Muhteşem Yüzyıl artık dizi olmaktan çıktı. Adeta her hafta bir yıldızlar geçidi yaşanıyor. Her sezon “Bitti” dedikçe yeniden doğuyor. Meryem Uzerli’nin ayrılmasının ardından herkes “İzlemem artık” diyordu ama reyting sonuçları aynı şeyi söylemiyor. Bu da aslında çok önemli bir gösterge… Bize “Eğer elinizde iyi bir projeniz varsa, tasarımını iyi yaparsanız ve onu yüklenici kişi profesyonelse zamanla taşların yerini değiştirseniz de başarı peşinizi bırakmaz” diyor. Halit Ergenç, Kanuni Sultan Süleyman rolünü öylesine sırtlandı ki, kim gelirse gelsin ya da giderse gitsin izleyiciyi ekranda tutmayı başarıyor. Bu hafta gördüm ki, Halit Ergenç gerçekten padişah olmuş. Duruşu, ata binişi, coşkusu, kudreti bize onu gösteriyor. Sarayda hâlâ Hürrem’le arasında aşk var. Hürrem’de ondan vazgeçmiş değil, yeni bir kız halvete gideceği zaman duruma müdahale ediyor. Kanuni ölse de çocuklarım iktidara gelse duygusunu her saniye hissettirmiyor. Fatih dizisinde eksik olan bunlardı. Neyse konumuz bu değil…Üzerine gidiliyorBu hafta diziye Meltem Cumbul ve Berrak Tüzünataç katıldı. Bu senenin ses getiren transferi onlardı. Meltem Cumbul, neşenin sultanı Fatma Sultan olarak saraya geldi. Tabii saraya gelirken bir elma alma sahnesi vardı ki, müziğinden oyunculuk biçimine kadar Muhteşem Yüzyıl’da ilk kez böyle bir sahne izledik. Dışarıda bir sultanın bu kadar cilveli olduğuna ilk kez şahit olduk. Yüzünden kahkahası, kalbinden intikamı eksik olmayan Fatma Sultan sarayı karıştıracak ama kazanan yine Hürrem olacak. Ben Cumbul’u diziye çok yakıştırdım. Sarayın koridorlarında esen gergin rüzgâra kahkahasıyla renk kattı. Berrak Tüzünataç, diziye girmeden eleştiri oklarının hedefi oldu. Bence ortada bu kadar abartacak bir şey yoktu. Mihrinisa karakterini de kötü yorumlamamıştı. Zaten Tüzünataç hiçbir zaman “Ben aktörüm” demedi. Fazla üzerine gidildiğini düşünüyorum.Gülfem Hatun harikaBeni dizide en çok etkileyen karakterlerden biri Gülfem Hatun. Ne yazık ki, çok fazla sahnesi yok. Genellikle birilerinin yanında oluyor. Ama aslında onun öyle bir hikâyesi var ki, neden o hikâyeye girmediklerini anlamıyorum. Gülfem Hatun’a Selen Öztürk hayat veriyor. Öztürk, o kısacık anları bile değerlendirmeyi iyi başarıyor. Çünkü onun her sahnesinde bakışından beden diline bir fark oluyor. Özellikle bu sezon onu izlerken çok keyif alıyorum. Yaşlandırılmasına rağmen beden diliyle de onu bize yaşatıyor. Yani makyajla yüzü 50 ama konuşması, bakışı, elini tutuşu bile 50. Bazı oyuncular gibi yüzü eli tavrı 25 değil. Umarım onun hikâyesini de izleme fırsatı buluruz. Zaten Hürrem öldükten sonra Kanuni Sultan Süleyman’a ilk eşi Gülfem Hatun bakıyor. İnşallah o sahneleri görürüz.
