Biliyor musunuz artık butik otel niteliğindeki şatolarda tatil yapmak çok moda. Avrupa’da özellikle büyük kentlerin banliyölerindeki uçsuz bucaksız çayırların üzerinde kurulu olan bu şatolar size tam bir dinlenme ve tatil keyfi yaşatacak emin olun... Benim bu hafta size anlatacağım yerin adı ise İtalya’daki Villa Sandi. Esas olarak bir aile şirketi olan Villa Sandi, Marca Treviagiana tepeleri arasında kurulmuş bir yer. Venedik’e sadece 50 kilometre uzaklıkta, yani büyük bir kente bir saatlik bir mesafede bulunuyor. Villa Sandi’nin tarihine bakacak olursak; 1622 yılında kurulmuş olduğunu görüyoruz. Andrea Pagnossin’in yapmış olduğu Villa Sandi, devasa görüntüsü, sütunlu girişi ve Venedikli heykeltıraş Orazio Marinali’nin heykelleriyle döneme imzasını atıyor. Binanın içini süsleyen 17. yüzyıl tabloları, tavanda yine o dönemden kalma kristal avizeler, tavan süslemeleriyle geçmişin izlerini taşıyor. İstediğiniz kadar süreyle kiralayabileceğiniz bu villa, sanatın, tarihin, tarımın, toprağın karışımını simgeleyen bir yer ve değişik etkinlikler için de kullanılıyor. Villa Sandi için, sanatın, tarihin ve doğanın buluştuğu yer demek gerçekten de yanlış olmaz. Sahiplerinden biri şarapçı; köpüklü şarapları çok meşhur Villa Sandi asıl olarak bir aile şirketi. İki kardeşin biri Geox ayakkabı firması’nın sahibi, diğer kardeş şarap işine yönelmiş. Villanın sahibi Moretti Pelagato Ailesi. Üç kuşaktır tarımla, şarapla uğraşan bir aile. Şirketin bugünkü yöneticisi GianCarlo Moretti Polegato. Bölge et, peynir ve salam üretim yerleriyle de ünlü. Villa Sandi’ye konuk olarak gitiğinizde tadım yerlerini dolaşmanız da mümkün. Şarap olarak bölge D.O.C.G “İtalya’da şarap apelasyonu” proseccosuyla ünlü. Yani başka bir deyişle köpüklü şaraptan söz ediyorum. Biz burada, Merlot, Cabarnet Franc üzümlerinden yapılan Corpore ve onun çocuğu da Cabarnet, Merlot üzümlerinden yapılan Filio şarapları içtik. Cartizze Brut ise çok özel bir şarap. 117 hektarlık bir alanda 140 üretici bu şarapları üretmek için üzüm yetiştiriyor. Villa Sandi’nin şarapları tabii ki, Prosecco ile sınırlı değil. Merlot, Cabarnet Sauvignon, Cabarnet Franc üzümlerinden yapılan değişik şaraplar da, Villa’nın heykeltıraşı da unutulmuyor. Ona adanan Marinali kırmızıları, Brüksel’de 2003’de dünya çapında bir ödül de alıyor. Aslında bugün Villa Sandi’nin duvarları geçmişten kalan güzelliklerin arasında ödüller, fotoğraflar ve sertifikalarla kaplı.Çift kişilik odanın fiyatı 70 Euro Bağlar arasında kurulu Locanda Sandi de, eski bir çiftlik evinin yine geleneksel yöntemlere sadık kalarak restore edilmesiyle kurulmuş. 6 odası ve her odanın farklı tasarımı var. Trattoria’da ocak başı tarzı bir yöntemle lezzetli etler, bölgesel otlarla risotto, polenta ve peynir çeşitlerini tatmak mümkün. Çift kişilik oda fiyatı: 70 euro.Motosiklet koleksiyonu ilginç18. yüzyıldan bugüne gelen, 1,5 kilometre uzunluğundaki yer altı yolları, bugün şarapların yıllanması, saklanması için ideal bir ortam sağlamış ve doğal mahzen olarak kullanılıyor. Villa Sandi’de konakladığınız zaman size özel yapılan turlar da göreceksiniz ki, bu mahzenlerde tesadüf eseri bulunan ve o yıllardan bugüne kadar özenle saklanan 1. Dünya Savaşı’ndan kalma motosiklet oldukça ilgi çekici. Üstelik firma bu motosikletten sonra eklediği diğer motosikletlerle de küçük bir koleksiyon yapmış. Görülmeye değer...Her yıl 20 bin ziyaretçi geliyor Villa Sandi’ye her yıl dünyanın çok farklı bölgelerinden neredeyse 20 bin ziyaretçi geliyor. Ve burada, Villa Sandi’nin 17’nci yüzyıldan kalma çiftlik evinde isteyenler konaklıyor. 6 farklı sabun kokulu yastıklarda sabahı karşılıyor. Özetlemek gerekirse, Venedik’ten sadece 50 km uzaklıktaki Villa Sandi, sizi bekliyor.İşin başında Moretti Polegato ailesi varVilla Sandi’nin yeni sahipleri bağcılık geleneğini burada hâlâ sürdürüyor. Yapılan restorasyonlardan sonra, binanın ismine sadık kalınmış. Binanın yeni sahipleri Moretti ailesi Villa Sandi’yi gerçekten aslına sadık kalarak korumuş. Anne Amalia Moretti ve oğulları binanın bugünkü haline gelmesinde de önemli katkılarda bulunmuşlar. Aile geleneğini, anneden devralan oğullar Giancarlo ve Mario Moretti Polegato şimdi bu verimli toprakların sahipleri. Kardeşlerden Mario aklını ayakkabı sevdasına takınca bu toprakları yönetmek ise Giancarlo’ya kalmış. Yani, Giancarlo Moretti Villa Sandi’nin yönetimini devralmış durumda. Anne Amalia Moretti ise her zaman oğluna büyük bir destek olarak yanında yer alıyor. Nasıl ulaşılır?Venedik’ten trenle Montebelluna Tren İstasyonu’ndan Villa Sandi yetkilileri sizi alıyor. Yaklaşık bir saat sürüyor.Karayolundan da A-27 otoyolundan, Venedik Treviso üzerinden Conegliano’ya doğru gidiliyor.Bilgi için: 0039 0423905588www.locandasandi.it
