Şampiy10
Magazin
Gündem

Politika yapamamanın maliyeti

Mesele hamasi davranmaktan çok, politika yapabilme meselesi. Bunu, Yunanistan’ın Syriza’sında da bizim MHP’de de yakından gördük. AB’nin kemer sıkma önlemlerini gevşeteceği vaadiyle iktidara gelen ancak bunu için yeterince çalışmamış, politikanın dehlizlerinin bilmeyen, tutarlı ve sağlam bir politika oluşturmaktansa ‘yel değirmenleriyle savaşmayı’ tercih eden Tsipras ve Varoufakis sonunda ellerindeki tüm silahları tüketince sorumluluğu halka yıkmaya karar verdiler.

Hafta sonu Yunanistan’da referandum yapılacak. Troyka’nın (AB, ECB ve IMF) talep ettiği yeniden yapılandırma şartlarının kabul edip etmeyecekleri halka soracak. Son bir haftadır bankaları ve borsası kapalı olan, değil ekonomiyi döndürmek, günlük ihtiyaçlarını karşılamak için bile parasını bankadan çekemeyen halk hafta sonu bir karar verecek. Bu hengâmeye devam mı, yoksa “egemenlerin” taleplerine boyun eğerek bir süreliğine de olsa rahat nefes alabilmek mi? Taleplere “Evet” derlerse Syriza için yolun sonu demek, istifa edecekler ve erken seçim yapılacak. Yunan halkı “Hayır” derse, Tsipras’ın bir kez daha halktan güvenoyu almış bir başbakan olarak eli, az da olsa güçlenecek. Ancak hafta boyunca görüşmelere yeniden başlamak için değişik kapıları çalan birisi için sanıldığı kadar fazla değil.

Almanya Başbakanı Merkel de ‘Referandumu yap gel, ondan sonra konuşalım’ diyerek erken müzakerenin önünü kapatmış durumda. Belki bunu kabul etseler, Tsipras da referandumdan vaz geçecek. Ancak Merkel başta olmak üzere AB’nin elitleri Syriza’nın; başta İspanyol Podemos ve belki de İtalya’nın ‘Kuzey Ligine’ ”kötü örnek” teşkil etmesinler, açtığı yoldan onlar da gitmesinler diye olabildiğince ketum davranıyorlar.

Politika yapamamanın bir örneğini de önceki günkü Meclis Başkanlığı seçimlerinde MHP cephesinde gördük. Tüm politikasını “HDP’ye hayır” üzerine kurmuş olan MHP, seçimin 4. turunda “geçersiz” oy kullanarak, bir anda “erken seçim” olasılığını artırdı.

Bizim piyasalarımız, Meclis Başkanlık seçiminden sonra daha önceleri ağırlıklı senaryo olarak benimsediği AKP-CHP koalisyonuw ihtimalinin azaldığını düşünerek, AKP-MHP koalisyonunu fiyatlamaya başladı ve dolar/TL kuru yeniden 2.70’in üzerine çıktı. Henüz daha bir “erken seçim” fiyatlanmıyor. Fiyatlanmaya başladığında yeni yükseklerin/zirvelerin görülme olasılığı hızla artacaktır.

Komşu’daki referandumun sonucu ne olursa olsun, piyasaları bir süre daha etkilemeye devam edecektir. Koalisyon gerginliği, Grexit endişeleri, Suriye’ye girecek miyiz endişeleri ve belki de hepsinden önemlisi Fed’in faiz artış senaryosu piyasalarımız üzerine kâbus gibi çökmüş durumda. Bu kâbustan kurtulabilmemiz ancak hızlı, kararlı ve toplum yararına çözümleri en kısa zamanda hayata geçirmemizle mümkün. Ancak bu sağduyu öne çıkacak mı?

Yeni seçilen Meclis Başkanı’nın kuvvetler ayrılığını “Kuvvetler ayrılığı güçler kavgası değil Cumhurbaşkanı’nın koordinasyonunda medeni bir işbirliğidir” şeklinde tanımladığı bir ortamda, hiç sanmıyorum...

Yazının devamı...

