Şampiy10
Magazin
Gündem

Oyumu daha da değersizleştirmeyin

Zaten oyum; bir Bayburtlu, bir Ardahanlı, bir Tuncelili kadar değerli değil. Bir de seçimde oy kullanmayarak; onu daha da değersizleştirmeyin.

7 Haziran’daki seçimlerinde bir milletvekili çıkarabilmek için ortalama 80 bin oy gerekti. Bu ortalamaya karşın Bayburt’ta bir milletvekili için 22, Ardahan’da 25 ve Tunceli’de 27 bin oy yeterli oldu. Kendi seçim bölgem olan İstanbul ikinci bölgede 90 bin oy gerekirken, neyse ki bir milletvekili çıkarmak için 103 bin oy gerektiren İzmir 2. bölge seçmenleri kadar şanssız değildim. Kendi seçim bölgemdeki yaklaşık 4.1 kişinin oyu bir Bayburtlu’nun oyuna denk iken, İzmir ikinci bölgede 4.63 kişi ancak bir Bayburtlu veya yaklaşık 4 İzmirli ancak bir Ardahanlı ediyor. İllerin en azından iki milletvekili (vefat durumunda en azından bir yedeği olabilsin diye) çıkarma prensibinden kaynaklanan bu durum teknik olarak oyların “eşitsizliğini” de beraberinde getiriyor.

Her milletvekili için 80 bin oy esası ile seçim bölgelerinin yeniden belirlenmesi veya üç-dört seçim bölgesi yeniden bir araya getirilerek “oy denkliğinin” sağlanması, oyların eşitlenmesi en büyük dileğim. Önümüzdeki seçimde bu konuda bir şey yapılamayacağından dolayı buna yeni Anayasa hazırlanırken yeniden bakarız.

Ancak bu seçimde dahi her vatandaşın yapması gereken bir şey var. O da seçime giderek oy kullanmak. Bu hem vatandaşlık görevi hem de benim gibi sandığa gidip oy veren yurttaşlarına karşı bir sorumluluğu. Neden mi?

Daha önce seçimlerin hemen hepsinden önce bu konuda bir yazı yazmayı kendime bir görev bildim ve herkesi “paydayı” artırmaya çağırdım. Her kime oy verirseniz verin ama oy verin. Çünkü oy vermez iseniz, payda (yani geçerli toplam oylar) küçük kalıyor; fanatik oylar, oy oranlarını çok daha kolay değiştirebiliyor. Belki seçim bölgeleri bazında değil ama tüm Türkiye bazında gerçek tercihlerin sandığa yansımasına engel oluyor.

Düşünün 1.000 kişilik toplam bir seçmen kitlesi var ve bunların 200 tanesi blok oy. Eğer herkes seçime giderse, bu blok oyların oranı yüzde 20 olacak. Ancak toplam seçmenin 200 tanesi seçime gitmez ise bu durumda bir partiye blok oy kullanmış olanların oranı bir anda yüzde 25’e yükselmiş oluyor. Oy kullanmış olan diğer 600 seçmenin oyu tam kullanıma göre yüzde 80’den yüzde 75’e geriliyor, yani “değersizleşiyor”. Sırf bu sebeple özellikle yurt dışındaki dostlarımla; sırf benim oyum değersizleşmesin diye; ciddi tartışmalar sonrasında bazılarını oy kullanmaya ikna edebildiğime inanıyorum.

İster protesto, ister keyfiyetten dolayı oy kullanmayanların gerek dostlarına, gerekse de oy kullananlara karşı sorumluluklarından dolayı bir kez daha düşünüp, oy kullanmalarını; tatilde olanların da bu yazıyı okuduktan sonra oy kullanmak için seçim bölgelerine dönmelerinidiliyor, umuyor ve de talep ediyorum.

Yazının devamı...

Dolar seçim sonrası 2.65’e geriler mi?

Piyasalar seçim sonrası için farklı senaryolar yazıyor. AK Parti’nin tek başına iktidar olamaması durumunda CHP ile büyük koalisyona sıcak bakılıyor. Böyle bir olasılık dolar/TL kurlarını 2.65’e kadar geriletebilir. Üçüncü seçimi ise piyasalar kaldıramaz

Geçtiğimiz hafta faiz kararlarının öne çıktığı bir hafta oldu. Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından herhangi bir yeni “karar” çıkmadı. Fed ve küresel piyasalardaki gelişmeleri “bekleyen” TCMB, üstüne bir de seçimleri beklemeyi, bu “bekleyiş” sırasında da herhangi bir adım atmaya tercih etmeye devam etti.

Ancak geçtiğimiz haftanın fark yaratan açıklamalarının ilki Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB), ikincisi de Çin Merkez Bankası’ndan (PBoC) geldi.

ECB Başkanı Mario Draghi, Aralık ayında “parasal genişlemeyi gözden geçirebileceklerini” söyleyince piyasanın algısı, ek bir parasal genişlemenin geleceği şeklinde oldu. Beklenen enflasyon hedefine ulaşmak bir yana “deflasyon ile mücadele” noktasına gelinmiş olması ECB’ye; olası bir parasal genişlemeye sıcak baktıkları mesajını verdirmişe benziyor.

Draghi’nin açıklaması euronun, dolar karşısından 11 Ağustos’tan bu yana en düşük seviyesi olan 1.0997’ye kadar gerilemesine neden oldu.

İkinci açıklamayı geçtiğimiz Cumartesi’nden geçerli olacak şekilde Çin Merkez Bankası yaptı. Açıklamaya göre PBoC;

Bir yıl vadeli borç verme faizini yüzde 4.6’dan yüzde 4.35’e düşürdü.