Vahşi Doğa Fotoğrafçısı Süha Derbent’in çekimleri 20 yıl süren ve yeryüzünde yaşayan 38 kedi türü içinden 7 büyük kediyi fotoğrafladığı “7KEDİ” sergisi, 21 Eylül - 9 Ekim 2010 tarihleri arasında EKAV’ın Ekavart Galeri’sinde sanatseverlerle buluşuyor. Vehbi Koç Vakfı sponsorluğunda ve Diagonal’in baskıları ile gerçekleşen sergide 29 büyük kedi fotoğrafı yer alıyor.* Neden uzmanlık olarak “vahşi doğa fotoğrafçılığını” seçtiniz?Önceleri kentleri, kültürleri ve yaşam biçimlerini fotoğraflayarak işe başladım. Zaman içinde her fotoğrafçı gibi bir uzmanlık alanımın olması gerektiğini düşündüm. Vahşi doğa fotoğrafçılığını Türkiye’de meslek olarak seçmek zordu ama uzun soluklu bir çalışma başlayacağını bilerek hedeflerimi koydum ve başladım. Hayranlık duyduğum vahşi büyük kediler beni çekti. Onların biz insanlara üstün olan yanlarından, estetik davranışlarından ve doğayla uyumlu yaşamlarından etkilendim. Başlangıçta fotoğraf çekmek için seyahat eden biriyken, vahşi kedileri yakından izledikçe, onların yanında olmak için fotoğraf çeken biri oldum. Arşivimde 50 bine yakın vahşi doğa fotoğrafı var. * Vahşi doğa fotoğrafçılığının diğer fotoğrafçılık dallarına kıyasla zorluğu nedir?Çekmek istediğin türün yaşadığı alanı tespit edip o coğrafyaya ulaşmaktan tutun da -50 derece soğuktan, +60 derece sıcağa ve yüzde 100 nemli ortamlarda aylarca çalışmaya kadar birçok zorluktan söz edilebilir. İşin bütçesinin yüksekliği ve çekilen fotoğrafların Türkiye’de bir pazarının bulunmayışı, çalıştığımız arazilerde aldığımız riskler ve çeşitli viral hastalıklar da unutulmamalı tabii...* Ne kadar tehlikeli bir iş bu?İlk bakışta vahşi kedilere çok yaklaşıldığı için çok riskli gibi görünse de aslında öyle değil. Temel olarak bir ormanda büyük hayvanlar ani karşılaşmalar dışında insana saldırma eğiliminde değiller, kokumuzu alınca uzaklaşıyorlar. Bir de bu hayvanlarda ebat önemli, içinde bulunduğumuz araçları kendilerinden büyük bir hayvan zannettikleri için bize yaklaşmazlar. Yani rahatsız etmezseniz onlar da sizi etmezler. Onlara saygı duyarsanız, onlar da size duyar. 20 yıldır bana hiç vahşi kedi saldırmadı ve benim için tehdit oluşturmadı. Ama bunu yapan çok insan oldu. Demek ki, insanlar kadar tehlikeli değiller. * Bir vahşi kediyi fotoğraflamak için ne kadar süre bekliyorsunuz?Aslında hiç beklemiyoruz. Kedileri bulabilmek için önce onları arıyoruz. Bu bazen çok kısa olabildiği gibi, bazen de çok uzun bir süreç olabiliyor. Bir aslanı gittiğiniz gün bulabilirken, bir kaplanı 2- 6 ay arayabilirsiniz. Bu süre hayvanın yaşadığı coğrafya ve iklime göre değişiyor. * Nasıl bir tarzınız var, mesela hayvanları kovalayarak çekim yapar mısınız?Asla. Tamamen onların izin verdiği sürelere sadık kalırım. Bu kurallarının tamamını hayvanların koyduğu bir oyun. Onları rahatsız etmediğim için, onlar da ben yokmuşum gibi davranıyor. Normal davranışlarını sergiledikleri için ben de o anı fotoğraflıyorum. Aynı zamanda Afrika’ya gidip vahşi hayvan fotoğrafı çekmek isteyenler için gerekli organizasyonu yaparak danışmanlık yapıyorum. Bu arada, ziyaretçilerinin büyük çoğunluğu yurt dışından olan web sayfam www.suhaderbent.com 32 uluslararası ödül aldı. * Hangi vahşi kedi türleri fotoğrafa daha kolay gelir? En kolay fotoğraflanabilen vahşi kedi, Afrika Aslanı. Sosyal, yani ailece yaşadıkları için onları bulmak çok kolay. Birçok ayak izi bulunabiliyor. Ayrıca, yaşadıkları coğrafyanın tek hakimi oldukları için hiç saklanmayıp açık alanda yatıyorlar. Bir diğer faktör de günde 16 saate yakın açık alanda uyumaları ki, bu da onları bulmamızı sağlıyor. En zor fotoğraflanabilen ise kaplan. Çünkü bulabilmek için çok uzun zaman aramak gerekiyor ve bulduğumuzda da yanında uzun süre kalamıyoruz. Kısa bir süre sonra gidiyor. Leoparın yatağı ağaç dalıGenç Leopar, ağacın çatalında dinleniyor ve çevreyi izliyor. Leoparlar hem çevreyi görmek, hem de kendi güvenliklerini sağlamak için ağaç dallarında yatarlar.Yavru ve babasıKalabalık bir aslan ailesini çekerken o sırada ailede yavruların bulunması büyük şanstır. Çünkü sürekli aktif ve tam bir oyuncudur. Bu da bir görsel şölene dönüşebilir. Yavrunun babası ile oynamaya çalıştığı anlardan biri.
