Şampiy10
Magazin
Gündem

Seçimden önce son dönemeçte ne olur?

Haftanın ilk günlerinde Bank Asya tartışmaları devam edecek, piyasalara yansımaları olacak. Eğer ‘Yunanistan ile AB arasında bir anlaşmaya varıldı’ haberi gelmezse dolar/TL’de yukarı yönlü oynaklık sürecek. Seçim sonrasındaki fırtınalı olabilecek havaya hazırlık için son günler değerlendirmekte fayda var.

Son 10 yılın en kritik seçimine 5 iş günü kaldı. Kararsızlar da artık kararlarını vermeye başlamışlardır sanırım. Seçim heyecanı artarken geçtiğimiz Cuma günü piyasalar kapandıktan sonra gelen TMSF’nin Bank Asya’ya el koyması haberi kısa vadede piyasaları, uzun vadede ise tüm Türk ekonomisini yakından ilgilendiriyor.

Bankaya el konulmasının haklı olup, olmadığı bir yana seçimden 1 hafta önce bunun gerçekleşmesi, gerçekleşme biçimi ve sunulan “gerekçeler” kafalarda soru işaretleri uyandırıyor. Kaldı ki bankanın daha önceden yönetimine el konulması sırasında öne sürülen “ortakların bilgilerine ulaşılamaması” gerekçesinin de altı çok dolu değildi. Bugün BIST’te işlem gören neredeyse tüm bankaların “sahiplik bilgilerine” ulaşmaya çalışsanız, bunu asla başaramazsınız.

Düşünsenize uluslararası yatırım bankaları üzerinden BIST’ten bir bankanın hisselerini almış bir kişi veya kurum Patagonya’da olabilir ve siz ne varlığından ne adresinden haberdar olamazsınız. Diğer yandan el konulduğu sırada bankanın sermaye yeterliliğinin yüzde 18.3’te olması (BDDK’nın kuralı sektör için yüzde 12, son açıklanan Mayıs ayı bankacılık raporuna göre yüzde 15.51) da “el koymanın haklılığını” sorgulatıyor.

Cuma günü ciddi satış oldu

Bu kararın seçimlerden bir hafta önce alınması da ayrı bir soru işareti. Seçim sonuçları bu kararın alınmasına imkân vermeyecek diye mi öne çekildi bu karar? Kaldı ki geçtiğimiz yıl sonunda TMSF’ye geçen yönetim, iyileştirme anlamında başarısız mı oldu da bu karar alındı. 2013 sonu itibariyle 180 milyon TL kâr ettiği KAP’a açıklanmış olan bankanın, 2014 sonunda 813 milyon TL zarar açıklamasında siyasi otoritenin hiç mi payı olmadı?

Hepsini geçtim… “Keyfi” bir uygulama olarak “algılanan” bu karar ile ilgili olarak ikna edici bir açıklama yapıl(a)mamış olması, Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünen uluslararası sermayede ciddi bir soru işareti oluşturacağı kesin. Çukurova-Kepez vakasından sonraki bu ikinci vaka bir “mihenk taşı”

olacaktır. Nitekim benzer düşünen piyasa katılımcıları Bank Asya’ya el konulacağının sosyal medyada konuşulmaya başlamasıyla Cuma günü seansın son yarım saatinde ciddi satış yaptılar, 2.65’in altına gerilemiş olan dolar/TL kuru da 2.6650’lere kadar yükseldi.

Dolar/TL’deki oynaklık artacak

Geçtiğimiz ‘hafta başı’ yazımda “Görünen o ki 2.5650 seviyeleri önemli bir “destek” haline geldi. Bu seviyelerin yeniden test edilip aşağı kırılamaması durumunda dolar/TL kurunda 2.6350-2.6450 seviyelerinin seçim öncesinde yeniden test edilme olasılığı artacaktır” diye yazmıştım. 2.6680 dahi test edildi. Bu hafta içinde eğer ‘Yunanistan ile AB arasında bir anlaşmaya varıldı’ haberi gelmez ise dolar/TL kurlarında “yukarı yönlü” oynaklık sürecektir. İyimser bir havada 2.6400 (50 günlük BHO) seviyesi test edilse de altına inilmesi “arızi” olacaktır. Hafta başında 2.6720 seviyesi yukarı geçilecek olur ise; 2.7020-2.7110 seviyesinin test edilmesi olasılığı artacaktır. Bu seviye de aşılacak olursa 2.7650 seviyesinin test edilmesi işten bile değil. Son dönemeçteyiz… Seçim sonrasındaki fırtınalı olabilecek havaya hazırlık için son günler. İyi değerlendirmekte fayda var.

Bank Asya borsayı nasıl etkiler?

İçeriye baktığımızda; haftanın ilk günlerinde Bank Asya tartışmaları devam edecek, piyasalara yansımaları olacaktır. BIST 100 endeksi geçtiğimiz haftayı 50 günlük Basit Hareketli Ortalamasının (BHO Cuma günü 83.665 idi) altında, 200 günlük BHO’sının az üstünde (Cuma günü 82.403 idi) 82.981 seviyesinden kapattı. Haftanın ilk günlerinde özellikle 81.900- 82.400 seviyesi önemli olacak. Bu seviye; Bank Asya nedeniyle; aşağı kırılacak olur ise geçtiğimiz hafta başında belirtmiş olduğum 79.250-80.250 bandına kadar devam edebilecek bir düşüş yaşanabilir. Bu seviyelerde; önceki haftalarda borsada ve dolar/TL’de etkili olan “beklenti”, yeniden hakim olarak bir düzeltme yaşatabilir. Bu durumda bile 84.850 seviyesinin üzerine çıkılması hayli zor. Seçimden bir koalisyon ve hatta “erken seçim” olasılığının ortaya çıkması durumunda düzeltme/düşüşün 73.500 seviyelerine kadar dahi devam etme olasılığı hiç de az değil.