Bir yıl vadeli mevduat faizini yüzde 1.75’ten yüzde 1.5’e çekti, Asıl önemlisi, mevduat faiz tavanı kaldırıldı.

Faiz gündeme oturacak

Faizlerdeki düşüş, Çin’in bir süredir başına bela olan sermaye çıkışlarına yol açacak bir adım olsa da, mevduat faizlerine uygulanan tavanın kaldırılması, çıkmak isteyenlerin “faiz ile ikna edilmesine” olanak sağlayacak bir adım. Çin’in para birimi Yuan’ın IMF’nin SDR’ına (Special Drawing Right-Özel Çekme Hakkı: Bir para birimi gibi düşünülebilir) dahil edilmesi bir süredir tartışılıyor .(Eylül ayında bekleniyordu, Çin’in adımlarına bağlı olarak ertelendi. Ancak son adımlar, bu konuda Çin’in elini güçlendiriyor)

Nihayetinde Çin’den gelen kararlar; faiz ile iş yapan piyasalardaki serbestliğe izin verilmesi adına önemli adımlar oldu. Kısa vadede; gerek gelişen ülke piyasaları, gerekse de Türk piyasaları adına çok da anlamlı bir adım değil. Ancak, uzun vadede Çin’in global bir “aktör” veya “faktör” olması adına önemli adımlardan birisi olacak.

Süper Mario nasıl etkiler?

ECB Başkanı Draghi’nin yorumları sonrasında Cuma günü euro, dolar karısında 1.0997’ye kadar geriledi. Bu haftanın başında 1.0890 seviyesinin altına inilmediği takdirde ilk aşamada 1.1110-15 bandına kadar bir toparlanma/düzeltme olabilir. Eğer bu seviye aşılacak olursa; ki bence aşılacak; ilk aşamada 1.1190 ve ardından da 1.1245-80 bandına bir hareket görebiliriz.

Euronun değer kaybetmesinin ardında Draghi’nin açıklamaları sonrasında oluşan “euronun arzının artacağı” beklentisi var. Haksız bir beklentisi değil. Ancak, dolar tarafında işler çok mu yolunda ki değer kazanıyor? Rezerv para olması sebebiyle euro tabii ki dolar ile yarışamaz. Bu özelliğinden dolayı Fed ve ABD de doların aşırı değer kazanmasına sıcak bakmaz.

Seçim sonrası senaryolar

BU hafta kısa bir iş haftası olacak 29 Ekim resmi, 30 Ekim de “idari tatil”. Üstüne üstlük 2 Kasım da “idari tatil” ilan edildi (Ne zaman çalışacağız biz?). Piyasalar açısından bakıldığında son 4 gün (30 Ekim’de piyasalar açık) ne olacak derseniz, geçtiğimiz hafta Pazartesi günü olası tahminlerim yazmıştım. Her ne kadar “Ankara Katliamı” sonrasında yapılmış bazı anketler AK Parti’nin oy oranının arttığını söylüyorsa da, “ortalama tahminler” tek başına bir AK Parti iktidarını göstermiyor. Tek başına AK Parti iktidarı piyasalar için iyi mi, yoksa kötü bir haber mi tartışmaları 7 Haziran’daki seçim öncesinde olduğu gibi devam ediyor.

- Piyasaların tercihi ve beklentisi AKP-CHP tarafından kurulacak bir “Büyük Koalisyon” hükümeti yönünde. Geçtiğimiz hafta piyasaların ağırlıklı olarak satın aldığı beklenti; AK Parti’nin tek başına iktidar olamaması durumunda CHP ile bir koalisyona sıcak baktığı haberiydi. Böylesi bir olasılık dolar/TL kurlarını 2.65 seviyelerine kadar geriletebilecek denli önemli bir adım olacak.

- Diğer seçeneklerde 2.8250-2.8500 bandı daha büyük bir olasılık. Büyük Koalisyonun “fiyatlaması 100 güne kadar devam edebilecekken, diğer alternatiflerin iyimserliği bir hafta ile en çok bir ay arasında sürebilir.

- Üçüncü bir seçim olasılığı piyasaların ve de ülke ekonomisinin “kaldıramayacağı” bir seçenek olacaktır. Nitekim geçtiğimiz Cuma günü dolar/TL kuru teknik olarak belirsizliği fiyatlamaya başladı. 29 Eylül’deki 3.0687 zirvesinden geçtiğimiz Perşembe gününe kadar devam eden düşüş trendi, geçtiğimiz Cuma günü yukarı yönde kırıldı. Cuma günkü 2.9078 seviyesinden gerçekleşen kapanış, 2.8975’ten geçen düşüş trendinin üzerinde gerçekleşti. Bu da seçim öncesindeki düşüş olasılıklarını sınırlayan, belirsizliği satın almak istemeyenlerin tercihleri nedeniyle dolar/TL kurunun 2.94-2.9450 seviyelerine kadar bir yükseliş ihtimalini artıracaktır. Aşağıda ise (ola ki seçim sonuçlarının “piyasa dostu olacağına” inanan veya inanılmasından fayda sağlayacaklarına inananlar “pozisyon alacak” olurlarsa) 2.8350-75 bandı önemli bir “destek” olacaktır. Her ne olursa olsun; piyasa katılımcılarının akşam yastığa koyduklarında nasıl rahat hissedeceklerse, o pozisyonu almaları yerinde olacak.