Biz fotoğrafçılar için sonbaharın gelişi herkese olduğundan daha güzeldir. Çünkü gün ışığının en güzel mevsimidir. Doğru saatlerde çekilen fotoğraflar daima daha etkileyici olur. Bu nedenle “Kapadokya’da balon turu içi en ideal zaman sonbahardır” diyebiliriz. Böyle düşündüğüm için ben de fırsatı kaçırmayıp Kapadokya’da balon turuna gittim. Ve elbette sadece bir sabah değil, orada kaldığım her sabah, birbirinden güzel vadilerin üzerinde uçtum. Bence en keyiflisi “Aşk Vadisi”ydi. Siz de atlayın Nevşehir uçağına ve her sabah günün ilk ışıkları ile balonla uçmanın tadına varın...Kapadokya, balon uçuşları için çok uygun bir coğrafya ve iklime sahip. Sabah erken saatlerde çok düşük olan rüzgar balonla uçuş için elverişli. Uçuşa elverişli olmayan bir hava ile karşılaşma oranı ise oldukça düşük. Bölgenin doğal dokusunu havadan izlemenin keyfi de işin içine girince burada balon turu yapmak kaçınılmaz oluyor. Kapadokya üzerinde balonla uçmaya karar verdikten sonra balon uçuşu yaptıran firmalardan birine bir gün önce rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Çünkü Kapadokya, yılın 12 ayı yabancı turistle dolup taşıyor ve özellikle Japonların gözdesi olmuş. Uçuş yapacağınız günün sabahı da biraz erken kalkmanız gerek. Saat 05.30’da balon firmasının servisi sizi otelinizden alıyor ve kısa sürede kalkış alanındaki toplanma yerine ulaştırıyor. Dünyanın her yerinden gelmiş birçok insanla orada çayınızı yudumlarken, balonun nasıl şişirildiğini de izleyebilirsiniz. Ve birkaç dakika sonra balon hazır olacak zaten. Balona yaklaştıkça göreceksiniz ki, uzaktan bakıldığında küçük olduğunu sandığınız balon hiç de küçük değil. Hatta sepetine 15-16 kişi alabiliyor...Ve uçuş başlıyorSepete biner binmez balon pilotu birkaç cümle ile iniş pozisyonunu anlatacak. Ve hemen sonra artık yavaş yavaş yeryüzünden ayrılacaksınız. Hemen belirtmeliyim ki, balon çok yavaş hareket ettiği için yerden yükselirken hareketi algılamak bile zor. Ancak biraz zaman geçtikten sonra fark ediyorsunuz ne kadar yükseldiğinizi. Genellikle hem Türkiye, hem de başka bir ülkeden lisans almış olan balon pilotları oldukça usta. Balonu vadinin içine indirerek sizi peri bacalarının arasında gezdiriyorlar. Bunu ne kadar büyük bir ustalıkla yaptıkları ise inanın ki sizi hayrete düşürecek. Bazen ağaçlara, peri bacalarına dokunabilecek kadar yakın geçeceksiniz. Yavaş yavaş hareket eden balonla vadiyi tamamen gezecek, ardından yükselip vadiyi ve Kapadokya’yı kuş bakışı izleyeceksiniz.İnişler yumuşak oluyor...Pilotlar rüzgarı doğru kullanarak balonu gaz sayesinde istedikleri kadar yükseltip, istedikleri kadar alçaltabiliyorlar. Balon vadi içinde gezerken yapılan bu yükselme hareketleri öncesinde, diğer balonlarla kurulan telsiz bağlantısı ile balonun üstünde yükselmeye uygun bir mesafe olup olmadığı kontrol ediliyor. Bu çok önemli ve zorunlu bir şey çünkü, bazen havada 50-60 balon olabiliyor. İniş zamanında ise yine telsiz bağlantısı ile sizi alacak servis aracınız iniş alanına yönlendirilerek düz ve uygun bir tarlaya iniş pozisyonu alınıyor. Afrika’da da balonla uçtuğum için Kapadokya’da inişlerin yumuşak ve güvenli olduğunu söyleyebilirim. İnişin hemen ardından kurulan sofrada size imram edilen soğuk içeceklerinizi aldıktan sonra servis aracınızla tam da güzel bir kahvaltı saatinde otelinize bırakılıyorsunuz. Size güne güzel bir başlangıç olan bu turu öneriyorum. Ve benim gibi her sabah uçmanızı da... Çünkü rüzgar yönü değiştirdiğinden her gün başka bir vadide gezebilir, Kapadokya’nın tadına varabilirsiniz. Konaklama adresleriCCR HotelOda fiyat aralığı 280 euro ile 1100 euro arasında. www.ccr-hotels.com Tel: (0384) 219 31 94-95Göreme Baloninfo@goremeballoons.comKısa uçuş: Kredi kartı ile 160 euro. Uzun uçuş: Kredi kartı ile 230 euro.Kapadokya Balonfly@kapadokyaballoons.comKısa uçuş: Kredi kartı ile 175 euro. Uzun uçuş: Kredi kart ile 250 euro.Sultan Baloninfo@sultanballoons.comismail@sultanballoons.comKısa uçuş: Kredi kartı ile 160 euro.Uzun uçuş: Kredi kartı ile 250 euro.Skyway BalonWeb adresi: info@skywayballoons.comKısa uçuş: Kredi kartı ile 160 euro.Baloon Turca info@balloonturca.comKısa uçuş: Kredi kartı ile 160 euro.
