frika’da safari sezonuna girerken, en azından hiç gitmemiş olanlara Afrika’da safari yapmanın ne anlama geldiğini anlatmak, hissettirmek, hem de Afrika’ya özlemimi gidermek için yine bir safari yaptım ve yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Safarilerim sırasında konaklama koşullarının optimum olması ile yetinen biriyim. Ancak bu kez yanımda gelen sevdiğim dostlarımın önerisi ile çok özel bir kamp seçtim. Kenya’daki Masai Mara düzlüklerinde bulunan Bateleur Kamp, bölgenin en iyisi unvanını almış ve butik hizmet sunan bir küçük otel. Şubat ayı sonuna kadar süren sezonda eğer fırsat yaratabilirseniz en azından 4-5 günlüğüne Bateleur’a gitmenizi öneririm.Safari müthiş bir görsellik sunuyor; 06.30’da başlıyorBateleur Kamp’ın kendi arazisi olduğu gibi burada kalanlar isterse milli park içinde de safari yapma olanağına sahip. Bateleur Kamp’ın bulunduğu bölge ağırlıklı olarak halk arasında şemsiye ağacı adı verilen tipik Afrika ağaçlarının olduğu bir arazi. Bu durum safariye çıkanlar açısından müthiş bir görsellik oluşturuyor. Ayrıca kamp çevresinde Masai ovasında yaşayan bütün türleri görme imkanınız da var. Bateleur Kamp’ta safari tüm kamplarda olduğu gibi sabah 06.30’da başlıyor. Araçlara binmeden önce kampın eşsiz manzaralı genel oturma mekanında sunulan küçük kurabiyeler ve sıcak kahve veya çay eşliğinde atıştırma yapabiliyorsunuz. Ardından araca atlayıp safariye başlayabilirsiniz. Kahvaltı için saat 08.30’da kampa dönülüyor. Karşılaştığınız büyük kahvaltı sofrası, sizi Bateleur Kamp’ın ne kadar özel bir yer olduğuna hemen inandıracak nitelikte. Dahası eğer isterseniz bir başka gün aynı sofrayı ve aynı hizmetleri sizin için Mara nehri kıyısında hazırlayabiliyorlar ve doğanın ortasında bu özel kahvaltıyı yapabiliyorsunuz. Tek yapmanız gereken bunu talep etmek. Çadırlar büyük bir otel odasından farksızKahvaltının ardından isterseniz öğlen yemeğine kadar tekrar safariye çıkabileceğiniz gibi, eğer yorgun hissediyorsanız çadırınıza çekilip istirahat edebilirsiniz. Bateleur Kamp’taki her çadırın önünde bir veranda ve her verandanın güzel bir doğa manzarası var. Verandadaki rahat koltuğa uzanıp benim yaptığım gibi çektiğiniz aslan, çita, fil ve diğer hayvanların fotoğraflarına mı bakarsınız ya da kuş seslerinin eşliğinde kitabınızı mı okursunuz o sizin bileceğiniz iş. “Bu kadar özel bir kampta çadırda mı kalacağız?” diyenler olabilir. Evet, çadır konaklaması yapacaksınız ve çok da memnun kalacaksınız. Çünkü bu çadırlar büyük bir otel odasından farksız. Hatta tavanı daha yüksek. Yerler parke, banyo ve tuvalet ayrı odalar halinde. Çadır olmasının tek nedeni yorgunluğunuzu atarken doğayı duymanın sizi daha mutlu edeceğini akıl etmiş olmalarından kaynaklanıyor.Nasıl gidilir? THY ile İstanbul-Nairobi uçuşu direkt bir uçuş ve 6 saat sürüyor. Uçak Nairobi’ye gece 03.30 civarında indiği için bir otelde sabaha kadar konaklıyoruz. Sabah Masai Mara’daki Bateleur Kamp’a gitmek için 2 farklı yol var. Biri yaklaşık 55 dakika süren bir uçuşla Masai Mara’ya inmek. Diğeri ise 5-6 saat arası süren bir karayolu yolculuğu. Benim rehberimle ve hatta benimle safariye çıkmanız mümkün. info@suhaderbent.com Çocuklar için çok büyük ve özel bir deneyimÖğleden sonra safari 15.30’da başlıyor. Bateleur Kamp’ın kendi arazisinde dolaşırken büyük fil sürüleri ile karşılaşmak mümkün. Özellikle fil yavrularını izlemeye doyum olmuyor. Sürü aracınıza yaklaşırken fillerin ne kadar korumacı ve hassas olduğuna tanıklık edeceksiniz. Yavruları sürünün ortasına topluyorlar ve yanınızdan geçerlerken yavrular için adeta bir duvar örüyorlar. Aynı bölgede aslan ailelerini ve leoparları da görebilirsiniz. Ben şanslı biri olarak yavrusu ile oynayan bir anne leoparı izleyebildim. Şanssız biri olarak da hava kararmak üzere olduğu ve ışık yetersiz olduğu için fotoğraflarını çekemedim. Eğer bir doğa tutkunu iseniz Bateleur Kamp’ta yiyeceklerinizi hazırlattırarak tüm günü safaride geçirebilirsiniz. Nehir kıyısında timsahları izleyebilir, aslan yavrularının uyuyan anne ve babasının kuyruklarını çekiştirerek bitmez tükenmez oyun isteklerine tanıklık edebilirsiniz.Burada yer bulmak gerçekten zor aylar öncesinden davranmak gerek Bateleur Kamp’ta akşam yemekleri gaz lambaları ve mum ışıkları ile çok romantik bir ortamda yeniyor. Herkesin sevdiği bir şeyleri mutlaka bulabileceği geniş bir mönüleri var ve şef akşamları masanızı ziyaret ederek hangi tatlardan hoşlandığınızı sizinle sohbet ederek keşfetmeye çaba gösteriyor. Bateleur Kamp’ta yaptığınız safarilerde eşine az rastlanır gün batımı manzalarına şahitlik edeceksiniz. Eğer çadırdaysanız tavana vuran damla sesleri eşliğinde önünüzdeki manzaraya bir fincan sıcak çay içerek bakacaksınız. Artık saymaktan vazgeçtiğim için sayısını bilmediğim kez safariye çıkmış biri olarak, bu kampı bu kadar anlatmamın yanı sıra kötü tarafını da hemen belirtmeliyim. Kamp fazlası ile küçük ve sınırlı sayıda çadır var. Yer bulmak için aylar önce davranmak gerekebiliyor.
