TAV Havalimanları Holding, Berlin’de açılan ITB Uluslararası Turizm Borsası Fuarı’nda hem havalimanlarını, hem de Türkiye’yi tanıttı. Berlin’de özellikle Gazipaşa’yı tur operatörleri ve havayolu şirketlerinin önüne çıkaran TAV’a Alanyalı otelcilerden de ilginç bir destek geldi. Alanyalı otelciler Gazipaşa’ya inen her turist başına 15 euro ayakbastı desteği verecek.Havalimanı işletmeciliği alanında işlettiği 10 havalimanı ile dünyanın önde gelen markaları arasında yer alan TAV Havalimanları, ITB Berlin’de Türkiye, Gürcistan, Makedonya ve Tunus’ta işlettiği havalimanlarını tanıttı. Özellikle Gazipaşa’yı öne çıkaran TAV bu yıl Gazipaşa Havalimanından büyük bir gelir bekliyor. TAV Havalimanları Holding CEO’su Sani Şener, Antalya’ya inen turistlerin yüzde 34 kadarının Alanya bölgesine gittiğini belirterek, “Gazipaşa’ya orta gövdeli uçaklar rahatlıkla inip kalkabilir. Havayolu şirketleri ile anlaşmalarımızı yapıyoruz. Simülasyona giren ve Gazipaşa havalimanının inceliklerini öğrenen ve bu havaalanına inebilecek pilotlar sayesinde Alanya bölgesinde turizm canlanacak” dedi.Berlin Fuarı’nda Neckermann gibi operatörlerin Gazipaşa’ya özel önem verdikleri ve bu yılki turizm destinasyonlarına Gazipaşa’yı da aldıkları dikkati çekti. Bu arada, TAV’ın Gazipaşa desteğine Alanyalı otelcilerden de büyük bir katkı geldi. Yaklaşık 70 kilometrelik sahil şeridinde 153 bin yatağa sahip Alanyalı otelciler Gazipaşa’ya ilk kez inen uçakların her bir yolcusu için ayakbastı ücreti olarak 15 euro ödemeyi kabul etti. Gazipaşa Havalimanı’nın yolcu başına ücretinin yaklaşık 10 euro olduğunu söyleyen Sani Şener, “Bu kampanya sayesinde tur şirketinin her bir turist başına 5 euro’luk artı avantajı bile olacak” dedi.TAV Havalimanları Holding CEO’su Sani Şener, Gazipaşa Havaalanı’nı anlatırken, Alanya Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu’nu da Fuar’daki TAV standına davet etti. Sipahioğlu, önce Alanya’nın turizm verilerini aktardı: “Alanya, Türkiye’nin ilk turizm bölgesi. Geçen sezon 2.2 milyon turist ağırladık. 23 bin konutumuz satılmış durumda. Alanya’nın 69 kilometre sahil şeridi var.”Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Gazipaşa Havaalanı için söylediği, “Vatandaşlarımızı riske atamayız” sözlerini hatırlatılması üzerine Sipahioğlu ve Şener aynı anda şu yanıtı verdi: “Sayın Başbakanımız geçen pazartesi günü Gazipaşa’ya indi, oradan Anamur’daki temel atma törenine geçti. Şimdi pist 2 bin metreye çıkıyor. Zaten Sayın Başbakanımızın kastı, Boeing 777 ve Airbus A340 gibi büyük gövdeli uçakların inemeyeceği şeklindeydi. Orta gövdeli uçaklar rahatlıkla inebilecek.”Gazipaşa’nın ilk yolcu hedefi ise yıllık 500 bin. Sonra bu rakam bir-iki yılda 1 milyona çıkabilir. Antalya’ya rakip olmaktan çok, Alanya’ya ulaşım sorununu çözmüş olacak gibi görünüyor. Ayrıca TAV’ın Gazipaşa ile ilgili ilginç planları var. Burayı butik bir havalimanı gibi kullanmak isteyen TAV Gazipaşa’dan Kapadokya başta olmak üzere farklı noktalara da uçulmasını planlıyor.Tunus etkilemediTAV’ın Türkiye’de işlettiği İstanbul Atatürk, İzmir Adnan Menderes, Ankara Esenboğa ve Gazipaşa’nın yanısıra Gürcistan’da, Tunus’ta ve Makedonya’da işlettiği toplam 10 havalimanı bulunuyor.Sani Şener, Tunus’ta işletilen havalimanlarının toplam ciro içindeki payının yüzde 4 olduğu hatırlatırken, “Çok eğitimli bir toplum olduğu için normale dönüş de çok hızlı oluyor. Çok kısa sürede toparlanacaklar gibi görünüyor. İlk etapta oradaki operasyonda yüzde 50’lik bir iş kaybı oldu ki bu da genel içinde yüzde 2’lik bir etkidir. Tunus’ta iki havalimanında toplam 550 milyon euro’luk yatırımımız var. Ülkenin ve limanların çok hızlı bir şekilde normalleştiğini görüyoruz” diye konuştu.Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali ile ortak mıydınız?TAV Gazipaşa’nın yanısıra Tunus limanlarını da Berlin’de öne çıkardı. Fuarı izleyen Tunuslu gazeteciler ise Sani Şener’e, “Devrik Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali ile ortaklığınız var mıydı?” diye ilginç bir soru sordu. Şener, bu iddiaların kesinlikle doğru olmadığını söyledi. Tunus’taki havalimanının adı devrik başkanın isteği ile Zeynel Abidin Bin Ali olmuştu. Ancak isyan çıktığında ordu kuvvetleri TAV’a, “Havalimanına yönelik bir tepki olmaması için o ismi çıkarın” tavsiyesinde bulunmuştu.Mutlu turist 10 euro daha fazla harcıyorITB Berlin Fuarı’nda bu yılki hedeflerini de anlatan Sani Şener, fuarda hem işlettikleri havalimanları- nı, hem de bulundukları şehir ve ülkeleri tanıttıklarını vurguluyor. “İstanbul zaten bir marka” diyerek, bu yıl öncelikle Tunus ve Alanya Gazipaşa’yı tanıtmaya yüklendiklerini belirtiyor. TAV Havalimanları Holding’in 10 yılı yeni geride bırakmış, gencecik bir marka olarak geçen yıl devlete kira, vergi ve SGK primi toplamında 550 milyon lira dolayında ödediklerini belirterek, “Yani, GSMH’ye ‘Gayrı Safi Milli Hasıla’ kendi çapımızda katkımız var” diyor ve bir başka ilginç ekleme yapıyor: “Bizim GSMM’ye de katkımız var.” “GSMM nedir?” sorusunu işe şöyle yanıtlıyor: “Gayrı safi milli mutluluk demek. İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Gazipaşa’da yarattığımız güzel ortam, vermeye çalıştığımız iyi hizmetin müşterilerimizi, yani yolcuları mutlu ettiğini düşünüyoruz.”Şener, müşteri mutluluğu oranının ise yüzde 86-87 dolayında olduğunu belirterek, “Mutlu edemediğimiz müşterilerimizin şikayetleri, işimizi daha iyi yapabilmek açısından bize rehber oluyor” diyor. Bu arada free shop’larda ortalama 17 euro olan harcama tutarı şayet turist mutlu ise 10 euro daha artıyor yani mutlu müşterinin harcaması ortalama 27 euro oluyormuş.Kapalı otoparktan yüzde 30-38 daha ucuz otopark açtık iyi duyuramadıkHavalimanının otoparkına her araba bıraktığımda ödediğim ücret hep içime oturdu. Hazır Sani Şener’i yakalamışken otopark gelirlerini sordum. “18 milyon euro gibi bir gelir varmış. Otoparklar pahalı değil mi?” diye devam ettim ilginç bir yanıt verdi:“Müşterilerimiz VIP’e yakın olan bizim de yönetim binamızın önündeki açık otoparkı kullanabilir. Orada otopark ücreti yüzde 30-38 daha ucuz. Ayrıca hem dış hem iç hatlara servis hizmeti de var. Ancak galiba bizim hatamız oldu iyi tanıtamadık.”Bu arada körüklerden kazancı da merak ettiğimi, otoparkın daha fazla getirip getirmediğini sordum. Onu da şöyle yanıtladı:“Uçakların yanaştığı körüklerin saati ise 150-300 euro arasında. Yüzde 100 dolulukla çalışıyoruz. Yıllık ciro 24 milyon euro’yu yakalıyor.”Libya’da ekside değiliz araçlarımıza Kaddafi’nin özel birlikleri el koyduITB Berlin Turizm Borsası Fuarı’na giderken TAV Havalimanları Holding CEO’su Sani Şener’le sohbet ederken, Tunus, Mısır ve Libya’daki olaylardan nasıl etkilendiklerini de konuşuyoruz.