Şampiy10
Magazin
Gündem

Sürpriz gelir mi?

Geçtiğimiz haftanın en önemli konusu Yunanistan idi. Yunan Başbakanı Tsipras; hafta sonunda Yunan televizyonlarında halka sesleniş konuşması yaptı. Bugün resmi tatil olan Atina’da yarın açılacak bankalara olası hücumu engellemek amacını da taşıyan ve “hamasi” unsurların fazla olduğu bu konuşmasında Tsipras, “Bir muharebe kazandık, henüz savaşı değil” diyerek kendi çapında bir “zafer” ilân etti.

Ortada henüz ne bir anlaşma ne de bir zafer var. Dört aylık erteleme var ve Yunan hükümeti bugün-yarın ortaya bir yol planı koyması gerek. Bu plan; AB (Troyka’yı geride bıraktık dense de yine Troyka) yetkililerince kabul görürse, borçların yeniden yapılandırılması tartışılabilecek.

G. Kıbrıs’ı unutmayın

Geçtiğimiz haftanın son gününde “mutabakata” varılmış olması, tarafların bir “orta yol” bulma niyetlerini koruduklarını göstermesi açısından piyasalar için olumlu. Özellikle de AB tarafının kestirip atmaması, Komşu’nun da seçim propagandası dönemindeki sert söylemlerinden taviz vereceği sinyallerini vermesi bu turda Yunanistan’ın dışlanmayacağının işareti. Sıkça tekrarladığım üzere “AB projesi” çok pahalı ve sırf Yunanistan nedeniyle tehlikeye atılmayacaktır.

Bu arada herkesin atladığı bir nokta daha var: Yunanistan’dan önce Güney Kıbrıs var. G. Kıbrıs halen daha AB üyesi ve üyelikten çıkarılmamışken; Komşu’nun kendisinin birlikten çıkmayacağını, diğerlerinin de atamayacağını düşünüyorum. Eğer böylesi bir adım atılacak olur ise izlenecek adımların ne olabileceği, önce G.Kıbrıs’ta denenecektir. ‘Grexit’ öncesi belki G.Kıbrıs benzeri sermaye kontrolleri ve “kesintiler” Yunanistan’a uygulanabilir. Yine de Komşu, hem AB hem de Euro Bölgesi içinde kalacaktır diye düşünüyorum. Bu çerçevede de piyasalardaki Yunanistan korkusu bir süre sonra yatışacaktır.

Bu da euro tarafında bir süredir beklediğim önemli düzeltme için fırsat yaratacak. Euro/dolar paritesinde ilk aşamada 1.1530 seviyesi önemli. Bu seviye yukarı yönde kırılacak olur ise sırada 1.1730 seviyesi var ki bu seviyenin 50 günlük basit hareketli ortalamaya da denk gelmesi açısından ilk denemede önemli bir “direnç” olacağını düşünüyorum.

TÜFE’de iyileşme zayıf

Bu haftanın bizim piyasalarımız açısından en önemli olayı, yarın yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı olacak. Geçtiğimiz toplantıda herhangi bir değişiklik yapmayan Merkez Bankası’nda (MB) bu toplantıda bir adım bekleniyor. Benim “ıspanak-ceviz endeksim” herhangi bir değişiklik yapılmaması gerektiğini söylüyor. Enflasyon tarafından “belirgin” bir iyileşme haberi henüz gelmiş değil. Bu seferki PPK öncesinde siyasi baskılar bir öncekine göre yok denecek kadar az. MB; Süleyman Şah Türbesi operasyonu sonrası ve seçimler öncesi illâki bir adım atmak zorunda hissederse ne yapar diye baktığımda, bu toplantıdan “sürprizler” çıkabilir. Politika faizi olan haftalık repo ihale faiz oranında 25 baz puanlık bir indirim (50 baz puana kadar etkisi benzer olur) gelebilir. Borç alma faizindeki indirimin 25 baz puan üzerinde olacağını; yüzde 11.25’teki (PY’ler için 10.75) Gecelik Marjinal Fonlama oranının ya sabit tutulmasını ya da en fazla 25 baz puan indirilmesini bekliyorum.

Bu durumda MB; siyasilere “faiz indirdim”, piyasa katılımcılarına da “dövizdeki oynaklık artarsa, borçlanma faiziniz yüksek kalacak” mesajı verecek.

Dolar/TL ne olur?

Eğer politika faizi 25 baz puan iner (ya da sabit kalır) ise döviz kurlarında gevşeme görebiliriz. Hele ki euro/dolarda beklediğim düzeltme başlarsa dolar/TL kurlarının geçtiğimiz hafta yazdığım 2.4230’lara gerilemesi mümkün. Yok eğer, MB politika faizini 75 baz puan ve daha fazla indirecek olursa (Gecelik Marjinal Fonlama faizini ne yaparsa yapsın) dolar/TL kurlarında yukarı yönlü hareketler görebiliriz. Bunda; bir yandan MB’nin kredibilite sorgulaması, diğer yandan da “cazibesi azalan TL” düşüncesinin payı olacaktır.

Yazının devamı...

Piyasalar biraz dinlenir mi?

