Şampiy10
Magazin
Gündem

Ben de 2.70’den dolar alırım neyim eksik?

Geçtiğimiz hafta iki-üç gün iş için yurt dışındaydım. Hepimizi çokça üzen ölüm haberlerinin arasında finansal piyasalar ve ekonomideki gelişmeleri de izlemeye gayret ettim. Bunların arasında iki haber dikkatimi çekti: İlki BİST Yönetim Kurulu Başkanı Talat Ulussever’in “İslami finans” yerine “İslam finansı” kavramı ile buna uygun bir borsa talebi ve diğeri de İTO Başkanı İbrahim Çağlar’ın “Merkez 2.70 liradan dolar satsın” talebiydi.

İlkine bir başka yazıya bıraktım. İkinci talebe kafam takıldı. Habertürk’ün haberine göre Çağlar konuşmasında “… Birçok işadamı hesabını 2.50’ye göre yaptı. Bugün ise dolar 3 TL’yi aşmış durumda. Sırf aradaki bu kur farkı yüzünden özel sektörün borcu 17.5 milyar TL kadar arttı. Bu sıkıntıyı aşabilmek için Merkez Bankamızı ve hükümetimizi iş dünyasıyla el ele vermeye davet ediyorum. Bu 17.5 milyar TL zararın karşılanmasında bize destek verin. Kısa vadeli döviz borcu olan işadamına devlet 2.70’den döviz satışı gerçekleştirsin” demiş. Devamında da söz konusu desteğin kamuya yaklaşık maliyetinin 3.5 milyar dolar olacağına (17.5 milyar TL 5 milyar dolardan fazla!), bu rakamın da neredeyse Merkez Bankası’nın 1 yıllık kârına eşit olduğuna; bu kârın bu yıl da Hazine’ye devredilmek yerine “üretim çarklarının dönmesi” için kullanılmasını önermiş.

Kâr ettiğinde paylaşıyor mu?

Anlamadığım birkaç nokta var: İlki, özel sektör zarar ettiğinde bunun tazmini için kamuya gidiyor da ekstra kâr ettiğinde bunu kamuyla paylaşıyor mu? (vergi meselesi zorunluluk olduğundan tartışma dışı!) Diğer nokta, işini doğru yöneten, kur riskini dengeleyen (hedge eden) veya bunu başaramayacağı veya bu riski almak istemediği için TL ile borçlananların günahı ne?

Bireyler döviz kredisi ile borçlanırken, her kur zıplaması sonrasında “dövizzedeler” ortaya çıkardı. Neyse ki hükümetin aldığı “yasak” kararından sonra bu dertten kurtulduk derken, şimdi de “işini bilmeyen” şirketler çıktı “dövizzede” olarak. Risklerini doğru değerlendirmeyen, ayağını yorganına göre uzatmayan veya TL faizine göre daha avantajlı olduğunu düşündüğü için “kur riskini” alan “spekülatör” şirketlerin, kurlar “zıplayınca” ortaya çıkan zararlarını neden “kamu” üstlensin?

Eğer üstelenecekse, dolar/TL kuru 3.02’ye çıkmışken, birey olarak bana da Merkez Bankası 2.70’den dolar satsın. Benim neyim eksik? Ben de kendimi istihdam ediyorum! (Alırım 2.70’den, satarım 3.04’ten… Aradaki kârla “kendimi” daha uzun süre istihdam ederim! Fena mı?)

Eski alışkanlıklardan

Küresel rekabetle baş etmek yerine, devlete sırtını dayamış bir üretim modeli, doğal olarak kur riskini yönetmek yerine devlete yıkmak istemesi eski alışkanlıklardan olsa gerek! Bunu değiştirmek için yıllardır çaba sarf ediliyor. Ancak anlaşılan bu konuda bir arpa boyu yol kat edil(e)memiş. Yine devlet bizi kurtarsın!

Bu mantığı değiştir(e)mediğimiz sürece küresel rekabette ol(a)mayız! Küresel rekabette ol(a)madığımız sürece de ne sağlıklı bir ekonomimiz, ne dünya ile rekabet edebilir şirketlerimiz ve hatta ne de gelişmiş ülkeler düzeyinde kaliteli bir eğitim sistemimiz olabilir!

Yazının devamı...

Dananın kuyruğu kopacak

Piyasalarda bu hafta çok kritik bir viraj alınacak. Fed merakla beklenen faiz kararını açıklayacak. Fed faizi artırmayacaktır ancak piyasalar diken üstünde olacak. Fitch de Cuma günü Türkiye’nin notunu değerlendirecek

Fed’in bu hafta yapacağı toplantıda alacağı kararlar uzun zamandan beri merakla bekleniyordu. Çarşamba günü başlayacak Fed’in Federal Açık Piyasa Komite (FOMC) toplantısından çıkacak kararlar Başkan Janet Yellen tarafından bir basın toplantısı ile açıklanacak.

4 Eylül’de açıklanan Tarım Dışı İstihdam verisi 215 bin kişilik bir artış beklentisine karşın 173 bin kişilik bir artış gelmesi, özellikle Çin’in “devalüasyon denemesi” ile yarattığı kargaşadan sonra Fed’den faiz artışı bekleyenlerin sayısı yarı-yarıya duruma geldi. Geçtiğimiz Haziran ayında bir artışa gidileceğini bekleyen birisi olarak; bu beklentimin ardında Fed’in piyasalardaki “belirsizliği” ortadan kaldırması gerektiğine olan inancım yatıyor. Faiz artışı belirsizliği artık “Demokles’in Kılıcı” gibi, piyasalardaki oynaklığı artırabilir unsur haline geldi. Piyasalar adeta “Godot’u beklercesine” Fed’in faiz artışını bekliyor.