Yazının devamı...

Kanal İstanbul mu Mega Kent mi?

2011 seçimlerinden önce dönemin Başbakanı Erdoğan, AKP Genel Başkanı olarak ‘çılgın proje’ olarak “Kanal İstanbul” projesini açıkladı. 2015 seçimlerinden önce de CHP “Mega Kent” projesini duyurdu. “Merkez Türkiye” olarak lanse edilen proje ile Türkiye’nin 4.5 saatlik uçuş mesafesindeki 58 ülke, 1.5 milyar nüfus ve 21.6 trilyon dolarlık bir pazara hizmet verecek bir “merkez” yaratılmasından söz ediliyor.

Anadolu’nun merkezinde yeniden inşa edilecek, özel yasayla kurulacak ve ‘denizi olmayan ülkelere liman’ olacak yepyeni bir kentten söz ediliyor. Sadece bir “lojistik üssünden” değil; kültür, finans, Ar-Ge merkezi de olacak ve bilim üretilecek bir proje. Dünyanın üretim üssü Uzakdoğu’yu komşularımıza bağlayacak olan bu projenin; Latin Amerika’daki bölgesel altyapıları birleştirme girişimi, Güneydoğu Asya’daki tren yollarının birleştirilmesi ve Çin’in “21. Yüzyıl İpek Yolu Projesi” ile bir anlamda entegre olacağı belirtiliyor.

Çin geçtiğimiz yıllarda Yunanistan’ın Pire Limanı’nı alarak bir lojistik üssü oluşturma adına bir adım atmıştı ancak liman satıl(a)mamıştı. Çin, buraya depolayacağı “standart ürünleri” anında Avrupa pazarlarına ulaştırmayı amaçlıyordu. Yapılacak Mega Kent ile Çin’in bu ihtiyacı karşılanabilir. Her ne kadar ilk bakışta Türk tekstili için bir dezavantaj gibi görünse de tekstil dahil bir çok alanda Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ara malların tedariki için bir avantaj bile olabilir.

Diğer yandan Avustralya’nın G-20 dönem başkanlığı sırasında öne çıkan küresel altyapı standartlarının eşleştirilmesi ve entegrasyonu misyonuna da uyan bir proje. 200 milyar dolarlık yatırımın 40 milyar doları devlet tarafından altyapı yatırımı olarak yapılacak. Projenin 20 yılda tamamlanması planlanıyormuş.

Rakip şehir göçü azaltır

Gelelim başlıktaki soruya…

Bir “İstanbul yaşayanı” olarak Kanal İstanbul projesinin yaratacağı çevre felâketlerini bir yana bırakmadan ; her iki projeyi de yaratacağı katma değer ve sürdürülebilirlik açısından bakmak istiyorum. Kanal İstanbul için 50 milyar dolara ulaşacağı söylenen maliyetler söz konusu. Yaratacağı katma değer ne derseniz (Bölgede hâlihazırda arazi kapatmış olanların elde edeceği rant dışında) gemi geçişlerinden alınacak ücretler ve kısa vadede inşaat sektöründeki canlanma dışında başkaca bir katma değer göremedim. Diğer yandan 200 milyar dolara ulaşacak yatırım ile CHP’nin “Merkez Türkiye” projesi; 20 yıla yayılmasıyla “sürdürülebilirliğin” sağlanması (refahın veya büyümenin hızlı bir şekilde öne çekilmemesi), refahın topluma yayılması açısından daha “akılcı” geliyor.

Diğer yandan Kılıçdaroğlu’nun 2035’i hedeflemesinin de altını çizmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı’nın “3 çocuk ısrarının” ardında 2010 yılında açıldığı hesaplanan “Demografik fırsat penceresinin (genç nüfusun yaşlı nüfustan fazla olması) ”2035’te kapanacağı, o tarihten sonra ülkeye kalıcı gelir yaratmanın, yaşlı nüfusa kaynak ayırılabilecek bir planın oluşturulması açısından da farklı!

3. Havalimanı ve 3. Köprü ile bence yeterince yatırım almış; halihazırda bölgemizin lojistik merkezi konumundaki İstanbul’a bir rakipten çok bir “ortak” yaratılması; hem Anadolu’dan İstanbul’a göçü azaltması hem de gelirin Anadolu’ya kaydırılması ve bölgeler arası gelir dağılımının da dengelenmesi açısından mantıklı.

Yazının devamı...

Seçime 2 kala Borsa ve döviz ne olacak?

Piyasalar açısından seçim sonuçlarına göre pozisyonların ayarlanması için son iki haftaya girdik! 7 Haziran’daki seçim öncesinde 10 iş günü kaldı! Farklı kamuoyu yoklamaları yayınlandı, farklı tahminler var. ‘Seçime nasıl hazırlanmalı’ sorusunun yanıtı için önce dünyada neler olup bittiğine bir göz atalım.

