Şampiy10
Magazin
Gündem

Notumuz kırılır mı?

Geçtiğimiz haftanın ikinci yarısında Brezilya Reali, Tayland Bahtı, G. Afrika Randı, Endonezya Rupisi ve Meksika Pezosu dolar karşısında tarihi zirvelerini gördüler. Türk Lirası da dolar karşısında 2.7977 ile seçim sonrasındaki ilk günde görülen ve tarihi zirvesi olan 2.8097’ye ilk kez bu kadar yaklaştı. Aynı zamanlarda Dolar Endeksi (DXY) de 97.77’ye kadar yükseldi.

Gelişmiş ülke borsalarının görece olarak yatay seyrettiği sıralarda gelişen ülke para birimlerinin dolar karşısında tarihi zirvelerini görmesi hayra alamet değil. Gelişen ülke piyasalarında, Fed faiz artışı ihtimali fiyatlanmaya başlamış durumda.

Bu zirvelerin görüldüğü sıralarda Merkez Bankası Başkanı Başçı 2015 yılının üçüncü enflasyon raporunu açıkladı. TCMB 2015 yılsonu TÜFE tahmini yüzde 6.8’den, 6.9’a yükseltilirken, 2016 yılının yüzde 5.5 tahmini korudu. Piyasa beklentilerinin yüzde 7.7 olduğu bir ortamda MB’nın tahmini korkarım bu yıl da iyimser kalmaya devam edecek, bu tahmin tutmayacak.

Merkez hazır mı?

Açıklamaların asıl çarpıcı ve piyasaları ilgilendiren kısmı MB’nin uygulamakta olduğu ve anlaşılması zor olan para politikalarının “normalleştirileceği” haberiydi. Bandın daraltıldığı veya kaldırıldığı, tek faizli bir politikaya geçilmesinden söz ediliyor. Şu anda haftalık politika faizi yüzde 7.50 iken, pratikte iş gören “TCMB Ağırlıklı Ortalama Fonlama Faizi” yüzde 8.67’ye (14 Temmuz’da yüzde 8.46 idi) yükselmiş durumda.

MB’nin “basitleştirmesi” politika faizinin fiili olarak yükselmesi anlamına gelecek. Aylık mevduat faizlerinin yüzde 11.50’lerde seyrettiği, Takasbank Para Piyasası’nda 28 günlüklerin yüzde 12.19’dan işlem gördüğü bir ortamda, politika faizinin yüzde 7.50’de olması anlam taşımıyor.

“İş gören faizin” yeknesaklaştırılması tüm piyasalar için olduğu kadar yabancı yatırımcıların algılaması ve algısı açısından da anlamlı bir adım olacaktır.

Ancak ‘çalışmaların henüz bitmemiş’ olması piyasalar için gereksiz bir zaman kaybı anlamına gelecek, kısa zamanda hayata geçmez ise MB’nin ayağına dolanan bir açıklama olacaktır.

Enflasyon sunumu sırasında Başçı’nın “Eylül ayında muhtemel olan bir Fed faiz artışı ile ilgili olarak kimsenin endişe duymasına gerek yok, hazırlıklıyız” sözünün arkasında ne gibi hazırlıklar yapıldığını ve para politikasındaki “sadeleştirmenin” yeterli olup olmayacağını da merak etmiyor değilim.

Gözler koalisyon görüşmelerinde

PİYASALAR halen bir koalisyon umudunu taşıyor. Henüz daha bir erken seçim senaryosu fiyatlanmış değil. Bugün olası bir AKP-CHP koalisyonu için son “keşif toplantısı” yapılacak. Tarafların hiçbirinin masadan ilk kalkan olma lüksü yok. Diğer yandan Davutoğlu-Kılıçdaroğlu ikilisi için “Büyük Koalisyonun-Grand Coalition” kurulması büyük önem taşıyor. Ancak Cumhurbaşkanı’nın yurt dışı gezisi sırasında sarf ettiği erken seçime götürecek bir “azınlık hükümeti” senaryosu denklemi önemli ölçüde değiştiriyor.

Eğer Başbakan Davutoğlu bu “Büyük Koalisyon” yerine bu seçeneği kabul edecek olur ise korkarım herhangi bir koalisyon kurulamayacak ve bize erken seçim yolu görünecek. Bu da piyasalar için yeni bir darbe demektir. Koalisyon görüşmelerinin sürmesi kur cephesinde yeni bir rekor getirmez, hatta Cuma gününden kalan iyimser hava ile dolar/TL’de 2.7330-2.7410 bandına doğru bir düzeltme bile yaşanabilir. Ancak erken seçim

olasılığının bu hafta içinde artması durumunda yeni rekor gelmesi; diğer gelişen ülkelerde önemli hareketler olmasa da; olasılığı artacaktır. 2.8185 bu konuda ilk aday seviye olacaktır.