Faiz artışı fiyatlanıyor

Fed 25 değilse de 15 baz puan artırarak; bunu da yaparken işsizlik oranının istenen seviyelere yaklaştığını ancak enflasyon hedefine daha vakit olduğunu, bundan sonra da uzun bir süre daha verileri bekleyeceğini söyleyerek; piyasalardaki belirsizliği azaltabilir. Çin’in 11 Ağustos’taki “devalüasyon denemesi” sonrasında piyasalarda sapla saman birbirine karıştı. Bu dönemde özellikle gelişen ülke para birimleri dolar karşısında rekor düşük seviyelere gelirken (Bu arada dolar endeksinde (DXY) kayda değer bir yükseliş de olmadı) borsaları düştü. Bakıldığında hem gelişen hem de gelişmiş ülke piyasaları Eylül ayındaki bir faiz artışını fiyatlamaya başladı.

Fed’in faiz artırması gerektiğine inanmama rağmen artırabileceğini de düşünmüyorum. Yine de piyasalar 17 Eylül’e kadar diken üstünde durmaya devam edecekler, varlık ve döviz piyasalarında oynaklık devam edecektir. 17 Eylül’de bir artış gelmezse geriye bu yıl iki toplantı kalıyor: 27-28 Ekim ve 15-16 Aralık toplantıları (basın toplantısı da var). Ancak beklentim, Eylül’de artış olmazsa bu yıl faiz artışlarının “pas geçileceği” yönünde. Bu nedenle bu haftaki toplantıda ya dananın kuyruğu kopacak ya da dana 2016’ya kadar kuyruğu kurtaracak.

Fitch notumuzu kırar mı?

Siyasilerimiz kredi derecelendirme şirketlerinin notumuzun “hakkını vermediklerini” ve artırılması gerektiğini söyleseler de bu kurumlar sadece ekonomik verilere bakmıyorlar. Kaldı ki ekonomik verilerimiz de artık eskisi kadar “satın alınabilir” olmaktan uzaklaştı. Fitch’in yaptığı “mutedil” açıklamaları da dikkate alarak not değişikliğine gitmesini beklemiyorum. 1 Kasım’da yapılacak erken genel seçim öncesinde böylesi siyasi olarak algılanabilecek bir karar açıklamalarını sanmıyorum. Eğer notumuzu teyit ederlerse, Fed’in kararı ile şekillenen küresel piyasalara paralel bir seyir izleriz.

Yok eğer, beklentilerin aksine bir not indirimi gelir, yatırım yapılabilir notumuzu kaybedersek o zaman piyasalarımız karışacaktır. Fitch’in öncesinde, Fed’den de bir faiz artış kararı gelmiş ise “mükemmel fırtına” kaçınılmaz olacak. En azından ikisinin de aynı zamanda esmesini beklemiyorum.

2 FARKLI SENARYO

Fed faizi artırırsa piyasalar ne olur?

Tüm borsalarda yeni bir gerileme/düşüş dalgası yaşanır. ABD borsaları bundan en az etkilenen olurken, gelişen ülke piyasaları ve Hindistan hariç BRIC ülkeleri ve altın bundan en fazla etkilenen olur. Bu hamlede özellikle ABD 10 yıllık tahvil getiri faizlerini yakından izlemekte fayda var. 24 Ağustos’ta 1.92’ye kadar gerileyen getiriler bugünlerde 2.20’lere kadar yeniden yükseldi. 2.25 seviyesi önemli bir “direnç” bu seviye geçilecek olursa piyasalardaki düşüşler sertleşebilir, hızlanabilir. Euro/dolar paritesi toplantı öncesinde 1.14’lü seviyelere çıkmışsa bile Fed’in faiz artışı kararıyla birlikte 1.1080 seviyelerine doğru sert bir dönüş yaşayabilir. Pariteyle veya pariteden bağımsız olarak dolar/TL kurlarında 3.12 seviyesi test edilebilir. Bu seviyenin üzerinde günlük ve özellikle de haftalık bir kapanış yaşayacak olursak piyasalarımızın işi iyiden iyiye zorlaşacaktır.

Pas geçerse nasıl tepki verilir?

Kısa vadeli, saman alevi tarzı ralliler yaşanacaktır. Euro/dolar paritesi 1.1450-60 seviyelerini test eder ve bu seviye aşılırsa 24 Ağustos’taki 1.1709 seviyesinin üzerine çıkılıp, çıkılmayacağı tartışılmaya başlanır. ABD 10 yıllık tahvilleri 2.00’ın altına inmese de bu seviyelere oldukça yakınlaşır. Gelişen ülke para birimlerinde ve dolayısıyla dolar/TL kurunda da bir düzeltme/düşüş görebiliriz. Bu düşüşün ilk aşamada 2.96’lı seviyelerle sınırlı kalma olasılığı yüksek. Zira Cuma günü Fitch’in açıklaması var.

Yazının devamı...

Fiber ağlarla örelim anayurdu dört baştan

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan, on yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan, başta bütün dünyanın saydığı baş kumandan, demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” diye başlıyor 10. Yıl Marşı...

Nüfus 15 milyon, yıl herhalde 1933 olsa gerek. (10. Yıl marşı olduğuna göre) O günlerde anayurdu dört baştan demir ağlarla örmüş olsak da 1960’lardan sonra demiryolundan, karayoluna ağırlık verdik, devran döndü.