Geçtiğimiz haftanın ortasında 20 Mayıs’ta ABD borsaları tarihi zirvelerini gördü. Cuma günü ABD’de Nisan ayı enflasyon verileri açıklandı. Tüketici enflasyonu aylık beklentiye paralel gelirken, yıllık bazda yüzde 1.7’lik beklentiye karşın, 1.8 olarak açıklandı. Yıllık bazda 0.2 beklenen çekirdek enflasyon 0.3 açıklandı. Yine Cuma günü Fed başkanı Yellen bir konuşma yaptı. Çok şey söylemedi ancak akıllarda kalacak en önemli nokta; faiz artışının bu yıl içinde olacağı ancak faizlerin “normal seviyesine” ulaşmasının birkaç yıldan fazla zaman alacağını söylemesiydi.

Piyasaları faiz artışına hazırlamanın bu kadar uzun süreceğini, daha doğrusu Fed’in piyasalara bu denli “teslim olabileceğini” mesleğe başladığım ilk yıllarda söyleseler “asla”, bundan 10 yıl önce söyleseler de “pek” inanmazdım.

Halen daha önümüzdeki ayın 16-17’sindeki toplantıda 15 baz puanlık bir artış bekliyor olsam da piyasalar artık Eylül ayını “kerterizlemiş” durumdalar . ABD borsalarının yeni rekorlarının arkasında da bu beklenti var!

Eğer piyasaların bu beklentisi gerçekleşecek olur ise Haziran ayına bir de “Fed faktörü” dahil olmayacak, içeride daha çok seçim sonuçlarının yaratacağı oynaklıkla uğraşacağız demektir. İkisi bir araya gelseydi, içinden çıkılması zor bir “kusursuz fırtına” ile uğraşmak zorunda kalabilirdik.

ABD verisi euroyu üzdü!

Beklentilerin çok az üzerinde de gelse ABD enflasyon verileri; ABD borsalarını “vurmasa” da euro/dolar paritesini kritik 1.1050 seviyesinin altına indirdi! 1.1475-1.1525 seviyesinin aşılmasının zor olduğuna değinmiştim, euro dolar karşısında 1.1467’den döndü. Haftalık kapanış bazında da 1.1050’nin altında kapanınca (Kapanış: 1.1012) bu hafta için ilk aşamada 1.0945 ve ardından da 1.0850 seviyelerinin test edilme olasılığı arttı!

Sadece Fed verileri değil tabii ki, Komşu’nun 20 Temmuz’a kadar IMF ve ECB’ye 6.5 milyar euro ödemesi gerekmesine rağmen AB ile görüşmelerinin uzuyor olması da euroyu vuran bir başka önemli faktör!

Merkel ay sonuna kadar (yani bu hafta sonuna kadar) bu soruna bir çözüm bulunması gerektiğini söylerken, bu hafta yapılacak gelişmiş ülkeler maliye bakanları toplantısının gayrı resmi gündemini doğal olarak Yunanistan’ın “borç krizi” oluşturacak. 774 milyon euroluk ödemesini yine IMF kaynaklarından karşılayan ancak kısa zamanda bunu da geri ödemesi gereken Komşu’nun, 5 Haziran’daki 310 milyonluk yeni IMF ödemesinden önce bir anlaşmaya varması gerekecek!

TL’deki değerlenmenin sonu gelmiş olabilir

Euro/dolar paritesindeki oynaklık; kaçınılmaz bir şekilde; dolar/TL kurundaki hareketliliği artıracak. Mayıs ayının ilk haftasından bu yana dolar/TL kurlarında yaşanan düşüşün sonlarına gelmiş olabiliriz . Bu ve önümüzdeki hafta içinde yeniden 2.5650 ve hatta arızi olarak 2.5450 seviyeleri denense bile, paritedeki hareketlerin de etkisiyle bu denemeler “cılız” kalacaktır.

Görünün o ki 2.5650 seviyeleri önemli bir “destek” haline geldi ! Bu seviyelerin yeniden test edilip aşağı kırılamaması durumunda dolar/TL kurunda 2.6350-2.6450 seviyelerinin seçim öncesinde yeniden test edilme olasılığı artacaktır!

Belirttiğim düşük seviyelere gelinmesi durumunda seçim sonrasındaki olası oynaklık artışını göz önünde bulunduran firmaların; seçim sonrası için bu seviyelerden risklerini azaltmalarında (hedge etmelerinde) bence fayda var!

Sonuçlarının “çoklu alternatif” yaratacağı bir seçime 2 hafta kaldı! Hedge işlemleri sakin havalarda yapılır, fırtınalı denizlerden korunmak için. Önümüzdeki iki hafta da son “sakin denizler” olabilir!

Tek parti iktidarı da çıksa Borsa’da düzeltme olur

Son iki aydaki gelişmeler ve seçime iki hafta kalana kadarki döneme bakıldığında piyasalar, halen daha seçimden “tek parti iktidarının” çıkacağını fiyatlıyor. Ancak son açıklanan kamuoyu anketleri farklı rakamları ortaya koyuyor ve bakıldığında 2002 yılından bu yana yaşanan yerel/genel seçim ve referandumlardan farklı olarak sonucunun kestirilmesinin güç olduğu bir seçime gidiyoruz. Naçizane beklentim seçim sonrasında sonuçlar her ne olursa olsun piyasalarımızda oynaklığın artacağı yönünde.

