YGS bir yarışma sınavı, bu sınavda zamanı verimli kullanmak çok önemli. Hız-zaman dengesini kuran bir aday, bu sınavda kesinlikle başarılı olur, ÖSYM adaylardan bu dengeyi kurmalarını istiyor.Her bir teste ne kadar zaman ayıracağınızı baştan belirleyin, zamanı gelişigüzel kullanmayın. Böylelikle zamanı kontrol altına almış olursunuz. YGS-1 ve YGS-2 ağırlıklı puanlar için; 160 dakikanın 90 dakikasını Temel Matematik ile Fen Bilimleri testlerine, kalan 70 dakikalık süreyi de Türkçe ile Sosyal Bilimler testlerine ayırabilirsiniz. 70 dakikalık sürenin 40 dakikasını Türkçe testine ayırmak mantıklı olur. YGS-3 ile YGS-4 puanları için; 100 dakikayı Türkçe ve Sosyal Bilimler testlerine, geri kalan 60 dakikayı da Temel Matematik ile Fen Bilimleri testlerine ayırabilirsiniz. Kalan süreyi, bu iki testten kolaylıkla yapabileceğinize inandığınız sorular için kullanın. YGS-5 ve YGS-6 puanları için; 100 dakikayı Temel Matematik ile Türkçe testlerine, 35 dakikayı Fen Bilimleri testine, 25 dakikayı da Sosyal Bilimler testine ayırabilirsiniz. Önemli olan, 160 dakikalık sürede mümkün olduğunca çok net çıkarmak, çünkü her sorunun bir dakikalık çözüm süresi var. Hız ve tutarlılık arasında denge kurmanız çok büyük önem taşıyor. Soruları çok hızlı yanıtlayıp bunun neticesinde bol hata yapmak doğru olmadığı gibi, aşırı titiz davranıp her soru üzerinde gereğinden fazla zaman harcamanız da yanlış olur. Hızlı ama isabetli olmak, sınavda başarılı olmanın en önemli unsuru...Zor sorularla uğraşıp vakit kaybetmek yerine, o süre zarfında 3 kolay soruyu yanıtlamanız daha akıllıca olur. Şunu unutmayın: Zor soruların da, kolay soruların da puan değeri aynı; her ikisi de size aynı puanı kazandırır, dolayısıyla kısa sürede ne kadar çok doğru soru yaparsanız, o kadar iyi olur.Bir soruyu belli bir süre geçtiği halde çözemiyorsanız, o soru üzerinde daha fazla uğraşmayın, sorularla savaşmayın. Önemli olan sınırlı sürede olabildiğince çok soru çözmek. Her bir soruyu yanıtlamak için 60 saniyelik süreniz var. Çözemediğiniz, zorlandığınız soruları atlayın. Eğer zamanınız artarsa o soruya geri dönersiniz. İlk etapta kolay ve normal düzeydeki soruları yanıtlayın. Böylelikle hem moralinizi yükseltmiş olursunuz hem de zamandan kazanırsınız, zor ve çok zor soruları yanıtlamak için daha fazla zamanınız kalır. YGS PUANLARININ LYS PUANLARINA KATKISI- MF-1, MF-2, MF-3 ve MF-4 puan türlerinde 500 puanın yaklaşık 177 puanı YGS’den geliyor, yani toplam puanın yüzde 35’ini YGS puanları oluşturuyor.- TM-1, TM-2 ve TM-3 puan türlerinde 500 puanın yaklaşık 160 puanı YGS’den geliyor, toplam puanın yüzde 32’sini YGS puanları oluşturuyor.- TS-1 ve TS-2 puan türlerinde 500 puanın yaklaşık 140 puanı YGS’den geliyor, yani toplam puanın yüzde 28’ini YGS puanları oluşturuyor.- Özetlersek, YGS’nin LYS puanlarına katkısı puan türlerine göre değişmekle birlikte, yaklaşık yüzde 28 ila 40 arasında değişiyor. Bunlar oldukça yüksek ve önemli oranlar. YGS, asla hafife alınmayacak, ciddiyetle yaklaşılması gereken bir sınav. YGS’yi ‘nasıl olsa aşarım, o kadar önemli bir sınav değil’ olarak değerlendirmeyin; bu sınavdan olabildiğince fazla puan çıkarıp, LYS’ye avantajlı girmeye çalışın.YARIN: YGS’de kesin çıkan konular