Cuma günü kritik

Cuma günü Moody’s Türkiye’nin notu konusunda düzenli açıklamasını yapacak. Henüz daha koalisyon görüşmelerinin sürdüğü, Türkiye’nin IŞİD Koalisyonuna katıldığı bir ortamda Nisan 2014’te yatırım yapılabilir notumuzu korurken, görünümü ‘durağandan’, ‘negatife’ indirmişti. Geçtiğimiz Nisan’da herhangi bir değişiklik yapılmamıştı.

Yine de “Barış sürecinin” fiilen bitmesi (daha iyimser bir bakışla ‘kesintiye’ uğraması) notumuz üzerinde kısa vadede değilse bile yılın sonlarına doğru yapılacak değerlendirmelerde önemli bir unsur haline gelebilecek.

Moody’s bir sonraki değerlendirmesini 4 Aralık’ta yapacak. Öncesinde Fitch 18 Eylül’de, S&P 6 Kasım’da bu yıla dair son değerlendirmelerini yapacaklar. Eğer çift cephedeki terörle mücadelede tırmanır, bir de bunun üzerine erken seçim gelirse korkarım aşağı yönlü revizyonlar gelebilir, Türkiye “yatırım yapılabilir” notunu kaybedebilir.

Yazının devamı...

Fantezi para politikasını bırakıyor

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 2015 yılının üçüncü enflasyon raporunu dün açıklamasıyla piyasalar kısa bir an da olsa rahatladı. Ne de olsa “geçici hükümetin” Güneydoğu’da IŞİD ve PKK’ya yönelik iki cephede aynı anda harekâta başlaması sonrasında ekonomi kurmaylarından hiçbir ses duyulmadı. Dün Twitter’da bir izleyici haklı olarak “Babacan nerede?” diye sormuş.

Savaşa girdiğimiz algısının güçlendiği özellikle PKK ile 1990’lardakine benzer çatışmaların şiddetlendiği, şehit haberlerinin her gün geldiği; “analar ağlamasından”, “anaları ağlasın” söylemine geçildiği ortamda en azından ekonomik bir aktörün sahne alması kendilerini sahipsiz hisseden piyasalara kısa bir an da olsa nefes aldırdı. Ancak yeni gelen üç şehit haberiyle bu “an” çok kısa sürdü. Ne acı ki şehit haberlerinin ‘ekonomik endikatör’ haline geldiği günlere geldik. Ne acı...

Gerçekleşmesi zor tahmin

Neyse dönelim Merkez Bankası’na…

2015 yılsonu TÜFE tahmini yüzde 6.8’den, 6.9’a yükseltilirken, 2016 yılının yüzde 5.5 tahmini korunmuş. Piyasa beklentilerinin yüzde 7.7 olduğu bir ortamda MB’nin tahmini iyimser kalmaya devam etmiş.

Raporda ortalama petrol beklentileri yüzde 2 düşürülmüş (2015 yılı 60’dan 59’a, 2016 yılı 67’den 63 dolara) ve TL cinsi ithalat fiyatlarındaki hareketlerin yılsonu enflasyon tahminine 0.1 puanlık, “iyileşen” gıda enflasyonununda 0.3 puan düşürücü etkisi olacağı belirtilmiş. Uzun süre MB’nin iletişiminde olumsuz etkisinin olmayacağı öne sürülen TL’deki değer kaybının yaratacağı kur geçişkenliğinin 2015 yılsonu enflasyonunu yüzde 0.5 puan yükseltici olacağı öngörülmüş. Yine gerçekleşme olasılığı düşük bir enflasyon tahmini ile karşı karşıyayız.

Toplantının asıl çarpıcı ve piyasaları ilgilendiren kısmı MB’nin uygulamakta olduğu ve değil yabancıların, yurt içindeki ekonomi aktörlerinin bile anlamakta, yorumlamakta zorluk çektikleri para politikasının “sadeleştirileceği” kısmıydı. Gecelik alt-üst bant, piyasa yapıcı üst bandı vehaftalık politika faizinin karmasından oluşan, sinyal verme etkisi geç ortaya çıkan şu andaki programdan, daha anlaşılabilir, bandın daraltıldığı veya kaldırıldığı, tek faizli bir politikaya geçilme ihtimali var. Ancak MB henüz daha bu konuda “çalışmalarını” bitirmemiş.