Kabul edelim ki 2015 yılının her günü değilse bile her haftası sürprizlerle dolu olacak. Endişeler ve olumlu/olumsuz sürprizler finansal piyasalardaki oynaklığı (volatilite) artıracak. Bazı “dalga sayımları” 2015 yılını, bazıları da 2016 yılını önemli değişimlerin yaşanacağı yıllar olarak veriyor. Bunlar doğrudur, değildir. Çok fazla tartışmaya gerek yok, öngörülebilir gelecekte neler yaşanabileceğine bakıp karar vermekte fayda var.

Geçtiğimiz hafta; olumlu sürprizlerin; size öyle gelmiyor olabilir ama; daha fazla olduğu bir hafta oldu. Ukrayna’da ateşkes ilan edildi. Merkel ve Hollande’ın Putin ile yaptıkları görüşme maratonu sonrasında Ukrayna’da silahlar bir süre için sustu. Kalıcı olacak mı? İhtimal var ancak henüz daha yüzde 50’nin çok az üzerinde. Yine de bu olasılık piyasaları rahatlattı.

İkinci “olumlu sürpriz” Yunanistan ve AB görüşmelerinden geldi. Bir anlaşma oldu mu? Hayır, henüz bir anlaşmaya varılamadı. Olumlu olan kısmı, henüz daha “taraflar” masada ve görüşmeler sürüyor. “Olağanüstü toplantı” sonrasında taraflardan birinin; ihtimaldir ki Yunan Maliye Bakanı Varoufakis; masadan kalkacağından korkuluyordu. “Oyun teorisi” konusunda uzman olan ekonomi profesörü “henüz” daha masayı terk etmedi. Almanya başta olmak üzere AB tarafı da “masada kaldığından” dolayı piyasalar bir “anlaşma” umudunu koruyorlar.

Ukrayna ve Yunanistan cephesinden gelen “olumlu” haberler piyasaları rahatlatırken, ABD cephesinde Dow Jones Endeksi değilse de S&P 500 Endeksi yeni bir rekor kapanışa imza attı. Her ne kadar üç önemli endeks ve özellikle de Dow Jones Transport (Taşımacılık) Endeksi’nde “uyumsuzluk” olsa da ABD endekslerinin “pozitif” seyri küresel piyasaları rahatlatıyor.

Bu rahatlamaların bizim piyasalarımıza olumlu etkileri de olmuyor değil. Özellikle de geçtiğimiz hafta Çarşamba günü 2.5156 ile tarihi zirve kurları haftayı 2.4575 seviyesinden kapattı. Ukrayna “ateşkesi” ile gerilimi azalan ve faiz indirimine rağmen 63.33’lere kadar gerileyen rublenin bu konudaki “desteğini” de atlamamakta fayda var.

TL değerlenmeye devam edecek

GEÇTİĞİMİZ hafta başlayan TL’nin değerlenmesi, devam edecek. Gerek ‘euro’nun ve ‘ruble’nin değerlenmesi, gerekse de Merkez Bankası’na aklı selim politikacıların desteğiyle (kur hızla yükselince, böylesi bir desteğe olan ihtiyaç arttı) TL’nin bir miktar değerlendiğine şahit olacağız.

Geçtiğimiz hafta Pazartesi günkü “Enflasyon Başçı’yı kurtardı, kuru bozdu!” başlıklı yazımda 2.50’nin sadece “psikolojik” önemi olduğunu ve “İlk teknik seviye 2.5125 ve ardından da 2.5465 geliyor” diye yazmıştım. 2.5125 terine 2.5156 görüldü. Ancak ikinci seviye görülmeden “olumlu” haberler geldi ve şimdilik geri dönüldü.

Geçtiğimiz hafta “geçici zirve” görüldüğü varsayımıyla bakıldığında ilk teknik “düzeltme seviyesi” olan 2.4580’e oldukça yakın bir seviyeye gelindi ve günlük/haftalık kapanış bu seviyeden oldu. Bu seviye aşağı geçildiği süreçte 2.4230 resmin içine girecektir.

24 Şubat’ta faiz indirimi olur mu?

ÖNÜMÜZDEKİ hafta 24 Şubat’ta “olağan” PPK toplantısı yapılacak. Bu toplantıya kadar yukarıdaki seviye önemli bir “destek” noktası olarak kalacaktır. Toplantıdan çıkabilecek sonuca göre; piyasa fiyatlamalarını yapacaktır. Bugünden benim tahminim “25 baz puanlık “mecburi” bir indirim”

yapılması yönünde. Anlamlı bir hamle olmayacak, daha da kafaları karıştırmaktan öte… Yine de bu ve benzeri beklentilerin yarattığı fiyatlamalar ile bu hafta içinde TL’nin dolar karşısında (Euro karşısında paritenin 1.1750’lere doğru bir “yolculuğa” çıkma ihtimalinden dolayı olmayabilir ve de “sepet kur” bazında değer kazandığını görebiliriz. Ancak bu yanıltıcı olmasın. Zira kalıcı olma olasılığı bence düşük. Zira 2.4650’nin aşılması halen daha bu yıl içinde; eğer kalıcı iyileştirme sağlayacak adımlar atılmazsa; halen daha Dolar/TL kurlarında 2.70 ihtimali düşmüş değil.

Petrolde 61.70 $ seviyesi aşılırsa...

