Şampiy10
Magazin
Gündem

Bir türlü sakinleşmiyor

Kızım küçükken ağlama krizine tutulduğunda onu sakinleştirmeye çalıştığımızda; bir yandan gözyaşı dökerken, bir yandan da ‘Sakinleşemiyorum baba’ diye diye ağlamaya devam ederdi.

Piyasalarımızın bugünlerdeki hali tam onun küçüklüğüne benziyor. Piyasalarımız her sakinleşmeye çalıştığında bir şeyler çıkıyor, oynaklık bir türlü azalamıyor, bir türlü yatışamıyoruz. Son aylarda yaşadığımız oynaklıkta “iç politik faktörlerin” ağırlığı, dış faktörlerden daha fazlaydı. Fed’in “sabırlı kelimesini” çıkarması bile piyasaların moralini o kadar boz(a)madı. İçeride yazabileceğimiz en iyi hikaye olan “Barış süreci” mehter takımı misali iki ileri, bir geri devam ediyor görünüyor. “Kürt sorunu yoktur” söyleminin ardından “İç Güvenlik Kanunu’nun” yeniden Meclis’e gelmesi bu konudaki samimiyeti sorgulatıyor.

Üstüne üstlük Irak veSuriye’den sonra şimdi de Yemen “cephesinin” alevlenmesi işin tuzu biberi oldu. İran ve Suudi Arabistan’ın etki alanlarını koruma/genişletme adına yürüttükleri mücadele“vekiller üzerinden” yayılarak sürüyor. ABD “Kayaç Gazı/Petrolü devrimi” ile petrol arz güvenliğini sağlayınca Ortadoğu petrolüne bağımlılığı azaldı. Bölgeden “çekilince” ortaya çıkan boşluğu doldurmaya çalışanlar arasındaki “kavga” da şiddetlendi. Yemen’deki çatışmalara 10 ülkenin oluşturduğu koalisyonu ile müdahale ediliyor, kara harekatı da gündemde.

“Vekil savaşlarında” yeni bir cephenin daha açılması ve Yemen’in önemli deniz taşımacılık yollarının üzerinde olması petrol fiyatlarını vurdu. Brent petrolü dün 59.70 dolar seviyesine kadar yükseldi. Üstelik bu yükseliş, ABD petrol stoklarının 1980 yılından bu yana en yüksek seviyeye ulaştığı bir günde geldi. Bu son gelişmenin İran ile P5+1 arasındaki görüşmeleri nasıl etkileyeceğini (erteleme mümkün) de yakından izlemekte fayda var. Zira İran’ın 21 milyon varili 13 süper tankerde depoladığı ve yaptırımların kalkmasıyla; bunları piyasaya süreceği, bunun da kısa vadeli petrol fiyatlarında bir düşüşe sebep olacağı konuşuluyordu. Yemen meselesi bu senaryoyu erteletebilir.

Dün kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’den ‘Türk bankalarında artması muhtemel sorunlu kredilerin, kârlılıkları olumsuz etkileyeceği” yorumunun üzerine Yemen gerginliği eklenince; dolar/TL kuru 2.6175 seviyesine kadar yükselirken, Borsa İstanbul’da günü yüzde 1.41 düşüşle kapattı.

Asıl sorun dolar/TL’deki yükselişin paritenin 1.10’ların üzerine çıktığında yaşanmasıydı. “Sepet kur” iki gün önceki 2.68’li seviyeleri aşıp yeniden 2.70’lerin üzerine çıktı, dün bir ara 2.7475 seviyesine kadar yükseldi.

Tek başına dolar/TL veya Euro/TL kurlarına bakmaktansa, parite etkisini de yansıtan “Sepet Kuru” izlemek, kurdaki gerginliği anlama açısından daha fazla yardımcı oluyor. Yarım dolar ve yarım eurodan oluşan “Sepet Kur” 2.65’lerin altına inmedikçe kur tarafındaki oynaklığın ve gerilimin azaldığını söylemek pek kolay olmayacak.

Yazının devamı...

Üç badireyi atlatan piyasa rahatlar mı?

Geçtiğimiz hafta piyasalar açısından oldukça zor bir haftaydı ancak “mutlu bitti” diyebiliriz. TCMB Para Politikası Kurulu (PPK) gerek Fed’in kararlarını bekleme adına, gerekse de dolar/TL kurlarındaki yüksek oynaklığı da göz önüne alarak tüm faiz oranlarını ve makro ihtiyati tedbirlere dair oranları “sabit tuttu.”

Fed de en azından Nisan toplantısında faiz artışı olmayacağını; verilere bakarak faiz artışlarının “zamana yayılacağını” hissettirdi. Piyasalar açısından belki de en önemlisi de Fed üyelerinin 2015 yılı için ortalama beklentisinin daha önceki yüzde 1.125’ten, yüzde 0.625’e gerilemiş olmasıydı. Açıklamadan sonra ilk faiz artışının Eylül’e kaldığını düşünülse de ben, halen daha geçtiğimiz Haziran’da yapmış olduğum “Haziran 2015’te ilk faiz artışı gelir” tahminimi koruyorum. ABD ekonomisinin de adeta dev bir “transatlantik” olduğunu ve rotasının değiştirilmesinin zor olduğunu varsayarak Fed’in Haziran’dan başlayarak “ufak, ufak faiz artışlarına” başlayacağını düşünüyorum.