Yaklaşık 2,5 milyon adayın yarışacağı YGS’ye sayılı günler kaldı. Yükseköğretime geçişin ilk basamağı olan YGS, müfredat kapsamı bakımından, 12’inci sınıf öğrencisi düzeyinde olmayan bir sınav. Adayların öncelikle bunu çok iyi kavramaları gerekiyor…YGS’nin kapsamı, 9’uncu sınıf müfredatına kadar uzanıyor; dolayısıyla sınava giren adayların, biraz kendilerine güvenmeleri gerekiyor çünkü kendi düzeylerinin çok altındaki konulardan sorumlu olacaklar.YGS’yi sadece bir baraj sınavı olarak görmek, yapılacak en büyük hatadır. Evet, sınavı kazanmak için 150, LYS’ye katılmak için 180 barajı var, ama hedef sadece bu olmamalı ya da sadece bu kadar olmamalı.160 sorudan ve 4 ana testten oluşan YGS, alan ve tercih ayrımı olmaksızın tüm adayların gireceği bir sınav. YGS testlerinin en önemli özelliğinin, yerleştirme puanlarının hesaplanmasında farklı ka tsayılara sahip olması. Örneğin kendi alanındaki bir test 3 puan kazandırırken, çapraz alandaki bir test sadece 1 puan kazandırabiliyor; ancak çapraz testlerden (sayısalcılar iç in Sosyal Bilimler testi, sözel öğrenciler için Fen Bilimleri testi) elde edilecek puanlar, sizi sıralamada önlere taşıyacaktır. Aralarında 1 veya 2 puan fark olan öğrencilerin başarı sıralarındaki farkın on binleri bulması , bu du rumun en çarpıcı örneği. Kısaca söylemek gerekirse , bu örnekler ve sınav ın içeriğini, yapısını anlamak sizlere YGS stratejinizi belirlemeyle ilgili oldukça önemli ve ha yati ipuçları sunar.YGS, avantaj sınavıdır, ne yapıp edip, LYS’lere göre çok daha kolay olan bu sınavdan avantajlı bir şekilde ayrılmamız gerekiyor. Gerek YGS, gerekse LYS’ler, kelimenin tam anlamıyla birer sıralama sınavıdır. Asıl test, yan test (alan) ayrımı yapmaksızın, mümkün olduğunca fazla ney yapıp, puanımızı yüksek tutarak, sıralamada en yukarılarda yer almaya çalışmalısınız…- YGS’de 150 puan almak için 160 sorudan 20 net yapmak gerekiyor, yani adayların herbir testten 5’er net çıkarması şart!- YGS’de 180 puan alıp, LYS’lere katılma hakkı elde etmek için de, 160 sorudan 32 net çıkarmak gerekiyor, bu da herbir testten 8’er net çıkarmak anlamına geliyor…LYS puanlarının yüzde 40’ı YGS’denYGS, avantaj sınavıdır; LYS puanlarının önemli bir bölümü, YGS’den yapacağınız netlere bağlı. Puan türlerine göre değişiklik göstermekle birlikte, LYS puanlarının oluşumunda yaklaşık yüzde 40’lık pay, YGS’den geliyor. Yüzde 40, önemli bir katkı; üstelik bu katkı, böylesine kolay bir sınavdan geliyor.Sınavın tabii ki bir heyecanı olacak, ancak bunu n’olur aşırıya kaçırmayın. Heyecanınızı kontrol altına almadığınız taktirde, sizi eleyen sorular olmayacak, sizi