Bugün 75 milyondan fazla nüfusa ulaştık ve demiryollarını genişletsek bile çağı ya yakalarız ya gerisinde kalırız. “Muasır medeniyetler” seviyesine ulaşmamız hayli zor. Artık devir değişti. Demiryollarının yerini fiber optik kablolar aldı. Demiryolları ile taşıyabileceğimiz katma değer sınırlı iken, “fiber yollar” ile yaratıp, taşıyabileceğimiz katma değer çok daha büyük. Daha doğrusu demiryolları ile yükte ağır-pahada hafif mallar taşıyabilecekken, fiber yollar ile yükte hafif, pahada ağır “değerler” taşıyabiliriz.

Geçtiğimiz hafta B-20 toplantıları için Ankara’daydım. Son zamanlarda yakından ilgilenmeye başladığım dijital çağ ile ilgili olarak bir panelin yöneticisi olarak görev aldım. “Dijital Çağ için Politikalar: Teknoloji Küresel Ekonomiyi nasıl değiştiriyor?” başlıklı panelde dijital değişimin, küresel büyümeye nasıl katkıları olduğunu konuştuk.

Küresel danışmanlık şirketi Accenture’ın CEO’su, Vestel’in girişim şirketinden Metin Salt, Alibaba’nın Başkan Yardımcısı Brian Wong, “Verimli Lojistik için Küresel Koalisyon-GCEL” işbirliğinden Captain Samuel Salloum, Vodafone Türkiye’nin CEO’su Gökhan Öğüt ve World Economic Forum’dan Murat Sönmez ile geleceğin, “küreye” ne getireceğini tartıştık.

Dijital devrimi ıskalamayın

G-20 dönem başkanlığını yürüten ve 15-16 Kasım’da Antalya’da ekonomik olarak en büyük 20 ülkenin liderlerini ağırlayacak Türkiye olarak; bu zirvenin gündemine iş dünyasının girmesini arzu ettiği konuların ele alındığı B-20 Toplantısı 3-5 Eylül’de Ankara’da yapıldı. Zirvede bir yandan giyilebilir teknolojiler, bulut iletişim, sürücüsüz otomobiller, “nesnelerin interneti” ve “büyük veri” tartışılırken, diğer yandan KOBİ ve büyük şirketlerin yakın geleceğe nasıl hazırlandıkları konuşuldu.

BrianWong; Alibaba’nın sadece KOBİ’ler arasındaki bir alışveriş imkanı sunmadığını, Çin’de “büyük veri” sayesinde kredi değerlendirmesi yapıp kredi sağladıklarını, hatta bireylerin tasarrufları için “fon” dahi pazarladıklarını ve bunun da asli faaliyetlerinden biri haline geldiğini belirtti. Sırada “akıllı lojistik” varmış.

Accenture CEO’su Pierre Nanterme’in söyledikleri de önemliydi. Nanterme; gelişmiş ülkelerin dijital çağa hızla uyum sağlama çabası içinde olduklarını; ABD, Brezilya, Çin ve İtalya’nın bu konuda hızla ileri gittiklerini, Almanya ve Hollanda’nın da onları yakından takip ederek kendilerini “yeni dünyaya” hazır hale getirmeye çalıştıklarını söylüyor.

Bize düşen de bir an evvel teknolojik olarak çağ atlamamız. Turkcell CEO’su Kaan Terzioğlu’nun fiber optik altyapısının “merkezileşmesi” önerisi bu açıdan önemli bir adım olabilir. Dijital çağı yakalamak için çok ama çok acele etmeliyiz. Ancak böylelikle genç nesillerimizin; bilgiye hızlı erişimini, girişimciliklerinin öne çıkmasını ve dünya ile rekabet şansını yakalamalarını sağlayabiliriz.

“Endüstri devrimini” ıskalamış bir coğrafyanın evlatları olarak, hiç değilse “dijital devrimi” ıskalamayalım.

Yazının devamı...

Dolar 3.12’yi geçer mi?

Dolar/TL kurları 3.0138 ile tarihi düşük seviyelerini gördü. Kötü haber; iş dünyası ve bireylerin gelecek algılarının bozulduğu zorlu günlere yenileri ekleniyor. İyi haber, tek başımıza değiliz. Cuma günü açıklanan ABD Tarım Dışı İstihdam rakamı beklentilerin altında kaldı. 218-223 bin kişilik bir artış beklentisine karşılık beklenti 174 bin ile sınırlı kaldı. Bu rakam; ‘Fed faizleri artırmayacak’ düşüncesiyle; piyasaların hoşuna gitmesi gerekirken, önceki 2 aya ait rakamların 44 bin kişi ile yukarı revize edilmesi ve işsizlik oranının yüzde 5.1 olarak açıklanması piyasaları bozan faktör oldu.

Dow Jones endeksi yüzde 1.66 değer kaybedip, 16.102 ile 16.370’deki desteğinin altında bir kapanış yapması, 10.038 ile DAX’ın 10.258’in altında bir “haftalık kapanış” yapması piyasaların önümüzdeki hafta için de morallerini bozacağa benziyor.

