Top çizgiyi geçmedi, 75 milyon $ kaybettik, yine de tünelden çıktık

14 Ekim 2010

Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat, stat projesinin 1 yıl gecikmesi ve Şampiyonlar Ligi’ne katılamamaktan dolayı 75 milyon dolar kaybetmelerine rağmen bütçe disiplinini sağladıklarını 2 yıl içinde kâr üreten bir kulüp haline geleceklerini söyledi.Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat dünkü Divan Kurulu toplantısı öncesi kulüp binasında bir grup ekonomi gazetecisi ile biraraya gelerek mali açıdan kulübün geldiği noktayı masaya yatırdı. Tıpkı Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz gibi konuşan Polat, “Tünelin ucunda bir ışık vardı ancak o arabanın farı mıydı bilmiyorduk. 4 yıllık uzun zahmetli bir yolculukla tüneli ancak aşabildik. Gün yüzüne çıktığımızı söyleyebilirim” dedi. Özellikle Sportif A.Ş ile Futbol A.Ş’nin birleşme sürecini tamamlamalarının mali açıdan kendileri için büyük önem taşıdığını kaydeden Adnan Polat, birleşme sonrası hisselerin performansına dikkat çekti ve halka açık şirketin 220 milyon liradan 753 milyon TL değere yükseldiğini vurguladı. “Madem hisseler yükseldi. Borç azaltmak için Borsa’da bir miktar hisse daha satmayı düşünecek misiniz?” şeklindeki soruma ise Polat, “Şu anki yapıda halka açık şirkette kulübün hisse oranı yüzde 83.38. Borç azaltmak için ikincil halka arzı en az 2 yıl süreyle düşünmüyoruz” dedi.Şirketin 320 milyon lira faaliyet geliri olduğunu, finansman giderleri hariç tutulduğunda 43 milyon TL kâr üretebildiğini belirten Polat, “Finansman yükü ile 40 milyon TL zarar çıkıyor. Ancak stad ve birleşme projelerimizin tamamlanması ile birlikte öyle zannediyorum ki 2 yıl içinde pozitif cash flow (Her an kullanıma hazır nakit girişi) rahatlığına kavuşacağız. Yapısal anlamda çok önemli adımlar attık. Ancak yine de iş geliyor topun çizgiyi geçip geçmemesine bakıyor. Sportif başarı ya da başarısızlık bilançolarınızı birebir etkileyebiliyor” diye konuştu. Gecikme zarar ettirdiPolat, Türk Telekom Arena’nın 1 yıl gecikmesinin 50 milyon dolar, Şampiyonlar Ligi’ne katılamamanın ise en az 25 milyon dolar zarara yolaçtığını ifade etti. Şirket birleşmesinin Galatasaray’ın kurtuluşu anlamına geldiğini kaydeden Polat’ın mali konularda verdiği ayrıntılar ve gelir artırıcı gelişmeler ise satır başları ile şöyle oldu:Bütçeye disiplin getirdik. Kaynağı olmayan harcamayı yapmamaya özen gösteriyoruz. Bu yıl 20 milyon dolarlık futbolcu satışı oldu. Bunun karşılığında sadece 3 milyon dolar fazlasına yeni oyuncular aldık. Ancak sattıklarımızın parasını daha kısa vadede tahsil edeceğiz. Yeni oyuncularımızın bonservis bedellerini ise daha uzun sürelerde ödeyeceğiz. Yani burada da nakit akışı açısından lehimize bir durum yarattık.Borçları uzun vadeye yaydıkKısa vadelide biriken finansal borçlarımızı orta ve uzun vadeye yaydık. Şu an nakdi borcumuz 151.6 milyon dolar. UEFA kriterlerini tutturmamız için mali disiplinden taviz vermeyeceğiz. Örneğin Vakıfbank’a bir borç vardı. 2000 yılında 28 milyon dolar alınmış 6 yılda temerrüdü ile birlikte 320 milyon dolara ulaşmış. Işın Bey ile (Çelebi) banka genel müdürünü ziyarete gittik. Adam bizi karşısında görünce çok şaşırdı. Çünkü kimse ilgilenmemiş. Sıkı pazarlıkla ana para borcunu 39.5 milyon dolara çektik ve 6 yıl vadeye yaydık.15 kişilik araştırma ekibi kuruyoruz. Yeni Arda’lar bulmalı onları parlatıp iyi fiyatlara satmalıyız. Oyuncularımızın ödemeleri 3-4 ay gecikmeli geliyor ancak sağolsunlar hiçbiri şikayet etmiyor.Birleşme, stad projesi çok önemliydi. Bir de 30 yıldır değişmeyen tüzüğü değiştirip günün şartlarına uyarlıyoruz. Türk Telekom Arena’da locaların tamamı, VIP koltukların yüzde 50’si satıldı. 30 bin kombine satışı öngörülüyor.Sponsorluk, reklam ve lisans sözleşmeleri 35 milyon dolardan, 165 milyon dolara çıktı.GS Mobile’da 200 bin kullanıcıya ulaşıldı. GS Bonus kart kullananların sayısı 100 bini geçti. GSTV kanalının 40 bine yakın abonesi bulunuyor. GS Store mağazalarının sayısı 2 katına çıkarıldı ve ciro 24 milyon TL oldu.Yeni stat bölgesinin adı Ali Sami Yen Spor Kompleksi olacakTürkiye Cumhuriyeti için Atatürk’ün anlamı ne ise Galatasaray Kulübü için de Ali Sami Yen’in anlamının aynı olduğunu ifade eden Adnan Polat, yeni stat alanında Ali Sami Yen adının yaşayacağını belirtti. Sadece stadın adının Türk Telekom Arena olduğunu belirten Polat , “Biz oraya 5 bin kişilik de kapalı spor salonu yapmak istiyoruz. Orası Ali Sami Yen Spor Kompleksi olacak. Bildiğiniz gibi metro bağlantısı var. Metro durağında da Ali Sami Yen Spor Kompleksi adını göreceksiniz” diye konuştu.Protokol tribününde alkol yasak çünkü...PROTOKOL tribününde alkollü maç izlemeyi yasaklayan Galatasaray Başkanı Adnan Polat, bunun nedenini şöyle izah etti: “Yöneticiler bazen maçı alkol alıp izliyor ve kaybettikten sonra talihsiz açıklamalar yapıyordu. Bunun için protokolde maç izleyene alkolü yasaklamak zorunda kaldık.”Pazarlama ve iletişimin başına Hakan Aydınol geçtiGalatasaray daha öncesi stratejik ortaklık ve halka açılma modellerinden çok zarar etti. AIG ile stratejik ortaklığa değinen Polat, 40 milyon dolar alındığını ancak 150 milyon dolar ödendiğini söyledi. Kulüp için hayati olan birleşmede projenin liderliğini Mehmet Helvacı yaptı. Yiğit Şardan, Ali Haşhaş, Işın Çelebi yoğun mesai harcadı. Profesyonellerden ise Ebru Köksel birleşme operasyonunda aktif rol oynadı. Geçen ay son adımlar atıldı ve birleşme sağlandı. Takibi güçleştiren şirket yapıları değiştirildi ve 4 ana kategoriye ayrıldı. Futbol A.Ş. ile Sportif A.Ş. birleşti. Pazarlama ve İletişim A.Ş. de birleşen diğer iki şirket oldu. Pazarlama A.Ş. çatısı altındaki yeni yapının başına Hakan Aydınol getirildi. Kulübün diğer şirketi ise Galatasaray Gayrimenkul Geliştirme ve Yatırım A.Ş. oldu. 4 şirkette bulunan 28 yönetim kurulu üyesi yeni yapıda yarı yarıya azaltıldı. Bunun sonucunda her iki şirkette 7’şer üye olmak üzere toplam 14 yönetim kurulu üyesi şirket yönetiminde yer aldı.Riva’nın kazancı ile yeni Riva’lar bulacağızBirleşme sonrası kulüpte yeniden yapılanmaya gittiklerini gayrimenkul yatırımları için GS Gayrimenkul Geliştirme A.Ş’yi kurduklarını söyleyen Polat, Riva’da 750 milyon dolar gelir elde edilecek bir projeyi hayata geçireceklerini bunun için kat karşılığı ya da hasılat paylaşımı modelini uygulayacaklarını belirtti. Buradan sağlanacak geliri futbolcu transferi için kullanmayacaklarının borç da kapatmayacakların altını çizen Polat, “Buradan sağlanacak geliri yeniden gayrimenkule yatıracağız. Yağmurlu günler için Riva gibi yeni Rivalar bulacağız” dedi.Galatasaray Adası’nda uzlaşmak istiyoruzGalatasaray’da yakın gelecekte sorun çıkaracak bir alan da Suada olarak kullanılan Galatasaray Adası gibi görünüyor. İşletmeci Mehmet Koçarslan kulüple 5 yıllık anlaşma karşılığı adaya ciddi yatırım yapmıştı. Sözleşmesini 5 yıl daha uzatma opsiyonu vardı ancak genel kurul bu opsiyonu ortadan kaldırdı. Şimdi Koçarslan “Madem çıkmam gerekiyor, ekspertiz ile değeri bulalım, verin yatırım bedelimi çıkayım” dedi.Polat, Koçarslan’ın iyi bir Galatasaraylı olduğuna dikkat çekerek “Öyle görünüyor ki iş hukuğa intikal edecek. Biz uzlaşmadan yanayız” dedi.

