Suriye’nin başkenti Şam’dan arabayla iki saat yolculuk sonunda ulaşılan Palmyra, çoğunlukla çölün ortasında bir vaha olarak değerlendiriliyor. Eğer Palmyra’ya sabah serinliğinde girerseniz, çöl rüzgarı sabahın ilk ışıklarıyla yüzünüze bir tül gibi dokunarak geçer. Büyülü bir atmosferde zaman geçirmek ve aynı zamanda tarihe yolculuk yapmak isterseniz Palmyra’ya gidin...
Tedmur olarak da bilinen Palmyra, Humus şehrinin 155 kilometre doğusunda Orta Suriye’de kurulmuş bir kent. Dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biri olduğu biliniyor. Palmyra, tüm tarihi boyunca Süryanilere, Aramilere, Fenikelilere, Romalılara, Perslere ve daha birçok medeniyeti ev sahipliği yapmış. Tarihi, Babil Tabletlerine göre MÖ 19’uncu yüzyıla kadar uzanan kentin adı ve MS 1’inci yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu kayıtlarında da yer alıyor. Dini açıdan birçok inanışın izlerini taşıyan Palmyra kenti, ihtişamlı görünüşü ve kervan yollarının üstünde olmasından dolayı da “Çölün Gelini” olarak anılıyor. Böylesine tarihi bir kenti gezmek için onun tarihi hakkında çok iyi bilgi edinmek gerekiyor. Çünkü bu kent turistik açıdan bakıldığında tarih tutkunlarının ziyaretlerine oldukça uygun. Ben Şam ziyaretimi takip eden günlerde Palmyra’ya gitmeye karar verdim. Ve Palmyra Dedeman’da konakladım. Otel konumu itibariyle antik kentin sınırları içinde yer alıyor ve odalardan güneşin doğuşu seyredilebiliyor. Çölün sıcaklarında gayet konforlu bir şekilde serinleyeceğiniz havuzu da bulunan Dedeman Palmyra’da çöl eğlencelerinin de tadını çakartabiliyorsunuz. Örneğin ben otelin bünyesinde yer alan Bedevi çadırında yediğim yemeklerden çok memnun kaldım. Bedevi usulü pilav ensef, sıcak yufka ve Arap mezeleri çok lezzetli.
UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor
Birinci yüzyılın ortalarında kervanların geçiş güzergahı üzerinde, Pers İmparatorluğu ve Akdeniz kıyısındaki Romalıların ve Fenikelilerin limanları arasında Roma İmparatorluğu kontrolünde bir şehir konumunda bulunuyordu. Şehrin coğrafi konumu ticari ve dini merkez haline gelmesini kolaylaştırıyordu. Aramilerin bölgeye yerleşmesiyle Palmiralıların kültürü Yunan-Roma ve İran izlerini birlikte barındırmaya başlamıştı. Palmyra, en güçlü ve en parlak dönemini MS 1-3’üncü yüzyıllarda, özellikle Kraliçe Zenobia‘nın hüküm sürdüğü 226-273 yılları arasında yaşamış. Kraliçe Zenobia, Palmyra çölündeki Arap kabilelerinin reisi ve ikinci kocası olan Odenat’ın ölümünden sonra, oğlu Waballath adına hüküm sürmüş, Roma hakimiyetine karşı çıkmış ve sınırlarını Fırat’tan Akdeniz’e kadar genişletmiş; Suriye, Mısır, hatta rivayetlere göre Anadolu’nun büyük bir kısmını ele geçirerek tarihe damga vurmuş önemli kadın karakterlerden biri. Doğu’nun başkenti haline gelen Palmyra, zulme uğrayan Hıristiyanların sığınma yeri haline gelmiş. Ancak Galya ile sıkıntılarını çözen Roma, bir süre sonra yine Suriye bölgesine yönelmiş ve Romalı ordular Palmyra’ya kadar girmiş. Beel Tapınağı’na sığınan şehir ahalisi böylelikle kenti Romalıların yağmasına açmış. Kraliçe Zenobia’nın sonu ise Roma kralını etkileyerek affedilmesinden bir valiyle evlenmesine kadar çeşitli rivayetlere konu olmuş. 634 yılında Halid Bin Velid tarafından Arap hakimiyetine geçen kentin çölün ortasında bulunması, dış etkenlerden kendini korumasını sağlamış. Kent aynı zamanda İÖ 3’üncü yüzyılda geliştirilen Sami kökenli ‘’Palmyra alfabesi‘’yle de önem taşıyor. Palmyra yazıtları şimdiye kadar Mısır’dan İtalya’ya kadar birçok ülkede bulundu. Ayrıca Palmyra, 1980 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi‘nde.
Gezilip görülecek yerler
Palmyra Antik Kenti (1 km), Palmyra Kalesi-Fahreddin Paşa Kalesi (2 km).
* Beel Tapınağı
Tanrıça Beel’e adanmış, dev avlusuyla görenleri büyüleyen tapınak, MS 32 senesinde yapılmış. Hellenistik tarzda inşa edilmiş olan yapı, bölgenin en iyi korunmuş kalıntısı. Tapınağın üç tarafı 225 metre uzunluktaki duvarlarla çevrili; bu duvarlar ise dillere destan kapılarıyla ünlü.
MS 3’üncü yüzyılda Romalıların denetimine geçen kent, lojistik avantajı nedeniyle askeri üs olarak kullanılmaya başlamış, fakat bu döneminde inşa edilen tören yolu, tiyatro, kütüphane ve mabetler varlığını bugüne kadar taşımış. Duvarlarında Zenobia’ya ait olduğu söylenen kadın kabartmaları var.
* Elahbel Mezarı
Palmyra’nın mezarları kule biçiminde inşa edilmiş. Roma öncesi mezarlardan biri olan Elahbel de tıpkı diğer harabeler gibi en güzel fotoğraflarını günbatımında veriyor. Üç Kardeşler Mezarı, antik kentin sağlam kalmış kule mezarları arasında.
* Fahreddin Paşa Kalesi
13’üncü yüzyılda Memlükler tarafından inşa edildiği düşünülen kale, tepedeki konumuyla harika bir manzaraya sahip.
* Antik Tiyatro - Senato - Agora
Günümüze sadece bir kısmı ulaşan tiyatronun tarihi MS 1’inci yüzyıla uzanıyor. Tiyatronun arkasındaki Senato, kent soylularının kanun ve politika tartıştığı alan olarak öne çıkıyor. Bu yapının hemen yakınındaki Agora’nın girişinde ise Septimius Severus ailesinin heykelleri göze çarpıyor.
Avrupa da keşfetti
Kente gelen turistler en çok, Bedevi çadırı ve yerel çalgılarla yapılan Bedevi eğlenceleri, taze mırra ve hurmaya ilgi gösteriyor. Özellikle Avrupa’dan turist alan kent -Fransa, İspanya,Yunanistan, Almanya, İtalya- Türkler tarafından da keşfedilmeye başlamış durumda.
Çölün gelini: Palmyra
Büyülü bir atmosferde tarihe yolculuk yapmak için Palmyra...
Haberin Devamı