Bu arada ilk artışın 25 baz puan gibi “klasik bir oran” olması gerekmiyor. 15 baz puan ile bile başlayabilirler. Arkasından uzunca bir bekle-gör dönemi gelecektir. İkinci artış ihtimaldir ki Eylül’de 25 baz puan ve son artış da Aralık’ta gelir. Ancak Aralık’taki artışın 2015’e sayılması pek anlamlı değil. Zira yıl ortalaması, yıl sonu “kapanış seviyesinin” oldukça altında gerçekleşmiş, piyasaları da çok fazla rahatsız etmemiş olacak.

Fitch gerilime atıfta bulundu

Son olarak geçen haftanın bizim açımızdan en önemli açıklamalarından biri de Fitch’in not açıklamasıydı. Fitch; hem “notumuzu”, hem de “görümümüzü” aynen korudu. Artık rutin hale gelmiş uyarı ve olumlu yorumların dışında “Ekonomi politikasındaki gerginlik kamuoyuna yansıdı. Bu durum yabancı yatırımcıları rahatsız ederken, döviz üzerinde baskıya yol açtı” denilerek son yaşanan Cumhurbaşkanı-Başçı gerilimine atıfta bulunulmuş.

Dolar/TL 2.50’ye gider mi?

Gelelim bu haftaya dair beklentilere... Neredeyse üç “badireyi” de atlatan piyasalar bu hafta biraz rahatlayacaktır. İlk ipuçlarını Cuma günü 2.57’nin de altına inen dolar/TL kurlarında, 2.6750’lere gerileyen “sepet kurda” gördük. Bu hafta için sepet kurda 2.6490 seviyelerine kadar bir gerilemeyi görebiliriz. Bu seviyeye ulaşabilmek için pariteden dolayı euro değer kazanabilir veya sabit kalırken, dolar/TL kurlarında bir gerileme yaşanabilir. Haftanın ilk günlerinde dolar/TL’de 2.5590 seviyesi ilk hedef ve önemli bir “eşik” olurken, bu seviyenin aşağı geçilmesi durumunda önce 2.5250, ardından da 2.5050 “teknik” seviyeleri resmin içine girecektir. Tabii ki siyasilerden “olası hikayeyi” bozacak yeni yorumlar gelmez ise…

Yeni hikaye yazabilecek miyiz?

Türkiye’nin küresel krizin geldiği aşamada pozitif ayrışabilmesi; Fed’in faiz artışlarının arifesinde, tasarruf açığı ile büyümeyi sağlayabilmesi, diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif ayrışabilmesi için kesinlikle yeni bir “hikâyeye” ihtiyacı var. Günlük politikalarla dünyaya “satılabilecek bir hikâye” çıkarmak imkânsız. Bunun için yepyeni şeyler söylemek gerekiyor. Yılbaşında 2015 yılına dair yaptığım tahminlerde aslında yeni “hikâyenin” ne olabileceğini yazmıştım: “Barış Süreci.” Kendi sınırları içinde barışı tesis etmiş, Kuzey Irak ile ekonomik koordinasyonu, hatta “bölgesel işbirliğini” kurmayı başarabilmiş bir Türkiye’nin “müthiş bir hikâyesi” olabilecekti.

İlerlemenin şartları

Dolmabahçe’de açıklanan 10 maddelik “yeni anayasanın kriterleri” ortak mutabakatı bu konuda umutları arttırmış, ancak ‘aynası iştir kişinin, lâfa bakılmaz’ şiarından yola çıkıldığında “iş kısmında” henüz ciddi adımlar atılabilmiş değil. Öcalan’ın Nevruz nedeniyle yayınlamış olduğu mesajdan, bu konuda “elle tutulur adımlar” atılması durumunda bir ilerleme olacağı anlaşılıyor.

Diğer yandan Cumhurbaşkanı’nın gerek izleme heyetini “olumlu bulmaması”, gerekse de “Dolmabahçe kriterlerine katılmıyorum” demesi bu “hikâyeden de öte, tarih yazma sürecinde” daha yapılacak çok işin olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Parite için tetikteler

Euro/dolar paritesinde; Fed’in açıklamalarından sonra; kısa vadeli bir “düzeltme” çabası olduğu görülüyor. 1.0463’deki dipten sonra oynaklık artmaya başladı ve tek yönlü hareketin karşısında pozisyon alanlar, daha önceden euro satmış olanlar bu pozisyonlarını kapatmaya başlamışlar gibi bir görünüm var. Fed’in açıklamasından sonra paritenin (zarar durdurma işlemlerinin de katkısıyla) 1.1036’ya kadar bir yükseliş olması bu konuda bazılarının “tetikte” olduğunu söylüyor.

Önceki hafta dip seviyesinin görüldüğü varsayımıyla; paritenin bu hafta içinde 1.1090 seviyelerine kadar yükselme ihtimali var. Bu seviye aşılacak olur ise 1.1300 (düz) seviyesi resmin içine girecektir.

