Kütahya Şeker Fabrikası’nın yüzde 56 hissesini 2004 yılında Özelleştirme’den Torunlar-Kiler Ortaklığı 24 milyon dolar karşılığında satın aldı.Aldı almasına da üzerinde lojmanlar bulunan fabrika alanının dışındaki 112 bin 907 metrekarelik arsa yüzünden müthiş bir kavga çıktı. Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın bayraktarlığını yaptığı bu kavgada Kütahya Şeker Fabrikası’nın özelleştirilmesi sürecinde lojmanların bulunduğu arsanın tapu kayıtlarının görmezden gelinerek fabrikanın yeni sahiplerine usulsüz devredildiği iddia edildi. Arazinin aslında Türkiye Şeker Fabrikaları’na ait olduğu ifade edilerek usulsüz devirle devletin zarara uğratıldığı, yeni ortaklara rant yaratıldığı vurgulandı. Bu iddialar VATAN Gazetesi’nde de yer aldı. Kavga halen sürüyor.Her özelleştirmede aslında bu tür ihtilafları ve iddiaları görmeye alıştık. O yüzden kim doğru söylüyor, iddialar doğru mu diye araştırma yapmak şart oluyor.Her özelleştirme öncesi bir tanıtım dökümanı hazırlanır. Özelleştirme İdaresi tarafından hazırlanan Kütahya Şeker ile ilgili tanıtım dökümanında ‘ihtilaflı’ olduğu iddia edilen 112 bin 907 metrekarelik alan da envanterde yer alıyor. Yani satıştan sonra Kütahya Şeker’in yeni sahiplerine altın tepside sunulan ekstra bir alan görünmüyor.Tartışma nasıl alevlendi?Kütahya Şeker’e talip olanlar, burayı satın aldıkları takdirde üzerinde lojman ve sosyal tesisler olan bu alanın da sahibi olacaklarını biliyorlar. Peki hal böyle iken bu tartışma nasıl alevleniyor, iddialar nasıl ortaya atılıyor? Aslında iddiaların bir temel dayanağı var.Hikaye biraz karışık ve geçmişi de 1955’lere kadar uzanıyor.Kısaca özetlemek gerekirse... Kütahya Şeker Fabrikası 1953 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile diğer şeker fabrikalarından ayrı, bağımsız ve tüzel bir kişilik olarak kuruluyor. Şirkette Şeker Fabrikaları’nın kuruluş aşamasında yüzde 12.5 hissesi var.Alınan kararla Kütahya Şeker nam ve hesabına fabrika ve lojman binalarının Türkiye Şeker Fabrikaları tarafından yaptırılmasına 22 Haziran 1953’te karar veriliyor. Tescile esas Vergi Kıymet ve Vukuat varakasında arazilerin sahibi Kütahya Şeker Fabrikası görünüyor. Arsanın bedeli olan 861 bin Türk Lirası Kütahya Şeker Fabrikası tarafından ödeniyor, ancak her nedense tapuda malik kısmına Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. adı yazılıyor. 1970 yılında tapu kadastro çalışmaları yapılıyor ve arazinin tümü Türkiye Şeker Fabrikaları adına tescil ediliyor. Oysa arsanın parasını da veren, üzerindeki lojmanları da yapan Kütahya Şeker Fabrikası. O tarihte Kütahya Şeker, Türkiye Şeker Fabrikaları’nın bağlı ortaklığı statüsünde faaliyet gösterdiği için ve fabrikayı da Türkiye Şeker Fabrikaları yöneticileri yönettiği için bu tapu değişikliği önemsenmiyor. Herkes “Ha Kütahya Şeker ha Türkiye Şeker Fabrikaları. Nasıl olsa ikisi de bir” diyor, kimse sesini çıkartmıyor.Özelleştirme tarihi olan 2004’e kadar geliniyor. Tabii bizde özelleştirmeler evlere şenlik olduğu, illa bir tartışmalı nokta bırakıldığı için Kütahya Şeker’de de gelenek bozulmuyor. Oysa dediğim gibi satışa esas tanıtım dökümanında iddialara konu arsa Kütahya Şeker Fabrikaları’nın gayrimenkulleri arasında gösteriliyor. Değerleme çalışmalarına söz konusu arsanın ederi de dahil ediliyor. Ancak tapu başkasında...Alim Işık’ın iddiaları sonrası bir müfettiş atanıyor. Tapu Kadastro Müdürlüğü tarafından atanan müfettiş Türkiye Şeker Fabrikaları’na soruyor. “Kardeşim senin malını mı Kütahya Şeker’e verdiler?” diye..Komisyonda gündeme geldiŞeker Fabrikaları’ndan gelen yazı çok açık: “Bahse konu taşınmaz tapuda teşekkül adına kayıtlı ise de sabit kıymetlerde yer almadığı gibi taşınmaza ait satın alma bedeli, emlak vergisi gibi herhangi bir ödemenin de teşekkülümüz tarafından yapıldığına dair bir kayda rastlanmamıştır.”Tapu Kadastro Müdürlüğü bu yazıyı da dikkate alarak 2008 yılında ihtilaflı arazinin aslında Kütahya Şeker Fabrikası’na ait olduğunun anlaşıldığını belirliyor.Şeker Fabrikaları’nın arazi ile ilgili bir iddiası yok. Söz konusu olay KİT Komisyonu’nda da gündeme geliyor.MHP’li Alim Işık, Şeker Fabrikaları Genel Müdürü Azmi Aksu’yu sıkıştırıyor. Aksu arsa ile ilgili teşkilatta ne bir iz ne bir satın alma belgesi, hiçbir şey olmadığını söylüyor. Arsanın Kütahya Şeker’e ait olduğunu, kendilerinin bu arsadan kaynaklı maddi bir kayıplarının olmadığını belirtiyor.Olay aslında net ancak kökü 1955’e giden bir yanlışlıktan dolayı böyle bir iddia ortaya atılabiliyor. Burada en büyük hata tabii yine Özelleştirme İdaresi’nin.Tezgaha koydukları malla ilgili tam bir araştırma yapılsa, açık kapı bırakılmasa, satıştan önce söz konusu arsanın tapu devirleri yapılmış olsa böyle bir iddia da ortaya atılamayacak. Fabrikanın yeni sahipleri bu iddialardan oldukça rahatsız olmuş durumda. Konuyu ısrarla gündemde tutan Alim Işık’a durumu belgeleri ile anlatmaya çalışıyorlar. Ancak söz konusu olan, bu açık kapıdan girip Özelleştirme İdaresi ve dolayısıyla hükümeti hırpalamak yani siyaset yapmak olunca, doğruların da aslında pek bir önemi kalmıyor. Konunun taraflarından Mehmet Torun’a ne düşündüğünü sorduğumda şöyle bir yanıt alıyorum: “Dürüstlüğünden en ufak şüphemiz olmayan MHP Lideri sayın Devlet Bahçeli, bu konuda bilgilenmek isterse, kendisine olayı tüm detayları ve belgeleriyle anlatmayı çok isteriz. Haklı olduğumuz bir konuda haksız duruma düşmeyi, sanki hırsızlık yapmış gibi gösterilmeyi kabullenemiyoruz.”Kavga yüzünden işçi lojmanları yenilenemiyorİhtilaflı arsada yer alan işçi lojmanları resimde de görüleceği gibi çok eskimiş durumda. Kütahya’nın deprem kuşağında da bulunduğunu dikkate alan fabrika yönetimi bu konutları yıkıp yenilerini yapmak istiyor. Mevcutları yıkıp, 3 blok halinde 60 adet konut yapmak üzere Belediye Başkanlığı’na tadilat için başvuruluyor. Ancak Belediye’de belli ki bu tartışmalardan ürkmüş. Mayıs ayı başında yapılan bu başvuruya bir türlü yanıt vermiyor.