Sonbaharın kendini hissettirmeye başladığı günlerde, yani her yıl kış geldiğinde, kendime yeterince denize girmediğim için kızdığımı anımsadım ve denizin tadını çıkarabileceğim bir yer seçtim. İşte tam da bu nedenle Hisarönü Körfezi’ndeki Golden Key Hisarönü Oteli’nin yolunu tuttum. Bu yıl her yerde mevsim normallerinin üstünde seyreden hava sıcaklıkları, birçok bölgede olduğu gibi burada da deniz suyunun hiçbir zaman olmadığı kadar ısınmasını sağlamış. Otele gece ulaştığım için geniş ve konforlu odamda hemen uyuyarak sabaha dinlenmiş bir şekilde erkenden uyandım ve uyanır uyanmaz kumsala indim. Hemen belirtmeliyim ki, burada kumların rengi kırmızıya dönük ve bu da kumsalı çok özel kılıyor... Kırmızı kumsalı baştan sona kadar iki kez yürüdükten sonra gözümü denize çevirdim. Deniz bir göl gibi kıpırtısız ve davetkardı. Bir saate yakın denizin tadını çıkartarak koca sahilde tek başıma yüzdüm. Ardından kıyıya çıktığımda ise beni, bu güzel deniz manzarasına karşı hazırlanmış harika bir kahvaltı bekliyordu. Size önerim Golden Key Otel’e geldiğinizde siz de benim gibi her sabah erkenden kalkıp denizin en güzel saatlerinin tadını çıkartın. Deniz keyfinin ardından da zaten sizi çok özel bir kahvaltı bekliyor olacak. Kumsalda saatlerce yürüyüş yapıp eşsiz gün batımını izleyebilirsinizGolden Key Hisarönü’nden bahsederken Hisarönü Körfezi’nden bahsetmemek olmaz. Körfezin rengi kırmızıya dönük kumsalı gerçekten etkileyici. Gidenler ve bir kez görenler için körfez adeta bir cennet olarak tanımlanıyor ve bu tanımlamada hiç de haksız değiller. Üstelik Hisarönü’nün diğer sakin koylara göre bir artısı var. Şöyle ki, eğer isterseniz 20 kilometre ötede bulunan Marmaris’te dilediğinizce eğlenebilirsiniz. Yani bir günde hem sakinliğin koynunda sonsuz bir dinlenme yaşayıp, diğer yandan da aksine bir eğlencenin içinde bulunabilirsiniz. Sakinliği ve doğasının muhteşem görüntüsüyle herkesin dikkatini çeken Hisarönü Körfezi, Datça’ya yakın Reşadiye Yarımadası ve Orhaniye-Selimiye’den ulaşılan Bozburun yolu arasında yer alıyor. Hisarönü Köyü tüm Ege köylerinde olduğu gibi sahilde değil içeride kurulu. Kıyıda ise çok sayıda motel ve konaklama yeri, pansiyonlar bulunuyor. Hisarönü Körfezi’nin en önemli özelliklerinden biri de gün batımlarının burada büyüleyici bir güzellikte olması. Oldukça uzun olan sahili boyunca bu saatlerde yürüyüş yapmak ise çok keyifli. Sonbahar tatilleri için bulunmaz bir mekanBence Marmaris’in en güzel körfezlerinden biri de şüphesiz Hisarönü. Körfezin en sonunda bulunan ve adını körfezden alan Hisarönü koyu ise şahane güzellikte. Bütün bu güzelliklere ek olarak koyda Türkiye’nin en etkileyici otellerinden biri Golden Key Hisarönü bulunuyor. Marmaris’e 20 km uzaklıkta sakin bir koyun içerisinde 10 dönüm yeşillik bir arazi üzerine kurulmuş olan Golden Key Hisarönü, 12 suitli oda, 4 kral suit ve 8 kişi kapasiteli özel bir villadan oluşuyor. Odaların her birinde yeşilliklere açılan balkonlar var. Otelin plajı ise Hisarönü koyunun en güzel yerinde. Ayrıca hem büyükler, hem de küçükler için iki ayrı havuz seçeneği de bulunuyor. Golden Key Hisarönü’nde tatilinizi geçirirken bisiklet ve trekking gibi birçok değişik doğa sporunu da yapabileceğinizi hatırlatmak isterim. Otel, doğal ortamda konforlu tatil geçirmek isteyenler için ideal. Bu arada unutmadan belirtmeliyim ki, hemen her gün öğleden sonra esmeye başlayan rüzgar sıcağı hiç hissettirmiyor ama otel yetkililerinden öğrendiğime göre, sonbaharın gelişi ve sıcaklığın düşüşü ile paralel olarak rüzgar da azalıyor ve hava gitgide daha sakin oluyormuş. İşte bu nedenle de tam bir yaz sonu tatili için uygun bir bölge değil mi? Akşam yemeğinin ardından sahile inmenizi kesinlikle öneririm, çünkü ortamın karanlık olması nedeni ile çok rastlayamayacağınız bir gökyüzü görebilirsiniz. Bu kadar çok yıldızı görmek her yerde mümkün olmuyor. Ayrıca eğer isterseniz otel yetkilileri sizin için tekne turu da organize edebiliyorlar. Kendi aracınız ile gittiyseniz çevrede mutlaka gezmelisiniz. Yemek için otelin dışında bir yeri tavsiye etmiyorum çünkü Golden Key Hisarönü mutfağı beni fazlası ile mutlu etti.Astım hastaları şifa bulmak için buraya geliyorHisarönü sadece bugün değil geçmişte de pek çok insan için şifa kaynağı olmuş bir yer. Geçmişte kadın hastalıkları için tedavi merkezi olan bölge bugün astım hastaları için şifa veren bir yer. Özellikle rutubetsiz havası nedeniyle tercih ediliyor. Golden Key Hisarönü otelinde kalırken gün içinde çevreyi de gezebilirsiniz. Örneğin, Bencik, denize girmek ve çevreyi gezmek için harika bir koy. Ayrıca Orhaniye, Kızkumu, Selimiye Köyü ve civarı da gezmek için ideal. Nasıl gidilir?Dalaman’a uçakla ulaştıktan sonra Marmaris’e ve oradan da minibüslerle Hisarönü Körfezi’ne gidebiliyorsunuz. Eğer kendi aracınızla Marmaris’ten Hisarönü’ne gitmek isterseniz, Marmaris’ten Datça yönüne doğru 22 kilometre gidip, sonra sola saparak Hisarönü Körfezi’ne ulaşabilirsiniz. www.goldenkeyhotels.com Tel: (0252) 466 63 85 Fax: (0252) 466 60 42