BIST’te kritik direnç: 84.250

BIST 100 haftalık kapanış bazında 82.440’daki teknik eşiğinin üzerinde bir haftalık kapanış yaptı. Bu hafta için 84.250-500 arası kritik “direnç” olacak. Özellikle bankacılık endeksi (XBANK) için 151.750 (+/- 300 puan) önemli bir eşik. Bu seviyenin geçilmesi zor olabilir. Aşılacak olursa 157.300 ve 158.600 seviyeleri resmin içine girebilir. XBANK ilk seviyeyi aşamayacak olur ise; 143.200-146.750 bandına doğru hareket görülebilir.

Yazının devamı...

Piyasada en kritik hafta

Merkez Bankası’nın PPK toplantısı, Fed’in kritik zirvesi ve Fitch’in kararı piyasaya yön verecek. PPK’dan indirim beklemiyorum. Fed’in faiz artışı konusunda ‘sabırlı’ ifadesi açıklamadan çıkacak. Haziran’da faizi yükseltecek.

Piyasaların rahatlaması için geçen haftaki yazımda üç şartın bir araya gelmesi gerektiğini yazmıştım: 1- Cumhurbaşkanı ve siyasi cepheden “güven” açıklamalarının yapılması, 2- İç Güvenlik Yasası’nın “Barış Sürecinin” ruhuna uygun olarak meclisten çekilmesi , 3-IŞİD’e karşı uluslararası koalisyona katılım. Geçtiğimiz bu üç madde için de geçtiğimiz hafta adımlar atıldı ancak bunlar yeterince güçlü ve ses getiren adımlar olmadı.

Henüz tatlıya bağlanmadı

Güven açıklamaları “tatlıya bağlama” seviyesinde kaldı, piyasalar henüz işi tatlıya bağlamış değil. İç Güvenlikte görüşülen ve yasalaşan maddeler kaldı, görüşülmeyenler “komisyona geri çekildi”. Tartışmalı olanlar geçmiş oldu. Cumhurbaşkanı onaylayıp, Resmi Gazete’de yayınlandığında yürürlüğe girecekler. Basında yer alan haberlere göre IŞİD konusunda İncirlik’ten bombalamalarda kullanılan Predator’lara izin çıkmış. Yarım ağızla yapılan açıklamalar, gönülsüz atılan bu adımların samimiyeti henüz daha piyasaları ikna etmişe benzemiyor. Cuma günü yeni rekor kıran dolar/TL kurlarında bu “ikna olmayışın” etkisi vardı.

Bu kez yurt dışı tetikledi

Diğer yandan Cuma günü kırılan rekor; bu sefer içeriden kaynaklanmıyor, doğrudan Dolar Endeksi’nin (DXY) 100.18 ile Mart 2013’ten bu yana en yüksek haftalık kapanışını yapmış olmasının payı oldukça yüksekti.

Tek başına dolar/TL kurlarına değil, “Sepet Kura” baktığımızda TL’nin yeni yükseklere ulaşmadığını görüyoruz. 5 Mart’ta 2.7620 seviyesine kadar yükselen Sepet Kur, geçtiğimiz Cuma gününü (Euro’nun en son Mart 2013’te gördüğü 1.0463’lere gerilediği bir ortamda) 2.7015 seviyesinden kapattı. Hülâsası Cuma günkü hareket Ocak ayı sonundan bu yana yaşanandan farklı olarak, ilk kez sadece parite hareketinden kaynaklandı.

1 euro 1 dolar olur mu?

Eğer euro/dolardaki fiyatlama devam edecek olur, Fed de “sabırlı” kelimesini çıkarırsa; her ne kadar son açıklanan ABD verisi bunu desteklemiyor olsa da; paritede “efsanevi 1.00 seviyesine” doğru bir harekete bu hafta şahit olabiliriz. Bu durum petrol fiyatlarını da aşağı çekerken, Sepet Kur’da bir sıçramaya yol açmazsa dolar/TL kurlarının 2.65’ler civarında dengelendiğini görebiliriz. Yok eğer Sepet Kur 2.75’lerin üzerine çıkacak olursa o zaman dolar/TL’de 2.70’leri test edebiliriz. “Sabırlı” kalırsa da ilk elde Sepet Kur’da 2.6480’leri bile test edebiliriz. Şansızlık PPK’nın, FOMC’den önce olması. Bizim MB’nin işini zorlaştırıyor.

Fitch notumuzu değiştirmez

20 Mart Cuma günü, büyük olasılıkla piyasaların kapanışından sonra Fitch “olağan” gözden geçirmesinin sonuçlarını açıklayacak. Son haftalardaki kur artışları “henüz” ekonomik verilere yansımış değil. Bu nedenle Fitch’den herhangi bir not veya görünüm değişikliği beklemiyorum. Ancak gerek Fed’in muhtemel artışı, gerekse de TL’nin son haftalardaki değer kaybının enflasyona, cari açığa yansımalarıyla, MB’nin “bağımsızlığına” vurguları görebiliriz. Açıklama büyük olasılıkla bugüne değil, geleceğe dair ipuçları sunacaktır.