BIST katılımcıları için zor bir hafta

Karar vermenin gerçekten zor olduğu, pozisyon almanın daha da zor olduğu bir haftaya giriyoruz. Draghi ve PBoC sonrasında küresel “risk hevesinin” yeniden artmasıyla başta gelişmiş ülke borsaları olmak üzere varlık piyasaları yükseldi. Her ne kadar emtia tarafı buna eşlik etmiyor olsa da hisse senedi piyasaları için sorun değil, onlar toparlanıyor.

Küresel risk hevesi, BIST’i “teğet geçmişe” benziyor. Cuma günü yükselerek açılan BIST 100 endeksi, Cuma gününü düşerek kapattı. Geçtiğimiz hafta 79.450 seviyesinin önemli olduğunu yazmıştım. 81.310 (200 günlük BHO) geçtiğimiz hafta “dirençti”, ve bu hafta için önemli bir “direnç” olacak! Eğer bu seviye aşılacak olur ise ilk aşamada 81.750 ve sonrasında 84.100 seviyeleri yeni hedefler olacak.

Eğer 81.310 seviyesi aşılamaz ise BIST 100’de riskten kaçınma ağırlık kazanacak ve ihtimaldir ki 78.400 seviyesi test edilecektir. Bu seviyenin kırılması durumunda; bu ihtimalin düşük olduğunu tahmin ediyorum; 76.750-800 seviyesi resmin içine girecektir.

Seçim sonuçları konusunda net bir beklentiniz ya da sonuçlarına razı olacağınız kuvvetli bir tahmininiz yoksa bu hafta olayları dışarıdan seyretmekte fayda olabilir.

Yazının devamı...

Yatırımcı seçime kadar ne yapmalı?

Fed’in faiz artışını 2016’ya erteleyecek olmasının güçlü sinyalleri piyasaları rahatlattı. Dolarda 2.8790 seviyesi önemli. Bunun altına inilirse 2.8245-2.8375 bandı yeni hedef. BIST 100 endeksi için 79.450 puan direnç olacak. Merkez Bankası ise faize dokunmaz.

1 Kasım’daki seçimlere kadar 9 iş günü kaldı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle tatil. Küresel piyasalarda Fed’in faiz artışına başlamasının 2016’ya kalacağı beklentisiyle yaşanan “rahatlama” bizim de içinde bulunduğumuz gelişen ülke piyasalarını olumlu etkiledi, etkilemeye de devam ediyor.

ABD tarafında üç hafta önce beklentilerin oldukça altında açıklanan Tarım Dışı İstihdam verisinden bu yana gelen veriler ABD ekonomisindeki toparlanmanın kalıcılığı konusunda endişeleri artırıyor. Bu durum finansal piyasalarda aslına bakarsanız olumlu karşılanıyor. Fed’in faiz artış endişesi yerini “bu yılı da kurtardık” beklentisine bırakıyor. Nitekim önümüzdeki hafta 27-28 Ekim’de yapılacak olan Fed toplantısından kimse bir faiz artışı kararı beklemiyor.

Bonus hesapları başladı

“Bu yıl içinde bir faiz artışı gelebilir” önermesinin hayata geçebileceği tek tarih olarak geriye 15-16 Aralık’ta yapılacak toplantı kalıyor ki, piyasa katılımcılarının birçoğu için yılın sonu anlamına geliyor bu tarih. Eh, performanslar ortaya konmuş; yıl sonu bonus hesapları yapılırken, Noel ve yılbaşına bu kadar yaklaşılmışken; Fed’den gelebilecek bir faz artışı bu yılı değilse de daha çok önümüzdeki yılı ilgilendirecek.

Yurt dışındaki olumlu hava tarafından bakıldığından dolayı içeride de kurlar geriledi. Aslına bakarsanız dolar/TL kurunda 3.0753’ün görüldüğü 24 Eylül’den bu yana ne “geçici hükümet” ne de TCMB her hangi bir karar almadı, adım atmadı. Buna karşın dolar/TL kuru geçtiğimiz hafta 2.90’nın altına geriledi.

Kurlardaki gerilemede içeriden kaynaklanan en ufak bir katkı yoktu. Denebilir ki yükselişte de içeriden kaynaklananlardan çok dışarından kaynaklanan sebepler etkili oldu. Bu önermenin önemli bir kısmına katılmamak mümkün değil. Ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya, seçime gidiyor olması, iç ve dış politikasından kaynaklanan sorunlar, dışarından gelen dalganın etkisini güçlendirdi, kritik seviyelerin hızlı aşılmasını beraberinde getirdi. Hem yükseliş sert oldu hem de uzun sürdü. Kurlardaki gerileme özellikle döviz borçlusu şirketleri bir parça da olsa rahatlattı. Bunun kalıcı olup olmayacağı nihayetinde seçim sonuçlarına bağlı olacak.

Dolarda kritik seviye ne?

Tüm bu olanlara rağmen finansal piyasalar olabildiğince “yurt dışına paralel” hareket etmeye, yurt içindeki ve sınırdaki olaylara olabildiğince “sınırlı” tepki vermeye devam ediyor. Daha ne kadar devam edeceklerini kestirmek zor. Ancak son iki haftaya bakıldığında, seçimlere kadar olan dönemde dolar/TL kurunun 2.90’nın altında kalmasının tüm “tarafları” memnun edeceğe benziyor.