Merkez Bankası büyük fırsat kaçırdı

Salı günü yapılan Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizleri değiştirilmedi. Yapılan açıklama da bir önceki açıklama ile neredeyse aynı “enflasyonda düşüş temennilerini” içerirken en önemli değişiklik “Son dönemde yaşanan döviz kuru hareketleri çekirdek enflasyon eğilimindeki iyileşmeyi geciktirmiştir” kısmı olsa gerek. MB; kur hareketlerinin enflasyon geçişkenliğini uzun süre göz ardı ettikten sonra, kabul ederek kayda geçirmiş oldu.

Seçimin hemen sonrasında, henüz daha hükümet şekillenmemişken, MB’nin bir adım atmıyor olması normal karşılanabilir. Piyasa katılımcıları da herhangi bir değişiklik beklemiyordu. Ancak seçim öncesindeki 8-9 aylık dönem de normal değildi ki. MB siyasi baskı altındaydı. Bir de “Yüksek faiz, yüksek enflasyonun sebebidir” gibi ekonomi literatüründe olmayan bir sava karşı durmaya çalışıyordu.

O dönemde faiz artışının zorluğunu kabul etmesem bile, anlayabiliyordum. Temennilerle düşmesi mümkün olmayan enflasyonun ancak MB’nin sıkı duruşu ile kontrol altına alınabilmesi mümkün iken; bu konudaki “güvercin” tavır seçimden sonra yapılan ilk toplantı da sürdürüldü. Fed’in faiz artışını ertelemeye devam etmesi de MB’nin elini rahatlattı. Ancak bu doğru bir strateji mi?

Önümüzde Fed başta olmak üzere erken seçimin dahi masada olduğu bir dönem var. Bu döneme hazırlık olması açısından; yüzde 7.50’deki politika faizi olan haftalık repoyu değilse bile; yüzde 10.75 olan gecelik borç verme faizini artırabilirdi.

Böylesi bir hamlenin MB’ye sağlayacağı önemli faydalar olacaktı: Kurdaki oynaklık arttığında hareket alanı genişleyecekti. Normal zamanlarda illâki üst banttan vermesi gerekmiyor.

Bağımsızlığı konusunda azalan kredibilitesini geri kazanma konusunda önemli bir adım atmış olurdu.

Hükümetler ne olursa olsun, piyasaların kontrolü bende” diyebilme şansını elde ederdi. Piyasalar da artık sadece hükümeti değil, gerçekten MB’nin neler dediğini daha fazla dikkate alırlardı.

Kredibilitesini artıran bir MB, kriz anlarında “şok faiz artışı” yapmak zorunda kalmayabilirdi.

Aylık banka mevduat faizlerinin yüzde 11’lerde, Takasbank Para Piyasası aylık faizinin yüzde 12.35’lerde olduğu bir ortamda, piyasa ile MB arasındaki “boşluk” da bir nebze olsun kapanmış olurdu.

Tek toplantıyla bunca fırsat kaçmış olamaz diyebilirsiniz. Hatta dolar/TL seçim sonrasında 2.80’lerden 2.66’lara gerilemişken neden bir faiz artışı yapılsın da diyebilirsiniz. Haksız sayılmazsınız. Ancak sorunların biriktiği bir dönemde sert tedbirler almak yerine hazır “barış zamanındayken” bazı önlemleri almak da, “savaş zamanındaki” maliyetleri azaltacağı aşikârdır.

Kaldı ki üst bant artışı, politika faizini değiştirmiyor ki? Sadece haftalık ve gecelik borç verme arasında yapılacak ayarlamalarda MB’nın oyun alanını genişletecek, elindeki silahı daha da güçlendirecek bir adım olurdu.

Böylesi iyi bir fırsatı kaçıran MB, ne zaman bir daha böyle bir fırsatı yakalayabilecek?

Yazının devamı...

Merkez adım atabilir mi?

23 Haziran Salı günü önemli bir gün olacak. Yeni seçilen milletvekilleri saat 15:00 itibariyle toplanacak TBMM’de yemin edecekler, ardından da hükümet kurulması için maraton başlayacak. Bir saat öncesinde de Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) kararı açıklanacak. Her iki olay haftanın en önemli gelişmeleri.