Devamını Oku

Telsim ölmedi, hala yaşıyor

7 Ekim 2010

Kuzey Kıbrıs’ta Yatırımcı Danışma Konseyi toplantısı bitmiş, İstanbul’a dönmek üzere Ercan Havalimanı’nın yolunu tutmuşuz.Yol kenarındaki reklam panoları dikkatimi çekiyor. Bir reklam: Güle güle, uçuş öncesi telefonunuzu kapatmayı unutmayın...Sloganı veren Telsim.Hafifçe gülümsüyorum. ‘Telsim mi kaldı? artık kullanılmayan yıllar öncesinde kalan bir markanın reklam panosunu üşenmişler kaldırmamışlar’ diyorum kendi kendime...O da ne?1.5 kilometre ileride bir reklam panosu daha: KKTC Telsim Kuzey Kıbrıs’ta 3G hızında hep yanınızda...3G ibaresini görünce uyanıyorum. Bu reklam panoları geçmişten kalmış olamaz. Zaten görünümleri de oldukça yeni gibi duruyor.İstanbul’a dönüşte araştırıyorum ve maalesef Vodafone’un Kuzey Kıbrıs’ta halen Telsim markasını kullandığını üzülerek öğreniyorum.Vodafone hangi kaygıyla bilinmez Kuzey Kıbrıs’taki şirketine kendi adını vermekten kaçınıyor.Malum Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’nin dışında hiçbir ülke tanımıyor. Dolayısıyla Vodafone da tanımamayı tercih ediyor.Oysa 30-40 kilometre ileride Rum Kesimi’nde Vodafone kendi adı ile hizmet veriyor. Annan planına hayır diyen, adada kalıcı barış görüşmelerine taş koyan Rum bölgesinde kendi adını ortaya koyuyor ancak 2005’te yapılan oylamada barıştan ve uzlaşmadan yana tavır sergileyen Kuzey Kıbrıs’a bir nevi o da ambargo uyguluyor.Hem yatırım yapacaksın, para kazanacaksın, ancak markanı kullanmak istemeyeceksin. Bu biraz tuhaf değil mi?Sorum sadece Vodafone’a da değil. Türk tarafında Burger City markasını kullanan Burger King ile BigMac adını kullanan Mc Donald’s firmasına da aynı soruyu soruyorum.Bu arada farklı örnekler de var. Mesela HSBC kendi adı ile bankacılık yapıyor Kuzey Kıbrıs’ta. Demek ki KKTC’de markanın adını kullanmak dünyanın sonu değil. Sizi afaroz etmiyorlar.Vodafone CEO’Su John Bond bir hafta önce Türkiye’deydi. “Türkiye Vodafone, Vodafone’un Avrupa’da en hızlı büyüyen şirketi. Sonsuza kadar buradayız” dedi.Sonsuza kadar Türkiye’de olmayı düşünen bir şirketin Kuzey Kıbrıs’ta da adını göğsünü gere gere kullanması gerekir. Serpil Timuray’ın şirkette önemli bir ağırlığı var. Serpil Hanım lütfen bu hassasiyeti merkeze iletin ve Kuzey Kıbrıs’taki bu ayıp sona ersin.Bir önerim de Hellim peyniri üretenlereHellim malum Kıbrıs adasına özgü bir peynir. Kıbrıs Türk Sanayi Odası hellimin Türkiye’de coğrafi tescilini aldı. Bu demek oluyor ki Hellim peyniri Türkiye’de üretilemez. Oysa 80’e yakın firma hellim adı altında peynir üretiyor. İçlerinde Sütaş, Bahçıvan, Yörsan gibi büyükler de var. KKTC’ye destek olmak için bu firmaların artık hellimi kendi tesislerinde değil, Kıbrıs’ta fason olarak yaptırmaları gerekiyor. Bu kurala uyan hassas davranan firmalar da var.Mesela Pınar markasıyla satılan hellim Kıbrıs’ta bir üreticiden alınıyormuş.Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik açıdan desteklenmesi gerekiyor. Eğer bu destek sağlanacaksa ayda 200 tondan fazla satılan hellim de çok önemli bir ürün. Türkiye’de tüketilen hellimin tamamı Kıbrıs’tan gelirse ada ekonomisine yılda 35-40 milyon TL gibi bir katkı sağlayabilir. Kuzey Kıbrıs’ın toplam yıllık ihracatının sadece 70 milyon dolar olduğu gözönüne alınırsa, konunun önemi belki daha iyi anlaşılır.