eleyen bir başka aday da olmayacak, sizi eleyen testler de olmayacak, kendi kendinizi elemiş olacaksınız! Onun için, olaya objektif bakmaya çalışın. Bir heyecan olsun, ama bu heyecan; yükseköğretime giriş heyecanı olsun, emeklerin sonuca dönüşmesi coşkusu olsun…YGS, daha önceden uyguladığınız deneme sınavlardan farklı olmayacak, hatta daha kolay bir sınavla karşılaşacağınızı şimdiden söyleyebiliriz. Bu sınav, Türkiye geneline göre hazırlanıyor, yani her düzeydeki öğrenciye hitap edecek türden sorular var. YGS’de soruların yüzde 10’u çok kolay, yüzde 20’si kolay, yüzde 40’ı da normal, yüzde 20’si zor, yüzde 10’u da çok zor düzeyde; aslına bakarsanız sınavın yaklaşık yüzde 70’i rahatlıkla yapılabilir düzeyde. Düzenli çalışan, ders seçimi yapmayan, olaya ciddiyetle yakşan bir adayın, bu sınavdaki 160 sorudan 110 soruyu rahatlıkla yapması çok da zor değil!Önyargılı olmayın2,5 milyona yakın adayın yarışacağı bir sınavda, şu yaklaşım çok doğru olmasa gerek: Ben, (x) dersini sevmiyorum, bu testin bana puan katkısı az, uğraşsam da yapamam… Böyle bir lüksünüz yok, sakın böyle bir hata yapmayın. Bütün testlere, bütün sorulara bakın, hepsiyle uğraşın, mümkün olabildiğince fazla net çıkarmaya çalışın, ikinci sınava avantajlı girmeye çalışın. Geçen yıl YGS’ye 2 milyona yakın aday katıldı. Türkçe’deki 40 sorunun Türkiye ortalaması 19 net. Sosyal Bilimler testindeki 40 sorunun ortalaması ise 11 net. Hadi diyelim ki, T. Matematik ve Fen Bilimleri zor, peki bu testlerde mi zor, bu testlerdeki başarı düzeyi neden bu kadar düşük? Birkaç nedeni var; bence en önemli neden, ‘bu kadarı yeter’ düşüncesi…Asla bu kadarı yetmemeli, daha fazlası elde edilmeli, YGS’de avantaj sağlanmalı. LYS daha kapsamlı bir sınav, daha fazla bilginin istendiği bir sınav. O sınava rahat ve avantajlı girmenin yolu bu sınavdan, YGS’den geçiyor, bu kolay olan sınavdan geçiyor… Sorulara bakmanız, biraz uğraşmanız bile size tahminlerinizin ötesinde yarar sağlayacak, buna inanın!YARIN: Hız-zaman dengesi sınav kazandırıyor
Eğitim alanında istenen düzeye gelememiş olmamız, müfredat olarak benimsenen eğitim anlayışı seçiminden değil, uygulamadan ya da ürünün yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanıyor.Bir ülkenin kültürünü ve tarihini şekillendiren en önemli unsur, eğitim sistemidir. Eğitim sistemi, topluma ve kurulu düzene saygıyı, kolektif amaçların yüceltilmesini bireysel çıkarlara üstün tutmalıdır. Şu anda bireyselliğin ve bireysel çıkarların planda tutulduğu bir anlayışla karşı karşıyayız; eğitimde bireysel puanlar, sosyal yaşamda da bireysel kazançlar her şeyden üstün tutuluyor, bireysellik almış başını gidiyor…Okul müfredatında, toplumunun ve kültürünün, etik değerlerinin, temel değerlerinin öğretilmesi en baş unsur olmalıdır. Bu temel unsurlar çökerse, bu temel değerler yok olursa, matematiksel verilerin pek bir anlamı kalmaz…Her eğitim yılı başında müfredat