Suriye’nin başkenti Şam’dan arabayla iki saat yolculuk sonunda ulaşılan Palmyra, çoğunlukla çölün ortasında bir vaha olarak değerlendiriliyor. Eğer Palmyra’ya sabah serinliğinde girerseniz, çöl rüzgarı sabahın ilk ışıklarıyla yüzünüze bir tül gibi dokunarak geçer. Büyülü bir atmosferde zaman geçirmek ve aynı zamanda tarihe yolculuk yapmak isterseniz Palmyra’ya gidin...Tedmur olarak da bilinen Palmyra, Humus şehrinin 155 kilometre doğusunda Orta Suriye’de kurulmuş bir kent. Dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biri olduğu biliniyor. Palmyra, tüm tarihi boyunca Süryanilere, Aramilere, Fenikelilere, Romalılara, Perslere ve daha birçok medeniyeti ev sahipliği yapmış. Tarihi, Babil Tabletlerine göre MÖ 19’uncu yüzyıla kadar uzanan kentin adı ve MS 1’inci yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu kayıtlarında da yer alıyor. Dini açıdan birçok inanışın izlerini taşıyan Palmyra kenti, ihtişamlı görünüşü ve kervan yollarının üstünde olmasından dolayı da “Çölün Gelini” olarak anılıyor. Böylesine tarihi bir kenti gezmek için onun tarihi hakkında çok iyi bilgi edinmek gerekiyor. Çünkü bu kent turistik açıdan bakıldığında tarih tutkunlarının ziyaretlerine oldukça uygun. Ben Şam ziyaretimi takip eden günlerde Palmyra’ya gitmeye karar verdim. Ve Palmyra Dedeman’da konakladım. Otel konumu itibariyle antik kentin sınırları içinde yer alıyor ve odalardan güneşin doğuşu seyredilebiliyor. Çölün sıcaklarında gayet konforlu bir şekilde serinleyeceğiniz havuzu da bulunan Dedeman Palmyra’da çöl eğlencelerinin de tadını çakartabiliyorsunuz. Örneğin ben otelin bünyesinde yer alan Bedevi çadırında yediğim yemeklerden çok memnun kaldım. Bedevi usulü pilav ensef, sıcak yufka ve Arap mezeleri çok lezzetli. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyorBirinci yüzyılın ortalarında kervanların geçiş güzergahı üzerinde, Pers İmparatorluğu ve Akdeniz kıyısındaki Romalıların ve Fenikelilerin limanları arasında Roma İmparatorluğu kontrolünde bir şehir konumunda bulunuyordu. Şehrin coğrafi konumu ticari ve dini merkez haline gelmesini kolaylaştırıyordu. Aramilerin bölgeye yerleşmesiyle Palmiralıların kültürü Yunan-Roma ve İran izlerini birlikte barındırmaya başlamıştı. Palmyra, en güçlü ve en parlak dönemini MS 1-3’üncü yüzyıllarda, özellikle Kraliçe Zenobia‘nın hüküm sürdüğü 226-273 yılları arasında yaşamış. Kraliçe Zenobia, Palmyra çölündeki Arap kabilelerinin reisi ve ikinci kocası olan Odenat’ın ölümünden sonra, oğlu Waballath adına hüküm sürmüş, Roma hakimiyetine karşı çıkmış ve sınırlarını Fırat’tan Akdeniz’e kadar genişletmiş; Suriye, Mısır, hatta rivayetlere göre Anadolu’nun büyük bir kısmını ele geçirerek tarihe damga vurmuş önemli kadın karakterlerden biri. Doğu’nun başkenti haline gelen Palmyra, zulme uğrayan Hıristiyanların sığınma yeri haline gelmiş. Ancak Galya ile sıkıntılarını çözen Roma, bir süre sonra yine Suriye bölgesine yönelmiş ve Romalı ordular Palmyra’ya kadar girmiş. Beel Tapınağı’na sığınan şehir ahalisi böylelikle kenti Romalıların yağmasına açmış. Kraliçe Zenobia’nın sonu ise Roma kralını etkileyerek affedilmesinden bir valiyle evlenmesine kadar çeşitli rivayetlere konu olmuş. 634 yılında Halid Bin Velid tarafından Arap hakimiyetine geçen kentin çölün ortasında bulunması, dış etkenlerden kendini korumasını sağlamış. Kent aynı zamanda İÖ 3’üncü yüzyılda geliştirilen Sami kökenli ‘’Palmyra alfabesi‘’yle de önem taşıyor. Palmyra yazıtları şimdiye kadar Mısır’dan İtalya’ya kadar birçok ülkede bulundu. Ayrıca Palmyra, 1980 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi‘nde.Gezilip görülecek yerlerPalmyra Antik Kenti (1 km), Palmyra Kalesi-Fahreddin Paşa Kalesi (2 km). * Beel TapınağıTanrıça Beel’e adanmış, dev avlusuyla görenleri büyüleyen tapınak, MS 32 senesinde yapılmış. Hellenistik tarzda inşa edilmiş olan yapı, bölgenin en iyi korunmuş kalıntısı. Tapınağın üç tarafı 225 metre uzunluktaki duvarlarla çevrili; bu duvarlar ise dillere destan kapılarıyla ünlü. MS 3’üncü yüzyılda Romalıların denetimine geçen kent, lojistik avantajı nedeniyle askeri üs olarak kullanılmaya başlamış, fakat bu döneminde inşa edilen tören yolu, tiyatro, kütüphane ve mabetler varlığını bugüne kadar taşımış. Duvarlarında Zenobia’ya ait olduğu söylenen kadın kabartmaları var.* Elahbel MezarıPalmyra’nın mezarları kule biçiminde inşa edilmiş. Roma öncesi mezarlardan biri olan Elahbel de tıpkı diğer harabeler gibi en güzel fotoğraflarını günbatımında veriyor. Üç Kardeşler Mezarı, antik kentin sağlam kalmış kule mezarları arasında.* Fahreddin Paşa Kalesi13’üncü yüzyılda Memlükler tarafından inşa edildiği düşünülen kale, tepedeki konumuyla harika bir manzaraya sahip.* Antik Tiyatro - Senato - AgoraGünümüze sadece bir kısmı ulaşan tiyatronun tarihi MS 1’inci yüzyıla uzanıyor. Tiyatronun arkasındaki Senato, kent soylularının kanun ve politika tartıştığı alan olarak öne çıkıyor. Bu yapının hemen yakınındaki Agora’nın girişinde ise Septimius Severus ailesinin heykelleri göze çarpıyor.Avrupa da keşfettiKente gelen turistler en çok, Bedevi çadırı ve yerel çalgılarla yapılan Bedevi eğlenceleri, taze mırra ve hurmaya ilgi gösteriyor. Özellikle Avrupa’dan turist alan kent -Fransa, İspanya,Yunanistan, Almanya, İtalya- Türkler tarafından da keşfedilmeye başlamış durumda.