eşilin giderek daha da koyulaştığı ormanları, mavinin laciverte döndüğü uçsuz bucaksız denizi ile Amasra tam bir Karadeniz kasabası. Bartın ilinin bu şirin ilçesine tepelerden inerken karşınıza çıkan manzara müthiş. Üç yanı denizle çevrili bir adayı andıran Amasra yılın neredeyse her ayında gidilebilecek kadar çekici bir yer. Daima en taze balıkları bulabileceğiniz restoranları, pazarda köylerinden getirdikleri taze ürünleri satan köylü kadınları, ilçenin yakınlarında görülebilecek yerler Amasra’yı özel kılıyor. Üstelik Amasra, İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlere yakın olmasının avantajını da yaşayan bir yer. Örneğin bir Cuma akşamı canınız taze balık mı çekti, hemen yola koyulup 4,5 saat sonra Amasra’da olabilirsiniz. Ben de Amasra’ya gitmeye karar verip yola çıktıktan 4,5 saat sonra Amasra tabelasını görmüştüm bile. Bakacak Tepesi Amasra’yı kuşbakışı gören bir nokta ve Bakacak Tepesi’nden aşağı bakanlar dünyanın sekizinci harikasının bu kasaba olduğunu düşünebilir. Konaklama adresleri“Amasra halkı ilk ev pansiyonculuğunu yapanlardandır” demek yanlış olmaz. Henüz bu kentte oteller ve pansiyonlar yokken Ankaralıların tatil tercihleri arasında başı çeken Amasra’da halk gelen turistlere evlerini açmış. Sonrasında ise pek çok otel ve pansiyon hizmete girmiş. Şimdi dilediğiniz kadar lüks otel ve pansiyon bulabilirsiniz.Tarihi liman kentiAmasra bir yarımada üzerine kurulmuş bir liman kenti. İki koyu, iki adası ve beş tepesi var. Her bir tepeden ayrı bir güzellik seyrediliyor. Boztepe’den Amasra’yı seyretmeye ise doyum olmuyor. Amasra’nın merkezinden Boztepe’ye ulaşmak için küçük bir tarihi köprüden geçiyorsunuz. Bu yürüyüş çok uzun sürmüyor. Sadece 10 dakika diyebilirim. Bu 10 dakikalık zamanda kentin tarihi dokusunu hissetmemek imkansız. Sesamos, Amastris ve Amasara isimlerini alan bu tarihi kasaba tam 3 bin yıllık bir geçmişe ev sahipliği yapıyor. Kasabanın balıkçıları, artık sayıları giderek azalan taş kömür işçileri, el işi yapan dokumacı kadınları, ağaç ustaları nasıl bir tarihle yaşadıklarının farkında. Amasra... En güzel keşfetme rotası...Tepeler üzerine kurulu bu güzel kasabayı kuşbakışı izlemek için en uygun nokta Bakacak Tepesi. Amasra’ya inmeden hemen önce karşınıza çıkan bu tepeden bakıldığında; Amasra’nın iki adası Büyük Ada (Tavşan Adası) ve Boztepe, Amasra karasının bir parçası gibi görünüyor, bu görüntüye sakın aldanmayın. Bakacak Tepesi’nin karşı yamacına tırmanabilirseniz bu adaların karadan ayrı olduğunu göreceksiniz. Yavaş yavaş aşağılara doğru indikçe, önce Amasra’nın merkezine geleceksiniz. Burada Abdullah Uysal’ın sahibi olduğu Han Büfe’de biraz soluklanın. Kahve veya çayınızı içerken onun hoş sohbetine tanıklık edin. Sonra Amasra’yı keşfe başlayın. Merkezden yukarılara yürürken, Kemere Köprüsü’ne varacaksınız. Yarım adanın iki limanının ortasından kale kapılarından geçtikten sonra Tavşan Adası’nın karşısındaki tepelere ulaşacaksınız. Tavşan Adası yani Büyük Ada mendireğe çok yakın. Sonra Boztepe’den aşağılara yani merkeze doğru inmeye başladığınızda ise Cenevizliler’den kalma yapıların üzerine konumlanmış yeni yapıların nasıl da uyum içinde yükseldiklerine hayret edeceksiniz. Bu kentte arabayla gezmeye sakın niyetlenmeyin çünkü o kadar küçük ve güzel ki mutlaka yürüyüş yapın. Nerede kalınır?* Büyük Liman Otel 0 378 315 39 00* Bedesten Otel 0 378 315 19 38* Türkili Otel 0 378 315 37 50Nerede yenir?* Canlı Balık 0 378 315 26 06* Çeşm-i Cihan 0 378 315 10 62Amasra ve balıkçılarıAmasra’da birçok balık lokantası var ve hemen hepsi dolup taşıyor. Amasra’da yapılan salata ve balıkları başka bir yerde yemeniz olanaksız. Fiyatlar ise abartılı değil. Bu arada unutmadan söylemeliyim ki, Amasralıların çoğu geçimini balıkçılıkla sağlıyor. Alışveriş keyfiKaleden aşağıya inerken çarşı merkezine varmadan sola dönen sokaklardan birinde Amasra’nın “çekiciler” tabelasını göreceksiniz. Bu çarşıyı mutlaka gezin. Küçük ahşap tekneler, şimşir ağacından kaşıklar, çatallar, Anadolu’nun en güzel dokumalarını burada göreceksiniz. Üstelik ucuz da.