Geçen hafta Cuma günü Fed’in de desteğiyle; finansal piyasalarımızda iyimserlik hakimdi. Seçimden sonra 2.70’lerin üzerinde uzunca bir süre kalan dolar/TL kuru ilk kez hem günlük hem de haftalık bazında 2.70’in altında kapattı. Borsa İstanbul da seçimin hemen ertesinde 81.943 ile 77.805 arasında oluşan boşluğu kapattı, hatta Fed açıklaması sonrasında seçimden önceki Cuma gününün de üzerine çıkarak haftayı 82.454’ten kapatmayı başardı. Piyasalar bir koalisyonu “satın almışa” benziyor.

Kılıçdaroğlu’nun Bahçeli’ye yapmış olduğu Başbakanlık teklifinin reddedilmesi, piyasalarda AKP-MHP koalisyonu olasılığının yükseldiği olarak algılandı. Her ne kadar bu konuda değişik duyumlar ve yorumlar olsa da piyasalar şimdilik kaydıyla bardağın dolu tarafını görmeyi tercih ediyor. Ben, piyasalar kadar iyimser değilim. Görece olarak “sessiz ve sakin” geçen iki haftadan sonra siyaset cephesindeki havanın ısınacağı, erken karar vermenin çok sağlıklı olmayacağı kanaatindeyim.

Piyasanın koalisyon tepkileri

Olası koalisyon alternatiflerinde piyasa tepkisinin neler olabileceğini yazmıştım. Ancak bu hafta denkleme yeni bir parametre eklendi: Tel Abyad’ın YPG güçlerince İŞİD’ten alınması. Güney sınırımızda hızlı denebilecek bir şekilde Kürt kantonları birbirine bağlanıyor. Şimdi sırada Kobani ile Afrin arasındaki bölge var. Eğer bu bölge de Kürt kuvvetlerinin eline geçecek olursa güney komşumuz bir kez daha değişecek. Bunun Türk siyasetinde önemli yansımaları olacak, hatta kurulacak koalisyonu dahi şekillendirebilecek.

AKP-CHP koalisyonu ile çözüm süreci devam edebilecek ve ‘yeni komşumuz’ ile farklı bir ilişki kurulabilecekken, AKP-MHP koalisyonun yeni duruma tepkisi, askeri çözümü de dahil edecek farklı politikaları gündeme getirebilecek. Birbirinden oldukça farklı olan bu politikaların orta vadede ülke siyasetine ve ekonomisine çok önemli faydalar veya yükler getirebilecek. Bu nedenle piyasaların “koalisyon kuruldu” iyimserliğine mesafeli yaklaşıyorum.

Bekle ve gör politikası

Gelelim Merkez Bankası’nın bu hafta ne yapabileceği konusuna. Son bir yılın siyasi baskının en az hissedildiği toplantısı olacak. Yine de MB’nin “meydanı boş bulup” radikal bir adım atmasını beklemiyorum. Onlar da hükümetin kurulmasını, kurulamadığı takdirde bir erken seçim olasılığına karşı “bekle gör” politikasını izleyeceklerdir. Dolar/TL kurunun 2.70’lerin altına inmesi de bu seçeneği güçlendiren bir unsur. Geçtiğimiz hafta kurların yüksek seyrettiği dönemde MB haftalık repo ile yüzde 7.50’den fonladığı rakamı 50 milyar TL’den 45 milyarlara düşürdü. Buna karşın yüzde 10.75’ten fonladığı gecelik tutarı artırarak döviz piyasalarına hem mesaj vermeye çalıştı hem de fonlama maliyetlerini artırmış oldu. Ancak aylık mevduat faizlerinin yüzde 10.50-11.00 bandına yükseldiği bir ortamda MB’nin yüzde 7.50’lik politika faizi piyasanın uzağında kalmış durumda. Enflasyonda “umulan” düşüş de gerçekleşmediği bir ortamda MB’nin ön alması gerekirken yine “bekleyip görecek” olması anlamlı değil.

Beklerken belki de PPK’nın atabileceği en akılcı adım; yüzde 10.75 olan gecelik borç verme faiz oranını yükseltmek olabilir. 50-100 baz puanlık bir artış ile gerektiğinde kullanılabilecek bir “alan” yaratılabilir. MB; elinin bu kadar rahat olduğu bir toplantıda da adım atmazsa gelecekte daha sert kararlar vermek zorunda kalabilecek.