Mustafa Kemal Atatürk’ün sağlığında gidip kaldığı tek yurt dışı kent olan Karlovy Vary, Çek Cumhuriyeti"ne veya Prag’a gidenlerin mutlaka görmesi gereken yerlerden biri. Burada hâlâ Mustafa Kemal Atatürk’ün kaldığı oda özel olarak muhafaza ediliyor. Masal evlerine yolculukPrag’dan iki ya da ikibuçuk saatte ulaşılan Karlovy Vary’ye tepelerden aşağı inerken, küçük bir nehrin iki yanına kurulmuş olan çok özel bir yere doğru yolculuk yaptığınızı fark ediyorsunuz. Pastadan yapılmış masal evlerini anımsatan ve birbirine yaslanmış pek çok evden oluşan şahane yapıların her biri, ayrı ayrı izlenecek kadar hoş görünüyor. Kentte sıcaklığı 70 dereceyi bulan bir de yeraltı suyu var. Bu su, karaciğer ve solunum yolları hastalıklarına çok iyi geliyormuş. Bu nedenle şehre dünyanın her yerinden pek çok insan akın ediyor. Oldukça lüks otellerde konaklamak pek ucuz değil. Dediğim gibi hem otelde konaklayıp yakın yerlerde gezmek, hem de otellerin spa hizmetlerinden yararlanmak için gelen dünya sosyetesi bu kenti ayrıcalıklı görüyor.Charles’ın banyosuKarlovy Vary adını Charles’tan almış. Yani Karlovy Vary, Charles’ın banyosu anlamına geliyor. Charles bu bölgeye saray yaptırdıktan sonra kendisine yakın olanların da aynı yerde evler yaptırmaları sonucu oluşmuş bu kentte, birkaç gün geçirmenizi öneriyorum. Burada kalırken bol bol fotoğraf çekebilir ve kafelerde oturup kahvenizi içerken küçücük bir kente nasıl olup da bu kadar çok tur düzenlendiğini hayretler içinde izleyebilirsiniz. Karlovy Vary’de konaklayan turistlerin sayısından çok günlük ziyaretçisi var. Kafelerde otururken kahvenin yanı sıra bu kente özgü ünlü içki Becherovka isteyebilirsiniz. İçinde yoğun tarçın tadı olan bu içki hiç fena değil. Hatta bir şişe de evinize satın alabilirsiniz. Öğle yemeğinizin ardından küçük kenti gezmek için dışarı çıktığınızda, iki köprü ile birbirine bağlanan nehrin iki yakasındaki mağazaları gezmenizi öneriyorum. Kentte, dünya markalarını satan pek çok mağazanın yanı sıra gerçek Bohemya kristallerinin satıcıları, Türk kuyumcular, modern eserlerin sergilendiği sanat galerileri ve yine ünlü Swarovski markasının ürünlerinin satıldığı yerleri keyifle turlayıp, kendinize uygun bir şeyler satın alabilirsiniz. Ayrıca kentin çok ama çok ince kağıt helvası meşhur. Tadına bakın. 313 sıcak su kaynağı varKarlovy Vary, Çek Cumhuriyeti’nin Bohemia Bölgesi’nde bulunan bir kaplıca kenti. Ohre ve Tepla nehirlerinin kesiştiği noktada kurulmuş. 1370 yılında Roma İmparatoru 4"üncü Charles tarafından kurulmuş. Kentte 13’ü büyük, 300’ü de küçük sıcak su kaynağı var. Kent her yıl Temmuz ayında yapılan Kristal Küre Ödülleri ile adından söz ettiriyor. Karlovy Vary’de bulunan bu masalsı yapıların bazıları zamanında çok ünlü isimlerin evleriymiş. Örneğin, Djorak, Mozart bunlardan bazıları. Bugün de hâlâ pek çok Rus zengini bu evlerin ve otellerin sahibi durumunda. Kentte 19"uncu yüzyılda yaşanan büyük bir yangın bu evlerin pek çoğunu harap etmiş, ancak yangın sonrasında uygulanan kür banyosu vergisi ile şehri tekrar eski görünümüne kavuşmuş.Karlovy Vary’de görülebilecek yerlerThermal Colonnade, Mill Colonnade, Diana Kulesi, Moser Kristal Fabrikası, Posta Binası, Stara Louka Caddesi...Kalınabilecek oteller* Grandhotel Pupp Karlovy Vary spa alanının merkezinde yer alıyor. Otel geniş odalar, kaliteli yemekler ve özel bir spa alanı sunuyor. Aslında bir şekerci olan Johann Georg Pupp tarafından 1701 yılında kurulan Grandhotel Pupp, şimdiye kadar Goethe, Johann Sebastian Bach ve Richard Wagner gibi gibi ünlü konukları ağırlamış. * Spa Hotel Thermal Sıra sütunların yakınında konumlanmış olan Spa Hotel Thermal, Karlovy Vary şehrindeki en büyük spa otellerinden biri. Otelde ücretsiz erişilebilen bir ısıtmalı açık yüzme havuzu bulunuyor. * Charlesbad Plaza * Savoy Westend n Bristol Palace * Imperial Hotel n Kolonada HotelAtatürk’ün ‘Karlsbad Hatıraları’Mustafa Kemal Atatürk, 1"inci Dünya Savaşı sırasında geçirdiği böbrek hastalığının tedavisi için 1918 yılında önce Viyana, sonra Karlsbad"da yani Karlovy Vary’de tedavi olmuştu. Atatürk"ün kendi el yazısıyla Osmanlıca ve Fransızca yazdığı bu hatırat, altı deftere yazılmıştı. Kent o tarihlerde Avusturya/Macaristan İmparatorluğu sınırları içindeydi. Karlovy Vari’ye gitmek için...ProntoTour Call Center 444 91 92 www.prontotour.com.tr