yenilenir, daha önce de yenilendi; çünkü ihtiyaçlar değişiyor, dünya değişiyor, yeniliklere ayak uydurmak gerekiyor.Müfredat, sadece kağıt üstünde bir belge değil, yaşayan ve hem bireysel, hem sosyal ihtiyaçlara cevap veren etkileşimli bir müfredat olmalıdır. Programın uygulama sürecinin çok iyi planlanması ve izlenmesi, insan kaynaklarını geliştirme modelinin iyi hazırlanması gerekir.Bence sorun, müfredat programlarının hazırlanmasında değil, ürünün değerlendirilmesinde; işte burası, ipin ucunu kaçırdığımız nokta…Bir müfredat; kapsam, girdi, süreç ve ürün boyutlarında değerlendirilebilir. Kapsam boyutu ağırlıklı olarak doküman incelemeyi; girdi, süreç ve ürün boyutları ise uygulamaları incelemeyi gerekli kılar.Az önce de değindiğim gibi, doküman inceleme ve müfredat hazırlamada sorun yok, lakin girdi-süreç-ürün boyutunda büyük sıkıntı var; müfredat değişimlerinin sık sık yapılması, sanırım bu sıkıntn dışavurum süreci!Sık müfredat güncellemeleriyle sonuca ulaşılmadığını artık anlamalıyız, bundan sonraki süreçlere yoğunlaşmalıyız…Genel olarak müfredatta yenilik getirici bakış açısı bulunuyor. Öğrenmeyi daha fazla merkeze alan ve geleneksel yöntemlerden farklı yöntemler öneren bir yapı nın olduğu gözlemleniyor. Bireysel farkların dikkate alınması ve bu konuya vurgu yapılması önemli …Sayın Bakan ’ın açıklamalarından, becerilere önem ve ağırlık verildiğini anlaşılıyor. Bireysel gelişim, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, iletişim, problem çözme, araştırma, karar verme, bilgi teknolojilerini kullanma, girişimci olma, kişisel ve sosyal değerlere önem verme gibi beceriler altı çizilerek vurgulanıyor. Bunlar çok önemli, hatta derslerden bile daha önemli…Öğrencilerin araştırma, sorgulama, problem çözme ve karar verme süreçlerine katılmasını sağlayacak etkinliklerin kullanılması önerilmiş. Ayrıca öğrenme etkinliklerinin önemli olduğu vurgulanmış ve iş birlikli öğrenme stratejilerinin gerektiği ölçüde kullanılması öngörülmüş. Etkinliklerin geliştirilmesinde zaman zaman ‘ Çoklu Zekâ Kuramı’ndan yararlanma dile getiriliyor.Yeni müfredatın başarılı bir şekilde yürütülmesi için çok kapsamlı ve iyi organize edilmiş öğretmen eğitimine gereksinim var. Bu gereksinim, aslında programın değişime açıklığını ve sürdürebilirliğini etkileyen en önemli husus. Öğretmen becerilerine odaklanan geliştirici ve uygulamalı yaklaşımlarla, öğretmenlerin anlayış değihedeflenmeli…
Malumunuz, eğitimde gündem ‘açık uçlu’ sorular…ÖSYM, açık uçlu soru örneklerini yayımlandı. Örnekler, konunun detaylarını merak eden öğrenci, veli ve öğretmenlerin erişimine açıldı. LYS ’de kısa cevaplı açık uçlu soru örnekleri, yanıtların nasıl kodlanacağı konusunda bazı açıklamalar yapıldı. Konuyla ilgili açıklama yapan ÖSYM Başkanı Demir, matematik sorularına en fazla üç basamaklı cevaplar verilebileceğini ifade etti…Niyet iyi, ama uygulama bana biraz tuhaf geldi; yani yazdığın şeyi