Devamını Oku

Soru: Kıbrıs denince aklınıza ilk ne geliyor? Cevap: Mehmet Ali Erbil

6 Ekim 2010

70 milyon dolar ihracatı buna karşılık 1.6 milyar dolar ithalatı olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, her türlü izolasyona ve ambargoya rağmen ayakta kalma savaşı veriyor. Bunun için yeni bir süreç başlatılıp yeni yatırımcılara kucak açılırken Türkiye’de bir de algı araştırması yapıldı. Çıkan sonuçlar çok ilginç ve düşündürücüydü. KKTC Turizm Bakanlığı bir anket yaptı ve Türkiye’de yaklaşık 5 bin kişiye “KKTC deyince aklınıza ilk olarak ne geliyor” diye sordu. Buradan çıkan sonuçlar, yatırım çekmek, ekonomisine yeni bir ivme kazandırmak isteyen KKTC için çok önemliydi. Ne yazık ki anketten ilk üç sırada “Yavru Vatan, Mehmet Ali Erbil ve Serdar Ortaç” cevabı çıktı. Kıbrıs Türk tarafının sadece kumarla anıldığını görmek elbette yöneticileri üzdü. Ancak akıllardaki ‘Kıbrıs eşittir kumar’ imajını yıkmak için de yeni bir süreç başlatıldı.Bu hafta başında TOBB’un öncülüğünde toplanan Yatırımcı Danışma Konseyi bu konuda önemli bir başlangıç adımı oldu. Sonuç bildirgesinde KKTC’nin uzun vadeli sürdürülebilir ekonomik kalkınma için yapması gerekenler ortaya kondu. Bu arada Türk Ekonomi Bankası’nın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Gelecek Stratejileri raporuna da ayrı bir paragraf açmak ve Genel Müdür Varol Civil’i böyle bir fikri eyleme dönüştürdüğü için tebrik etmek lazım. Rapor Kuzey Kıbrıs ile ilgili ilginç sonuçlar veriyor. Yatırımcılara da ufuk açacak ayrıntılara sahip. Bu arada Kuzey Kıbrıs’ta yeni yönetim de her ne kadar Kıbrıstan Sorumlu Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek tarafından bir çocuk gibi azarlansa da doğru işler yapmaya niyetli görünüyor.Önceki gün Girne’de Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Başbakan İrsen Küçük’ün de yer aldığı Yatırım Danışma Konseyi toplantısı öncesi KKTC Turizm Çevre ve Kültür Bakanı Kemal Dürüst ile bir kahvaltıda buluştuk.15 yıldır bekleyen turizm master planını geçtiğimiz ay Bakanlar Kurulu’ndan geçirmeyi başardıklarını söyledi. Artık turizm yatırımları belirli bir plan çerçevesinde gerçekleştirilecek. Yatırımlar yarıda kalmayacak. Devlet, belirlenen süre içerisinde belirlenen miktarda yatırımı gerçekleştirmemiş olanlardan arazisini geri alacak ve yatırımı sonlandıracak. Hemen araya girip Dipkarpaz bölgesinde pek çok yatırımcıya tahsis edilen ancak bir çivi bile çakılmayan yatırımları sordum. Tahsis yapılan yatırımcılarla görüşüldüğünü, 6 ay içinde yatırıma başlamayanların hakkını kaybedeceklerini bundan sonra kimsenin gözünün yaşına bakmayacaklarını söyledi.***Kumar algısını kıracak ilk yatırım Wonderland Master planının ardından ilk yatırım haberi ise aynı zamanda DEİK TC-KKTC İş Konseyi Başkanı olan Akfen Holding’e ait Mercure Oteli’nin işletmecisi Mustafa Gürbüz’den geldi. Gürbüz’ün Güzelyurt Gaziveren’de bir “Wonderland” adında bir eğlence tesisi kuracağını bizzat Turizm Çevre ve Kültür Bakanı Kemal Dürüst açıkladı.Güzelyurt gibi deniz ve kültür turizmi için ideal olan ancak daha çok tarımla anılan bölgelerin de turizme kazandırılmasının amaçlandığını söyleyen Dürüst, KKTC’nin sadece kumarla değil, deniz, kum, güneş, kültür turizmi gibi farklı özellikleri ile de tercih edilmesini istediklerini söyledi. Wonderland projesinin daha önce Güney Kıbrıs’ta yapılması için epeyce girişimler olduğunu hatırlatan Dürüst, “Ama yapılamadı. Biz hükümet olarak elimizi çabuk tuttuk ve gereğini yaptık. Arazi düzeltmeleri yani temel atmanın ön hazırlığı başladı. 15 Kasım’da da tesisin temeli atılacak” dedi. 800 öğrenciye iş200 milyon dolara mal olacak “Wonderland” yatırımını yapacak olan Mustafa Gürbüz, projenin Amerika’daki benzeri ile aynı, Hollanda’daki benzerinden ise daha üstün olduğunu söyledi. Gürbüz, “Bulunduğumuz coğrafyanın demografik yapısına baktığımız zaman çok fazla genç ve öğrenci olduğunu görüyoruz. Burası Ortadoğu’ya da çok yakın. Yani potansiyel yüksek. Buraya gelen ve gelmek isteyecek kitle miktarında ciddi bir artış olacak. Kıbrıs’ın imajını değiştirmek gerekiyorsa bu yatırım güzel bir fırsat” diye konuştu.Gürbüz’ün yatırımla ilgili verdiği bilgilere göre, Wonrderland’da 2 vardiyada 800 kişiye iş imkanı yaratılacak. Gürbüz yatırım maliyetini paylaşmak ve ortaklık kurmak üzere çeşitli yatırımcılarla da görüştüklerini, yatırımın finansmanında bir sıkıntı yaşamayacaklarını söyledi. Gürbüz, Arap ve Rus sermayesinin de yatırımla ilgilendiğini ifade etti.Gaziveren’de Wonderland projesi farklı bir eğlence merkezi olacak. Denize sıfır bir noktada çok büyük su parkları olacak. 600 odalı 1.200 yatak kapasiteli bir otel bulunacak. Proje ile günübirlik turizme de hizmet edilecek. Ayrıca yurtdışından gelen konaklamalı turist sayısını da artıracak. Bölgede açılacak ‘Yeşilırmak’ kapısı ve geçtiğimiz yıllarda açılan ‘Bostancı’ kapısı sayesinde Güney Kıbrıs’tan Kuzey’e belki de ilk kez büyük bir günübirlik nüfus akışının olacağı tahmin ediliyor.