Uzun bir bayram tatili bizleri bekliyor. Peki nereye gideceğinize karar verdiniz mi? Tur şirketleri şehir içi ve dışında birçok alternatif sunuyor. Tabii İstanbul ve Ankara’ya yakın, sakin ve huzurlu mekanlar da yok değil... İşte Viyana’dan Prag’a, Çatalca’dan Abant’a bayram seçkisi...Yedigöller masalı ve bir sonbahar klasiği AbantBir doğa harikası Yedigöller. Ne yazık ki bu masal dünyasında konaklamak o kadar kolay değil.O nedenle Bolu ve civarındaki otellerde konaklayarak tatil yapabilirsiniz. Zonguldak il sınırları içinde olan Yedigöller, Bolu’nun 42 kilometre kuzeydoğusunda bulunuyor. Yani Bolu’ya bir otobüsle gidip oradan araç kiralayabilirsiniz. Yol stabilize olduğu için 42 kilometrelik yol 1.5 saatinizi alacak. Bolu’ya vardıktan sonra hemen Bolu çıkışından sapacağınız Yedigöller yolu, manzara olarak çok güzel. Yedigöller yoluna girdikten ve Milli Park arazisi içinde yol almaya başladıktan sonra orman görevlilerinin kulübelerini geçince, Ayı Kayası’nı göreceksiniz. Burada bir seyir alanı var. Buradan aşağıya bakınca Yedigöllerin tamamını olmasa bile birkaçını göreceksiniz. Abant ise yılın her ayında tatil için mükemmel bir seçenek ama bayramda tam bir dinlenme seçeneği. Abant’ta trafik yok, düşleriniz ve siz başbaşa kalabilirsiniz. İster sonbaharın tüm renklerini izleyebileceğiniz sarının tüm tonları, isterse bembeyaz karla örtülü olsun siz her sabah yapacağınız çok özel kahvaltıların ardından yürüyüşe çıkabilir, fotoğraf çekebilir, göl kıyısında gezebilirsiniz. Ankara’dan üç, İstanbul’dan sadece dört saat uzaklıkta Abant’a ulaşmak için Bolu’ya vardıktan sonra Bolu Koru Otel"i geçip 22 kilometre içeriye yol alıyorsunuz. Abant Taksim Otelcilik Tel: 0374 2245012Koru Otel Tel: 0374 2252290Dubrovnik, üstelik vizesizBalkanların en çok talep gören yeri Dubrovnik. Kurban Bayramı"nda Dubrovnik’e gidenler için pek çok eğlenceli seçenek var. Hırvatistan irili ufaklı 100’ün üzerinde adadan oluşan bir ülke. Lokrum ve Hvar adalarını görmenizi, UNESCO koruması altında olan Dubrovnik eski şehir meydanını ve yat limanını da gezmelisiniz. Dubrovnik’e gitmişken bol bol deniz mahsulü de yemelisiniz. Ayrıca 2 saatlik mesafede yer alan Avrupa sosyetesinin gözdesi Karadağ‘ı da gezin. Pronto Tour Tel: 0212 373 91 92 www.prontotour.com.tr Kuzey Afrika’nın piramitler ülkesi MısırMısır, dünyada piramitleri ve firavunları ile ünlenmiş bir ülke olmasına rağmen, görülecek gezilecek o kadar değişik güzellikleri var ki... Mutlaka Mısır tarihinin yüzde 70’ini barındıran Luxor’a gitmek gerekir. Dünyanın en eski tarihine şahitlik edebileceğiniz Kahire Müzesi mutlaka ziyaret edilmeli. Mısır’ı dünyada tüm ülkelerin gözdesi yapabilecek Kızıldeniz, sualtı faunası ile Maldivler ve Seycheller’i aratmayacak güzellikte. Sharm El Sheikh ve Hurghada ise en popüler kasabalar. Pronto Tour Tel: 0212 373 91 92 www.prontotour.com.tr Yakındaki bayram keyfi...Çatalca’ya bağlı Elbasan köyü, Ferko fidanlık yolu üzerinde kurulu olanVilla FE, sakin ama çok özel bir hafta sonu geçirmek isteyenler için çok ideal. Tüm yıl açık olan otelde bayram boyunca dinlenmek size doping etkisi sağlayabilir. İstanbul’a sadece 45 dakika uzaktaki Villa FE’nin 22 odası var. Villa FE, 150 dönümlük fidanlığın içinde, Akdeniz mimarisi tarzında inşa edilmiş bir otel. Binadaki odaların neredeyse tümü antika eşyalar ile dekore edilmiş. Tel: 0533 931 52 14 www.villafe.com E-mail: info@villafe.comKanallar şehri VenedikVenedik, Kuzey İtalya’nın doğusunda Adriyatik denizi kıyılarında karaya 4 kilometre uzunluğunda bir kara ve demiryolu köprüsü ile bağlanan, yaklaşık 118 adacık üzerine kurulu bir ada şehir. Bir dönem idam mahkumlarının hayata son bakışlarını yaptıkları Izdırap köprüsü, Dükler için inşa edilmiş göz alıcı Dükler sarayının içindeki müzeyi, San Marco Bazilikası"nı gezin. Grand Kanal üzerinde 45 dakikalık uzun gondol gezisine mutlaka çıkın. Pronto Tour Tel: 0212 373 91 92 Sanat kenti ViyanaKafeleri, parkları, tarihi dokusu, klasik müzik konserleri ve sanatsal aktiviteleri ile meşhur bir kent Viyana. Burada kaldığınız günler boyunca, Tuna kıyısında yürümek, bisiklete binmek gibi çok seçeneğiniz var. Ayrıca Viyana’nın o meşhur kafelerinde oturup klasik müzik dinlerken bir melange içmek harika oluyor. Viyana’nın meşhur kafeleri ise Savoy, Imperial Kafe.Pronto Tour Tel: 0212 373 91 92 www.prontotour.com.tr Masal kenti PragPrag, neredeyse herkes tarafından Masal Kent olarak adlandırılıyor. Prag’da Çek kültürüne özgü Black Light tiyatroları izlemenizi, her akşam saat 20.00’de başlayan klasik müzik dinletilerini veya Don Giovanni operasına gitmenizi tavsiye ederim. Prag’ta gece hayatı da gerçekten çok renkli. Prag’a kadar gelmişken Franz Kafka’nın evini mutlaka ziyaret edin. Pronto Tour Tel: 0212 373 91 92 Mavi, yeşil ve taze balık diyarı AmasraÜç yanı denizle çevrili bir adayı andıran Amasra yılın neredeyse her ayında gidilebilecek kadar çekici. En taze balıkları bulabileceğiniz restoranları, pazarda köylerinden getirdikleri taze ürünleri satan köylü kadınları, ilçenin tarihi mekanları Amasra’yı özel kılıyor. Amasra’daki lokantalarda yapılan salata ve balıkları başka bir yerde yemeniz olanaksız. Fiyatlar da gayet makul.Canlı Balık Tel: 0378 315 26 06 Çeşm-i Cihan Tel: 0378 315 10 62Macera arayanlara özel...K lasik tatil programlarindan sıkılanlar için doğayla iç içe, macera