Özellikle Borsa İstanbul tarafında önemli bir “düzeltmenin” geleceğini tahmin ediyorum. Bunu daha önceki haftalarda yazmış, seçim sonrasında 2011 seçimlerinin ertesindeki benzer bir düzeltme/düşüş olacağına değinmiştim. BIST 100 endeksinde; tek parti iktidarı durumunda düzeltme 79,250-80,250 bandına kadar devam edebilir.

Ancak bir koalisyon ve hatta “erken seçim” olasılığının ortaya çıkması durumunda düzeltme/düşüşün 73,500 seviyelerine kadar dahi devam etme olasılığı hiç de az değil!

Yazının devamı...

Seçim öncesi dolarda düşüş devam eder mi?

Heyecanlı bir haftayı geride bıraktık, heyecan devam edecek mi? Önceki haftanın son gününde 2.7020’yi gördükten sonra 2.6975 seviyesinden haftayı kapatan dolar/TL kurları geçtiğimiz haftayı 2.5750 seviyesinden, yani haftanın en düşük seviyesinden kapattı.

Üstelik önceki haftanın son gününde S&P’den TL cinsi notumuzun düştüğü, Moody’s’den “kırılganlıklarımıza dair uyarılar/hatırlatmalar gelmiş, hafta içinde Mart ayı cari açık rakamı beklentilerin üzerinde 4.96 milyar dolar gelmiş ve hepsinden de önemlisi Mart ayında Merkez Bankası’nın rezervleri 6.5 milyar dolar azalmışken bunların yaşanması bir nebze de olsa piyasa katılımcılarının kafasını karıştırdı.

'Kurdaki köpük' tahmini

Geçtiğimiz hafta yazmış olduğum yazılarda; Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin “kurdaki köpüğün bir hafta 10 gün içinde patlayacağı” tahminin haftasında kurdaki gerilemenin başladığını, bunun ne kadar da “tesadüf” olduğundan emin olamadığıma değinmiştim. Artık seçime üç hafta, 15 iş günü kaldı. Çok büyük sürprizler olmaz ise seçime “pembe” bir tablo ile gireceğiz. Düşük kur ve faiz, yüksek borsa endeksi… Tıpkı 2011 seçimleri öncesindeki gibi tekerrür edeceğe benziyor.

Esas seçim sonrası önemli

Meselenin asıl önemli olan kısmı, seçim sonrasında da “tarihin tekerrür edip, etmeyeceği”? Zira 7 Mayıs’ta “ BIST’te 2011 seçim dönemi tekrar eder mi?” başlıklı yazımda belirttiğim üzere seçim sonrasında -2011 seçim sonrasında olduğu gibi- bir “kâr realizasyonu” veya seçim sonuçlarının yaratabileceği “belirsizlik ortamı” katılımcıların bir süre kenarda bekleme stratejilerini tetikleyebilir.

ABD’den gelen veriler ülke ekonomisinin 16-17 Haziran’da yapılacak toplantıdan bir faiz artışı gelme ihtimalini azaltmış olsa da (ben halen daha 1 yıl önce yaptığım önümüzdeki toplantıda faiz artışı başlayacak tahminimi korusam da…) ve bu durum Dolar Endeksi’ni aşağı çekse de bu beklentilerin de sonuna gelmiş olabiliriz. Üç önemli göstergeye tek tek bakalım…

Dolar/TL’de kritik seviye ne?

Paritede bahsettiğim “senaryo” yaşanacak olur ise dolar/TL kurlarında 2.5410-50 seviyelerine kadar bir geri çekilme yaşanabilir. Geçtiğimiz hafta da belirttiğim üzere seçimin hemen sonrasında ödeme yükümlülükleri olanlar için oldukça cazip “hedge” seviyelerine artık iyiden iyiye yaklaşılacaktır. Bu seviyenin altına inilmesi bence arızi olacak, çok da uzun süreler kalınmayacaktır.

Eğer yukarıda belirtmiş olduğum seviyelerin altına inilecek olursa 2.4830-2.5080 bandı resmin içine girecektir. Yine belirttiğim üzere ben bu seviyelere inilebileceğini düşünmüyorum. İnilecek olur ise doların ciddi bir alım talebi, aynı zamanda da Merkez Bankası’nın rezervlerinden yeni “eksilmeler” ile karşılaşacağız demektir. 2.5650, 2.5450 ve/veya 2.5080 seviyeleri bir düzeltmenin başlayacağı seviyeler olacak. Eğer ilkinden başlar ise, haftanın ikinci yarısında 2.6050-2.6250 bandı yeniden test edilebilir. Ancak ben bizdeki tüm düzeltmelerin, seçim sonrasında başlayacağını düşünüyorum.

‘Euro’daki yükseliş nereye kadar?

1.0463 ile kriz sonrasındaki en düşük seviye görüldüğü sıradaki “Euro/dolar paritesi önce 1’e 1 olacak sonra da 0.80’e kadar düşecek” yorumlarını hatırlıyor musunuz? O günlerde (ki benim beklentim 1.0650’lerin altına inilmeyeceği yönündeydi) eurodaki düşüşlerin abartıldığını, 1.12-1.14 seviyelerine doğru bir düzeltme geleceğini yazmış, söylemiştim.