Karamehmet’in ortaklığı bulunan iki şirketi Turkcell ve Digiturk arasında bugünlerde amansız bir kapışma var. Digiturk, yayın ihalesi sonrası artan maliyetleri gerekçe göstererek Turkcell’den Süper Lig isim hakkı için ödediği ücreti artırmasını istedi. Turkcell ise “1 yıllık daha sözleşmem var” diyerek ödediği ücreti 3’e katlayacak bu teklife sıcak bakmadı ve sponsorluğun aynı şartlarda devamını istedi. Hatta Digiturk’ün Vodafone gibi bu işle ilgilenen firmalarla anlaşmaması için mahkemeye de başvurduSüper Lig’in isim hakkı konusunda Turkcell ile yine grup şirketi Digiturk arasında enteresan bir kavga ortaya çıktı. Digiturk, yeni yapılan ihalede fiyatın beklenenden yüksek çıkmasını gerekçe gösterdi ve Turkcell’den, isim hakkı olarak ödediği ücreti artırmasını talep etti. Digiturk, Turkcell’in ücret artışına yanaşmaması halinde yeni bir isim hakkı sponsoru arayışına gireceğini iletti. Turkcell ise Süper Lig karşılaşmalarının 2010-2011 sezonunda da Turkcell Süper Lig adı altında yayınlanması için elinde sözleşme olduğunu belirterek Digiturk’ün başka bir firma ile anlaşmasının olanaksız olduğunu Digiturk’e hatırlattı ve isim hakkı ücretini artırmaya yanaşmayacağını da ortaya koydu. Liglerin başlamasına çok az bir süre kala Digiturk ile Turkcell arasında görüşmeler ve pazarlıklar devam ederken, bu işe ilgi duyan firmalar da Digiturk’ün kapısını çalmaya başladı. Bu kurumlar arasında en isteklisi Vodafone. Nitekim dün Vodafone CEO’u Serpil Timuray’a ne düşündüğünü sordum ve “Halka dokunabildiğimiz her yerde olmak isteriz. Futbol da o anlamda halka dokunabileceğimiz en uygun platform” cevabını aldım. Yani Vodafone Türkiye Süper Ligi’nin isim hakkı için oldukça istekli ve ortamı gözlüyor.Sürtüşmenin nedeni ihaleDigiturk’ün 2010-2011 sezonunda da lig karşılaşmalarının Turkcell Süper Ligi adı altında oynanması için Turkcell ile arasında anlaşma olmasına rağmen, sözleşmedeki rakamı artırmak istemesinin altındaki en büyük etken, kuşkusuz yeni ihalede yayın hakkı ücretinin öngörülmeyen şekilde artması.Bu yılın Ocak ayında yapılan ihalede Türk Telekom ile çekişen Digiturk tam 163 kez tekrarlanan artırımdan sonra son olarak 320 milyon 950 bin dolar teklif ederek A grubu paketi kazanmıştı. Ancak Türk Telekom ile yapılan bu kıyasıya rekabet, bir önceki sezona göre iki kattan fazla maliyet artışı yaratınca Digiturk de bu artışı karşılamanın çarelerini aramaya başladı. Abone sayısını artırma çalışmalarına hız veren, Lig TV paketi için futbolseverlere cazip önerilerde bulunan Digiturk isim hakkı için de Turkcell’in kapısını çaldı.Daha önce Süper Lig’in isim hakkı için yıllık 10 milyon dolar ödeyen Turkcell’den Digiturk’ün 30 milyon dolar istediği öğrenildi. Turkcell “Şayet Digiturk yapılacak ihalede yayın hakkını kazanırsa isim hakkı anlaşması aynı şartlarda 1 yıl daha devrede kalır” maddesini hatırlatarak Digiturk’ün bu isteğini geri çevirdi.Turkcell neden kabul etmedi?Turkcell’de malum bir süre önce Mehmet Emin Karamehmet Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı bırakmak zorunda kaldı. Turkcell yönetiminde Rus ve İsveçli ortaklar seslerini daha çok çıkartmaya başlayınca da belki normal şartlarda sorun olmayacak ve kabul edilebilecek bu maliyet artışı Turkcell tarafından reddedildi. Hatta reddedilmekle de kalmadı Digiturk’ün olası bir isim hakkı ihalesine çıkmasının önü yargı yolu ile de kesilmek istendi. Olası bir isim hakkı ihalesinin yapılmaması için yürütmenin durdurulmasını talep eti. Ancak mahkeme bu istemi şimdilik reddetti. Ancak Digiturk, mesela Vodafone ile anlaşırsa Turkcell’in “Benim 1 yıllık daha sözleşmem var” diyerek itiraz hakkı bulunuyor.*****İsmin kazandırdığı haklarda sorun varPARİS’E 3G testi için giderken uçakta bu konuyu Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv’e açtım. Ciliv geçen yıl ödedikleri paranın üzerine çıkmayız demiyor. Belli ki bir orta nokta bulmaya çalışıyorlar. “Süper Lig’in isim hakkına sahip olmanın avantajları büyük mü? Size katma değeri yüksek mi?” diye sorduğumda ise şikayet eden cevaplar alıyorum. Örneğin, Süper Lig’in isim hakkına sahip olan firmanın müsabaka oynanan her stadda belli bir koltuk kontenjanı oluyormuş. Ancak başta Fenerbahçe olmak üzere pek çok kulüp bu kontenjanı Turkcell’e vermeyip “Parasını verip koltuk satın alsınlar” diyormuş. Ayrıca oynanan maçlarda futbolcuların formalarında Turkcell Süper Lig armasının yer alması konusunda da Futbol Federasyonu’nu bir türlü ikna edememişler. İsim hakkı anlaşmasında bu taahhüt de bulunmasına rağmen, formalarda Turkcell Süper Lig ibaresi bir türlü yer alamamış.
