CHP’den MHP’ye doğru bir “sol”

6 Nisan 2014

Türkiye’de sol yasal ve kitlesel olarak 27 Mayıs darbesi ve 1961 anayasasının ardından ortaya çıkabildi.27 Mayıs darbesinin ve anayasasının özgürlükçü bir alan açmış olması sayesinde hâlâ bu darbe “sol” olarak nitelenebiliyor.1965 seçiminde yüzde 5 gibi oranı küçük ama ağırlığı büyük bir oyla ortaya çıkan sosyalizmin etkisi karşısında CHP lideri İsmet İnönü’nün söylediği “CHP aslında ortanın solundadır” sözü, sol kavramındaki ilk çarpıtma oldu.60’lı yıllarda solun bir kesimi devletçi, darbeci hareketlerin, dolayısıyla da CHP’nin kontrolünde olmaya yöneldi. Darbecilik kısa yoldan iktidar umudu verirken, böyle bir solun ne kadar sol olabileceği fazla tartışılmadı.CHP’deki Ecevit hareketinin ortanın solu ve sosyal demokrasi olduğunu beyan üzerine kabul etmiş dışarıdaki sol, CHP’nin yanında ve içinde belli güvencelere karşılık CHP’yi sol olarak kabullendi.Hayırlı final...Kısa bir dönemde yaşanan SHP‘deki sosyal demokrasi çabaları dışında CHP’nin hiçbir döneminde sol politikalar görülmemesine rağmen, devletçi, milliyetçi ve gerçekten muhafazakâr bir hat, sol olarak kabul edilebildi.Solun, sosyalizmin temel ilkelerinin asla devletçilikle, milliyetçilikle, laikçi baskılarla bağdaşamayacağı bir yana, bunlar sol gibi kabul gördü.Kürt meselesindeki ve Ermeni meselesindeki düpedüz ırkçı tavırlar bile kendisini solcu olarak gören bir kesim tarafından benimsenirken darbeci gelenek de o “sol“un 27 Mayıs’ta temeli atılmış bir unsuru hâline geldi.Bu “sol”un CHP’den MHP’ye geçişi de bir ölçüde İşçi Partisi’nin etkisiyle ama esas olarak 30 Mart seçimiyle gerçekleşti.“Mansur Yavaş kurtuluşa kadar savaş” sloganıyla Ankara sokaklarında dolaşanların şuursuzluğu bu “sol”un finali oldu.Finalin bir diğer tarafında da adında “komünist” kelimesi olan, Türkiye Komünist Partisi’nin tümüyle ulusalcı ve CHP hattında politikalar savunması yer aldı.30 Mart öncesinin çatışma ortamının MHP’ye kadar sürüklediği bir “sol”un böyle bir final yapması bu dönemin en hayırlı siyasi gelişmelerinden biri olmuştur. Bu final ile hayat gerçek bir sola da yol açmıştır.

Devamını Oku

Birinci tur yapıldı

4 Nisan 2014

Cumhurbaşkanı seçimi için belirlenen tarih 10 ve 24 Ağustos. Halk oy verecek, adaylardan birisi yüzde 50 artı bir oy alırsa seçilmiş olacak, hiçbir aday bu oya ulaşmazsa iki hafta sonra tekrar en çok oy alan iki aday için oy kullanılacak ve mecburen biri yüzde 50 artı bir oy almış olacak.Aslında 30 Mart’ta cumhurbaşkanı seçiminin ilk turu da yapıldı. Seçimde ne olduğunun farkında olmamakta ısrar edenlerden birisi olan CHP Genel Başkanı, halkın Erdoğan‘ın cumhurbaşkanlığı için oy vermeyeceğini söyledi.Fazlasıyla geç bir niyet beyanı, çünkü muhalefet 30 Mart seçimini Tayyip Erdoğan seçimi hâline getirirken, yerel seçimin cumhurbaşkanı seçiminin resmi olmayan ilk turu hâline gelmesini de sağladı.Mevcut sistemle devamErdoğan, cumhurbaşkanı adayı olmaya karar verirse 10 Ağustos’ta çok büyük olasılıkla seçilecektir. Eğer Erdoğan siyasi hayatına AKP’nin başında kalarak devam etmeye karar verirse de çok büyük ihtimalle Abdullah Gül bu kez halkın seçtiği cumhurbaşkanı olacaktır.Seçim takvimi haziranda başlayacağına göre, önümüzdeki iki ay içinde Erdoğan, Gül ve AKP yönetimi kesin kararlarını vereceklerdir.Bu süre, sistemle ilgili herhangi bir değişiklik imkânı da vermiyor. Erdoğan’ın başkanlık, yarı başkanlık konusundaki fikirleri belli. Ama seçim öncesinde bu konuda herhangi bir değişiklik zamanı ve imkânı bulunmadığı için yeni cumhurbaşkanı da şu andaki cumhurbaşkanının yetkileriyle çalışacaktır.BDP ve HDP’nin durumuMuhalefetin, karşı cephenin bu seçim döneminde bir Gül-Erdoğan çatlağı yaratma, buradan AKP çatlağının temellerinin atılmasını sağlama umudu ve beklentisine karşılık Cumhurbaşkanı Gül açık bir tavır alarak noktayı koymuştur.Bütün desteklere rağmen yüzde 30’a ulaşamayan CHP’nin, oyların geçiş alanı hâline gelen MHP‘nin bu seçimde herhangi bir belirleyici rol oynamasının yolu da 30 Mart‘ta kesilmiş bulunuyor. Buna karşılık BDP ve HDP’nin önümüzdeki dönem için seçeceği siyasi hat gerçekten çok ağırlıklı ve etkili olacaktır.Cumhurbaşkanı seçiminin birinci turundan çıkan net sonuç, siyasi hatların yönünü de önemli ölçüde belirlemiştir.

