Çarşamba akşamı Muhteşem Yüzyıl sezonun en iddialı bölümüyle ekrana geldi. Şehzade Mustafa’nın Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle idam edilmesinin ardından yaşananları izlediğimiz bölüm sezonun en yüksek reytingine de imza attı. Şehzade Mustafa’nın cenazesini sanki izleyici kaçırmak istememişti. 7.5 milyon kişi bu cenazede gözyaşı döktü. Öncelikle Halit Ergenç’in önünde saygıyla eğiliyorum. Her hafta oyunculuğuyla tarih yazıyor. Oğlunun idamını veren bir padişah olarak bu hafta da yine oyunculuğuyla büyüledi. Hırsı, vicdan azabı ve çöküşünü öyle detaylarla süsledi ki, onu izlerken hem kızdık, hem de üzüldük. Ozan Güven, Vahide Perçin, Aras Bulut İynemli, Tolga Sarıtaş, Burak Demir çok doğru bir duygunun peşinden gittiler.Ama işte kocaman bir AMA diyeceğim. Bölüme damgasını kadın oyuncuların inandırıcı olmayan performansları vurdu. Hiç şüphe yok ki, en çok gözümüze batan Fatma Sultan yani Meltem Cumbul’du. Şehzade Mustafa’nın öldüğünü öğrendiği sahnede kullandığı beden dili ve diyalogları şaşırttı. Öncelikle sene 1553. Kanuni’nin kız kardeşi yani bir sultan, herkesin ortasında bir vezir-i azama “Seni ahlaksız köpek” diye bağırabilir mi? Hadi bağırdı, bir damla gözyaşı dökmez mi? Hadi onu da dökmedi ve öfkeli diyelim, Meltem Cumbul gibi profesyonel bir oyuncunun gözlerinde ne öfke ne de üzüntü gördük. Televizyon minimal oyunculuğu kabul eder ama o sahnede sanki tiyatro sahnesindeymiş gibi büyüktü. Ben Fatma Sultan’dan daha çok üzüldüm ve ağladım Mustafa’nın ölümüne… Varın, gerisini siz anlayın…Şehzade Mustafa ölüme böyle gitti! GALERİHerkes ayrı telden çalmışİğneyi kadın oyunculara batırıyorsak, çuvaldızı da yönetmenlere batırmak lazım. Hepimizin gördüğünü onlar görmedi mi? Diziyi Mert Baykal ve Yağız Alp Akaydın yönetiyor. Yağmur-Durul Taylan’da yönetmen danışmanları. Dört yönetmen bu hataları nasıl görmez? Duygusu bu kadar yüksek sahnelerde belli ki oyuncularla iletişim kurmamışlar. Onlara “Siz oynayın işte” denmiş. Çünkü genele bakıldığında bir bütünlük yoktu. Herkes ayrı telden saz çalmış. Muhteşem Yüzyıl gibi büyük, önemli ve dünyaya satılan bir projede olmaması gereken hatalardı. Sonuç? Reytinglerde istenen başarıya ulaşıldı ama bu yazının başlığı “Oyunculuklarıyla nefes kestiler” olmalıydı.