Türkiye 3G teknolojisinin hız yarışında Paris, Berlin, Londra gibi merkezleri geçti. Turkcell, 3G hız denemesinde Diyarbakır’da 13.8 Mbps hıza ulaşırken, Paris’in en hızlı operatörü 3.9 Mbps’de kaldı. Bu şu anlama geliyor: Aynı film dosyasını Diyarbakırlı bilgisayarına 3G teknolojisi ile 3 dakika 41 saniyede, Parisli 42 dakika 32 saniyede indirebiliyor. Turkcell Genel Müdürü Ciliv’e göre, Diyarbakırlı dünyanın en hızlı otoyolunu kullanıyor. Turkcell Diyarbakır’da 3G’de dosya indirme hızında en yüksek 13.8 Mbps’a ulaşırken, Paris’teki üç operatörden en hızlısı olan Orange, 3.9 Mbps’da kaldı. Turkcell, “Doğunun Paris’i” olarak da nitelenen Diyarbakır ve Paris’te 3G hız denemeleri gerçekleştirdi.Diyarbakır’da ve Paris’te gerçekleştirilen ölçümlerde 3 tane 100 megabaytlık dosyanın aynı anda indirilmesi sırasında ortalama ve en yüksek hızlar ile 233 megabayt boyutunda 15 dakikalık Kardelenler belgeselinin indirilme süreleri dikkate alındı.2014’te 3 milyar kullanıcıTurkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, sabah hız denemesinin gerçekleştirildiği Diyarbakır’daki Hasanpaşa Han’da bir sunum gerçekleştirdi. Teknoloji dünyasında yaşanan değişimle birlikte 2010’lu yılların mobil internet platformu dönemi olacağını söyleyen Ciliv, bütün sektörleri etkileyecek gelişmelerin de bu yeni platform üzerinde gerçekleşeceğini kaydetti. Bugün dünyada 3G kullanan insanların sayısının 1 milyarı geçerek bütün cep telefonu kullanıcılarının yüzde 21’ine ulaştığını ifade eden Ciliv, bu rakamın 2014 yılında 3 milyara yaklaşmasının öngörüldüğünü belirtti.Süreyya Ciliv, aynı süreçte akıllı telefonların giderek yaygınlaştığını ve 2012 yılında akıllı telefon satışlarının masaüstü ve dizüstü bilgisayar toplam satışlarını aşacağını kaydederek, “2010’da tahmini satışlar 350 milyon bilgisayara karşılık 250 milyon akıllı telefon iken, 2012 projeksiyonlarında 430 milyonluk bilgisayar satışına karşılık 490 milyon akıllı telefon satışı gerçekleşmesi bekleniyor” dedi.Şebekeye 12 milyar TL yatırdıkABD’de mobil uygulama ve mobil arama kullanıcılarının sayısının bu yılın dördüncü çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre iki kat artarak 18 milyondan 38 milyona yükselmesinin beklendiğine işaret eden Ciliv, “Türkiye de hızlı bir şekilde bu değişime uyuyor. Haziran 2009’da satılan bütün telefonların sadece yüzde 13’ü akıllı telefonlardı. Nisan ayında bu rakam yüzde 33’e ulaştı” diye konuştu.Konuşmasına “1 büyüktür 7.5” önermesiyle devam eden Turkcell Genel Müdürü Ciliv, sözlerini şöyle sürdürdü:“1 nasıl oluyor da 7.5’ten büyük oluyor? Turkcell’in 2G şebekesini kurarken 7.5 senede 5 bin 200 baz istasyonuna ulaşmıştık, 3G’de ise bu rakama bir sene gibi bir sürede ulaştık. Bu yüzden Türkiye’de 1 yılda yüzde 80’e yakın kapsama alanına ulaştık. Sene sonunda kapsama alanımızın yüzde 90’a ulaşmasını planlıyoruz. Turkcell 5 bin 200 tane 3G’de, 17 bin tane de 2G’de olmak üzere toplam 22 binden fazla baz istasyonuna sahip. Rakiplere bakarsanız en fazla üçte ikimiz veya yarımız seviyesindeler. Turkcell kurulduğundan bu yana, 2G ve 3G lisans bedelleri hariç olmak üzere, sadece 2G ve 3G şebekesine 12 milyar lira yatırım yapmış ve 2008-2009 gibi dünyanın krize girdiği bir dönemde yatırımlarımızı ikiye katladık.”Diyarbakır’dan ilk kez yurtdışına uçuş yapıldıTurkcell 3G hız denemesi için gazeteciler önce İstanbul’dan Diyarbakır’a daha sonra da Diyarbakır’dan Paris’e uçtu. THY’nin TK 3001 sayılı özel uçağı 27 Temmuz 2010’da Diyarbakır Havaalanı’ndan kalkıp Paris Charles de Gaulle Havalimanı’na indi. Bu deneme için yapılan uçuş, aynı zamanda Diyarbakır’dan yurtdışına yapılan ilk direkt sefer olarak kayıtlara geçti. Diyarbakır’da aynı zamanda Hasanpaşa Han içinde meşhur Kahvaltıcı Kadri’de yapılan basın toplantısı da halkla içiçe yapılan bir basın toplantısı olarak dikkat çekti.Data trafiği 16 kat gelir 2 kat arttı, fiyat 8’di 1’e indiHızdaki artışa paralel olarak fiyatlarda bir düşüş yaşanıp yaşanmayacağına yönelik bir soru üzerine Süreyya Ciliv, mobil data trafiği bir sene içinde 16 kat artarken, Turkcell’in gelirlerinde 2 katlık bir artış yaşandığını, birim fiyatın 8’de bir oranında azaldığını anlattı.Turkcell Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Lale Saral Develioğlu da iletişim sektöründeki yüksek vergiler düşünüldüğünde, fiyatların daha da düşmesiyle ilgili Türkiye’de hâlâ önemli potansiyel bulunduğunu ifade ederek, bu konuda önümüzdeki günlerde adımlar atılacağına inandıklarını söyledi.Dünyadaki en iyi 10 istasyondan 8’i Türkiye’deP3 ve Iris firmalarının 3G hız ölçümlerine ilişkin sonuçları hakkında bilgi veren Ciliv, Ericsson’un ürün ve altyapı sağladığı 86 ülkedeki operatörlerin 762 baz istasyonunda yaptığı ölçümlere göre de en iyi performasa sahip ilk 10 istasyondan 8’inin Turkcell’e ait olduğunu kaydetti. Ciliv, “Biz sadece Türkiye’de birinciliğe değil, dünyada liderliğe oynuyoruz. Hasanpaşa hanını dünyaya 13.8’lik bir hızla bağlıyoruz” dedi. 3G ile cepten 10 milyon dakika televizyon izlendiToplantıda, birinci yılını dolduran 3G uygulamalarına ilişkin veriler de paylaşıldı. Buna göre, Turkcell bir yılda 450 bin Vınn, netbook ve notebook satışı gerçekleştirirken, Vınn kullanıcılarının yüzde 15’i Vınn aldıkları için internet aboneliklerini kapattı. En çok tercih edilen 3G paketi 3 gigabaytlık paket olurken, cepten internet kullanıcıları 100 megabaytlık internet paketini tercih etti. Bugüne kadar 1.4 milyon abone 1.3 milyon saat görüntülü görüşme yaptı. 1 yılda 11 milyon kişi, gncPlay’i ziyaret ederek, 35 milyon ücretsiz şarkı indirdi. 1 yılda 10 milyon dakika Turkcell Mobil TV izlendi.