Ha keza BIST tarafından da onca olumsuz habere ve bir “düzeltme ihtiyacına” rağmen 79 binlerde “tutunma” çabası öne çıkıyor. 2011 seçimleri ve 7 Haziran 2015 seçimlerinden önceki 3-4 aylık dönemlerde de benzer bir “çabaya” şahit olmuştuk. Bu kez zaman az ancak benzer çabaların izleri farkedilebiliyor. Bu çabalara önümüzdeki iki hafta boyunca şahit olmaya devam edeceğiz.

Dolar/TL kurunda bu haftanın başlarında 2.8790 seviyesi önemli bir “destek” seviyesi olacak. Bu seviyenin altına inilecek olur 2.8245-2.8375 bandı yeni “hedef” olacaktır. Ancak bu seviyenin seçimlerden önce görülebilmesi olasılığının da hayli düşük olduğunu hatırlatmakta fayda var.

BIST için 79.450 önemli olacak

Seçimden önce karar vermek için son haftadayız. Evet, halen daha 9 iş günü olmasına rağmen, önümüzdeki hafta son hafta olacak ve ihtimaldir ki oynaklık artacaktır. Bunun sebebi herhangi bir terör olayı olabileceği gibi, sadece ve sadece seçimlerden önceki pozisyon ayarlamaları nedeniyle de olabilecek. Seçim riskini almak istemeyen bireysel yatırımcıların seçimlerden sonraki olası beklentilerine göre “akşam rahat uyuyacakları” finansal kararları bu hafta içinde almalarında fayda var.

BIST 100 endeksi için 79.450 seviyesi son iki hafta için önemli bir “direnç” seviyesi oldu, aşılamıyor. Geçtiğimiz hafta bir yandan düzeltme hamlelerine bir yandan da yüksek seviyelerin korunma “çabalarına” şahit olduk. Aşağıda ilk aşamada 77.600 ve ardından da 76.450 seviyesi önemli olacak. İkinci seviye daha da önemli. Eğer bu seviye aşağı yönde; üstelik günlük kapanış bazında da; kırılacak olursa BISt 100 tarafından 74.396-75.312 arasında geride bıraktığımız boşluğun dahi kapanabileceği bir harekete şahit olabiliriz.

Faizler değişmez

21 Ekim Çarşamba günü Merkez bankası nezdindeki Para Politikası Kurulu’nun toplantısı var. Herhangi bir faiz değişikliği gelmeyecektir. Hatta seçime 7 işgünü kalmışken PPK üyelerinin herhangi bir karar dahi alacaklarını sanmıyorum. Olsa olsa MB nezdinde tutulan zorunlu karşılıklara ödenen faizlerle ilgili bazı adımlar gelebilir. Fed; Haziran’da faiz artırmayarak önemli bir şansı kaçırdı ve sonrasında piyasanın şantajlarına boyun eğecek hale geldi. Bizim PPK’mız da daha önceki toplantılarda kararlı adımlar atmadığı, atılması gereken adımları politik baskılar (veya kaygılarla) nedeniyle ertelediği için bu haftaki ve hatta önümüzdeki aydaki toplantısında da herhangi bir karar alamayacaktır. Gelecek ayki toplantısı da büyük olasılıkla hükümet kurma çalışmalarının olduğu dönemlere denk geleceğinden, “politikasızlık” nedeniyle iki ayı daha kaybedecek gibi görünüyoruz.

Yazının devamı...

Piyasa konuşmak mı?

Kınamakla yetinmiyorum, LANETLİYORUM! Böylesi bir yeteneğim var mı bilmiyorum, olduğunu sanmıyorum! Yine de barış için bir araya gelmiş insanları katledenleri, katlettirenleri, bunca insanımızın katledilmesini engel ol(a)mayanları lanetliyorum! Bu ülkenin barış içinde yaşaması, insanlarımızın Ortadoğu batağından çıkabilmesi için çaba sarf edenleri, böylesi bir saldırının olabileceğini bile bile o meydana giden, hayatlarını kaybedenleri de saygı ve rahmetle anıyorum. Ülkenin başkentine kadar gelmiş olan terörün daha da tırmanmasından, hükümet erkini elinde bulunduranların bu ortamı iyi analiz edip, yeterli ve gerekli önlemleri alamamasından endişe ediyorum.

Yerküredeki ve bölgedeki gelişme ve değişimleri uzun zamandan bu yanan iyi analiz edemeyen siyasi iradenin; dini önceliklerle tüm ülkeyi ateşe atan politikaları, tamiri çok ama çok zor hasarlara neden oluyor. Umuyor ve diliyorum ki 1 Kasım’da seçime gidilebilecek ve ülkede daha fazla kan dökülmesini, bölgemizdeki değişimi iyi okuyarak sağduyulu politikalar oluşturabilecek bir yapı ortaya çıkacak.

Revizyonlar iyi mi?

Terörün yarattığı ruh hali doğal olarak beni olduğu kadar ekonominin tüm taraflarını da olumsuz etkiliyor. Eğer bu konuda acil ve kararlı adımlar atılmazsa korkarım bu haleti ruhiyenin artçıları önümüzdeki dönemde daha olumsuz sonuçlar verecek.