Şener, “Mısır ve Libya’da TAV İnşaat olarak vardık. Mısır’da işimizi bitirmiştik. Libya’da işimiz devam edecekti, durdurduk. Bir miktar hakedişimiz kaldı. Ancak, toplamda baktığımızda Libya’da ekside değiliz” diyor.Libya’da aşiretler arasında kanlı bir hesaplaşma sürüyor. Kaddafi’ye bağlı aşiretler direnişi güçlendiriyor ve Muammer Kaddafi de çabuk pes edecekmiş gibi görünmüyor. Libya’da ekside olmadıklarını belirten Sani Şener, hafta içinde başlarına gelen ilginç olayı aktardı: “Libya’daki 250 Türk personelimizi ülkemize getirmiştik. Oradaki TAV İnşaat şantiyemizi Libyalı personele emanet etmiştik. Bir-iki gün önce bilgi verdiler. Kamyon, minibüs gibi araçlarımıza Muammer Kaddafi’nin oğlunun komutasındaki özel birlikler el koymuşlar. ‘Bu araçlar bize lazım’ demişler. Anlaşılan iç savaşta kullanıyorlar.” Şener, araçların parasal değerinin ise 768 bin euro olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan’ın, “Yok arkeolojik şey, yok çömlek çıktı, yok şu çıktı, yok bu çıktı ile önümüze engeller koydular. Bunlara takılıp kaldık. Bundan sonra engel mengel tanımıyoruz” sözleri tarihe biraz saygısı olan herkeste tedirginlik yarattı. Avrasya Tüneli’ni yapacak konsorsiyuma, “Gerçekten engel tanınmayacak mı?” diye sordum. Allahtan onlar öyle düşünmüyor. Prosedürü anlattılar, içim rahatladı.Bazı mesajlar vardır veriliş biçimi kadar yeri ve zamanlaması da çok uygunsuz kaçar. Mesela bizim Beşiktaş’ın Başkanı Yıldırım Demirören. Kartalcell’in tanıtım toplantısını yapar, taraftarın bu projeye sahip çıkmasını isteyeceğine toplantıda öne çıkan mesajı “Ben bir karar verdim taraftarları tribünden temizleyeceğim” olur. Kartalcell’i çıkaran firma satış yapmaya çalışırken, sen de bu satıştan kulübe katkı sağlamayı amaçlamışken, bari o toplantıda bu sözü etme değil mi?Neyse onun tuhaflıklarına biz Beşiktaşlılar alıştık artık...Peki ya Başbakan Erdoğan’a ne demeli?Geçen hafta sonu Kazlıçeşme ile Göztepe arasına inşa edilecek ve boğazın altından geçecek Avrasya Tüneli’nin temel atma töreninde Başbakan Erdoğan, tarihe biraz saygısı olan her insanı dehşete düşürecek şu sözleri sarfetti:“Marmaray projesi gecikiyor. Gecikme çıkarılan engellere bağlı. Yok arkeolojik şey, yok çömlek çıktı, yok şu çıktı yok bu çıktı ile önümüze engeller koydular. Bunlara takılıp kaldık. Bundan sonra engel mengel tanımıyoruz. Bedeli ne olursa olsun, ne yargı ne kurul kararı dinlemeyeceğiz.”Avrasya Tüneli’nin temel atma töreni bu mesajı vermek için belki de en uygunsuz yerdi. Projenin ortakları Yapı Merkezi, Güney Koreli şirketler SK E&C, Kukdong, Samwhan Corp ve Hanshin yetkilileri bu sözleri duyunca donup kaldılar.Donup kaldılar çünkü Avrasya Tüneli’nin inşaasının öncesinde çevreye, doğal hayata, trafiğe, tarihi varlıklara, yeraltı sularına hatta kuşlara varıncaya kadar tüm alanları kapsayan bir etkileşim süreci işliyor. Tüneli yapacak şirketin akıllara zarar bir Çevresel Sosyal Etki Değerlendirme (ÇSED) raporu var ve böylesine kapsamlı bir rapor Türkiye’de ilk kez hazırlanıyor. Halka bile soracaklarSüreci bir anlatayım. Anlatayım ki çanak çömlek çıktığında neler olacağını anlayalım ve biraz olsun rahatlayalım.Proje yaklaşık 1.1 milyar dolarlık bir proje. En büyük finansör Avrupa Yatırım Bankası. Avrupa Yatırım Bankası da öyle “Ben de anlamam çanak çömlek. Vurun yıkın, yapın. En kısa sürede bitirin, para kazanın benim kredimi de tez elden ödeyin” demiyor.ESIA denen yani Çevresel Sosyal Etki Değerlendirme Raporu (ÇSED) hazırlanmasını şart koşuyor. 