Kendi ülkesinde yüzde 0.1 gibi çok düşük bir orandan borçlanıp Türkiye gibi yüksek faiz veren ülkelere yatırım yapan Japon ev kadınlar, geçen yıl TL cinsi tahvillere tam 3.6 milyar dolar yatırdı. Japon yatırımcıların bu yıl da favorisi TL cinsi tahvillerÜlkelerinde neredeyse sıfır faizle borçlanabilen Japon ev kadınlarının Türk Lirası cinsi tahvillere olan aşkı daha da alevlendi. Financial Times, 2000’lerde ‘Bayan Watanabe’ olarak anılmaya başlanan kimonolu kadınların, geçen yıl TL cinsi tahvillere tam 3.6 milyar dolar yatırdığını yazdı.TL cinsi tahvillerin bu yıl da Japon ev kadınları için en cazip yatırım araçlarından biri olması bekleniyor. Japonya’daki düşük faizlerden borçlanarak yüksek faizli diğer ülke tahvillerine yatırım yapan (carry-trade) Japon yatırımcılar, ülkelerindeki faizlere göre ciddi oranda getiri elde ediyor. Dünyanın en yüksek ikinci bireysel tasarruf oranlarına sahip olunan Japonya’da, özellikle ev kadınları Avrupalı büyük bankaların hedef kitlesini oluşturuyor. Barclays gibi çok sayıda banka Türk Lirası cinsi tahvil çıkartarak japon bireysel yatırımcılara satıyor.Kimonolu Japon ev kadınlarının artan Türkiye iştahı ile 2010’dan sonra 136 milyon dolar düzeyinde olan TL cinsinden bono satışı geçen yılın tamamında 3.6 milyar dolara kadar çıktı. Gelişmekte olan ülkeler arasında Bayan Watanabe’nin Türkiye’yi tercih etmesindeki en önemli etken, yüzde 6’ya yakın getiri sağlayan faiz ve 2011 başından bugüne kadar TL’nin yen karşısında yüzde 20’den fazla değer kazanmış olması.Japon yatırımcılar Türk Lirası’nın yanında yine yüksek faiz veren Avustralya ve Brezilya para birimlerine bağlı tahvillere de yatırım yapıyor. Ancak daha önce ihraç edilen bazı tahvillerin vadelerinin dolması ve itfa miktarı kadar yeni ihraçların olmaması, zaten yüksek düzeyde olan Japon yatırımcıların talebini daha da yükseltiyor. Ayrıca Brezilya’nın sıcak paraya karşı aldığı önlemler de Brezilya Reali’ne yönelik yabancı ilgisinin bir miktar düşürmüş durumda. İşte bu nedenle Türk Lirası cinsi tahvillerin 2013 yılında da Japon yatırımcıların en gözde yatırım araçlarından biri olacağı tahmin ediliyor.Türkiye’nin makro ekonomik göstergelerinin diğer gelişmekte olan ülkelere oranla daha iyi seviyeyelerde olmadı da TL cinsi tahvilleri daha avantajlı hale getiriyor.Düşük faizle borçlanıp Türk tahvili alıyorlarDünyanın en büyük ekonomilerinde resesyon korkusuyla faizleri tarihinin en düşük seviyelerinde tutmaları, yatırımcıların Türkiye gibi güvenli ve yüksek faiz veren ülke tahvillerine (uridashi) yönelmesine neden oluyor. Şu anda Japonya Merkez Bankası’nın (BoJ) politika faizleri yüzde 0-0.2 aralığında bulunuyor. Dolayısıyla Japon yatırımcılar, Türkiye gibi görece olarak yüksek faiz veren ülke tahvillerine yatırım yapmayı tercih ediyor. Düşük faizden borçlanıp yüksek faiz veren ülke tahvillerini almak (carry-trade) Japon ev kadınlarının da en çok tercih ettiği yatırımların başında geliyor.Parasal genişleme Türkiye’yi çekici yaparGeçen yıl Kasım ayında Türkiye’nin kredi notunu ”yatırım yapılabilir” seviyeye yükselten uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’in Kıdemli Direktörü Paul Rawkins, ”Türkiye, kısa vadede, parasal genişlemenin etkisiyle, risk almak isteyen yatırımcılar için çekici bir ülke olacak” dedi.Rawkins, 2013 yılında Orta ve Doğu Avrupa için temel risklerin düşük büyüme ve Avro Bölgesi’nin devam eden finansal sorunları olduğunu belirterek, öte yandan geçen yılın son çeyreğinde notu artırılan Türkiye’nin küresel parasal genişlemeden olumlu yönde etkilenebileceğini kaydetti.