Merkez faizi düşürür mü?

Bu hafta iki önemli Merkez Bankası toplantısı var. İlki 17 Mart’ta yapılacak içerideki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı. Geçtiğimiz hafta yapılan zirvede “neyin tatlıya bağlandığını” bu toplantıdan sonra alınacak kararla anlayacağız. Bana göre; kur yükselişlerinin enflasyona geçişkenliği de göz önüne alındığında; MB’nin faizleri sabit tutması daha doğru olacaktır. Bir indirim beklemiyorum. Ancak PPK’dan 25 baz puan dahi olsa bir indirimin gelmesi, MB konusundaki “bağımsızlık” tartışmalarını yeniden alevlendirecektir. 4 TL’ye düşen ıspanağa karşın, 25 TL’ye çıkan kabuklu ceviz; benim “ıspanak-ceviz” endeksimde halen daha hissedilir bir enflasyon düşüşü olmadığını gösteriyor.

MB’nin elini tek rahatlatacak haber, petrolün yeniden 55 doların altına düşmesi. Ancak 115 dolardan 45 dolara düşen petrol bugüne kadar ne kadar rahatlattı ki, 63 dolardan 55 dolara düşen petrol MB’nin elini rahatlatsın? Asıl önemle takip edilecek ve tüm küresel piyasalara yön verecek olan 18 Mart’ta açıklanacak Fed’in Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) kararları olacak. Bu toplantıdan alınacak kararlar piyasalarca çok yakından izlenecek.

Benim tahminim bu kez açıklamadan faiz artışı konusunda “sabırlı” ifadesi açıklamadan çıkacak ve Haziran’daki toplantıdan ilk faiz artışı kararı geleceği yönünde. Yeni zirveler gören DXY, 1.05’in altına sarkan euro/dolar paritesi de bence aynı fikri fiyatlıyor.

Yazının devamı...

2.70’te buluşurlar mı?

Geçtiğimiz Aralık ayında “Putin, Ruble, Brent 63’te buluşacaklar” diyen bir espri piyasalara yayıldı. Putin doğa kanunu 63’e yaklaşırken, Brent 45.6’ya kadar gerilerken, Ruble dolar karşısında 79.50 seviyesine kadar indi. “Üçleme” kadar popüler olmasa da 2.70 “ikilisi” Türkiye’nin radarına girdi. 2.70’lerin ilki dolar/TL kuru ikincisi ise “Dolar bazında BIST 100 Endeksi.” Önceki gün döviz depo faizlerini “ucuzlatan” Merkez Bankası’ndan dün de “ek önlemler” gelmeye devam etti. Rezerv Opsiyon Katsayıları’nda yapılan düzenleme ile piyasaya yaklaşık 1.5 milyar dolar likidite sağlanırken, döviz mevduatları için tutulacak zorunlu karşılık oranları arttırılarak 1.3 milyar doları geri çekiliyor.

İlkinde amaç döviz olarak tutulan zorunlu karşılıkların yerine TL’nin alması ve böylelikle MB’den TL fonlama ihtiyacı arttırılırken, ikincisi ile de piyasaya verilen dövizin rezervlere etkisi azaltılmaya çalışılmış.

Bankaların MB’den borç aldıkları döviz depo faizlerini düşürmek ve piyasaya nette 200 milyon dolarlık döviz likiditesi vermek sorunu çözecek gibi görünmüyor. 2001 yılındaki gibi yine bir “teşhis” hatasına doğru gidiyoruz. Piyasada döviz likidite sıkışıklığı yok ki. Hele ki Fed henüz faizleri yükseltmemiş, ECB de parasal genişlemeye yeni başlamışken.

Güven açıklamaları önemli

Sorun “kur riski” sorunu. Basit olarak; üretim için ithalat yapmak zorunda olan bir şirket için iki seçenek var. Ya Türk Lirası’nı verip, döviz alacak ve ithalatını yapacak ya da döviz kredisi alacak ve ödemesini yapacak. Dövizin daha da artacağını düşünen derhal alır, dövizin ileride düşüneceğini düşünen (ithalatı yaptığı anda yeni bir döviz açık pozisyonu yaratarak) borç alır. Şu anda kur artışlarında ağırlıklı olarak birinci tercihin kullanılmasının payı azımsanmayacak kadar çok. Likidite vererek “kur riskini” ortadan kaldırmak ne yazık ki mümkün değil.

Bunun için ne yapmak lazım derseniz “algının” değiştirilmesi gerekiyor. MB’nin “bir şeyler yapıyormuş gibi” görünen adımları yerine “derli toplu bir paket” ortaya konulmalı. Bu paketin ilk maddesi de; siyasilerin teknik konularda her sorulduğunda (hatta sorulmadan) yanıt vermekten vaz geçmeleri ve kendi atadıkları bürokratlarına güvendiklerini açıklamaları geliyor.

Bugün Cumhurbaşkanı ile MB Başkanı Başçı, bir araya gelecek. Umarım bu toplantı sonrasında “güven” açıklamaları yapılır... Bu açıklama sonrasında da dün bazı gazetelerde yayınlanan önlemlerin de bir araya geldiği bir “paket” açıklanır.