Başrollerini Keremcem, Ezgi Asaroğlu, Yeşim Ceren Bozoğlu, Ceren Moray, Sinan Albayrak, Didem İnselel, Ahu Sungur, Turgay Aydın ve Nurşim Demir’in paylaştığı O Hayat Benim dizisi pazar akşamı ilk bölümüyle ekrana geldi. Önce dedesinin, ardından ailesi zannettiği kişilerin hayatını elinden alan Bahar’ın hikâyesini konu edinen dizinin senaryosunu Ahmet Saatçioğlu, Gül Abus Semerci ve Özer Çetinel kaleme alıyor. Yönetmen koltuğunda ise Merve Girgin oturuyor. Dizi, 1992’de doğum yapan Hasret’in bebeğini yani torununu yardımcısı İlyas’a veren Yusuf’la başlıyor. Ardından 20 yıl sonraya dönüyoruz. Bir gecekonduda Efsun ve Bahar’la yaşayan İlyas ve Nuran’ı görüyoruz. Sefil bir hayatın içinde eziyet edilen üvey evlat Bahar oluyor. Nuran ve Efsun’un tüm kötü kalpliliğine rağmen Bahar sanki melek suyuyla yıkanmış gibi hiçbir şeye ağzını açmıyor. Bir kere bile “Of” dediğini duymuyoruz. 20 yaşında ama hayatta başına gelen hiçbir şeye itiraz etmemesi hiç inandırıcı değil. Diğer tarafta Bahar’ın gerçek babası Mehmet Emir’in müthiş bir servetin içinde yaşadığını ve hiç çocuğu olmadığına şahit oluyoruz. Bir de yanında avukat olarak çalışan ama Mehmet Emir’in en büyük gizli düşmanı olan Ateş var.Bozoğlu ders vermişBirinci bölümde hasta olacağını öğrenen Yusuf, Mehmet Emir’e gidip bir kızı olduğunu söyledi. Ardından da soluğu İlyas’ın yanında aldı. Bahar’ı alıp gerçek ailesine götüreceğini söylediğinde Nuran’la arasında bir arbede çıktı ve yere düşerek öldü. Nuran ve İlyas’ın onu bahçeye gömme sahnesi inandırıcılıktan yoksundu. Düşünün bir insan adam öldürüyor ama onu gömerken zengin aileye üvey kızı yerine öz kızını yamamayı konuşuyor. Sıfır merhamet, sıfır vicdan azabı… Sonuçta Mehmet Emir’in kızını almaya gelmesiyle ilk bölüm sona erdi. Bu meseleyi niye bu kadar uzun uzadıya anlattığıma gelince, sanırım sadece ben değil, izleyen herkes gelecek bölümlerde ne olacağını biliyoruz. Konu hem çok klişe hem de sürprizsiz. Heyecanı da düşük. Konunun klişeliğine karşın senaryo merak uyandırmalı. Oyunculuklara gelirsek… İyi ki dizide Yeşim Ceren Bozoğlu oynuyor. Birinci bölümü resmen sırtında taşımış ve alnının akıyla çıkmış. Ama keşke o gömme sahnesinde aklı hinliğe çalışacağına biraz vicdan azabı çektiğini görseydik. Çünkü adam öldürmek yemek yemek kadar doğal bir şey değildir. Biliyorum bu mizanseni yönetmen verir ama keşke Bozoğlu yönetmeni dinlemeseymiş. Onun dışında emeğine sağlık, adeta birinci bölümde Bozoğlu’ndan oyunculuk dersi izledik.Heyecan ve merak gerekCeren Moray’ı da çok beğendim. Kavak Yelleri’nde, İşler Güçler’de oyunculuğunu beğenirdim. O Hayat Benim’de de bize bencil bir Efsun ortaya koymuş. Keremcem’in yani Ateş’in hikâyesine henüz tanıklık etmedik ama Keremcem’in ekrana yakıştığını düşünüyorum. Hikâyenin zengin tarafı çok karton kalmış. Duygusu olduğuna tek inandığımız kişi Didem İnselel olmuş. O Hayat Benim ilk bölümde Tüm Kişiler’de 2.47 reytingle 22’nci, AB’de 2.53’le 14’üncü oldu. Bu reyting nasıl yükselir? Yeni panel daha basit ve bulmaca olmayan işler izlemek istiyor ama bu kadar basite kaçmamak lazım. Senaryonun ve rejinin bu hikâyeye merak ve heyecan duygusunu eklemesi lazım. Aksi takdirde izlenmez. İlk bölümü izleyerek ben size 39 bölümde neler olacağını anlatabilirim.