Dün, Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerinde değişiklik yapıldı. 2015 yılı büyüme oranı yüzde 4’ten, yüzde 3’e indirilirken, 2016 yılı büyüme beklentisi de yüzde 5’ten yüzde 4’e revize edilmiş. (Yıl başında yaptığım yüzde 3’ün altında kalan (yüzde 2.8) büyüme tahminimi koruyorum!) Hedeflerin altında kalan büyüme oranı ve düşük petrol fiyatlarıyla cari açık tahmini de 46 milyar dolardan 36.7 milyar dolara çekilirken, 2015 yılı için de 49.2’de 34 milyar dolar çekilmiş. Bu yılın son iki ayına girilirken yapılan bu revizyonlardan büyük sapmalar olmaz ancak yenilenen tahminlerin tutması ülke için iyi mi? Diğer yandan yılın bitmesine iki ay kala yapılan bu revizyonların ne anlamı olduğunu da kestiremiyorum. Yılsonu hedefleri tutmayınca biz zaten önceden revize etmiştik mi denecek? (Neyse bir çok Yatırım Bankası analisti de aynı şeyi yaptığından anlaşılabilir bir durum!) Ya da yenilen tahminler gerçekleşirse “hedefleri tutturduk” mu denilecek? Geçelim…

Barış yoksa ulaşılamaz

Asıl mesele; terör ortamının tırmandığı; bölgemizi geçtim, ülkemizde barışı sağlayamadığımız bir ortamda yenilenmiş OVP hedeflerine dahi ulaşılması mümkün olmayacaktır.

Son iki hafta içinde TL, dolar karşısında değer kazanıyor. Sanmayalım ki bu değer kazanımı içeride attığımız olumlu adımlardan dolayı oldu! Seçim hükümeti hangi ekonomik kararı aldı da dolar kurları geriliyor? Ya da Merkez Bankası mı anlamlı/kararlı bir adım mı attı? Hayır, hiç biri olmadı! Kurlardaki yükseliş büyük oranda küresel piyasalardaki Fed’in faiz artışı endişesinden kaynaklanmıştı. İç faktörlerimiz ve Suriye’deki gelişmeler de bu etkiyi biraz hızlandırmıştı. Önceki hafta açıklanan ABD Tarım Dışı İstihdam verisinin beklentilerin çok altında kalmasıyla; Fed’in faiz artışının Aralık ayına veya 2016’ya kalmasının yarattığı rehavet ile gelişen ülkeler üzerindeki baskının hafiflemesi, diğer gelişen ülke para birimlerini olduğu gibi TL’yi de değerlendirdi.

Tümüyle yurt dışındaki dalgalara bağlı bir ekonomi, nasıl ayakları üzerinde duracak bu ortamda?

Yazının devamı...

3 liranın altında kalıcı olacak mı?

ABD’nin istihdam verisinin beklentilerin altında gelmesi piyasaların tepesindeki ‘Fed’in Demokles Kılıcı’nı’ bir süreliğine uzaklaştırdı. Gergin döviz piyasaları bir nebze rahatlayacak. Dolar/TL ilk aşamada 2.9540-2.9700 bandına geri çekilebilir. BIST de Cuma’dan kalan iyimserliği yaşayabilir

Cuma günü ABD’de açıklanan Eylül ayı Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi piyasalar için tam bir sürpriz oldu. 205 bin kişilik bir artış beklenirken, 142 bin kişilik bir artış geldi. Asıl sürpriz Ağustos ayı rakamlarının da 173 binden 136 bine revize edilmesi oldu. İşsizlik oranı yüzde 5.11’den 5.05’e gerilemiş ancak bunun içinde işgücü arzındaki 350 bin kişilik azalmanın önemli bir payı olmuş.

Geçtiğimiz hafta Fed’den “ABD ekonomisi toparlanıyor, bu yıl içinde bir faiz artışı gelebilir” yorumlarından sonra gelen bu veriler piyasaların gerçekten kafasını karıştırdı. İlk tepki olumsuz oldu. Başta ABD borsaları olmak üzere gelişmiş ülke borsaları değer kaybettiler. Bunun ardında; Çin’in büyüme endişelerine bir de ABD mi ekleniyor kaygısı vardı. ‘Madem TDİ verileri ardışık iki ayda da düşük geliyor ve son bir yılın ortalaması olan 200 binlerin altında kalıyor, o zaman ABD ekonomisinde de bir büyüme sorunu olacak diye’ satışlar geldi. Ancak bu satışlar çok uzun sürmedi veya kırıcı olmadı diyelim. Ardından Fed’in faiz artış ihtimalinin bu yıl için düşmesi ve hatta 2016 yılının ilk çeyreğine ötelenebileceği beklentisi piyasaları rahatlattı, ABD 10 yıllık tahvil getirisi yüzde 2’nin dahi altına düştü.

İflaslar olabilir

Sadece ABD ve gelişmiş ülke piyasaları değil, euro değer kazandı, beraberinde gelişen ülke para birimleri de rahatladı ve dolar karşısında değer kazandılar. Brezilya reali 3.9285 ile son bir haftanın en düşüğüne gerilerken, TL de bundan nasibini aldı ve 2.9875’lere kadar geriledikten sonra haftayı en düşük günlük kapanış seviyesi olan 2.9910’dan kapattı. Bu haftaya dair tahminlere geçmeden, geçtiğimiz haftadan kalan ve önümüzdeki dönemde önemli olabilecek bir olayı hatırlatmakta fayda görüyorum. Emtia piyasalarının en büyük katılımcılarından ve aracılarından biri olan Glencor’da, hem emtia piyasalarını hem de Avrupa borsalarını sarsan bir gelişme yaşandı. Emtia fiyatlarındaki düşüş trendiyle birlikte; borçlarını 10 milyar dolar kadar indirmesine rağmen şirketin var olan borç yükünün gelecek için ciddi kaygılar oluşturması şirketi vurdu. Şirketin yarattığı depremin artçıları önümüzdeki günlerde de hissedilecek. Özellikle diğer emtia şirketlerine de sirayet etmesi durumunda küresel emtia piyasalarında; hem üretici hem de aracılar tarafında iflaslara varan dalgalar yaratabilecek. Petrol üreticilerinin içinde bulundukları “bütçe açmazı” ile birlikte değerlendirildiğinde daha da ciddi sorunlara yol açabilecek bir vaka haline gelebilir.