Dolar/TL’de farklı senaryolar

İyimser havanın devamı durumunda; hele ki MB’den üst bantta bir faiz artışı gelmişse; dolar/TL kurlarında bu hafta içinde 2.6750 seviyelerinin test edilmesi yüksek bir olasılık. Koalisyon kuruldu haberi gelirse de 2.6450 seviyeleri resmin içine girer. İyimserliği hızlı satın alan BIST için 83.500 seviyesi önemli direnç seviyesi olacak.

‘Havanın bozduğu’ ancak fırtına çıkmadığı (!) durumda dolar/TL’nin yeniden 2.7450’lere geldiğini, BIST’in de 80.250’li seviyelere geri geldiğini görebiliriz. Fırtına durumunda hedefler çok farklı olacaktır.

Yunanistan için bugün AB’de olağanüstü toplantı var. Çözüm çıkması olasılığı olmasa, olağanüstü toplanmazlardı diye düşünerek bu faktörü şimdilik göz ardı ediyorum. Haftayı 1.1350’den kapatan ve 1.1470’i ‘kerterizlemiş’ euro da farklı düşünmüyor bence.

Yazının devamı...

Ekonomi kurmayları piyasayı nasıl etkiler?

AKP-MHP koalisyonu olasılığının artması ve Durmuş Yılmaz’ın kabinede yer alacak olmasıyla dolar/TL ilk aşamada 2.66’ya düşebilir. AKP-CHP koalisyonunda ekonominin ‘kaptan köşküne’ Derviş çıkarsa 2.5850 olasılığı artacak.

Bu hafta içeride koalisyon kurma çalışmaları, dışarıdaysa Fed’in (bana göre) kritik toplantısı bu haftanın önemli olayları olacak. Fed’e geçmeden önce hepimizin merakla beklediği koalisyon çalışmalarına değinmekte fayda var. Zira Fed’in faiz kararından çok, kısa vadede iç politikada yaşanacaklar piyasalara yön verecek.

Gündemde olan AKP-CHP ve AKP-MHP koalisyonlarından birisi kurulacak mı, yoksa erken seçim olasılığı artacak mı? Erken seçim seçeneğinin gerçekten son seçenek olduğunu, şu andaki siyasi partilerin erken seçime yakın olmadıklarını düşünüyorum. Kaldı ki yakın bir gelecekte yapılacak erken seçim çözüm olacak mı? Oy verenler bu kadar mı çabuk karar değiştirecekler veya verdikleri oydan bu kadar kısa zamanda mı pişman olacaklar? Sanmıyorum…

Diğer yandan kurulacak olan koalisyon hükümetlerinde kimin kaç bakanlık aldığından çok, hangi bakanlığın hangi partide (yani hangi görüşü temsil edenlerde) olduğu ve ekonomi yönetiminin kimlerden oluşacağı önemli.

AKP-MHP koalisyonunda AKP’nin muhtemel adaylarını az çok biliyoruz. İbrahim Turhan isminin öne çıkacağı piyasalarda konuşuluyor. MHP tarafında piyasaların olmazsa olmazı eski MB Başkanı Durmuş Yılmaz olacaktır. Özellikle Yılmaz’ın kabinede ekonomi bakanlıklarından önemli birini üstlenmesi piyasalara güven verecektir.

AKP-CHP koalisyonunda da CHP adına Kemal Derviş’in adı anılıyor. Her ne kadar seçim çalışmalarına CHP adına katılmamış olsa da “yardım” konusundaki görüşlerini açıklamıştı. Belki de Derviş’in yanına veya yerine; yeni ses, yeni yüz ve başarılı akademik kariyeriyle; Selin Sayek Böke ismi de CHP adına ekonomi yönetimini üstlenebilir.

