Gani Müjde’nin proje tasarım ve senaryosunu üstlendiği, Süleyman Seçik’in yönetmen koltuğunda oturduğu, Bülent Emrah Parlak, Gözde Kansu ve Burak Kut’un başrollerini paylaştığı Ankara’nın Dikmeni çarşamba akşamı ilk bölümüyle görücüye çıktı. Bir Ankara pavyonunda şarkı söyleyen Dikmen’i müşterisinin İstanbul’a gelmeye ikna etmesiyle başladı. İstanbul’da lüks bir daireye, dört arabaya ve bir anda şöhret olmaya hemen inandı Dikmen. Diğer taraftan İstanbul’da yaşayan kuzeni Latif ve eşi Tilbe’nin telaşını izledik tam iki saat boyunca… Piyano dersi verdiği öğrencilerin velilerine davet veren Tilbe’nin paniği Obama’yı ağırlayacak gibiydi. Özellikle beş dakikada bir tekrarladığı “Piyano dersi verdiğim öğrencilerin aileleri bu akşam gelecek ve onlar A plus insanlar” diyaloğu bir süre sonra can sıkmaya başladı. Sonunda “Anladık, kimin geleceğini, neden sürekli tekrarlıyorsunuz” derken buldum kendimi…Ankara’da residence yok mu?Malum, komedi projelerinde hem ekranda hem de sinemada yükseliş var. Recep İvedik 4 gişede aldı başını gidiyor. Ankara’nın Dikmeni’de Recep İvedik’in kuzeni gibi olmuş. Dikmen, İvedik’in biraz daha törpülenmiş hali gibi… Ankara’da şarkı söyleyen ve İstanbul’a ünlü olmaya gelen Dikmen’in İstanbul’a indiğinde verdiği tepkilerde abartılı. Türkiye’nin başkenti Ankara ama navigasyon gördüğünde Dikmen sadece İstanbul’da varmış gibi davranıyor ya da hayatında ilk defa bir residence görmüş gibi tepki veriyor. Ankara yüksek binalar şehri olmuş. Şehrin her tarafı residence dolu… Ankara’dan İstanbul’a gelen ve “Görgülü” kuzeninin ailesine bomba gibi düşen Dikmen’in hikâyesi fikir olarak komik geliyor ama dizide zamanlama sorunu vardı. Hikâye o kadar yavaş aktı ki, esprilerin tadı kaçtı. Oyunculuklara gelirsek, Gözde Kansu hikâyenin kötü polisi… Diziye son dakika dahil olmasına rağmen iyiydi. Bana biraz Kaynanalar dizisinin Tijen’ini çağrıştırdı. Bülent Emrah Parlak zaten iyi oyuncu… Ama biraz daha minimal oynaması gerekiyor. Bir de Dikmen olduğuna inanmalı. Burak Kut’u ilk oyunculuk performansı ve acemiliği ekrana yansıyor. Fakat karaktere zaten çok iş düşmüyor. Zamanla alışacaktır. İşin özü, Ankara’nın Dikmeni yoğun siyasi gündemin yaşandığı çarşamba akşamı Tüm Kişiler’de 6.30 reytingle 3’üncü, AB’de 5.95’le 2’nci oldu. Ama hikâyenin hızlanması, esprilerin zamanlamasının tutması gerekiyor. Aksi takdirde hızla düşüşe geçecektir. Herkesin emeğine sağlık…Medcezir’den sağduyulu davranışMalum, çok zor günlerden geçiyoruz. Çarşamba günü Berkin Elvan’ın cenazesini kaldırdık. Daha onun acısı geçmeden o akşam iki ölüm haberi daha geldi. Burak Can Karamanoğlu ve polis memuru Ahmet Küçüktağ… Üç aileye de başsağlığı ve sabır diliyorum. Cuma akşamı ekrana gelen Medcezir dizisinde iki gönderme vardı. İlki, elinde ekmekle sokakta yürüyen çocuğun avukat Selim başını okşayarak "Aslan yavrusu yoldan değil kenardan yürü, başına bir şey gelmesin. Ne çıkacağı belli olmaz" demesiydi. İkincisi ise dizinin sonunda çıkan “Ülkenin dört bir yanındaki bütün kayıplar, izi silinmeyecek birer acı olarak kalbimizde kalacak… Hayatın, ölüme; kardeşliğin düşmanlığa; barışın çatışmaya üstün gelmesi umuduyla…” yazısıydı. Ne kadar güzel bir mesaj… Medcezir ekibinin sağduyulu davranışını kutluyorum. Ama bunu yayınlanan tüm dizilerden de bekliyorum. Ülkede ne yaşanırsa yaşansın insanlar dizi izlemeye devam ediyor. Hal böyleyken, dizilere büyük görev düşüyor.
