Oyuncusu değişti, Fatih’i oynayan Mehmet Akif Alakurt kılıçla set çalışanına saldırdı derken Fatih, pazartesi akşamı görücüye çıktı. Dizi daha başlamadan benim için iki sorun vardı. İlki, bize Fatih diye izletecekleri Mehmet Akif Alakurt’un öfke kontrolünü beceremiyorken, nasıl adil bir padişah olduğuna inanacağımızdı.
İkincisi de yönetmen Merve Girgin’di. Kadın draması kurmada başarılı olmasına rağmen, bu kadar ağır bir yükün altından kalkıp kalkamayacağına dair endişelerim vardı. Bunu da açıkça dile getirmiştim. Ama pazartesi ekran karşısına önyargılarımı kaldırarak oturdum. Dizinin ilk dakikasından finale kadar izlediğimde gördüm ki, boşuna endişe etmemişim. Öncelikle koskoca Fatih Sultan Mehmet’i anlattığınız birinci bölümün başrolü müzik olmuştu. Daha karakterler harekete geçerken yüksek müziğe maruz kaldık. Diyalogları duymakta çok zorlandık. Fatih’i gördüğümüz ilk sahnede dublajlı sesini duyduğumuzda karaktere yabancılaştık.
Senaryoda tutku eksikti
Dizinin en temel problemi senaryo, başrol oyuncusu ve yönetmendi. Yani bir dizinin en önemli üç kalemi… Ortada bizi ekrana çekecek bir senaryo yoktu. Bölümün büyük bir kısmı Fatih’i zehirlemeye çalışan cariyeye acıyarak geçti. Düşünün o kadar büyük bir hata var ki, kahramanımızı öldürmeye çalışan kişiye acıdık. Çünkü senarist Funda Çetin, olayı cariyenin gözünden anlatmıştı. Diğer çatışma konumuz ise Gülbahar ve Çiçek Hatun’un şehzadeleri tahta çıkarmak istemesiydi. Kurulan senaryoda sıfır tutku vardı. İki baş kadın kahramanımız Fatih için mücadele edeceğine ikisinde de, “Bir an önce ölse de çocuklarımızı tahta çıkarsak” duygusu hâkimdi. Dizide ne aşk, ne tutku ne de kudretli bir Fatih gördük. Senarist bize öyle bir Fatih çizmiş ki, neredeyse vur ensesine al lokmasını diyecektik. Yönetmen Merve Girgin’in işi çok zor kabul ediyorum ama önünde çok dişi bir konu var. Bizi kurduğu dünyayla o sarayın kolidorunda hissettirebilirdi. Ama adeta bir ilkokul müsameresinde hissettik kendimizi… Başrol oyuncusu Mehmet Akif Alakurt’tan Fatih olmamış. İstanbul’u fethetmiş bir cihan imparatoru o kadar öngüvensiz durmaz, boş bakmaz, atın üstünde durmayı bilir, duruşuyla, konuşmasıyla bizi büyüler. Bu diziyi daha çok kadınlara izletmek istiyorsanız, kadınların güçten etkilendiğini unutmamak gerekiyor. Bizim karşımızda kudretini kaybetmiş bir padişah vardı. En çok takıldığım sahnelerden biri, Fatih’in pazar yerine gidiş kılığıydı. Bir padişah nasıl tebdili kıyafetsiz oraya gider diye düşündüm. Bir de küçücük çocuk bile Fatih’i nasıl tanır?
Dekorlar çok başarılıydı
Gülbahar ve Çiçek Hatun’a gelirsek… Gamze Özçelik, Game of Thrones Cersei Lannister’a benziyordu. Çiçek Hatun’u yorumlayışı ise Hürrem gibiydi. Neyse ki, Seda Akman Gülbahar Hatun’u iyi yorumlamıştı. Ama oradaki en büyük sorun, oğlu Beyazıd’la neredeyse yaşıt gibi durmasıydı. Elmas Ağa, Sümbül Ağa’nın üçüncü sınıf benzeri gibiydi. Kabul ediyorum, seyirci ışıl ışıl bir görüntü izlemek istiyor. Ama dizinin ışığında bu kadar da parlaklık fazla olmuştu. Kostümlere de bir eleştirim olacak. Canan Göknil, iyi kıyafetler hazırlamış ve ama renklerdeki uyumsuzluk göz tırmalıyordu ve karakterlerin inandırıcılığını azaltmıştı. Dekor konusunda hiçbir şey diyemem. Sanat yönetmeni Soydan Kuş ve ekibi muhteşem bir dünya kurmuş… Tartışmasız ortada çok büyük bir emek var. Herkesin eline sağlık ama reytinglerde Fatih, Tüm Kişiler’de 4.10’la 4’üncü, AB’de 3.91’le 5’inci oldu. Çünkü Fatih, rejisinden senaryosuna, oyunculuklarından kostümlerine kadar Fatih Sultan Mehmet’in kudreti altında ezilen bir iş olmuş. Ne yazık ki, ortaya öngüvensiz bir dizi çıkmış. Dizi, Muhteşem Yüzyıl’ın kötü bir çakması gibi duruyordu.
Fatih dizisi padişahın kudreti altında ezilmiş
Haberin Devamı