Koalisyonun bu hafta içinde kurulmasa bile şekillenmesi piyasaları bir nebze de olsa rahatlatacaktır. Ancak sonrasında piyasalar; ekonomi yönetiminde kimlerin olacağına, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Erdem Başçı konusundaki muhtemel stratejilere odaklanacaktır. Piyasalar açısından koalisyonun varlığı ‘evet’ ama TCMB’nin konumu olmazsa olmaz bir konu. Bağımsız Merkez Bankası ile hükümetin “nezaretindeki” bir Merkez Bankası arasında piyasalar açısından önemli bir fark var ve bu konudaki “muhtemel algı” kaçınılmaz şekilde fiyatlara yansıyacaktır.

Fed’in kararı ne olacak?

Fed’e gelince… Dikkatinizi çekmiştir eminim, BIST’te yeni zirvelerden, hatta seçimden önce görülen 88.651 seviyesinin test edilme olasılığından söz etmiyorum. Zira artık koalisyonu kurduysak, Fed’in ne diyeceğine daha fazla dikkat edeceğiz.

16-17 Haziran tarihlerinde Fed toplantısı yapılacak. Janet Yellen’den piyasalar herhangi bir faiz artışı beklemiyor, bunu fiyatlamıyor. Benim 1 yıl önce yaptığım tahmine göre bu toplantıdan bir faiz artışı gelebilir. Ancak ben de son ABD verilerinden sonra faiz artışının Eylül’e kalma olasılığını kabul etmeye hazırım.

Ancak Fed’den ister bir faiz artışı gelsin (gelirse benim beklentim 15 baz puanlık, göstermelik bir artış) isterse de ne zaman artışa başlayacağına dair bir ipucu versin, piyasaların ilk tepkisi olumsuz olacaktır.

Koalisyon kurul(a)maz ve Fed faizleri yükseltirse...

Piyasaların hiç mi hiç istemediği bir seçenek. Bu durumda BIST’te 73.500, dolar/TL kurunda ilk aşamada 2.7650, sonrasında da yeni “zirveler” görülebilir. Koalisyon çözümünün olmadığı bir ortamda bir de dışarıdan gelecek “dalgayı” nasıl göğüsleriz, merak ediyorum…

DOLAR VE BIST 100 İÇİN FARKLI SENARYOLAR

AKP-MHP koalisyonu olasılığının artması ve Durmuş Yılmaz’ın kabinede yer alacak olması; hatta gerçekleşmeden önce dedikodular bile; dolar/TL kurunu ilk aşamada 2.6650-2.6860 bandına indirebilecek. Hükümet programına dair taslakta TCMB’ye dair “piyasa dostu” bir söylem dile getirilecek olur ise dolar/TL kuru 2.6450 seviyelerine kadar dahi gerileyebilir.

AKP-CHP koalisyonunda ekonominin “kaptan köşkünde” Derviş olursa 2.5850-2.6050 olasılığı artacaktır. Eğer bu hafta boyunca koalisyon olasılığının azaldığına dair haberler gelirse dolar/TL kurlarında 2.7650 seviyesi kritik eşik olacaktır. Tabii ki tüm ekonomi dolar/TL kurlarından ibaret değil. Yine de piyasaların olası tepkisinin ne olacağını anlatmak için “kolay bir gösterge” olduğundan, dolayı dolar/TL kurları ile olasılıkları ifade etmek daha kolay anlaşılabilir geliyor. İşin birde BIST tarafı var tabii ki… Durmuş Yılmaz’lı bir AKP-MHP koalisyonu BIST 100’ü ilk aşamada 82.500 ve ardından da 83.900’lü seviyelere taşıyabilir. Derviş’li bir AKP-CHP koalisyonu bu seviyelerin de üzerine çıkılmasına 87.250’nin resmin içine girmesine katkısı olacak.

Yazının devamı...

Seçim sonucu piyasayı ayrıştırdı

Piyasalar ‘Seçim bitince belirsizlik ortadan kalkar; HDP meclise girse bile AKP tek parti iktidarını sürdürür’ diye bekliyordu. Seçime bir hafta kalana kadar olan sürede “AKP-MHP koalisyonuna” da razıydı. Ancak Pazar günü Bahçeli’nin yapmış olduğu konuşmanın “hızlı ve sert” olması piyasaların kafasını karıştırdı.

Sonuçların koalisyonu getirmesi belirsizliğin bir süre daha devam edeceğini gösteriyor.