800 sayfalık bu rapor hazırlandı. Bu rapor kendi içinde bir kaç kez revize edildi. Daha da edilecek. Mesela “Tünelden geçecek araçların titreşim seviyesi yüksek. Surların etkilenmemesi için yol kenarlarına bariyer koy. Özel asfalt döşe” gibi önerilerle sürekli geliştirildi. Adeta Avrasya Tüneli projesi evrim geçirdi. Bundan sonra yapılacaklar daha da ilginç.Türkiye’de hiç de alışık olmadığımız manzaralar çıkacak ortaya...Projenin geçeceği güzergaha yönelik olarak tüm sosyal paydaşlar belirlendi. Bu paydaşlara çağrıda bulunulacak mektup yollanacak.“Biz sizinle bu konuyu konuşmak istiyoruz. Proje ile ilgili çekinceleriniz, önerileriniz var mı?” denecek. Projenin geçeceği güzergahta farklı noktalara standlar kurulacak. Bu standlarda 800 sayfalık rapora isteyen ulaşabilecek. Projeyi detaylı anlama inceleme imkanı bulacak. Zeytinburnu Kalkınma Derneği de, Şehir Plancıları Odası da mimar mühendis odaları da planı inceleyecek.Bu öyle laf olsun diye yapılacak bir süreç de değil.Kuralları uluslararası standartlarda belirlenmiş bir süreçten sözediyoruz.Öneriler, şikayetler, dikkat çekilen hususların nasıl kayıt altına alınacağı, nasıl cevap verileceğinin hepsinin prosedürü var.Gazetelere ilanlar verilecek, data room’lar kurulacak ve proje hakkında Kars’taki adamın bile bilgisi olacak. Belki o bile projeye bir katkıda bulunacak.60 gün sürecek bu işlemle tüm sosyal paydaşların önerileri eleştirileri alınacak.Atış serbest olacak. Kimin proje ile ilgili ne kaygısı varsa hepsi kayıt altına alınacak.Yönetim bu eleştirilere yönelik aksiyon planlarını hazırlayacak. Ardından ikna etme süreci başlayacak.Mesela Şehir Plancıları Odası’na gidilecek ve “Siz şu şu noktalara dikkat çektiniz. Şunları önerdiniz. Biz de bu bu düzeltmeleri yaptık” denecek. Geri bildirimlerle şüpheler ortadan kaldırılacak. Tüm kanaat önderleri, STK’larla iletişim halinde olunacak.‘Belki bir çömlek çıkar’ diye alternatifli proje hazır bekliyorKağıt üstünde işleyecek süreç oldukça iddialı duruyor. Başbakan’ın “Bundan sonra engel mengel tanımıyoruz” sözlerini boşa çıkarıyor, içimizi rahatlatıyor. Ama tüm bunlar sırf kredi onaylansın diye Avrupalılar’a ‘İşte prosedürü yerine getirdik’ demek için yapılan bir göz boyama olabilir mi? Şirket yetkililerine bugüne kadar ne yapıldı, elinizde somut örnekler var mı? diye soruyorum. Şu yanıtı alıyorum:“Projenin İDO deniz otobüslerinin olduğu noktasında, yapılan sismik araştırmalarda tarihi kalıntı izine rastlandı. Bu yüzden o bölge için iki alternatifli bir geçiş projesi hazırlandı ve bu da Çeve ve Sosyal Etki Değerlendirme (ÇSED) Raporu’na eklendi. Eğer Anıtlar Kurulu oradaki kalıntıların önemli olduğuna karar verirse hemzemin geçişe döneceğiz. Problem yok derlerse 100 metrelik bir bat çık olacak o bölgede. Mesela çoğu kimse farkında bile değil bir Mermer Kule var Kazlıçeşme’de. 4 şeritli yol orada çatal yapacak şekilde proje değiştirildi. Tünele ait egzos çıkış bacasının 20 metre olmasına itiraz