Paketin “olmazsa olmaz koşulu” güven maddesi. Teknik önlemler sonradan geliyor. Eğer sadece teknik önlemlerle yetinilir; hele ki bu önlemler piyasaları ikna etmeye (korkutması yetmez!) yeterli olmazsa işte o zaman dolar/TL ve dolar bazında Borsa İstanbul 100 Endeksi’nin 2.70’te buluşması kaçınılmaz olur!

Sonrası mı?

Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim…

Yazının devamı...

Piyasadaki gerilim sona erecek mi?

Dün Başbakan Davutoğlu, Merkez Bankası Başkanı Başçı ile görüştü. Başbakan Yardımcısı Babacan’ın da katıldığı görüşme sonrasında yapılan açıklamada, “Sayın Başbakanımız, New York temaslarını tamamlayıp Ankara’ya dönmesinin hemen ardından Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Vahdettin Ertaş ve Hazine Müsteşar Vekili Cavit Dağdaş’ı Başbakanlık Resmi Konut’a çağırarak ayrı ayrı brifing aldı” denildi.

Anlaşılan Başkan Başçı, haftanın ilk günlerinde İsviçre’de olacak. Merak edilen Cumhurbaşkanı ve Başçı arasındaki görüşme bu hafta içinde gerçekleşebilecek mi? Aslına bakarsanız hafta sonu yapılan toplantılar “yürütme bürokrasisi” açısından doğru olan. Kurmaylarından ve bakanlarından aldığı bilgiler ve uygulanacak olan politikalar konusunda Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’na bilgi vermesi normal işleyişin gereği, aksi yöntemler hem bugün, hem de ileride sorunlar çıkaracaktır.

Görüşmeler yatıştırabilir

Umarım bu görüşmelerin sonrasında piyasalara güven verilecek açıklamalar yapılır; piyasalar yatışır. Ancak yine hafta sonu; Vatan Gazatesi’ndeki haberde de yer aldığı üzere Cumhurbaşka’nın; “Bana diyorlar ki Merkez Bankası’na çok vuruyorsunuz. Çıksın işte çözsün. O çözecek, ben mi çözeceğim. Sakın dolar alarak köşeyi dönerim sanmayın. Duvara çarparsınız” açıklaması “eleştirilerin” devam edeceği endişesini arttırıyor. Aslına bakarsanız Cumhurbaşkanı’nın söyleminde iki nokta dikkat çekici. İlki; neyse ki birileri, Cumhurbaşkanı’na ulaşabilmiş ve yaşanan sorunların “temel kaynağı” konusunda bir şeyler söyleyebilmiş. Bu işin iyi tarafı. İkincisi ve işin kötü tarafı Cumhurbaşkanı’nın onları pek de dinlemeye niyetli olmadığı.

“Çıksın işte çözsün. Çözecek, ben mi çözeceğim” diyerek bürokratları ve bakanları sorun çözülemezse sorumlu tutacağını ima ediyor. Özellikle MB için gerçekten zor bir durum. Bu açmaza Cuma günkü “Merkez nasıl müdahale edebilir ki?” başlıklı yazımda değinmiştim. Tüm bu zorlukların üzerine “dünya gerçekleri” de yeni bir darbe vurdu.

Dış faktörün etkisi

Cuma günü ABD’de açıklanan ve 240 bin kişi artması beklenen Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi 295 bin kişilik bir artış olarak açıklandı. Her ne kadar Ocak verisi 257 binden, 239 bine revize edilse de işsizlik oranının yüzde 5.7’den yüzde 5.5’e revize edilmesi piyasalarda “faiz artışının” öne çekilebileceği endişelerini arttırdı. ABD borsaları yüzde 1’i aşan oranlarda gerilerken Dolar Endeksi (DXY) 97.7 seviyesine yükseldi.

Veri açıklanmadan önce; politika taraftan gelen “uzlaşmacı” söylemlerle birlikte 2.5750 seviyelerine kadar gerileyen dolar/TL kurları, veri sonrasında 2.6475 ile “tarihi rekorunu” yeniledi. 2.6090 seviyesi geçtiğimiz haftanın kapanışı itibariyle önemliydi. Ancak 2.6235’ten gerçekleşen kapanış dolar/TL kurlarında gerilimin bir süre daha devam edeceğini söylüyor.

Yıl başında, bu yıla dair yapmış olduğum “seçimlerden iki ay önce veya iki ay sonra 2.4650 seviyesi görülecek, hızlı geçilirse 2.70 seviyesi resmin içine girecektir” tahminimin gerçekleşmesi ihtimali korkarım her geçen gün artıyor. Buna “engel olabilecek” belki de tek şey içeride “güç birliği ve söz birliği” yapmamızdan geliyor.

Müdahale gelecek mi?

Yukarıda 2.7000 (+/-150 pips) önemli bir direnç. Peki aşağıda? Cuma görülen 2.6476 seviyesini “zirve” kabul edecek olursak, 2.5450 ilk, 2.5225 seviyesi ikinci “düzeltme” seviyesi olacak. Bu seviyelere “mutabık kalınan MB müdahalesi” ile mi geliriz, yoksa 1.0750’yi gördükten sonra “düzeltmeye” başlayan euro/dolar kuru sayesinde mi görürüz, henüz net değil.