Her ne kadar Başçı, “Kimse bizden haddinden fazla bir sıkılaştırma veya gereksiz bir gevşeme beklemesin dese de da ilk algı yüzde 7.50’deki haftalık politika faizinin bu aralar yüzde 8.53’lerde olan ağırlıklı ortalama fonlama faizine yakınsayacağı yönünde.

Henüz çalışma bitmediğinden olsa gerek güne 2.78 seviyelerinden başlayan dolar/TL kuru, Başçı’nın konuşması sonrasında kısa bir süre için 2.7625’e gerilese de gün sonunda yeniden 2.78’lerin üzerine çıktı. Umarız çalışmalar kısa sürede biter.

Yazının devamı...

Dolar rekor kırar mı?

Geçtiğimiz hafta yaşananlara kadar bir koalisyon ihtimalinin, erken seçime oranla daha yüksek olduğunu düşünüyordum. Ancak IŞİD üzerine üç, PKK üzerine iki dalga halinde hava saldırılarında bulunulması, artık Güneyimizdeki “çatışmaların” bir parçası olduğumuz anlamına geliyor. Henüz daha bir “Kara Harekatı” başlamadığından bunu “savaş” olarak nitelemenin erken olduğunu düşünenler var.

Teknik olarak belki “savaş” değil ancak geçen haftaki tatil dönüşümden sonra Cumartesi izlediğim haberlerin ilk 8’i tamamen TSK’nın hava ve top saldırıları, PKK’nın karşı hamlelerine dair olunca bunu savaş olarak nitelememenin zor olduğunu düşünmeye başladım.

“Barış Süreci” şimdilik rafa kalkmış görünüyor. Ya da taraflar yeniden müzakere masasına dönmeden önce bir kez daha ellerinin ne kadar güçlü olduğunu göstermek üzere hamle yapıyor. İncirlik ve diğer Türk hava üslerinin IŞİD karşıtı koalisyona açılacak olması haberi son hamlelerin ABD ile mutabakat içinde atıldığı izlenimini veriyor. IŞİD’e karşı yapılan saldırıların etkisi ve örgütün tepkisi ne olacak henüz kestirmek zor. Özellikle İncirlik’in devreye girmesi ne gibi sonuçlar doğuracak bunları da kestirmek güç. Ancak görünen o ki bu yaz çok ama çok sıcak geçecek.

Seçimin üzerinden 8 hafta geçmiş durumda. Seçim sonuçları şu anda istifa etmiş olan AKP Hükümeti’ne tek başına karar alma yetkisini vermemiş durumda. Eğer bu yetkiyi vermiş olsaydı, AKP yine tek başına iktidar olacaktı. Seçim sonuçları bir “mutabakat” gerektiğini söylemesine rağmen, artık “geçici” olarak adlandırabileceğimiz 62. Davutoğlu hükümeti tek başına ülkeyi savaşa dahi sokabilecek bir kararı nasıl oluyor da tek başına alabiliyor? Üstelik meclis tatildeyken…

Yüzde 51 erken seçim

Koalisyon müzakereleri bir yandan sürüyor denebilir. Ancak 24 Ağustos’a artık sayılı günler kaldı ve CHP-AKP arasındaki müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda yeni bir alternatif için zaman daralmaya başladı. Olası koalisyonun mutabakat metni oldukça geniş kapsamlı olacak. Bunun hazırlanması için dahi ciddi zamana ihtiyaç var. Anayasa’nın koyduğu 45 güne sığıp sığamayacağı meçhul.

Sınırımızdaki ve koalisyon görüşmelerindeki seyre baktığımda, erken seçim ihtimalinin arttığını düşünüyorum. Bayram öncesinde 13 Temmuz’daki “Piyasalar da Bayram yapar mı?” başlıklı yazımda AKP-CHP koalisyonu olasılığının yüzde 51, erken seçim olasılığının yüzde 49 olduğunu yazmıştım. Son gelişmelerden sonra bu olasılıkların yer değiştirdiğini düşünüyorum.

Altın nereye kadar gider?