115 dolar seviyelerinden 45.16 dolar seviyelerine gerileyen Brent petrolünde “dip görüldü”. En azından yeni bir “olay” çıkan kadar. Geçtiğimiz hafta için 56 dolar seviyesi önemliydi. 50 günlük Basit Hareketli Ortalamaya (BHO) denk gelen bu seviyenin “kararlı” bir şekilde aşılmış olmasıyla Brent petrolünde yeni bir döneme girildi.

Yükselişlerin ilk aşamada 61.70 dolar seviyesine kadar çıkması olasılığı vardı, Cuma günü 61.73 görüldü, kapanış 61.45’ten gerçekleşti. Bu seviye ilk denemede tutabilir. Yeniden 56.30’lardaki 50 günlük BHO’ya yakınlaşılsa da önümüzdeki iki-üç hafta içinde petrol fiyatlarındaki yön yukarı görünüyor.

61.70’in aşılması durumunda kademeli olarak gidilecek olan 74.50 dolar seviyesi var. Böylesi bir hareket; hem Türkiye’nin “petrol düşüşünden en olumlu etkilenen ülkelerden biri olma hikâyesini” hem geçtiğimiz hafta önemli düşüş kaydeden “cari açık” rakamını ve belki de en önemlisi önümüzdeki hafta yapılacak PPK toplantısındaki faiz kararını “olumsuz” etkileyebilecek. Bu hafta gelecek dönem için sakin ama yön gösterici bir hafta olacak.

Yazının devamı...

Enflasyon Başçı’yı kurtardı kuru bozdu

Geçtiğimiz hafta Salı günü açıklanan enflasyon oranları Merkez Bankası Başkanı Başçı’yı bir anlamda kurtardı. Ocak’ta tüketici fiyatları yüzde 1.10 oranında artarken; yıllık tüketici enflasyonu ise yıllık bazda Aralık’taki yüzde 8.17’den yüzde 7.24’e geri ledi. Yüzde 0.07’lik fark ile “olağanüstü toplantı” yapılmadı, Başçı’yı kendi kazdığı kuyuya düşmekten kurtardı. Şimdi gözler 24 Şubat’taki toplantıya çevrildi.

Ancak enflasyonun “umulan” kadar düşük çıkmaması politik salvoları engellemedi ve Merkez bankası üzerindeki baskılar aynen devam etti. Bu durum piyasalardaki gerginliği arttırdı. Cumhurbaşkanı ile eski MB Başkanı Durmuş Yılmaz arasındaki polemik de eklenince işler iyiden iyiye karıştı. Durmuş Yılmaz’ın, “350-400 yıllık bir ekonomi politik bilimsel literatür var. Bu doğru değilse Smith’in Keynes’in ve diğerlerinin kitaplarını bir alana yığalım ve yakalım” haklı söylemi de bu vesile ile bizim ekonomi literatürümüze girmiş oldu.

Piyasalar 24 Şubat’a “ertelenen” faiz indirimini bu kargaşada beklemedi. “İyisi mi, biz bu (iç) kargaşadan uzak duralım” deyince bonoların faizi yükseldi, dövizi aldılar, borsayı sattılar. 30 Ocak haftasını yüzde 7.10 bileşik seviyeden kapatan 10 yıllık tahvil getirileri 6 Şubat haftasında yüzde 7.68’i gördükten sonra; yüzde 7.62’den kapattı. Asıl çarpıcı yükseliş 2 yıllık Gösterge Tahvil bileşiklerinde yaşandı. 4 Şubat’ta “olağanüstü toplantının” olmayacağı anlaşılırken önce yüzde 7.70’deki 50 günlük BHO yukarı geçildi ve 6 Şubat’taki kapanış da yüzde 8.04 ile 5 Ocak’tan bu yana en yüksek seviyede gerçekleşti. Eğer içerideki “politik salvolar” dışarıda Fed endişeleri aynı tonda devam edecek olur ise Gösterge Tahvil bileşiklerinde yeni hedef yüzde 8.55 seviyesi olacaktır.

Piyasalarımızı sadece vuran “MB-Politikacı çekişmesi” olmadı. Cuma günü beklentilerin üzerinde açıklanan ABD Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi de kırılmayı büyüten faktör oldu. TDİ Ocak’ta 228 bin kişi artması beklenirken, gerçekleşme 257 bin oldu. Bu veri sonrasında Fed’in faiz artışının artık yaklaştığı “endişesi” arttı. 23 Ocak’ta 95.48’i gören Dolar Endeksi 94.70’e yükseldi.

Dolar/TL ne olur?

MB “kargaşası”, “Fed endişesi” ile birleşince dolar/TL kuru Cuma günü tarihi rekoru olan 2.4814’ü gördü. Tek başına dolara bakmak hatalı olabilir, “Sepet kur” bazında da 2.64 seviyelerine gelindi. Sepet Kur bazında 23 Ocak’taki düşükten (2.4680) 6 Şubat’a (10 iş gününde) yükseliş yüzde 7.20’yi bulmuş durumda. Dolar/TL kurlarında 2.4650 önemli bir eşik idi ve geçtiğimiz Cuma günü hem günlük hem de haftalık kapanış bazında üzerine kapanış oldu.