Ancak net olan bir şey var: Hafta sonu yine Pazar alışverişindeydim. Muhabbet etmekten keyif aldığım pazarcı esnafından 3-4 tanesi beni görünce ilk sorusu “Dolar ne olacak?” idi. Bu çok da şaşırtıcı değildi, ancak pazara alışverişe gelen ve hiç tanımadığım kişilerden 2-3 tanesinin de aynı soruyu sorması beni şaşırttı.

Türk insanı için “faiz” değil ama “dolar kuru” seviyesi her zaman önemlidir. Parası olsun, olmasın... Onlar için ekonominin nasıl gittiğinin en kolay göstergesi her zaman “dolar kuru” oldu. Dolar/TL kuru düşükse işler yolunda, yükseliyorsa hep akıllara “kriz mi geliyor?” sorusu geliyor. Pazardaki vatandaş doların Fed’den mi, “siyasi salvolardan” mı olduğunu bilmiyor, düşünmüyor. Aslında umurunda da değildir. Sorumlu her zaman ekonomiyi yönetenlerdir diyor ve ona göre karar verir, veriyor. En azından “pazar ahalisi” böyle diyor...

Parite nereye doğru gider?

Dışsal faktörlere yapabileceklerimiz sınırlı. Hele ki cari rezerv seviyelerimizle… Hiç değilse eldeki “silahları” daha verimli kullanıp, ev ödevimizi gecikmiş olsak da layıkıyla yapalım. Bürokrasi ve politikacılar arasında yapılacak görüşmelerde bu konu umarım dikkate alınır.

Bu arada dolar/TL kurlarındaki artışın “dışarıdan” kaynaklandığı “masalına” çok fazla kendimizi kaptırmayalım. Sepet kurun 2.4680 seviyesinde olduğu 23 Ocak’ta 94.7 seviyesinde olan Dolar Endeksi, Cuma gününe kadar yüzde 2.85 kadar yükselerek haftayı 97.70 seviyelerinden kapattı. Yaklaşık yüzde 3.2’lik bir artış. Aynı dönemde “Sepet Kur” 2.7360 seviyelerine yükseldi ki bu da yaklaşık yüzde 10.85’lik bir değer kaybına tekabül ediyor. (Sepet Kur olarak baktığımdan dolayı eurodaki değer kaybı hesaplamanın içinde) Bir yanda yüzde 3, diğer yanda yüzde 10… Aradaki farkın “içsel faktörlerden” kaynaklandığını kabul edersek, durumu daha iyi analiz edebiliriz! Hatta bunu kabul ederek başlarsak; “görüşe, görüşe doları düşürebiliriz bile…”

Yazının devamı...

Merkez nasıl müdahale edebilir ki?

Malumunuz dolar/TL kurları dün yeni bir rekor daha kırdı: 2.6290. “Sepet kur“ bazında henüz yeni bir rekor gelmediğinden (rekor: 27 Ocak 2014 /2.8316, Euro/dolar paritesi 1.3670) Merkez Bankası için henüz daha tehlike çanları çalmamış olabilir. Ancak 2014 sonu itibariyle “açık pozisyonu” 183 milyar dolara ulaşan özel sektör için çanlar çalıyor. Her 1 kuruşluk kur artışı şirketlerin 1.8 milyar TL kur zararı yazması demek. “Enflasyon mu faizden, faiz mi enflasyondan dolayı yüksek” tartışmasında MB hakkındaki “yıpratıcı salvolar” her kur yükselişinde bir yandan MB’nin kredibilitesini, diğer yandan da şirketlerin bilançosunu vuruyor. Önceki gün Ekonomi Bakanı Zeybekci’nin “2003’ten bu yana bakıldığında TL hâlâ yüzde 13 değerli” demesi de işin tuzu biberi oldu, adeta piyasalara davetiye çıkardı. 2.70 seviyesinin“resmin içine girmesiyle” bu saatten sonra herkesin işi zor. Özellikle de Merkez Bankası’nın…

Brüt rezervlerin 127 milyar dolara, “net rezervlerin” de 38.5 milyar dolara gerilediği bir ortamda döviz piyasalarına müdahale etmeye kalksa, bir kesim tarafından “ülkenin rezervlerini yabancılara peşkeş çekmekle” suçlanacak. Kurdaki yükselişe karşı kullanabileceği “faiz artışı” silahı da zımni olarak elinden alındığından adeta Merkez Bankası’nın kolu kanadı kırılmış durumda. Hal böyle olunca hangi müdahale işe yarayacak? Diyelim ki dövize doğrudan müdahaleye “izin” çıktı. Bu durumda satılan 100 dolar, 500 dolarlık iş mi yapacak, yoksa etkisi 50 dolarda mı kalacak? MB’nin doğrudan müdahalesi; gerek politik adımlar, gerekse de MB’nin parasal önlemleriyle desteklenmediği takdirde bugünkü ortamda başarılı olma şansı oldukça az.