TRT 1’in yeni dizisi Eski Hikâye, çarşamba akşamı ilk bölümüyle ekrana geldi. Dizinin ilk bölümü “Bir küçük dünya, bir büyük mesele” adıyla yayınlandı. Eski Hikâye, adından da anlaşılacağı gibi eski ve klişe bir hikâye… Ezel ve İntikam dizileri gibi bir intikam hikâyesi etrafında yaşanıyor. Bana sorarsanız izlediğimiz her şey klişe ama bunu nasıl ekrana taşıdıkları önemli. Eski Hikâye’yi önce senaryo açısından irdeleyelim. Levent Cantek imzalı senaryonun diyalogları kesinlikle etkileyiciydi. Ancak en büyük sorun olay örgüsündeydi. Dizi neredeyse bir saat gereksiz sahneler peşinde koştu. Ekran karşısında “Hadi şimdi olaya gir” diyerek bekledim. Finale yaklaşan dilimde biraz hızlansa da, ilk bölüm zayıf olmuştu. Fakat ilerleyen bölümlerde iyi bir senaryoya dönüşeceğinin sinyalini verdi. Açıkçası ben Eski Hikâye’yi izlerim. Bence senaryonun en büyük avantajı bir intikam hikâyesi dışında güzel bir mahalle öyküsü sunmasıydı. Ayrıca her karakterin kendine has bir üslubunun olması da dikkat çekti. Bu işe zenginlik katmıştı. Ama keşke aşka daha erken girselerdi. Görüntü yönetmeni Ahmet Bayer ve yönetmen Bahadır İnce’nin ellerine sağlık… Bize ışığıyla, oyuncu motivasyonuyla, kadrajıyla inandırıcı bir dünya kurmuşlar. Bolahenk imzalı müzikleri de beğendim.Babaanneye bayıldımDizinin başrol oyuncusu Buğra Gülsoy. İlk kez Unutulmaz dizisinde izlediğimden beri çok daha iyi yerlere geleceğine adım kadar emin olduğum bir isim. Gülsoy, hem sinema ve televizyonda hem de tiyatroda üretmekten bir an olsun vazgeçmeyen bir isim. Son olarak Kuzey Güney’de rol aldı. Eski Hikâye’de karşımıza bambaşka bir Mete olarak çıktı. Bana kalırsa o hiç kendisini tekrar etmiyor. Mete karakteri Güney’den çok farklıydı. Fakat aynı şeyi Murat Daltaban için söyleyemeyeceğim. Neredeyse ekrandaki tüm kötü iş çeviren adam rollerinde onu izliyoruz. Ne yazık ki, o da bu rolleri hep aynı biçimde oynuyor. Murat Boztepeli’de onu izlerken “Ne de olsa televizyona iş yapıyoruz. Üzerine fazla bir şey koymaya gerek yok” duygusunu fazlasıyla hissettim. Funda Eryiğit, beklentimin çok üzerinde bir performansla karşımızdaydı. Buğra Gülsoy’la da iyi partner olmuşlar. Osman Alkaş’ı ilk kez Derviş Zaim’in Gölgeler ve Suretler filminde izledim, sonra da Öyle Bir Geçer Zaman ki’de oynadı. Kıbrıslı bir tiyatrocu. Alkaş canlandırdığı karaktere o kadar bürünüyor ki, ona inanmaktan başka şansınız kalmıyor. Bu kez muhafazakar baba Sadri karakteriyle sinirlerimizi bozmayı başardı. Uraz Kaygılaroğlu, Harem ve Pis Yedili’den sonra bakkal Ömer karakteriyle dramada karşımızda… Ama rolünün altından kalkmıştı. Benim favori karakterim babaanne oldu. Ferda Işıl’ın yanına ışınlanıp onunla sohbet etmek istedim. O kadar gerçekçi bir yorumdu. Tabii ki, Tuğçe Kumral, Sermet Yeşil ve Diren Polatoğulları’nı da es geçemem. İkisi de çok başarılıydı.Figürasyon zayıftıDizide beni rahatsız eden iki karakter oldu. Taksiciye hayat veren Sinan Demirer, komik olmak için fazla çaba harcamıştı. Biraz daha doğal olsa ortaya şahane bir mahalle hayatı çıkabilirdi. Damla Debre, zengin bir kızı oynamasına rağmen fiziksel olarak fazla yapay duruyordu. Keşke kostüm ve saç-makyajla daha doğal hale getirilseydi. Buğra Gülsoy’un styling’ini Nilüfer Gürbüz yapıyor. Açıkçası ben gündüzleri öğrenci, geceleri taksici ve normal bir mahallede yaşayan Mete’nin bir tarzının olduğunu hissettim. Abartıdan uzak, karakterin inandırıcılığını artıran başarılı bir stil olmuş. Yapımcı Fatih Enes Ömeroğlu, bu işe çok para yatırmış. Fakat yapımda gösterdiği hassasiyeti keşke figürasyonda da hissettirseydi. Bar sahnesindeki adam korkunç oyunculuğuyla göz tırmaladı. Bu tip projelerin ağırlığını yok etmemek için figürasyona da ağırlık vermek lazım. Eski Hikâye, ne yazık ki reyting verilerinde Tüm Kişiler’de 1.17’yle 53’üncü, AB’de 1.16’yla 38’inci oldu. Bu kadarını hak etmiyordu. Ama bence yayın saati yanlış. 