Şimdi sırada 2.50 “psikolojik eşik” var. Ancak teknik analiz anlamında çok da anlamlı bir seviye değil. İlk teknik seviye 2.5125 ve ardından da 2.5465 geliyor. Ancak bunların aşılmasının “sözel müdahaleler” ile engellenmeye çalışılacağını düşünüyorum. Ola ki bu seviyeler de hızla geçilecek olur ise daha önceden de bahsettiğim gibi 2.70’ler dahi konuşuluyor olacak. Eğer düşük 2.50’li seviyeler aşılmaz; hatta ziyaret edilmezse; dolar/TL kurlarında çok da önemli bir düşüş bu hafta beklemiyorum. Bunun olabilmesi için “gerçek politika yapıcılarının” çok ciddi “politika değişikliklerine” gitmeleri gerekiyor. Aksi takdirde radikal iyileşmeler bir başka bahara kalacak.

Yazının devamı...

Başçı kendi kazdığı kuyuya düşecek mi?

Artan kurlar ve petrol fiyatları nedeniyle PPK’nın olağanüstü toplanması zor. Ama enflasyon 1 puan düşer ve faiz 100 baz puan inerse, dolar/TL’de önce 2.46, sonra 2.70 konuşulacak

Bu hafta yurt dışında ne olduğu bir yana, içeride açıklanacak Ocak ayı enflasyon verisi belirleyici olacak. Hiçbir aylık enflasyon verisi bu kadar merakla beklenmemişti. Geçen hafta Merkez Başkanı Erdem Başçı’nın Enflasyon Raporu’nu açıkladığı toplantı sonrasında söylediği bir söz 3 Şubat’ta açıklanacak Enflasyon verisini “çok önemli” hale getirdi.

Başçı; Ocak ayı enflasyon rakamı (TÜFE kastediliyor) yüzde 1’den daha fazla düşerse; 4 Şubat’ta Para Politikası Kurulu’nu “olağanüstü” toplayıp, faiz indirimine gidebileceklerini söyledi. Bu söylemden bir hafta önce politika faizini 50 baz puan indirip, diğer tüm parametreleri sabit tutan PPK, politikacılardan gelen baskılara dayanamamış olsa gerek ki böylesi bir açıklama yapma gereği duyuldu.

2012’de de taahhüt verdi

Borç verme faizini değiştirmeksizin; politika faizinde 50 baz puanlık indirim yapan PPK politik cepheden gelen baskılara rağmen elinden gelen en “basiretli duruşu” sergilemiş, önce enflasyon kalıcı olarak düşsün, sonra sıra faiz indirimlerine de gelir diyerek “makul” bir tutum sergilemişti. Ancak bu tutum bazılarına o kadar da “makul” görünmedi ki salvolar şiddetlendi.

Salvolara direnmekte zorlanan Başkan da tıpkı 2012 yılı sonu için 1.92 kur hedefi verdiği gibi bu sefer de ‘Enflasyon yüzde 1’den fazla düşerse faizle ri olağanüstü bir toplantı ile indiririz’ diyerek yine kendini bir taahhüt altına soktu.

Merkez Bankaları; bir Fed değilseniz (ki onlar bile yapmamaya özen gösteriyor); “nokta tahmin” vermemeli. Zira şartların nasıl gerçekleşeceği hızlı hareket eden günümüz dünyasında bilinmiyor. Cuma günü yüzde 6.7 yükselen Brent petrol fiyatı en basit örnek. Düşen petrol “dağlarına” ya kar yağarsa?

Ya TÜFE 0.99 olursa

3 Şubat’ta açıklanacak enflasyon rakamında “baz etkisinden” dolayı düşüş bekleniyor. Bu düşüş yüzde 0.50-0.75 olursa anlaşılıyor ki olağanüstü toplantı yapılmayacak. Yine de merak ettiğim iki konu var:

- 3 Şubat’ta açıklanacak enflasyondaki düşüş, yüzde 0.99 olursa ne olacak? Olağanüstü toplantı yapılacak mı, yapılmayacak mı?

- Sabah saat 10:00’da açıklanacak enflasyon rakamındaki düşüş yüzde1’in üzerinde gelirse, PPK neden 4 Şubat’ı bekliyor? Madem faiz indirmekte bu denli acele ediliyor, olağanüstü toplantı neden 3 Şubat öğleden sonra yapılmıyor?

Dolar/TL’de iki farklı senaryo

Öncelikle belirtmek isterim ki; artan kurlar ve petrol fiyatları nedeniyle PPK’nın olağanüstü toplanması bence zor, toplan(a)mayacak. Korkarım Başkan Başçı; enflasyonun yüzde 1 ve daha fazla düşmemesi için dua ediyordur. Eğer enflasyon yüzde 1’den daha az düşerse (Bu arada benim “Ispanak-Ceviz Endeksim” bunu söylüyor): Merkez Bankası 24 Şubat’taki “olağan” toplantısına kadar bekleyecektir. Bu durumda döviz kurlarında bir gevşeme yaşanacaktır. Dolar/TL kurlarının 2.3810 ve hatta 2.3600 seviyelerine kadar gevşediğini görebiliriz.