geldi, bacanın yüksekliği, emiş gücü artırılarak 5 metreye düşürüldü. Bu bacayı 5 metre yükseklikte yapacağız. Dediğimiz gibi proje evrim geçiren bir proje. STK’ların katkıları ile daha da evrim geçirebilir.”Anlaşılan o ki Avrasya Tünel projesi öyle çanak çömlek çıksa da ilk belirlendiği şekilde yürüyecek bir proje değil. Zaten o yüzden demem o ki Başbakan’ın mesajı, bu sözleri bu anlayışı hiç de haketmeyen bir projenin temel atma töreninde söylendi. Gerçi bu sözler nerede söylenirse söylensin insanın tüylerini ürpertir kanını dondururdu ya neyse...Boğaz’ın altında, insanlık tarihinden daha önce oluşmuş kayalar delinecekMarmaray, boğazı demiryolu ile geçecek projeydi, yapımı devam ediyor. Avrasya Tüneli ise Marmaray’ın boğaz geçişinde 1.8 kilometre paralelinde otomobillerin geçeceği proje olacak. Proje ile ilgili önemli bulduğum detayları da sıralamak istiyorum...* Ataköy sahildeki mevcut yol 3 şeritten 4 şeride yükseltilecek. Bu bölüm projenin birinci kısmını oluşturuyor. Kazlıçeşme’den Cankurtaran sahiline kadar Kennedy Caddesi, 5.4 kilometre boyunca 8 şeritli hale getirilecek.* Cankurtaran bölgesinde yol belli bir eğimle gömülecek ve Boğaz’ın altına inecek. Tünel suyun tabanına inşa edilmeyecek. Su tabanının da altında kayalık zeminde yol alacak. Yaklaşık 106 metreye inilecek. Tünelin ilerleyeceği bölgede boğazın derinliği 61 metre. Yani tünel suyun bittiği noktada, dipten 45 metre daha aşağıda ilerleyecek. Nasıl biraz göz korkutucu değil mi? Yukarıdaki resim olayı daha iyi özetliyor. * Tünelin boğazın altında geçeceği zemin insanlık tarihinden de eski bir dönemde oluşmuş kayalık bir zemin.* Haydarpaşa Limanı’nın altından geçecek, Koşuyolu’nda gün yüzüne çıkacak. Mevcut Eyüp Aksoy Köprülü kavşağından sonra Göztepe Kavşağı’na kadar yine 3.8 kilometrelik yol 8 şeride çıkarılacak ve bağlantı yolları da iyileştirilecek.Geçiş ücreti 4 $ artı, KDV olarak belirlendiProje ile kuşkusuz iki yaka arasında erişim kolaylığı sağlanacak. Her iki girişteki yolların iyileştirilmesi ve 4 şeride çıkarılması sonrası, güzergahta ortalama hız 80 kilometre olacak. Kazlıçeşme ile Göztepe arasında yoğun trafikte ortalama 100 dakika olan ulaşım 14.6 dakikaya inecek. Bu mesafeyi pazar günü dahi 37 dakikadan önce katetmek şu an için mümkün değil. Otomobil satışlarının son sürat gittiği bir ortamda, 2 yıl içinde Boğaziçi Köprüsü’nün kilitlenme aşamasına geleceği düşünüldüğünde İstanbul için can simidi olacak bir proje.Günde 120 bin araç geçişine imkan verecek proje yap işlet devret modeliyle yapılacak.Tünelin yapım maliyeti 1.1 milyar dolar öngörüldü ancak 1.3 milyar dolara kadar çıkabilir.İnşaatın 4.5 yılda tamamlanması hedefleniyor. Ardından yüklenici firma 26 yıl bu tüneli işletecek. Tünelden geçişin 4 dolar artı KDV olması bekleniyor. Yani bugünkü kurlarla yaklaşık 7 TL olacak.İstanbul’un ilk sahipleriMarmaray kazısı sırasında Yenikapı’da ortaya çıkan Theodosius Limanı öyle çanak çömlekle tarif edilecek gibi durmuyordu. Bilim tarihinin yeniden yazılmasına neden olacak bulgular içeriyordu. Zira kazılarda bulunan gemiler antik çağın da ötesinde İstanbul’un ilk sakinlerinin bilinenden 6 bin yıl önce yaşadıklarını ortaya koymuştu. Tüneli kazacak TBM’nin değeri 65 milyon dolarKayanın içinden boğazı geçecek 5.4 kilometrelik tüneli “Tunnel Boring Machine”, yani kısaca TBM adı verilen dev köstebek yapacak. Bu köstebek şu ana kadar dünyada kullanılan 6’ıncı büyük TBM olacak. 