Pazartesi akşamı İlker Aksum, Dilara Gönder, Ayçin İnci, Bülent Seyran ve Mehmet Ali Kaptanlar’ın rol aldığı “Ne Diyosuun!” ilk bölümüyle görücüye çıktı. Diziyi Limon Yapım’ın davetiyle Milliyet Gazetesi yazarı Ali Eyüboğlu’yla birlikte ekiple izledik. Dizi başlamadan önce yapımcı Hayri Aslan bize diziyle ilgili bilgiler verdi: “70 dakikalık bir dizi yaptık. İlk bölümü çektikten sonra Kanal D’ye satışımız gerçekleşti. Ritmi çok hızlı oldu. 0.25’lik sahnelerden oluşuyor. 70 dakikada 165 sahne var. Normalde 120 dakikalık bir dramda bile 110 sahne olur.” Hayri Aslan anlattıkça merakım arttı. Sonunda 22.30’da başlayacağı ilan edilen dizi 22.57’de başladı. Dizinin senaristliğini Murat Boyacıoğlu, yönetmenliğini ise Kerem Çakıroğlu üstleniyor. “Ne Diyosuun!” bir ayrılık komedisi olma iddiasıyla yola çıktı ama ilk bölümde vaat ettiğini gerçekleştiremedi. Öncelikle üç yıllık ilişkisini noktalayan Ali Kemal ve Cansu’nun karakter konumlandırmasında ciddi sorunlar vardı. Senarist ve yönetim ters köşe bir iş yapmak isterken gerçekçilikten uzak bir işe imza atmışlar.Cansu’dan kahraman olmazYeni panelde ayrılık komedisi yapıp kadını duygusuz, erkeği sadık göstermek en büyük hata olmuş. Hiçbir kadın üç yıllık ilişkisini noktalarken onu polisle evinden attırmaz. Velev ki attırdı, bundan dizi olmaz. Çünkü o kadını izleyecek kadın bulmak zordur. Kısacası Cansu gibi duygusuz, bencil bir karakterden esas kız, kahraman olmaz. Benim Cansu gibi bir arkadaşım olsa ve yalnızlıktan evine bile almak istemediği eski sevgilisiyle görüşmek istese bencilliği sebebiyle onunla görüşmem. Anlatmak istediğim, bu kadar antipatik bir karakterden ben bile hoşlanmadıysam, bunu anneanneme izletmeniz çok zor. Amerikanvari bir dizi olmuş “Ne Diyosuun!” ama rejisine, color correction’ına, efektlerine gösterilen özen senaryoya gösterilmemiş. Diyaloglara acilen müdahale edilmesi lazım. Değişik bir şey yazmak değildir önemli olan, o farklılığı gerçekçi kılmaktır.İlker Aksum başarılıydıOyunculuklara gelirsek… İlker Aksum bence senaryodaki Ali Kemal’in üzerinde bir performans sergilemiş. Yine şahaneydi. Dilara Gönder, ilk oyunculuk tecrübesi olmasına rağmen iyiydi. Ama esas kız olmaktan uzaktı. Bence karakteri biraz daha yumuşatmalı, çok sert görünüyor. Ayçin İnci beni en çok güldüren oyuncuydu. Amasya elması sahnelerine çok güldüm. Bülent Seyran ve Mehmet Ali Kaptanlar’da başarılıydı. Ama bu iş ekranı dörde bölerek, zamanları binaların üzerine yazarak, Ali Kemal’in odasındaki London kitabını Lon Don diye ayırarak yazarak olmaz. Değişik bir iş yapalım derken, karmaşık bir işin içine düşmüşler. Modern de olmamış. Zaten reyting sonuçları da bunu gösteriyor. Dizi, Tüm Kişiler’de 2.24 reytingle 30’uncu, AB’de 3,06’yla 15’inci oldu. Dizi biterken Ali Kemal, buraya kadar olanları bildiniz ama bundan sonra ne olacağını bilmiyorsunuz dedi ve göz kırptı. Sanırım artık hepimiz ne olacağını tahmin edebiliyoruz Ali Kemal.