Devamını Oku

Basın üzerinden bir tespit

3 Nisan 2014

Seçim edebiyatları, oylar üzerinden tahliller sürecek. Cumhuriyet tarihinin en ilginç, en ‘fazla boyutlu’ seçimlerinden birini yaşadık, üzerinde düşünmeye devam edeceğiz.Şu anda toplam oy oranları üzerinden yapılacak tahliller eksik kalacaktır, çünkü genel oy oranlarını kendimiz birleştirerek hesaplıyoruz. Hâlen hesaplar da büyükşehir ve il belediye başkanlarının aldıkları oy üzerinden yapılıyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun genel oy oranlarını nasıl hesaplayacağı henüz belli değil.Büyükşehir ve il belediye başkanlığı için kullanılan oylarla belediye meclisleri için kullanılan oylar arasında ciddi fark olduğu anlaşılıyor.Sonuçta kesinleşmiş toplam oy ve siyasi partilerin ülke genelindeki oy oranları için beklemek gerekecektir.Son seçim sonuçları değerlendirilirken hesaba katılması gereken önemli bir unsur “basın”dır.Ülkedeki genel kutuplaşmanın en etkili ve en ağırlıklı yaşandığı alanın basın olduğu kimsenin meçhulü değildir.Muhalif faktör olarak medyaSeçimle birlikte bir medya, basın tartışması da başlattı. Bu tartışma devam edecektir, ama şu anda seçim bağlamında da basınla ilgili bazı tespitler gerekiyor.Türkiye’de her gün toplam yaklaşık 5.5 milyon gazete satılıyor. Spor gazetelerini çıkarınca, günlük net satış olarak kayda geçen sayı 5 milyon dolayındadır.Bu 5 milyon içindeki sert ya da yumuşak tonlarda ama yayınlarının ağırlığı AKP karşıtı olarak nitelendirilebilecek gazetelerin günlük satışlarının toplamı 3 milyon 8 bindir.Buna karşılık açık olarak AKP’yi, Erdoğan’ı destekleyici yayın yapan gazetelerin, hatta biraz da ortada duran gazetelerin günlük satışlarını topladığımızda ulaştığımız sayı 1 milyon 200 bindir.Manşetiyle, birinci sayfasıyla, haber ağırlığıyla, köşe yazılarıyla AKP karşısında ağırlık koyan gazetelerin günlük satışları “yandaş” diyerek aşağılanan gazetelerin günlük satışlarının üç katıdır.Bu sayısal ağırlığın yanında kuvvetli bir “mahalle baskısı” da yaşandı, “orta hat” tutturmaya çalışan yayın organlarına saldırılar bile oldu.Buradan çok şey çıkarılabilir, ama genel olarak “medya düzeni”nde de bir değişim yaşanmak zorunda olduğu da şimdiden söylenebilir.Başlangıcı Gezi olayları olarak alırsak, yaklaşık bir yıldır her gün satılan 3 milyon 800 bin gazetenin “karşı”da tavır aldığını, 17 Aralık’tan itibaren bunların muhalefet tonunun en sert noktaya ulaştığını hesaba katarak seçim ve medya tahlili yapmakta çok fayda vardır.