“Salvolar” MB’nin elinden “sürpriz yapma silahını” da aldı. Bundan sonra piyasalara doğrudan müdahale etmek için siyasilerden “müdahale izni” mi alması gerekecek? Ya bu izin talebi sızarsa? MB; gecelik ve haftalık bazda yapmakta olduğu fonlamayı da kısabilir. Ancak bu da “faizler insin” denirken; faizlerin yükselmesi, dövizdeki volatiliteye bir de faiz volatilitesinin eklenmesi demek.

Etkili olabilecek bir “müdahale” için daha başka şeylere ihtiyaç var artık. Neler derseniz…

1- Cumhurbaşkanı ile Başçı arasında yapılacağı söylenen görüşme sonrasında“güven açıklamaları” yapılmalı. Açıklamada “Bağımsız Merkez Bankası, ekonominin gereklerini yapıyor ve yapmaya devam edecek. Bu konuda kendilerine güvenimiz tamdır” denirse o zaman durum tamamen olmasa da bir parça değişebilir. Yok eğer MB Başkanı’na güvensizlik bir kez daha vurgulanırsa, yandı gülüm keten helva. Ancak her fırsatta “örselenen” MB hakkında bunca laf edilmişken, tam da seçim öncesi böyle bir U dönüşü yaşanır mı, şüphelerim var.

2- İç Güvenlik Paketi Meclis’ten çekilir ve yeni seçilecek parlamento bu konuda karar verici olacak denir ve “barış” umudu yükseltilirse, bu da piyasaları olumlu etkileyecektir.

3- IŞİD konusunda Batı ile “uyumlu” adımlar atılacak olur ise “büyük resim” önemli ölçüde değişebilir.

Doğrudan müdahalelerin bu üç başlıktan en azından ikisiyle desteklenmesi durumunda başarılı olma şansı var.

Yazının devamı...

Yangın nasıl söner?

‘Silah bırakın’ çağrısı, ABD’de yatırımcılarla buluşacak olan Başbakan ve Babacan’ın mesajları ile Erdoğan-Başçı buluşmasından çıkacak barış mesajı, piyasayı rahatlatır

Cumartesi günkü Vatan Gazetesi’nin ekonomi sayfasında “Bu yangın söner mi?” diye bir soru vardı. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizinin 25, Gecelik Marjinal borç verme faizinin 50 baz puan indirilmesi sonrasında gelen politik tepkiler piyasaları gerdi. Buna bir de Babacan’ın ve Başçı’nın istifa haberleri eklenince Dolar/TL kurlarında “tarihi zirveler” görüldü.

Cumhurbaşkanı’nın, “Bize karşı bağımsızlık mücadelesi veriyorsun da başka yerlere bağımlılığın mı var?” sorusu, “Vatanı satmak yüksek faizle olur” söylemiyle MB Başkanı Başçı’yı vatan haini ilân etmesi, Başçı’nın Banka Meclisi toplantısına sağlık sebebiyle katılmaması ile ayyuka çıkan “istifa” söylentileri piyasalardaki “endişeyi” iyiden iyiye arttırdı. Cuma günü Dolar/TL kurları 2.5274’e kadar yükseldi. Teknik olarak önemli bir seviye olan 2.5175’in altında 2.5080 ile “haftalık kapanış” yaptı.

Her fırsatta Cumhurbaşkanı’nın, Merkez Bankası’na “yüklenmesi” sokaktaki vatandaşın da kafasını karıştırdı. 2.50 dolar/TL seviyesi hemen herkes için “yeni normal” haline geldi ve ‘Bu seviyeden bile olsa dolar alalım mı’ sorusu sorulmaya başladı. Her halükârda “sokaktaki vatandaş” bunu sormaya başladıysa Merkez Bankası’nın “beklentileri yönetme” adına işi daha da zorlaşmış demektir.

Bir de buna istifa mı etti, görevden mi alınacak (Başçı’nın görevden alınması için kanun değişikliği gerekiyor) tartışmaları arasında kredibilitesi “erozyona uğratılan” Merkez Bankası Başkanı’nın yapacağı müdahalelerin ne denli etkin olacağı da ayrı bir soru işareti. Her ne kadar geçtiğimiz Cuma günü MB, döviz satış ihalelerini; bir gün önceden haber vermek koşulu ile; oynaklığın arttığı dönemlerde 40 milyon dolardan, 60 milyon dolara çıkarabileceğini açıklasa da böylesi müdahalelerin sorunu “temelden” çözmesi hayli zor. Önemli olan MB’nın kredibilitesinin korunmasıydı, bu unutuldu. Vurulan darbelerin maliyetleri korkarım önümüzdeki dönemde daha da yükselecek.

İstifa ederlerse...

Babacan ve Başçı’nın bu saatten sonra istifa etmeleri kendileri ve ekonomi adına çok daha büyük sorunlar yaratacaktır. Eğer istifa ederlerse; aslında ekonominin yapısal sorunlarından kaynaklanan yüksek enflasyon ve işsizlik meselesi, “faizi indirmeyen MB Başkanı” ve “onu koruyan Bakan” seviyesine indirgenecek ve tüm başarısızlıkların sorumluları olarak anılacaklardır.