Dünyanın en büyük 50 borsasının piyasa değeri geçen yıl 8.7 trilyon dolar artarak 57.1 trilyon dolara yükseldi. Ancak bu artışa rağmen borsaların toplam piyasa değeri hala 2008 yılında patlak veren global ekonomik kriz öncesindeki seviyelerin 3.7 trilyon dolar altında. Dünyanın en büyük 50 borsasının değeri 2007’de 63 trilyon dolara kadar çıkmıştı.Geçen yıl tüm dünyada borsalar için “iyi” bir yıl olarak tarihe geçti. Büyük ülke merkez bankalarının parasal genişlemeye devam etmesi Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin hisse senedi piyasalarına rekorlar kırdırdı. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) 2012 yılında yüzde 52.55’lik yükselişi ile Venezuela Borsası’nın ardından dünyanın en fazla artan ikinci borsası oldu.Peki borsalar geçen yılki ralliyle 2008 yılında patlak veren global ekonomik krizin açtığı yaraları tam anlamıyla sarmayı başarabildi?Başkanlığını İMKB eski Başkanı Hüseyin Erkan’ın yaptığı Dünya Borsalar Federasyonu (World Federation of Exchanges) verilerine göre, krizin borsalarda yarattığı tahribat henüz kapatılamadı.Dünya Borsalar Federasyonu’na üye 50 borsanın toplam piyasa değeri geçen yıl 8.7 trilyon dolar artarak 57 trilyon 84 milyar dolara çıktı. Oysa 2007 yılı sonunda,0 Dünya Borsalar Federasyonu’na üye borsaların toplam piyasa değeri 60 trilyon 774 milyar dolar seviyesindeydi. Hatta bu rakam 2007 yılı içerisinde 63 trilyon dolara kadar çıkmıştı. Yani geçen yılki ralliye rağmen borsaların piyasa değerleri kriz öncesinin hâlâ 3.7 trilyon dolar gerisinde.İMKB diğer borsalara fark attıDünya Borsalar Federasyonu’na üye 50 borsa arasında İMKB, piyasa değeri en hızla artan borsa olmayı başardı. İMKB’nin 2011 yılı sonunda 197 milyar dolar civarında olan piyasa değeri dolar kurundaki gerilemenin de etkisiyle 2012’de yüzde 60’lık artışla 315.2 milyar dolara ulaştı. Evet rakamlara göre İMKB zirvede. Fakat yaşanan rekor artışlar borsa geneline yab yılamadı. Geçen yıl başında borsa işlem gören 380 şirketten 109 tanesi rekorlar kırılan bir yılda yatırımcılarına zarar ettirdi. Endekste yaşanan artışı yakalayan veya üzerinde getiri sağlayan şirket sayısı ise sadece 81. Başka bir ifadeyle İMKB’de hisselerin sadece yüzde 21’ine yatırım yapanlar borsadaki rekor artışı hissetti.İMKB ile ilgili bu küçük ayrıntıdan sonra Dünya Borsalar Federasyonu’na üye borsaların geçen yılki performanslarına geri dönelim.50 borsa arasında geçen yıl piyasa değeri dolar bazında eriyen borsa sayısı 8. Piyasa değeri en hızlı gerileyen borsaların başında ekonomik krizin vurduğu Güney Kıbrıs geliyor. Arjantin, Sri Lanka, Fas, Mauritius, İspanya da yine piyasa değeri düşen diğer borsalar olarak sıralanıyor.Dünyanın finans merkezi olan Wall Street’te New York Borsası 2012’de piyasa değeri rakamsal olarak en fazla artan borsa oldu. New York Borsası’ndaki şirketlerin toplam piyasa değeri geçen yıl 3 trilyon 630 milyar dolarlık artışla 15 trilyon 425 milyar dolara çıktı.Bu yılki yükseliş genele yayılıyorGeçen yılki performansı ile dikkatleri üzerine çeken İMKB, bu yıla da hızlı bir başlangıç yaptı. İMKB 100 Endeksi yılbaşından bu yana yüzde 5’in üzerinde yükseldi. 2 haftada yaşanan artışın geçen yılın tamamının aksine genele yayılmış gözüküyor. Borsadaki hisselerin yüzde 41’i yatırımcısına ya İMKB 100 Endeksi kadar ya da daha fazla bir getiri sağlamış durumda. Yılın ilk 2 haftası itibarıyla borsa genelinde yatırımcısına zarar ettiren hisse sayısı 58.