22.30 bu kalitede bir dizi için yanlış. Eski Hikâye 20.00’de ekrana gelmeli. Kısacası, Eski Hikâye, ana merkezine bir intikam hikâyesini koyan, etrafını mahalleyle süsleyen ve sonunda aşka selam çakan bir iş olmuş. Fenomene dönüşmez ama bir öyküyü lezzetli bir oyunculuk performansı ve iyi bir rejiyle izlemek istiyorum diyenler için iyi bir alternatif…
Salı akşamlarının reyting matematiği artık oturdu gibi görünüyor. Zira reyting O Ses Türkiye ve Kaçak arasında paylaşılıyor. Onları Çalıkuşu, Benim İçin Üzülme, Seksenler ve Bir Aşk Hikâyesi takip ediyor. O Ses Türkiye’nin bu sene iki gün yayınlanacağını yazdığım zaman fazla olabilir diye düşünmüştüm. Ama görüyorum ki, daha fazla yayınlansa yine izlenir Acun Ilıcalı. Gelelim O Ses Türkiye’ye… Hülya Avşar ve Mustafa Sandal’ın yerine Ebru Gündeş ve Gökhan Özoğuz’un gelmesi kesinlikle daha iyi oldu. Yeni yüzlere ve seslere ihtiyaç vardı. Gündeş ve Özoğuz gibi iki zıt isim yarışmaya o kadar iyi entegre oldu ki, Hadise ve özellikle Murat Boz biraz yapay kaldılar. Gökhan Özoğuz çok sempatik ve doğallıkla kazanıyor. Eskiden Murat Boz için hissettiklerimizi şimdi onun için söylüyoruz. Fakat Gökhan Özoğuz’un doğallığı Murat Boz’un puan kaybetmesine sebep oluyor. Şu aralar kimi görsem “Murat Boz, O Ses Türkiye’de oynuyor” demeye başladı. O nedenle tekrar eski günlerine dönmeli. Sempati kolayca antipatiye dönebilir.Çalıkuşu misafir odası gibiDizi günü salı, artık O Ses Türkiye günü gibi görünüyor. Yarışmaya da Kaçak kafa tutuyor. Bu hafta ekrana gelen ikinci bölümüyle Kaçak, iyi gidiyor. Kaçak’ın hikâyesi gitgide açılıyor ve böyle devam ederlerse yerlerini kimseye bırakmazlar. Benim İçin Üzülme, Çalıkuşu ve Kaçak’ın gelmesiyle kan kaybetmişti ama bu hafta Tüm Kişiler’de toparlamaya başladı. Ama olan Seksenler’e oldu. Genellikle ilk 10’da yer alan Seksenler bu hafta 16’ıncıydı. Açıkçası Çalıkuşu için üzüldüğümü söylemeliyim. Çünkü çok sevdiğim bir roman ve dizidir. Bu defa birbirlerine çok yakışacaklarına inandığım bir çift oynuyor, çok iyi yönetmenler çekiyor. Üstelik Kanal D’de ekrana geliyor. Ama bazen olmayınca olmuyor. İş kalitesiz mi? Kesinlikle hayır. Ama senaryo dili ve kurulan dünya sizi o döneme götürmüyor. Bir arkadaşımın söylediği ve çok sevdiğim bir söz var: Çalıkuşu, bir evin misafir odası gibi olmuş. En güzel haliyle her zaman hazır olan ve hep soğuk duran…Dila Hanım Show TV’deGeçen sezon başlayan Dila Hanım, Star TV’de ekrana geliyordu. Erkan Petekkaya ve Hatice Şendil’in başrolünü oynadığı dizi Medcezir’in Star’da yayınlanmasıyla saat 22.30’dan sonra ekrana gelmeye başladı. Dizi geç saatte yayınlanmasıyla kan kaybetmeye başladı. Bunun üzerine yapımcı Faruk Turgut, Star’la anlaşarak diziyi alıp Show TV’ye götürdü. Yani Dila Hanım yarın 20.00’de Show TV’de ekrana gelecek. Amaç, Dila Hanım’a yeni oyuncular katılmasıyla sezon sonuna kadar devam ettirmek. Şimdi saat 20.00’de Dila Hanım, Medcezir, Karagül, Böyle Bitmesin, Yalan Dünya ve Huzur Sokağı ekrana gelecek. Cuma günü reyting aslanın midesinde… Bakalım, bu değişim reyting listesini nasıl etkileyecek? Onu da cumartesi sabahı öğreneceğiz…