Altın fiyatlarında 2001 yılındaki 254 dolar/ons ile 2011 yılındaki 1.921 dolar/ons zirvesi arasındaki hareketin en önemli düzeltme seviyesi olan 1.090-1.140 arasındaki bölge nihayet geçtiğimiz hafta 1.073.40 ile test edildi. Son 2-3 yıldır bu seviyenin görülmesi gerektiğine inanıyor, bekliyordum. Arada kısa vadeli yükselişler olabileceğini ancak yeni dönem kararı için önce bu seviyelerin görülmesi gerektiğini yazmıştım.

Fed faiz artışı ihtimalinin arttığı bu dönemlerde altının yükselmesi için Yunanistan krizi bile (Bitcoin’e yarasa da) altına yetmedi. Kısa vadede 1.150-55 bandına kadar bir yükseliş görebiliriz. Ancak kalıcı olması hayli zor. İkinci ve hatta üçüncü denemeden sonra ancak geçtiğimiz hafta başında görülen 1.073.40 dolar/ons seviyesinin dip olduğuna ikna olmak mümkün.

Eğer 1.155 seviyesi haftalık kapanış bazında aşılamaz ise altının ons fiyatında 891 ons/dolar gibi inanılması zor bir düşüşün önü açılabilecek.

Piyasalar erken seçimi sevmeyecek

Geçtiğimiz hafta askeri hareketliliğin artması; Amerikalılar’ın “oyunu değiştirecek” diye nitelediği İncirlik üssünün kullanımına izin çıkması (her ne kadar ABD ile bir mutabakata varılmış olması varsayımına rağmen) piyasaların çok da hoşuna gitmedi.

Nasıl gitsin? Sadece savaş veya benzeri bir ortama girilmiş olması değil, bu yıl için yazabileceğimiz en iyi hikaye olan “Barış Sürecinin” derin dondurucuya konulduğu bu dönemde Türkiye ister istemez “rakiplerinden” olumsuz olarak ayrışacak. Hele ki İran ile P5+1 anlaşması imzalanmışken… Bir de buna Merkez Bankası’nın geçtiğimiz haftaki son PPK toplantısında da proaktif adım atmayarak faizleri aynen koruması ve her geçen gün; sırf kamu alımları nedeniyle “doğal olarak eriyen”; net döviz rezervleri meselesini de eklediğimizde piyasaların satın alabileceği olumlu senaryolar git gide azalıyor.

Nitekim 2.7534’ü test eden dolar/TL kuru ve 77.726’ya kadar gerileyen BIST 100 endeksi de gelişmeleri ister istemez olumsuz fiyatlıyor.

Bu hafta ne olabilir?

Kolay gösterge olmasa babında dolar/TL kurları geçtiğimiz Cuma gününü teknik olarak kritik bir seviye olan 2.7401’in altında, 2.7372’den kapattı. 2.74 (düz!) seviyesi bu hafta için de önemli olacak. Bu seviyenin üzerine iki ardışık günlük kapanış, dolar/TL kurlarında yeniden 2.7670 ve ardından 2.8097’deki zirvenin de aşılacağı bir hareketi beraberinde getirebilir.

Eğer 2.74 seviyesinin altında kalmayı başarabilir ise dolar/TL kurlarının 2.7030-2.7150 seviyelerini test etme olasılığı var. Ancak bunun için koalisyon müzakerelerinden iyi haberler gelmesi ve askeri hareketliliğin geçtiğimiz haftaya göre azalması gerekir. Ola ki askeri hareketlilik tırmanarak devam eder, erken seçim olasılığının arttığı “algısı” güçlenecek olursa, kurlar için yukarıdaki olumsuz senaryo ihtimali artacaktır.

Yazının devamı...

İran şansını kullanabilir miyiz?

19 günlük geceli-gündüzlü müzakerelerden sonra nihayet İran ile P5+1 arasında “Nükleer Barış Anlaşması” imzalandı. Nisan ayındaki ‘çerçeve anlaşmanın’ 1 Temmuz’da nihayetlendirilmesi beklenirken 14 Temmuz’a kadar gelindi.

Her iki tarafında ‘başarı ilan ettiği’, Obama’nın karşısında durulmasını veto edeceğini söylediği bu anlaşma gerçekten de tarihi bir anlaşma oldu. Obama’nın görev süresi içinde imzaladığı en önemli anlaşmalardan biriyle; İran’ın nükleer silah üretmesinin önüne geçilmiş olduğu bizzat ABD Başkanı tarafından açıklandı. Uluslararası Atom Enerji Ajansı “ne zaman isterse, ne zaman gerekirse” İran’ın nükleer tesislerini denetleyebilecek. İran elindeki zenginleştirilmiş olan uranyum stokunu yüzde 98 azaltacak ve yüzde 3.67’nin (nükleer bomba yapmaya yetmeyecek ölçüde) üzerinde uranyum zenginleştirmesi yapamayacak. 20 bine yakın sayıdaki santrifüjlerin sayısı önümüzdeki 10 yıl içinde 6 bin 104’e indirilecek.