Seçim sonuçlarına dair birçok yorum yapıldı, daha da yapılacak. Naçizane benim çıkardığım iki net sonuç oldu:

1- Başkanlık seçeneği toplumun geneli tarafından kabul görmüyor.

2- Toplum “iç barış” istiyor.

İlki kişisel bir talepti, toplumsal destek görmediğinden; eğer ısrara devam edilmezse; zamanla unutulup gidecek. Asıl önemlisi ikinci sonuç. Gönlümden geçen; HDP’nin meclise girmesiyle “resmi muhatap” kazanacak olan müzakere sürecinin, güçlü bir koalisyon hükümeti eliyle yürütülmesi ve “barış” ile nihayetlendirilmesi. Böylelikle başarılacak barış “tunç tabletlere” yazılabilir ve kolay kolay da bozulmaz.

Doğal olarak piyasaları yakından ilgilendiren nasıl bir hükümet kurulacağı, kurulamaz ise erken seçim olasılığının artacak olması. Hükümetin kurulması durumunda ekonomi yönetiminde kimlerin olacağı, kurulacak hükümete Cumhurbaşkanlığı’nın başkanlık yapmakta ısrar edip etmeyeceği gibi konular var.

İlginç olan bunlara döviz ve bono piyasası ile borsa cephelerinin farklı tepkiler vermesi. Seçimin hemen ertesinde dolar karşısında 2.8097’ye kadar değer kaybeden TL, dün 2.7275’e kadar değer kazandı. Bono tarafı “likidite kuruluğundan” dolayı zaten sınırlı tepki vermişti.

Asıl dikkat çeken BIST’in seçim sonrası yaşadığı sert düşüşe sınırlı tepki veriyor olması. Pazartesi günü görülen 75.268’den sonra dün 79.350’lere kadar çıkıldı ancak her yükseliş çabası bir satışla karşılaşıyor. Bana şaşırtıcı gelen, bu denli oynak olan piyasalarda VIOP Endeks 30 kontratının dün saat 14:30’a kadar 96.300-97.100 arasında 800 puanlık bir aralıkta sıkışıp kalmasıydı.

Döviz ve bono cephesini ‘başkasının parası ile işlem yapanlar’ borsa cephesini de kendi nam ve hesabına işlem yapanlar diye ayırdığımda, kendisi için işlem yapanların henüz daha gelecek konusunda güvenlerinin yerine gelmediğini söylemek mümkün. Başkasının parasıyla işlem yapanlar da; özellikle bankacılık kesimi; yükselen kurlar nedeniyle “batık kredilerinin” artmasından endişe ettiklerinden, kurların düşmesini umut ettiklerini gösteriyor.

Seçim sonuçları nihayetinde bir “normalleşme” talebini de ortaya koyuyor. Umarım bu toplumsal talep; hem cumhurbaşkanı hem de yeni seçilen vekiller arasında da karşılık bulur.

Yazının devamı...

Piyasa nasıl tepki verecek?

Seçime giderken birçok seçmenin aklında aynı soru vardı: Seçim sonuçları gerçeği yansıtacak mı, seçim hileleri halkın iradesinin sonuçlarına yansımasının önüne geçecek mi? Her ne kadar bu konuda emin olunamazsa bile yine de resmi sonuçlar; seçimlerin “sağlıklı” sonuçlar getirdiği umudunu güçlendirdi. Bu konuda çaba gösteren “Oy ve Ötesi” grubu ve diğer sivil organizasyonlara teşekkür etmek gerek.

Seçim sonuçları; AK Parti’nin tek başına hükümet kuracak milletvekili sayısına ulaşamadığını, HDP’nin Türkiye’yi kapsayacak bir mesajla barajı aştığını gösteriyor. Seçimlerde ilk çıkan sonuç; halkın ‘tek adam’ veya bir ‘başkanlık sistemine’ taraftar olmadığı, kuvvetler ayrılığının korunduğu bir parlamenter sisteme taraftar olduğu yönünde. Diğer yandan görünen tablo bir “erken seçimin” önünü açıyor. Her ne kadar bir ‘koalisyon’ olasılıklar arasında olsa da; bu koalisyonun taraflarından birinin AK Parti olacaksa, diğer tarafının kim olacağının belirsizliği bir süre için kamuoyunu meşgul edeceğe benziyor.