Başrollerini Engin Akyürek ve Tuba Büyüküstün’ün paylaştığı, senaryosunu Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat’ın kaleme aldığı, Ahmet Katıksız’ın yönetmen koltuğuna oturduğu, Ay Yapım imzalı Kara Para Aşk çarşamba akşamı ilk bölümüyle görücüye çıktı. Dizi karlı Van görüntüleriyle ve bir çatışma sahnesiyle açılış yaptı. Ardından da kaçakçılık ve organize şubede görevli Ömer Demir’in (Engin Akyürek) Van’da bir operasyonla çocukları kurtarmasına şahit olduk. Bu operasyonla ödülünü alırken bir aylık bir iznin de sahibi oldu. O da soluğu nişanlanmak için İstanbul’da aldı… Sonra kamera İtalya’ya döndü. Elif Denizer’in (Tuba Büyüküstün) İstanbul’a gelişini kısa bir İtalya turuyla izledik. O anda da jenerik girdi. İtalya’da başlayan jenerik siyah ekranda yönetmen Ahmet Katıksız yazmasıyla son buldu ve o anda sinemadan Ömer’le Sibel çıktı. Sibel, “Neden aşk filmleri hep acıklı biter?” diye sordu. Bugüne kadar izlediğim en güzel jenerik olduğunu söylemeliyim. Ayrıca dizinin finaline dair verdikleri ipucu da çok zekiceydi. Kara Para Aşk’ın müzikleri de başarılıydı. Toygar Işıklı yine şahane bir iş ortaya çıkarmış. Ayrıca dizinin ilk 20 dakikasında herkesi tanıdık ve hikâyenin tam ortasına düştük. İlk bölüm kim kimdir uzamasının da böylece önünü kestiler.Akyürek başarılıydıSema Ergenekon ve Eylem Canpolat, tıpkı Karadayı’da olduğu gibi yine seyirciyi 1-0 öne geçirdikleri bir hikâye kurmuşlar. Çünkü iyi aile dostu Tayyar’ın (Erkan Can) ailenin başına çorap ören isim olduğunu hemen anladık. Zaten ilk bölümün finaline yaklaşırken bize gösterdiler. Şimdi Elif ne zaman anlayacak diye bekleyeceğiz. Polisiye, gerilim ve aşkın peşinden gideceğiz. Oyunculuklara gelirsek; Engin Akyürek yine rolüne iyi hazırlanmış. Van’da operasyon yaparken, ağabeyiyle konuşurken, sevgilisiyle ilgilenirken, öldüğünü öğrendiğinde, olayın peşine düştüğünde ve Elif’le işbirliği yaptığında her yerde o kadar gerçek bir duygudan çıkış yapmış ki, onun Ömer olduğuna inanmamak mümkün değil. Ayrıca kariyerini çok iyi yönettiğini düşünüyorum. Hem nefes alıp kendisini yeniliyor, hem de yüzünü eskitmiyor. İşinden başka hiçbir konuda gündeme gelmiyor. Tuba Büyüküstün, 20 Dakika’da ciddi bir kan kaybına uğramıştı. Bu defa Elif olarak ona inandık. Ama sesiyle oynaması gerekiyor. Oyunculuk sadece bedeniyle o karakteri bulması anlamına gelmiyor. Sesini de o karaktere dönüştürmesi gerekiyor. Bu konuda çalışmasını tavsiye ediyorum. Aksi takdirde her oynadığı işte aynı kişi gibi görünüyor. Burak Tamdoğan’a kocaman bir alkış. Ömer’in ağabeyi olarak çok gerçekti. Erkan Can, Saygın Soysal, Güler Ökten’i izlediğim için de çok mutluyum.Dördüncü olduSadece şuna ciddi anlamda takıldım. Zengin evinde cenazenin ardından düzenlenen duada neden kimse üzülmüyor. Herkes kendi derdine düşmüş. Ölen onların babası değil mi? Nebahat Çehre, A.