Özel hazırlanmış yollarda gidebilen sürücüsüz araç teknolojik olarak yeni birşey değil. Ancak normal yollarda, mesela TEM’de gidebilecek sürücüsüz araç henüz yapılmadı. FIAT’ın destek verdiği Okan Üniversitesi ile Ohio State Universty’nin ortak projesinde Türk mühendisler, her yol şartında sürücüsüz hareket kabiliyeti olan aracın yapımında çok büyük yol katettilerTeknoloji yarışına en az 100 yıl geriden başlayan Türkiye, arkasını topladıktan farkı kapattıktan sonra ilginç projelere imza atmaya başladı. Dün tanıtılan TAİ’nin ürettiği insansız hava aracı bu önemli gelişmelerden biri. Biz de önceki gün F1 yarışlarının yapıldığı İstanbul Park’ın hemen yanıbaşında 100 milyon dolarlık yatırımla kurulan Türkiye’nin en modern üniversitelerinden biri olan Okan Üniversitesi’nde başka bir önemli gelişmeye tanık olduk. Okan Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nejat Tuncay ve ekibi sürücüsüz otomobili yollara çıkarmak üzere çalıştıklarını ve projede çok önemli bir aşamaya geldiklerini söyledi.TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’ndeyken Jan Nahum’la birlikte Türkiye’nin ilk hybrid aracı olan Tofaş’ın Doblo projesinde de yer alan Tuncay, sürücüsüz araç projesinde Ohio State Üniversitesi’nden Ümit Özgüler ile birlikte çalıştıklarını söyledi.Tuncay, insansız araç projesinin laser radar cihazı sayesinde önüne gelen objeleri tanıması üzerine kurulu olduğunu anlattı. Amaç, sürücüsü olmayan araçların yolu tarayarak ilerlemesini sağlamak. Buna trafik işaretleri de dahil. Akıllı araç laser radarı sayesinde yoldaki eğimi, virajı, trafik lambasının rengini, kasisi, önüne çıkan insanı algılayabilecek.Bunun için Tofaş’ın kendilerine bir otomobil temin ettiğini, bu proje için ihtiyaç olan sistemleri verdiğini söyleyen Tuncay, işin bütün sihrinin yazılımda olduğunu ifade etti.Tuncay’ın söylediğine göre şu anda yazılımlar için uğraşılıyor. Tuncay, “Öyle tahmin ediyorum ki belli güzergahlarda bu aracı test eder hale gelebileceğiz” diye çok umutlu konuştu.Bunun dışında Tuncay, yine yurtdışındaki doçent arkadaşlarıyla birlikte bisiklet otomobil gibi elektrikli sürüş sistemleri, uykusu gelen sürücüyü anlama ve tedbir alma konusunda çalıştıklarını dile getirdi. Tuncay savunma teknolojileriyle ilgili projeleri de olduğunu ancak bunlar hakkında bilgi veremeyeceğini de sözlerine ekledi. Çinli firma geldi, ‘Tüm öğrencilerinize talibiz, hepsine iş bizden’ dediOkan Üniversitesi’nin geçen yıl patlayıcı mühendisliği adı altında açtığı bölüm oldukça ilgi çekmişti. İş dünyasına yakın olmaya çalışılan üniversite 5 hatta 10 yıl sonrasının öne çıkacak mesleklerini dikkate alarak eğitim stratejilerini belirliyor. Okan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Okan, üniversitede açılan bölümlerin sanayicinin ihtiyaçlarına göre belirlendiğini belirtti. Arapça, Çince ve Rusça mütercim tercümanlık gibi bölümlerin talep gördüğünü aktaran Okan, “Geçenlerde İstanbul’u üs yapmayı düşünen Çinli bir bilişim şirketi geldi. Kampüsü gezdi ve Çince bilen tüm öğrencilerimize talip olduğunu söyledi. Onlarla Ar-Ge konusunda da görüşmeler devam ediyor. Türkiye için yeni fırsatlar Ortadoğu’da diyoruz ancak Arapça mütercimlik sadece bizim üniversitede var” diye konuştu. Üniversitenin vizyonunda iyi girişimciler yetiştirmek de olduğuna işaret eden Okan, bugüne kadar okuldan mezun olan 275 öğrenciden yüzde 70’inin hemen hatta okurken iş bulduğunu söyledi. Okan bunun için iyi eğitimin yanısıra öğrencilerin özgüven kazanacağı sosyalleşebileceği bir ortama da ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’nin en iyi kampüslerinden birine sahibiz. Burada öğrencilerin kişiliğini geliştirebileceği sayısız fırsat var. Sadece Türkiye’de değil dünyada iş bulabilecek öğrenciler yetiştiriyoruz” dedi.İş dünyasına en yakın üniversiteSürücüsüz otomobil çalışmaları Okan Üniversitesi’nde devam ediyor. Sürücüsüz aracın başında Prof. Dr. Nejat Tuncay ile birlikte proje hakkında bilgi veren Okan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Okan üniversitenin iş dünyasının ihtiyaçlarına göre eğitim sistemi belirlediğini AR-GE çalışmalarına özel önem verdiklerini söyledi. ANAOKULUNDA ÇİNCE DERSEğitimci kimliğini bir adım ileriye taşıyan Bekir Okan, üniversiteden sonra fen lisesi ve anaokulu da kuruyor. “15 milyon dolar yatıracağım” diyen Okan, “İnşaat başladı. 2011-2012 öğretim yılına yetiştireceğiz. 200 öğrencilik anaokulu, 700 ilk, 300 öğrencilik lise sınıfları olacak. Lise, fen lisesi olacak ve okullarda İngilizce yanında Çinceyi de anaokulundan başlatacağız” diye konuştu. Dünyanın ihtiyacını karşılayacak maden mühendisi var Üniversite Rektörü Prof. Dr. Sadık Kırbaş, ihtiyaca göre bölüm açtıklarını belirtirken Türk eğitim sistemindeki uyumsuzluğa dikkat çeken çok ilginç örnekler verdi. Bir yandan derin işsizlik sorunu ile boğuşan ancak bir yandan da sanayicinin nitelikli eleman bulmakta zorlandığı Türkiye için Kırbaş’ın yaptığı tespitler hakikaten ilginç:* Dünyanın tüm ihtiyacını karşılacak maden mühendisi ve ziraat mühendisi var. Oysa madenciliğin milli gelirden aldığı pay sadece binde 7. Yani buradan mezun olanların iş bulma ihtimali çok zayıf.* Turizm alanında 45 okul var ancak mezun olanların yüzde 85’i kendi branşında çalışamıyor.* 56 tane hukuk fakültesi var ancak rekabet hukukunu bilen, sözleşme bağıtlayabilecek nitelikte hukukçu yetişmiyor. Çünkü işdünyasının talebi ile üniversiteler arasında senkronizasyon yok.