Kademeli kaldırılacak

İran’a uygulanan yaptırımlar da kademeli olarak kaldırılacak. Anlaşmanın tüm detayları henüz açıklanmamış durumda. Ancak yaptırımlar; İran adım attıkça kaldırılacak ve eğer anlaşmayı ihlal edecek davranışlarda bulunacak olur ise 65 gün içinde yaptırımlar yeniden hayata geçecek. İran adına bir tür “kontrollü serbestlik” anlamına gelen bu anlaşmaya her iki tarafında ihtiyacı vardı.

2008 yılındaki kriz sonrasında küresel ekonominin bir türlü büyüme rayına oturmadığı bir dönemde, İran pazarı başta AB olmak üzere birçok ekonomi için cazip bir “iş alanı” haline gelecek.

Ortadoğu’yu da yeniden şekillendirebilecek bu anlaşmanın doğal olarak bize de yansımaları olacaktır. Yaptırımların sıkılaştırıldığı 2012 yılından sonra İran’ın dışa açılmasında resmi-gayrı resmi katkımız bu dönemde bir işe yarar mı bilemiyorum.

‘Taşeronluk’ düşer

Özellikle havacılık, petrol/gaz üretimi ve altyapı yatırımlarında yeni yatırımlar yapacak İran’ın bu projelerinde ABD başta olmak üzere batılı ülkelerin ‘aslan payını’ alacağı kesin gibi. Suriye’de Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte sünni blokla birlikte İran’a karşı cephe almış olmamız da önemli ihalelerde yer almamızı zorlaştıracaktır.

Eğer dış politikamızda bu önemli anlaşma sonrasında 180 derece değilse bile 100 derecelik bir manevra yapmaz isek, bu tarihi anlaşmadan bize düşse düşse “taşeronluk” düşer. Evet, sınır komşumuz olması, lojistik avantajımızdan dolayı özellikle de sınır ticareti açısından bize olumlu yansımaları olacaktır. Ancak bu kazanımların katma değeri yüksek ürünlerden olması, 13.7 milyar dolarlık karşılıklı ticaretin çok daha yukarılara çıkarılabilmesi ve de “sürdürülebilir” olması için bugünden başlayarak önemli adımlar atmamız gerekiyor.

Asırlardır süren “bölge liderliği” için rekabetimizi yine sürdürebiliriz. Ancak bunun, karşılıklı işbirliğini geliştirmenin önünde bir engel olduğunu sanmıyorum. İran’ın bu anlaşması bizim için de tarihi bir fırsat olabilir.

Kısır politikalar ile kaybettiklerimizin en azından bir kısmını kazanabilme adına “akılcı dış politikanın” zamanı geldi, kaçırmayalım.

Yazının devamı...

Bayram yapar mı?

Ramazan Bayramı nedeniyle kısa ancak zorlu bir hafta yaşayacağız. Eğer Davutoğlu 2. tura geçerse koalisyon umudu artacak, piyasalar bayramdan sonra rahat edecek

Ramazan Bayramı nedeniyle kısa bir hafta yaşayacağız. Hafta kısa ancak gündem yoğun. Yunanistan, koalisyon ve İran, gündemin başlıkları olacak. Kolay olandan başlayalım; İran ile P5+1 arasındaki görüşmelerin 1 Temmuz’da nihai anlaşma ile sonlanması beklenirken sürekli ertelemeler geldi. Bu yazı yazıldığı sırada Fransa Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen açıklama anlaşmaya yaklaşıldığını söylüyordu.

İlginç olan tarihi müzakereler sırasında basına çok az açıklama yapıldı. ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin dışında çok fazla açıklama yapılmamış olması bence dikkat çekiciydi. Dönem dönem taraflar sertleşse de masada olmaları anlaşma olasılığının yüksek olduğu izlenimini kuvvetlendirdi.

Petrol fiyatını etkileyecek

Müzakerelerden bir anlaşma çıkmasını beklediğimi daha önceleri yazmıştım. Özellikle AB için İran anlaşması ekonomik açıdan önemli. Dünya ile entegre olmak isteyen İran ve Ortadoğu’daki sorunları azaltmak isteyen ABD için de bu anlaşma önemli.