Devamını Oku

Tutucu sınıfların yenilgisi

2 Nisan 2014

30 Mart sandığından çok kuvvetli ve açık bir toplumsal sınıf pozisyonları tablosu çıktı.Tutucu üst ve orta sınıf bütün gücünü CHP’de, asıl partilerinde birleştirdi. Değişimci orta ve alt sınıf ile, alt sınıfın en mütecanis unsuru olan Kürtler de aynı pozisyonda yan yana geldi.Tutucu üst ve orta sınıf, adı bazen ulusalcı olur, bazen Kemalist, bazen laikçi, orta ve alt sınıfın seçimle kazandığı iktidardan tabii ki hiçbir zaman hazzetmedi. Ama darbe ile alt sınıfları püskürtmek bu kez mümkün olamadı, aşağıdan gelen değişim ve barış iradesi yollarını tıkadı.Bunun getirdiği yeni durumda, talep “birlikte yönetmek” oldu. Üst sınıf ve muhafazakâr orta sınıf, solu ve sosyalizmi kendi “aguşunda” tutmakta başarılı olduğu için daha kolay “birlikte yönetme” hamleleri yaptı.‘Yüzde üç-beş’in anlamı“Birlikte yönetmek” talebi, belli bir demokrasi çizgisi ve denetim altında bir barış süreci içeriyordu. Üst sınıfın sözcüleri, temsilcileri barış sürecinin ana aktörü olmayı talep ettiler, yine ret cevabı aldılar.Onların çizdiği demokrasi çizgisiyle orta ve alt sınıfın çizdiği demokrasi çizgisi uyuşmuyordu, üst sınıfın kontrolündeki demokratikleşme aşağıdakilerde kuşku yaratıyordu.Cumhuriyet boyunca üst sınıfın, muhafazakâr orta sınıfın, müesses nizamın asıl partisi olan CHP’de bir araya gelme mecburiyeti bu noktada ortaya çıktı.Üst sınıf solu, sosyalizmi, elli yıllık bir çabayla içinde ve kendi boyutunda tutmayı başarmıştı. Sağ Kemalizm-sol Kemalizm karartmasından başlayarak solun kontrolünde ilk başarısızlık da bu dönemde geldi.Sol da müesses nizamdan koparak, orta ve alt sınıfla, Kürtlerle aynı dalga boyuna girdi. Bugünün yüzde üç-beşi, elli yıl öncesinin yüzde beş sosyalist oyu kadar önemli bir gelişmeyi ifade ediyor.Üst sınıf ve muhafazakâr orta sınıf, Gezi olaylarının ve sonrasının siyasi çatışmasında orta ve alt sınıflara savaş ilan etti. Birlikte yönetmeyi kabul etmeyen “paryalar”ı sandığa gömme hedefi bütün muhafazakâr kesimleri bir araya getirdi, CHP’nin yanında topladı.Ve bu yenilgiyi aldı.

Devamını Oku

Veda konuşması

31 Mart 2014

CHP’nin yerel seçimde, rakamsal olarak bir ilerleme sağladığı açık. Bu ilerlemenin nereden kaynaklandığı da açık. Ankara’nın MHP’li adayı önemli ölçüde MHP oyunu taşıyınca CHP Ankara’yı zorlamış oldu. İstanbul’da yine MHP oyları Sarıgül’e yönelince de İstanbul zorlanmış oldu.Buna karşılık “kale” saydıkları illerden üçünü AKP’ye kaybetti, birini ise AKP kökenli bir aday sayesinde kurtardı.Manzaranın bütünü de çok açık. Ana muhalefet partisi, yani iktidarın doğal alternatifi ve talibi sayılan parti, ülkenin üçte ikisinde neredeyse yok. “Kale”lerde de iktidar partisi önemli ilerlemeler sağlamış durumda.Bu sonuçlar üzerine adı siyasi parti olan bir kuruluşun önündeki iş, doğru tahliller yapmaya çalışmak, sonuçları doğuran nedenleri tartışmak, buna göre bir siyasi hat çizmektir.Basit özet...CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun dünkü konuşmasının özeti aslında çok basitti: Neden kaybettiğimizi anlamadım, anlamaya da çalışmayacağım.Anlamaya çalışmamakta o kadar dirençli ki, Başbakan’ın “balkon” konuşmasında muhalefetin zayıflığıyla ilgili sözlerinden başka “takılacak” bir konu da bulamamış.Kılıçdaroğlu, seçimlerle ilgili bir yorum yapmadı, sonuçları nasıl gördüğüne dair bir işaret de vermedi, defalarca “hırsız” dedi ve bundan sonraki siyasi faaliyetinin “hırsız” diye bağırmaya devam etmekten ibaret olacağını da ilan etti.Erdoğan haklı...17 Aralık’tan bu yana yürütülen stratejinin başarısız olduğu sandıkta ortaya çıktığı hâlde aynı şekilde devam edeceğini ilan eden bir siyasi parti başkanının siyasiliği bile kuşkuludur.Bu konuşma da aslında bir veda konuşmasıdır. Sesi çıktığı sürece “hırsız” diye bağırmaktan ibaret bir siyasette ısrar etmek, sesi çıkmaz olunca eve gitmekten başka bir sonuç getirmez.Erdoğan haklıdır. Türkiye’nin siyasi sorunların önemlilerinden biri, muhalefet sorunudur. Demokrasinin ne olduğunu anlamamakta ısrar eden, halkın ne dediğine kulaklarını tıkamış, programı, hedefi meçhul bir muhalefet gerçekten sorundur.