dını ilk sahibinden alan ve o zamanlar pek de tanınmayan Sabrinas Haus, bugün Semra ve Mesut Gümüştaş’ın kaliteli hizmet anlayışı ile kendini özel hissetmek isteyenler için incelikle tasarlanmış bir butik otel. Marmaris’ten yola çıkıp harika doğa manzaraları eşliğinde geçilen karayolu ile Bozburun’a ulaşıyorum. Küçük bir sahil kasabası olan Bozburan’da ilkokulun önünde deniz kıyısında taksiden indiğimde sahilde Sabrinas Haus’a ait bir tekne beni bekliyor. Çünkü Sabrinas Haus’a ulaşmanın en kısa ve keyifli yolu bu. Tekneye bindikten sonda kasabadan uzaklaşırken zaten fazla uzakta olmayan Sabrinas Haus’a heyecanla yaklaşıyorum. İskelede beni otelin halkla ilişkiler sorumlusu Asım Bey karşılıyor. Biraz erken gittiğim için odam henüz hazır değil ama Asım Bey’in kafedeki ikramları ve sohbeti odamın hazırlanış sürecini uzatmayı bile isteyeceğim kadar keyifli. Odama girer girmez hayran kaldığımı gören Asım Bey, tüm odaların farklı ve hepsinin çok hoş olduğunu belirterek bana diğer odaları gezdirmeyi öneriyor. Manolya, zambak, lilyum, mimoza, defne ve en son da “honeymoon” odasını geziyorum. Keşke diğerleri de boş olsa ve görebilseydim diye düşünüyorum ama aslında hepsini görmek mümkün. Hemen otelin web sayfasına girin ve tek tek tüm odaları gezin. Bunu yaptığınız andan kısa bir süre sonra Asım Bey’i arayıp rezervasyon talebiniz olacağına eminim.Burası gerçekten bir “butik” fikrin ürünüSabrinas Haus tüm ince detaylara kadar gerçekten “butik” bir fikrin ürünü. Odaları gezerken öğrendiğime göre dekorasyonla ilgilenen Semra Hanım’ın bugünkü Sabrinas Haus’a katkısı çok büyük. Mesut Bey’in vizyonu ile birleşince ortaya böylesine idael bir otel çıkmış... 70’den fazla ülke gezmiş biri olarak böylesi bir otelin kendi ülkemde hizmet vermesi beni gerçekten gururlandırdı. Hizmet demişken; sizlere burada anlatmam mümkün değil, ancak gittiğinizde yaşayabilirsiniz ama küçük bir ipucu vereyim. Otelin Halkla İlişkiler Müdürü Asım Bey bence otelin en önemli parçası. Hiç boş durduğunu da görmedim ama hiç ensemde de hissetmedim. Öte yandan neye ihtiyacım olduğunu daha ben düşünürken onun fark ettiğine tanık oldum. Kendini işine adamış, işini severek ve büyük bir keyifle yapan birinin verdiği hizmeti siz hayal edin artık.Plaja bir dakikada ulaşılıyorSabrinas Haus 15 odadan oluşan bir butik otel... En uzak odadan bile otelin plajına 1 dakika içinde ulaşabilirsiniz. Odanızdan denizi görmek isterseniz uzandığınız yataktan kalkmanıza bile gerek yok. Başınızın altındaki yastığın üstüne bir yastık daha koyun Bozburun’un mavi sulara dalıp gidin. Daha önce 18 olan oda sayısı da zaten bu ve bunun gibi nedenlerle 15’e indirilmiş. Eğer “Ben zor beğenirim, en küçük detaya kadar incelerim, her şey mükemmel olmalı” diyorsanız işte o zaman burası tam size göre. Plajda gün boyunca dinlenebilir, kitabınızı sakin bir ortamda keyifle okuyabilir, güneşlenebilir ve bunları yaparken plajda bulunan bardaki frozen meyve sularından yararlanabilirsiniz. Zaman zaman sıcak sizi bunaltacak gibi olursa bunu hissetmenize bile izin vermeyecek, size mis gibi çiçek kokan donmuş havlu servis edecekler. Eğer isterseniz plajdan birkaç basamak merdiven ile çıkılan kafede oturabilir, otele ait ve dışarıdan gelen kuşların seslerinden başka hiçbir ses duymadan kendinizle başbaşa kalabilirsiniz. Sakın böyle söylediğime de aldanmayın. Sabrinas Haus aslında herkesin sevgilisi ile gitmesi gereken çok romantik bir yer. Birçok seçeneğin bulunduğu mükemmel kahvaltıyı ve öğle yemeğini de bu kafe bölümünde alabilirsiniz. Bozburun’da hafif esen rüzgar güneşin batışı ile son buluyorGün içerisinde yüzmek ve diğer aktivitelerin yanı sıra odanızdaki yatağın dışında Bozburun’un lacivert denizine bakarak uzanabileceğiniz ve her yeri kuşbakışı gören bir başka yatak daha var. Sadece randevu almanız yeterli masaj odasından. Siz denizi seyrederken bedeninizin rahatlayacağı bu keyfi asla kaçırmamalısınız. Önceden bildirmeniz koşulu ile tamamen size özel olmak üzere sizin için bir tekne ayarlayıp Symi gezisi organize edebiliyorlar. Akşam güneşin batışını plajda bulunan Gazebo’nun cam göbeği rengindeki rahat yastıklarına uzanarak yine aynı renkteki tüllerin uçuşmaları arasından izleyin. Bozburun’da gündüz hafifçe esen rüzgar akşam güneşin batışı ile son buluyor. Deniz adeta bir göl gibi. Sabrinas Haus’un havuzunun içindeki mavi ışıklar yanmış, denizin içi de su altındaki ışıklarla aydınlatılmış. Hazırlanan yemek masalarındaki lambaların sarı ışıkları ve gökyüzünde gece mavisinin altında mükemmel bir servis ve şef aşçı Remzi Çap’ın hazırladığı lezzetli sofranızdaki tabakların tasarımları bile çok ince detaylara kadar düşünülmüş. Sevgiliniz ile harika bir akşam geçirebileceğinizi şimdiden düşleyebilirsiniz. Yemek sonrası kahvenizi ise yine Gazebo’da içmenizi öneririm. Denizin kıpırtısını izleyerek. Sabrinas Haus’da oda fiyat aralığı 245 Euro ile 495 Euro arasında değişiyor. Bu fiyatlara oda+kahvaltı iki kişi konaklayabiliyorsunuz. ***İletişimwww.sabrinashaus.com E-mail: sabrina@sabrinashaus.comTel: 02524562045, 02524562470-02524562361/62 gsm: 05493106677