ayrıca kodlamak, tuhaf! Bu nasıl bir ‘açık uçlu’ soru anlayışıdır, inanın pek anlayamadım!Neyse, konumuz bu değil…Oturdum, ben de ‘açık uçlu’ örnek bir soru hazırladım, bakarsınız sınavda çıkar!Bu sorunun yanıtını ayrıca kodlamanıza gerek yok, sadece elle yazmanız yeterli…Efendim, soru şu: Türkiye’de devlete ait kaç adet ‘Üstün Zekalılar/Yetenekliler’ okulu var?Yanıtınız kısa ve net olsun, cümle kurmanıza veya paragraf yazmanıza gerek yok, yanıt tek kelime!İkinci örnek soru: Türkiye’de çeşitli yaş gruplarında kaç tane ‘Üstün Zekalı/Yetenekli’ çocuğumuz var?Biliyorsanız sadece sayı yazın…***Her yıl, bu soruyla karşılaşırım. Her seferinde ne diyeceğimi bilemem, yerin dibine girerim, sanki benim eksikliğimmiş gibi...‘Hocam, bizim çocuk üstün zekalı çıktı, bu çocuğu nereye gönderelim, n’apalım, ne tavsiye edersiniz?’Bu sorunun ne yazılacak, ne de kodlanacak bir cevabı var!Bu sorunun yanıtı yok, çünkü koskoca Türkiye’de devlete ait ‘Üstün Zekalılar/Yetenekliler’ okulu yok, yani cevap ‘sıfır’, kocaman ‘sıfır’…***444’e kadar, yani 4+4+4’e kadar, Beyazıt’da İÜ Edebiyat Fak. tam karşısında bu türden bir devlet okulu vardı, şimdi o da kapandı. Şimdi adrese dayalı öğrenci kaydı yapılan normal bir okul oldu…Zaten yılda 48 öğrenci alıyordu, bunun 24’ü üstün yeteneklilere ayrılmıştı, hepi topu bu kadar… Bu da ilginç değil mi, sadece 24 öğrenci. Buna az diyorduk, şimdi o da yok!Büyük illerimizde bu çocuklara yönelik eğitim veren, birkaç özel okul var. Bunlar da sadece birer sınıf açmışlar. Paranız yoksa, başka seçenek yok.***Şunun sayısını da bilmiyoruz, Türkiye’de kaç ‘Üstün Zekalı/Yetenekli’ kişi var, bunların ne kadarı okul çağında, bunlar eğitimin hangi kademesinde… Bu soruların yanıtları yok veya ‘net’ değil.Bir rivayete göre nüfusumuzun yüzde 2’si, bir rivayete göre de 900 bin dolayında yetenekli insanımız var, ama bunlar kimdir, adları soyadları nedir, bunu da bilmiyoruz…Oysa bunlar, bir ülkenin değeri, yarınları, cevherleri; ne yazık ki bunlardan bir haberiz, bunları heba eder durumdayız…***İsrail, bu çocukları tespit ediyor, alıyor, üstüne üstlük ailesine bir de para yardımında bulunuyor. ABD bu yetenekli çocukları branşlarına göre spora ve bilimsel alanlara yönlendiriyor. Çin jimnastik ve masa tenisine, Rusya temel bilimler ve satranca yönlendiriyor. Peki, Türkiye bu konuda ne yapıyor, Türkiye bu konunun neresinde? Üstün zekaların eğitimi, üstün yeteneklerin geliştirilmesi konusunda biz ne yapıyoruz? ***Bakalım yetkililer bu ‘açık uçlu’ soruya nasıl bir cevap verecek; söz veriyorum, objektif değerlendirme yapacağım, hani bu konuda da bir tedirginlik var ya, acaba ‘açık uçlu’ soruların değerlendirilmesinde objektiflik sağlanabilir mi, diye…Sağlanır sağlanır, siz yanıtı verin, ben objektif değerlendireceğim…‘Efendim, bu konuda çok detaylı bir çalışma yapıyoruz, hummalı bir çalışma içindeyiz’ diye bir yanıt yazmayın, çünkü paragraf yazmanızı istemedim!