Eğer enflasyon yüzde 1’den fazla düşerse: Bu saatten sonra “Olağanüstü toplantı” yapılacak. Ancak MB’nın 75 baz puandan fazla bir indirime gitmesinin anlamlı olmadığını düşünüyorum. Diyebilirsiniz ki 75 baz puanlık bir indirim için “olağanüstü” toplanılır mı? Toplanılmışsa en azından 100 baz puan ve hatta enflasyondaki düşüş ne kadarsa, MB de o kadar indirmeli diyebilirsiniz. Ancak böylesi bir indirim kurlarda yeni yükselişleri de beraberinde getirecektir. Yıl başında “seçimden iki ay önce veya iki ay sonra dolar/TL kurlarında 2.4650 görülecek” tahminim bu hafta gerçekleşecek demektir.

2.4650’nin üzerine geçilirse ve Merkez piyasayalara güven verecek adımlar atmazsa dolar/TL’nin 2.70’lere dahi gidebileceği konuşulmaya başlayacak, işler daha da sarpa saracak demektir.

Ruble de işin tuzu biberi

Geçtiğimiz Cuma günü Rusya MB politika faizini yüzde 17’den yüzde 15’e indirdiğini açıkladı. Açıklama sonrasında Ruble dolar karşısında 71.98’e kadar çıktı. Rubledeki bu beklenmedik yükseliş, dolar/TL’yi de etkiledi. Dolar/TL kurlarında Cuma günü “tarihi zirve” görmemizin gerisinde rubledeki yükselişin de payı vardı. Eğer bu hafta Ruble bir parça da olsa toparlanacak olur ise en azından sadece Merkez Bankası’na bakacağız. Yoksa bizim “olağanüstü” PPK toplantısının yanı sıra rubleyi de gözden kaçırmamak gerekiyor.

Yazının devamı...

Şartlı iyimser

Merkez Bankası Başkanı Başçı 2015 yılının ilk enflasyon raporunu açıkladı. ‘2015 yılı sonunda son 45 yılın en düşük enflasyonunu yakalayabiliriz’ dedi. 2015 yıl sonu enflasyon tahmininin orta noktasını da Ekim 2014 raporundaki yüzde 6.1’den yüzde 5.5’e indirdi. Halen daha OVP’deki hedefin üzerinde olmasına rağmen ileriye dönük olumlu mesajlar içermesi açısından önemli. En azından MB açısından bakıldığında!

Enflasyon tahmininin indirilmesinde ithalat fiyatlarının Ekim 2014’teki yüzde 3.3 düşüşten, yüzde 7.3’e revize edilmesinin, petrolün ortalama fiyat beklentisinin bir önceki rapordaki 92 dolardan, 55 dolara indirilmesinin payı yüksek! Ancak; haftalık pazar alışverişinden topladığım “ıspanak-ceviz endeksi” verilerim, gıda tarafında MB’nın yıllık olarak sabit tuttuğu yüzde 9’luk gıda enflasyonun üzerinde bir seyir izliyor. Gıda tarafı MB’nın iyimserliğini zorlayabilir.

Dünkü toplantının en akılda kalan yanı Başçı’nın; 3 Şubat’ta açıklanacak Ocak ayı enflasyonunda yüzde 1’den fazla bir düşüş olduğu takdirde, MB’nın faiz yükseltmek için yaptığı “olağanüstü toplantı” gibi bu kez de 4 ªubat’ta olağanüstü toplanarak faizleri indirebileceğini açıklamasıydı.

Görünen o ki; 20 Ocak’taki toplantı sonrasında gelen siyasi tepkiler, böylesi bir açıklama yapma gereğini ortaya çıkarmış. Yine de MB tedbiri elden bırakma yanlısı değil. Fonlama faizini olabildiğince enflasyona yakın, ancak bir “çıt” üzerinde belirlemeyi tercih ediyor. Onun içindir ki enflasyondaki gerçekleşmeleri izlediğini ve bu gelişmelere göre adım atacağını söylüyor!

Ocak ayında enflasyon yüzde 1’den fazla düşmesi durumunda MB’nın “sıfıra yakın pozitif reel faizi” koruma “prensibi” nedeniyle 75 baz puanlık bir indirim gelebilir. Bu durumda “üst bantta” da bir indirim gelecektir. Kredi ve mevduat faizlerinin aynı oranda olmasa da az da olsa gerileyeceği kabul edilmeli. Hemen ekonomiye etki eder mi? Hem MB, hem de finansal piyasalar, bu durumun sürdürülebilir olduğuna ikna olur ve kurlar da “yatay”kalabilirse neden olmasın?

Yazının devamı...

Komşu euroyu çökertir mi?

Kamu borçlarını ödemeyeceğini, sosyal güvencesi olmayan işsizlere ücretsiz sağlık hizmeti, ısınmadan alınan özel vergilerin iptali, asgari ücretin 751 euroya çıkarılması, mali yük altındaki vatandaşların rahatlatılarak vergi yükünün reel sektöre kaydırılması Syriza’nın vaatlerinden bazıları. Syriza’nın seçimlerden lider parti olarak çıkması bekleniyor.

Siyasi sistemin; köklü demokrasiye dönüştürülmesini temel hedeflerinden biri olarak açıklayan Syriza’nın lideri Alexis Tsipras yeni başbakan olarak AB ile yapılacak “pazarlıklara” da liderlik edecek. Bu yazı yazıldığı sırada henüz daha seçim sonuçları netleşmemişti. Seçimlere kamuoyu araştırmalarına göre Yeni Demokrasi hareketinin yüzde 4-6 oranında önde giren Syriza’nın tek başına iktidar olması ile bir koalisyon veya azınlık hükümeti ile yola devam etmesi arasında farklar görülecek.