Her zamanki gibi “erken öten horoz” olduğumdan, 1.0463 test edildi, düzeltme benim beklediğimden 2-3 hafta sonra başladı. Dert değil…

Şimdi ne olacak derseniz… “Daha çokçular” yine sahneye çıkacak ve 1.20’lerin görüleceğini söyleyeceklerdir. Onlara pek de fazla prim vermeyin, onlar hep trendlerin sonunda ortaya çıkar ve trendin daha da devam edeceğini savunurlar. Bu sefer de onların haklı çıkma olasılığı yüksek değil.

Benim beklentim bu haftanın ilk günlerinde (bizim 19 Mayıs tatili sırasında yurt dışı çalışıyor olacak) ilk aşamada 1.1475-1.1535 bandına kadar bir yükseliş olabilir. Ancak buraların kâr realizasyonu ve yeni bir düzeltme için pozisyonların açıldığı seviyeler olacağını düşünüyorum.

Euronun, AB ekonomisinde kalıcı olduğuna ikna olunan veriler gelmedikçe kalıcı bir yukarı hareketi başlatması zor görünüyor.

Eğer 1.1525-45 bandı aşılmazsa haftanın ikinci yarısında euro/dolar paritesinde son yükselişin bir düzeltmesi de başlayacaktır. Bu düzeltmenin ilk hedefi 1.1280 ve ardından da 1.1150 seviyeleri olabilecek. (Zirve henüz daha teyit edilmediğinden, düzeltme seviyeleri net değil)

BIST 90 bine çıkar mı?

Dolar/TL kurlarının gerilemesi hem faiz, hem de borsa tarafındaki “varlık piyasalarında” fiyatları yükseltti. (Tahvil fiyatı yükselince, faizler de gerilemiş oluyor) BIST 100’de 86.750 önemli bir dirençti, geçtiğimiz hafta aşıldı. Şimdi sırada 88.000 (düz) ve ardından da 88.500 seviyeleri önemli dirençler olacak. Haftanın ilk yarısında bu seviyelerin test edilebileceğini düşünüyorum. Ancak haftanın ikinci yarısında (biz 19 Mayıs tatilinden döndükten sonra) bir düzeltme geleceğini ancak bu düzeltmenin de kırıcı olmayacağını tahmin ediyorum. Kırıcı düzeltmeler büyük olasılıkla seçim sonrasında (doğrusunu isterseniz, seçim sonuçların bile bağımsız olarak) başlayacak. Seçim öncesinde, seçim sonrasında hazırlık yapmak için zaman daralıyor.

Yazının devamı...

Kurdaki balonu Bakan Zeybekci mi patlattı?

1 hafta önce kurdaki dalgalanmayı değerlendiren Ekonomi Bakanı, “Spekülatif amaçlı balon ortadan kalkacak” tezini ortaya koyarken, dolar/TL dün 2.62 ile 1 ayın dibine indi.

6 Mayıs’taki Anadolu Ajansı’nın haberinde Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, “Kur, enflasyon ve faizin üzerinde bir balon oluştu. İnşallah bunun da önümüzdeki 1 hafta, 10 gün içinde kendiliğinden ortadan kalktığını göreceğiz” demişti. Dün itibarıyla dolar/TL kuru 2.6230 ile 10 Nisan’dan bu yana en düşük seviyesine geriledi. Tam bir hafta sonra gelen düşüş Bakan Zeybekci’nin açıklamasını akıllara getirdi.

ABD verileri etkili oldu

Gerçi bu düşüş “kendiliğinden” mi oldu, yoksa daha önceki tahminlerinde o kadar da başarılı olamayan Bakan’ın bildiği bir şey mi vardı da bu açıklamayı yaptı, kestirmek zor. Bu düşüşün; geçtiğimiz Cuma günü S&P’nin Türk Lirası cinsinden notumuzu düşürdüğü, Mart ayı cari işlemler açığının 4.3 milyar dolarlık beklentiye karşın 4.96 milyar dolar geldiği bir zamanda kafaları karıştırmadı değil. (Mart ayı cari açığı beklentilerin üzerinde geldiği gibi, Şubat ayı da 3.2 milyar dolardan, 3.53 milyar dolara revize edildi.)

Sadece dolar/TL kuru değil, daha önceleri 2.8870 seviyesinin kritik olduğunu söylediğim, 2.9014 görülse de kapanış bazında 2.8870’in altında kalan “Sepet Kur” da 2.7985 seviyelerine kadar geriledi. Bu düşüş hızlı oldu. Bunda içerideki bazı kamuoyu anketlerinin etkili olduğu konuşulsa da yurt dışında euro/dolar paritesinin 1.1320’nin üzerine çıkması ve dolar endeksinin (DXY) 94’ün altına inerek 93.90 seviyelerine inmesinin de katkısını atlamamak lâzım.

Hafta başındaki yazımda “Bu hafta piyasalar S&P açıklamasını dikkate alacak olur ise 2.6825 seviyesi kritik olacak. Bu seviyenin korunması durumunda yeniden 2.70’lerin üzerine doğru (özellikle euronun değer kaybetmesi durumunda) bir hamle görebiliriz” diye yazmıştım. TL’nin ve euronun değer kazanmasında ABD’de açıklanan Nisan ayı perakende satış verilerinin de beklentilerin altında kalması ve Fed’in faiz artışına başlama tarihinin Haziran’dan ileriye ötelenmesinin de payı az değildi.