dolu tatiller bayramda sizleri bekliyor. Kuzey kutup bölgesinde yer alan Laponya"da husky cinsi köpeklerin çektiği kızaklarla seyahat, Rwanda"nın volkanik ormanlarında dağ gorillerine yürüyüş, Zambiya"da Zambezi Nehri"nde kano seyahati doğa tutkunları için alternatif tatiller... Macera turları için Ekolojik Turizm Tel: +90 216 456 75 22 http://www.ecologic-travel.com Kültür mozaiği HatayHatay, bayramda birkaç günlüğüne kaçamak yapmak için ideal bir kent. Kentte hem yemek hem de tarihi keşif yapmak çok keyifli. Vakit ayırıp Suriye’ye gitmek isterseniz vize sorunu yok. Hatay’da Türkler en büyük nüfusa sahip. Sonrasında Alevi Araplar geliyor. Savon Otel, Tel: 0326 214 63 55 Sveyka Restaurant, Tel: 0326 213 39 47 Titus Turizm, Tel: 0326 213 91 41
Bu hafta dünyanın en eski başkentlerinden olan Şam’a gitmeye karar verdim. Şam, Suriye ile aramızda karşılıklı olarak vizenin kaldırılması sayesinde ziyaretçi akınına uğruyor. Özellikle şimdi tavsiye etmemin nedeni ise sıcakların azalması ve gün içinde rahatlıkla gezilebilir olması. Akşamları bir kazak giymeden dışarı çıkmamalısınız diyorum çünkü, geceler serin oluyor. Güneydoğu komşumuz Suriye’nin başkenti Şam, dünyada hiç ara vermeden başkent olarak kalabilmiş “En Eski Başkent” olarak tarihe geçmiş. Arap dünyasının da en modern, en gözde ve en kalabalık şehirlerinden biri. Eski Şam çağı yakalamaya çalışıyorEski Şam, duvarlar, kuleler ve kapılarla çevrili; bu kapıların altısı antik çağlarda, ikisi ise İslam uygarlıkları döneminde yapılmış. Şam’a bir turist gözüyle bakıldığında; Batı dünyasına özgü konfordan uzak olsa da gerisinde kaldığı zamanı yakalamaya çalıştığını hemen gösteriyor. Şam bunu başarıyor da. Son yıllarda kentin sokakları her zamankinden daha özgür. Hatta yeni açılan kafeler, restoranlar, alışveriş merkezleriyle şehir özgüvenini yeniden kazanıyor diyebiliriz. Hıristiyanlar ve Müslümanlar bir aradaŞam’da pek çok düşünür ve bilim adamının mezar ve türbesi de bulunuyor. Bu yapıların üzerinde ise islami figürler var. Şam’da 36 uygarlığa ait tam 4500 eser olduğunu söylemekte yarar görüyorum çünkü bu eserleri izlemek tarihi açıdan herkese pek çok ipucu verecektir. Üç din ve 21 mezhebin bir arada yaşadığı kentte, pazar günleri Hıristyanlar için, cuma günü de Müslümanlar için tatil. Şam’da haftanın yedi günü alışveriş keyfi yaşamak mümkün. Şam el yapımı altın ve gümüş işlemeli kumaşlar ve Damascus kılıçları ile ünlü. Şam’da yemek alışkanlıkları bizimkinden biraz farklı. Daha önce giden arkadaşlarımdan da bunu duyduğum için ben tüm öğünleri konakladığım Dedeman Oteli’nde yemeyi tercih ettim. 11 restoran bulunan Dedeman Oteli’nde bir de Türk restoranı mevcut. Kaldığım süre içinde otelde yediğim yemekler tatmin ediciydi. Dedeman Oteli’nde özellikle Türk olduğunuz için size ayrıcalıklı bir konukseverlik gösterileceğinden emin olabilirsiniz. Personel içinde Türkçe bilenler de bulunuyor.Gezilecek yerler* Maalula: Şam"a yaklaşık bir saat mesafedeki köy Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden. Köyde Hz. İsa"nın dili Aramice’nin bir lehçesi bulunuyor.* Eski Kent: Eski kent bölümüne El Merce Meydanı"ndan 10 dakikalık bir yürüyüşle ulaşılıyor. Eski kente Hamidiye Çarşısı"ndan giriliyor. * Emeviye Camisi: Cami 705 yılında Halife Velid tarafından yaptırılmış. Caminin hemen dışında Selahaddin Eyyübi"nin türbesi de yer alıyor. * Azem Sarayı: Şam evlerinin en ünlüsü olan Azem Sarayı’nın odalarında ahşap oyma, kalem işçiliği ve tavan işlemelerinin en güzel örnekleri var.* Ulusal Arkeoloji Müzesi: Bu müze kentin en önemli yapılarından biri.* Takiye Medresesi: Yavuz Sultan Selim’in Mimar Sinan"a yaptırdığı medrese de gezilip görülecek yerler listesinde önemli yapılar içinde bulunuyor.* Kale: Roma devrinde inşa edilen yapı mutlaka gezilmesi gereken bir yer.* Hamidiye Çarşısı: Çarşının üzerinde yer aldığı cadde Roma devrine ait. Burada pek çok hediyelik eşya satın alabilirsiniz. Çarşı, adını Osmanlı Sultanı 2. Abdülhamid"ten almış. Neler yapabilirsiniz?Şam’da zamanınızın büyük bölümünü eski şehirin bulunduğu bölgede geçirmelisiniz. Açık ve kapalı pazar alanları, kafeler, restoranlar ve geleneksel kahveler bu büyük alanı gezerken dinlenme yerleriniz olacaktır. Özellikle Al Naffara adlı kahveye mutlaka gitmelisiniz. Dedeman Oteli’nin rehberinden aldığım bilgiye göre Al Naffara geleneksel mimarisini ve dekorasyonunu korumuş en eski kahve. Eski şehirin içinde yer alıyor ve kahvenizi yudumlarken gelip geçenleri izlemek fazlası ile keyifli. Bu arada hemen belirtmeliyim ki, eğer fotoğraf merakınız var ve portre çekmek istiyorsanız Şam bu iş için biçilmiş kaftan. Çünkü herkes çok sıcak ve samimi davranıyor. Şam’da herkes fotoğraf çektirmeyi seviyor desem yalan olmaz. Kahvelerde nargile içenlerle rahatlıkla diyalog kurulabiliyor. Bir akşam mutlaka şehrin sırtını dayadığı tepeye çıkarak oradaki salaş ve küçük kahvelerden birine oturmalı kahvenizi yudumlarken tarihi izlemelisiniz. Ama her şeyin ötesinde Şam’da insanları izlemekten keyif alacağınızı garanti ederim.Nerede kalınır?Şam’daki Dedeman Otel’i havaalanına 27 km, tren istasyonuna ise 15 km uzaklıkta ve şehrin merkezinde.Dedeman DamascusAvenue Choukry Kouatly, P.O.Box: 5531, Damascus - SyriaTel: +963 11 373 8730 - +963 11 222 9200damascus@dedeman.comwww.dedeman.com