160 metrelik TBM her gün yaklaşık 10 metre kazabilecek. 65 milyon dolarlık TBM’nin siparişi verildi Japonya’da yapılıyor. “Neden daha önce başka tünel açmalarda kullanılan bir TBM’yi getir miyorsunuz?” diye sordum. Meğer bu TBM’lerin her biri tek bir proje içinmiş. Tüneli açar ve orada kalırmış. Başka bir yerde kullanılması mümkün olmazmış. “Belki yüzde 10’luk bir kısmı hurda olarak satılabilir” dediler.
Bankacılık sektörü, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın kredi büyümesine yönelik bankalara yaptığı uyarılarla yatıp kalkıyor. Aslında Babacan’ın sözlerine uyarı demek hafif kalabilir. Zira Bakan bankaları resmen tehdit ediyor. Bir hafta kadar önce “Kredilerde uçup gitmek isteyenler var, onları vururuz” dedi. Önceki gün de “Bizi polisiye tedbirler almak zorunda bırakmasınlar” diyerek, kredi büyüme temposu yüzde 25’in üzerinde olan bankalara açık açık sopa gösterdi.Önceki akşam bir grup gazeteci, Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Faik Açıkalın ile bir yemekte buluştuk. Hisse başına kârlılıkta 2010’da Türk bankacılık sektörünün en iyi rakamlarını yakalayan Yapı Kredi Bankası’nın Genel Müdürü Faik Açıkalın, soru bombardımanına tutuldu. Rekabet Kurumu’nun başlattığı promosyon soruşturması, yemeğin ana gündem maddesi haline dönüşse de ben Açıkalın’ın özellikle kredi büyümesine yönelik sözlerini daha önemli buldum.Faik Açıkalın, kredi büyümesine yönelik politikanın çok sağlıklı bir iletişimle yürütülmesi gerektiğini belirttikten sonra, “Ben şayet yüzde 25 büyüme angajmanına uyuyorsam, uymayanlar yüzünden cezalandırılmamalıyım. Uyanlarla uymayanlar aynı kefeye konmamalı. Kurala uyan ceza görmemeli” dedi. Açıkalın kredilerde yüzde 25 büyüme temposunun önerilmesine rağmen sektörde yüzde 35’in üzerinde kredi büyümesi olduğuna dikkat çekerken, böyle giderse munzam karşılıklarda yeni bir artışın gelebileceğini söyledi ve ekledi:“Ancak ben banka bazında önlem alınabileceğini düşünüyorum. Regülatör kurumun önünde bir sürü enstrüman var. Nasıl Hollanda Türk bankaları için farklı rasyolar istedi, bizde de benzer bir durum olabilir.”Açıkalın, Yapı Kredi Bankası olarak yüzde 25 büyüme temposunun içinde olduklarını, rakamların sürekli kontrol edildiğini belirtti. Bu arada Açıkalın, munzam karşılıklarda, dolayısıyla paranın maliyetinde bir artış beklentisinin kredi kullanımını öne çektiğine de dikkat çekti.Açıkalın, siyasi otoritenin böyle bir yaklaşım içinde olmasını destekleyip desteklemediğinin sorulması üzerine de şu yanıtı verdi:“Sonuçta orta vadeli program BDDK’nın değil, Hükümet’in bir sorumluluğu. Eğer kredilerdeki artışın cari açık başta olmak üzere bazı alanlarda bir tehdit oluşturacağını düşünüyorlarsa bizim bunu desteklememiz, hatta teşekkür etmemiz lazım. Bazı arkadaşlarımız ‘Şimdi büyümeyeceksek ne zaman büyüyeceğiz’ diye düşünüyor olabilir. Ancak sürdürülebilirlik yıllık performanslardan daha önemlidir. Üstelik bu kararlar seçim senesinde alınıyorsa bir bildikleri bir gördükleri vardır diye düşünmemiz lazım.”2010 muhteşemdi bu yılki kârlılık öngörüsü mütevaziYapı Kredi Bankası’nın konsolide net kârı 2010 yılında yüzde 45 artarak 2 milyar 255 milyon TL oldu. Bu Türk bankacılık sektöründeki en iyi performanslardan biri olarak dikkati çekti. Hisse başına kârlılıkta Yapı Kredi sektör ortalamasının epey önüne geçti. Açıkalın bu başarının üstüste konan taşların bir eseri olduğunu söylerken “Her alanda biraz büyümek yerine ne istediğimizi doğru tanımladık. Çok doğru yerlere şube açtık. 