Devamını Oku

Tahlili en kolay seçim

31 Mart 2014

Demokrasi kazandı, diye giriş yapmak fazla âdettendir, ama bu seçim demokrasinin, demokrasinin temeli olan sandığın anlamının çok fazla ortaya çıktığı bir seçim oldu.Her şeyin döküldüğü, çok sert mesajların verildiği, her şeyin en sert şekilde tartışıldığı bir seçime katılım oranının yüksekliği, halkın tümünün açık bir fikri olduğunu gösterdi.Yerel seçimin AKP iktidarı için bir tür referanduma, hatta cumhurbaşkanı seçimi için bir tür ilk tura dönüştüğü fikrine halkın tümünün katıldığı da anlaşıldı.Muhalefetin gerçeğiSonuçların tahlili de kolaydır, AKP net bir seçim başarısı kazanmıştır. Bu sonuçlarla ilgili şaibe yaratma çabaları da nafiledir, bu çabaların içine girenlerin ancak kötü niyetlerinden kuşkulanılabilinir.Dün gecenin sıcaklığı içinde görülebilecek bazı çıkışların, seçim sonuçlarıyla ilgili şüphe yaratma girişimlerine dönüşmesi sadece ayıp değil, demokrasiye kasıt anlamı taşır.AKP’nin bir önceki genel seçimlere göre çok az sayılabilecek bir oy kaybına uğramış olması, muhalefetin asıl üzerinde düşünmesi gereken gerçektir.Erdoğan’ın karşısındaki koalisyon hem kuvvetliydi hem kararlıydı. Ama Türk halkı koalisyona itibar etmedi, AKP’nin Türkiye’yi yönetmeye devam etmesini istediğini söyledi.Net mesajlarOn iki yıldır iktidarda bulunan bir siyasi partinin, iki referandumla birlikte 8’inci kez galip çıkması, açık ara galip çıkması çok şey anlatıyor.Birinci anlattığı şudur: Türk halkı, CHP-MHP koalisyonu gibi bir siyasi iktidarı kesinlikle istemiyor.İkinci anlattığı da şudur: Siyasi iktidarın meşru olmayan yollarla gönderilmesini onaylamıyor.Ve üçüncü anlattığı: Türk halkının ne istediğini, ne beklediğini, aslında sağda bir siyasi parti olan CHP hiç anlamamıştır, anlamaya da niyeti yoktur.Son olarak: Seçmen karşı koalisyonun siyaseti germesinden, sokağın ısıtılmasından hiç memnun değildir.Şunu da açık olarak belirtmek gerekiyor: Bu seçim sonuçları Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylığının yolunu da açmıştır, halk bunu da açık olarak işaret etmiştir.