Çarşamba günü X Factor Star Işığı yarışmasında dinlediğimiz en iyi ismin İlyas Yalçıntaş olduğunu yazmıştım. Yalçıntaş söylediği İncir şarkısıyla hem jüriyi hem de izleyicileri mest etti. Ama bu kadarını beklemiyordum. Bu hafta nereye gitsem, kiminle konuşsam herkes İncir’den bahsediyordu. Şarkıyı kaç kez dinlediğimi hatırlamıyorum bile… Resmen İncir yağmuruna tutuldum. Fakat beni en çok şaşırtan Güneşi Beklerken dizisinin Sevgililer Günü özel klibini bu şarkıya çekmesi oldu. Kerem ve Zeynep birbirine özlemini bu şarkıyla anlattı.Ne diyeyim, İlyas Yalçıntaş çok şanslı. Şu anda ekranın en sevilen çiftlerinin başında geliyor Hande Doğandemir ve Kerem Bürsin. Albüm çıkarıp bu isimleri klibinde oynatmaya kalksa şansı olamazdı. İşte bu da televizyonun gücü. Eğer doğru yerde, doğru şekilde duruyorsanız sizi bir anda Türkiye’nin gündemine oturtuyor. İlyas Yalçıntaş’ın bundan sonraki tavrı önemli. Yine iyi bir şarkıyla karşımıza çıkarsa yeni dönemde parlayan şarkıcılar arasına adını yazdırması kaçınılmaz olur.Merhamet’e gelmedilerMerhamet’in ilk bölümünü izledikten sonra “Merhamete geldim” başlığıyla yazmıştım. Çok samimi, sıcak ve gerçek bir iş izlediğimizi düşünüyorum. Beni ilk yakalayan Narin ve Deniz’in arkadaşlığı olmuştu. Hayatta en önem verdiğim iki kavram var. Biri samimiyet, diğeri merhamet. Belki de önce adı tavladı beni. Son yıllarda unuttuğumuz bu yüce duyguyu herkese hatırlatsın istedim. Galiba oyuncularda benimle aynı fikirdeydi. Herkes bu işe ruhunu koydu. Neredeyse tüm oyuncularla röportaj yaptım. Merhamet’i özellikle de adından dolayı çok önemsediklerini biliyorum. Bence ekranın en kaliteli işlerinden biri Merhamet. Gül Oğuz’un yapımcılığında, Çağatay Tosun’un yönetmenliğinde, Mahinur Ergun’un kaleminden dökülen hikâyeye Özgü Namal, İbrahim Çelikkol, Burçin Terzioğlu, Mustafa Üstündağ, Yasemin Allen, Ahmet Rıfat Şungar, Dilara Aksüyek, Turgut Tunçalp, Fırat Albayram, Bora Koçak, Erkan Kolçak Köstendil, Ceren Erginsoy, Ayşegül Cengiz Akman, Kosta Kortidis, Mert Asutay, Haldun Boysan, Mehmet Ali Kaptanlar hayat verdi. Ama hiç şüphe yok ki, çocuk oyuncular Elif Ceren Balıkçı, Ece Naz Mutluer ve Burak Can Aras olağanüstüydü. Şimdi ben bu kadar kelamı neden ediyorum. Merhamet 44. bölümde yani 12 Mart’ta final yapıyor. Tüm Kişiler’de bir türlü istenilen reytinge ulaşamaması kanala bu kararı aldırdı. Anlayacağınız ekranda bir kaliteli işe daha elveda diyoruz. Bence devam etmeliydi ama sonuç buysa söylenecek tek söz ver. Merhamet ekibinin emeğine sağlık, bize unuttuğumuz bir duyguyu tekrar hatırlattıkları için…Gulyabani 28 Şubat’ta vizyondaOrçun Benli’nin yazıp yönettiği, başrollerini Deniz Uğur, Ceyda Ateş, Melike Öcalan, Didem Balçın, Kenan Ece ve Mustafa Üstündağ’ın paylaştığı Gulyabani 28 Şubat’ta vizyona girecek. Ama öncesinde Gulyabani’nin klibi geldi. Sözlerini Deniz Uğur ve Ete Kurttekin’in yazdığı, Ete Kurttekin’in söylediği Kızlar şarkısında filmin kadın oyuncuları rol almış. Öcünüz geldi Gulyabani dedikleri şarkıyı sevdim. Youtube’da diznlemenizi öneririm. Filmi de merak ediyorum. Çünkü Yeşilçam’ın kült filmlerindendir Gulyabani. Orçun Benli’nin korku-komedi türünde nasıl bir yorum sunacağını da 28 Şubat’ta göreceğiz.