Türkiye’deki milyoner sayısı son 1 yılda 4 bin 730 kişi artarak 50 bin 867’ye yükseldi. 1.5 yılda 14 bin 580 kişi milyonerler kulübüne dahil oldu. Mevduattaki toplam mudi sayısının sadece % 0.09’unu oluşturan milyonerler tüm mevduatın % 48’ine sahipFaizler rekor düşüşler yaşanmasına rağmen Türkiye’deki milyoner sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) önceki gün yayınladığı Kasım ayı verilerine göre, Türkiye’deki milyoner sayısı son 1 yıl içerisinde 4 bin 730 kişi birden artarak 50 bin 867’ye ulaştı. Bu rakam 2011 yılının Kasım ayında 46 bin 137, 2011 yılı sonunda ise 46 bin 761 seviyesinde bulunuyordu. Milyoner sayısında bir önceki aya göre ise, 1044 kişilik bir azalış oldu. BDDK’nın milyoner sayısını açıklamaya başladığı 2010 yılının ikinci yarısından bu yana ise milyoner sayısında yüzde 40’lık bir büyüme yaşandı. İlk verinin olduğu Haziran 2010’da parasını bankalardaki mevduat hesaplarında tutan ve hesap bakiyesi 1 milyon TL’nin üzerinde olan mudi sayısı 36 bin 287 seviyesindeydi.Yani son 1.5 yıllık bir sürede milyonerler kulübüne 14 bin 580 yeni üye katıldı.228 bin milyoner adayıParasını bankalardaki mevduat hesaplarında değerlendiren mudi sayısı 2012’nin Kasım ayı itibarıyla 57 milyon 927 bin kişiye yükselişmiş durumda. Bu rakamın yüzde 91.43’ü başka bir ifadeyle 52 milyon 964 bini 10 bin TL’ye kadar mevduata sahip kişilerden oluşuyor. Bankalarda 10 bin TL ile 50 bin TL arasında parası olan kişi sayısı 3 milyon 353 bin.1 milyon 330 bin kişi, 50 bin TL ile 250 bin TL arasında mevduata sahipken 227 bin 956 kişinin mevduat hesaplarında 250 bin TL ile 1 milyon TL arasında parası var.Verilerin açıklamaya başladığı 2010 yılından bu yana hesap sayısı 6.8 milyon artsa da hesap bakiyelerinin toplam içerisindeki payının seyrine bakıldığında önemli bir değişikliğin yaşanmadığı dikkat çekiyor. Toplam mudi sayısı içerisinde milyonerlerin payı sadece yüzde 0.09. Bu oran 2010 yılında da yüzde 0.07 seviyesindeydi. 250 bin TL ile 1 milyon TL arasında mevduata sahip olanların toplam içerisindeki payı yüzde 0.39, 50 bin TL ile 250 bin TL arasında parası olanların payı ise yüzde 2.30. 10 bin TL ile 50 bin TL arasında mevduatı bulunan 3.3 milyon kişinin sektördeki toplam mevduattan aldığı pay yüzde 11.75 civarında. Bu gruba girenlerin bankalarda bulanan mevduatlarının büyüklüğü 84.3 milyar TL.Toplam mevduatta aslan payı milyonerdeBDDK verilerine göre, yurtiçinde yerleşik yatırımcıların bankalardaki mevduatta tuttukları tasarruflarının toplam büyüklüğü 717 milyar 624 milyon seviyesinde bulunuyor. Hesaplardaki bakiye tutarlarına bakıldığında bu rakam içerisinde en fazla payı yüzde 47.34 ile milyonerler alıyor. 1 milyon TL’nin üzerinde hesaplardaki tasarrufun tutarı 339 milyar 697 milyon TL. Yani toplam mudi sayısı içerisinde yüzde 0.09’luk paya sahip olan milyonerler, bankacılık sektöründeki toplam mevduatın yüzde 47.34’üne sahip durumda. Mevduatta 250 bin TL ile 1 milyon TL arasında parası olanların başka bir ifadeyle milyoner adayları, toplam mevduattan yüzde 15.64 pay alıyor. 50 bin TL ile 250 bin TL arasında parası olan 1 milyon 330 bin kişinin sahip olduğu tasarruf miktarı toplam mevduatın yüzde 20.62’si düzeyinde.
Cumartesi günü VATAN’da yayınlanan enflasyon rakamlarıyla ilgili analiz kamuoyunda büyük tartışma yarattı. Tüketici Fiyatları Endeksi’nin (TÜFE) hesaplanmasında kullanılan “hayati” öneme sahip çok sayıda ürünün fiyatlarında yaşanan artış, 2012 yılında gerçekleşen yüzde 6.16’lık değerin üzerinde gerçekleşti. TÜİK’in açıkladığı “alt kalem” rakamlarına göre örneğin, 2012 yılında doğalgaz yüzde 28.56, elekrik ücreti yüzde 20.69, su yüzde 18.98, makarna yüzde 12.80, ekmek yüzde 14.72 zamlanmış durumda. Fiyatı artan ürünler listesinin en tepesinde ise yüzde 312.7 ile cep telefonundan görüşme ücreti ve yüzde 302.06 ile sağlık ürünleri geliyor.Vatandaşın hissettiği enflasyonun TÜİK’in açıkladığı rakamlardan daha yüksek olması dün CNNTurk ekranlarında yayımlanan Ayşenur Arslan ve Akif Beki’nin hazırladığı Medya Mahallesi’nde de tartışıldı. Tartışmanın bir kısmı cepten yapılan görüşme ve sağlık ürünlerinde gerçekleşen yüzde 300’ün üzerindeki fiyat artışlarına yönelikti.Evet TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre bu iki kalemde ciddi oranda artış yaşanmış gözüküyor.Ancak bu artışların temelinde fiyat değişimlerinin yanında teknik bir neden de yatıyor.TÜİK yıldan yıla enflasyon sepetinde yer alan bazı ürünlerin tanımını değiştiriyor, ama tanımı değişen ürünün eski döneme ait fiyatlarına yeni tanıma göre düzeltmiyor. Örneğin 2009 yılına kadar enflasyon sepetinde tüplü televizyon kullanılıyordu. 