Okulların açılması ile birlikte aniden soğuyan hava beni de sonbaharın geldiğine tam inandırmıştı. Buna rağmen yazdan kalma güzel bir hafta sonu keyfi yapamaz mıyım diye düşünürken aklıma Selimiye geldi. Üstelik Selimiye’deki Sardunya Restoran’da yiyebileceğim balıklar ve mezeleri de düşleyince yola çıkmak kaçınılmaz oldu. Dalaman-Marmaris ve Selimiye ulaşımı yarım günümü aldı. Ama Sardunya Restoran’ın sahildeki yemyeşil bahçesine oturup, sadece denizin sesini dinlemek ve kokusunu duymak için buna değermiş diye düşündüm. Deniz suyu sıcaklığı 24 dereceBugün birçok tekne sahibinin ve balık meraklısı gurmenin değişmez uğrak yerlerinden biri olan Sardunya Restoran’ın sahibi Muhammet karşıladı beni kapıda. Onunla 1992 yılında yine bir gezi yazısı yazmak için Selimiye’ye geldiğimde tanışmıştım. Aradan geçen bu uzun zaman içinde hemen her yıl tekneyle Sardunya Restoran’a uğramış ve Muhammet’le sohbet ederek balık yemiştim. Bu süre içinde eskiden küçücük bir köy olan Selimiye elbette çok değişti. Ama hâlâ köy havasını koruyor. Değişmeyen şey ise Muhammet’in ve tüm çalışanların güleryüzü, konukseverliği, ayrıca sundukları balık ve mezelerin güzelliği oldu. Öte yandan, bu kadar tanınan bir yer haline gelmesine rağmen, Muhammet’in hâlâ Sardunya’nın başka bir yere şubesini açmaya niyetlenmeyişi ve köyünün ürünlerini, bölgenin balıklarını sunma konusundaki ısrarı beni mutlu etti. Belki sizler hâlâ Selimiye’ye gitmemiş ve Muhammet ile tanışmamış olabilirsiniz. O zaman sizin adınıza üzgünüm gerçekten. Ama şimdi evet tam da şimdi herkes yaz bitti zannederken, ilk fırsatta hazırlanın ve Selimiye’ye doğru yola çıkın. Sezon boyunca rezervasyonsuz yer bulunamayan Sardunya’da denizin dibinde istediğiniz masayı seçin. Muhammet’in bahçede yetiştirdiği ürünlerle hazırladığı mezeleri tadın, bölgenin birbirinden lezzetli balıklarını keyifle yiyin. Hem de denize girin. Evet daha birkaç gün önce ben 24 derece sıcaklıktaki denizin tadını çıkarttım. Bazen güneş ve bazen de küçük yağmur damlalarının sessiz yağışı altında yüzdüm. Ve kesinlikle yaz sıcağında yapılandan daha keyif verici olduğunu söylemeliyim. Nasıl gidilir?Marmaris’ten Datça yoluna girdikten yaklaşık 50 km sonra güzel yol manzaralarını izlemiş olarak Selimiye’ye ulaşabilirsiniz. Selimiye köyüne girdikten kısa bir süre sonra sağ tarafta Sardunya Restoran tabelasını göreceksiniz.Sardunya Restoran: Tel: 0252 446 40 03 Fax: 0252 446 42 86 E-mail: info@sardunya.info Web: http://www.sardunya.infoRadika, pazı deniz börülcesi ve diğerleri...Yaklaşık 10-12 yıl önce sadece restoran hizmeti vermenin yeterli olmayacağını fark eden Muhammet, restoranının yanına küçük ama kendinizi içinde çok rahat hissedeceğiniz odalar yapmış. Yani Sardunya’da konaklamak da mümkün. Böylece yaz boyu genellikle deniz yolu ile yani tekneler ile gelenlerin dinlenebilmesi veya karayolu ile gelenlerin konaklayabilmesi sağlanmış. Odalarda klima, lcd tv, uydu ve veranda var. Ayrıca bahçe ve restoranda ücretsiz kablosuz internet servisi de bulunuyor. Odaların fiyatları da yemekler gibi makul düzeyde. Deniz kıyısında ayaklarımızı denize sokarak yaptığımız kahvaltıda bahçeden toplanan yeşillikler, domatesler, Marmaris’in çam balı ve köy yumurtası ile yapılmış omlet benim favorilerim oldu. Bütün bunlar bulunduğum atmosfer ile birleşince kendime Sardunya’ya gelmekle ne büyük bir iyilik yaptığımı farkettim.Akşam yemeğinde yediklerimi anlatmaya biraz utanacağım sanırım çünkü her şey o kadar güzeldi ki, hepsinin tadına bakmaktan kendimi alıkoyamadım. Neler mi vardı? Radika, pazı, semizotu, deniz börülcesi, ahtapot salata, fava, patlıcan salata, ahtapot ızgara ve kalamarı tattıktan sonra ana yemek olarak Laos ve Fangri yedik. Hemen her yazımda yediğim şeyleri sayıp en beğendiklerim bunlardı diyen biri olarak bu kez bu ayırımı yapamayacağım kadar beğendim hepsini. Yemek sonrasında Selimiye’nin sahilinde yapılan yürüyüş ve ardından içilen birer kahve ile gecenin sonunu getirdik.Tekne turuna çıkın!Selimiye’de gün içinde neler yapılabilir sorusunun en klasik yanıtı tekne turuna çıkılır olacaktır. Böyle bir şey yaparsanız mutlaka Kameriye Adası’nı görmelisiniz. Ada’daki Manastır’ın önünde bulunan doğal liman tekne ile geldiğim zamanlarda da konaklamak ve geceyi geçirmek için tercih ettiğim bir koy. Burada karşı kıyıdaki yüksek tepeleri izleyerek yüzmenin tadına varmalısınız.