2 yılda bir orta ölçekli banka büyüklüğünde 240 şube açtık. Sıkı gider yönetimi ve aktif kalitesindeki iyileşme kârı getirdi.” dedi.2011 yılı ile ilgili olarak ise şöyle konuştu:Sıkılaşan regülasyon ve artan rekabet ile 2011 yılı kârlılıkta doğru bankacılık yapanla yapmayanın ayrışmaya başlayacağı bir dönem olacak. Hazine bonosunun uyuşturucu getirisi vardı, herkes gerçek bankacılık yapmıyordu. Şimdi o kağıt oyunu bitti. Artık batırdığınız para midenize taş gibi oturacak. Biz Yapı Kredi olarak bu yıl da kârlılıkta belli bir artışı öngörüyoruz”İtibarla ilgili tepkiler abartılıYapı Kredi Genel Müdürü Faik Açıkalın, Rekabet Kurulu’nun maaş promosyonları ile ilgili olarak bankalara yönelik soruşturmasına ilişkin de, “Ben itibarla ilgili tepkilerin biraz abartıldığını düşünüyorum. Bizim itibarımız o kadar kolay sarsılmaz. Biz o itibarı kolay kazanmadık” dedi.Sözlü savunmada bazı bankaların genel müdürleri konunun Türk bankalarının uluslararası arenadaki itibarlarını zedeleyeceğini belirtmişti.Kararın 10 Mart’ta verileceğini hatırlatan Açıkalın, şöyle devam etti:Konunun içeriğine, yaklaşımına, hesaplanması öngörülen cezaya katılmıyoruz. Ancak ne karar çıkarsa çıksın saygı duyacağız. Biz oraya diğer banka müdürleri ile anlaşıp gitmedik. Ben oraya saygımı göstermek için gittim. Bir de Genel Müdür olarak, eğer varsa bile hiçbir bu tip işin içinde bilinçli olarak olmadığımızı anlatmak için... Ankara’da konuşmamı şöyle bitirdim; ’Biz her ne karar çıkarsa çıksın saygı duyacağız.’ Tabii saygı duymam, itiraz etmemi engellemez. Şunu da ifade ettim ’Bu kararın sadece hukuksal değil, vicdani ve adil olması gerektiğini düşünüyorum.’ Çünkü hukuk ile adalet bir arada olması gereken şeyler. Ben Rekabet Kurulu’nun sağduyuyla düşüneceğine ve karar alacağına inanıyorum.”Açıkalın, soruşturmanın bir katkısına da değindi:“Soruşturmaya tabii olmak bile amaca ulaşmıştır. En azından çok ciddi bir farkındalık sağladı. Rekabet Kanunu, herkesin çok ciddi şekilde radarına girdi.”Faiz 100 baz puandan fazla artacak mı?Yemekte faizler konusu da gündeme geldi. Faik Açıkalın, faiz artışı bekleyip beklemediğini masadakilere sorarken Fortune Dergisi Genel Yanıt Yönetmeni ve VATAN yazarı Ali Ağaoğlu faizin şu an bulunduğu seviyeden 100 baz puandan daha fazla artışla yılı kapatacağını iddia etti. Faik Açıkalın, 100 baz puandan fazla bir artış beklemediğini söyledi. Ortaya bir iddia çıktı. Ben de en fazla 100 baz puan hatta 75 baz puanlık bir artışı öngördüğümü belirterek iddiaya katıldım. Sonuçta Faik Açıkalın ve ben bir tarafta, Ali Ağaoğlu diğer tarafta olmak üzere iddialaştık. Yıl sonuna kadar 101 baz puanlık bir artış olursa yani Merkez’in faizi 7.26 bile olsa Ağaoğlu’na yemek ısmarlayacağız. 7.25 ve daha altında kalırsa o bizi yemeğe çıkaracak. Kayıtlara girsin diye yazıyorum. Sonra yan çizme olmasın. Kuzey Afrika’da orta vadede çok iyi fırsatlar çıkacakFaik Açıkalın’ın Libya başta olmak üzere Kuzey Afrika ve Ortadoğu ile ilgili tespiti de dikkatimi çekti. Önemli bulduğum için aynen aktarıyorum: “Olaya kısa vadeli değil orta vadeli bakarsak bölgedeki ülkelerde iktidara kim gelirse gelsin ciddi bir refah transferi olacağını öngörmemiz lazım. Bakın, Suudi Kralı 35 milyar dolarlık bir kaynağı halka aktaracağını söylüyor. Bunun devamı gelecek. Kaynak transferi altyapı yatırımları ile olur. O coğrafyada yatırımlar artacak. Türk müteahhitlerine çok büyük fırsatlar çıkacak.”
