. Bu ihtimal var, ancak yüksek değil. Henüz daha bunu satın almak için erken olduğunu düşünüyorum.



Paritede 1.04 gündeme gelebilir

Parite bu “haftanın göstergesi” olmaya aday. Geçtiğimiz hafta TDI verisi sonrası yaşanan düşüş (euronun, dolar karşısındaki değer kaybı) yeni düşüklerin önünü açtı. Bu hafta için 1.0645 seviyesi önemli bir “destek” seviyesi. Bu seviye büyük ihtimalle korunacaktır. Eğer korunamaz ve bu seviye aşağı yönde kırılacak olur ise 13 Mart’ta görülen 1.0463 seviyesi yeniden gündeme gelecektir. 1.0645 seviyesi bence korunacaktır, korunamaz ve 1.0460 seviyelerine kadar bir geri çekilme olursa euro tarafındaki “satış baskısı” daha da artabilir. Eğer bu baskı artarsa Fed’in Aralık ayında bir faiz artırımına gitme olasılığının da yükseldiğini varsaymakta fayda var. Aralık’ta faiz artışının gelmesi ilk aşamada gelişen ülke piyasaları için olumsuz bir haber olmakla birlikte bu ilk aşamada olumsuz, sonrasında “sakin” karşılanacak bir haber olacak. Fed’in faz artışındaki “Demokles’in Kılıcı” piyasaların üzerinde kalkacak. Bir nebze de olsa rahatlayacağız.

BIST’te boşluk kapama dönemi

Seçime girilen Cuma günü ile seçim sonrasındaki Pazartesi günü arasında BIST 100 Endeksi’nde önemli bir “sıçrama” oldu ve bir “boşluk” oluştu. 30 Kasım’da 79.504’e kadar çıkan BIST 100 endeksi, geçtiğimiz hafta içindeki satışlarla; 81.718’e kadar geriledi. Halen daha bu iki seviye arasında “kapanmamış bir boşluk” var. Fed endişesi ile bu “boşluk” büyük olasılıkla bu hafta içinde (hatta ilk yarısında) kapanacaktır. Fed endişeleriyle 81.930 seviyesinden Cuma gününü kapatan BIST 100 Endeksi’nin, 78.100 seviyesinin altına inmesini beklemiyorum. Bu hafta içinde, geçtiğimiz hafta oluşan boşluk kapanabilir ve piyasalar için daha sağlıklı bir dönemin önü açılabilir. Boşluk bu hafta kapanmaz ise “oynaklık” bir süre daha devam eder.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.