Oyuncusu değişti, Fatih’i oynayan Mehmet Akif Alakurt kılıçla set çalışanına saldırdı derken Fatih, pazartesi akşamı görücüye çıktı. Dizi daha başlamadan benim için iki sorun vardı. İlki, bize Fatih diye izletecekleri Mehmet Akif Alakurt’un öfke kontrolünü beceremiyorken, nasıl adil bir padişah olduğuna inanacağımızdı. İkincisi de yönetmen Merve Girgin’di. Kadın draması kurmada başarılı olmasına rağmen, bu kadar ağır bir yükün altından kalkıp kalkamayacağına dair endişelerim vardı. Bunu da açıkça dile getirmiştim. Ama pazartesi ekran karşısına önyargılarımı kaldırarak oturdum. Dizinin ilk dakikasından finale kadar izlediğimde gördüm ki, boşuna endişe etmemişim. Öncelikle koskoca Fatih Sultan Mehmet’i anlattığınız birinci bölümün başrolü müzik olmuştu. Daha karakterler harekete geçerken yüksek müziğe maruz kaldık. Diyalogları duymakta çok zorlandık. Fatih’i gördüğümüz ilk sahnede dublajlı sesini duyduğumuzda karaktere yabancılaştık.Senaryoda tutku eksiktiDizinin en temel problemi senaryo, başrol oyuncusu ve yönetmendi. Yani bir dizinin en önemli üç kalemi… Ortada bizi ekrana çekecek bir senaryo yoktu. Bölümün büyük bir kısmı Fatih’i zehirlemeye çalışan cariyeye acıyarak geçti. Düşünün o kadar büyük bir hata var ki, kahramanımızı öldürmeye çalışan kişiye acıdık. Çünkü senarist Funda Çetin, olayı cariyenin gözünden anlatmıştı. Diğer çatışma konumuz ise Gülbahar ve Çiçek Hatun’un şehzadeleri tahta çıkarmak istemesiydi. Kurulan senaryoda sıfır tutku vardı. İki baş kadın kahramanımız Fatih için mücadele edeceğine ikisinde de, “Bir an önce ölse de çocuklarımızı tahta çıkarsak” duygusu hâkimdi. Dizide ne aşk, ne tutku ne de kudretli bir Fatih gördük. Senarist bize öyle bir Fatih çizmiş ki, neredeyse vur ensesine al lokmasını diyecektik. Yönetmen Merve Girgin’in işi çok zor kabul ediyorum ama önünde çok dişi bir konu var. Bizi kurduğu dünyayla o sarayın kolidorunda hissettirebilirdi. Ama adeta bir ilkokul müsameresinde hissettik kendimizi… Başrol oyuncusu Mehmet Akif Alakurt’tan Fatih olmamış. İstanbul’u fethetmiş bir cihan imparatoru o kadar öngüvensiz durmaz, boş bakmaz, atın üstünde durmayı bilir, duruşuyla, konuşmasıyla bizi büyüler. Bu diziyi daha çok kadınlara izletmek istiyorsanız, kadınların güçten etkilendiğini unutmamak gerekiyor. Bizim karşımızda kudretini kaybetmiş bir padişah vardı. En çok takıldığım sahnelerden biri, Fatih’in pazar yerine gidiş kılığıydı. Bir padişah nasıl tebdili kıyafetsiz oraya gider diye düşündüm. Bir de küçücük çocuk bile Fatih’i nasıl tanır?Dekorlar çok başarılıydıGülbahar ve Çiçek Hatun’a gelirsek… Gamze Özçelik, Game of Thrones Cersei Lannister’a benziyordu. Çiçek Hatun’u yorumlayışı ise Hürrem gibiydi. Neyse ki, Seda Akman Gülbahar Hatun’u iyi yorumlamıştı. Ama oradaki en büyük sorun, oğlu Beyazıd’la neredeyse yaşıt gibi durmasıydı. Elmas Ağa, Sümbül Ağa’nın üçüncü sınıf benzeri gibiydi. Kabul ediyorum, seyirci ışıl ışıl bir görüntü izlemek istiyor. Ama dizinin ışığında bu kadar da parlaklık fazla olmuştu. Kostümlere de bir eleştirim olacak. Canan Göknil, iyi kıyafetler hazırlamış ve ama renklerdeki uyumsuzluk göz tırmalıyordu ve karakterlerin inandırıcılığını azaltmıştı. Dekor konusunda hiçbir şey diyemem. Sanat yönetmeni Soydan Kuş ve ekibi muhteşem bir dünya kurmuş… Tartışmasız ortada çok büyük bir emek var. Herkesin eline sağlık ama reytinglerde Fatih, Tüm Kişiler’de 4.10’la 4’üncü, AB’de 3.91’le 5’inci oldu. Çünkü Fatih, rejisinden senaryosuna, oyunculuklarından kostümlerine kadar Fatih Sultan Mehmet’in kudreti altında ezilen bir iş olmuş. Ne yazık ki, ortaya öngüvensiz bir dizi çıkmış. Dizi, Muhteşem Yüzyıl’ın kötü bir çakması gibi duruyordu.