Diğer yandan başkanlığı 2016’da bırakacak olan Obama için de tarihe iz bırakmak adına bu “barış anlaşması” önem taşıyor. Yapılacak anlaşma bence de tarihi öneme sahip ve Ortadoğu’da yeni dengelerin oluşmasının önünü açacak. İhtimaldir ki İran “bölge liderliğine” en güçlü namzet olacak.

Günlük 1.3 milyon varillik petrol üretimini 2.4 milyon varile yükseltirken, petrol fiyatları üzerinde de etkili olacak. Geçtiğimiz hafta 55.08 dolara kadar gerileyen brent petrolünde de olası İran anlaşması ve İran’ın süper tankerlerde depoladığı ve bu anlaşmayı bekleyen 34 milyon varillik stokunun etkisi vardı. Sanılanın aksine; bu stokun etkisi kısa vadeli olacak, diğer yandan da İran anlaşmasının petrol piyasalarına yansıması zaman alacak.

Euro yükselecek

Yunanistan’la ilgili karar ya alındı ya da artık bu hafta içinde alınacak. Karar her ne olursa olsun euro yükselecek. Eğer Komşu euro içinde kalacak şekilde bir anlaşma imzalandıysa “kol kırılır, yen içinde kalır” mantığı, yok eğer Komşu

5 yıllığına eurodan çıkarılmışsa, geri dönüşü zor olacağından “Euro, Yunanistan kamburundan kurtuldu” mantığıyla yükselecek.

Bu kanıya nereden vardım derseniz... Bunca kargaşanın hüküm sürdüğü haftada euro, dolar karşısından ancak 1.0917’ye kadar geriledi ve haftayı 1.1160 seviyelerinden kapattı. “Dağılacak bir para birimi” değer kazanır mı? Bence euronun gösterdiği “dirayet” önümüzdeki günlerde ‘euro’nun yeniden değer kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu söylüyor. Halen daha 1.0850 seviyelerinin görülme olasılığını yadsıyor değilim. Ancak bu seviyelerin bir anlaşmazlık (veya 5 yıllık mola) nedeniyle görülmesi durumunda iyi bir alış seviyesi olacağını düşünüyorum. Cuma günü 1.1177’den geçen 50 günlük Basit Hareketli Ortalaması’nın (BHO) üzerine de çıkarak 1.1215 seviyelerine kadar yükselen euro için bu hafta yine 50 günlük BHO özenli olacak. Bu seviye yukarı geçildiği takdirde ilk aşamada 1.1290, ardından 1.1470 seviyesi önemli dirençler olacak.

Komşu’ya ‘euro’da 5 yıllık mola

Komşu’nun Euro Grubu ile müzakereleri dünya piyasaları açısından; ilk aşamada; İran anlaşmasından daha da önemli. 28 üyeli AB liderler zirvesi; Euro Bölgesi Maliye Bakanları toplantısından bir sonuç çıkmaması üzerine; iptal edildi. Euro Bölgesi Maliye Bakanları toplantılarına devam etme ve bir çözüm bulma çabalarını sürdürme kararı aldı. Hafta sonu yoğun geçen toplantı trafiği sırasında ortalıkta dolaşan bir belgeye göre Yunanistan’ın 50 milyar euroluk kamu servetinin bir “yediemin fona” devredilerek Paris Club benzeri bir borç yeniden yapılandırma anlaşmasına yönelmesi ve 5 yıllığına da eurodan çıkarılması tartışılıyormuş. Komşu’nun tamamen Euro Bölgesi’nden çıkmasındansa bir mola alması gündeme gelebilecek. İşe yarar mı? Eğer işin içinde bir “borç silme” yoksa ne yaparlarsa yapsınlar Yunanistan ama 1 ama 5 yıl sonra AB’nin başına bela olacaktır . IMF’nin de kabul ettiği gibi 50 milya euroluk borcun silinmesi ile Yunanistan ancak kabul edilebilir borçluluk seviyesine inecek.