Bulgaristan denildiğinde hemen herkesin aklına Sofya geliyor ama Hacı Arif Bey’in memleketi olarak bilinen Filibe de en az Sofya kadar hatta daha da ilgi çekici, cıvıl cıvıl ve mutlaka görülmesi gereken kentlerden biri. Üstelik Filibe’de gezmekten büyük keyif alacağınız bir Osmanlı mahallesi var. Bu mahallede birçok kafe, restoran, mağaza bulunuyor. Mahalle oldukça geniş bir alana yayılmış durumda. Osmanlı mahallesinin bulunduğu alandaki tepede ise bir anfitiyatro ve içinde de kafe var. Oradan kenti kuşbakışı izlebiliyorsunuz. Filibe ve Osmanlı mimarisi demişken kentin tarihine baktığımızda, İstanbul’un fethinden 90 yıl önce Lala Şahin Paşa tarafından Osmanlı topraklarına dahil edildiğini öğreniyoruz. Ancak geçen zaman içinde doğal olarak Osmanlı izleri azalmış. Filibe diyorum ama aslında kentin adı artık Plovdiv diye biliniyor, bunu da belirtmek de yarar var. Plovdiv ya da Filibe demek fark etmiyor. Sonuç olarak Filibe olarak bildiğimiz kent, Sofya’nın 120 kilometre güneydoğusunda ve Bulgaristan’ın ikinci büyük kenti. Ülkenin güneyinde yedi tepe üzerine kurulu şehir, Meriç Nehri’nin iki tarafında bulunuyor. Nüfus 380 bin civarında. Evliya Çelebi’nin ifadesiyle de "Dokuz adet, yamru yumru boz kayalık tepeler üzerine, dereler arasına kurulmuş." Filibe’de 17. yüzyılda 53 cami, 70 okul, 9 medrese, 7 daru-ülkurra, 11 tekke, 8 hamam, 9 han, kervansaray vb. varmış. Bu camilerden günümüzde ayakta duran ve kentin en önemli yapılarından biri olan 15. yüzyılda İkinci Sultan Murat tarafından yaptırılan Muradiye Camii. Camiye halk bugün Ulu Camii ya da Cuma Camii de diyor. Osmanlı evleri, Bizans yapılarıve yeşil dokusuyla şirin bir kentPulpudava adıyla eski Traklar tarafından kurulmuş. Daha sonra, Makedonya kralı Filip’in yönetimine geçince adı Filipopolis olmuş. Romalılar zamanında ise Trimontsiyum adıyla anılmış. 1390 yılında Osmanlı topraklarına katılmış. O tarihten itibaren kentin adı Filibe olmuş. Osmanlılar döneminde tam bir Türk şehri karakterinde gelişme göstermiş. 15. yüzyılın ilk yarısında, Anadolu’dan getirilen Türk aileleri buraya yerleştirilmiş ve Filibe, Rumeli Beylerbeyi’nin merkezi olmuş. Kent 1885 yılında da Bulgaristan’a bağlanmışOsmanlı döneminde inşa ettirilen çok sayıda cami, medrese, han, hamam ve kervansaray gibi yapılardan sadece birkaçı gelebilmiş günümüze. Osmanlı evleri, Bizans yapıları ve yeşil dokusuyla tarih ve doğa meraklıları için üzerinden pek çok kültürün geçtiği şirin bir kent olmaya devam ediyor.Dedeman’a yakın gezilecek noktalarAntik Tiyatro ve Eski Filibe (700 m), Baçkovo Manastırı (28 km), Eskiköy Antik Kalıntıları (32 km), Hisar Kaplıcaları (42 km), Pamporovo Kayak Merkezi (90 km).Görmeden dönmeyin...* Hüdavendigâr CamiOsmanlı’dan kalan belli başlı önemli yapılardan biri olan Hüvavendigâr Cami, ‘Cumaa Cami’ ve ‘Ulu Cami’ diye de biliniyor. İlk olarak 1425 yılında Murad Hüdavendigâr’ın yaptırmış olduğu bu eser, bir deprem sonucu yıkılmış ve 1785’te 1. Abdülhamid tarafından yeniden yaptırılmış.* Baçkovo ManastırıBizans İmparatoru Grigor Bakuriani’nin askerleri tarafından 1083’te yapılmış dini bir kompleks Baçkovo Manastırı. Burası, taş mimarisi ve yeşillikler içindeki konumuyla insanı dinlendiren bir mekân. Bizans ve Bulgar kültürlerinin karma yapısına sahip olan manastırın içindeki mozaiklere özellikle dikkat edin.* Filibe evleriÜç tepe üzerinde oldukça güzel bir mimari yapılar grubu halinde ayakta duran bu müze kent, geleneksel evleri ile Türk ve Bulgar yapı işçiliğinin uyumlu örneklerini göz önüne seriyor. Görkemini sade stilinde bulan bu mimari biçim, bugün ‘Filibe Barok Tarzı’ olarak isimlendiriliyor. Bu tarihi dokuyu gelecek nesillere bırakmak için evler restore edilmiş. 150’den fazla kültür evinden oluşan bu yapılar topluluğu, tam bir müze görünümünde. Bugün evlerin her biri müze, galeri, atölye, lokanta gibi işlevler görüyor. Her odaya güneşin girebileceği şekilde konumlandırılmış pencereleriyle öne çıkan ahşap tavanlı bu yapılar, oymacılık sanatının da en güzel örneklerini barındırıyorlar.* KülliyeŞehrin diğer önemli bir yapısı Beylerbeyi Gazi Şehabeddin Paşa’nın yaptırdığı cami, medrese, han, hamam ve mutfaktan oluşan külliye. Ancak, Şehabeddin Paşa’dan Filibe’de geriye yalnızca ‘İmaret Cami’ ayakta kalabilmiş.* Saat KulesiDoğu Avrupa’nın en eski saat kulelerinden biri, burada Sahat Tepe adlı tepede bulunuyor. Manzarasıyla öne çıkıyor.Bu hareketli ve canlı şehirde nerede kalınır?Bulgaristan’ın eski Anadolu kentlerini anımsatan dokusuyla dikkat çeken Filibe’de, Dedeman Trimontium Princess Plovdiv’de kaldım. Şehir merkezinde bulunan Dedeman Trimontium Princess Plovdiv, tarihi kalıntılara, alışveriş ve iş merkezlerine sadece yürüme mesafesinde bulunuyor. Otelde özellikle yemenizi önereceğim yemeklerin adları ise şöyle; Kaçamak, kuzu tandır, Similan usulu pilaki, Rodop dağları salatası, dolma çeşitleri ve kazandibi. Eğer dışarıda yemek isterseniz tavsiye edeceğim restoranlar ise Veseloselo, Restarant Krasi, Magdana. Vision Bar, Escapae, Vogue bar ise gece eğlencesi için ideal mekanlar. Dedeman Trimontium Princess Plovdiv Tel: +359 326 05 000 www.dedeman.com plovdiv@dedeman.com