Son iki haftadır kimi görsem, nereye gitsem herkes bana “Timur Savcı neden Türkiye’den gidiyormuş” diye soruyor. Sadece sektörde çalışan insanları kastetmiyorum, kuaföre gittiğimde bile aynı soruyla karşı karşıya kalıyorum. Herkes 2-3 yıl sektörü bırakıp gitmesine bir kılıf uydurmaya çalışıyor. Neyse ki, tüm bu soruların yanıtlarını Timur Savcı ve eşi Banu Savcı’dan aldım. Geçtiğimiz akşam Savcı çiftiyle karşılaştık. Ben de herkes gibi yanlarına “Son günlerde hayatım sizi kıskanarak geçiyor. Hangi ülkeye yerleşiyorsunuz?” diye gittim. Birbirlerine bakıp “Hiçbir yere” cevabını verdiler. Hatta Banu Savcı, “Bir yere gitmiyoruz. Belki seyahat ederiz. Bizim küçük hayallerimiz var. Birlikte sinemaya gidebilecek vaktimiz olsun istedik” dedi. Timur Savcı, “İş çok büyüdü. Ben sadece televizyondaki istikrarsızlığı düşündüğümde ‘Bir sezon iş yapmayacağım’ dedim. Hakkımda neredeyse her ülkede otel, gayrimenkul aldığıma dair haberler çıkıyor. Ben de izliyorum olanları” dedi.“Muhteşem Yüzyıl’ın finali ekranda olacak!”Hazır Timur Savcı’yı bulmuşken, “Muhteşem Yüzyıl’ın finalini sinemada yapacağınız doğru mu?” diye sordum. Savcı, “Muhteşem Yüzyıl’ın finali kesinlikle televizyonda olacak. Ama elimizde bu kadar rüya bir oyuncu kadrosu varken, bu ekiple bir sinema filmi yapmayı düşünüyoruz. Ama o film dizinin finali olmayacak” diye cevap verdi. Ben yanlarından ayrılırken onların yanına yine birileri geliyordu ve herkesin ilk cümlesi “Son haftam sizi kıskanarak geçti. Nereye yerleşiyorsunuz?” sorusuydu. Onlar yine aynı cümleyi tekrarlıyordu.Şehzade Mustafa’ya gözyaşlarıyla veda ettikHaftalardır Şehzade Mustafa’nın Muhteşem Yüzyıl’a nasıl veda edeceğini merak ediyorduk. Çarşamba akşamı ekrana gelen bölümde bu sorunun cevabını aldık. Bugüne kadar Muhteşem Yüzyıl’da izlediğim en dramatik sahneydi. Ertesi gün hataları konuşuldu. Ama benim aklımda sahnenin duygusu vardı. Daha önce yazmıştım. Bir babanın iktidar hırsı için evladını katletmesini asla ama asla aklım almıyor. Üstelik bu olay bir dizi kurgusu değil, tarihte yaşanmış gerçek bir olay. Kitapta okumak gibi değilmiş izlemek. Halit Ergenç ve Mehmet Günsür’de o kadar gerçek oynamış ki, ben o sahneyi gözyaşları içinde izledim. Mustafa’ya dizideki herkes “Gitme” derken, ekran başındaki izleyici de sonunu bilmesine rağmen “Gitme Mustafa” diyordu. İşte bu ekibin başarısı. Tarihin akışını biliyoruz ama o kadar gerçek sahnelerle karşımıza çıktılar ki, değiştirebileceğimizi zannettik. Tüm ekibin emeğine sağlık. Ben şehzade Mustafa’nın katlini izlerken “Babana bile güvenmeyeceksin lafı bu olaydan sonra çıktı herhalde” derken buldum kendimi. Mehmet Günsür diziye veda etti. Serkan Altunorak, Berrak Tüzünataç ve Sarp Akkaya’da ayrılacak. Muhteşem Yüzyıl haksız yere oğlunu öldürten Kanuni’nin iç hesaplaşmasıyla devam edecek.