Ş.K. dizisinden çıkmış Kara Para Aşk’a gelmiş gibiydi. Tamamen aynı karakteri izliyor gibiydik. Yönetmen Ahmet Katıksız, hikâyeye kendi üslubunu koymuş. Özellikle detaylarla ciddi anlamda uğraşmış ve duyguyu seyirciye geçirmeyi başarmış. Sonuç olarak, Kara Para Aşk, Tüm Kişiler’de 5.34 reytingle dördüncü, AB’de 5.09’la 7’nci oldu. Bence bunu hak etmiyordu. Muhteşem Yüzyıl’ı geçemeyeceği belliydi. Ama her iki grupta da ikinciliğe oturması gerekirdi. Fakat tam da Berkin Elvan’ın cenazesinin kaldırıldığı, herkesin içinin kan ağladığı gün yayına girdi. Hem alternatif kanallara kaçış vardı, hem de biraz yüzümüz gülsün istedik. İnsanlar ekonomik, siyasi ve toplumsal krizlerin yaşandığı dönemlerde gülmek ve rahatlamak isterler. Eğer Kara Para Aşk, ilk bölümde olduğu gibi mizahını da eksik etmez, seyirciye bulmaca çözdürmeye kalkmazsa reytingini yükseltecektir. Ben birkaç mantık hatası dışında kostümünden oyuncu kadrosuna, senaryosundan rejisine işi çok beğendim. Umarım, en kısa zamanda hak ettiği yere ulaşır. Herkesin emeğine sağlık.
Salı akşamı ikinci bölümü yayınlandı Kurt Seyit ve Şura’nın… İnşallah birinci bölümün hataları yoktur ve su gibi akıp gider diyerek oturdum ekran karşısına… Tam 151 dakika yayınlandı. Yani 2.5 saat… Üstelik 2 saat boyunca hiç reklam arasına gitmedi. Amaç 22.30’da biten Küçük Ağa’nın ardından yükselişe geçmekti. Bu açıkça belliydi. Ama uzadıkça tadı kaçtı. Işık, müzik, reji, oyunculuklar düzelmişti. Özellikle Kıvanç Tatlıtuğ artık ne olacağına karar vermişti. İlk bölümde hem çapkın, hem asker, hem de âşıktı. Ama ikinci bölümde âşık bir asker oldu Seyit. İki bölümün sonunda dizinin asıl sorunu da ortaya çıktı. Kurt Seyit ve Şura’nın senaryosundaki olay örgüsü ve diyaloglar ihtişamını karşılamıyor. Bolşevik İhtilali’nin gölgesinde yaşanan olağanüstü bir aşkı anlatıyor Kurt Seyit ve Şura. Kitabı okuyanlar bilir, Seyit ve Şura birbirilerini gördükleri anda âşık olurlar. Baloda ilk kez dans eder ve öpüşürler. O günden sonra da birbirlerinin diğer yarısı olduklarına inanırlar. Ama dizide ilk bölüm işin içine bir iddia katıldı. Bu iddia işi o kadar hafifletti ki, ben gözümü kapatıp sadece diziyi dinlediğimde Huzur Sokağı’nın ilk bölümünü izlediğimi zannettim. Hatırlarsanız, orada da Feyza Bilal’i tavlamak için iddiaya giriyordu. Ama genel olarak diyaloglar Küçük Sırlar, Medcezir gibi gençlik dizilerini anımsatıyor. Yani görüntü Anna Karenina, diyaloglar Medcezir.Rus tarihine ilgisiz değilizSeyit ve Şura’nın aşkı kitapta o kadar gerçek anlatılmış ki, gerçekten kalbiniz çarparak okuyorsunuz. Ama bu ekrandan hiçbirimize geçmedi. Hiç konuşmasalar, Kıvanç Tatlıtuğ ve Zeynep Farah Abdullah arasında inanılmaz bir kimya var. Rus tarihine ilgisiz olduğumuzu da düşünmüyorum. Eğer ilk iki bölümde dönemi bize yansıtarak anlatsalardı, ilgi gösterirdik. Üstelik Karadeniz karışmış, Ukrayna’da direniş varken ve KırımTürkleri yeniden gündemdeyken yayına girdi Kurt Seyit ve Şura. Aslında 1-0 öndeydi. Ama tarihi binalarda verilen yemekler ve davetler işi kurtarmıyor. Açıkçası işin ritmi ağır ilerliyor. İki bölüm boyunca ne izledik? Nasıl âşık olduklarını anlamadığımız Seyit ve Şura, cepheye gitmeden aşktan kendini bahçede şişe vurmaya veren Seyit, cephede savaşan Seyit ve askerleri, öpüşmeler ve sevişme… Keşke sokaklardaki