Devamını Oku

KKTC cazibe merkezi olmak için yatırımcı avına çıktı

5 Ekim 2010

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ekonomisinin, rekabetçi bir niteliğe kavuşması ve kendi ayakları üzerinde durabilmesi için özel sektör-kamu işbirliğinde yeni bir süreç başladı. Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nin (TOBB) önerisi ile bir araya gelen sanayi, turizm ve finans sektörü temsilcileri ile siyasiler, KKTC Yabancı Yatırım Danışma Konseyi ilk toplantısını Girne’de yaptı. Toplantı sonrası açıklanan sonuç bildirgesinde kamudan beklentileri sıralanarak somut çözüm önerileri getirildi. Yıllardır izolasyonlardan dolayı bir türlü yatırım çekemeyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), yabancılar için cazibe merkezi olmak amacıyla harekete geçti. Türkiye’de dev şirketlerin CEO’larının katılımı ile birçok kez bir araya gelen Yatırım Danışma Konseyi, bu kez KKTC’de toplandı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) önerisi ile Girne’de ilk toplantısını gerçekleştiren Yatırım Danışma Konseyi’nde, öncelikle ülkeye neden yabancı yatırımcıların gelmediğine vurgu yapıldı. Bu konuda en sert eleştiri KKTC’den sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’ten geldi. Yıllar önce belediye başkanlığı yaptığı dönemden örnek vererek eleştirilerine başlayan Çiçek, “Biz o dönemde İller Bankası’ndan daha fazla para alabilmek için nüfusu şişirirdik. Siz de nüfusunuz 250 bin mi, 270 bin mi, açık artırmaya çıkmış gibisiniz. Önce bunu netleştirin” diye konuştu. Türkiye’nin KKTC’ye yönelik politikasının her zaman partiler üstü olduğunu belirten Çiçek, “Bizim KKTC ile ilişkimiz kardeşlik ilişkisidir, gönülden ilişkidir. Bir menfaat ilişkisi değildir. Buradaki toplantı da bir menfaat toplantısı değildir. Biz Türkiye’de yaptığımız doğruları tavsiye etmek, yanlışlarımızı ise ‘biz yaptık siz yapmayın’ demek için buradayız. Siyasette yol haritası tecrübelerdir. Tecrübe de millete ödettiklerimizdir. Buradaki kardeşlerimizin bedel ödemesini istemiyoruz” dedi. KKTC’de iki noktanın mutlaka olması gerektiğini düşündüklerini belirten Çiçek, bunları şöyle sıraladı: “Adil ve kalıcı barışın tesis edilmesi, KKTC halkının refah seviyesinin yükseltilmesi.” Türkiye’nin yüzde 16 oranında tasarruf yaptığını ancak bu tasarrufla yüzde 5 büyüme sağlanabildiğini belirten Çiçek, “Bizim yüzde 7 büyümemiz lazım. Bunun için de yabancı sermayeye ihtiyaç var. KKTC ise tasarruf yapamıyor. Devletin yatırım yapma şansı yok. Çünkü koskoca bir delik var. Burada nasıl bir direnç olduğunu da biliyoruz. Bunun için mutlaka yabancı sermaye çekmesi lazım. Ancak yabancı sermaye ürkektir. Bu sermayeyi çekmek için de iyi işleyen bir bürokrasi olmalıdır. Yabancıları çekebilmek için bürokrasisini ve hukuk altyapısını yeniden gözden geçirmelidir” dedi. KTHY cenazesi nasıl kalkacak Kıbrıs’la ilgili duyduklarının kendilerini üzdüğünü belirten Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, KTHY örneğini verdi. Çiçek “Daha önce Türkiye ile bir ortaklık vardı. KKTC istediği için ayrıldık. Şimdi zarar büyüdü. 120 milyon dolara çıktı. KKTC Başbakanı İrsen Küçük 3 günde bir beni arıyor ‘Ne yapacağız’ diye soruyor. ‘Bu cenazeyi nasıl kaldıracağız’ diye düşünüp duruyoruz” dedi. TOBB: Ambargo son bulmalıKKTC’ye yatırım çekmek için atılması gereken adımların masaya yatırıldığı toplantıda konuşan TOBB ve DEİK Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durabilmesi için Kıbrıs Türk halkına uygulanan ekonomik ve siyasi ambargonun son bulması gerektiğini söyledi. KKTC’de varolan ‘Mersin Gümrüğü geçilemez’ anlayışını değiştirmek gerektiğini belirten Hisarcıklıoğlu, “Tüm dünyadan ithalat yapan Türkiye’nin KKTC’den gelecek ürünlere sorun çıkarması düşünülemez. Bu imajı değiştirmek için ne yapılması gerekiyorsa hep birlikte yapmalıyız” dedi. Kıbrıs’ın en az iki sektörde ‘cazibe merkezi’ haline getirilmesinin önemini vurgulayan Hisarcıklıoğlu, KKTC için üçlü bir mekanizma önerdi: “Toplumun tüm kesimlerini bir araya getirecek, işleyen bir Ekonomik ve Sosyal Konsey, yabancı sermayenin sorunlarını ortaya koyacak Türkiye’deki Yabancı Sermaye Danışma Konseyi benzeri