Seçim sonrası senaryolar

Seçimden sonraki senaryoları tartışmaya başladık. Tahminimi, sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bunların bir tahmin olduğunu lütfen unutmayalım.

Seçimden bir “hükümet” çıkacağı, yeni bir seçim macerasına kalkışmayacağımız, Fed’in de bu arada faizlerle “oynaşmayacağı” temel varsayımlarım. Buna göre;

- AK Parti Tek Parti Hükümeti: Piyasalar bu fikri ilk aşamada sevecek, hızlı hareketlerle kur gerilerken borsa da yükselecektir. Ancak bu olasılıkta iyimserliğin, bir veya en fazla iki hafta sürmesini, sonra dünyaya “bağlanmayı” bekliyorum.

- AK Parti-MHP Koalisyonu: Bu fikrin hayata geçmesi zaman alacağından piyasalar ilk aşamada bekle-gör havasına gireceklerdir. Bu alternatif hayata geçecek olursa iyimserliğin 1 aya kadar devam edeceğini, sonrasında dünya piyasalarına paralel (ancak negatif önyargıyla) bir seyir izleyeceğimizi tahmin ediyorum.

- AK Parti-CHP Koalisyonu: AK Parti’nin müzakerelere ilk başlayacağı taraf CHP olur ve hükümet de kısa zamanda kurulursa, bu durumda piyasa bu fikri çabuk satın alır ve iyimserliğin; hükümetin ilk 100 gününü görene kadar devam edeceğini tahmin ediyorum.

Kurlar geriler ama yavaş yavaş olur

EVET, ABD’nin TDİ verisinin beklentilerin çok altında gelmesi piyasaların tepesindeki “Fed’in Demokles Kılıcı’nı” bir süreliğine uzaklaştırdı. Bu da uzun süredir gergin olan döviz piyasalarını bir nebze de olsa rahatlatacaktır. Geçtiğimiz Cuma günü için 3.0175 seviyesi kritikti, bu seviye aşağı yönde kırıldı ve kapanış 2.9910’dan oldu. Bu hafta içinde dolar/TL kurunda; euro/dolar paritesi 1.1080’nin altına inmediği durumda; ilk aşamada 2.9540-2.9700 bandına kadar bir geri çekilme/düzeltme yaşanabilir. Eğer bu seviyenin altına da inilecek olur ise sırada 2.9090-2.9250 bandı var.

İlk seviyenin görülme ihtimali hayli yüksek. Ancak ikinci seviye ve daha aşağısına inilmesini sınırlayacak faktörler var. Bunların başında geçtiğimiz hafta MB’nin “nominal döviz rezervinin” 100 milyar doların altına, “net döviz rezervinin” de 30 milyar dolar sınırına gelmiş olması kırılganlığımızı artırdığı gibi, kurlardaki aşağı yönlü hareketi yavaşlatacaktır.

Diğer yandan rezervlerdeki azalışın yarattığı endişe ile olsa gerek kamu kuruluşlarına 2014 Aralık ayından beri satış yapan MB’nin artık bu satışların kamu bankaları tarafından yapılması konusunda çalışma başlatması dikkat çekiciydi. Başta Botaş olmak üzere kamu kuruluşlarına yapılacak döviz satışları ister kamu isterse de özel bankalar tarafından yapılsın eninde sonunda (belki haftaya yayılır) piyasaya gelecek, bu da eskiden olduğu gibi günlük volatiliteyi artıracaktır.

İlk seviye değilse bile ikinci seviyenin 3.07’lerde döviz almak zorunda olup da ertelemeyi başaranlar tarafında ek bir döviz talebi yaratacak olması da kurlardaki düşüşü yavaşlatacak bir unsur.

BIST hareketlenecek

Cuma günü ABD verisi açıklanmasından sonra “Fed faiz artışı erteleniyor” beklentisiyle 74.662’ye kadar yükselen BIST 100 endeksi, ABD piyasalarında “ekonomik toparlanma yavaşladı” endişesiyle gerileyince 73.826’ya kadar geriledi, haftayı 74.396’dan kapattı.

ABD borsalarında da “Fed faiz artıramayacak” beklentisinin güçlenmesiyle gelen toparlanma, BIST’in kapanışından sonra gerçekleşti. BIST Cuma’dan kalan iyimserliği bu hafta başında yaşamaya çalışacak. Hafta sonu partilerin seçim kampanyalarına başlamaları, yeniden seçim atmosferini öne çıkaracak, piyasalar yan gözle kamuoyu yoklamalarını izlemeye başlayacak. Yeni kamuoyu yoklamaları gelene kadar BIST 100’ün bu hafta içinde ilk aşamada 75.400 seviyesini test etmesi mümkün. Ardından da 22 Eylül’de görülen 76.189 seviyesi yeni hedef olacak.

Bu iki seviye aşılacak olursa bu hafta için nihai hedef 77.000 (düz) seviyesi olacak gibi görünüyor.

Aşağıda da 73.300 seviyesi önemli bir destek olacak. Bu seviye test edilse bile, aşağı kırılmasını beklemiyorum. En azından ABD borsalarında yeni bir satış dalgası başlamadığı takdirde.