durumu ilk bölümde anlatsalardı.Küçük Şura Ağa’yı geçemediBir de gidemediğimiz coğrafyalarda anlatılan hikâyelere ilgiliyiz. Kitapta Seyit, Şura’ya St. Petersburg’u gezdirirken meydanları, binaları, tarihi anlatır. Dizide o sahneyi izleyemedik. Gezi bir meydanda eve gitmeye karar verilerek son buldu. Keşke seyirciyi turistik bir geziye çıkarsalardı. İlk iki bölümü karıştırıp bir kurgu yapsalardı, eminim çok daha iyi olurdu. Kurt Seyit ve Şura, Tüm Kişiler’de 5.15 reytingle 6’ncı, AB’de 9.14 reytingle ikinci oldu. Seyit’in Küçük Şura’sı da Küçük Ağa’yı geçemedi. Diziyi bayıla bayıla izlemeye razı çok büyük bir kitle vardı ama her geçen gün kan kaybediyor. İşin acı tarafı, bu ekibin işi toparlayacağına adım eminim. Umarım o güne kadar iş işten geçmiş olmaz.
Bu sene Survivor daha ilk haftadan olaylı başladı. Özellikle Gönüllüler Takımı arasında yaşanan kutuplaşma şiddetini artırarak devam edecek gibi görünüyor. Bir yanda Turabi ve Sahra, diğer tarafta Yiğit, Berna, Ekrem ve Samanta. Pazartesi akşamı ilk eleme yapıldı. Bu kez değişen eleme sistemine göre herkesin aldığı oyu gördük. Gönüllüler Takımı’nda en yüksek SMS’i Turabi aldı. Onu Müge, Yiğit, Berna, Mert, Ertunga, Samanta, Ekrem ve Sahra takip etti. Gönüllüler Takımı elenmesi için Ekrem’i önermişti. Birinci olan Turabi onun karşısına Yiğit’i çıkardı. Ancak Ekrem’in oyu daha az olduğu için adaya ilk veda eden isim Ekrem oldu. Ekrem, elendikten sonra verdiği röportajda “Gönüllüler’i bir takım olarak görmüyorum. Orada kazanmasını istediğim kişiler var” dedi. Haksız değil… Takım gibi yarışmıyorlar, stratejik eleme yapmıyorlar. Kişisel hırslar yarışmanın önüne geçmiş gibi görünüyor. Sahra ve Turabi ikilisi, Turabi’nin birinciliğini de öğrendikten sonra adada krallığını ve kraliçeliğini ilan eder gibi görünüyor. Karşılarında da Yiğit olacak. Biz bundan sonra Turabi ve Yiğit savaşına sahne olacağız. Ünlüler’e gelince, henüz dikkat çekmeyi başaramadılar. Onların adalarında da sadece Turabi konuşuluyor. O nedenle bu sene Survivor’ın en çok konuşulacak ismi Turabi’dir ve olmaya devam edecek. Demedi demeyin…Beni Böyle Sev bitmiyorPazar günü TRT’ye ziyaretimi kaleme almıştım ve TRT 1’de bitecek dizileri açıklamıştım. Orada son anda bir değişiklik olmazsa Beni Böyle Sev’in sezon sonunda final yapacağını yazmıştım. İşte o değişiklik olmuş. Yazım yayınlandıktan sonra TRT yönetimiyle yaptığımız telefon konuşmasında Beni Böyle Sev’i devam ettireceklerini açıkladılar. Başrollerini Alper Saldıran ve Zeynep Çamcı’nın oynadığı Beni Böyle Sev benimde çok sevdiğim diziler arasında yer alıyor. O nedenle bitmemesine çok sevindim.Mekânın cennet olsun Berkin ElvanDaha 15 yaşındaydı, aslında 14… Gezi Olayları sırasında ailece yemeğe oturmadan önce sadece ekmek almaya gitmişti. Ama polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesiyle sofra yerine hastane buldu kendini… Daha 14 yaşında ve 45 kiloydu. 269 gün ölüme meydan okudu. 16 kiloya kadar düştü. O uyudu, biz dua ettik, umuda sığındık. 15 yaşına hastanede uyuyarak girdi. 