Senarist Ece Yörenç, yapım Ay Yapım, yapımcı Kerem Çatay, yönetmen Hilal Saral, başrol oyuncuları Kıvanç Tatlıtuğ ve Farah Zeynep Abdullah olunca ve muazzam bir tanıtım kampanyası yapılınca Kurt Seyit ve Şura’nın dizi sektörünü yerinden oynatacak, 20 reytingleri zorlayacak bir dizi olacağı beklentisine girdik. Zira bu ekibin fenomene dönüştürmediği iş neredeyse yok. Ama ilk bölüm izleyicide yarattığı beklentiyi karşılamadı. Bunun nedenlerini tartışmak lazım. Öncelikle dizinin en büyük sorunu ışıktı. Defalarca yazdım, televizyon ve sinema birbirinden farklı değerlendirilmeli . Sinema ışığını televizyonda uygulayamazsınız. Çünkü seyirci ekranda her şeyi net görmek istiyor. Oysa Kurt Seyit bize ilk dakikadan gol attı. Dizinin ilk 3 dakikası ve devamında pekçok sahne neredeyse karanlığa teslim olmuştu. Her sahnede değişen ışığa değinmiyorum bile... Ama muazzam mekânlar ışık yüzünden dekor gibi duruyordu. Bu dizinin görüntü yönetmeni dışında bir de görüntü danışmanı var. Yeni bir meslek çıkmışken, yapılan bu hatalar kabul edilir değildi.
30 dakika balo sahnesi olur mu?
Kurt Seyit ve Şura’nın ilk bölümünden reytingleri ezip geçeceğini konuşurken, sektördeki kuşlarımdan ilk bölümünün neredeyse yüzde 50’sinin balo sahnelerinden oluşacağını öğrendim. O gün “Geçmiş olsun, Türk izleyicisine çok yabancı bir durum ve izlemezler” demiştim. Ne yazık ki, dizinin yaklaşık 30 dakikası balo sahnelerinden oluşuyordu. O sahnelerin atmosferi, müziği, duygusu o kadar sıkıcı olmuştu ki, işim olmasa ben bile kanalı değiştirecektim. Sanırım, ekip uzun süredir Rusya’da ve ihtişamlı tarihi binaların ve kostümlerin etkisinde kalmışlar. Kendileri o sahneleri o kadar sevmişler ki, atmaya kıyamamışlar. Bu arada diziyi Türk izleyicisine yaptıklarını unutmuşlar. Keşke ilk bölümün adını “Baloda Dans” koysalarmış. Hilal Saral, sektörde en beğendiğim yönetmenlerden biridir. Özellikle sahnenin duygusunu sağmak konusunda ustadır. Ama beni Kurt Seyit ve Şura’da hayalkırıklığına uğrattı. En son Şura ağlarken bir detayla farkını koyacak dedim ama olmadı. Müziğin sesinden diyalogları anlamakta çok zorlandık. Güzel başlayan jenerik müziği neredeyse tüm bölüm boyunca neredeyse hiç durmadan çalınca sinir bozmaya başladı. Keşke başka temalarla destekleselermiş.
Görüntü Atatürk, ses Kuzey
Oyunculuklara gelirsek... Kıvanç Tatlıtuğ’un inanılmaz yakışıklı göründüğünden bahsetmeye gerek yok herhalde... Ama oyunculuğu konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Görüntü Atatürk, ses Kuzey olmuştu. Oysa Kuzey Güney’de yakışıklılığından çok oyunculuğunu konuşmuştuk. Farah Zeynep Abdullah’ı çok beğeniyorum. O da inanılmaz güzel gözüküyordu ama oyunculuğu adına ilk bölüm için söyleyecek sözüm yok. Ama Birkan Sokullu ve Ushan Çakır, olağanüstülerdi. Hem fiziksel olarak olmuşlardı hem de canlandırdıkları kişilere dönüşmüşlerdi. Bu arada dekor, kostüm çok başarılıydı. Senaryo bize hem “gel” dedi, hem de “git”. Açıkçası bu yazıyı yazdığım için mutsuzum. Çünkü sektöre kaliteli işler gelsin ve onların aldığı yüksek reytinglerle ekranda farklı işler izleyelim istiyorum. Çünkü hepinizin gördüğü gibi gitgide kötü işlerle doldurulan bir ekran var. Ama bu iş yarım yamalak olmuyor ve ne yazık ki, ilk bölümün büyük günahı oluyor. Son sözümü çok sevdiğim bir arkadaşımın tanımıyla bitireceğim. Kurt Seyit ve Şura, çok ihtişamlı, asil ama soğuk ve ukala biri gibi olmuş. Onu beğeniyorsunuz ama yanına gitmeye gerek görmüyorsunuz. Sonra sevimli biri gelip elinizi tutuyor. Siz de onun elini tutup gidiyorsunuz. Gecenin özeti, minik Emir Berke Zincidi sempatisiyle ihtişamlı Kurt Seyit ve Şura’nın havasını söndürdü. Umarım, gelecek bölümlerde toparlarlar. Tüm ekibin emeğine sağlık...
Kurt Seyit ve Şura kendi ihtişamında ezilmiş
Haberin Devamı