2010 başından itibaren ise Plazma TV’nin fiyatı kullanılmaya başladı. Ama TÜİK’in yayınladığı aylık ürün fiyatı tablosunda 2009 ve öncesi için hala tüplü televizyon fiyatı var. Bu yüzden 2009 yılının Aralık ayı ile 2010 yılının Ocak ayı arasında televizyon fiyatı yüzde 300 dolayında artmış gözüküyor.Benzer durum geçmişte telefon tarifelerinde de oldu. Hatta bir defasında sepette yer alan telefon tarifesinin tanımı yıl içinde değiştirilmişti.2012’de cep telefonu görüşme ücretinde yaşanan sert artış da bu nedenle yaşandı. Aylık verilere bakıldığında, cep telefonu görüşme ücretlerindeki sıçramının Ocak ayında olduğu görülüyor. Yani TÜİK, geçen yılın başında ya enflasyon sepetinde kullandığı cep telefonu görüşme tarifesini ya da tarifeler sepetini değiştirmiş. Sağlık gereçlerinde de benzer bir durum var.Buna benzer karışıklıkların yaşanmaması için TÜİK’in çok küçük bir adım atması gerekiyor. Ürün tarifesi değişen kalemlerin yeni tarifesinin bir önceki yılın Aralık ayındaki değerine tablolarda yer verilmesi yeterli.2012 yılına ait enflasyon rakamları içerisinde sadece bu iki kalemde tarife değişikliğine bağlı sert fiyat değişimi yaşandı.Yani Vatandaş Rıza’yı 2012’de gerçekleşen yüzde 6.16’lık enflasyon rakamına razı etmek çok zor...
Enflasyon TÜİK verilerine göre 29 yılın en düşük seviyesine çekildi ve 2012’yi yüzde 6.16’dan kapattı. Ancak TÜİK resmi verilerine bakınca hayati kalemlerin çoğunun enflasyon rakamının çok çok üzerinde arttığı dikkati çekiyor. Bu durumda da vatandaş Rıza ister istemez “Alım gücümdeki erimeye bakınca ben bu rakamdan bir şey anlamadım” diyor.Bitmek bilmeyen tartışma konusudur: TÜİK’in açıkladığı enflasyon sepetindeki endeks değişimi sokaktaki insanın gerçek enflasyonunu ne kadar yansıtıyor?Önceki gün açıklanan 2012 yılı verileri son 29 yılın tarihi düşük seviyesini ortaya koydu. Tüketici fiyatları yüzde 6.16’lık artış ile 29 yılın en düşük performansını gösterdi. Üretici fiyatlarındaki yıllık artış daha da düşük oldu ve yüzde 2.45’te kaldı.Ancak sokaktaki vatandaş, her gün satın almak zorunda olduğu ürün ve hizmetlerdeki fiyat artışını göz önüne alınca yüzde 6.16’lık enflasyon rakamına ister istemez şüphe ile yaklaşıyor.Örneğin Vatandaş Rıza, bir ay boyunca cebinden çıkan en büyük gider kalemlerine bakıyor, işin içinden çıkamıyor.“Aldığım maaş 2 bin TL. Bunun 800 lirasını kiraya veriyordum, kiram 900 lira oldu. Elektrik faturam 60 lira geliyordu. Şimdi 75 lirayı buldu. Geçen sene doğalgaz faturam aylık 80 lirayı geçmiyordu, şimdi tasarruf ediyorum, buna rağmen 100 liranın altına düşüremiyorum. Her gün bindiğim vapurun fiyatı yüzde 20 arttı. Ekmeğin, zeytinin, tavuğun fiyatındaki artışı hesaba katmıyorum bile” diyor.230’u enflasyon üzeriTürkiye İstatistik Kurumu’nun resmi verilerine göre enflasyon sepeti 430 değişik kalemden oluşuyor. 2012 sonu itibarıyla listeye bakılınca tam 230 ürünün fiyatının yüzde 6.16’lık enflasyon rakamının üzerinde arttığı dikkati çekiyor. Bu ürünler içinde ortalama bir vatandaşın günlük hayatta en çok kullandığı ürün ve hizmetlerin ağırlıkta olması da ayrı bir dikkat çekici nokta. Ulaşım başta olmak üzere ısınma, su elektrik, kira, tüpgaz gibi bir maaşın önemli bir kısmını alıp götüren kalemlerdeki artış hep yüzde 6.16’lık ortalama enflasyonun üzerinde.TÜİK resmi sitesinde sigara 2012 yılını 0 zamla kapatmış gibi görünüyor. Ancak ne yazık ki sigaraya da yılın hemen başında yüzde 10’un üzerinde zam geldi. Yani kendini ilgilendiren enflasyondaki artıştan bunalmış olan Rıza Bey bir sigara yakıp efkar dağıtmak istese de artık iki kere düşünecek...