Çalgı Çengi’den beri Selçuk Aydemir’in zekâsını takdir ederim. Çok sağlam bir kalemi ve rejisi var. İşler Güçler’den sonra ekrana nasıl bir projeyle geleceğini de merak ediyordum. Perşembe akşamı Kardeş Payı’yla beni kendisine bir kez daha hayran bıraktı. Dizi, kırmızı mercimeğin mucidini anlattığı ve finalini “Bazen en önemli şeyler en önemsenmeyen yerlerden çıkarlar” cümlesiyle bitirdiği bir animasyonla başladı. Ardından dünyaya barış ve mutluluk getirecek bir şey icat ettiğini söyleyen ama su tesisatçısı oldukları için önemsenmeyen iki kardeşi ve ailesini tanıdık. Jenerik ondan sonra geldi. Son zamanlarda izlediğim en iyi jeneriklerden biriydi. Şarkıyı da Ahmet Kural, Murat Cemcir ve Seda Bakan seslendirmiş. İşler Güçler’den aşina olduğumuz isimler oynuyor dizide ama yeni eklenen oyuncularla şahane bir oyuncu kadrosu olmuş. Bu kez Sadi Celil Cengiz yok ama dizide ona da selam gönderildi. Bir sahnede televizyonda Sadi’yi gördük. Sıkı bir Beşiktaşlı, kahve sahibi ve kendisini spora vermiş Tahsin Özdemir olarak Rıza Akın, bilge bir anne Ayşe Kökçü, sonradan görmeliğin, adam sömürmenin, düzenin adamı olmanın kitabını yazan Hilmi rolüyle Şinasi Yurtsever’e bayıldım.Göndermeler dikkat çektiSeda Bakan, Behzat Ç.’deki Eda rolünden sonra Feyyza’yla Kardeş Payı’nda oyunculuğunun üzerine artı 10 koymuş. Kelime Oyunu’ndan aşina olduğumuz Ali İhsan Varol diziye çok yakışmış. Ahmet Kural ve Murat Cemcir bu dönemin Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ı... Tek başlarına başarılılar ama yan yana geldiklerinde ortaya inanılmaz bir mizah çıkıyor. Uzun zaman sonra 60 dakika, mizahi bol, oyuncukları sağlam, ince göndermeleriyle “Oh be ekranda muhalif bir ses var” diyebileceğimiz bir birinci bölüm izledik. Dizide şu anda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu öyle gerçek bir metaforla anlattılar ki, “Helal olsun” dedim. Ali’nin polise “Size güveniyorum, arkamı dönerim” deyişi, Metin’in “Taksim Meydanı’nda neler neler oldu, kimsenin haberi olmadı” diyerek Gezi’ye göndermeleri izleyiciden de tam not aldı. Selçuk Aydemir’in yazıp yönettiği, Ahmet Kural, Murat Cemcir, Seda Bakan, Şinasi Yurtsever, Rıza Akın, Ayşe Kökçü, Ali İhsan Varol, İpek Yaylacıoğlu, Berfu Öngören, Sadık Gürbüz, Ayhan Taş, Korhan Erduran’ın rol aldığı, NTC Medya’nın yapımı üslendiği, Aytekin Ataş’ın müziklerine imza attığı Kardeş Payı, Tüm Kişiler’de 6.22 reytingle dördüncü, AB’de 7.86’yla üçüncü oldu. Umarım reytingini daha da artırır. Gündemin bombardımanından yorulan izleyicinin yüzünü gülümsettikleri ve kaliteli bir iş sundukları için tüm ekibin emeğine sağlık…Ne zormuş kendin olmak ne zormuş özgür olmak!Dün sabah telefonuma gelen “Sana bir sürprizim var” mesajıyla uyandım. Kabin ve Garaj oyunlarının yazarı, aynı zamanda komşum olan Kemal Hamamcıoğlu ağustos ayında “Mak Mek Mok” adını verdiği bir şarkısını dinletmişti bana ve sözlerine bayılmıştım. “Keşke bu şarkıyı profesyonel olarak söylesen” demiştim. İşte sürpriz oymuş. Mak, Mek, Mok şarkısını Demet Evgar’la birlikte söylemişler. Yiğit Evgar şarkıya şahane bir klip çekmiş. Belgrad Ormanı’nda buldukları bir kütüğü ağaca monte edip, başlarına da tüllü huniler geçiren Demet ve Kemal şarkıyı söylemişler. Klibin altına da “Bu klipte hiçbir ağaca tünenmemiştir. Bulunan bir kütük ağaca monte edilmiştir” diye not düşmüşler. Mak, Mek, Mok harika bir şarkı, Youtube’dan dinlemenizi öneririm ama yine de sizinle sözlerini paylaşmak istedim: Çok sıkıldım kendimden, verdiğim sözlerden, tutamadığım sözlerden çok sıkıldım/ Çok sıkıldım yalanlardan, huysuz kadınlardan, mutsuz adamlardan çok sıkıldım/ Sıradan hayatlar içinde ne zormuş kendin olmak, ne zormuş özgür olmak/ Mak Mek Mok / Mak Mek Mok / Mok diye bir şey yok!