Belki Başçı daha önceden istifa etmeliydi; ya da etmişti, kabul edilmedi. Ancak bu saatten sonra istifa etmesi sadece “mağdur edebiyatının bir öznesi” olmayı getirecektir ki bu da tek başına Başçı’ya haksızlık olacaktır. Görev dönemi boyunca birçok uygulamasını eleştirmiş olsam da bugün gelinen noktada artık istifa etmesinin çok farklı yerlere gideceğinden dolayı, en azından seçimlere kadar “dayanması” gerektiğini düşünüyorum.

Dolmabahçe Mutabakatı piyasayı sakinleştirir mi?

28 Şubat artık farklı hatırlanacak. İlk kez hükümet ve Kürt tarafı birlikte bir açıklama yaptı, Barış süreci yeni bir aşamaya evrildi. Bu hafta Başbakan Davutoğlu ve Başbakan Yardımcısı Babacan 4-6 Mart tarihlerinde ABD’deki yatırımcılarla bir araya gelecek. Eğer bu toplantılarda yabancı yatırımcılara, içeride de ekonomik “karar vericiler” piyasalara olumlu mesajlar verecek olur ise “Dolmabahçe Mutabakatı” ile birlikte piyasalarda bir yumuşama havası görebiliriz. Hele ki Cumhurbaşkanı’nın uçakta yapmış olduğu “Başçı görüşmek istedi, çağırıp konuşacağım” açıklaması (her ne kadar yöntem itibariyle kendi içinde sorunlu olsa da) sonrasında bu toplantıdan da “barış havası” eserse piyasalar rahatlayabilir. Diğer yandan ABD’deki açıklamalar he ne kadar “ılımlı mesajlar” içerse de; içeride yapılacak açıklamalar bunlarla çelişmeye devam ederse yangın daha da alevlenebilir.

Yazının devamı...

Enflasyonun düşeceğine inanmıyor mu?

“4 Şubat’ta “olağanüstü toplantı” yaparız” açıklamasıyla heyecanlanmıştı piyasalar. Ancak Şubat ayı enflasyonu “umulan” kadar düşmeyince dün yapılan “rutin” Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından çıkacak kararlar merakla beklenir oldu. Özellikle de politika cephesinden yapılan sert açıklamalardan sonra bu toplantı ayrı bir önem kazanmıştı.

PPK politika faizi olan haftalık repo faizini 25 baz puanlık “ölçülü” indirim ile yüzde 7.75’ten, 7.50’ye indirdi. Yine Ocak ayı toplantısından sonra eleştirilerin yoğunlaştığı Gecelik Marjinal Fonlama faizi ise 11.25’ten 10.75’e indirdi. Buradaki indirim 50 baz puan oldu. Ha keza MB’nın borçlanma faizi de 25 baz puanlık indirim ile 7.25’e düşürüldü.

Pazartesi günkü yazımda 25 baz puanlık “ölçülü” bir indirim olabileceğini, ancak döviz piyasalarındaki “oynaklık” nedeniyle gecelik faizlerde bir değişime gidilmeyerek döviz piyasalarına da bir mesaj verilebileceğini öngörmüştüm. Merkez Bankası benim gibi düşünmemiş. Nitekim bu hamle bazı piyasa katılımcıları tarafından MB’nın “kurlardaki yükselişten (oynaklıktan) rahatsız olmadığı şeklinde yorumlandı.

Görünen o ki Başkan Başçı bir yandan politikacıların baskısına karşın, elinden gelenin en iyisi yapmış. Ancak ne piyasalara yaranabildi, ne de politikacılara. Belki de bu Başçı’nın kaderi olacak.

Ocak ayındaki toplantı sonrasındaki açıklamada yer alan “Mevcut para politikası duruşu altında Kurul, enflasyonun 2015 yılının ortalarında hedefe uyumlu seviyelere geleceğini öngörmektedir” cümlesinin çıkarılması doğrusunu isterseniz kafamı karıştırdı! Acaba MB; siyasi baskılar nedeniyle enflasyonu indirmek için faizlerin daha yüksek olması gerektiğine, ancak mecbur kaldığı indirimler nedeniyle bu hedefe ulaşılamayacağını mı düşünmeye başladı. Eminim ben yanılıyorumdur!

İndirimin “ölçülü” olması yeni indirimler gelebilir beklentisini de canlı tutuyor. Ancak gıda ve enerjideki yeni oluşumlara vurgu yapılması bu olasılığı azaltıyor. Hepsini geçtim…

Seçime şurada neredeyse 3 ay kaldı! Bu sürede faizler inse bile; siz işadamı olsanız yeni yatırım yapar mısınız?

Diğer yandan alınan faiz indirim kararının halka inmesi en azından iki ayı alacaktır. Bu da “refah artışı” hissinin oluşmasını geciktirecektir. Tüm bunlar ortadayken siyasilerin ısrardan vaz geçmesi, Merkez Bankası’nın kanunla verilen “fiyat istikrarı” görevini layıkıyla yerine getirmesi için rahat bırakması daha doğru olacaktır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.