ÇEŞME Sheraton’da 7 gece konaklayanlar 4 gece 5 gün Akdeniz’de cruise gezi kazanıyor. 10 gün rezervasyon yaptıran 1 gün Viyana’da konaklayıp ardından New York’ta 4 gün geçiriyor. Bunlar herkesin ekonomik olarak ‘Nasıl olur?’ dediği matematikle izah edemediği promosyonlardan sadece ikisi SIRADA Los Angeles ve Las Vegas bombaları var. “Topu topu 45 gün sezonu olan Çeşme’de turizmcilik yapıp şapkadan tavşan çıkarıyoruz” diyen otelin sahibi İskender Dilek ciro ve kârlılıkta Antalya’nın en başarılı otellerini yakalayabilme mucizesinin formüllerini anlattı Sheraton Çeşme’de 10 gecelik rezervasyon yaptıranlar isterlerse Le Meridien Viyana’da 1 gece kalıp hemen ardından New York The Marmara Manhattan Luxury’de 3 gece 4 gün tatil yapıyor. 8 gece kalanlar ise Viyana’da 2 gece geçirip ardından Barselona, Roma, Milano, Prag ya da Zürih şehirlerinden birini seçip 2 gece 3 gün daha tatile devam edebiliyorlar. Uçak biletleri ücretsiz, otel konaklamaya da ücret ödenmiyor. Çeşme Sheraton’un son bombaları ise dünyanın en prestijli cruise gemileri ile yapılan seyahatler. Çeşme Sheraton’da 7 gece konaklayanlar 4 gece 5 gün Palme de Mallorca dahil Akdeniz Cruise gezisine ücretsiz sahip oluyor. Barselona’dan hareket eden 5 yıldızlı Liberty of the Seas gemisi Nice ve Palme de Mallorca’ya uğrayıp tekrar Barselona’ya dönüyor. 8 gece konaklayanlar ise Kopenhag’dan hareketle Tallinn, St. Petersburg, Helsinki, Stockholm kentlerini dolaşan bir başka cruise turuna katılabiliyorlar.Las Vegas üzerine çalışıyorÇeşme Sheraton’da kişi başı gecelik fiyat 275 TL’den başladı, yüksek sezonda şimdi 325 TL oldu. Ağustos’un ilk haftasından sonra tekrar 275 TL’ye inecek. Bu oda fiyatlarıyla, sunulan promosyonları karşılaştıranların matematiksel olarak kafası haliyle karışıyor. 275 TL’den 8 gece konaklayıp 2 bin 200 TL veriyorsunuz, Çeşme’de yaptığınız 8 gecelik tatilin yanısıra 7 gece 8 gün sürecek 5 yıldızlı cruise gezisi kazanıyorsunuz. Çeşme Sheraton’da bu promosyonları ortaya çıkaran, dahi sayılabilecek kişi İskender Dilek. Bölüyor, çıkarıyor, çarpıyor böyle ilginç promosyonlar buluyor. Şimdi Los Angeles ve Las Vegas üzerine çalıştığını söyledi. 2011 yaz sezonunda Çeşme Sheraton’da kalanlar Los Angeles veya Las Vegas’ta tatil yapabilecek. Buna bir de Miami-Karayipler cruise alternatifi eklenecek. * Matematiksel olarak mümkün görünmeyen bu promosyonları yapıyorsunuz, para kazanabiliyor musunuz?Ekonomik olarak bakılınca bizim yaptığımız işi kimsenin kafası almıyor. Ancak bizim havayolları ve otellerle çok farklı bir sinerjimiz var. Çok iyi fiyatlar alıyoruz. Havayolu şirketi bizim promosyonda eksi operasyonel kârlılıkla çalışıyor ancak çok iyi reklam yapıyor. O yüzden Emirates de KLM de Avusturya Havayolları da bizimle çalışmaktan son derece memnun.* Elbette bu promosyonları fark yaratmak ve müşteri kazanmak için yapıyorsunuz. Bu promosyonları yapacağınıza fiyatları düşürmek daha kolay bir yöntem değil mi, yine aynı sonucu almaz mısınız?Ucuza yönelmek intihardır. Biz Çeşme’yi Çeşme yaptık ve bu lokasyonu ucuzlatmak istemiyoruz. Bazı tesislerin herşey dahil sistemine geçtiğini duyuyorum. Bu Çeşme’ye yapılacak en büyük kötülüktür. Biz Çeşme Sheraton olarak kaliteden asla ödün vermeyeceğiz. Açık büfemizdeki yemeklerimizle, personelimizin güleryüzlülüğü ile övünüyoruz. Her geçen yıl daha da iyiye gitmenin, müşterilerden olumlu geri dönüşler almanın mutluluğunu yaşıyoruz. Ucuz otel imajına büründünüz mü, bir kez o yola girdiniz mi çıkışı bulmanız mümkün olmuyor. Biz çok özeniyoruz ve zengin müşterilere hizmet sunuyoruz. Unutulmamalı ki kalite kaliteyi çekiyor.‘Pahalı bir otel değiliz’* Türkiye ucuz tatil cenneti iken Antalya bölgesinde 100 dolara en lüks otellerde tatil yapma imkanı varken insanlar niye Çeşme Sheraton’a gelsin ki?Burası ayrıcalıklı bir yer. Ancak Maldivler’de bulabileceğiniz denizi ve kumu Çeşme’de bulabilirsiniz. Ulaşımı çok kolay. Anadolu’nun her yerinden İzmir’e uçuş var. 5 gün kalıp 4 gün bedeli ödeme kampanyasını, diğer promosyonları gözönüne alınca aslında pahalı değiliz. Bir de şu gerçek var. Zengin turisti Antalya’da mutlu edemezsiniz. Çeşme’ye gelen yabancı zengin turist mutlu olur. Saint Tropez’de ne var aslına bakarsanız. Sadece imaj. Burası Saint Tropez’den çok daha güzel bir yer. Çeşme bir nimet. Turizm Bakanlığı’nın Çeşme ile ilgili tanıtımı yok. Oysa Türkiye’de ucuz tatilin yanısıra zenginler için de bir yer olduğu vurgulanabilir. Türkiye’nin turizmde tek modelinin herşey dahil olmadığı Çeşme ile anlatılabilir. * Müşteriler daha çok kampanyalara mı geliyor?Kampanyalarla farkındalık yaratıyoruz, ancak burada tek bir satış algısına bağlı değiliz. Müşterilerimize güzel bir ürün sunarken hediyesini de verelim istiyoruz. ‘Hamdi’li İstanbul oteli 2011 sonunda açılıyorİSKENDER Dilek, İstanbul Şişli’de yapımına başladıkları oteli 2011’in Aralık ayında açmayı planladıklarını söyledi. Şehir otelciliğinde atağa geçeceklerini ifade eden Dilek, 4 otelden oluşan bir zincir olmayı ilk hedef olarak koyduklarını belirtti. Şişli’deki otelin 318 odalı olacağını yaklaşık 100 milyon dolara mal olacağını kaydeden Dilek burada da farkındalık yaratacak uygulamaları şimdiden kafasında kurmuş. “Türkiye’deki 5 yıldızlı otellerde ya İtalyan ya Fransız mutfağı bulursunuz ancak Türk mutfağına az rastlarsınız” diyen Dilek, Eminönü’nde faaliyet gösteren meşhur Hamdi Restaurant ile anlaşmış. “Restaurantın başarısı için otelden bağımsız ayrı girişi olmalı” diyen Dilek Şişli’de açılacak otelin 19 Mayıs Caddesi tarafından Hamdi’ye giriş olacağını söyledi. Bu arada Dilek, otel zinciri için düğmeye bastıktan sonra The Marmara Oteller Zinciri’nin eski yöneticisi Serdar Alp Turan ile anlaştıklarına da dikkat çekiyor. Dilek “Abim Adil ile Serdar’ı takip eder ve çıkardığı işi beğenirdik. Serdar’ın The Marmara’dan ayrılışından bir hafta önce de oturmuş ve ‘Keşke bizimle birlikte çalışsa’ demiştik. Şans ayağımıza geldi. Serdar’ın ayrıldığını öğrenince hemen devreye girdik ve çok önemli bir transfer yaptık. Genelde otelin açılışına 6 ay kala idari yöneticiler transfer edilir ancak biz Serdar’ı kaptırmak istemedik” dedi.ÇEŞME ESNAFI DA SHERATON’UN HAKKINI VERİYORİSKENDER Dilek ile sohbeti yeni açılan Çeşme Marina’da Tuval Restaurant’ta yaptık, Alaçatı’da da tur attık. Her iki yerde de yiyecek içecek işinde faaliyet gösterenlerin İskender Dilek’e büyük bir sevgisi olduğu dikkatimi çekti. “Antalya’da turizm yatırımı olan birini esnafın taksicinin tanıyacağını sanmam” dediğimde İskender Dilek, “Herşey dahil sisteminde tanıması da mümkün değil. Turist otelde kalacak ancak çıkıp akşam yemeğini dışarıda yiyebilecek. O zaman çarşı da kendine çeki düzen verir. Tur alır Efes’e gider, para harcar. Herkes kazanır. Çeşme’yi Çeşme yapan Sheraton’dur. Esnaf da bunun farkında” diye cevap verdi.