Tek başına iktidarlık, Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi’nin açıkladığı beklenenden “şişman paket” ile düşen euroya bir darbe daha vurabilir. Tek başına iktidar olmadığı durumda ise koalisyonun kimlerle kurulacağı, azınlık hükümeti durumunda yeni hükümetin programının ne olacağı beklenirken ‘euro’daki kayıplar daha sınırlı olacak.

Euro tahminlerine geçmeden önce geçtiğimiz hafta ECB’nin beklentileri aşan “şişman paketini” hatırlayalım. Draghi 22 Ocak’ta “tarihi” bir adım attı 500-600 milyar euroluk bir genişlemenin neredeyse iki katını verdi. ECB; Mart 2015’ten başlayarak, Eylül 2016’ya kadar her ay 60 milyar dolarlık tahvil alacak. Toplam tutar 1.08 trilyon euro olacak. Yeni açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla Eylül 2016’ya kadar net bir toparlanma olmazsa programın uzatılma ihtimali de var.

İyi ve kötü taraflar

Mart 2015’te başlayacak alımlar her ülkenin kendi Merkez Bankası tarafından yapılacak. Hem iyi hem kötü haber: İyi tarafı Yunanistan “istisna” tutulmamış, Draghi’nin ifadesiyle diğerlerine uygulanacak kurallar “Komşu’ya” da geçerli olacak. Kötü tarafı Yunanistan’ın “limitleri dolu” olduğu için Haziran-Temmuz ayındaki geri ödemelerine kadar bir şey yapılamayacak görünüyor.

Tsipras’ın da pazarlığa bu noktadan başlaması ihtimali yüksek. Biz; ödememiz gerekenleri ödemeyelim veya “ahir vadeye” erteleyelim, siz yeni Yunan bonolarını derhal almaya devam edin diyecektir.

“Taç giyen baş, akıllanır” atasözü kanımca; Tsipras ve Syriza için de geçerli olacaktır. İktidara gelirken ‘Kamu borçlarını ödemeyeceğiz’ deseler de; euro içinde kalacakları varsayımıyla; nihayetinde herşeyi kırıp, dökmeyecekler; Komşu için iyi bir “paket” koparmaya çalışacaklardır. Bence mesele “pazarlık meselesi” olacak. Tsipras seçimden ne kadar güçlü çıkarsa; eli de o oranda güçlenecek, bir koalisyon durumunda sesi seçim öncesindeki kadar gür çık(a)mayacaktır.

Düşüş bizi de vuruyor

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, geçen hafta yaptığı açıklamada “2015’te sadece pariteden dolayı ihracatçı 8 milyar dolar kayıp yaşayacak” diyerek paritedeki hareketin olası maliyetini ortaya koydu. Düşen petrol fiyatlarına sevinirken; en büyük ihracat pazarımız olan AB’nin para birimindeki değer kaybı bizi de vuracak. Petrol tasarrufumuzun bir kısmını bu sebeplerle kaybedeceğiz.

Piyasaların geçtiğimiz hafta Yemen’de yaşananları ve hafta sonu Ukrayna’da Mariupol şehrinde şiddetlenen saldırıları da çok fazla dikkate almadığı söylenebilir. Eurodaki “Yunanistan seçim fiyatlaması” da tamamlandıktan sonra bu konular biraz daha öne çıkacaktır.

Bu seviyeden alınır mı?

Bir trend başladığında pek sesi çıkmayanlar; trend zirvesine yaklaşınca hep “dahası var” derler. Ben bunlara “daha çokçular” adını veriyorum. Bugünlerde bir yandan euro, diğer yandan petrol için bu “daha çokçuların” sesi daha çok duyuluyor. Gerek ana akım medya, gerekse de “daha çokçular” gündemi işgal ediyorsa bence trendin sonuna yaklaşılmış demektir.

‘Euro’da da 1.3993’ten başlayan ve düşen bıçağı tutmaya çalışanların hemen hepsinin canını yakan son büyük düşüşün de sonuna yaklaşılmış olduğunu düşünüyorum. Son darbe “Komşu’dan” gelecek. Eğer bugün netleşen sonuçlara göre Syriza tek başına iktidar gelmişse; euronun1.1080 seviyesini test ettiğine ve hatta arızi olarak 1.0770’e kadar gerilediğine şahit olabiliriz. Bir koalisyon veya azınlık hükümeti olasılığında ben düşüklerin geçtiğimiz haftanın son günlerinde görülmüş olabileceğini düşünürüm. Yine de 1.1080 seviyesinin görülmesi mümkün ancak bu durumda altına inilmesini beklemem.

Her iki ihtimalde de yakın gelecekte euro borç geri ödemesi, ithalatı veya daha önceden vadeli işlem piyasalarında euro satmış olanların bu ihtiyaçlarının bir kısmını hedge etmelerinde fayda olan zamanlara geldiğimizi düşünüyorum. Hem TL’ye, hem de dolar karşısında...

Yazının devamı...