Görünen o ki kim ne derse desin, Fed’in faiz artışı artık piyasalarca fiyatlanıyor. Hem gelişmiş, hem de gelişen piyasalarda…

Fiyatlama yansıyor

Sadece gelişmiş ülke borsaları değil, gelişen ülke borsaları ve de gelişen ülke para birimleri bu fiyatlamayı yansıtıyor. Bunu nereden mi çıkarıyorum? Borsaları bir yana koyarsak, TL’nin tarihi düşük seviyelerine indiği geçtiğimiz hafta Cuma günü, G.Afrika Rand’ı, Brezilya Real’i, Arjantin Pezo’su, Endonezya Rupi’si, Tayland Baht’ı da dolar karşısında tarihi en düşük seviyelerini gördüler. Polonya Zloti’si, G.Kore Won’u, Hindistan Rupi’si, Çek Krona’sı ve Meksika Pezo’su da tarihi düşük seviyelerine oldukça yaklaştılar. Bu dalgaya karşı bugüne kadar tedbir alabilmiş olanlar, Tsunami’den az çok korunabilecekler. Ancak bizim gibi buna “hazırlıksız” yakalanan; daha önceden önlemini almamış, ayağını yorganına göre uzatmamış ve de “Fed faiz artırırsa bakarız” diyenler daha olumsuz etkileniyor.

Bozuk tahterevalli yeni rekor getirir

Geçen hafta Ağustos ayı enflasyon rakamları açıklandı. Piyasa beklentisi yüzde 0.15 TÜFE artışı iken, gerçekleşme 0.40 olurken, yıllık enflasyon Ağustos’ta 7.14’e çıktı. Asıl çarpıcı olan üretici fiyatlarının (ÜFE) yüzde 0.98 artmış olmasıydı. Geçtiğimiz aya kadar fazla hissedilmeyen, daha doğrusu rakamlara yansımayan “kur geçişkenliği” yavaş yavaş hissedilmeye başlanıyor. Benim “ıspanak-ceviz endeksim” de TCMB’nin iyimserliğini bir türlü yansıt(a)mıyor. İşlenmemiş gıda (ıspanak temsil ediyor) ve dayanıklı tüketim (ceviz temsil ediyor) tarafında haftalık Pazar rakamları düşüş yerine, yükseliş olduğunu söylüyor.

Merkez Bankası’nın yükselen fiyatlar (kur dışında arz tarafından gelen bir enflasyon yok, tersine emtia fiyatlarından dolayı yurt dışından “deflasyon” ithal ediyoruz) karşısında talebi kısabilmek için faizleri (çoktan) artırması gerekirdi. Ancak son açıklamalardan anladığımız kadarıyla MB, Fed’i bekleyecek...

Tahterevalli çalışsaydı, kurlar ya da enflasyon yükseldiğinde MB; normal şartlar altında; faiz artıracaktı. Tersine faizler düştüğünde de kurlar veya enflasyon yükselecekti. Ancak bozulan denge (tahterevalli) nedeniyle bu reaksiyonlar veril(e)miyor. Hal böyle olunca da döviz tarafında piyasa katılımcılarının istediği oluyor. Bir anlamda istedikleri gibi at oynatabiliyorlar.

Buna bir de yurt dışından gelen dalgalar eklenince kurlardaki yükseliş kaçınılmaz oluyor. Cuma günü 3.0138 ile 3.00 “psikolojik seviyesinin” üzerinde ve de günün en yükseğinden kapatan dolar/TL kurlarında 17 Ağustos’ta yazdığım 3.12 seviyesinin görülme ihtimali artmış durumda. Teknik olarak bakıldığında 3.00 seviyesinin bir “anlamı” yok. İlk önemli seviye 2.4650, ikincisi 2.7090 seviyesiydi. Her ikisi de çoktan geçildi.

Geçtiğimiz hafta benim beklediğim düzeltme yerine tam tersine rekor geldi ve bu rekor; korkarım; yeni rekorların da kapısını açmış durumda. Bugün ABD piyasaları tatil. Bu fırsattan istifade piyasalar bir parça dinlenebilirse ne âlâ. Yok; eğer artık Fed’in 17 Eylül’deki toplantısına sayılı günler kalmışken tedirginlik artmaya devam edecek olur ise yukarıda belirttiğim seviyelerin görülmesi işten bile değil.

Euro/dolar paritesi destekler mi?

3.2250 ile “sepet kur” 24 Ağustos’ta tarihi zirvesini görmüştü. Euronun, dolar karşısında son günlerde değer kaybetmesiyle sepet kurda da 3.0835 seviyelerine kadar bir düzeltme/gerileme yaşandı. Ancak gelen ataklarla Cuma gününün kapanışı olan 3.1848 seviyesi “kapanış rekoru” olarak kayıtlara geçti. Geçen haftanın son 2 gününde euro/dolar paritesi 1.1085’ten geçen 50 günlük Basit Hareketli Ortalaması’na (BHO) kadar geriledi, altına inemedi ve kapanış da bu seviyenin üzerinde oldu. Görünen o ki kısa vadede euro için 1.1085 seviyesi önemli bir destek olacak. Bu seviye korunur ve hatta 1.1235 veya 1.1325 seviyelerine doğru euro cephesinde bir düzeltme görecek olur isek, dolar/TL kurları (daha doğrusu gelişen ülke para birimleri) üzerindeki baskının bir nebze de olsa

azaldığını görebiliriz. MB veya hükümet tarafından herhangi bir adım atılma ihtimalinin olduğunu düşünmüyorum. Eğer bu konuda gerek MB, gerekse de hükümet tarafında piyasaları “teskin” edecek açıklamalar gelecek olur ise kısa vadeli bir düzeltme yaşarız, yeni zirvelerin görülmesi engellenebilir/ertelenebilir.

BIST’in işi gün geçtikçe zorlaşıyor

Borsa İstanbul yaşanan onca kargaşaya, parite ve kurlardaki oynaklığa (bence) iyi dayandı. Ancak gelişmiş ülke borsalarının “kırmızı P azartesi” sonrasında bir türlü istenen ölçüde toparlayamaması ve yeni dip görme ihtimallerinin artması, BIST cephesinde de 73-74 binlerdeki dip oluşum çabalarını zora sokuyor.