2001 krizinde pek çok bankaya el konurken bunlardan biri de Kentbank’tı. Ancak diğerlerinin aksine Kentbank, bankada oluşan zararın bir hortumlama olmadığını, ekonomik konjonktürün neticesi olduğunu hukuk nezdinde kanıtladı. Danıştay’ın kararı ile Süzer Grubu itibarını geri kazandı. Süzerler’in temyiz başvurusunu görüşen Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, Kentbank’ın TMSF’ye devrinin hukuka aykırı ve haksız olduğuna karar vermişti. Kentbank’ın eski sahiplerine yani Süzerler’e geri verilmesi gündeme geldi.Kentbank adını kullanmayacakAncak BDDK Kentbank’ı Süzerler’e vermek yerine grubun önüne şimdi 3 farklı alternatif koydu. 3 farklı opsiyonu değerlendirmeye alan Süzer Grubu en geç yıl sonunda Türk bankacılık sektöründeki yerini almaya hazırlanıyor.Süzer Grubu Finans Şirketlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Baran Süzer, süreci VATAN’a değerlendirdi ve inatla sürdürdükleri mücadelenin neticesini almak üzere olduklarını ifade etti. Grup bankacılığa geri dönmeye hazır ve leasing ve faktoringdeki faaliyetleri ile de bir hayli antrenmanlı. Büyüme stratejilerinin planları çoktan yapılmış.Biz bu süreçleri öngörmüştükHer ne kadar hukuk nezdinde haklılığınızı kanıtlamış olsanız da bankacılık yapmanıza izin verilmeyeceğini düşünenler de vardı. Sürecin uzaması da bu tahminleri güçlendiriyordu. Ne değişti de sizin bankacılığa geri dönmenize yeşil ışık yakıldı?Tüm hukuk süreçlerini tamamladık, itibarımızı geri kazandık. 2007 yılı itibarıyla da TMSF’ye herhangi bir borcumuz kalmadı. Sonra bizim için daha zorlu bir süreç başladı. Biz bu süreçleri öngörmüştük. BDDK’yı nasıl ikna ettiniz?İkna değil ortayı bulma süreci yaşandı. İki taraf da orta yolu bulmaya çalıştı. BDDK zaten itibarımızı sorgulamadı. Orada bir sıkıntı yok. Ancak bankacılık yapabilecek finansal güce sahip olup olmadığımızı sorguluyordu. Odit raporlarımızı incelediler. Çok sıkı bir denetimden geçtik. Banka lisansı onayı için gerekli tüm evreleri başarıyla bitirdik.Şimdi önünüzde ne gibi alternatifler var?Önümüzde 3 farklı opsiyon var. Bunlardan birini en kısa sürede hayata geçirmek istiyoruz. Olasılıklar içinde en güçlü görüneni banka satın alma opsiyonu. Yani mevcut halihazırda çalışan bir bankayı satın alma opsiyonu. Bu konuda görüşmelerimizi çok önemli bir aşamaya getirdik. Tahmin ediyorum sene bitmeden bu satış sürecini tamamlamış ve açıklama noktasına gelmiş olabiliriz. Şu an için enerjimizi yoğunlaştırdığımız opsiyon bu.Diğer opsiyonlar neydi?Sıfırdan bir banka kurabilirdik ama büyük ihtimalle adı Kentbank olmazdı. Bunun için yabancı gruplarla da ortaklığı gündemimize aldık. Bir ara bu opsiyonun gerçekleşmesi için de görüşmelerimiz oldu. Ancak nedense bizimle Türkiye’de ortak bankacılık yapmak isteyen yabancılar hisselerin yüzde 51’ini istedi. En anlayışlısı bile yüzde 50-50 ortaklık önerdi. Bankada en az yüzde 65-70 hissenin kontrolünün bizde olmasını istiyoruz. Dolayısıyla bu görüşmelerden sonuç alamadık. Ancak bu opsiyon da hâlâ gündemimizde. Bizim şartlarımıza uyabilecek bir yabancı grupla da ortak başvuru yapabiliriz. Bir de Adabank opsiyonumuz var. Şimdi Adabank’ın yeniden satışa çıkması gündemde ve bankanın ihalesiyle ilgilenebiliriz. Bu da bir olasılık olarak masada duruyor.Bize kolaylık sağlıyorlarSizin sonuçta bir banka lisansınız vardı. Şimdi yeniden banka kurmanız gerekiyor. Yani anladığım kadarı ile aslında hukuki kazanıma karşılık bir anlamda bankanız size geri verilmiyor. Sadece size ‘Bankacılık yapabilirsiniz’ deniyor, lisansta kolaylık sağlanıyor. Kentbank’la ilgili bir kazanım olmadı mı?-Kolaylık sağlıyorlar diyebilirim. Kentbank’ın sahibi olmasak bu kadar ilerleyemezdik, çünkü bizim dışımızda birçok başvuru var. Opsiyonları sıraya koyarsak ikinci sırada hangi olasılık daha güçlü duruyor?-Şayet banka satın alma girişiminden sonuç alamazsak Adabank’ın satış sürecine dahil oluruz herhalde.Türkiye’de küçük kalıp dışarıda büyüyebiliriz ALİ Baran Süzer ile röportajı grubun bünyesinde faaliyet gösteren Ritz Otel’de gerçekleştirdik. “2011’in başında sizlerle bankanızda bir çay içmek ve bankacılıkta aldığınız yolu konuşmak mümkün olur mu?” diye soruyorum. İnşallah diyor Süzer. Bu arada Süzer’in bankacılık konusunda egzersizlerini tamamladığı, bankacılığa hazır olduğu her halinden belli oluyor. Hatta bankanın adı ile ilgili çalışmalar bitmek üzere. Süzer, “Türkiye’de küçük kalıp, gelişmeye müsait Doğu Avrupa, Ortaasya, Irak ve Güney Amerika gibi bölgelerde banka alımları yapabiliriz. Finans sektörü dışında pek çok iş koluna private equity gibi faaliyet göstererek girebiliriz. Geçtiğimiz günlerde KFC ve Pizza Hut’un yanına bir yerli fast food zincirini satın almak üzere masaya oturmuştuk. Sonra vazgeçtik. Ancak tabii ki faaliyet gösterdiğimiz sektörlere yatırımlarımızı devam ettireceğiz” dedi. Süzer, 90 milyon TL plasmanı olan factoring şirketlerinin de daha ilk yılından kâr ettiğini, finansta binayı yavaş yavaş çıktıklarına vurgu yaparak, “Leasingde de portföyümüzü koruyoruz. Bu şirketimizde büyümek için operasyonel leasing hakkı verilmesini ya da KDV’nin indirilmesini bekliyoruz” diye konuştu.ADABANK’IN SATIŞI İKİNCİ KEZ İPTAL SÜZER ile röportaj yaparken, Adabank’ın satışına BDDK’nın ikinci kez onay vermediğini gecikmeli de olsa öğrenmiş oldum. Konuyla ilgili arşive girip baktım, 10 Haziran’da Zaman Gazetesi’nde küçük bir haber yer almış. 2008 yılı başında Kök Menkul Gayrimenkul A.Ş., Adabank için en yüksek teklifi vermiş ve onay beklemeye başlamıştı. Bu arada Adabank için ortak teklif veren Sinpaş Grubu ve Abdullah Tivnikli’nin iznin çıkmasını değişen ekonomik konjonktür dahilinde pek de istemediklerini duyuyordum. Nitekim BDDK, konsorsiyumdam 500 milyon TL civarında bir ödenmiş sermaye şartı isteyince anlaşma mümkün olmamış. Adabank’a talip olan grubun en fazla 200 milyon dolar civarında bir sermaye şartını yerine getirebileceklerini BDDK’ya ilettikleri belirtiliyor. Hisse satacak olanlar batıya değil doğuya gitmeliler ALİ Baran Süzer ekonominin genel gidişatından da oldukça umutlu. Hatırlıyorum, IMF ile stand-by anlaşmasının yenilenip yenilenmemesi ile ilgili tartışmalar daha başlamamışken çok net bir şekilde ‘Türkiye’nin IMF’ye ihtiyacı yok’ demişti. Bu arada halka arzlara dikkat çekiyor. Süzer, “Son dönemde halka arzların başarısız olmasının önemli bir nedeni, aracı kurumların ve halka açılan şirketlerin hisselerini Londra ağırlıklı batıda satmaya çalışmaları. Halbuki artık sermaye doğuya kayıyor ve bu sebepten dolayı da aracı kurumların Hong Kong, Singapur ve Dubai’de pazarlama yapmaları gerekiyor. Kaynak orada.” diye konuşuyor. Yeni bir dip bekleyip beklemediği ile ilgili görüşleri de şöyle: “Kriz beklemiyoruz. Türkiye’nin ve Türk bankacılık sektörünün önünün açık olduğunu düşünüyoruz ve grubumuzun politikasını da bu şekilde oluşturmuş bulunuyoruz. Türk bankacılık sektörü gelişmiş ülkelerin seviyesinde, hatta daha üstün bir seviyede bulunuyor. Türkiye olarak dünyaya bankacılık alanındaki markalarımızla adımızı daha rahat duyurabiliriz, hatta duyurmaya da başladık. BDDK’nın da bunda büyük payı var tabii ki...”