2017-ÖSYS Kılavuzu’nu yayınladı. ÖSYM, açık uçlu soru dönemini resmen başlattı. Genelde bu değişiklik, ‘LYS’de devrim gibi değişiklik’ olarak yorumlandı.Değil, devrim gibi bir değişiklik, ancak sınav sisteminin tamamen kaldırılmasıyla olur. Bu, öyle abartılacak türden bir değişiklik değil; olması gereken oldu, beklene ve arzulanan oldu. Bu değişiklik ansızın da olmadı, epeydir gündemdeydi, sadece resmileşti.Adaylar, ÖSYM’nin sitesine girip, 3 Kasım 2013 tarihinde ÖSYM’nin uyguladığı açık uçlu soru deneme kitapçığını incelesinler. Orada örnek soru tipleri var, en azından fikir sahibi olurlar.Kaldı ki, bu yıl sorulacak soruların, sitedeki sorular kadar ayrıntılı ve detaylı olacağını sanmıyorum; adaylar oradaki sorulara bakıp da, karamsarlığa veya umutsuzluğa kapılmasınlar.Rahat olun, paniklemeyin, açık uçlu soru sayısı fazla olmayacak. Her testte 3 soru, açık uçlu soru tipinde olacak. Sizin için güzel bir güvence daha verildi, açık uçlu sorularda yanlışlar doğruları götürmeyecek.Değerlendirmede bir sıkıntı olur mu, yani objektif değerlendirme olur mu? Olur, hiç endişe etmeyin. Sorulara verilecek yanıtlar kompozisyon türünde ya da bir problemin çözümü şeklinde olmayacağı için, değerlendirmede bir subjektiflikten söz edemeyiz. Yanıt, sade ve kısa cevaplı olacak!Sözel derslerde tek kelime veya bir cümle, sayısal derslerde de tek sonuç veya tek sembol kullanılacak, yani ‘bu konudaki düşünceni özetle ya da şu problemi çöz, çözüm yolunu bir görelim’ türünden bir durumla karşılaşmayacaksınız, onun için rahat olun…Örnek soru: Ev aletlerinden, elektrik enerjisini kinetik enerji dönüştürmek üzere tasarlanan ikisini yazınız?Cevap: Matkap, çamaşır makinesi…Belki bir başka aday, matkap ile fan (vantilatör) da diyebilir. Bunu değerlendirecek fizik öğretmeni olacağına göre, burada bir sıkıntının, subjektif bir değerlendirmenin olacağını sanmıyorum…Şimdi gelelim diğer değişikliklere…Öğretmenlik programlarının tamamı ve İlahiyat programı LYS ile öğrenci alacak. programları farklı formatlarda öğrenci alıyordu, kimi YGS ile kimi LYS ile, gerçekten burada bir kavram kargaşası vardı. Şimdi bu ortadan kaldırıldı, ortak bir dil kullanıldı. Bu değişikliğin tek bir tanımı var; böylesine hassas bir branşta, girdi kalitesinin yükseltilmesi, bu hem sınav türüyle hem de sıralamayla sağlanmaya çalışılacak…Öğretmenlik programlarında baraj puan 240 bin olarak belirlendi. Bunun sinyalleri çok daha önceden, yani hukuk, mühendislik, tıp ve mimarlık için baraj getirildiğinde verilmişti. Zaten bu dalları düşünen aday, bu sıralamaların çok daha üzerinde olası gerektiğinin farkında…LYS-1 sınavında, Matematik ve Geometri testleri ayrı olmayacak, 80 soruluk tek sınav olacak. Aslında böyle olması, yani iki testin birleştirilmesi yerinde ve doğru bir karar.Adaylar, saat 10.00’da başlayan sınavlarda saat 09.45’ten sonra; saat 14.30’da başlayan sınavlarda saat 14.15’ten sonra sınav binalarına alınmayacak. Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumların dan ön lisans programlarına sınavsız geçişle yerleştirme işlemi kaldırıldığından, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olanlar, ön lisans programlarına ek puan ile yerleştirilecek. Sınavsız geçiş, hep kanayan bir yaraydı, uygulandığı ilk andan itibaren hep şikayet konusu oldu, okul başarısıyla (OBP) ile gelen adayların, başarılarının devam etmedi, kalite sıkıntısının olduğu hep dile getirildi. Yerinde bir değişiklik, belki de geç bile kalındı.