Koalisyon gölgesinde dolar

Bugünden itibaren BaşbakanAhmet Davutoğlu koalisyon görüşmelerine başlayacak. Müzakerelerin ilk turda sonuçlanması beklenmiyor. Piyasalar halen daha bir koalisyon olacağı fikrini koruyor, fiyatlamalarını buna göre yapıyorlar. 2.6592’ye kadar gerileyen dolar/TL kuru bunun en iyi kanıtı. Bir AKP-MHP koalisyonunda dolar/TL kurunun 2.6450’lere kadar gerileyebileceğini ancak kalıcı olmayacağını daha önce yazmıştım, bu fikrimi koruyorum. AKP-CHP koalisyonunda da 2.5650-2.5850 seviyesinden bahsetmiştim ve bu seviyenin kalıcı olabileceğinden söz etmiştim. Bayram tatili nedeniyle 45 günlük “hükümet kurabilme” süresinden 4 gün daha kaybedeceğiz. Eğer ilk turdan sonuç çıkmaz, Davutoğlu görevi iade ederse iş daha da karışacak. Piyasalarda yavaş yavaş bir “erken seçim” fiyatlaması görülmeye başlanacaktır. Eğer Davutoğlu, görevi iade etmeden ikinci tura başlarsa bu sefer de koalisyon umudu artacak, piyasalar bayramdan sonra biraz daha rahatlayacaktır. Tahminim seçimin hemen sonrasında yüzde 55 olasılıkla AKP-CHP, yüzde 35 olasılıkla AKP-MHP ve yüzde 10 olasılıkla erken seçimdi. Geldiğimiz noktada bu tahminimi yüzde 51 olasılıkla AKP-CHP ve yüzde 49 olasılıkla “erken seçim” olarak revize etmiş durumdayım.

Yazının devamı...

Kurul(a)mayan koalisyondan taksici esnafına ne?

İstanbul’un trafik sıkışıklığından illâllah demiş biri olarak uzun zamandan beri günlük hayatımı Hacıosman-Yenikapı metro hattı üzerinde idame ettirmeye çalışıyorum. Metroya gidip gelirken veya sair mesafelere de taksi ile ulaşımımı sağlıyorum. Son iki haftadır taksici esnafı dertli mi dertli. Daha önceden taksi bulmakta zorlandığınız yerlerde veya zamanlarda rahatlıkla taksi bulabiliyorsunuz, hiçbir taksinin beklemediği yerlerde boş taksi kuyrukları oluşuyor. Ramazan dedim, tatil dedim ama bu durum açıklayamadım. Taksiciler de aynı sorunun cevabını arıyor. Onlara göre “piyasada para yok.” Daha önceden de ramazan yaşadık, yaz tatili oldu ama son yıllarda hiç bu kadar kötü olmadık diyorlar. Kiralık taksi plâkası ile “yevmiye” usulü çalışanların son zamanlarda yevmiyeyi tamamlamak için cepten para koyduklarını veya bazı şoförlerin işi bıraktıklarından bahsediyorlar. Uzun zamandan beri üç büyük şehirdeki “taksi ekonomisine” kafayı takmış durumdayım, sürekli taksicilerle konuşuyorum. Gerçekten de; 2001 krizi hariç; Haziran seçiminden sonraki kadar sıkıntılı olduklarını görmedim.

Eskisi gibi turist yok zaten diyorlar. Halk da bir sebepten dolayı kabuğuna çekilmiş, dışarı çıkmıyor ya da taksiye binmiyor diyorlar. Kişisel gözlemlerime göre taksi ve lüks restoranlarda düşüş var ise ya iş dünyası ve yatırımcı cephesinde yada turizm cephesinde sorun var demektir.

Taksicilerin söyledikleri bir başka “komplo teorisi” daha var. “AK Parti’liler, koalisyon gelirse görün bakın işler bakın nasıl bozulacak diyerek, piyasadan çekildiler.” Böylesi bir “teorinin” oluşturulması zor, hayata geçirilmesi daha da zor diye düşünüyorum. Yoksa haklılar mı?

Hepsini geçtim ama hem taksicilerin hem sıradan halkın hem de piyasaların kafasını karıştıran bir durum var. Seçimden bu yana tam 1 ay geçtiğinin farkında mısınız? Hiçbir genel seçimden sonra bu denli uzun süren bir “görevlendirme” süreci yaşamamıştık. ‘Meclis Başkanı seçilsin, görevlendirme gelecek’ derken, şimdide ‘Meclis Başkanlık divanı seçimi yapılsın, ondan sonra’ denildi.

Bunların hükümet kurulumu için ön şart olduğu hangi kanunda yazıyor ya da Anayasa’da yazıyor da ben mi atlıyorum? Üstelik bu “garip” süreci Suriye’ye bir müdahale tartışmasının tam da ortasında yaşanıyor. Ülkeyi bu kadar uzun süre bir hükümet belirsizliğinde bırakmak nasıl bir “politika” olabilir?