Cuma günü için 72.890 seviyesi önemli bir destekti. Neredeyse bu seviyeden bir kapanış (72.950) oldu. Dolar bazında bakıldığında 2.42 dolar ile 24 Ağustos’taki kapanışın bile altında bir kapanış oldu. Belirttiğim üzere dolar/TL’de yeni rekorların önü açıkken, BIST 100 endeksinin geçtiğimiz haftalardaki dirayeti gösterebilmesinin zorlaşacağını düşünüyorum. Özellikle dolar bazında 2.35’lerin altına inilecek olur ise BIST cephesinde 2 doların dahi altına kadar sarkabilecek düşüşler yaşanabilir.

Yazının devamı...

Çin depremini atlatan piyasa sakinleşir mi?

Geçen haftanın ilk günü “Kara Pazartesi” olarak anıldı, bence o kadar da kara değil, daha çok “kırmızıydı”. Neredeyse tüm varlık piyasaları Çin borsasının yüzde 9’a yaklaşan düşüşü sonrasında sert bir şekilde değer kaybettiler. Birçok finansal ürün teknik analiz bakış açısından “ayı piyasasına” döndü veya dönüş sinyalleri verdi, gelişen ülke para birimleri dolar karşısında değer kaybettiler. Hafta sonuna doğru yaşanan toparlanma bu hafta da devam edecek mi?

Bu hafta piyasalara ABD’den gelecek haberler yön verecek. Fed Başkan Yardımcısı Stanley Fischer’ın hafta sonu Jackson Hole’da yapacağı konuşma merakla bekleniyordu. Fischer ihtiyatlı konuşmasında; son 1 yılda güçlenen doların, düşen petrol fiyatlarının ve ABD iş gücü piyasasındaki “kesatlığın” enflasyonu baskılayan etkilerinin azalmaya başladığını belirtti. Bunlara bağlı olarak enflasyon beklentilerinin yükselmeye başlayacağını, faiz artışına başlamak için illâ ki yüzde 2 hedefine varılmasının beklenmemesini söyleyerek Eylül’de faiz artışını masada tutmuş oldu.

Fischer faiz mesajını verdi

Piyasaların “Godot’u bekler” gibi bekledikleri bu faiz artışı gelse belki belirsizliğin ortadan kalkması adına çok daha iyi olacak. “Mini faiz artışı, ardından da uzun bir bekleme dönemi” tercihi piyasalar adına en doğru strateji. Fischer da bu olasılığı göz ardı etmeyecek şekilde; “faiz artışının ne zaman başlayacağından çok faiz politikalarıyla ilgili izlenecek yol daha önemli demiş”. Görünen o ki hafta sonu gelen mesajlar piyasaları çok memnun etmese de korkutmayacaktır.

Taa ki Cuma günü açıklanacak ABD Tarım dışı istihdam (TDİ) rakamlarına kadar. 223 bin kişilik bir artış beklenti ortalaması var. Beklentilerin üzerinde ABD’nin yüzde 2.3 büyüme beklenen ikinci çeyreğinde yüzde 3.7 büyüdüğünün açıklanması sonrasında TDİ’da beklentilerin üzerindeki bir istihdam artışı, piyasaları ‘Çin faktörü’ kadar olmasa da tedirgin edecektir.

Merkez’den zorunlu karşılık hamlesi

Çin Merkez Bankası neredeyse gelenekleşmiş bir şekilde önemli kararlarını hafta sonlarında açıklar. Bizim Merkez Bankamız da bu modaya mı uydu da önemli bazı kararları Cuma günü kapanışından sonraya veya hafta sonlarına getirmeye başladı bilemiyorum ama geçtiğimiz Cumartesi günü önemli kararlar açıkladı.Döviz depo işlemlerinde bankaların toplam işlem limitleri yüzde 130 artırılarak 50 milyar dolara çıkarılmış. Döviz likiditesi sağlama adına olumlu ancak döviz kurları üzerinde çok da etkili olmayacak bir adım.

Diğer yandan üç yıldan uzun yükümlülükler için zorunlu karşılık oranları yüzde 7’de sabit bırakılırken, 1 yıla kadar olanlar için yüzde 20’den 25’e, iki yıla kadar olanlar için yüzde 13’ten 20’ye ve 3 yıla kadar olanlar için de yüzde 8’den 15’e yükseltilmiş. Arka bahçede yapılan düzenlemeler yerel bankaların MB’ye bağımlılığını artırırken, yabancı yatırımcıların karar ve hareketleri üzerinde önemli bir etkisi olmayacaktır.

Petrol şaşırttı

Her ne kadar benim için sürpriz olmasa da geçtiğimiz hafta yaşanan “çalkantının en hırçını” petroldü. Hafta başında 42.19 varil/dolar seviyesine kadar gerileyen Brent petrolü, Cuma günü 50.95 seviyesini gördükten sonra günü 49.88’den kapattı.

Petrolün özellikle ABD’deki “çıkarma maliyetine” yaklaşılmış olması, Brent ile WTI (ABD ham petrolü) arasındaki farkın 4 doların altına inmesi, ABD’deki ham petrol stoklarında 1.9 milyon varillik bir artış beklenirken 7.3 milyon varillik bir azalma ve Nijerya’da Shell’in “zorunlu hal” ilân etmesi gibi sebepler bir araya gelince petrol fiyatlarındaki sıçrama sert oldu. Bu hafta Brent petrolünün 52.65-54.10 bandına kadar yükselmesi olasılık dahilinde. Ancak bu seviyelerde kalması zor ve yeniden 47.50-48.70 bandına kadar bir geri çekilme yaşanabilir.