Dolarda kritik seviye ne olur?

Yazının devamı...

Brexit kriz yaratacak mı?

Geçtiğimiz hafta boyunca Cuma günü gelecek iki açıklamayı bekledi piyasalar. İlki ABD’nin Nisan ayı Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisiydi: 230 bin kişilik istihdam artışı beklenirken, gerçekleşme 223 bin olarak açıklandı. 126 bin olarak açıklanan Mart verisi de Haziran 2012’den bu yana en düşük rakam olan 85 bine revize edildi.

TDİ verisinin beklentilerden düşük gelmesi küresel piyasalarda bir rahatlama sağladı. Haziran ayında Fed’in faiz artışına başlayacağı beklentisi neredeyse sıfırlandı. (Gerçi ben halen daha 1 yıl önceki tahminimi korusam da…)

Bizi daha yakından ilgilendiren ikinci veri S&P derecelendirme kuruluşunun Türkiye’nin notuna dair açıklamasıydı. Yapılan açıklamada Türkiye’nin yabancı para cinsinden not ve görünümü; kamu borcunun düşük, ihracattaki esneklik sayesinde; BB+/B seviyesinde tutulurken “negatif görünüm” korunmuş. Asıl değişiklik Türk Lirası notumuzda gelmiş. BBB/A-2 olan notumuz, BBB-/A-3 seviyesine düşürülmüş. Bu değişikliğin sebebi olarak da Merkez Bankası’nın “operasyonel bağımsızlığı” konusundaki sorunlar gösterilmiş.

Dolarda destek seviyesi

Yabancı para cinsinden notumuzun korunması, Türkiye Cumhuriyeti Hazine’sinin ihraç ettiği yabancı para cinsinden tahviller ve kamu/özel şirketlerin yabancı para cinsinden borçlanmaları açısından önemliydi. Ancak TL cinsinden notumuzun düşmesi, yabancı yatırımcıların iç borçlanma tahvillerine olan yatırımlarını olumsuz etkileyebilecektir. Anlamsız “faiz tartışması” işi bambaşka bir boyuta getirmiş oldu. Telafisi zaman alacak. TDİ açıklaması sonrasında 2.6755’lere kadar değer kazanan TL, S&P’nin açıklaması sonrasında yeniden 2.6950’lere kadar yükseldi. Bu hafta piyasalar S&P açıklamasını dikkate alacak olur ise 2.6825 seviyesi kritik olacak. Bu seviyenin korunması durumunda yeniden 2.70’lerin üzerine doğru (özellikle euronun değer kaybetmesi durumunda) bir hamle görebiliriz.

Yunanistan borcunu öder mi?

Bu hafta Yunanistan’ın IMF’ye olan borcunu ödeyip, ödemeyeceği (daha doğrusu ödeyemeyeceği) “haftanın göstergesi” olacak. Komşu, yarın IMF’ye 750 milyon euro ödeme yapacak mı? Halen daha AB ile Yunanistan arasındaki görüşmeler sürüyor ve taraflardan değişik açıklamalar geliyor. Benim tahminim bu ödemenin de bir şekilde çözüme ulaştırılacağı yönünde.

AB için Yunanistan probleminin üzerine yeni bir problem daha eklendi: Brexit (Britanya’nın çıkışı) İngiltere’de; AB üyeliğini referanduma götüreceğini vaat eden Cameron’un liderliğindeki muhafazakârların çoğunluğu elde etmesi yeni bir tartışmayı başlatacak. İngiltere zaten euro içinde değildi ancak şimdi de AB içinde kalıp kalmamayı tercih ediyor. Komşu’yu iflasa sürükleyecek ve euro dışına çıkartacak olurlarsa, siyasi birlik içindeki İngiltere’yi nasıl tutacaklar? Kanımca İngiltere’nin siyasi birlikten çıkması; Komşu’nun borcunun makul indirim ile ertelenmesinden çok daha pahalıya patlayabilecek, AB’nin birlik olup olmadığını sorgulatacak denli önemli bir konu. Brexit, önümüzdeki dönem piyasalarda yeni oynaklık sebeplerinden biri olmaya aday. Kamuoyu yoklamalarından farklı olarak İşçi Partisi’nin seçimin kaybedeni olması; 1.5255 ile seçime giren pound/dolar paritesini “boşluklu” bir şekilde 1.5520’lere kadar taşıdı. Bu hafta 1.5625 seviyesinin test edilme olasılığı var. Ancak bu seviye test edilse bile önümüzdeki günlerde geçtiğimiz hafta 1.5275-1.5356 arasında oluşan “boşluk” kapanacaktır.

Yazının devamı...

BIST’te 2011 seçim dönemi tekrar eder mi?

Son zamanlarda sadece dolar/TL kurlarına bakmanın yanıltıcı olabildiğini, “Sepet Kur” bazında TL’yi izlemenin parite etkisinden arındırabilme adına daha sağlıklı olabileceğine değinmiştim. Yarım dolar/TL ve yarım euro/TL kurunun toplamından oluşan sepet kurun 2.8810-70 bandının önemli olduğuna birkaç yazımda değinmiştim. Dün 2.8887 ile yeni rekor görüldü, kapanış 2.8760 ???’dan oldu. Kurdaki oynaklık Ekonomi Bakanı Zeybekci’nin ‘Kurdaki balon 1 haftaya ortadan kalkar’ açıklaması sonrasında arttı.