Döviz piyasasında son yıllarda hep doğru kararlar alan yerli yatırımcının kafası Fitch’in not kararı sonrasında karıştı. Fitch’in not artışı sonrasında ‘Beklenti bitti’ diyen yerli yatırımcılar yüzde 0.2 düşen dolarda 2.3 milyar dolarlık alım, yüzde 3.22 çıkan euroda ise toplam 1 milyar euro tutarında satış yaptı.Dövize yatırım yapan yerli yatırımcıya resmen nazar değdi. Son yıllarda yerli yatırımcıların döviz piyasasında yaptıkları hareketler profesyonellere taş çıkartır durumdaydı. Kurlardaki yükseliş öncesinde alıma geçen yerli yatırımcılar, yine satış seviyesi ile ilgili çok isabetli karar veriyordu. Ancak uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Kasım ayı başındaki kararı yerli yatırımcıların kafasını karıştırmışa benziyor. Herkesin bildiği gibi Fitch, 5 Kasım tarihinde Türkiye’nin kredi notunu “yatırım yapılabilir” seviyeye yükseltti. Türkiye, 18 yıl aradan sonra yeniden yatırım yapılabilir nota sahip oldu. Ancak bu gelişme yerli döviz yatırımcısına pek yaramadı. Çünkü bu tarihten sonra yerli yatırımcılar dolarda alıma geçerken euroda satış yaptı. Ama yatırımcıların evde yaptığı hesap çarşıya uymadı. Fitch’in kararı sonrasında dolar düştü, euro yükseldi.Gelin yerli yatırımcıların yaptığı hareketlerin rakamsal boyutuna bakalım...Merkez Bankası’nın açıkladığı verilere göre, 2 Kasım’da yerli yatırımcıların bankalardaki döviz tevdiat hesaplarında toplam 110 milyar 172 milyon dolar dövizi bulunuyordu. Bu tutarın 66 milyar 627 milyon dolarlık kısmı bireysel yatırımcıların 43 milyar 545 milyon dolarlık kısmı da kurumsal yatırımcıların tasarrufundan oluşuyor. Döviz tevdiat hesaplarının kompozisyonuna bakıldığında ise hesapların yüzde 60’ının dolar cinsi hesaplardan oluştuğu görülüyor.Fitch’in 5 Kasım’daki not artışı kararı sonrasında yerli yatırımcıların dolarda alıma geçtikleri ve 21 Aralık tarihine kadar dolarda 2 milyar 286 milyon dolarlık alım yaptıkları dikkat çekiyor. Bu rakamın 1 milyar 108 milyon doları bireysel, 1 milyar 179 milyon doları kurumsal yatırımcıların alımlarından kaynaklandı. Aynı dönemde yerli yatırımcıların euro hesaplarındaki hareketlerine bakıldığında doların tam tersi bir tercih yapıldığı anlaşılıyor. 2 Kasım’da bankalardaki döviz tevdiat hesaplarında yerli yatırımcıların toplam 32 milyar 437 milyon euro tutarında parası vardı. 21 Aralık’a gelindiğinde yerli yatırımcıların euro hesaplarında 1 milyar euroluk azalma oluyor.Bu azalmanın 228 milyon eurosu bireysel, 640 milyon eurosu da kurumsal yatırımcıların satışlarından geliyor.Kısacası Fitch’in not kararı sonrasında yerli yatırımcıların dolar cinsi hesaplarında 2 milyar 286 milyon dolarlık artış, euro cinsi hesaplarında da 1 milyar euroluk azalış oldu.Peki döviz kurları aynı dönemde nasıl hareket etti?Yatırımcıların yükselmesini bekleyip alım yaptığı dolar, 1.7915 TL seviyesinden 1.7880 TL’ye indi. Euro ise aynı dönemde yüzde 3.22 değer kazanarak 2.30 TL’den 2.3740 TL’ye çıktı.Yerli yatırımcıların Fitch kararı sonrasında yanlış karar vermesinin temelinde “Beklenti satın alınmıştı” yorumları etkili olmuş olabilir. Çünkü Fitch’in kararı öncesinde hem İMKB hem de bono piyasasında ciddi fiyat hareketleri yaşandı. İMKB rekor üstüne rekor kırarken, bono faizleri tarihi diplerine indi. Not kararı sonrasında yapılan çok sayıda yorumda, not artışının fiyatlara dahil edildiği ve bir miktar kar satışının gelebileceği söyleniyordu. Fakat bu beklentiler gerçekleşmedi. Fitch’in kararı sonrasında yabancıların Türkiye’ye ilgisi sürdü ve 1.5 ayda 5 milyar doların üzerinde sıcak para girişi oldu.Yerli yatırımcı bu dönemde her ne kadar kendi hesabına bakıp yanlış karar verdiğini düşünse de aslında Merkez Bankası’na yardımcı oldu. Devam eden yabancı girişi nedeniyle kurlar üzerindeki aşağı yönlü baskı yerli yatırımcıların gelen talepleri ile dengelendi ve kurlarda ciddi hareketler yaşanmadı.Yabancı basın yeni kanundan muaf