Dolar kuru gevşer mi?

Merkez Bankası’nın hafta sonu attığı adımların kurlar üzerinde kısa vadede bir etkisi olmasını beklemiyorum. Fischer’ın konuşması ve uluslararası derecelendirme şirketlerinden geçtiğimiz hafta gelen açıklamalar ve yorumlar daha fazla etkili olacaktır. Görünen o ki derecelendirme şirketleri erken/yenilenen seçimin Türkiye’nin yaklaşmakta olan fırtınaya karşı zamanında hazırlık yapmasına mani olabileceğini, bunun da ekonomi üzerindeki riskleri artıracağından dem vuruyorlar. Haksız sayılmazlar. Ancak bir karar vermeden önce seçim sonuçlarını görmek isteyeceklerdir.

Yazının devamı...

Seçim nasıl fiyatlanır?

Erken seçime değil, “yenilenen seçime” gidiyormuşuz 1 Kasım’da… Erken ile “yenilenen” seçim arasındaki teknik farkları anayasa hukukçularına ve YSK’ya bırakarak bu kararın piyasalara ne getireceğine bakalım. Tartışmasız, önümüzdeki 50 işgünündeki belirsizlikler daha da artacak. Sanki belirsizlikler azmış gibi…

Geçtiğimiz hafta hem içeride hem de dışarıda oynaklığın (volatilitenin) zirve yaptığı bir haftaydı. Önceki hafta Uzakdoğu’da Çin’in “Yuan devalüasyonunun” artçılarının devam ettiği bir ortamda, içeride koalisyon seçeneklerinin tamamı “kadük” oldu. Salı günü Merkez Bankası da “donuklaşınca” piyasalar için “mükemmel fırtına” mevsimine girildi.

Dolar/TL kuru 3.0029, euro/TL kuru da 3.3476 ile tarihi rekorlarını kırdılar. İki yıllık gösterge tahvil bileşik getirileri yüzde 11.15 ile Mart 2014’ten bu yana en yüksek seviyesine yükselirken, BIST 100 endeksi dolar bazında 2.528’lik kapanışı ile 20 Temmuz 2009’dan bu yana en düşük seviyesini gördü. Üstelik bizim piyasalarımızın kapandığında ABD piyasaları henüz daha yüzde 3.10 ile 3.52 arasında düşmemişti.

Sessizlik olabilir

Bu hafta başında ABD borsalarındaki düşüşün önce Uzakdoğu’ya daha sonra da bizim piyasalarımıza yansıması olacaktır. Üç hafta önce diğer gelişen ülke para birimleri ve borsaları Fed’in faiz artışını fiyatlamaya başlamışken, bizim piyasalarımızı “koalisyon melekleri” bir süre korudu.

İki hafta öncesine kadar bu beklenti ile diğerlerinden pozitif ayrışmıştık. Geçtiğimiz hafta itibariyle koalisyon umutları sönüp, erken seçim ihtimali güçlenince bizim piyasalarımız bu sefer diğerlerinden önemli ölçüde negatif ayrıştı.

Seçimin 1 Kasım’da “yapılacağının” bu hafta içinde kesinleşmesi ve “netleşmesi” bizim piyasalarımız için bir anlamda belirsizliğin bir nebze de olsa azalmasını beraberinde getirecektir. Seçim sath-ı mahalline girilecek olması en azından bir belirlilik. Umudum odur ki bu kararla birlikte, silahlı çatışma ortamı ve piyasalar hani o sessizlik oyununda olduğu gibi “tıp” diyecek ve beklemeye başlayacaklar.

Parite nereye gider?

GeçEN hafta açıklanan Fed toplantı notları Eylül ayında da bir faiz artışı gelmeyebileceği fikrini güçlendirdi. Bu ortamdan en fazla faydalanan altın (hafta içinde değinmeye çalışacağım) ve euro oldu. Euro teknik olarak kritik 1.1375 seviyesinin dahi üzerinde bir kapanış yaptı. 1.1386 seviyesinden haftayı kapatan ‘euro’nun hafta içinde ilk aşamada 1.1415-25 ardından da 1.1460-75 seviyelerini test etme olasılığı var. Bu seviyelerden hem kârını cebine koymak isteyen, hem de euro yeterince yükseldi diyenlerce bir satış gelebilir. Eğer bu satışlar “yüklü” olur ise euronun yeniden 1.11’li seviyelere geldiğini görebiliriz. Eğer 1.1475 seviyesi günlük kapanışlar bazında da yukarı geçilecek olursa euronun 1.1810 seviyelerine kadar süren bir “düzeltme” dönemine girdiğini görebiliriz. Bu hafta için 1.1460-75 seviyesi karar seviyesi olacak.

Dolar yine rekor kırar mı?

Erken/yenilenen seçim kararı belirsizliği azaltacağı; bu arada herhangi bir nedenle seçimlerin yap(tır)ılmaması gibi bir seçeneğin söz konusu dahi olmadığı varsayımıyla; geçtiğimiz hafta içinde görülen 3.0029 seviyesinin “zirve olduğunu” kabul edebiliriz.

Üzerine çıkılacak olur ise 3.12’lerin test edilebileceğine geçtiğimiz hafta başında değinmiştim.

Cuma günü teknik olarak önemli olan 2.9145 seviyesine oldukça yakın bir kapanış oldu. Bu seviyenin altına inilecek ve iki günlük kapanış bu seviyenin altında olursa sırasıyla; 2.8600, 2.8153 ve nihayetinde 2.7710 seviyeleri resmin içine girecektir.