YÖK, bildiğiniz gibi sınav sisteminde bazı değişikliklere gitti. İlk etapta akla şöyle bir soru gelebilir; bu uygulamalar bizim lehimize mi oldu, yoksa aleyhimize mi?Olayı kar zarar hesabına dönüştürmeden incelemekte yarar var. Yapılanların tümü, aslında yükseköğretimin kalitesini yükseltmekten başka bir kaygı taşımıyor.Bu değişiklikler, birden bire de olmadı; süreç içerisinde hep dillendirildi; sınavsız geçişten gelen meslek lisesi öğrencilerinin başarı düzeyinin çok düşük olduğu, üniversitelerin ve öğretim üyelerinin bu sorundan dertli olduğu, yıllardır dile getiriliyor. OBP ile sınavsız geçiş yapan öğrencilerin çok zorlandığı, akademik başarıyı aşağı çektiği hep söylendi, bu değişiklik için geç bile kalındı. Bence yerinde ve doğru bir uygulama…Sınavsız geçişle ilgili çok ciddi bir sorun daha vardı: Sınavsız geçişte yerleştirme önceliği, yeni mezunlardaydı, yani sınavın uygulandığı yıl mezun olanlar, daha önce mezun olanlardan daha avantajlıydı, yerleştirme öncelikleri vardı…Bu durum, mezun öğrenciler için çok büyük bir dezavantaj yaratıyordu. Katsayı uygulamasıyla birlikte, bu olumsuzluk da ortadan kalkmış oldu; mezun olunan yıldan önce, kimin Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) yüksekse, onun avantajı daha yüksek olacak. Bildiğiniz gibi, yeni uygulamada OBP, kendi alanıyla ilgili 2 yıllık programları tercih ettiğinde 0,06 katsayısıyla çarpılıp, yerleştirme puanına eklenecek…Açık uçlu sorulara geldiğimizde…Son derece yerinde ve doğru bir uygulama. Yıllardır hep neden yakındık, yükseköğretime sadece testle öğrenci seçmeyelim, açık uçlu sorular da soralım, çocuklar kompozisyon da yazsın, demedik mi? Sınavın çeşitlendirilmesi, farklı özellikleri de değerlendirmesi en büyük isteğimizdi.Tabii ki uygulamada sıkıntılar var, 2 milyon 200 bin adayın katıldığı, 1 milyon adayın çeşitli kategorilerde yerleştirildiği büyük bir organizasyonda bu düşüncelerin tümünü bir çırpıda gerçekleştirmek pek kolay olmasa gerek…Ancak niyet son derece olumlu, süreç içinde bu düşünceler daha randımanlı gerçekleştirilecek, ancak zamana ihtiyaç var.Adaylar korkmasın, korkacak bir durum yok; sınırlı soru sayısında küçük ölçekli bir uygulamayla başlanacak. Türkçe ve Sosyal Bilimlerde tek kelimelik, Matematik ve Fen Bilimlerinde tek rakamlık veya tek simgelik açık uçlu sorularla karşılaşacaksınız.Tek kelimelik veya tek işlemlik açık uçlu soru uygulamasının değerlendirmesi, subjektifliği de ortadan kaldırır, yani cevap sana veya bana göre olmayacak, tek yanıt olacak…Hukuk için 150 bin, Tıp için 50 bin, Mühendislik için 240 bin, Mimarlık için 200 bin uygulaması başladığında, hemen hemen aynı tarihlerde, diğer branşlar içinde sınırlamanın geleceği belirtildi, hatta öğretmenlik programlarının bu kapsamda olacağı belirtildi. Kamuoyu ve eğitimciler bunu zaten bakliyordu. Bu eğitim yılı başında bu uygulamaya geçileceği belirtilmişti, ancak sıra belirtilmemişti. Şimdi söylendi, öğretmenlik için ilgili puan türününde en az 240 bin sıralaması içinde olmak gerekiyor. Bu ürkütücü bir sıra değil, zaten bu alanları düşünen bir aday, 240 binin çok daha üzerinde bir sırada olması gerektiğini biliyor. YÖK, aslında bilinen bir şeyin adını koydu.Ancaaak, önümüzdeki yıllarda sıralar buralarda kalmayacak, yukarılara tırmnacak, şimdiden hazırlıklı olmakta yarar var.