bir yapılanma ve KKTC yatırım ortamının iyileştirilmesi için Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu benzeri bir yapı.” ‘Ayakta durabilmemiz için Türkiye davayı sahiplenmeli’ KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü ve ekonomideki yapısal pek çok sorunun, KKTC ekonomisinin istikrarlı ve sürdürülebilir büyümesini engellediğini belirterek, Kıbrıs Türkünün ekonomik ve siyasi açıdan ayakta durabilmesi için Türkiye ekonomisi ve iş dünyasının davayı sahiplenmesi gerektiğini söyledi. KKTC Yabancı Yatırım Danışma Konseyi’nin ilk toplantısında konuşan Eroğlu, Kıbrıs sorununa çözüm bulunması dileğini ifade ederek, Kıbrıs Türk halkının 1974 öncesine götürecek, sosyo-ekonomik hayatını darmadağın edecek bir anlaşmaya onay vermelerinin mümkün olmadığını vurguladı. Eroğlu, toplantıdan çıkacak raporun önemini vurgulayarak, gerekli adımların atılmasını istedi. Toplantıda konuşan KKTC Başbakanı İrsen Küçük ise sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın tesis edilebilmesi ve dış yatırımların ülkeye çekilebilmesi için gerekli tüm yapısal reformları sabır ve kararlılıkla yapmaya devam edeceklerini söyledi. Türkiye’nin deneyimlerinden faydalanarak ve AB ile Dünya Bankası;nın KKTC için yaptığı çalışmaları referans alarak KKTC’nin yatırımcı dostu bir ülke olması çabalarının aralıksız süreceğini vurgulayan Başbakan Küçük, yapısal reformların yatırım iklimini iyileştireceğine inandığını kaydetti.İŞTE SONUÇ BİLDİRGESİ Kredi maliyetleri düşürülmeli yeni bir havayolu kurulmalı KKTC’DE düzenlenen toplantının sonunda bir sonuç bildirgesi de yayınlandı. Bildirgede, KKTC’nin uzun vadeli sürdürülebilir ekonomik kalkınması ve ada ekonomisinin rekabetçi yapıya kavuşması için ivedilikle yapılması gereken noktalar vurgulandı. Sonuç bildirgesinde yatırım, iş yapma ortamının iyileştirilmesine gibi alanlara yönelik önerilerin bazıları ise şöyle sıralandı:- KKTC’de banka kredi maliyetleri düşürülmeli. - Dönmeyen banka kredileri konusunda yeni tedbirler alınmalı, bu konudaki hukuki alt yapı çalışmaları gözden geçirilmeli, gerekli tespitler yapılarak uygulamaya başlanılmalı.- Bankalar, KKTC’deki mal varlıklarını da kredi karşılığı olarak kabul etmeli.- Ulaştırma arzının artırılması için KTHY yerine, çoğunluk hissesi özel sektöre ait yeni bir havayolu şirketinin kurulması teşvik edilmeli.- KKTC-Türkiye Cumhuriyeti firmaları arasında işbirlikleri ve yatırımlar teşvik edilmeli. Bu çerçevede, Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC arasında karşılıklı yatırımların korunmasına ilişkin anlaşma bir an önce hazırlanarak uygulamaya konulmalı.- Yatırımlarla ilgili vergi, resim, harç vb. oranlarında indirimler yapılmalı. Bürokrasi azaltılmalı- KKTC için hazırlanan “İş Yapılabilirlik Raporu” esas alınarak, yatırımcının önündeki bürokratik engeller kaldırılmalı, bürokrasinin etkin ve verimli işleyişi sağlanmalı, iş kurma işlemleri için gerekli izinlerin alınması ile ilgili idari prosedürler basitleştirilmeli.- Yabancı yatırımcıların iştigal konusu olabilecek sektörlerde, pazara girişi zorlaştıran korumacı düzenlemeler yeniden değerlendirilmeli.- Yabancılar için konut alımı ve tapu devri işlemleri kolaylaştırılmalı. - AİHM tarafından yasal bir kuruluş olarak kabul edilen Taşınmaz Mal Komisyonu’nun fiziki ve personel kapasitesi artırılarak, Avrupa Konseyi tarafından yönlendirilen davaları hızla sonuçlandırabilecek hale gelmeli.Türkiye’den elektrik ve su- Serbest bölgelerin cazibesini artırmak için, serbest bölgelerin yasal ve fiziki altyapısı geliştirilmeli. - Türkiye’den kabloyla elektrik enerjisi getirme projesi ivedilikle hayata geçirilmeli.- Alternatif enerji kaynaklarına ilişkin yasal düzenleme yapılmalı, enerji kaynakları geliştirilmeli ve desteklenmeli.- Türkiye’den boru ile su getirme projesi ivedilikle sonuçlandırılmalı.- Yeşil hat tüzüğü ile ticareti artan ürünlere yönelik üretimlerin artırılması amacı ile meslek örgütleri ilgili sanayicilere gerekli teşvikleri sağlamalı.- Yatırımda kullanılan enerji fiyatları rekabet edebilir düzeye indirilmeli.- Liman hizmetleri rekabete açılmalı.- Turizm çeşitlendirme çalışması yapılmalı.