Behzat amirimden uzun süredir ses çıkmıyor. Bu sezon başlayan hiçbir dizide yer almayan, televizyon izleyicisine yüzünü unutturan Erdal Beşikçioğlu ne yapıyor diye merak edip dün aradım. Tam da bir dizi senaryosu okurken aramışım, “Burnun iyi koku alıyor” diye açtı telefonu… “Niye ekranda yoksun?” soruma “Okuduğum senaryoların içinde bana ihtiyaç yok” diye cevap verdi. Ekranda yok ama şu sıralar Ankara’da yepyeni bir heyecan yaşıyor. Çünkü Beşikçioğlu tiyatro kuruyor. Adı Tatbikat Sahnesi. Sanatseverler için bu isim yabancı değil. 1940 yılında Carl Ebert’in yönetiminde Ankara Devlet Konservatuvarı’na bağlı kurulan tiyatronun adı. Yani ilk devlet tiyatromuz. Çünkü Tatbikat Sahnesi 1949’da Devlet Tiyatroları kurulunca kapandı. Beşikçioğlu yeni kurduğu tiyatrosuna bu ismi vermiş. Şu anda inşaat devam ediyor. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde Tatbikat Sahnesi açılacak ama ilk oyunun prömiyeri nisan ayının ilk haftasında yapılacak.“Mezarsız Ölüler” sahnelenecekİlk oyun beni çok heyecanlandırdı. Çünkü Jean Paul Sartre’nin Mezarsız Ölüler oyunu sahneye koyulacak. Erdal Beşikçioğlu’nun yöneteceği oyunda konservatuvardan yeni mezun olan gençler oynayacak. Erdal Beşikçioğlu “Daha önce bu gençlerle Hayvan Çiftliği’ni sahneye koymuştuk. Şimdi aynı ekip Mezarsız Ölüler’i yapacağız. Ben de küçük bir rol oynayacağım. Oyunda Fatih Artman’da olacak. Tatbikat Sahnesi sadece benim değil, herkesin sahnesi” diyor. Ayrıca İlham Yazar’da bir oyun sahneye koyacak. Anlayacağınız, Erdal Beşikçioğlu’nu bir süre daha ekranda göremeyeceğiz. Ama keyfi çok yerinde… Yakında yeni tiyatrosunu ziyarete gidip oyunun provalarını izleyeceğim. O zaman daha detaylı bilgi verebileceğim.Bi Küçük Eylül Meselesi yarın vizyona giriyor2012 yılında hazırlayıp sunduğum Yerli Dizi programına konuk olmuştu Kerem Deren. Ezel, Uçurum, 20 Dakika dizilerinin senaristi Deren, ilk kez o zaman Bozcaada’da aşkın unutuluşunu anlatan bir film çekeceğini açıklamıştı. Filmi bir yıl erteledi ve bu yaz Engin Akyürek ve Farah Zeynep Abdullah’la çekti. Filmin yapımını Ay Yapım üstleniyor. Ay Yapım daha önce Most Production’la ortak Dedemin İnsanları filminin ortak yapımcısıydı. Ama ilk kez bir sinema filminin tek başına yapımcılığını üstleniyor. Filmi salı akşamı düzenlenen galada izledim. Adeta bir Ay Yapım çıkarması yaşandı. Sektörde senaristinden oyuncusuna, yapımcısından yönetmenine herkes oradaydı. Gelelim Kerem Deren’in yazıp yönettiği Bi Küçük Eylül Meselesi’ne… Öncelikle görüntüsünden müziklerine, oyunculuklarından diyaloglarına temiz bir proje olmuş. Farah Zeynep Abdullah ve Engin Akyürek’in oyunculuk performanslarına bayıldım. Bağlanmaktan korkup aşktan kaçan Eylül’ün, Bozcaada’da tanıştığı karikatürist Tek’le olan ilişkisini anlatan filmde, bazen 50 İlk Öpücük’e, kimi zaman Issız Adam’a, bazen de Güzel Çirkin’e gideceksiniz. Aşkı unutmanın bedelleriyle yüzleşeceksiniz. Türk filmlerinin izlenmesi ve desteklenmesi gerektiğine inananlardanım. O nedenle Bi Küçük Eylül Meselesi’ni izleyin. Film, yarın yani 14 Şubat Sevgililer Günü’nde vizyona giriyor. Sevgilinizle ya da yalnız 1.5 saat sıkılmadan izleyebileceğiniz, yazı özleyeceğiniz ve aşkı unutmamayı bir kez daha hatırlayacağınız bir film Bi Küçük Eylül Meselesi.