Marmaris’ten kıvrıla kıvrıla Datça’ya doğru giden yola girdim. Bir yandan denizi ve çam ormanlarını izleyerek yavaş yavaş, keyifle Datça’ya yaklaştım ve geçtiğimiz hafta bu defa Olive Farm’daydım... Olive Farm Konukevi, Datça’ya beş kilometre mesafede, verimli topraklar üzerinde kurulu bir butik otel. Çiftlik suitleri ve odalardan oluşan otelin bulunduğu arazi üzerinde, zeytin, portakal, turunç ağaçları arasında konforu ve doğallığı içiçe geçmiş bir biçimde yaşıyorsunuz. Bu da bence Olive Farm’ı çok özel kılıyor. Deniz kıyısı bir otel değil ama diğer özellikleri fazlası ile çekici. Üstelik yakınında Nirva adında çok güzel bir plaj da var. Olive Farm’ın kurucusu ve işletme sahibi Yavuz Mermerci burayı da çok hoş bir mekan haline getirmiş. Olive Farm’da her sabah, çiftliğin yüzlerce çeşit bitkisinin büyüleyici kokusuyla uyanıp portakal ağaçları arasındaki havuza kendinizi bırakarak güne başlayabilirsiniz mesela. Bu doğallık ve konfor içinde kendinizi büyük kentlerin karmaşasından uzakta hissedeceğinizden eminim. Hatta iddia ediyorum ki, buradan dönmek bile istemeyeceksiniz. Adaçayı ve kekik kokulu bir butik otelOlive Farm’ı size biraz tanıtmak istiyorum; 400 dönümlük bir alan içerisinde adaçayı, kekik, portakal, yasemin kokuları arasında bir çiftlik Olive Farm. Ana kapıdan girince el değmemiş Datça florasının büyüsüne kaptırıyorsunuz kendinizi. Hemen sonra karşınızda masallardan fırlamış bir bahçe kapısı beliriyor. İşte bu şahane ortam Olive Farm Konukevi. Kapıdan girip ahşap yolları takip ettiğinizde kendinizi portakal ağaçlarının arasına saklanmış serin bir havuzun başında buluyorsunuz. Belki sadece dinlenirken kitabınızı okumak veya serin bir şeyler içmek isterseniz; yaşlı bir zeytin ağacına ev sahipliği yapan restorana girip yerel tatların lezzetine de bırakabilirsiniz kendinizi. Öğle yemeği ve plaj keyfi Nirva’daOlive Farm konukevine birkaç kilometre mesafedeki Nirva, gerçekten yemyeşil çimenleri ve sahili ile güzel bir plaj. Bir plajdan beklediğinizden çok daha fazla hizmet sunuyorlar. Nirva’nın kurucusu Nazlı Erkün uzun süre yurt dışında yaşadıktan sonra Datça’ya böylesine hoş bir mekan kazandırmaya karar vermiş ve hemen de ilgi görmeye başlamış. Mönülerinde bulunan seçeneklerin bolluğu ve sunumun kalitesi sizi etkileyecek. Denize girmek ve öğle yemeği için Nirva’da olun. Ayrıca geceleri de Nirva’da çeşitli partiler organize ediliyor. Tel: (0252) 712 88 98Olive Farm Satış MağazasıOlive Farm’da konaklayıp, otelin kendine ait ürünlerinin bulunduğu mağazayı gezmeden olmaz. Burada binlerce organik sertifikalı ağaçtan elde edilen organik Olive Farm zeytinyağlarını, zeytinleri ve bu çok özel zeytinyağından elde edilen yüzde 40’a varan oranlarda zeytinyağı içeren tamamen doğal kozmetik ürünlerini bulabilirsiniz. Mağazadaki ahşap ürünler bölümü de eminim ilginizi çekecek. Mağazadan çıktığınızda fabrika kısmına geçip, elinizdeki ürünlerin nasıl bir üretimden geçtiğini görebilirsiniz. Otelin yetkililerinden aldığım bilgilere göre; eğer hasat mevsiminde buraya gelirseniz zeytin toplama etkinliklerine de katılabiliyormuşsunuz benden söylemesi. Olive Farm iletişim bilgileri:www.olivefarm.com.tr Tel: (0252) 712 41 51 guesthouse@olivefarm.com Satın alınabilecek bazı ürünler* Dadya Serisi Organik Memecik Erken Hasat Zeytinyağı: Bu yağ Olive Farm’ın en önemli yağı. Çünkü bu zeytinyağını elde etmek için üretilen zeytin türü yani Memecik zeytini sadece Datça’da yetişen bir tür. Bu zeytinyağının en önemli üç özelliği şöyle: Yağı elde etmek için toplanan organik zeytinler 28 derecede sıkıma alınıyor ve böylece içindeki antioksidan ve vitaminler kaybolmuyor. Bu yağın elde edilmesi için Olive Farm’ın organik sertifikalı bahçelerinden toplanan zeytinlerde, hiçbir kimyasala rastlamak mümkün değil. Elle toplanan aynı tür zeytinler zaman kaybetmeden sıkıma alınıp, birkaç saat içinde sıkım sona erdiği için yağın asit değeri oldukça düşük. Dadya Şişesi özel tasarım şişe ve zeytinyağını gün ışığından korumak için siyah camdan.* Yüzde 35 organik zeytinyağı içeren duş jeli: Yüzde 35’lik oranında soğuk sıkım zeytinyağı içeren duş jeli. Bu ürün kullanıldıktan sonra vücudunuza ekstra bir nemlendiriciye ihtiyaç duyulmuyormuş.Akşam yemeği Kaptanın Yeri’nde Emek restoran olarak da bilinen Kaptanın Yeri’nde Datça Limanı’na ve denize nazır bir akşam yemeğini öneririm. Mezeler arasından kabak çiçeği dolması, deniz börülcesi, ahtapot salatası, ara sıcaklardan kalamar dolma ve siviski börek unutulmazdı. Yemekte sundukları balıkları kendileri tutuyorlar ve taze balık seçenekleri çok fazla. Ayrıca denedim kaşarlı köfteleri de mükemmel. Tatlı olarak badem tatlısını öneririm. Gitmeden rezervasyon yaptırmayı unutmayın çünkü ön sıradan denizi izlemenin keyfi bir başka oluyor. Tel: (0252) 712 33 75 Akşam yemeğinin ardından sahilde yürüyüş yapabilir veya hemen yakındaki Datça Yacht Club’da oturabilirsiniz.Tel: (0252) 712 94 64