Öğretmenlik branşlarının YGS puan türünden LYS puan türüne alınması, yine yükseköğretimde kalite arayışının bir yansıması. Doğru mu, diye sorarsanız; yanıtım, evet olur.Adaylara tavsiyem, bu değişikliklerle kafanızı meşgul etmeyin, siz çalışmanıza devam edin ; bunlar sizin aleyhinize olan değişiklikler değil. Resme büyük pencereden baktığımızda, yapılan değişikliklerin nitelikli eğitim, nitelikli mezun arayışının çabaları olduğunu görürüyoruz…
Fen Bilimleri: Sorular orta zorlukta. Bilimsel bir hata yok, Nitelikli sorularla karşılaştık. Kazanımlar orantılı dağıtılmış. Deneye dayalı soruların sayısı oldukça fazlaydı. Laboratuvar çalışması yapan ve neden-sonuç ilişkisini kurabilen öğrenciler, bu testte başarılı olur. Grafik okuma becerisi yüksek olan adayların daha iyi sonuç alacağı bir sınavdı. Sorular kazanımlara uygun ve temel bilgileri sorguluyor.T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük: Müfredata ve kazanımlara uygun sorularla karşılaştık. Hatalı soru gözümüze çarpmadı, genellikle orta zorlukta sorulara yer verilmiş.Yabancı Dil: İngilizce soruları öğrencilerin anlayabileceği düzeyde açık ve net, hedeflenen konu ve kazanımları kapsıyor. Soruların tamamına yakını okuduğunu anlamaya yönelik, birkaç soruda kelime ve dil bilgisi sorularının, diyalogların ve cevap seçeneklerinin içine yerleştirilerek ölçülmeye çalışıldığı görüldü.
TEOG birinci dönem birinci gün sınavlarında Türkçe soruları beklenenden kolay geldi, ancak matematik sorularında öğrencilerin çelişkide kaldığı bazı sorular vardı; öğrenciler din sorularını oldukça kolay bulduklarını belirtti.- Türkçe: Türkçe sınavında tüm soruların kazanımlara uygun olarak hazırlandığı görülüyor. Türkçe sorularının dil ve anlam bilgisi ağırlıklı olduğunu söyleyebiliriz. Sorular kolay, ancak metinler uzundu. Belki bu yüzden adaylar bir miktar zorlanmış, zaman sıkıntısı yaşamış olabilir. Anlam soruları, okuduğunu doğru yorumlayabilen öğrencilerin rahatlıkla çözebileceği nitelikteydi. Dil bilgisi soruları birkaç kazanımı bir arada birleştirmeyi gerektiriyor, ancak bu sorular da ve gerekli bilgiye sahip öğrencilerin rahatlıkla çözebileceği nitelikte sorulardı. Genel olarak kazanımlara uygun ve hiçbir hata içermeyen bir sınavla karşılaştık.- Matematik: Geçtiğimiz yıllardaki sorulardan kolaydı. Ayırt edici sorular vardı, ancak düzenli çalışan ve kazanımları özümseyen adayların rahatlıkla yapabileceği türden bir sınavdı. Soru dağılımlarında geometri kazanımları ağırlıktaydı. Soruların kazanımlara uygun olduğu ve herhangi bir hata içermediği görülüyor. Matematik soruları, görsel yorumlaması güçlü öğrencilerin başarılı olabileceği bir sınavdı. Matematik testi, her sınavda olduğu gibi, bu sınavda da belirleyici olacak.- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi: Sorular müfredata uygun hazırlanmış, çelişkili soru yoktu. Bilgi eksiği olmayan ve yorum katmadan soruları çözen öğrencilerin başarılı olacağı türden bir sınavdı...