Türkiye’de SGK’ya aktif prim ödeyenlerin sayısı 14 milyon 987 bini ancak buluyor. Üstelik bunların 435 bini de çalışmayıp dışarıdan gönüllü prim ödeyenlerden oluşuyor. Yeşil kartlı sayısı ise 9 milyon 449 bin 734. 33 ilde yeşil kartlı sayısı, bir işi olup da SGK’ya prim ödeyenlerin sayısından fazla.Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Adnan Gümüş, üzerinde çok tartışılması gereken ilginç bir çalışma yapmış. İller bazında aktif prim ödeyenlerle, yeşil kartlıların sayısını karşılaştırmış.Ne yazık ki 81 ilin 33’ünde yeşil kartlı sayısı, SGK’ya prim ödeyenlerin sayısından fazla çıkıyor. SGK’nın son verilerine göre, SGK’ya prim ödeyenlerin toplamı 14 milyon 987 bin 902.Buna karşılık devlete ‘Fukarayım’ beyanında bulunarak yeşil kart alanların sayısı ise 9 milyon 449 bin 734. Rakamlara bakınca Türkiye’yi dünyanın en sosyal devleti ilan etmemek elde değil. Tüm dünya finansal krizden çıkmak için emeklilik yaşını yükseltmek dahil yeni opsiyonları masaya koyarken, Türkiye kelimenin tam anlamı ile ‘fukara’ şampiyonu.Yeşil kartlı sayısının rekor olduğu il Ağrı çıkıyor. Ağrı’da 34 bin 823 kişi aktif prim öderken, yeşil kartlı sayısı 309 bin 115’i bulmuş vaziyette. Ağrı’da yeşil kartlıların il nüfusuna oranı yüzde 57.49’a ulaşırken, çalışanların oranı yüzde 6.48. Ağrı’dan sonra oran olarak en çok yeşil kartlının olduğu il Van. Van’da tam 544 bin 659 kişinin yeşil kartı var. Buna karşılık devlete prim ödeyen kişi sayısı 76 bin 273’de kalıyor. Yani yeşil kartlı oranı yüzde 53.28, çalışan oranı yüzde 7.46. Bir diğer dramatik tablo Bitlis’te karşımıza çıkıyor. Bitlis’te devlete prim ödeyenlerin sayısı 31 bin 316. Buna karşılık tam 168 bin 586 kişi yeşil kartlı. Bir başka deyişle Bitlis’in yüzde 51.32’si hiçbir işte çalışmayıp geliri olmadığını beyan ederken, çalışan sayısı sadece yüzde 9.53’le sınırlı kalıyor.Bitlis’in ardından yine yeşil kartlı oranı, nüfusun yüzde 50’sinden fazla çıktığı bir başka il ise Bingöl. Bingöl’de sadece 24 bin 337 prim ödeyen kişiye karşılık, 128 bin 560 kişi yeşil kart sahibi. Bingöl’de çalışanların il nüfusuna oranı yüzde 9.52’de kalırken, yeşil kartlıların nüfusa oranı yüzde 50.27’yi buluyor. Bu 4 il, nüfusunun yarıdan fazlasının yeşil kartlı olduğu iller olarak öne çıkıyor.Prof. Adnan Gümüş tarafından oluşturulan güncel listede ne yazık ki SGK’ya prim ödeyenlerin tamamı, bir işte çalışanlardan da oluşmuyor. SGK verilerine göre, tam 435 bin 112 kişi de gönüllü prim ödüyor ve bunların da ilave edilmesi ile 14 milyon 987 bin 902 rakamına ancak ulaşılabiliyor.Alttaki tabloda yeşil kartlı sayısının SGK’ya prim ödeyen yani bir işi ve geliri olduğunu kabul edeceğimiz kişilere oranı il il ayrı ayrı veriliyor. Bu tablo kuşkusuz yaklaşan seçimler öncesi de ayrı bir öneme sahip. Hatırlanacağı üzere 2007 seçimlerinden önce yeşil kartlı sayısında aniden çok hızlı bir patlama yaşanmıştı. Sigortası olmadığı için aslında sağlık harcamalarını cebinden ödemesi gerekenlerin aldığı yeşil kart sayesinde tüm teşhis, ilaç ve tedavi masrafları devlet tarafından karşılanıyor. Gerçekten ihtiyacı olan fakir fukarayı elbette ayrı tutmak lazım. Ancak bakalım bu seçimlerden önce de şu an itibarıyla 9 milyon 449 bin 734 olan yeşil kartlı sayısı 12-13 milyonlara kadar çıkacak mı?Bu arada yeşil kartlı sayısı ile TÜİK’in toplumun en alt gelir grubunda yaşayanlarla ilgili açıkladığı istatistiki rakamın birbirini tutmadığının altını da çizmek lazım.En az yeşil kartlı oranı İstanbul’daİller Prim ödeyenler İl nüfusuna oranı (%) Yeşil kartlılar İl nüfusuna oranı (%)ADANA 334.548 16.22 341.688 16.57ADIYAMAN 64.509 10.96 246.638 41.91AFYON 124.092 17.69 62.215 8.87AĞRI 34.823 6.48 309.115 57.49AMASYA 61.883 19.08 38.311 11.81ANKARA 1.362.006 29.29 167.221 3.6ANTALYA 497.251 25.9 105.103 5.47ARTVİN 33.159 20.03 17.691 10.68AYDIN 193.311 19.74 93.229 9.52BALIKESİR 237.295 20.81 90.539 7.94BİLECİK 48.374 23.94 9.934 4.92BİNGÖL 24.337 9.52 128.560 50.27BİTLİS 31.316 9.53 168.586 51.32BOLU 65.305 24.05 11.310 4.17BURDUR 53.806 21.39 18.995 7.55BURSA 632.265 24.79 102.329 4.01ÇANAKKALE 110.014 23.03 25.290 5.29ÇANKIRI 33.995 18.37 13.145 7.1ÇORUM 95.568 17.67 86.130 15.93DENİZLİ 234.998 25.37 49.053 5.3DİYARBAKIR 144.351 9.53 566.228 37.37EDİRNE 83.981 21.24 40.363 10.21ELAZIĞ 86.228 15.66 96.702 17.56ERZİNCAN 41.710 19.56 27.205 12.76ERZURUM 106.856 13.8 250.558 32.36ESKİŞEHİR 176.914 23.42 36.295 4.8GAZİANTEP 233.920 14.15 237.638 14.37GİRESUN 77.962 18.48 63.578 15.07GÜMÜŞHANE 21.778 16.63 26.600 20.31HAKKARİ 22.876 8.91 115.913 45.14HATAY 209.549 14.47 305.549 21.1ISPARTA 86.835 20.64 33.963 8.07MERSİN 286.677 17.47 231.508 14.11İSTANBUL 3.550.374 27.49 347.547 2.69İZMİR 925.943 23.94 178.070 4.6KARS 31.963 10.43 115.163 37.57KASTAMONU 71.503 19.87 36.757 10.22KAYSERİ 234.844 19.48 91.269 7.57KIRKLARELİ 76.320 22.91 22.808 6.85KIRŞEHİR 40.752 18.27 34.006 15.24KOCAELİ 400.681 26.32 58.108 3.82KONYA 368.825 18.51 210.104 10.54KÜTAHYA 108.508 18.98 38.459 6.73MALATYA 135.678 18.41 140.141 19.02MANİSA 273.206 20.51 