Osmanlı Tokadı’nın ilk bölümünü izlediğimde gerçekten çok eğlendim.Hatta keşke bu fikri dizi yapacaklarına film çekselerdi diye düşündüm. Çünkü fikir şahaneydi. İstanbul’un fethi sırasında iki yeniçerinin 2013’e ışınlanması ve yeni hayata adaptasyonu durum komedisi yaratıyordu. Üstelik Uğur Çavuşoğlu ve Alper Kul’un oyunculuk performansı muazzamdı. Dizi 8’inci bölümde sezon finali yaptı. Geçtiğimiz cumartesi de yeni sezonunu açtı. Dizinin ilk 8 bölüm senaristi Necati Şahin, yönetmeni Mustafa Şevki Doğan’dı. Bu sezon senarist ve yönetmen değişikliğine gittiler. Doğan yönetmen koltuğunu Hakan Gürtop’a, Şahin ise senaryoyu Resul Ertaş ve Oktay Berber’e devretti. Bu arada ne ilginç değil mi, dizinin başkahramanları Doğan ve Şahin’di. Yani eski senarist ve yönetmenin soyadları… Gelelim dizinin son bölümünde olanlara… Öncelikle Uğur Çavuşoğlu ve Alper Kul’a sabır diliyorum. Neredeyse onların olmadığı sahne yoktu. Dizinin bütün yükü onların sırtındaydı. Tüm öykü onlarla yürüdü. Bu da bir televizyon dizisine yakışmadı. Bir diziyi sadece iki karakter var etmez. Belli ki, açılış bölümünü komedi çıkaracak karakterler üzerinden yapmak istedi yeni senaristler…Ama karakterlerin gereğinden fazla kullanımı hikâyede antipati yaratmış. Ayrıca senaryonun diyalogları konusunda da özellikle altını çizmek istediğim bir nokta var. Anlattıkları dönem gereği İslamiyet vurgusu yapmak gerekiyor. Fakat her iki diyalogdan birinin dini sözcükler içermesi abartıydı. Bu kadar vurguya gerek yoktu. Dönem gereği yeteri kadar kullanılabilirdi. Kısacası, Osmanlı Tokadı yeni sezonuna, yeni senaristleri ve yönetmeniyle başladı. İlk bölümlerinde dikkat çeken şey ise abartıydı. Reyting sonuçlarına gelirsek, Tüm Kişiler’de 1.21 reytingle 36’ıncı, AB’de ise 1.48’le 24’üncü oldu.Osmanlı Tokadı’na tavsiyem, daha sade bir anlatım dili, diğer karakterlerin öyküye dahil edilmesi ve durum komedisi yarılmasıdır.Çınar’ı merak ediyorumBugün TRT Çocuk’ta Çınar başlıyor. Beni neden ilgilendirdiğine gelirsek, çünkü ilk kez Osmanlı dönemini anlatan bir çizgi filmimiz oluyor.Grafiti 2000 imzalı Çınar, bize her bölüm bir macera anlatacak ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda dağılışına kadar geçen süreci çocukların ilgisini çekecek bir şekilde mercek altına alacak. Projenin yaratıcısı Varol Yaşaroğlu’yla konuştum. Yaşaroğlu, “Bu çizgi dizide özellikle savaş sahnelerini yoğun kullanmayacağız. Çünkü hedef kitlemizi daha çok çocuklar oluşturuyor” dedi. Açıkçası işi merak ediyorum. Çünkü ne yazık ki, biz tarihini okumayan ve ekranlardan öğrenen bir toplumuz. O nedenle Muhteşem Yüzyıl gibi diziler tarihe olan merakı artırıyor. Çınar’da doğru bir anlatım kullanılırsa çocuklar için iyi olacağını düşünüyorum. Okul öncesi tarih hakkında bilgi sahibi olacaklar. Bence sadece çocuklar değil, ebeveynler için de faydalı olabilir…