mı?Yeni Sermaye Piyasası Kanunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayı sonrasında Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yeni kanunda yer alan bazı maddeler özellikle piyasalarla ilgili yorum yapanları ve ekonomi gazetecilerini tedirgin etti. Konuyla ilgili maddeyi hatırlamakta fayda var: “Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan veya rapor hazırlayan ya da bunları yayanlar 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar...”Bu noktadan sonra Türkiye’de gazeteciler çok daha dikkatli olmak zorunda. Peki ya yabancı gazeteciler? Onlara da bir yaptırım söz konusu olacak mı?Örneğin geçtiğimiz günlerde İngiliz Financial Times gazetesi, ABD’li perakende devi Wal-Mart’ın Migros’a talip olduğunu ve borçlarıyla birlikte 4 milyar doları gözden çıkardığını yazmıştı. Ve haberin çıktığı gün daha önce alım yapan yabancılardan yüklü miktarda satış gelmişti.Yine FT dün Wal-Mart’ın Migros’a olan ilgisinin devam ettiğini ve 2 milyar 650 milyon dolarlık bir anlaşma olabileceğini yazdı. Fiyat farkı son rakama borçların dahil edilmemesinden kaynaklanmış olabilir. Ancak benim dikkat çekmek istediğim konu şu: Haberde halka açık bir şirketin satışı ile ilgili olarak bir fiyatın yer alması hisselerde sert fiyat hareketlerine neden olabilir.Kısacası eğer bir suç unsuru varsa yeni kanun sadece yerli değil yabancı basına da uygulanmalı.
Yabancı yatırımcıların Migros hisselerinde büyük bir vurgun yaptıkları ortaya çıktı. Citibank takasına göre yabancılar 5 Aralık’ta Migros’ta alıma başladı ve 12 Aralık’a kadar 5.5 milyon adet hisse aldı. 13 Aralık’ta FT’de, ‘Wal-Mart, Migros için 4 milyar doları gözden çıkardı’ haberi çıktı. Yabancı bu haberin ardından aldığı tüm hisseleri yerliye sattı, 16.5 milyon TL’yi de cebe indirdi.Geçmiş yıllarda kronik hale gelen ekonomik krizlerin yanında tahta kapatmaları çok sayıda küçük yatırımcının borsadan uzaklamasına neden oldu. İMKB, SPK ve Aracı Kuruluşlar Birliği önderliğinde başlatılan Halka arz seferberliği ile borsaya küsen yatırımcıların yeniden kazanılması hedeflendi. Ancak başarısız halka arzların yanında büyük hisselerde yaşanan bazı fiyat hareketleri maalesef küçük yatırımcıyı borsadan uzak durma konusunda haklı çıkarıyor.Geçtiğimiz günlerde Migros hisselerinde yaşanan hareketler bunun en somut örneği. Aylardır 19-20 TL aralığında hareket eden Migros hisseleri 5 Aralık’tan itibaren hareketlenmeye başlıyor. Hisselerdeki alım ağırlıklı hareket 12 Aralık’a kadar sürüyor. Ve 13 Aralık’ta ünlü ekonomi gazetesi Financial Times, Migros’la ilgili ‘bombayı’ patlattı: “ABD’li perakende devi Wal-Mart, Migros’a talip oldu.” Haberin içinde hisselerin seyri açısından çok önemli bir detay da yer alıyordu. Habere göre Wal-Mart, Migros için 4 milyar doları gözden çıkarmıştı.Peki, 4 milyar dolar neden bu kadar önemli? Çünkü borsadaki hisse fiyatına göre Migros’un değeri 2 milyar dolar. Yani Wal-Mart, Migros’a şu anki değerinin 2 katı para vermeye razı. Böylece olunca da hisseler haber sonrasında uçuşa geçiyor ve 13 Aralık’ta 24.60 TL’ye kadar çıkıyor. Yerli yatırımcı, FT’nin haberine göre Wal-Mart’ın iki katı fiyat vermeyi planladığı hisselerde alım yaparken her ne hikmetse yabancılar satış yapıyor. Hisselerde bu hareketler olurken akşam saatlerinde Migros’tan gelen açıklama, görüşmeleri ne doğruluyor ne de yalanlıyor.13 Aralık’ı 22 TL’den kapatan Migros hisselerinde satış baskısı bir gün sonra da sürüyor ve hisseler 21.15 TL’ye kadar iniyor.Migros hisselerindeki takas verilerine bakıldığında hisselerdeki bu hareketin arkasında nasıl bir oyun olduğu ortaya çıkıyor. 