11 Mart sabahı da kötü haber geldi. Berkin Elvan, hayata gözlerini yumdu. Berkin çocuktu, yaşayacak koca bir hayatı vardı önünde… Düşecekti, ağlayacaktı, gülecekti, dostları olacaktı, âşık olacaktı. Ona yakışan hayat buydu. Ama olmadı, bugün Berkin’in cenazesi kalkıyor. 15 yaşında, 16 kilo girecek o toprağa Berkin. Peki, küçücük bir çocuğun yaşam hakkını elinden alanlara soruyorum, değdi mi? Vicdanınız rahat mı? Berkin Elvan, mekânın cennet olsun… Sen giderken, biz de masumiyetimizi kaybettik kardeşim…
Star TV, 3 Adam’ın TV8’e transfer olmasının ardından Büşra Pekin, Şahin Irmak ve Sadi Celil Cengiz’le Kim O! programına başladı. Bu kez karşımıza Çok Güzel Hareketler’den tanıdığımız Hıyarlı Baba, Havuçlu Anne karakteriyle çıktılar. Sadi Celil Cengiz’de kayınço Ferhat olarak onlara katıldı. İlk program cumartesi akşamı Survivor’ın ardından açılış yaptı. Açıkçası formatı çok beğendim. Esprilerde çok iyiydi. Fakat Hıyarlı Baba ve Havuçlu Anne bu formata eski kaldı. Keşke başka karakterler olsalardı, o zaman yeni bir programımız olduğunu hissederdik. Bu arada Murat Dalkılıç’ın mütevazılığıyla ev halkını kendisinin ünlü olduğuna ikna etme çabası görülmeye değerdi. Kim O!, Tüm Kişiler’de 4.79’la 8’inci, AB’de 5.12 reytingle 5’inci oldu. Fakat Kim O! bir talk-show değil… O nedenle 3 Adam, Makine Kafa ya da Beyaz Show’la karşılaştırmak doğru olmaz. İlk program ailenin talk-show’a başlama hikâyesi işlendi. Gelecek bölümlerde neler olacağını göreceğiz.Oscar modası devam ediyor!Oscar ödül töreni her yıl bir moda yaratıyor. Bu senede selfie modası başlattı. Oscar ödül töreni bittiğinden beri kimi görsem ya da instagram hesabıma baksam karşıma bir selfie çıkıyor. Bu modaya futbol takımları, dizi ekipleri, şarkıcılar da katıldı. Anlaşılan bu akım devam edecek. Adeta bir selfie çılgınlığı yaşanıyor. Kendisini Oscar selfie’sine photoshop’la yerleştiren de bol, başka fotoğraflarla selfie yapan da… Peki, bu moda ne kadar devam eder? Mart ayında süreceği kesin ama nisanda yeni bir moda başlar diye umut ediyorum. Herkes hem Oscar selfie’sine kendisini photoshop’la yerleştirecek hem de yepyeni fotoğraflar çıkacak.Çarşamba akşamı zor geçecekÇarşamba akşamı ekranda büyük bir kapışma yaşanacak. Zira iki yeni dizi başlayacak, bir dizi final yapacak ve iki dizide büyük olaylar gerçekleşecek. Tuba Büyüküstün ve Engin Akyürek’in başrollerini paylaştığı, Ahmet Katıksız’ın yönetmenliğini üstlendiği Kara Para Aşk saat 20.00’de atv’de başlayacak. Aynı saatte Kanal D’de, Bülent Emrah Parlak, Gözde Kansu ve Burak Kut’un başrolünü oynadığı Ankara’nın Dikmeni start verecek. Ardından Özgü Namal, İbrahim Çelikkol, Mustafa Üstündağ, Burçin Terzioğlu ve Yasemin Allen’in rol aldığı Merhamet final yapacak. TRT 1’de Kızılelma’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yapılan suikast ortaya çıkacak. Star TV’de Muhteşem Yüzyıl var. Şehzade Mustafa’nın ölümünün ardından olaylar hızlandı. Bu hafta Kanuni Sultan Süleyman, Beyazıd ve Selim arasında seçim yapıyor. Yine olaylı bir bölüm bizi bekliyor. Ama bu kadar olay çarşamba akşamı kumandanın paylaşılmasını zorlaştıracak.