Alıcı bulacaktır

2.8153 ve 2.7710’lu seviyelerden önce 3.00 seviyesini görmüş birçok piyasa katılımcısı, değişik seviyelerden alıcı olacaktır. Bu nedenle bu seviyelerin görülme ihtimalinin kısa vadede düşük olduğunu düşünüyorum.

BIST için kritik seviye 72.200

Bu hafta borsada 72.200 seviyesi önemli olacak. Bu seviye korunacak olur dolar/TL kurlarındaki baskı azalacak olursa dolar bazında da 2.60 seviyesinin üzerine çıkmayı başarabilirse BIST 100 endeksi bu hafta ABD borsalarına rağmen bir parça nefes alabilir. Yoksa işi çok zor. 2.50-2.60 dolar bazındaki seviyeler korunamaz ve eskilerin deyimiyle satışlar “şelale” olur ise (fiyata bakmaksızın satış) dolar bazında borsada uzun yıllardır görmediğimiz 1.80 doları konuşuyor olabiliriz. Eğer toparlanma olursa da bu hafta için dolar bazında 2.80 seviyesinin üzerine çıkılması hayli zor görünüyor.

Yazının devamı...

Merkez durunca piyasa dağıldı!

Dün yapılan Para Politikası toplantısında Merkez Bankası “hiçbir şey” yapmadı, tüm faizleri ve koşulları aynen korudu. AKP ile bir koalisyon olasılığının ortadan kalkmasıyla tırmanan siyasi belirsizlik ortamında piyasalar en azından Merkez’den bir adım beklediler. Herhangi bir adım gelmeyince, dolar/TL kuru 2.9066, “sepet kur” da 3.0578 ile tarihi rekorlarını kırarken BIST 100 endeksi de 76,195’e kadar geriledi!

Döviz kurlarındaki yükselişe cevap olarak MB’nın para politikasında “sadeleştirmeye” gidebileceği bekleniyordu. Piyasaların “sadeleştirmeden” kastı; tek faiz politikasına geçilmesi ve piyasanın çok gerisindea kalan haftalık politika faizinin en azından “MB Ağırlıklı Ortalama Faizi” olan yüzde 8.70 seviyelerine kadar çekilmesiydi!

Toplantıdan sonra yapılan açıklamada “İşlenmiş gıda ve enerji fiyatlarındaki gelişmeler kısa vadede enflasyonu olumlu etkilemektedir. Bununla birlikte, döviz kuru hareketleri çekirdek enflasyon eğilimindeki iyileşmeyi geciktirmektedir. … gerekli görülen süre boyunca daha sıkı bir likidite politikası uygulanmasına karar verilmiştir.” denilmiş. Kurların enflasyona yansıması olacağının kabulü bir şey ifade etmiyor. Buna engel olacak “sıkı bir likidite politikası” deniyor, bu uğurda da herhangi bir adım atılmış değil!

Toplantıdan sonra sadeleştirme adımları, döviz likiditesi ve finansal istikrar adına atılacak adımlara dair ek bir açıklama yapılmış durumda. Piyasalardaki yangını söndürecek ciddi adımlardan “henüz” söz edilmiyor. Bugün yapılacak “Analist Toplantısında” açıklanması beklenen önlemlerin ne olacağını henüz bilmiyoruz ancak dün yapılan PPK’da faiz konusunda bir adım atmayıp, bir sonraki PPK’da uygulamaya başlanması beklenen bu adımların geç kalmaktan öte bir faydası olmayacak.

Kur cephesinde son bir ayda yaşanan sert yükselişin bir kısmı dışarıdan gelmişti. Ancak son bir haftadaki yükseliş tamamen içeriden kaynaklanıyor. Kabul, siyasi cephedeki belirsizlik bu kadar artmışken tek başına Merkez Bankası’nın piyasalara bir çözüm bulmasını beklemek haksızlık. Ancak MB’nın da hiçbir şey yapmadan beklemesi de anlaşılır gibi değil! En azından dün küçük de olsa bir adım atarak, piyasalara verebileceği “ben buradayım!” mesajıyla dahi piyasa katılımcılarının bir durup düşünmelerini sağlayabilirdi! Yapılmadı!

Merkez Bankası adeta “donunca” kendini sahipsiz hisseden piyasalar da adeta kafası kopmuş tavuk misali oradan oraya savruldular! Siyasi kaos ortamında “sığınılacak bir liman” diye düşündükleri Merkez Bankasının limanının da onları rüzgarlardan korumadığını gördüler.

MB adına bir kredibilite kaybı daha olarak kayıtlara geçti!

Yazının devamı...

Dolar 3.10’un üzerine çıkar mı

Dolar ya da döviz ne olur?’ sorusu geçtiğimiz haftaların en fazla sorulan sorusuydu. Hemen herkes önünü görebilmek için bu sorunun cevabını arıyor. Bu cevaba geçmeden önce kısaca geçtiğimiz haftaya bir göz atalım.

MHP lideri Bahçeli; AKP-MHP koalisyonunu olasılığını seçim gecesi yaptığı açıklama ile azaltmıştı (Ya da pazarlık için elini ilk günden yükseltmişti). Geriye elimizde AKP-CHP “Grand Coalition” (Büyük Koalisyon) kalmıştı. 4 yıl için yapılacak ve en yüksek oy almış iki partinin kuracağı bir koalisyon ile dünyaya “Demokratik Türkiye” imajını “satabilirdik”. Olmadı, bu “temel senaryo” geçtiğimiz hafta itibariyle tarih oldu.