CHP’nin seçim sonuçlarını nasıl yorumlayacağı, parti içinde nasıl bir ‘iç muhasebenin’ yapılacağını kestirmek için henüz erken. Böyle bir ortamda “büyük koalisyona” gireceklerini sanmam. Diğer yandan MHP için de benzer bir durum söz konusu. HDP ile kıyaslandığında her ne kadar daha fazla oy almasına rağmen milletvekili sayısındaki farkın az olması da ‘iç muhasebeyi’ gerektirecek bir durum. Her iki partide de bu ‘iç muhasebe’ bitmeden bir koalisyona girmeleri ne kadar mümkün olacak, kestirmek zor.

AK Parti’nin içinde bulunmadığı bir koalisyon mümkün görünmediği; olası bir ekonomik daralmanın söz konusu olduğu bir ortamda hangi partinin koalisyon ortağı olacağı önümüzdeki günlerde en fazla tartışılacak konu olacak. Diğer yandan AK Parti tarafında da Başbakan Davutoğlu’nun ‘gücünü’ koruyup, koruyamayacağı da ayrı bir merak konusu olacaktır.

BIST 80 binin altını test eder

Borsa İstanbul’un işi daha da zor. Mayıs başındaki yazılarımda da belirttiğim üzere; 2011 seçimlerindekine benzer şekilde; Borsa İstanbul’da seçim öncesi “beklentiler” nedeniyle suni bir olumlu hava oluşmuştu. Bu havanın seçim sonuçlarından sonra sürdürülebilir olması nerdeyse imkânsız. Cuma günü 81.943 seviyesinden kapatan BIST 100 endeksinin yine “boşluklu” bir açılış ile düşmesi normal karşılanmalı. İlk aşamada 80.100 seviyesi, ardından da 79.370 seviyesinin test edilmesi olasılığı oldukça yüksek. Eğer yeni hükümet şeklinin ne olacağı kısa sürede belirginleşirse bu seviyeler korunabilir, bugün ortaya çıkacak “boşluk” kısa sürede kapanabilir Ancak ben bu olasılığı çok da yüksek görmüyorum. Belirtmiş olduğum seviyeler aşağı kırılacak olursa da zaman içinde 73.500 seviyelerinin test edilmesi olasılığı artacaktır. Seçim öncesindeki “iyimser zorlamalar” güç yitireceğinden dolayı, olası bir düşüş hareketi hızlı olabilecektir. Dikkatli olmakta fayda var.’

Dolar hangi seviyeye çıkar?

Tek parti iktidarının sona erdiği, koalisyona ve belki de erken seçime gidecek bir ‘azınlık hükümetine’ yol açabilecek bu sonuç, piyasaların geçtiğimiz Cuma gününe kadar “fiyatladığı” bir senaryo değildi. Piyasa HDP’nin barajı geçtiği ancak AK Parti’nin tek başına iktidar olduğu bir iktidarı ‘satın almıştı’. Hatta seçimler öncesinde son derece “oynak” geçen Cuma günü dolar/TL kuru 2.66’lı seviyelerden kapanmıştı. Seçim sonuçları bu olasılığı ortadan kaldırdı. Piyasalar artık ya azınlık hükümeti ya koalisyon ya da erken seçim konuşuyor olacak. Bu da belirsizlik demektir ki, piyasalar bundan hiç mi hiç hoşlanmayacaktır. Diğer yandan Mayıs ayı boyunca 2011 seçimlerindekine benzer bir şekilde olası bir düşüşü “erteleyen” “beklentiler” ile desteklenen “iyimser hava” da artık sona erecektir. En azından “belirsizlik” sona erene kadar…

Piyasaların ilk tepkisi “önce satalım, sonra bakarız” olacaktır. “Beklenti” yönetecek bir ortam da olmadığından dolayı, büyük olasılıkla piyasa kendi dengelerini, kendi bulacaktır.

Endişeler artarsa...