Yazının devamı...

Lira’nın kaderini Brezilya çizecek

Bayram tatili sırasında Brezilya Reali, dolar karşısında 4.2480 ile tarihi düşük seviyesini görmesinden sonra (22 Ocak tarihinden bu yana yüzde 66.3 devalüe olması demek) Brezilya Merkez Bankası Başkanı Alexandre Tombini’nin 371 milyar dolarlık rezervleri kullanmayı “göz ardı etmeyeceklerini” açıklamasından sonra 3.88’e kadar geriledi. (Bu sıralarda TL de dolar karşısında 3.0753’e kadar düşerek “tarihi düşük”seviyesini gördü)

Sözlü müdahaleler

“Sözel müdahaleye” kadar yaşanan süreç bir anlamda piyasaların Brezilya Merkez Bankası’nı test etmesiydi. MB’nin “piyasalara pabuç bırakmama” adına attığı adım yeterli olmamış görünüyor, zira dolar karşısında 3.88’e gerilemiş olan real, haftayı 3.96 seviyesinden kapattı. Brezilya’nın 9 Eylül’de S&P tarafından ‘yatırım yapılabilir ülke’ olmaktan çıkarılmasıyla hızlanan süreçte Real’in değerinin “dengeye” kavuşabilmesi için piyasalarla, MB arasındaki bu “itiş-kakış” bir süre daha devam edecek. En azından Brezilya MB’nın döviz piyasasına doğrudan müdahalesine kadar.

Yellen’in geçtiğimiz hafta yaptığı konuşmada faiz artışının bu yıl içinde olmasını beklediğini açıklaması da işin tuzu biberi oldu. Yellen olası bir faiz artışında geç kalmaktansa “doğru zamanda bir faiz artışına gitmenin” daha önemli olduğunu söylüyor. Ya da bu konuda piyasaları hazırlamaya çalışıyor. İkinci çeyrekte yüzde 3.7’den 3.9’a revize edilen ABD büyüme verisi de bu ihtimali destekler durumda.

Her ne kadar ABD ekonomisi beklentilerden daha iyi performans gösteriyor olsa da arada gelen bazı verilerin faiz artışını tam olarak desteklemiyor olması Ekim’de bir faiz artışı ihtimalini azaltıyor. Yellen’in son konuşmasıyla “bu yıl içinde faiz artışı gelecek” beklentisi artık Aralık’ta bir artış gelmesi olasılığını artırıyor. Yellen de kendi çapında piyasaları buna hazırlıyor.

Rusya’nın Suriye hamlesi denklemi değiştirdi

cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rusya ziyareti dönüşünde söylediği, “Tabii burada Esed’siz bir sürecin olması. Veyahut da bir geçiş sürecinde belki Esed ile gidilme diye bir şey olabilir” sözü Suriye politikasından önemli değişikliklerin olacağının habercisi.

Asıl bu değişikliği Rusya’nın geçtiğimiz haftalarda 28 savaş uçağını Suriye’de konuşlandırması, tanklarla bunu desteklemesi ve hepsinden de önemlisi 2 yeni üs kurması, Suriye’deki denklemi kökünden değiştirdi. Son gelişmeler iki şeyi söylüyor:

- Türkiye’nin “güvenli bölge oluşturma” tezi artık geçerli değil, bundan sonra da kabul görmeyecek demektir.

- TSK’nın dahil olacağı sınır ötesi bir “çatışma” olasılığı tam olarak ortadan kalkmasa da büyük ölçüde azalmasıyla, savaş bahanesiyle seçimlerin 1 yıl ertelenme olasılığı da azaldı.

Dolar, 3 TL’nin altına geriler mi?

Bayram tatili sırasında dolar/TL kurunda 3.0753 ile tarihi düşük seviye görüldü. Brezilya MB’nin “Müdahale ederiz” söylemi, TL’ye de yaradı ve 3.03’ün altına kadar bir gerileme yaşandı. Ancak kapanış 3.0440 seviyelerinden gerçekleşti. Bu hafta içinde “Brezilya Reali haftanın göstergesi” olacak. Eğer Real’de yeni zirvelere çıkılırsa dolar/TL kurlarında (ve birçok gelişen ülke para biriminde) yeni zirvelerin görülmesi olasılığı artacaktır. Real sakinse, TL de görece olarak sakin bir seyir izleyecek ancak 3.00’ın altına inilmesi zor olacaktır. Seçime 24 işgünü kaldı (29 Ekim tatil) Bu sürede piyasalardaki oynaklık hayli yüksek olacak. Bunun bir kısmı, yurt dışından, bir kısmı da kamuoyu anketlerinden kaynaklanacak. Bu süre zarfında borsa tarafında yeni yükseklerin görülme ihtimali düşükken, aynı şeyi kurlar için söylemek hayli zor. Dolar/TL kurunda halen daha 3.1250 seviyesinin test edilme olasılığı var ve bu olasılık hiç de az değil. Bu seviyeye gelinmesi artık 3.00’ün üzerine kalıcılık sağlamış olan dolar/TL kuru için pek büyük bir sorun olarak algılanmazken, üzerine geçilmesi durumunda sorun büyüyecek.

Merkez Bankası fiili olarak faizi artırdı, farkında mısınız?