TRT 1’in dizilerine önem veriyorum. Geçmiş yıllarda kumandamızın sonlarında yer almasına rağmen, son üç yılda ibreyi yukarıya taşıdı. Artık piyasada ciddi bir rakibe dönüştü. Özellikle 2012 ve 2013 yıllarında başarılı işlere imza attı. Bu yıl sektörün kötüye gidişinden TRT 1’de nasibini aldı. Bazı büyük ve iddialı projelerine veda etti. Cuma günü Ankara’daydım ve TRT 1’in yeni kanal koordinatörü Kurtuluş Zeydan’la tanıştık. TRT bir devlet kurumu olduğu için bende hep önyargı oluşturuyor. Aslında önyargımı bir önceki kanal koordinatörü Bülent Ata yıkmıştı. Sektörü ve değişen medyayı aynı frekanstan tartışabilmiştik. Kurtuluş Zeydan’da aynı bakış açısıyla karşıladı beni. Öncelikle bir devlet kurumu olan TRT’de genç ve gelişime açık yöneticiler görmekten dolayı mutlu olduğumu söylemeliyim. Zeydan’ın yapmak istediği güzel projeler var. Özellikle dizi süreleriyle ilgili bir adım atmaya hazır. Yapım ve oyunculardan bu konuda destek bekliyor. Ortak bir amaçta herkes taşın altına elini koyarsa sürelerin 60 dakikaya indirilebileceğini söylüyor.Seksenler’de Almanya açılımıDizilere gelince, TRT 1’de Beni Böyle Sev, Seksenler, Kızılelma, Zengin Kız Fakir Oğlan, Böyle Bitmesin, Osmanlı Tokadı ve Bir Yusuf Masalı yayınlanıyor. TRT 1, haziran ayında Dünya Kupası’nı yayınlayacağı için TRT 1 dizileri mayıs sonu ve haziran ayının ilk haftası final yapacak. Öncelikle son anda bir değişiklik olmazsa Beni Böyle Sev final yapıyor. Zeydan, Seksenler’de bir Almanya açılımı olacağını söylüyor. Almancı kavramı derinleşecek. Kızılelma zaten yeni başladı ve gelecek sezonda devam edecek. Zengin Kız Fakir Oğlan ise bir Afrika açılımı yapacak. Böyle Bitmesin haziran ayının başında final yapacak. Osmanlı Tokadı’da final yapacak dizilerden… Bir Yusuf Masalı devam ediyor. Yedi Güzel Adam yeni başlayacak dizilerden… Hâlâ görüşülen birçok proje olduğunu söylüyor Zeydan. Kısa ziyaretimi noktalarken aklımda en çok kalan şey, dizi sürelerin kısalması oluyor. Oyuncuların, set çalışanlarının, senaristlerin ve yapımcıların en büyük şikâyeti sürelerken, umarım TRT 1 bu işe öncülük edebilir.Kurtlar Vadisi halkın zirvesindeReyting sonuçları zaten Kurtlar Vadisi’ni zirvede gösteriyor ama 12 yılda bir dizinin hâlâ neden izlendiğini anlamakta bazen zorlanıyorum. Ocak ayından bu yana birkaç şehre gittim. En sevdiğim şeylerden biri gittiğim şehirlerin çarşısında esnafla sohbet etmektir. Elazığ, Malatya, Samsun, Kütahya, Trabzon ve Ankara’da konuştuğum herkese “Hangi diziyi izliyorsunuz?” diye sordum. Ağız birliği etmişçesine herkes ilk olarak “Kurtlar Vadisi” diye cevap verdi. “Neden?” dediğimde ise “Yıllarca izledik, sonunu merak ediyoruz. Alışkanlık yaptı” dediler. Bu da şunu gösteriyor. Ekipler emek harcayıp dizi çekiyor ama izleyici de ekran karşısında bir mesai harcıyor. Ortada onların da bir emekleri var. Kendi emeklerine de saygı duyuyorlar ve finaline kadar sabrediyorlar.