Bu ülkede sanatçı kimdir diye çok tartışıyoruz ya, işte cuma günü kaybettiğimiz Tuncel Kurtiz sanatçı kelimesinin tam karşılığıydı. Bir röportaj nedeniyle 6 yıl önce tanışma şerefine nail olmuştum onunla. Anlattıklarını, yaşam enerjisini, sanata bakışını, insana olan sevgisini dinledikçe de hayranlığım artmıştı. Çünkü nev-i şahsına münhasır biriydi. Bizim bildiğimiz kalıpların dışındaydı. O yola insanı severek çıkmıştı. Ünlüydü, seviliyordu ama halktan hiç kopmadı. Kendisini hiç saklamadı. Onu belediye otobüsünde, metroda, eylemde, pazarda, restoranda görebilirdiniz. Hiç izole bir hayatı olmadı. Herkesle sohbet ederdi. Onun beslenme kaynağı zaten insandı, hayattan kopmamaktı. Bir kez bile kimseyi hor gördüğüne şahit olmadım. Sabahları spor yapardı, dünya starlarının uyguladığı oyuncu egzersizini yapmadan güne başlamazdı.Özakman vefat ettiBu ülkenin demokrasiyle sınavının en yakın şahitlerindendi. İstanbul’a sevdalıydı. Ama “Artık İstanbul eski İstanbul değil” diyerek Kaz Dağları’na gitti. Mesleğinden de kopmadı. Gençlere hep yol gösterdi. Onunla sohbet etmek tarihte yolculuk yapmak gibiydi. Bazı insanlar hiç yaşlanmaz ya, Tuncel Kurtiz 77 yaşındaydı ama hepimizden genç bir ruha sahipti. O nedenle ona ölüm yakışmadı. Bizim ondan öğreneceğimiz çok şey vardı. Tuncel Kurtiz, sen çok büyük bir ustaydın, bize şahane filmler, diziler, şiirler, oyunlar bıraktın. İnsan olmanın her şeyin üstünde olduğunu gösterdin. Emanetin bizde, sen ışıklar içinde yat… Daha Tuncel Kurtiz’in vefatının şokunu üzerimizden atamadan dün Turgut Özakman’ın vefat haberi geldi. Türk tiyatrosuna çok güzel oyunlar armağan etti Özakman. Keskin kalemiyle romanlar yazdı. Ama çoğunluk onu Şu Çılgın Türkler kitabıyla tanıdı. TRT’ye çok hizmet etti. Hem Kurtiz, hem de Özakman bu ülkeye hizmet etti. Arkalarında onlarca öğrenci bıraktılar. Mekânınız cennet olsun, nur içinde yatın…Yalan Dünya iyi başladıCuma reytingin aslanın midesinde olduğu akşam. Zira, Medcezir, Karagül, Tatar Ramazan, Huzur Sokağı, Böyle Bitmesin, Kayıp, Dila Hanım yayınlanıyor. Bu yarışa Yalan Dünya’da katıldı. Bu kadar dramanın arasında tek komedi alternatifiydi. O nedenle bence şansı yüksekti. Gelen reyting sonuçları da onu gösteriyor. Yalan Dünya Tüm Kişiler’de 3.96 reytingle 4’üncü, AB’de 6.38 reytingle 3’üncü oldu. Özellikle AB reytingi çok iyi. Zaten proje tasarımı daha çok AB kitlesine hitap eden bir proje Yalan Dünya. O nedenle bence AB başarısı şaşırtıcı değil. Peki, Yalan Dünya beklenen etkiyi verdi mi? Bence konu geçtiğimiz sezon sıkmaya başlamıştı. Hümeyra ve Rutkay Aziz’in katılması hikâyeyi hareketlendirmiş. Ayrıca Avrupa Yakası duygusunu da vermiş. Hümeyra’ya bayıldım. Onu ekranda görmeyi özlemişim. Belli ki, bundan sonra Deniz ve Rıza aşkına yeni engel geldi. Yalan Dünya’da kibar tabiriyle şehirli ve taşralı çatışması izleyeceğiz. Vasfiye Teyze’de bu iki aile arasında ortalığı karıştıracak. Dizinin oyunculukları konusunda fazla söze gerek yok. Herkes üstüne düşeni yapıyor. Ama ben bu sezon Hümeyra ve Gonca Vuslateri paslaşmalarını merakla bekliyorum. Eminim bizi gülmekten kırıp geçirecekler.
Aylardır merakla beklediğimiz A.Ş.K. dizisi çarşamba akşamı görücüye çıktı. Hazal Kaya, Aslı Tandoğan, Hakan Kurtaş, Nebahat Çehre ve Kaan Urgancıoğlu’nun rol aldığı dizi bir tenis maçıyla başladı. Azra karakterinden dinlediğimiz monolog ise Woody Allen’in Maç Sayısı filmindendi. Ardından jenerik geldi. Nebahat Çehre’nin adı ilk yazılandı. Yapım şirketinin bu tavrını çok kibarca bulduğumu baştan söylemeliyim. Hakan Kurtaş konusunda önyargılarım vardı. Ama oyunculuğuyla önyargılarımı sildi. Hazal Kaya’yla aralarındaki uyum gözden kaçmadı. Fakat yılın dizi çifti olacaklarını düşünmüyorum. Hazal Kaya’nın Azra karakterini yorumlayış biçimini beğendim. Çünkü