5 Aralık-12 Aralık tarihleri arasında Citibank’ın takasındaki Migros hisselerinde 5.5 milyon adetlik artış oluyor. FT’deki haberin yayınlandığı gün Citibank’ın takasında 4 milyar 780 bin adetlik, 14 Aralık’ta da 820 bin adetlik azalış dikkat çekiyor. Kısaca 5-12 Aralık arasında alınan 5.5 milyon adet Migros hissesi FT haberi kullanılarak satılıyor.Citibank’ın saklamasını kullanan yabancıların Migros hisselerini ortalama 20 TL fiyatla aldıkları ve ortalama 23 TL fiyattan sattıkları tahmin ediliyor. Buna göre yabancılar Migros’tan 1 haftada 16.5 milyon TL (yüzde 15) para kazandı. Alım ve satımların günlük ortalama fiyattan gerçekleştiğini varsayarsak yabancıların 1 haftalık net kazancı en az 4.3 milyon TL.Migros hisselerinde yaşanan bu hareketler ve FT’de yer alan haber kafalarda çeşitli soru işaretleri oluşmasına neden oldu.Çankaya’da onay bekleyen yeni Sermaye Piyasası Kanunu’nun hayata geçirilmesi durumunda FT’de yer alan haber, Türkiye’de yayımlanan bir gazetede yer alsaydı haberi yapan hapis cezasıyla karşı karşıya kalabilirdi. Peki yeni kanun yabancı gazeteler üzerinde nasıl bir yaptırım uygulayacak?VATAN İLK GÜN UYARMIŞTIFinancial Times’da yer alan habere ihtiyatlı yaklaşan VATAN, satış iddialarını hisselerdeki harekete dikkat çekerek yayınladı. Migros hisselerindeki takas verileri VATAN’ın FT’nin haberiyle ilgili çekincelerini haklı çıkardı.ABank’ta da hareket önce başladıBankacılık sektörü yeniden hareketli bir döneme girdi. Odea Bank’ın lisans alıp faaliyete geçmesi, Denizbank’ın Sberbank’a, Eurobank Tekfen’in Burgan Bank’a satılması, Bank of Mitsubishi’nin lisans başvurusunun olumlu karşılanması derken dün de Alternatifbank (Abank) haberi gündeme düştü. Anadolu Grubu, Abank’taki çoğunluk hissenin satışı için Commercial Bank of Qatar’la görüşmelere başlama kararı aldığını duyurdu. Söz konusu açıklama saat 13.08’de Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yapıldı. Yani açıklama ilk seans kapandıktan sonra geldi. Fakat Abank hisseleri ilk seansı yüzde 6 civarında primle 1.55 TL’den kapatmıştı. Hisseler günü yüzde 15.75’lik artışla 1.69 TL’den tamamladı. Abank hisselerinde yükseliş hareketinin 16 Kasım’da başladığı dikkat çekiyor. 16 Kasım ile dün ilk ilk seans sonuna kadar geçen sürede Abank hisseleri yüzde 44.85 prim yaptı. Söz konusu dönemde İMKB 100 Endeksi’nin primi ise yüzde 9.16. Peki aynı tarihler arasında Abank’tan daha fazla yükselen hisse var mı? Evet sadece tek bir hisse. Finans Finansal Kiralama, 16 Kasım’dan bu yana yüzde 46.28 değer kazanmış durumda.
Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye çıkardığı 5 Kasım’dan bu yana yabancıların portföy yatırımlarında patlama yaşandı. Not artışından sonra yabancılar 2 milyar 548 milyon doları hisse senedi, 2 milyar 468 milyon doları tahvil olmak üzere piyasalardan toplam 5 milyar dolarlık net alım yaptı.Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından Fitch, 5 Kasım’da Türkiye’nin kredi notunu 18 yıl aradan sonra “yatırım yapılabilir” seviyeye çıkartmıştı. Fitch’in kararı sonrasında ekonomide nelerin değişeceği konusunda çok sayıda analiz yapıldı. Diğer ülke örneklerinden yola çıkılarak hazırlanan raporlarda, yatırım yapılabilir notun yabancı sermaye girişlerini daha da artıracağı görüşü öne çıkıyordu. Peki Fitch’in tarihi kararı 1 aylık süreçte rakamlara ne şekilde yansıdı?Not artışının ilk yansımaları Hazine’nin Aralık ayı başında uluslararası piyasalarda yaptığı 2041 vadeli tahvilin ihracında hissedildi.Hazine’nin 2041 vadeli kağıtları yoğun ilgiyle karşılaşırken, faiz 1.4 puan düşerek yüzde 4.35’e indi. Haziran ayında Hazine aynı tahvili yüzde 5.75 faizle satmıştı.Gelelim “sınıf atlama” sonrasında yabancıların portföy yatırımlarındaki değişime...Merkez Bankası’nın açıkladığı rakamlara göre, 7 Aralık itibarıyla yabancıların portföylerinde 68 milyar 140 milyon dolarlık hisse senedi, 61 milyar 791 milyon dolarlık da Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) var. Yılbaşına göre bakıldığında, yabancıların hisse senedi portföyü yüzde 74 (28 milyar 994 milyon dolar), DİBS portföyü de yüzde 64 (24 milyar 259 milyon dolar) büyüdü. Bu büyümede borsadaki rekor artışın ve faizlerdeki