İster bir yelken teknesiyle mavi yolculuğa çıkın ve Ege’nin mavi sularında süzülerek her gün bir başka adaya demirleyin, isterseniz Kos ya da Rodos üzerinden feribotla, daha önceden tatil yapmaya karar verdiğiniz adayı seçin ve oraya gidin, fark etmiyor. Hepsi ayrı bir keyif ama ben geçen hafta Nisyros’taydım. Yani şu meşhur “12 Adalar”dan biri olan Nisyros. Kos, Simi ve Rodos kadar meşhur olmadığı için de belki çok sakin ve güzeldi. Nisyros’a yaklaşırken kayalıkların üzerinde yükselen devasa bir kilise ve merdivenlerle birbirine bağlanan sokakları gördüm önce. Ada bu haliyle büyüleyici bir güzelliğe sahip. Limana indikten sonra kalacağım otelin yönünü bulmam da zor olmadı. Ada’nın limanından yukarı doğru çıkan parke taşlarla döşenmiş daracık sokaklar sonunda bir yerde, Ada’nın meydanında birleşiyordu. Ve Ada’da kaldığım günler boyunca bu meydanda bulunan kafelerde epeyce zaman geçirdim diyebilirim. Meydan (Plate’a İlikomenon) 200-300 metrekare kadar olmalı. Yani o kadar küçük aslında. Ortasında iki büyük ağaç var. Biri manolya, diğeri at kestanesi ağacı. Ada’yla tanışmak...Baştan anlatmam gerekirse eğer; limandaki turizm ofisi, otelimin yürüyerek 5 dakika mesafede olduğunu söylediği için yürümeyi tercih ettim. Zaten Ada’nın sokakları arabalara geçiş vermeyecek kadar dar. Eğer isterseniz bisiklet ya da motosiklet kiralayabiliyorsunuz. Tarif edilen yöne doğru yürürken, begonvillerle süslü taş evleri izlemekten alamadım kendimi ve çoğu evin pencerelerinde bulunan sardunyalar ve karanfiller de ayrı bir koku yayıyordu etrafa. Ve ilk gözüme çarpan şeylerden biri de taş evlerin hemen hepsinin mavi, yeşil ya da beyazla çerçevelenmiş pencere ve kapılarının olmasıydı. Ada’nın kedileri de dar sokak aralarında serinlemeyi tercih etmiş olmalı ki neredeyse her evin kapısının önünde bir kedi uzanıyordu. Öğleden sonra esen hafif rüzgar pencerelerdeki dantel perdeleri kaldırdıkça Ada’da yalnız olmadığımı hissettim, çünkü neredeyse bir kişi bile yoktu sokaklarda. Belli ki herkes dinleniyordu. Türkiye’ye çok yakınKos’a uzaklığı 10 mil olan Nisyros’un Datça’ya olan uzaklığı ise sadece 9 mil. Yani bu kadar yakınımızda ama pek tanıtımı yapılan bir Ada değil. Gece eğlenceleri diğer Adalar kadar yoğun olmadığındandır belki de diye düşünüyorum ama geceleri sahildeki tavernalar ve restoranlar dolu. Sabaha kadar eğlenebileceğiniz mekanlar da var ama dediğim gibi görece sakin bir yer. Nisyros doğal güzellikleri ile büyüleyen bir Ada. Ege Denizi’nde bulunan ve “İncirli” anlamına gelen Yunan Adası Nisyros’un, 1422’de patlayan yanardağı hâlâ aktif. Kraterin kıyısında kurulu olan Nikea Köyü, mozaikli meydanı ve orada kurulu kilisesi, bembeyaz sokakları ile fotografik açıdan da olağanüstü.Nisyros limanından her gün özellikle feribotun geldiği saatlerde kalkan otobüsler turistleri volkana götürüyor. Yılın belirli dönemlerinde su buharı ve gaz çıkışları olan volkanın yakınına gitmek ise kükürt kokusu nedeniyle çok zor. Burada karmaşa yok, her şey sakinlik üzerine kurulu...Balık, uzo, kalamar, baklava, pilaki ve daha niceleri... Tipik bir Yunan Adası’nda ne varsa aslında Nisyros’da da o var. Ama bir farkla. Burada zaman durmuş gibi. Sanki denize sırt üstü yatmış ve hiç hareket etmek istemeyen bir insanı andırıyor Nisyros. Burada her şey sakinlik üzerine kurulu. Çünkü zamandan arınmış Nisyroslular... Büyük adaların karmaşası, trafiği yok Nisyros’da. Sahili boyunca göze çarpan balık restoranları, kafeler özellikle öğleden sonraları neredeyse tamamen boş. Adanın daracık sokakları ve mimarisi çok özel evleri de bu sakinliği çağırıyor adeta. Sokak aralarında güneşin kavurucu sıcağını hissetmeden bir yaz gününün keyfini çıkartmak ancak Nisyros’da mümkün olmalı. Nisyros Adası’nda kalıp da adanın etrafındaki plajları ziyaret etmemek olmaz. Çünkü sakin mi sakin koyları ile Ege’nin serin sularına kendinizi bırakmak için ideal plajlar bunlar... Ve Nisyros’da doğal olarak çok az otel bulunuyor. Ada’nın en büyük oteli Porfyris Hotel ve gecelik fiyatları çok makul... Ben de orada kaldım.* White Beach Hotel Tel: 30-22420-31497* Porfyris Hotel Tel: 30-22420-31376* Polyvotis Traditional Hotel Tel: 30-22420-31011Nasıl gidilir?Nisyros’a ulaşmak için Kos’a gidip oradan (deniz otobüsüyle) 55 dakikalık bir deniz yolculuğundan sonra Mandraki’ye ulaşabiliyorsunuz. Veya dediğim gibi mavi yolculukla bu adaya ulaşıyorsunuz.Ne yenir?Ada’da tabii ki deniz ürünleri başta olmak üzere hamur işleri de bulabiliyorunuz. Çörekler de şahane. Diğer Yunan adalarında olduğu gibi pek çok Türk yemeğini burada da buluyorsunuz.