Dünyanın en çok ses getiren eğlence programlarından biri X Factor. Fanları olan arkadaşlarım nedeniyle ben de uzun süredir takip ediyorum. Mayıs ayından beri Medyapım’ın X Factor’ü Türkiye’ye uyarlanacağından haberdarım. Uzun süredir jüride kimlerin olacağını tartışıyorduk. Sonunda pazartesi akşamı X Factor Star Işığı adıyla start verdi. Programın sunuculuğunu Kadir Doğulu üstleniyordu. Kadir Doğulu çok sempatik ve Türk halkının sevdiği bir isim. Özellikle gençler arasında ciddi bir fan kitlesi var. Kameraya insanın gözünün içine bakar gibi bakmayı biliyor. Bu televizyonculukta çok önemlidir. Onu ilk kez sunuculuk yaparken izlediğim için ilk dikkat ettiğim şey buydu. Sunuculukta gelecek vaat ediyor ama programın açılışında yürüyerek sunum yapması olmamış. Her cümlesinin ardından araya giren vtr’ler sunumun duygusunu ve bütünlüğünü de bölmüş. Gelelim jürimize… Ses yarışmalarının vazgeçilmez ismi Armağan Çağlayan, müzisyen Emre Aydın, Ziynet Sali ve Ömer Karacan var. Çağlayan zaten bu işin profesyoneli… Nereden hikâye çıkaracağını, hangi noktada devreye gireceğini, nasıl polemik çıkaracağını çok iyi biliyor. Ömer Karacan jüri üyeliği için henüz acemiydi ama en kısa zamanda açılacağının sinyalini verdi. Ziynet Sali, enerjisini çok sevdiğim isimlerden biridir ama o sahte gözyaşları olmadı. Emre Aydın, en samimi jüri üyesiydi. Az konuşan ama her cümlesinde samimiyet barındıran isimdi.İncir şarkısı büyülediGelelim pazartesi akşamı yarışan seslere… İlk olarak 19 yaşındaki Ferah Zeydan sahneye çıktı. Ama daha programın başında ses yarışmasını izlediğimizi unuttuk. Ferah’ın babasından ayrı kaldığını anlattığı anlarda Beni Affet Kızım şarkısının çalmasıyla kendimi Film Gibi programını izlermiş gibi hissettim. Sanki az sonra Ferah’ın babası stüdyoya getirilecek ve kızıyla kavuşturulacaktı. Sesi güzeldi ama benim aklımda yaptığı ajitasyon kaldı. Sahneye daha sonra Grup Kosinüs çıktı. Açılımı korsana, siyanüre ve nükleer santrale hayır demekmiş. Karadeniz müziğiyle kulağımızın pasını sildiler. Bana kalırsa X Factor’e yakışan ve bize bunun bir ses yarışması olduğunu hissettiren tek yarışmacı İlyas Yalçıntaş’tı. Hikâye anlatmadı, sahneye özgüvenli çıktı. “Yeni bir beste söyleyeceğim” dedi ve İncir şarkısıyla hem jürinin hem izleyicilerin kalbini fethetti. Dört evet cevabını alıp sahneden ayrıldı. X Factor böyle olur dedirtti. 17 yaşındaki Sergen Turaççı ilk olarak annesinin temizlikçi, babasının koltuk tamircisi olduğunu söyledi. Sahneye çıktığında da sokakta gitar çalarak ailesinin geçimine katkı sağladığını anlattı. Açıkçası kötü şarkı söyledi ama jürinin hem “Hayır” deyip hem de gözyaşlarına boğulması saçmaydı. Galiba o arada bir şeyler oldu ama montajda kestikleri için biz anlamadık. Sonuçta geriye neden ağladığını anlamadığımız Çağlayan ve Sali kaldı.Yeni Bayhan’a gerek yok!Almanya’dan gelen Mehtab ve Şahin sahneye çok yakıştı. Özellikle Mehtab hem duruş hem de sesiyle herkesi büyüledi. Onu Şahin’i bırakıp tek başına yarışmaya devam etmesi için ikna etmeye çalıştılar ama cevabı “Hayır” oldu. Son yarışmacı fırça satarak geçimini sağlayan Ahmet Aslan’dı. Sahneye fırçalarıyla çıktı ve tabir-i caizse boş muhabbet yapıp insanları güldürdü. Emre Aydın’ın mimikleri benim de duygularımı anlatıyordu. Sonunda şarkısını söylemeye başladı. Ben de Aydın gibi “Oh be” dedim. En azından bu kadar boş muhabbete sesi güzel çıktı. Yarışma Ahmet Aslan’ın adını bilmediği jüri üyelerine sevgileriyle sona erdi. X Factor Star Işığı, Tüm Kişiler’de 7.08 reytingle 3’üncü, AB’de 8.39’la 2’inci oldu. Ama bana kalırsa X Factor değil, Popstar gibi bir yarışmaydı. Montajda sorunlar vardı. Bence Kadir Doğulu’yu daha fazla sahne arkasında görmeliyiz ve O Ses Türkiye’deki gibi derdimiz sesleri konuşmak olmalı. Zaten hepimizin dramatik bir hikâyesi var. Eğlence programında da ağlamak değil unutmak istiyoruz. Anlayacağınız bu yarışmadan yeni bir Bayhan çıkarma gayretine gerek yok!