GEÇEN hafta yapılan PPK toplantısından politika faizlerinde bir değişiklik kararı çıkmayınca, TL’nin küresel rüzgarlardan ayrı kalma şansı da azaldı ve diğerlerinin içinde bulunduğu akıma kapıldı. MB, “sadeleştirme” adına palyatif, anlamlı olmayan bazı adımlar atsa da gerçek anlamda havanda su dövmeye devam etti. Piyasa yapıcı bankaların 25 baz puanlık ayrıcalıklarını yitirmiş olmaları dışında geçtiğimiz haftaki PPK toplantısında alınan anlamlı bir karar olmadı. Sonrasında yıl sonuna kadar TL zorunlu karşılıklara her ay 50 baz puan artışla toplam 150 baz puanlık faiz artışı geldi. Ancak bankaların, ğırlıklı Ortalama Fonlama Faizi’nin yüzde 9.02’ye yükseldiği bir dönemde döviz tutmaktan vazgeçip, TL tutmaya ne kadar devam edeceğini kestirmek zor olacak. Bu arada MB, PPK’da politika faizini değiştirmezken, bankalara sağladığı fonlamanın ağırlık ortalama faizini yüzde 9’lara yaklaştırarak “zımni bir faiz artışı” yapmış durumda. Bunu bankaların üst yönetimleri ve Hazine yöneticileri gayet yakından biliyorlar. Aracı kurumların ağırlıklı olarak kullandığı Takasbank Para Piyasası’nda da aylık faizlerin yüzde 13’lere çıktığı bir ortamda PPK, sadece faiz artışını “resmi olarak” duyurmuyor. Fiiliyatta artmış olan faizler halen daha kağıt üzerinde aynı kalıyor. Halbuki bunu “resmi” olarak ilan etsek; etkisi çok daha farklı olacakken, bu imkanı ne MB ne de piyasa katılımcıları değerlendirebiliyor.

Yazının devamı...

İstanbul Finans Merkezi ve İslami Borsa bir arada olur mu?

Geçtiğimiz hafta Dubai Uluslararası Finans Merkezi’ni (DFIC) ziyaret etme şansı buldum. “İstanbul Finans Merkezi olur mu, olmaz mı” tartışmalarından öte, nasıl olur sorusuna yanıt için bu ziyaret ufuk açıcı oldu!

2004 yılında kurulan merkez yeni atılımlar içinde ve İstanbul Finans Merkezi’nin (İstanbul Finance Center IFC) daha kurulmadan rakibi. Nasıl olmasın? DFIC’de kurumlar vergisi, gelir vergisi oranı kurulduğu yıldan itibaren 50 yıl için yüzde 0 (Yazıyla sıfır)! Yabancılar 100’de yüz sahip oldukları şirketler kurabilirken, kârlarını yurt dışına transfer ederken herhangi bir kısıtlama yok! Çalışanlar açısından da herhangi bir sınırlamanın olmadığı merkezde şeriat hukuku değil, “İngiliz Hukuku” geçerli. Kurulduğundan bu yana yaşanan 500 ufak ölçekli anlaşmazlık iki hafta içinde çözülürken, bölgenin kendi “özel” mahkemeleri var! Bu mahkemelerde 8’i uluslararası deneyime sahip yabancı, 11 yargıç görev alıyor. Hatta merkez dışındaki şirketler de isterler ve anlaşmalarında yer vermişlerse bu mahkemeleri asli olarak kabul edebiliyorlar!

Hayli zor olacak

Bu koşullarla IFC’nin rekabet etmesi hayli zor olacak. Ya özel bir statü tanınacak ve DIFC’dekine benzer “ayrıcalıklar” ve “teşvikler” verilecek ya da bu proje bir gayrimenkul projesinden öteye gidemeyecek. Eski Aktif Bank CEO’su ve Ağaoğlu Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Önder Halisdemir, benzer bir durumun Londra’da Canary Warf’ta yaşandığını hatırlattı. Bir gayrimenkul projesi olarak başlayan Canary Warf uzun bir süre atıl kalmış. Ne zamanki özel teşvikler gelmiş, ancak o zaman bir finans merkezi olabilmiş, uluslararası banka, finans ve hukuk firmalarını cezbedebilmiş. İşimiz uzun…

İslami Borsa ne ola ki? Geçtiğimiz hafta yurt dışında turlarken BİST YK Başkanı Talat Ulussever’in bir konuşması tam da IFC tartışmalarının üzerine gelmiş! Ulussever “Sadece İslami kurallara uygun hisse senetlerinin veya sukukların işlem gördüğü bir borsacılık yerine, tüm borsa faaliyetlerinin İslami kurallara daha uygun bir yapıda yeniden oluşturulacağı bir mekanizma, bir model geliştirmeliyiz. “İslami finans” yerine “İslam finansı” kavramının kullanılmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Referans noktası da dahil olmak üzere tüm sistemin İslami kurallara dayandığı bir modele dayanması gerekmektedir” demiş.

Avantajımız bu mu?

Nasıl olacak böyle bir borsa? Alım/satım için tuşa basmadan önce abdest mi alınacak, buna bir kural mı getirilecek? Ya da “açığa satış” en büyük günah mı kabul edilecek?

İslami yaşam tarzının genel kabul gördüğü Dubai dahi İngiliz hukukunu uygularken, lâik bir yönetimi benimsemiş Türkiye Cumhuriyeti’nde “İslami borsa” mı kuracağız? Bu borsa yarın öbür gün, IFC içinde mi yer alacak? IFC; hiçbir finans merkezinde böylesi kurallar yokken; İslami kuralların geçerli olacağı bir finans merkez mi olacak? Diğer finans merkezleri ile aramızdaki “kıyaslanabilir rekabet avantajımız” bu mu olacak?

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.