Dün vizyona giren Bizum Hoca filminin Trabzon, Ankara ve Samsun’da galası yapıldı. Ben de ilk defa bir filmin üç şehirdeki galasına eşlik ederek seyirci reaksiyonlarını inceleme fırsatı buldum. Yapımını Zenos Film’in, senaristliğini Yılmaz Okumuş’un, yönetmenliğini Serkan Acar ve Yılmaz Okumuş’un üstlendiği Bizum Hoca filminin başrollerini Cezmi Baskın, Levent Ülgen, Sabriye Kara ve Serhat Özcan paylaşıyor. Filmde; Seymen Aydın, Mehmet Usta, Erdem Baş, Alay Cihan, Şamil Kafkas, Volkan Girgin, Tahsin Taşkın, Fatih Topçuoğlu, İsmail Habiboğulları, Pınar Şenol, İsrafil Höse, Özge Gürel de rol alıyor. Bizum Hoca, fonuna Karadeniz’i alıyor ama derdi hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü ağaçlarımızın, derelerimizin bizim olduğunu hatırlatıyor. Üstelik bunu yaparken mizah tadından hiç vazgeçmiyor. Film, Trabzon’un bir köyüne tayini çıkan ama geciken imam yerine köylülerin fahri imam arayışıyla başlıyor. Bizum Hoca, köylü tarafından namaz kıldırmak için ikna ediliyor. O sırada köyün ortasına HES bombası düşüyor. Resmi imamın gelmesiyle de ortalık iyice karışıyor. Köyü örgütleyen Bizum Hoca HES’in karşısında dururken, resmi imam HES’e destek veriyor. Filmin sürprizlerini anlatarak bozmak istemiyorum ama bu yıl izleyip de en çok güldüğüm ama aynı zamanda düşündüğüm filmlerden biri olduğunu söyleyebilirim.Üç gala yapıldıFilmin en sevdiğim tarafı ise çevrecinin daniskası köylüleri anlatırken ideolojik bir görüşe sığınmaması… Örgütlenmeyi, protestoyu hep sola yükleyen sinemamızda merkezine insan olmayı ve çevre sevgisini koyuyor Bizum Hoca. Tabii Gezi’ye göndermelerinin de alkış aldığını söylemeden geçmeyelim. Kısaca, Bizum Hoca, dereleri için mücadele eden köylüleri anlatıyor. Aslında Gezi’nin Karadeniz halini gözler önüne seriyor. Mutlaka izlemenizi öneriyorum. Gelelim üç farklı ilde yapılan galalara… İlk durak Trabzon’du. Film Trabzon’da geçtiği için film ekibi ve basın mensupları krallar gibi karşılandık. Galada izdiham yaşandı. Filmi kahkahalarla izledik. Trabzon’da Sümela Manastırı’na yaptığımız gezinin ardından soluğu Ankara’da aldık. Ankara izleyicisi de Trabzon seyircisiyle aynı yerlerde kahkahayı patlattı. Ama Gezi’ye göndermelerin olduğu sahnelere de alkışlarla eşlik etti. Cezmi Baskın’a dikkat!Ankara’dan sonraki durak Samsun’du. Üçüncü kez izlememe rağmen ben hâlâ aynı yerlere güldüğümü fark ettim. Samsun izleyicisi de eşlik etti. Galaların sonunda yönetmenler Serkan Acar ve Yılmaz Okumuş’a “Elinize sağlık. Karadeniz’de geçen ama herkesi ilgilendiren bir meseleye değinmişsiniz. Üstelik güldürmeyi hedeflerken bölgeciliği değil, herkesi hedeflemişsiniz” dedim. Çünkü Bizum Hoca, sadece Karadeniz’in değil, Türkiye’nin sorununa parmak basıyor. Bizum Hoca Cezmi Baskın filmde harikalar yaratıyor. Seymen Aydın ve Mehmet Usta’ya da dikkat diyorum. Film güzel ve izlenmeli ama küçük bir kusuru var. Bazı sahneler uzuyor. 10 dakika kısa olsa tadından yenmezmiş.