Birkaç gün önce Safranbolu’da düzenlenen Belgesel Film Festivali birçok kişinin yolunu Safranbolu’ya çevirdi. Katılanlar arasında Türker İnanoğlu, Cahit Berkay ve Moğollar, Zeki Alasya, Salih Güney, Murat Soydan, Balkan Naci İslimyeli gibi birçok ünlü ve tanıdık isim de vardı. Hatta festivale Kongo’dan bile bir dans grubu katılarak Safranbolu’yu renklendirmiş. Balkan Naci İslimyeli festivalle birlikte yöresel malzemeleri de kullanarak Hamam “Su ve Ayna” adlı sergisini açtı. Diğer aktiviteleri kaçırmış olanlar üzülmemeli, sergi 30 Ekim tarihine dek izlenebilecek. Balkan Naci İslimyeli’nin sanatsal yorumu giysi konusunda çok özel bir bildirim sunuyor. Balkan Naci İslimyeli’nin Safranbolu’da festival sırasında açılışı yapılan Hamam “Su ve Ayna” adlı sergisine ilişkin aşağıda söyledikleri hayli çarpıcı. 16 yıldır Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyorSafranbolu hepinizin bildiği gibi 1994 yılından bu yana UNESCO tarafından korumaya alınmış ve “Dünya Kültür Mirası” listesine girmiş. Safranı, lokumu, mimarisi, güleryüzlü esnafı derken sokak aralarında akşamı ediyorsunuz. Sokaklarda, çarşıda insanlarla sohbet ederek gezmenin tadına varmanın tam yeri de diyebiliriz. Özellikle demirciler çarşısı benim çok ilgimi çeker. Sadece gezmekle kalmayıp alışveriş de yapabilirsiniz. Bununla kalmayıp, Kalaycılar çarşısını, semercileri ve aslında tüm sokakları gezmelisiniz. Polis karakoluna da uğramayı ihmal etmeyin. Merak etmeyin karakolda duvardaki eski fotoğrafları inceleyecek ve polis memurlarının konukseverliği ile karşılacaksınız. Size ikramda bulunacaklar ve keyifli vakit geçireceksiniz.Bir öteki düşü olarak giysiÇıplak insanın üzerinde tek bir giysi vardır; derisi. Onun üzerine eklediğimiz her şey rollerimizin, imrenmelerimizin, taşıdığımız basınçların ya da aidiyetlerimizin göstergeleridir. Bir anlamda giysi gönüllü bir mahkumiyet ya da taşınabilir hapishanedir. O örtülerle yalnızca tenimizi değil gerçeklerimizi de başkalarından saklarız. Bir metamorfoz iksiri olan giysiler giderek daha katı hiyerarşik sembollere dönüşürler. Bu kez giysiler aracılığıyla sıçradığımız yerlerin tutsakları oluruz. Argomuza ustalıkla kattığımız bir mecaz olarak giyinmek ve soyunmak, “gibi olmaya” mahkum edilen insanın çaresizliğini ince bir alayla vurgular... Kundak ve kefenin hakikiliği arasındaki tüm evrelerin giysileri, yaşam içindeki konum ve duruşlarımızın görüntüleri, sembolleridir. Akıl, yaratıcılık ve delilik sınırları arasındaki kıl payı ayrımın üniformalarıysa kuşkusuz deli gömlekleridir. Kolları o denli uzun olmasa da bir giysinin bizi bağlayan sahteliklerinden kurtulduğumuz ölçüde “insan” olmaya soyunuruz.” Sergi 30 Ekim’e dek açık...Havuzlu Hakkı Asmaz Konağı mutlaka görülmeliSafranbolu’ya gidip konakları gezmemek olmaz. Hepsi birbirinden güzel olan bu konaklar içerisinde çarşıda bulunan bir çok kez ödül almış olan Havuzlu Hakkı Asmaz konağını görmeniz bence zorunlu. 600 metrekareden büyük olan 9 odalı bu konağı gezerken ben karmakarışık şeyler hissettim. Konak aynı aile içinde kuşaktan kuşağa aktarılarak, korunarak gelmiş bugüne... İlk aklıma gelen bu konağın sahiplerinin batılı bir ülkede olsa ödüllendirileceği ve konağın korunması için her türlü desteğin sağlanacağı oldu. Konağın güzelliği ve paha biçilemezliğini gören arkadaşım da benim gibi şaşkınlığa uğramıştı ve “Bu konağı yapan ve burada yaşayan bir toplum bu kadar kısa sürede neden bu günkü hale gelebildi? Arada bir kara delik olmalı” dedi. Gerçekten de haklıydı. Bunu tasarlayabilen bir toplumun torunları olarak sadece konak sahiplerine saygı duyduk ama aslında utandık. Safranbolu’da konaklamak için de alıştığınız otelleri değil bir konağı tercih etmelisiniz. Ben Değirmenci Konak’ta daha önce konakladığım ve memnun kaldığım için yine aynı yeri tercih ettim. Konağın işletmecileri size gün içinde yapmak istediğiniz tüm geziler ve diğer aktiviteler konusunda fikir verebilir, destek olabilirler ve hatta bunu keyifle yaparlar. Konakta oda+kahvaltı hizmeti var. Bu konuda da birçok seçenek var. Ben size Bağlar semtindeki Havuzlu Köşk’ü öneririm. Abdi Bey’in işlettiği bu köşk hem 1’inci katta bulunan havuzlu salonu hem de güzel havalarda mükemmel bahçesi ile hoş bir mekan. Yemekleri ise rahatlıkla söyleyebilirim herkesi memnun edecek kalitede.Nasıl gidilir? Batı Karadeniz Bölgesi’nde, Karabük’e bağlı en büyük ilçe olan Safranbolu, Ankara’ya 220 km (otobüsle 2.5 saat), İstanbul’a 390 km ve otobüs ile 4,5 saat uzaklıkta. İlçenin bağlı olduğu ilin şehir merkezine olan uzaklığı ise 8 km... Ankara ve İstanbul’dan gelenler için otoyolda Gerede çıkışından sonra Karabük-Samsun yolunu takiben yaklaşık 35 km sonra yol İsmetpaşa mevkiinden sağa kıvrılarak bir üst geçişle Karabük Karayoluna ayrılıyor. Karabük merkezindeki tabelaları izleyerek birkaç dakika içinde Safranbolu’ya ulaşabiliyorsunuz.* Değirmenci Konak Servet Erkenez c17www.degirmencikonak.comTel: 0370 725 50 45 Mobil: 0532 482 98 77email: c17info@degirmencikonak.com* Havuzlu Köşk Abdi Dayan Tel: 0370 725 21 68