Strateji net değil

Şimdi sırada “AKP-MHP mutat koalisyonu” için “istikşafı” görüşmeler var. Bu bir koalisyon mu olacak, yoksa MHP destekli “azınlık hükümeti” mi olacak tartışması da var. Her ne kadar Devlet Bahçeli “sınırlı koalisyon” veya “azınlık hükümetini” desteklemeyeceğini; Cumhurbaşkanı’na yönelik eleştirilerinden vazgeçmediğini sosyal medyadan açıklasa da 45 günlük sürenin sonuna gelinmişken, bugünkü görüşmede nasıl bir strateji izleyeceği henüz netleşmiş değil.

Bu hafta erken seçim mi, “süresi belirsiz” bir koalisyon mu yoksa bir “azınlık hükümeti” mi sorusunun cevabını alabileceğimiz bir hafta olacak.

Tedirginliği artıracaktır

Cevap her ne olursa olsun piyasalar açsından belirsizliğin arttığı bir dönemin kapısı açıldı. “Süresi belirsiz bir koalisyon hükümeti” olur ise piyasalar biraz durulur ve “bekle-gör” sürecine girerler. Ancak her türlü erken seçime gidilmesi seçenekleri, piyasalardaki tedirginliği artıracaktır. Bir de bu belirsizliğe Çin’den başlayan (Belki de tsunamiye dönüşebilecek) bir dalgayı veya Fed’den gelecek küçük ama yıpratıcı dalgaları ekler isek “mükemmel fırtına” koşullarına hayli yaklaşmış olabiliriz.

Yeni zirveler görülecek

Haftalık kapanışın 2.8185 seviyesinin üzerinde olması çokda iyi haber gibi görünmüyor. Eğer bir “AKP-MHP koalisyonu” kurulmaz ise önümüzdeki günlerde yeni zirveler göreceğiz.

Geçtiğimiz haftanın son gününde dolar/TL kuru 2.8462 ile tarihi zirvesini gördü, haftayı 2.8345 seviyesinden kapattı.

Haftalık kapanışın 2.8185 seviyesinin üzerinde olması, önümüzdeki günler için çok da iyi haber gibi görünmüyor. Eğer bir “AKP-MHP Koalisyonu” kurulmaz ise önümüzdeki günlerde yeni zirveler göreceğiz demektir.

Teknik analiz penceresinden bakıldığında; “ilk ana hedef” 3.12 olacak gibi görünüyor. Bu seviyeye bir hamlede gidilmesi normal değil. Politik cepheden gelecek haberler ile inişler ve çıkışlar olacaktır. Bu hafta içinde 2.8790 seviyesi test edilip, sonrasında bir düzeltme gelebilir.

Kur konusunda asıl önemli olan; piyasalardaki oynaklığa karşın Merkez Bankası’nın özellikle faiz hamlesinin ne olacağı...

Piyasa yeni zirveyi test etmeden önce bu haberi bekleyecektir. Eğer Merkez Bankası’ndan bir “yön göstericilik” gelirse, yeni zirve ertelenecektir. Yok eğer Merkez Bankası “pasif bir politika” izleyecek olur ise o zaman haftanın ikinci yarısında yeni zirvelerin görülmesi işten bile değil. Merkez Bankası’nın adımları uzun vade için “ikna edici” olmazsa da 3.12 seviyesinin zaman içinde (6 ay diyelim) görülme olasılığı artacaktır.

AKP-MHP Koalisyonu’nun kurulması durumunda ilk aşamada 2.7650-2.7850 bandına, koalisyon piyasalara güven verecek bir program açıkladığı takdirde de 2.7150-2.7250 bandına doğru bir “düzeltme” yaşayabiliriz. Ancak bunların düzeltme olacağını, kalıcı olmalarının küresel gelişmeler de göz önüne alındığında kalıcı olmasının zor olduğunu unutmamakta fayda var.

Koalisyon hükümeti kurulup kurulamayacağı netleşecek. Başbakan Ahmet Davutoğlu ve MHP Lideri Devlet Bahçeli bugün kritik bir görüşme yapacak.

MERKEZ BANKASI’NDAN FAİZ HAMLESİ GELİR Mİ?

Dolar/TL kurunun tarihi rekor (düşük) kırdığı bir haftanın ardından yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında alınacak kararlar önemli olacak.

18 Ağustos Çarşamba günü Para Politikası Kurulu (PPK) toplanacak. Volatilitenin arttığı, Dolar/TL kurunun tarihi rekor (düşük) kırdığı bir haftanın ardından yapılacak PPK toplantısında alınacak kararlar önemli olacak. Neden önemli? Son Enflasyon raporu toplantısında Merkez Bankası Başkanı Başçı, para politikasının “sadeleştirileceğini” açıklamıştı. Bundan, kademeli olarak “tek politika faizine” dönülmesi algılandı. En azından yüzde 7.50 olan “1 haftalık Politika faizinin” geçtiğimiz Cuma günü yüzde 8.70 olarak gerçekleşen “TCMB Ağırlıklı Ortalama Fonlama Faizine” yakınsayıp yakınsamayacağına bakılacak! Bu hafta yapılacak toplantıda MB’nin “anlamlı bir hamle yapmaması” bir yandan kredibilitesinin bir kez daha sorgulanmasına, diğer yandan da ‘kur ateşine odun mu atıyor’ algısının oluşmasına neden olabilecek. Hele ki toplantı öncesinde erken seçim sathı mahalline girildiği netleşmiş ve kurlardaki oynaklık artmışsa…

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.