bize ilk andan finale giden sürece kadar hırslı bir âşık olduğunu gösterdi. Özellikle Kerem’le Azra’nın kıskançlık sahneleri çok gerçekçiydi. Benim için en önemli kıstas daha önce rol aldığı dizilerden farklı bir karakter yorumunu ortaya koyması oldu. Aslı Tandoğan’ın dizinin başından sonuna kadar geçen süreçteki oyunculuğu farklıydı. İlk 40 dakika izlediğimiz Şebnem’le sonrasında gördüğümüz Şebnem başkaydı. Başta hiç inandırıcı bulmamama rağmen, 40’ıncı dakikadan sonra Şebnem’le empati kurabildik. Hazal Kaya ve Aslı Tandoğan için en büyük eleştirim kostüm konusunda olacak. İkisi de kısa boylu bu iki oyuncuya o kadar mini etekler, şortlar giydirilmesi ne yazık ki onları şişman göstermişti. Kostümlerin kalitesi konusunda lafım yok ama genel olarak oyuncuların vücutlarına göre giydirilmemişti. Nebahat Çehre’yi de bugüne kadar rol aldığı diziler arasında en kendisine yakışmayan kostümlerle izledik.Orhan karikatür gibiydiBeni en çok şaşırtan kostüm hatası, ben bunu hata olarak tanımlayacağım, Orhan Ağabey karakteriydi. Tugay Mercan çok başarılı bir oyuncu. Ancak ilk göründüğü sahnede saks mavisi ceketle bir mafya babasını canlandırması karakterin inandırıcılığına zarar vermişti. Hikâyenin yaşanma sebebi olan, babasının borçları nedeniyle Kerem’i tehdit eden ve sonunda bu borç yüzünden aşkını satılığa çıkaran bir çiftin, o gördüğümüz Orhan Ağabey’den korkması imkânsız. Hiçbir mafya babası o sempatik suratla, saks mavisi ceketle ve post-it’e yazılmış 500 bin lira borç çizelgesiyle konuşmaz. Bana kalırsa Orhan Ağabey karakterini bu yorumla karikatürleştirmişler. Bu da hikâyeye zarar vermiş. Çünkü ben o karakteri her gördüğümde güldüm. Onun adamını oynayan Osman Akça, Orhan karakterinden daha inandırıcıydı. Gelelim rejiye… Dizinin yönetmen koltuğunda Ömür Atay oturuyor. Kapalıçarşı’dan beri dizi yönetmiyordu. A.Ş.K.’ın ilk bölümünü bir ayda çekmiş. Fakat reji dilinde bir bütünlük yoktu. Bazı sahnelerde eklektik duruyordu. Ama genel anlamda işin duygusunu çıkarmıştı. Önümüzdeki bölüm ortak bir dil oluşacağına inanıyorum. Senaryoda Serdar Soydan imzası var. Konu çok klişe olmasına rağmen işleyiş biçimi merak uyandırıyordu. Söylemeden edemeyeceğim, senaryonun fakir aile kısmı çok başarılıyken zengin aile tarafı zayıftı. Dizideki müzik kullanımını çok başarılı buldum. Aytekin Ataş müzikleriyle farkını ortaya koymuştu.Mekânlar olağanüstüydüDizinin mekânlarına bayıldım. Belli ki, yapım çok emek harcamış. Şebnem ev ve Büyükada’daki ev olağanüstüydü. Yapımcı Faruk Turgut, bu işe ciddi para harcamış. Projenin her sahnesinde bu emeği hissettik. A.Ş.K. tüm iddiasına rağmen ne yazık ki, reytinglerde Muhteşem Yüzyıl’a kafa tutamadı. Dizi Tüm Kişiler’de 4.20 reytingle 4’üncü, AB’de 5.58’le ikinci oldu. Muhteşem Yüzyıl A.Ş.K.’ın iki katı reyting aldı. Bunu öngörebiliyorduk. Fakat beni şaşırtan Tüm Kişiler’de Pis Yedili ve Muhteşem Yüzyıl’ın özetinin de altında kalması oldu. Oysa hikâye genelin ilgisini çekebilirdi. Üstelik Hazal Kaya’nın genç kitlesini düşündüğümüzde Pis Yedili’den çok seyirci çalabilirdi. Ama Pis Yedili’nin seyircisi dizisine sahip çıktı. Bana kalırsa çarşamba tartışmasız Muhteşem Yüzyıl’ın liderliğiyle devam eder. İkincilik ve üçüncülük yarışında ise A.Ş.K. ve Pis Yedili yarışır. A.Ş.K. haftaya biraz daha reytingini artıracaktır.