tarihi düşüşün yanında yabancıların yaptığı alımlar da etkili.Piyasa fiyatı ve kur hareketlerinden arındırılmış rakamlara göre yabancı yatırımcılar, yılbaşından bu yana hisse senedi ve DİBS’lerde 22 milyar 87 milyon dolarlık net alım yaptı. Bu rakamın 5 milyar 892 milyon doları hisse senedinde 16 milyar 195 milyon doları bono-tahvil piyasasında gerçekleşti.Fitch’in not artışı sonrasında yabancıların kar satışına geçeceği yönünde beklentiye sahip olanları şu ana kadar haklı çıkaracak bir gelişme olmadı. Hatta yabancı yatırımcılar, Türkiye’ye sınıf atlatan not kararı sonrasında hem borsada hem de bonodaki alımlarını daha da hızlandırdı.9 Kasım-7 Aralık tarihleri arasında yabancılar, 2 milyar 548 milyon doları hisse senedi, 2 milyar 463 milyon doları da DİBS’ler olmak üzere toplam 5 milyar dolarlık net portföy girişi yaptı. Söz konusu 1 ayda yaşanan en hızlı aylık yabancı girişi yılında tamamındaki girişlerin de yüzde 23’ünü oluşturdu.Kısaca Fitch’in kararı ile yabancı girişi hızlandı, borçlanma maliyeti düştü, TL değerlendi, İMKB tarihi zirvelerine tırmandı, kredi ve mevduat faizlerinde düşüş eğilimi başladı.Yukarıda bahsettiğim raporlarda, yatırım yapılabilir not sonrasında dış borçlanmanın yükseleceği ve büyümenin istikrar kazanacağı tahminleri de yer alıyordu. 2013’te Moody’s’den de beklenen not artışlarının büyümeye istikrar kazandırıp kazandırmadığını görmek için biraz zamana ihtiyaç var...Yabancı doğrudan yatırım da arttıFItch’in not artışı sonrasında doğrudan yabancı sermaye girişinde de bir canlanma oldu. Almanya’nın 4 bin çalışana sahip insan kaynakları şirketi Allgeier, Türk firması Oxygen Consultancy’nin çoğunluk hissesini devraldı. Acıbadem Hastaneleri’nin yeni sahibi Malezyalı IHH Healthcare, Tolga Sağlık Hizmetleri firmasının tamamını 1.5 milyon dolara satın aldı. Doha merkezli Qatar First Investment Bank (QFIB), Fitch’in not artışıyla birlikte Türkiye’deki yatırımlarını artırma kararı aldıklarını kaydederek, Aydın Ailesi’nin ev tekstil şirketi English Homa’a ortak olduklarını duyurdu.İtalya’nın kimya devi MAPEI, Wallmerk adlı Türk-Amerikan şirketinin yeni sahibi oldu. Avusturyalı Verbund, Enerjisa’daki hisselerini Alman enerji devi E.ON’a devretti. Abalıoğlu Holding iştiraki Dentaş Ambalaj’ın yüzde 79.6’lık hissesi, 110 milyon dolarlık bedelle Avusturyalı Dunapack’a satıldı.Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Vektör Yatırım Holding’e yüzde 9.5 oranında ortak oldu.BP Gaz Türkiye, LPG tüpgaz ve toptan satış faaliyetleri ile Petgaz markalı otogaz faaliyetlerini merkezi Rusya’da bulunan Oteko Grup’a sattı.Ekonomi basınının hapis endişesi!Yeni SPK Kanunu birçok konuda “devrim” özelliği taşırken bazı maddeleri de kafalarda soru işaretleri yaratıyor. Özellikle gazetecileri yakından ilgilendiren bazı riskler var. Yeni kanunda şöyle bir madde bulunuyor: “Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan veya rapor hazırlayan ya da bunları yayanlar 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar...”Geçtiğimiz günlerde Financial Times gazetesinde Wal-Mart’ın Migros’a talip olduğu yönünde bir haber vardı. Yeni kanunla bu tür haberleri yapmak artık Türkiye’deki gazeteciler için oldukça sıkıntılı. Yaptığımız haberlerle ilgili olarak her ne kadar kaynağımıza güvensek de satın alma haberleri genellikle ilk gün yalanlanır. Görüşmeler belli bir aşamaya gelindiğinde de “görüşmelere başlandı” açıklaması yapılır. Eğer görüşmelerde ilerleme kaydedilmezse “flört” haberini yapan gazeteciyi artık zor bir süreç bekliyor. Benzer bir durum televizyon kanallarında ve gazetelerde yorum yapan uzmanlar için de geçerli. Endeksin genel eğilimi ile ilgili bir yorum yapan bir anda “Yanlış yönlendirdi, zarar ettim” şikayetiyle açılmış bir davayla karşı karşıya kalabilir.Bu tür risklerle karşılaşmak istemeyen az sayıda gazeteci “özel haber” yapmayacak ve basında kalite iyice düşecek.