Merkez elinden geleni yaptı!

Merkez Bankası diğer tüm faizleri sabit tutarak özellikle döviz piyasalarındaki olası oynaklıklarda para piyasalarına “müdahale aracı” olarak kullandığı gecelik faiz oranlarını indirmeyerek elini sıkı tutmuş oldu. Böylelikle politikacılardan gelen baskılara direnememiş ancak elinden geleni de yaparak enflasyon konusunda kararlıymış izlenimini korumak istemiş denebilir. Gerçekten de bu toplantı özellikle Başkan Başçı için oldukça zor bir toplantıydı. Bir yandan henüz daha rakamlara tam olarak yansımamış olan enflasyon düşüşü (beklentisi), diğer yandan kurlardaki yükseliş ve en önemlisi politika baskılar…

Memnun etmedi

Karar öncesinde dolar karşısında 2.3448’e kadar değer kaybeden Türk Lirası, “borç alma” faizinin yüzde 7.50’de tutulması ve Borç verme faizinin yüzde 11.25’te tutulmasıyla; 2.3235’e kadar değer kazandı, bir süre 2.33 seviyelerinde dengelendi. BIST tarafında beklenti 75 baz puan ve üstü bir indirim fiyatlanıyordu, 50 baz puana da razı olduklarından günü 1.36’lık yükselişle kapattı.

Ancak alınan karar politikacıları memnun etmeye yetmedi. Karar sonrasında başta Numan Kurtulmuş’un “Merkez Bankası bu kararıyla siyasi iradenin ekonomi vizyonu ile ayrışan bir konuma düşmüştür” ve “Hem politika faizinin hem de üst limitin daha fazla indirilmesi gerekirdi” Şeklindeki Twitter mesajları olmak üzere diğer siyasi söylemlerin eleştiri dozunun artması döviz kurlarını yükseltti, bonoya satış geldi. Dolar/TL 2.3607’ye kadar yükselip, 2.3550’lerden günü kapatırken, yüzde 6.84’e kadar gerilemiş olan 10 yıllık tahvil bileşik getirisi de yüzde 7.23’e yükseldi ve günü bu seviyeden kapattı.

Piyasalar Merkez Bankası’nın kararı “mutedil” karşılamışlardı, ancak siyasi cepheden gelen ağır salvolar gerilimi arttırdı. Aslında ahenk geçtiğimiz haftanın son günlerinde bozulmaya başlamıştı, karar sonrasında gelen eleştiriler işin tuzu biberi oldu! Piyasalar bir anlamda siyasi müdahaleden hoşnutsuzluklarını “fiyatlamalarıyla” dile getirdiler.

Gözler ECB toplantısında

Bundan sonra piyasalar bir yandan yarın yapılacak Avrupa Merkez Bankası (ECB) toplantısına, diğer yandan da içerideki siyasi söylemin “tonuna” ve muhtemel “sonuçlarına” bakacaklar. Bu arada hafta sonu Yunanistan’da yapılacak erken genel seçimi de atlamayalım. Kamuoyu anketlerine göre Syriza, Yeni Demokrasi hareketiyle arasındaki farkı yüzde 4’e çıkarmış. Tek başına bir Syriza zaferi piyasalardaki oynaklığı daha da arttıracaktır.

Merkez Bankası’nın gecelik borç verme faizlerinde indirime gitmemesinin ardında bu olasılığın payı olsa gerek.

Yazının devamı...

Merkez’den faiz sürprizi gelir mi?

Ne gariptir ki, her Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı öncesinde Merkez Bankası’na yönelik politik baskılar artıyor. “Dünyada herkes faizleri indirirken bizim Merkez Bankası faizleri indirmiyor. Ya sen neyi bekliyorsun” şeklinde konuşan Cumhurbaşkanı’ndan sonra Ekonomi Bakanı Zeybekci de “Türkiye’de şu anda maliyet enflasyonu yaşanıyor. Merkez Bankası, politik riski üstlenmiş hükümetin isteklerine rağmen faizleri indirmiyor ” diyerek bu kervana katılmış durumda.

Aslında piyasaların da beklentisi MB’nin faizleri indirmesi yönünde. Beklenti 50-75 baz puanlık bir indirim doğrultusunda. Aralık ayı TCMB’nin beklenti anketi de hem enflasyon hem de politika faizlerinde bir indirim beklentisini yansıtıyor. Ankete göre 2015 yılsonu için enflasyon beklentileri yüzde 7.21’den yüzde 6.82’ye düştü.

Sert bir şekilde gerileyen petrol ve emtia fiyatları, bütçe gelişmeleri, düşen cari açık MB’nin faiz indirimi konusunda elini rahatlatıyor olabilir. Hele ki ECB’den gelebilecek bir parasal genişleme kısa vadede faiz indirimini haklı çıkarabilir. Ancak benim haftalık pazar alışverişimde güncellediğim “ıspanak-ceviz endeksim” henüz daha enflasyonun “kalıcı olarak” düştüğünü söylemiyor. Petrol fiyatlarında düşüşlerin sınırına geldik, bu seviyelerin altına inilmesi “arızi” olacaktır. Bu çerçeveden baktığımda faiz indirimi için PPK bir veya iki ay daha bekleyebilir.