Devamını Oku

Bunlar oylanacak

28 Mart 2014

30 Mart’ta asıl oylanması, seçilmesi gerekenler, hiç de gerekmeyen bir şekilde ikinci plana indi. Yerel yöneticiler için de oy verilecek ama 30 Mart, genel seçimin de ötesinde bir “referandum”a dönüştü.Referandumun konusu da artık çok yalın. Sandığa gidenler, mevcut siyasi iktidarın devam edip etmemesini oylayacak.“Gitsin” diyenler bu siyasi iktidarın yerine CHP ile MHP’nin, devlet ve cemaat destekli koalisyonunun ülkeyi yönetmesini istemiş olacaklardır.Kalsın veya gitsin diyenler, kararlarını verirken, 2002’ye kadar süren siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı düşüneceklerdir.2001 krizinde bütün ülkenin fakirleşmesini, alt ve orta sınıfların dibe vurmasını düşünecekler, 2002 sonrası ekonomik ve siyasi gelişmeleri gözden geçireceklerdir.Bunlara bakarak oyunun yönünü belirleyenler, daha önce de aşağılanmışlardır. Ekonomik istikrarı gözeten seçmeni aşağılayanlar da her zaman ekonomiyi yönetmekten aciz olanlardır.Hangi Türkiye...30 Mart’ta sandık başına giderken, her seçmenin zihninin bir köşesinde “barış“ olacaktır. Türkiye’de çok uzun yıllar sonra ilk kez güçlü bir şekilde yakalanmış olan barış ivmesinin geleceğini ister istemez düşüneceklerdir.Türk siyasi hayatında ilk kez, bazı demokratik reformların yapılmış olmasını, diğer reformların gelip gelmeyeceğini de sandık başına gitmeden düşüneceklerdir.Bütün vatandaşların barış, özgürlük ve eşitlik içinde birlikte yaşama ihtimaline sırt çevirmek veya bu ihtimale sarılmak, bu ihtimali istemek oylara yön verecektir.Oy veren her seçmenin gözünde, son siyasi çatışmaların arkası ve geleceğiyle ilgili soru işaretleri kaçınılmaz olarak var olacaktır.Gizli dinlemelerin, komploların, belden aşağı vuruşların günlük vaka hâline geldiği bir siyaset ortamını tercih edip etmemek, düşmanlıklar üzerine kurulu bir siyaset anlayışını onaylayıp onaylamamak da seçmenin temel tercih alanlarından biri durumundadır.Türk halkı, esas olarak bunları oylayacaktır. Ama kimse yanlış anlamasın, özgürlüklerin kısıtlanması için oy kullanmayacaktır. Yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmesin diye de oy kullanmayacaktır.30 Mart’ta bir referandum olacak, seçmen de “hangi Türkiye” sorusuna her zamanki bilinciyle cevap verecektir.

Devamını Oku

Kanıt açık, durum çok net

27 Mart 2014

Devletin en tepesi; Dışişleri Bakanı, MİT Müsteşarı, Genelkurmay İkinci Başkanı, Dışişleri Müsteşarı toplantıda. Konu Suriye. Suriye politikasının genel hatları da konuşuluyor, somut konular, “teknik” ayrıntılar da konuşuluyor.Ve bu toplantı dinleniyor, kayda alınıyor, siyaseti etkilemek amacıyla kullanılıyor. Dinleyenlerin ve yayanların amacı Hükümet’in Suriye konusunu seçim kaygısıyla belirlediğine inandırmak. Servis edenler, başlıkta bunu söylüyor.Söz konusu toplantı Dışişleri Bakanlığı’nda yapılıyor. Bu toplantıyı dinlemenin, kaydetmenin ve sızdırmanın adı dünyanın her yerinde “casusluk”tur.‘Dış komplo’ vurgusuAmaç, Erdoğan’a ve Hükümet’e seçime iki gün kala darbe vurmaktır. Odak ise, servisin tarzına bakılırsa, bugüne kadarki dinleme ve sızdırma faaliyetlerini yürütenle aynı “odak”tır.Başbakan Erdoğan, geçen yıl MİT Müsteşarı’na yönelik operasyonla başlayıp 17 Aralık ve devamına kadar gelen operasyon serisini açıklarken oldukça kuvvetli bir şekilde “dış odak”ı vurguluyordu, hâlen de vurguluyor.“Dış odak”, “dış komplo” gibi büyük lafları, iddiaları kanıtlamak kolay değildir. İnanırsınız veya inanmazsınız, abartma olduğunu düşünürsünüz veya mantıklı olduğu kanaatine varırsınız. Bunlar belli algılardır. Ama son dinleme ve servis operasyonu, çapı ve boyutları itibarıyla çok açık bir kanıttır.Bu icraatı yabancı bir “odak”, bir istihbarat örgütü yapmış olsa da, diğer dinleme ve servis etme operasyonlarıyla son derece koordineli olduğu da çok açık.Gözler belki açılmıştırİç siyaseti etkileme, Erdoğan’a seçim kaybettirme ve onu eve gönderme operasyonunun daha büyük bir siyasi ittifak boyutu olduğunu düşünmek için artık çok ciddi kanıtlar var.Operasyonun görünen kısmında, başından itibaren Gülen cemaatini, CHP’yi, bir kısım devlet ve yargı mensubunu teşhis ederken bu koalisyonun bu kadar büyük ve kapsamlı bir siyasi operasyonu gerçekleştirmesiyle ilgili kuşkular da dile getiriliyordu.Koalisyonun daha “büyük” olduğunu, “operasyonel” gücünün cemaat, CHP ve yargı ve emniyet mensuplarından çok daha yukarıda olduğunu da görmüş bulunuyoruz.Türkiye’de olan biteni, Tayyip Erdoğan nefretiyle görmekte ısrar edenlerin gözleri de belki biraz açılmıştır.

Devamını Oku