Ankara dedikodularına göre AKP-MHP koalisyon olasılığı; piyasaların sandığının aksine azalmış, elde son olarak AKP-CHP koalisyonu ve ‘erken seçim’ seçenekleri kalmış. Tüm ‘ertelemelerin’ ardında bir erken seçime gidilmesi kurgusu mu yatıyor?

Eğer bir “erken seçim” gündeme gelecekse; sadece piyasalar karışmayacak, taksici esnafı da işlerinin düzelmesini daha çok bekleyecek demektir! İran ile P5+1’in anlaşmaya bu denli yaklaştığı, bölgemizin cadı kazanına döndüğü bir ortamda; sırf kişisel hırslar uğruna bu ülkeyi bir erken seçime daha götürmek nasıl bir (…….)? (Boşluğu siz doldurun)

Yazının devamı...

Komşu piyasayı vuracak

Yunan Başbakanı Alexis Tsipras’ın “fevri” bir kararla referanduma gitmesi, geçtiğimiz hafta piyasa katılımcılarının kafasını karıştırdı. Bekleme havası tüm piyasalara sirayet etti. Dün referandum yapıldı. Bu yazı yazıldığı sırada henüz daha kesin sonuçlar açıklanmamıştı ama sandık çıkış anketlerine göre “Hayır” oyları önde gidiyordu.

Eğer referandum sonucunda “hayır” bloğu kazanırsa; Yunan halkı, Troyka (IMF, ECB, AB) tarafından kendilerine sunulan şartları kabul etmediklerini, bir anlamda ‘başlarına geleceklere razı olduklarını’ söylemiş oldular. Yeni hafta için Avrupa Merkez Bankası’na “yardım” için resmi başvurusunu yapan Yunanistan’ın referandum sonrasında yeni/ek yardım alıp alamayacağı nihayetinde politik bir karar olacak. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, açık kapı bırakarak, “Yunan halkını kaderine terk etmeyiz” demiş ancak Merkel son sözü söylemeden hiçbir AB kurumu veya kişisi herhangi bir adım atamaz.

“Evet” çıkarsa, bu Tsipras ve Varoufakis’in iktidara vedası anlamına gelecek, Yunanistan’da bir erken seçim gündeme gelecektir. İlk gelen haberlere göre katılımın düşük olduğu, sandık çıkış anketlerine göre “hayır” seçeneğinin kazanması durumunda Tsipras’ın eli politik olarak güçlenecek ancak bu AB’den ve/veya IMF’den ek bir destek alabileceği anlamına gelmiyor. “Hayır” sonucundan sonra Yunanistan’ın “iflas” noktasına gelmesi kaçınılmaz hale geliyor ki, herhangi bir “kurumun” normal şartlar altında Komşu’ya yardım yapması, fon aktarması son derece güç hale gelecektir.

Güç kaybeden euro ne olur?

REFERANDUM sonrası ilk aşamada Güney Avrupa ülke bonoları başta olmak üzere bono piyasalarını vuracaktır. Yunan bonoları “iflas” fiyatlamasına yakınsayacak, ha keza diğer sorunlu ülke tahvil faizleri artacaktır. Komşu’nun “Euro Bölgesi’nden çıkma (Grexit)” olasılığı artacağından euro ilk aşamada bundan olumsuz etkilenecektir. Cuma günü 1.1094 seviyesinden kapanan ‘euro’nun “boşluklu” bir açılışla referandum kararı sonrasında gördüğü 1.0954 seviyelerine kadar gerilemesi olasılığı yüksek. Eğer bu kez bu seviye korunmazsa 1.0790 seviyelerine kadar bir geri çekilme yaşanabilir. Euronun son zamanlardaki “dirayetli seyri” bu olasılığın düşük olduğunu söylüyor.

Eğer 1.0950’ler görülür ve gün içinde boşluk kapanacak olursa; anlayın ki geçtiğimiz haftanın son gününde IMF’nin “Yunanistan’ın kurtulması için 50 milyar euroluk borcunun silinmesi gerekir” önermesi tam olmasa da kısmen hayata geçecek demektir.

Tsipras’a bundan sonra çok daha fazla sorumluluk düşecek. Hem ülkeyi ayakta tutmak hem de referandum ile güçlenen halk desteğini boşa çıkarmamak adına…

Bu hafta başında İran ile P5+1 arasındaki “Barış” ve Çin’den gelen 19 milyar dolarlık “Borsa Kurtarma Fonu” haberi de etkili olacak ancak, bunlar Komşu’daki referandumun gölgesinde kalacak gibi.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.