Devamını Oku

‘BRIC ile çok oyalandık Türkiye’yi ihmal ettik’

3 Ekim 2010

AB Danışmanlık ve Yatırım şirketi ile Türkiye’ye yatırım yapan ve yapmak isteyen büyük firmalara rehberlik eden Cem Duna, son iki çeyrek büyümesi ile Türkiye’nin uluslararası arenada büyük sükse yaptığını ve herkeste pişmanlık yarattığını söyledi. Bu hafta Barcelona’da ABD’li dev firmalara Türkiye sunumu yapacak olan Duna, “Şimdi herkesin radarında Türkiye var. Moda Türkiye” dedi. Brezilya, Rusya, India yani Hindistan ve Çin... İngilizce yazılımlarıyla kısaca BRIC. Tuğlayı çağrıştıran bu kelime oyunu, dünya ekonomisinin yeni kesişme noktalarını ortaya koymak için yapıldı. Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya son krizlerden çok ağır yara alırken, dünyada yeni büyümenin bu 4 ülke etrafında yoğunlaşacağı tahmin edildi. BRIC, kısa sürede moda oldu ve yatırımcılar bu 4 ülkeyi radarlarına aldı. Greenfield adı verilen sıfırdan yatırımların büyük bölümü bu ülkelere yapıldı, yapılmaya da devam ediyor.Türkiye tereddütler yaratan bir ülke olarak algılandı ve ne yazık ki BRIC kadar popüler olamadı. Hele hele son 2 senede doğrudan yabancı sermayede sınıfta kaldık. AB Danışmanlık ve Yatırım Şirketi’nin kurucu ortağı Cem Duna, son aylarda Türkiye’ye yönelik değişen bakış açısını en iyi gözlemleyen kişi. Türkiye’de pek çok uluslararası firmaya danışmanlık yaptığı gibi, Türkiye pazarına girmek isteyen kuruluşlara da rehberlik ediyor. Ankara ve İstanbul ofislerinde son derece deneyimli yaklaşık 20 kişilik bir ekip görev alıyor. Şirketin temelleri tam da Gümrük Birliği görüşmeleri esnasında atıldığı için AB adı verilmiş.Cem Duna, 6 Ekim’de Barcelona’da Frontier Strategy Group (FSG) tarafından organize edilen bir toplantıda dünyanın en önemli şirketlerinin CEO’larına Türkiye’yi anlatması için davet edildi. FSG, 2004 yılında Mc Kinsey&Company ve Boston Consulting Group tarafından oluşturulan gelişmekte olan ülkelere yatırım yapacaklara destek olan çok önemli bir organizasyon. Duna, bu önemli organizasyonun hemen ardından da New York’da yine uluslararası yatırımcılara Türkiye’yi anlatacağı bir başka toplantıya gidecek.Duna bu toplantılarda “Neden Türkiye’ye yatırım yapılmalı?” sorusunun cevaplarını aktaracak. Bir nevi Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın özel sektör versiyonu gibi çalışacak.Duna özellikle birkaç aydır Türkiye’nin yabancı yatırımcı gözünde çok farklı bir yere konduğunu hissettiğini söylüyor. Özellikle son 2 çeyrektir Türkiye’nin Çin ile yarışan bir büyüme gerçekleştirmesi yabancıların gözünü açmış durumda. Eski bir dışişleri mensubu olarak Birleşmiş Milletler Toplantısı’nda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ABD Başkanı Obama’nın masasında oturmasını bile çok farklı bir gözle yorumluyor. Duna, “Biz eskiden böyle bir organizasyonda Türkiye’yi ABD Başkanı’nın masasına almayı hayal bile edemezdik. Bu Türkiye’ye verilen önemin, değerin işaretidir” dedi. Barcelona toplantıları öncesi Cem Duna, yabancı yatırımcıda değişen Türkiye algısını değerlendirdi.Türkiye algısını değiştiren neden ne oldu sizce?C.D: Türkiye son ekonomik krizde hiçkimseden destek almadan, üstelik ne AB ne de IMF gibi bir çıpası olmadan ayakta kalan, ülke oldu. Bırakın ayakta kalmayı, atılım da yaptı. Son 2 çeyrek büyümesi kuşkusuz bu atılımın en büyük işareti. Çin’i kıskandıran bu büyüme haliyle yabancı yatırımcıların gözünü açtı. ‘BRIC ile çok oyalandık, Türkiye’yi unuttuk ihmal ettik’ sözlerini o kadar sık duymaya başladım ki. Bir pişmanlık var.Sizce Türkiye krize bu kadar dayanıklı çıkmayı nasıl başardı? C.D: Bunun birkaç nedeni var. 2001 krizi aslında bizim için şans oldu. Rekabet yeteneği olmayanlar sistem dışına çıktı. Piyasa hep rekabet yeteneği yüksek oyunculardan oluşuyor. Türk bankacılık sistemi, Kanada ile birlikte destek almadan krizi atlatabilen nadir ülke konumunda. Ayrıca sanayi de kendini çok geliştirdi. Düşünün ki Japonya’dan İtalya’ya kadar böyle bir sanayi altyapısı yok. Kayseri’de kontakt lens de üretilebiliyor, mobilya da. Son 2 çeyrek büyümesinin yanı sıra, siyasi olarak Türkiye’ye dair kuşkular da biraz dağıldı mı?C.D: Referandum bir güvenoyu gibi algılandı. Dikkat ederseniz fon girişleri referandum sonrası hızlandı. Dövizdeki düşüş bu girişleri teyid ediyor. Kalıcı yatırımlar istenen hızda değil. Siyasi istikrarla ilgili endişeler dağıldıkça doğrudan yatırımlarda da artış olacak gibi görünüyor.Hukuki altyapı eksikliği en temel yetersizliğimiz Her ne kadar Cem Duna için Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın özel sektör versiyonu desem de arada ciddi bir fark var. Zira resmi olan ajans Türkiye’nin reklamını yaparken Duna, Türkiye sunumu yaparken artıları ve eksileri ile fotoğrafı ortaya koyuyor. Net olmayan, yetersiz kısımları da yatırımı düşünenlere aktarıyor.Daha önce Motorola gibi bir kuruluşun Telsim’le yaşadığı ihtilafta hem Uzanlar hem de TMSF döneminde danışmanlık yapmış biri olarak Cem Duna, yabancı yatırımcı gözüyle Türkiye’deki en büyük sıkıntıyı hukuki yetersizlik olarak tanımlayarak sözlerine şöyle devam etti:“Unutulmamalıdır ki geciken adalet adalet olmuyor. Burada 5 yıl 6 yıl mahkemelerle uğraşan uluslararası firmalar var. Düşünün ki Mercedes’in CEO’sunu, Konya’da bir yerel mahkeme mahkum edebiliyor. Bugün Türkiye’de kişisel özgürlüklerden çokça söz ediliyor. Paradigma kişisel özgürlüklerden öte korunma hukuku olmalı. Buraya gelen yabancı yatırımcı da kendini güvende hissetmeli. Ekonomik aktörlerin en temel kuşkusu bu. Hukuka güvenmeyen oyuncular o piyasadan, yüksek potansiyel dahi vaadetse uzak duruyorlar. Türkiye’nin bir an önce bu sorunu çözmesi lazım. O sorun çözülürse doğrudan yatırımlar konusunda gerçek patlamayı yapabilir.”