149.593 11.23K.MARAŞ 155.568 14.99 253.261 24.41MARDİN 62.669 8.49 294.964 39.98MUĞLA 201.805 25.15 34.873 4.35MUŞ 28.931 7.15 173.777 42.96 NEVŞEHİR 60.636 21.35 31.388 11.05NİĞDE 56.804 16.71 57.317 16.86ORDU 121.835 16.84 129.597 17.91 RİZE 73.162 22.89 22.825 7.14SAKARYA 186.345 21.63 62.136 7.21 SAMSUN 227.688 18.21 183.649 14.69 SİİRT 30.794 10.14 132.674 43.7SİNOP 40.415 20.09 21.662 10.77SİVAS 108.984 17.21 105.560 16.67TEKİRDAĞ 221.537 28.28 41.169 5.26TOKAT 91.576 14.67 104.604 16.75TRABZON 152.616 19.95 76.068 9.94TUNCELİ 15.419 18.56 21.642 26.06ŞANLIURFA 130.942 23.78 609.646 37.78UŞAK 79.852 23.78 30.356 9.04VAN 76.273 7.46 544.659 53.28YOZGAT 75.061 15.4 91.046 18.68ZONGULDAK 141.220 22.78 31.884 5.14AKSARAY 61.812 16.4 75.577 20.05BAYBURT 13.392 17.93 16.297 21.81KARAMAN 47.768 20.6 27.504 11.86 KIRIKKALE 48.937 17.43 21.444 7.64BATMAN 48.293 9.7 226.059 45.39ŞIRNAK 35.970 8.36 205.143 47.66BARTIN 35.796 19 15.140 8.03ARDAHAN 14.118 13.05 34.011 31.44IĞDIR 18.413 10.03 66.539 36.26YALOVA 45.326 22.38 13.855 6.84KARABÜK 43.912 20.09 10.832 4.96KİLİS 16.882 13.83 33.662 27.57OSMANİYE 67.748 14.36 84.010 17.81DÜZCE 78.317 23.37 25.697 7.67TÜRKİYE 14.987.902 20.66 9.449.734 13.02
Cem Uzan’ın zam yapıp tazminat talebini 100 milyar dolar gibi uçuk bir rakama çıkardığı Libananco davasında son sözler 1 Temmuz itibarıyla söylendi ve gergin bekleyiş başladı. Artık karar 3 kişiden oluşan tahkim heyetinin iki dudağının arasında. Libananco adlı Kıbrıs Rum merkezli şirketin Çukurova ve Kepez Elektrik’e ortaklığının tazminat talebi doğuracak bir zarara yol açıp açmadığı büyük bir ihtimalle önümüzdeki 2 ay içinde karara bağlanacak. Sonrasında ise yine tahkim heyeti tazminat talebini belirleyecek. Bazı basın organlarında hâlâ, Paris’te Hakan Uzan’ın ortaya çıkmasına da neden olan sürecin davanın esastan görüşülüp görüşülmeyeceği ile alakalı olduğu yazılıp çiziliyor. Ya doğru bilgi alamıyorlar ya da bu davanın bitmemesi ve sonsuza kadar uzaması için hükümet kanadı ile birlikte dua ediyorlar.Türkiye’yi savunan avukatların zaten şu ana kadar temel savunma kurgusu dava sürecini uzatabildikleri kadar uzatma üzerine kuruldu. Ancak deniz bitti.Hakan Uzan’ı Paris’e getirten, serbestçe dolaşmasına imkan yaratabilen tahkim heyeti en geç 6 ay içinde bu dava dosyasını kapatmış olacak. Edindiğim izlenime göre kararın çıkması 180 günü de bulmayacak ve sonbaharın ilk haftalarında bu iş bitecek. Gelin son duruma bir göz atalım. Enerji Bakanlığı’nın Forensic uzmanlarına yaptırdığı raporlar fos çıktı. Türk tarafı, Libananco’nun ardında olduğunu iddia ettiği Uzanlar’la ilgili 250 iddianın tamamını geri çekti. Bu büyük bir mağlubiyet gibi algılanıyor ve ister istemez Enerji Bakanlığı’nı tedirgin ediyor. Türk tarafının avukatlarından Jan Paulson son olarak mahkeme heyetine, ‘Türkiye tarafının sunduğu Forensic raporlarının kayda alınmamasını talep ediyoruz’ dedi.Bu arada Türk tarafının sunduğu bilirkişi raporlarının Türkiye’yi savunan Coşar Hukuk Bürosu’nun avukatları tarafından kaleme alındığı anlaşıldı. Ismarlama raporlar bakalım Tahkim Heyeti’nin bakış açısını ne derece etkileyecek? Daha önce yazmıştım Türk tarafı çok büyük bir yanlış yaparak Libananco’yu savunan ABD’li avukatlık bürosunun tüm elemanlarının telefonlarını ve e-mail yazışmalarını takibe aldırmıştı. Bilirkişi raporları ikinci bir skandal nedeni sayılabilir. Libananco avukatları uluslararası arenada çok büyük bir fiyaskoya yol açabilecek bu durumu 1 Temmuz’da verdikleri son savunmada müthiş bir şekilde kullandı. Avukatlarının dinlenmesi ve izlettirilmesi ile ilgili Türkiye tarafında ilgili kurumlar arasında yapılan yazışmaların tümü bir dosya halinde belgeleri ile Tahkim Heyeti’ne sunuldu. Daha önce dediğim gibi Türkiye’de böyle hukuk skandalları sıradan hale geldi ancak uluslararası arenada hukuğun ayaklar altına alınmasına imkan verilmiyor.Ve gelelim 100 milyar dolarlık tazminat talebine... Libananco, 100 milyar dolarlık tazminat rakamının tespiti için Türk tarafından yüzlerce evrak ve bilgi istedi. Türkiye’de elektrik borçlarına uygulanan aylık temerrüt faizinden, Çukurova ve Kepez Elektrik’in 2003’ten bu yana yarattığı ekonomik değere kadar pek çok sorunun cevabı isteniyor. Bu talep Tahkim Heyeti tarafından Türk tarafına iletildi ve haliyle yine bir şok yarattı.Benim edindiğim izlenim Türkiye’yi Tahkim Heyeti nezdinde en çok zora sokan durum, Libananco’yu savunan avukatların tüm yazışmalarının Coşar Hukuk Bürosu’nun talebi ile Türkiye tarafından takibe alınması gibi görünüyor. Türkiye bu hukuk skandalının faturasını ödemek zorunda bırakılabilir. Türk tarafının savunmasının omurgasını oluşturan ‘Libananco ÇEAŞ ve Kepez’e el konulduğunda ortak değildi. Bu şirket hile yoluyla hisseleri sonradan üzerine geçirilmiş, Uzanlar’a ait bir şirkettir’ tezi bakalım Tahkim Heyeti üzerinde ne derece etkili olabilecek. Hakan Uzan Paris’te 23 Mart’ta ifade verdikten sonra yeniden kayıplara karıştı. Cem Uzan ise Saint Tropez’de tatil yapıyor ve mahkemenin sonucunu bekliyor.