Kurlardan daha çok merak ettiğim bu seçim döneminde de Borsa İstanbul’da 2011 yılı Mart ayında yaşanana benzer “garip” durum tekrarlanıp, tekrarlanmayacağı. Bahsettiğim “garip” durum ne derseniz, ben yine teknik analizden yardım alacağım. Teknik analizciler arasında “klâsik” hale gelmiş basit hareketli ortalamalar (BHO) vardır: 21, 50, 100 ve 200 günlük ortalamalar sıkça kullanılır. Bunlardan 50 ve 200 günlüklerin ayrı bir önemi vardır. Önemli trend değişikliklerinin bu iki ortalamanın birbirini aşağı veya yukarı kesmesiyle “teyit edildiğine” inanılır.

Bugünlerde BIST 100 Endeksi’nde 50 günlük BHO’nın 200 günlük olanı aşağı yönde kesebileceği bir döneme yaklaşıldı. Yaklaşılmasına yaklaşıldı ama bu kesişme bir türlü gerçekleş(e)miyor. Özellikle 21 Nisan’da başlayan son yükseliş hareketi ile erteleniyor. Benzer bir durum 2011 seçimlerinden önce Mart ayında da yaşanmış, aşağı yönlü kesişme adeta sınırdan dönmüş, sonrasında da BIST yükselmişti. Ancak “kaçınılmaz son” seçim sonrasına kadar ertelense de seçimden hemen sonra gerçekleşmiş, ardından BIST’te sert düşüşler yaşanmıştı.

O günlerde “Arap Baharı” yaşanıyor, Libya’da Kaddafi halen daha hayatta ve Libya’ya “Nato müdahalesi” tartışılıyordu. Başmüzakereci Egemen Bağış ’ın “ Türkiye’nin 2014’te AB’den kesin olarak tam üyelik beklediğini ve üyeliğin ilk yılında Avrupa Birliği (AB) bütçesinden 6.5 milyar euro net kaynak aktarımı olacağını” açıkladığı günlerdi… Durmuş Yılmaz, Merkez Bankası Başkanı idi…

Seçimlerin 3 ay öncesinde devreye giren bir “gizli el” mi dersiniz, piyasalardan farklı düşünen “aykırı” fon yöneticileri mi dersiniz bilemiyorum ancak birileri seçim arifesinde piyasanın genelinden farklı düşünüyordu ve “normalin” dışında hamleler yaptılar. Seçimden önce borsa düşmedi, yüksek/yatay seyrini korudu. Ancak seçimden sonra sanırım ya “kâr realizasyonu” geldi ya da “gizli el” işten çekildi. Bu tamamen bir varsayım.

Yine bir genel seçim arifesindeyiz. Tıpa tıp aynısı olmasa da bugünlerde de benzer bir 50-200 günlük BHO uyumsuzluğu var ve benim de aklıma ister istemez ‘Tarih tekerrür edecek mi?’ sorusu geliyor. Eğer seçime 31 gün kala “dengeler” aynen korunur ise sonuçlar ne olursa olsun(!)seçim sonrası BIST’te kayda değer düşüşler yaşanabilir. Önümüzdeki 1 ayda yaşanacak hareketlere bir de bu gözle bakın istedim.

Yazının devamı...

'Euro'daki yükseliş devam edecek mi?

Son aylarda dolar/TL kurundaki yükseliş, politika yapıcılarımız tarafından sıklıkla pariteye bağlanıyordu. Evet, Aralık 2014-Şubat 2015 arasında paritenin bir etkisi olsa da; sonraki dönemde, parite 1.10’ların altına düştükten sonra dolar/TL kurları pariteden ayrı bir seyir izlemeye başlamıştı. Nitekim son haftalara bakıldığında dolar/TL kurları paritenin etkisiyle gerilerken “sepet kur” (yarım dolar/TL ve yarım Euro/TL kurlarının toplamı) yükselmeye devam etti.

Sepet kura bakmak lazım

Dövizdeki gerçek durumu anlamak için “sepet kura” bakmakta fayda var. Böylelikle kurlardaki gelişmeleri parite etkisinden arındırarak izlemek, anlamak mümkün. Sepet kur; Ocak 2014’te Merkez Bankası’nın olağanüstü faiz artışı öncesinde 2.8316’ya kadar yükselmiş, karar sonrasında Mayıs 2014’te 2.4455’e kadar gerilemişti. Ancak son haftalarda yaşanan yükselişle bizim tatil olduğumuz geçtiğimiz Cuma günü yurt dışında 2.8740 ile rekor kırdı.

Dolar/TL tarafından bile baksanız yeniden 2.70’lere gelindi, 1.12’lere yükselen parite nedeniyle de euro/TL 3.02’lere geldi. Geçen haftaki yazımda “Dolar/TL kurlarında 2.7650 ve sepet kurda da 2.8810-70 seviyeleri bu hafta ve hatta önümüzdeki haftalarda önemli 'dirençler' olacak. Bu seviyelerin aşılması bana göre zor. Ancak faiz 'silâhını' kullanamayan Merkez Bankası’nı 'manipüle eden' bazı piyasa katılımcıları bu seviyelerin test edilmesine yol açabilirler” diye yazmıştım. Dolar/TL’de sınıra henüz daha gelinmemiş olsa da sepet kurda belirttiğim “tehlike sınırına” oldukça yaklaşıldı.