Önce dolar/TL kuruna bakalım…

Geçtiğimiz Cuma günü kapanışı 2.6620 seviyesinden gerçekleşmişti. İyimserlikle gelen bu kapanışın üzerinde “boşluklu” bir açılış olacaktır. Dolar/TL kurunun; pariteden bağımsız olarak; ilk aşamada 2.7650 ile “yeni zirve” test etmesi olasılığı yüksek.Koalisyon mu, erken seçim mi kararı netleşmeden, eğer koalisyon seçeneğinde karar kılınırsa tarafların kimler olacağına ve de bu sürece bağlı olarak 2.7650 seviyesi korunabilir. Eğer gelecek konusundaki endişeler artacak olur, yeni ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası yönetimi konusundaki endişeler artar ise 3.00-3.10 arasında yeni zirveler test edilecektir.

Yazının devamı...

Piyasanın da kafası karıştı

Seçimlerden önceki son iş günündeyiz. 2002 seçimlerinden bu yana sonucu en fazla merak edilen; Türkiye’nin geleceği açısından önemli sonuçlar doğuracak bir seçime gidiyoruz. Öncelikle oy kullanmanın bir yandan vatandaşlık görevi, diğer yandan da ülkenin geleceği hakkında bugünden söz söylemek isteyenlerin mutlaka oy kullanmaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Demokratik bir ülkede yaşamak istiyorsak; bir yandan sandığa mutlaka gitmeli ve oyumuzu kullanmalı, diğer yandan da adil bir “sayım” için de çaba göstermeliyiz. Bu arada da Stalin’e atfedilen “Oyları kimin verdiği değil; sayımları kimin yaptığı önemlidir” sözünü akılda bulundurmalıyız.

Seçim sonuçları konusunda kafalar karışık. Bu karışıklık piyasalara da yansıyor. Özellikle kur cephesi dün oldukça hareketliydi. Dolar/TL kuru dünün ilk yarısında 2.7070’e kadar çıkarken, euro/dolar paritesinin 1.1380’e tırmandığı sıralarda “sepet kur” da 2.8920’ye kadar yükseldi. Bu harekette son bir haftadır yayılan; seçimin bir koalisyon getireceği beklentisi hakim idi. Ancak günün ikinci yarısında paritenin 1.1250’lere gerilemesinin de verdiği destekle dolar/TL kuru 2.6590’lara kadar geriledi. Bu hareketin tek başına pariteden kaynaklandığını düşünmek bence hata olur. Zira bu hareketle birlikte sepet kur da 2.8300 seviyelerine kadar geriledi.

Diğer yandan seçime 2 gün kala; eğer önemli bir duyum yoksa; yabancı yatırımcıların TL’nin değerleneceği düşüncesiyle döviz satımı yönünde bir pozisyon alacaklarını düşünmek de “safdillik” olur.

Bugün gerek Borsa İstanbul’da, gerekse de döviz cephesinde yine sert hareketlere şahit olacağız. Seçim öncesinde pozisyonlarını “ayarlamak” isteyenlerin, seçim öncesinde risk almak isteyenlerle, istemeyenler arasındaki çekişmeye şahit olacağız. Eğer çok hızlı hareket etme kabiliyetiniz yok ise özellikle bireysel yatırımcıların pek “ayak altında dolaşmamalarında” fayda var. Üstüne üstlük bugün ABD Tarım Dışı İstihdam verisi açıklanacak. Beklenti 210 bin kişilik bir artış. Beklentilerin uzağında gelebilecek bir veri de piyasalarda özellikle saat 15:30’dan sonra oynaklığı iyiden iyiye artıracaktır. Yüzde 2.30’un üzerine yükselen ABD 10 yıllık tahvil getirileri de küresel piyasalardaki oynaklığı artırıyor.

Seçim sonuçlarının dalgalanması; eğer erken seçime yol açabilecek bir sonuç çıkmaz ise; ilk bir haftada yatışacak, sonrasında yeniden küresel piyasaların dümen suyuna gireceğiz. Ancak, küresel piyasaları da önümüzdeki günlerde sert rüzgarlar bekliyor. Umarım bizim dalgalanmamız kısa sürede biter, eğer bitmezse işimiz her geçen gün zorlaşacağa benziyor.

Umarım seçim sonuçları hepimiz için hayırlı olur...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.