Senarist Ece Yörenç, yapım Ay Yapım, yapımcı Kerem Çatay, yönetmen Hilal Saral, başrol oyuncuları Kıvanç Tatlıtuğ ve Farah Zeynep Abdullah olunca ve muazzam bir tanıtım kampanyası yapılınca Kurt Seyit ve Şura’nın dizi sektörünü yerinden oynatacak, 20 reytingleri zorlayacak bir dizi olacağı beklentisine girdik. Zira bu ekibin fenomene dönüştürmediği iş neredeyse yok. Ama ilk bölüm izleyicide yarattığı beklentiyi karşılamadı. Bunun nedenlerini tartışmak lazım. Öncelikle dizinin en büyük sorunu ışıktı. Defalarca yazdım, televizyon ve sinema birbirinden farklı değerlendirilmeli . Sinema ışığını televizyonda uygulayamazsınız. Çünkü seyirci ekranda her şeyi net görmek istiyor. Oysa Kurt Seyit bize ilk dakikadan gol attı. Dizinin ilk 3 dakikası ve devamında pekçok sahne neredeyse karanlığa teslim olmuştu. Her sahnede değişen ışığa değinmiyorum bile... Ama muazzam mekânlar ışık yüzünden dekor gibi duruyordu. Bu dizinin görüntü yönetmeni dışında bir de görüntü danışmanı var. Yeni bir meslek çıkmışken, yapılan bu hatalar kabul edilir değildi.30 dakika balo sahnesi olur mu?Kurt Seyit ve Şura’nın ilk bölümünden reytingleri ezip geçeceğini konuşurken, sektördeki kuşlarımdan ilk bölümünün neredeyse yüzde 50’sinin balo sahnelerinden oluşacağını öğrendim. O gün “Geçmiş olsun, Türk izleyicisine çok yabancı bir durum ve izlemezler” demiştim. Ne yazık ki, dizinin yaklaşık 30 dakikası balo sahnelerinden oluşuyordu. O sahnelerin atmosferi, müziği, duygusu o kadar sıkıcı olmuştu ki, işim olmasa ben bile kanalı değiştirecektim. Sanırım, ekip uzun süredir Rusya’da ve ihtişamlı tarihi binaların ve kostümlerin etkisinde kalmışlar. Kendileri o sahneleri o kadar sevmişler ki, atmaya kıyamamışlar. Bu arada diziyi Türk izleyicisine yaptıklarını unutmuşlar. Keşke ilk bölümün adını “Baloda Dans” koysalarmış. Hilal Saral, sektörde en beğendiğim yönetmenlerden biridir. Özellikle sahnenin duygusunu sağmak konusunda ustadır. Ama beni Kurt Seyit ve Şura’da hayalkırıklığına uğrattı. En son Şura ağlarken bir detayla farkını koyacak dedim ama olmadı. Müziğin sesinden diyalogları anlamakta çok zorlandık. Güzel başlayan jenerik müziği neredeyse tüm bölüm boyunca neredeyse hiç durmadan çalınca sinir bozmaya başladı. Keşke başka temalarla destekleselermiş.Görüntü Atatürk, ses KuzeyOyunculuklara gelirsek... Kıvanç Tatlıtuğ’un inanılmaz yakışıklı göründüğünden bahsetmeye gerek yok herhalde... Ama oyunculuğu konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Görüntü Atatürk, ses Kuzey olmuştu. Oysa Kuzey Güney’de yakışıklılığından çok oyunculuğunu konuşmuştuk. Farah Zeynep Abdullah’ı çok beğeniyorum. O da inanılmaz güzel gözüküyordu ama oyunculuğu adına ilk bölüm için söyleyecek sözüm yok. Ama Birkan Sokullu ve Ushan Çakır, olağanüstülerdi. Hem fiziksel olarak olmuşlardı hem de canlandırdıkları kişilere dönüşmüşlerdi. Bu arada dekor, kostüm çok başarılıydı. Senaryo bize hem “gel” dedi, hem de “git”. Açıkçası bu yazıyı yazdığım için mutsuzum. Çünkü sektöre kaliteli işler gelsin ve onların aldığı yüksek reytinglerle ekranda farklı işler izleyelim istiyorum. Çünkü hepinizin gördüğü gibi gitgide kötü işlerle doldurulan bir ekran var. Ama bu iş yarım yamalak olmuyor ve ne yazık ki, ilk bölümün büyük günahı oluyor. Son sözümü çok sevdiğim bir arkadaşımın tanımıyla bitireceğim. Kurt Seyit ve Şura, çok ihtişamlı, asil ama soğuk ve ukala biri gibi olmuş. Onu beğeniyorsunuz ama yanına gitmeye gerek görmüyorsunuz. Sonra sevimli biri gelip elinizi tutuyor. Siz de onun elini tutup gidiyorsunuz. Gecenin özeti, minik Emir Berke Zincidi sempatisiyle ihtişamlı Kurt Seyit ve Şura’nın havasını söndürdü. Umarım, gelecek bölümlerde toparlarlar. Tüm ekibin emeğine sağlık...