Brezilya ve Rusya’dan faiz hamlesi

Brezilya Mrkez Bankası gecelik politika faizini 50 baz puanlık artışla yüzde 13.25 yükselterek Ocak 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye getirdi. Rusya Merkez Bankası, haftalık politika faiz oranını yüzde 14’ten, 12.50’ye indirdi. Gelişen ülke piyasaları arasındaki “ rakiplerimizin bu hamleleri; özellikle de Brezilya’nınki; “rekabeti” arttıracaktır. Bugün açıklanacak Nisan ayı enflasyon verisi (beklenti yüzde 1.29’lık TÜFE artışı beklenti gibi bir açıklama yıllık TÜFE’yi 7.55’e indiriyor) beklentilerden yüksek çıkarsa rekabeti daha da zorlaştıracaktır.

Ankara dolar tüyosunu almış

2 Mayıs’ta Habertürk’ten Rahim Ak’ın haberinde “Yılın ilk üç ayında dolar kuru yüzde 11 artarken Ankaralı, Merkez Bankası’na rağmen parasını dolara yatırdı. Bu dönemde Türkiye’nin döviz mevduatı 4.6 milyar dolar artarken bunun yaklaşık yüzde 80’i yani 3.7 milyarı doları Başkent’ten geldi” deniyor. İlginç bir durum. Ankara benim bildiğim memur kenti. Bunca mevduat artışı hangi ekonomik aktiviteden geldi, merak etmedim değil. Bir de ülkeyi yöneten şehir, ülkenin parasına mı güvenmiyor? Onu da merak ettim...

Erdem Başçı % 10-12’ye bakmalı

Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası Başkan Erdem Başçı, “Enflasyon Raporu 2015-II” tanıtım toplantısını yaptı. Yine “euro/dolar paritesinde gözlenen aşırı oynaklığın”, “taze meyve-sebze fiyatları üzerinde tedarik zincirinin” enflasyon tahmininin neden tutmadığına dair “sebepleri” sıraladı ve 2015 enflasyon tahminini yüzde 5.5’ten, 6.8’e yükseltti.

Toplantının bana göre asıl çarpıcı olan kısmında (1 Mayıs’taki Vatan Gazetesi’ndeki haberde de yer aldığı üzere) Başkan Başçı ”… sadece ufak bir kısım şirketlerin adet olarak yüzde 10-12’lik bir kısım, geliri TL olduğu halde döviz borcu var. Onlarda da tabii ne kadar borçlu, bilançoda sermayeye oranla borç ne kadar? Yeterince emniyet tamponu var mı? Sorusunu sormak gerekiyor. Şu ana kadar kimseden ‘Biz zor durumdayız’ şeklinde şikayet duymadık. Genele yaygın makro bir problem görmedik” demiş. Mesele sayı meselesi değil, bu yüzde 10-12’lik kısımda yer alan şirketlerin ekonomideki ağırlıklarının ne kadar olduğu. Kanımca bu kesimin ağırlığı çok daha yüksek. Diğer yandan henüz şikayet duymadık kısmına da takıldım. Ya Başkan bu “kısımdaki” şirketlerle henüz görüşmedi ya da iletişim konusunda bir sorun var. Benim doğrudan edinmiş olduğum bilgiler sorunun çok daha ciddi bir hale geldiği yönünde.

Sorun kur riski sorunu, likiditede sıkıntı yok

Erdem Başçı geçen haftaki toplantıda “döviz kuru oynaklığında görülen artış nedeniyle döviz likiditesine dair bazı önlemler aldık” dedikten sonra hafta sonu bankaların MB’de tuttukları dolar cinsinden zorunlu karşılık ve serbest hesaplarındaki bakiyelerine gecelik olarak; 5 Mayıs’tan itibaren; yıllık yüzde 0.12 faiz ödeyeceklerini açıkladı. Bankaların mevduat maliyetlerini düşürmeye yönelik “palyatif önlemlerden” biri daha geldi.

İşe yaramaz! Neden mi? Sorun likidite sorun değil de ondan. Sorun kur riski sorunu. Basit olarak anlatayım: MB’nin ek külfetleri olmadığını varsayalım ve bir mudi bankaya 1 aylık 100 dolar mevduat yaptı. Banka da bunu 6 aylık bir müşterisine kredi olarak verdi. Mudi bir ay sonra bankadan parasını çekti, banka bunu ödemek için ya 1 aylık ya da 5 aylık mevduat veya bankalararası piyasadan borç alması gerekir. Kredi geri döndüğünde de borcunu öder. Mudinin parasını çekmesinden sonra banka için bir “likidite sorunu” ortaya çıkar. Piyasada mevduat veya depo bolsa bir sorun yok. Ki bugünlerde borç veya mevduat bulmada bir sorun yok, yani likidite sorunu yok. Teşhis yanlış olunca, tedavi de yanlış oluyor. Bugünlerdeki ilk önceliğimiz sorunun tespiti olmalı, çözümü daha kolay buluruz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.