Yüzde 3’i indir, test et

Diğer yandan faizlerde yapılacak 50-75 baz puanlık bir indirim ne politikacıları memnun edecek ne de yatırımları heveslendirecektir. Bu amaçlarla bir faiz indirimi yapılacaksa radikal bir hamle yapıp faizleri öyle 50-75 değil, 500-600 baz puan indirelim. Hatta bu konuda daha önceki bir yazımda faizleri yüzde 3’e indirelim ve bir test yapalım diye yazmıştım. Görelim, bakalım faiz indirimleri; yatırımları mı, tüketimi mi yoksa tasarrufları mı heveslendiriyor.

Bakan Zeybekci’nin Merkez Bankası konusundaki bir yorumu da dikkat çekiciydi: “Merkez Bankası, mevcut yasasına göre, fiyat istikrarını esas alıyor. Yasayı değiştirip Merkez Bankası’nın fiyat istikrarının yanı sıra ihracat artışını, büyümeyi, istihdamı da temel hedef olarak almasını sağlamak gerekiyor.” Haklılık payı var. MB; şu anda var olan kanuna uygun hareket ediyor. Kanun değişirse, MB de farklı politikalar izleyecektir. Ancak bu durumda benim de bir sorum var: “O zaman Kabine’de ekonomiden sorumlu bakanlara neden ihtiyaç duyulacak?”

Rusya’daki not düşüşü zorlar

20 OCAK’TA yapılacak PPK’yı zorlayacak bir başka haber de yine Rusya’dan geldi. Moody’s, düşen petrol fiyatlarının ve 1998’den bu yana yaşanan en ciddi kur krizinin büyüme üzerindeki olumsuz etkilerini gerekçe göstererek, Rusya’nın kredi notunu yatırım yapılabilir seviyesinin en alt düzeyine indirdi. Bu Ruble tarafında yeni bir baskı yaratabilir, bu da bize yansıyacaktır. PPK’nın sürprizi; ECB’nin kararını ve uygulamanın olası sonuçlarını, Yunanistan seçimlerini ve not kararı sonrası Rusya’yı izledikten sonra ve bu arada yaklaşan Fed’in faiz artışı kararının olası yansımalarını da değerlendirdikten sonra karar vereceğim demesi olacaktır. Bu durum TL’yi de sınırlı da olsa değerlendirecektir.

İsviçre güvenimizi sarstı...

İSVİÇRE Merkez Bankası (Swiss National Bank-SNB) geçtiğimiz hafta ‘yıktı perdeyi, eyledi viran’. 2011’de İsviçre Frankı’nın değerlenmesi üzerine, euro alımına başladı. Euro karşısında 1.20’lere yerleş(tiril)en frank, son karar sonrası yeniden 1’e 1 durumuna geldi. Bu durumun tsunamilerini ilk aşamada batan foreks şirketleri ve hedge fonlar olarak göreceğiz. Sonraki aşamalarında ise IMF Başkanı Lagarde’ın dahi haberinin olmadığı bu sürpriz kararın merkez bankalarına olan güvenin sarsılması olarak yaşayacağız. SNB’nin bu kararı ile bir devir kapandı. “Merkez bankaları piyasaları ilâ nihai kurtarır” söylemine ağır bir darbe vurulmuş oldu.

Bankacılıkta haklı bir üne sahip İsviçreliler ve SNB bunu yapıyorsa; artık “Fed dahil, merkez bankaları çok köşeye sıkıştırıldıklarında bu tarz sürpriz kararlar alabilir” fikri bilinç altına yerleşecektir. SNB’den sonra gözler dışarıda Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) Draghi’ye ve içeride de TCMB’den Erdem Başçı’ya döndü. Her ikisinin de SNB’nin yarattığı depremden sonra ne gibi adımlar atacakları daha fazla önem kazandı.

ECB’nin kararı euroyu nasıl etkileyecek?

ECB’nin kararı Yunanistan’dan iki bankanın “acil likidite talep” ettiği bir haftanın sonrasında; Yunanistan’da yapılacak ve Syriza’nın kazanma ihtimalinin yüksek görüldüğü erken seçim öncesinde açıklanacak. Avrupa Birliği Adalet Divanı; Avrupa Merkez Bankası’nın tahvil alım planının düzenlemelere “aykırı” olmadığını açıkladıktan sonra piyasalar, 22 Ocak’taki toplantıdan yeni bir “parasal genişleme” bekliyor. Bu parasal genişleme bize kadar uzanır mı? Miktarına bağlı. 500 milyar ‘euro’luk bir genişlemeden bize düşen olmaz, 1 trilyon ve üzerindeki bir genişlemeden bize de “serpintiler” düşer ama bu da bizim dertlerimize derman olmaz. Hele ki bu karar sonrasında 1.12’lere kadar sarkan bir euro/dolar parite seviyesiyle…

ECB’nin sürprizi ne olur? Üç yılı aşkın süre doğru dürüst bir adım atmadan bekleyen ECB, Yunanistan seçimlerini de bekler, kminle pazarlık yapacağını ve pazarlığın hangi konularda olacağını anladıktan sonra bir parasal genişleme kararı alır, bu da Şubat’a sarkar. Bu durumda euro kısa vadede 1.2065 seviyelerine doğru ağır, aksak toparlanır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.