Devamını Oku

Çağrı merkezi... Olmazsa ağrı merkezi

17 Eylül 2010

Karl Marx ekonomik ilişkilerin sosyal ve siyasi ilişkileri belirlediği tespiti yapmıştı. Güneydoğu’da sorunların anasının da babasının da geçim sıkıntısı olduğunu bas bas bağıranlara sözüm.Saklı değil, burnumuzun hemen önünde duran koca bir fırsata dikkat çekeceğim. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da Turkcell ve Digiturk’e hizmet veren Çağrı Merkezi’ni ziyarete gittik. Global Bilgi şirketi çatısı altında yaklaşık 700 kişi istihdam ediliyor.Enteresan olan bu sayı ile Global Bilgi, Güneydoğu’nun en büyük işvereni durumunda. Lise ve üniversite mezunu, çoğunluğu 23-30 yaş arasındaki gençler ayda 950 ile 1.050 TL arasında brüt maaş alıyorlar.Daha yüksek performans gösterenlerin maaşı 1.300 TL’ye kadar yükseliyor. Ayrıca Çağrı Merkezi’nin bölge ekonomisine sağladığı katkı sadece istihdam edilenlerle sınırlı değil. Diyarbakır’ın ekosistemine de büyük etkisi var çağrı merkezinin.Servis şirketleri de ayrı bir güç. Şirkete yemek servisi, güvenlik, temizlik ve ulaşım servisi verenler de lokasyonda ayrı bir ekosistemi geliştirip büyütüyor.Akıllı adımlar atılabilirse, Güneydoğu pekala Türkiye’nin çağrı merkezi olabilir. Net olarak görünüyor ki Türkiye’de ciddi bir çağrı merkezi ihtiyacı da var üstelik.Ayrıca bunu ben değil, Çağrı Merkezleri Derneği Başkanı Bahadır Pekkan’ın bana verdiği rakamlar söylüyor.Bahadır Pekkan, Türkiye’de her 2 bin kişiye bir çağrı merkezi çalışanı düştüğüne dikkat çekti. ABD ve Avrupa’da bu oran 150 hatta 125 nüfusa bir çağrı merkezi elemanına kadar iniyor.Yine Pekkan’ın verdiği rakamlara göre Türkiye’de çağrı merkezlerinde yaklaşık 35 bin kişi istihdam ediliyor.Ihtimal o ki sektörün en az 10 kat büyüme potansiyeli var. Pekkan “Hadi Türkiye’deki müşteri bilincinin henüz gelişmediğini varsayalım, potansiyel en az 5 kat. Bu da en az 200 bin kişiye istihdam olanağı anlamına gelir” diyor.Lafı uzatmanın anlamı yok.Istihdamın üstelik 200 bin gibi çok ciddi bir istihdamın terör örgütünü ne kadar sıkıntıya sokacağını, hesaplarını şaşırtacağını tahmin edebiliyor musunuz?Ya biz ne yapıyoruz?Ortada kocaman bir hiç var...Revize edilen teşvik sisteminde Türkiye 4 bölgeye bölündü. Güneydoğu en çok teşvik edilecek bölge seçildi haliyle.Umutlar yeşerdi ancak, gerisi gelmedi. Mesela o yeni pakette çağrı merkezleri için ayrı bir parantez açılabilirdi. Ücretlinin maaşındaki işveren payında sağlanan indirim, diğer işkollarına sağlanan indirimle aynı. Daha farklı avantajlar yaratılabilirdi.Neler yapılabilir ?Çağrı merkezi kurulacak arsa bedelsiz verilebilir. Bu işin temelinde haberleşme altyapısı var. Transmisyonda belirli teşvikler devreye sokulabilir. Hatta ve hatta bir adım öteye gidilerek İŞKUR’un da desteği ile bu gençlere dil eğitimi de verilebilir.İşte o zaman bu gençler sadece Türkiye’deki şirketlerin değil, ABD’deki, Almanya’daki şirketlerin de çağrı merkezi olurlar. Bu konuda büyük deneyimi olan, toplumuna müthiş bir istihdam olanağı sağlayan Hindistan’a rakip bile olabiliriz. Çağrı merkezi bir umut olabilir. Turkcell bunun ilk adımını atmış. Gençlerin yüzündeki pırıltıya bakınca “Çok da iyi yapmış. Keşke tüm çağrı merkezleri bu bölgede toplansa” demek geliyor insanın içinden. Zira bu umutlar yeşermezse oralar çok kısa süre içinde çağrı değil ama ağrı merkezine dönüşecek. Çünkü iş işten geçmek üzere...Hoppaa ve iletişimİstanbul’da yapılan Dünya Basketbol Şampiyonası’nın final günü. Sırbistan’ı da devirmişiz ve ABD maçı için “Neden olmasın?” diyerek Sinan Erdem’in yolunu tutmuşuz. Yanımızdaki locada Turkcell yöneticileri var. Maçın heyecanı içinde bakıyorum, başta CEO Süreyya Ciliv ve Genel Müdür Yardımcısı Koray Öztürkler olmak üzere tüm Turkcell’liler dev adamların attığı her basket sonrası ‘Hoppaa’ diye yerlerinden fırlıyor.12 dev adamın sponsorları şampiyona öncesi bir sürü reklam filmine imza attı. Reklamlar o kadar çoktu ki “Türk basketbol takımı bu şampiyonaya günde 3 reklam filmi çekerek hazırlandı. Başarının sırrı burada” esprileri bile yapıldı.Reklamlar içinde en çok Turkcell’in ‘Hoppaa’sı dikkat çekti. Benim dikkatimi çeken ise iletişimin gücüne inanmış Turkcell yöneticileri oldu. En tepeden en alta kadar hoppaa’ya sahip çıkmaları, her serbest atıştan sonra ‘Hoppaa’ diye bağırmaları ve seyirciyi de buna teşvik etmeleri iletişime olan inançlarını ortaya koyuyor. İletişimcilerin en büyük sorunu şirket üst yöneticilerini bu olaya inandıramamaktır. Ölçümlemesi zor bir konu olduğu için iletişim çalışmaları çoğu yöneticiye angarya hatta fuzuli masraf olarak gelir. Kabul etmek lazım Turkcell iletişimi çok iyi beceriyor.Hoppaa’nın hikayesini Koray Öztürkler şöyle aktardı: Biz aslinda futbol ülkesiyiz. Basketbol hayatımıza bir anda girer, hepimizi ekrana bağlar. Sonra bir anda da yok olur. Futbolda tezahüratları biliriz. Penaltıda sessiz olmayı, gol olunca ‘Oleeyy’ ya da ‘Goool’ diye bagırmayı da biliriz. Ama basketbolda boyle bir sözümüz nidamız yoktu. Bir marşımız var ama bir basket olunca ne denir sorusuna tam bir cevap veremedik ve bunun üzerine kafa yorduk. Ortaya hoppaa çıktı.” Bu arada öğrendim ki bizim basketçiler reklam filminde hakikaten gözleri bağlı topu çemberden geçirmişler. Kerem Gönlüm’ün o atışında kesinlikle bir reklam hilesi yokmuş...

Devamını Oku

TCDD'den tam da 'Türkiye'ye yakışır' denecek bir taşımacılık öyküsü...