Salı akşamı iki iddialı yapım yayın hayatına başladı. Bir tarafta Kanal D’de Burak Özçivit ve Fahriye Evcen’le Çalıkuşu, diğer yanda atv’de Gürkan Uygun ve Özlem Yılmaz’la Kaçak vardı. Üstelik Çalıkuşu’nu Çağan Irmak, Kaçak’ı Volkan Kocatürk yönetiyordu. İlk bakışta “Tartışmaya bile gerek yok. Kazanan Çalıkuşu olur” diyorsunuz ama sonuçlar onu göstermiyor. Çalıkuşu Tüm Kişiler’de 4.08 reytingle beşinci, AB’de 5.67’yle ikinci oldu. Kaçak ise Tüm Kişiler’de 5.72’yle ikinci, AB’de 4.60’la beşinci oldu. Çalıkuşu daha iddialı bir proje gibi görünmesine rağmen neden Tüm Kişiler’de beklenen başarıyı sergileyemedi? Çalıkuşu’nun senaryosunu aylar önce okuma fırsatım oldu. Senaryo dilinin ağdalı olması şüphelendirmişti. Ama Fahriye Evcen ve Burak Özçivit’i düşündükçe bu senenin rüya çifti oldular demiştim. Ne yazık ki, hayalimde kurduğumu ekranda göremedim. Dizi çocukluk sahneleriyle açıldı. Ben masalları çok sevdiğim için o masalsı anlatımı da sevdim. Özellikle çocuk oyuncular Melissa Giz Cengiz ve Ceren Arslan muhteşemlerdi. Neredeyse 40 dakika Feride’nin acılarına tebessüm ederek şahit olduk. Fahriye Evcen ve Burak Özçivit’in sahneye çıktığı anlarda ise hayal ettiğimiz kimyayla karşılaşamadık. Bu arada Fahriye Evcen’in Feride yorumunu çok beğendim. Fakat Burak Özçivit’in oyunculuğu fazlasıyla teatraldi. Esin Engin’in bizi geçmişe götüren o meşhur Çalıkuşu jeneriğiyle başlamak çok akıllıcaydı. Çünkü tanıdık biriyle yeniden karşılaşmış gibi hissettik. Kostümler ve sanat ekibi de çok başarılıydı. Ama masalları bir yere kadar dinledik.Masalı acıya dönüştürdüKaçak’a gelirsek… 9 sene Kurtlar Vadisi’nde Memati karakterine hayat verdikten sonra Gürkan Uygun’un rol alacağı dizi yapmak büyük riskti. Düşünsenize bizim için o Memati’ydi. İlk defa başrol olacaktı. İyi karakter oyuncularının başrolde olması her zaman risk faktörünü artırıyordu. Üstelik bugüne kadar daha çok komedi işleriyle ses getirmiş Süreç Film imzası vardı. O nedenle önyargılıydım. Kaçak’ı ilk duyuran bendim. Yeni Robin Hood olacak demiştim. Ama bu kadarını beklemiyordum. Öncelikle yönetmen Volkan Kocatürk’ün kurduğu dünya ve geçişleri çok başarılıydı. Onu Şubat’ta da çok beğenirdim. İşin kalitesini artırmış. Ali Gündoğdu dramada bugüne kadar en başarılı işine imza atmış. Zülküf Yücel’in senaryosu akıcıydı. Gerçi 2005 yapımı A History of Violence'dan uyarlamaydı ama yine de karakter derinlikleri, olay örgüleri ve çatışmaları dozundaydı. Ajitasyonun suyunu çıkaracak çok sahne vardı ama kıvamında bırakılmıştı. Gürkan Uygun, Berk Hakman ve Mustafa Avkıran oyunculuk performansıyla muazzamdı. Dizi, Ahmet’in Romeo oluşuyla başladı, masal gibi bir aşk, mutlu bir evlilik ve müthiş bir baba-oğul ilişkisi izledik. Yarısından sonra da bu kadar mükemmellik sadece masallarda olur diyerek bizi gerçeklerle, acıyla yüzleştirdiler. Çalıkuşu’nun dezavantajı buydu. Onlar acıları masala dönüştürdüler. Kaçak ise masalı acıya… Kaçak’ı beğendim ve izlemeye devam edeceğim. Söylemeden olmaz… İyi oyuncu kendisini her yerde belli eder. 9 sene Memati’yi oynadıktan sonra bizi Serhat olduğuna inandıran Gürkan Uygun’a da tebrikler…Seksenler kan kaybettiGelelim, Salı akşamının diğer dizilerine… Seksenler, Kaçak ve Çalıkuşu’nun rekabete katılmasıyla kan kaybetti. Ben Onu Çok Sevdim, 22.00’den sonra ekrana gelmesine rağmen can çekişti, 2 reytingi bile göremedi. Şansı da görünmüyor. Bence tek sebebi objektif olmayan senaryosu… Benim İçin Üzülme rakipleri karşısında dik durmaya çalıştı ama önümüzdeki hafta Kaçak onu zorlar. Fakat salının şampiyonu şüphesiz O Ses Türkiye… Acun Ilıcalı, bu sene dramaların kabusu olacak gibi görünüyor. Son olarak, Kanal D bu sezon yayın akışını çok yanlış kurguladı. Güneşi Beklerken’i salıdan pazara almayacaktı. En azından bir gün birinciliği yaşamaya devam ederdi.