15 Ağustos 2010

200 metrelik ‘eksen’ kayması Avrupa yolunu kesmeye yettiİstanbul’dan Avrupa şehirlerine yapılan tren seferleri artık Sirkeci’den değil Çerkezköy’den başlıyor. Yolcular Sirkeci’de otobüslere bindiriliyor ve 1.5 saatlik bir yolculukla Çerkezköy’e taşınıyor. Orada trene binerek Avrupa şehirlerine ulaşabiliyor Trakya bölgesinden İstanbul’a gelecek vatandaşlar için de durum aynı. Ancak iç hatlara otobüs servisi de yok. Son durak Çerkezköy. Aktarmanın sebebi ise 200 metrelik bir toprak kayması. Kayma 3 ay önce oldu ve TCDD nedense yolu onarmadıBaraj denince Demirel, otoyol denince Özal akla geliyordu. Başbakan Erdoğan ise demiryolları ile anılmak istemişti. Temmuz 2004’te Pamukova’da meydana gelen hızlandırılmış tren kazasından sonra bu plan sekteye uğradı. Erdoğan bir daha demiryollarının adını ağzına almadı. Herhalde demiryollarının kötü yönetimi ile kendisi arasında bir paralellik kurulmasını istemedi. Son 3 aydır İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan demiryolunda da bir başka trajikomik olay yaşanıyor. Avrupa’ya ve Trakya bölgesindeki illere gidecekler trene Sirkeci’den değil 115 kilometre mesafedeki Çerkezköy’den biniyor. Neden mi? İlginç hikayeyi ve ardındaki cevap bekleyen soruları aktarmak istiyorum. Tarih 12 Mayıs 2010. Sirkeci’den yani 0 noktasından 87 kilometre uzaklıktaki Kurfallı mevkiinde bir toprak kayması meydana geldi. Kurfallı ile Sinekli arasındaki demiryolu hattı deforme oldu. Yolcular otobüslere emanetDemiryolu bu kayma neticesinde aslında tam olarak kullanılamaz hale de gelmedi. Zira yük trenleri hâlâ o sorunlu bölgeden hızlarını düşürerek geçmeye devam ediyor. Yolcu trenleri ise tedbir olarak o yoldan geçirilmiyor. Ancak 3 ay geçmesine rağmen de yoldaki bozulmaya müdahale edilmedi. Edirne’ye kadar uzanan hatta yolculuk yapmak isteyenler Çerkezköy’e gelmek ve trene o istasyondan binmek zorundalar. Yine aynı şekilde Avrupa’ya giden trenler de Çerkezköy’den kalkıyor. Yunanistan seferini yapacak trenin yolcuları her sabah saat 8.30’da Sirkeci’den otobüslere bindirilip Çerkezköy’e getiriliyor. Tren 10.30’da kalkıyor. Bükreş ve Belgrat’a gidecek trenin yolcuları da yine Sirkeci’den Çerkezköy’e taşınıyor. Edirne’den Çerkezköy’e gelen yolcu, otobüs firmalarının insafına bırakılmış vaziyette. Neden tek bir çivi çakılmadı?Olayın siyasi olduğunu, AKP’ye çok sıcak bakmayan, bunu her seçimde de verdikleri oylarla tescil eden Trakya bölgesindeki vatandaşların bu yöntemle cezalandırıldığını iddia edenlerin sayısı da oldukça fazla.Durum yıllarını TCDD’ye vermiş personeli de üzüyor ve yönetime şu soruların sorulmasına neden oluyor?1-Aradan 3 ay geçmesine rağmen sorunlu bölgede neden tek bir çivi bile çakılmadı?2-Raylarda çok ağır bir tahribat yok. Öyle olsa 1.500-2 bin tonluk yük trenlerinin geçişine de imkan vermezdi.Yük trenleri yolu kullanabiliyorken, 300 tonluk yolcu trenleri hızlarını 5 ya da 10 kilometreye düşürerek buradan geçemez mi?3-Avrupa yolcularını Çerkezköy-Sirkeci arasında taşıyan otobüs işletmesine ne kadar ödeme yapılıyor?4-Afyon’daki bir kazadan sonra yılların Pamukkale Ekspres’i de seferden kaldırıldı. Acaba demiryolları tamamen gözden düştü mü?

Devamını Oku

Nükleer santralde radyasyonlu fiyatla kazıklandık mı?

13 Ağustos 2010

Rusya’nın İran’da kurduğu 1000 MW güce sahip nükleer santralin maliyeti 1.5 milyar dolar oldu. Akkuyu’da kurulacak nükleer santralde ise 1000 MW için 4 milyar 166 milyon dolarlık bir yatırım maliyeti çıktı. Dün Reuters’da küçük ama ilginç bir haber vardı. Rusya Atom Kurumu’nun sözcüsü İran’da inşa ettikleri Bushehr Nükleer Enerji Santrali’ne 21 Ağustos’ta yakıt yüklemeye başlayacaklarını söyledi. Bu yükleme İran’ın ilk nükleer tesisinin faaliyete geçmesi yolunda önemli bir adım. Bir ara Ruslar’ın santral için yakıt vermeyeceği konuşuluyordu. İran’ın bütün dünyayı ayağa kaldıran uranyum zenginleştirme faaliyeti de zaten bu olasılık üzerine başlamıştı. Neyse bunlar işin siyasi kısmı. Olayın bizi çok yakından ilgilendiren bir de ekonomik kısmı var ki, insan ister istemez ‘Acaba Akkuyu’da kazıklanıyor muyuz?’ diye sormadan edemiyor.Akkuyu’da kurulacak nükleer santrali İran’da olduğu gibi Ruslar yapacak. Hatırlayın bu santralde üretilecek elektrik için öncelikle JSC Atomstroyexport-Inter Raoues ve Türk ortağı Park Teknik 20.79 cent’lik teklif vermişti. Sonra pazarlıklarla fiyat 16 cent’lere düşürüldü. Son olarak ise 12.5 cent üzerinden Rusya ile bizzat devletlerarası bir anlaşma yapıldı. 12.5 cent nerede, 20.79 cent nerede? Bu fark bile Ruslar’ın niyetini aslında ortaya koyuyor. Kaldı ki 12.5 cent’lik fiyat bile çok abartılı bulunuyor.İşi bilen uzmanlar verilecek normal fiyatın 8 cent’i geçmemesi gerektiğini ısrarla vurguladılar. Ruslar’ın ve Türk hükümetinin bu eleştirilere karşı cevabı “Burada yapılacak nükleer tesisin maliyeti 20 milyar dolardır. Dolayısıyla fiyat makuldür” oldu.Şimdi sıkı durun. Ruslar’ın İran’da yaptıkları ve Akkuyu için de hemen hemen aynı teknolojiyi uygulayacakları santralin maliyeti ne kadar biliyor musunuz? Sadece 1.5 milyar dolar. Yani düz hesap yaparsak Akkuyu’da kurulacak 4 bin 800 MW kapasiteli santralin maliyetinin en fazla 7 milyar 200 milyor dolar olması gerekiyor. Hadi biraz hoşgörülü olalım, finansman koşullarının zorlaştığını dikkate alalım ve yuvarlayıp maliyet için 10 milyar dolar diyelim. Yine de Akkuyu için iddia edilen rakam iki kat pahalı çıkıyor.Elektrik alım garantisi ile Türkiye, Ruslar’a 15 yıl için 70 milyar dolara yakın para ödeyecek. 7 yatır, 70 kazan. Ballı ticaret buna denir herhalde.Türkiye doğalgaz çevrim santrallerinde yatırım maliyetleri şişirilerek uzun süre yüksek fiyatla elektrik satın almak zorunda kaldı. Akkuyu’da da radyasyon yemiş ve dolayısıyla hormonlanmış bir fiyat oluşmadı mı?

Devamını Oku