2003’te 292 milyon dolara devletten özel sektöre geçen Tekel’in alkollü içkiler bölümünün 2006’da 900 milyon dolara, 2011’de ise 2.1 milyar dolara el değiştirmesi ister istemez öfke yaratıyor, insanı efkar basıyor. 7 katlık artışa bakıp kızmamak mümkün değil. O halde yukarıdaki başlığı nasıl atabildim? Başlıktaki soruyu sormak bile gülünç değil mi?.. Aslında değil. Çünkü duygusallık yapmadan rakamları konuşturunca 3 satıcı arasında Tekel’i en iyi fiyata devredenin devlet olduğu görülüyorYıl 2003. Tekel’in alkollü içkiler bölümünü 292 milyon dolara Nurol-Limak-Özaltın girişim grubu satın aldı.Yıl 2006. Şirket 900 milyon dolar üzerinden el değiştirdi. Texas Pasific Group (TPG) şirketin yüzde 90’ına 810 milyon dolar verdi. Yıl 2011. TPG ve şirketin yüzde 10’una sahip diğer ortak Actera, hisselerini dünya içki devi Diageo’ya 2.1 milyar dolar değer üzerinden sattı.Tekel’in alkollü içki bölümü üçüncü kez el değiştirdi. Devletten çıkış fiyatına göre de değeri 292 milyon dolardan 2.1 milyar dolara geldi. Yani 8 yılda 7.2 kat değerlendi.Sadece bu rakamlara bakıp satanların aptal olduğunu düşünebilirsiniz. Kuşkusuz 292’ye satan devlet, burada en aptalı olarak duruyor.Ancak rakamlar öyle diyor mu?Gerçekten Tekel’in alkollü içkiler bölümü özelleştirilirken ucuza mı gitti?Buna rakamlar cevap versin.Şirket satın almalarda birinci endikatör EBITDA yani Türkçe’ye FAVÖK olarak çevirdiğimiz faiz amortisman vergi öncesi kârlılıktır. Satış bu rakamın kaç katına yapılmıştır ona bakılır.Tekel’in alkollü içkiler bölümünün EBITDA’sı 2003’te satılırken 22.9 milyon dolardı. 292 milyon dolarlık satış fiyatına göre devlet Tekel’in içki bölümünü EBITDA’sının 12.7 katına Limak-Nurol-Özaltın Grubu’na sattı.2006’ya gelindiğinde ve adı Mey olan Tekel içki 900 milyon dolara el değiştirdi. Satış yapılırken EBITDA öncesi kâr ne kadar? Yaklaşık 112 milyon dolar... 900 milyon dolarlık fiyata göre TPG, Mey İçki’yi Limak-Nurol-Özaltın konsorsiyumundan EBITDA’sının 8 katına aldı.Devlet 12.7 katına satmayı başarırken, Türk özel sektörünün üç şirketi 8 katına sattı. Hadi devlet parasının değerini bilmiyor klasik tabir ile tüyü bitmemiş yetimin hakkını peşkeş çekiyor, Nurol-Limak-Özaltın da mı bilemedi?Gelelim 2011’e. Diageo’nun verdiği 2.1 milyar dolar, şirketin şu anki rakamlarına göre EBITDA’sının kaç katı?Cevap verelim: 9.9 katı.Bu rakamlara bakınca aslında en iyi satıcının devlet olduğu ortaya çıkıyor.Peki 7 katlık fiyat artışı nereden kaynaklandı? Aslında aradan geçen 8 yılda fiyatın katlanmasından daha doğal bir süreç yok ama biz yine de cevap vermeye çalışalım...Herşeyden önce 2003’te satılan şirket ile bugün satılan şirket aynı değil. O zaman 10 marka varken, bugün üzerine 35 marka daha eklendi. IT yatırımı yapıldı. İnovasyon çalışmaları ile ürünlerin kalitesi artırıldı. Düşünün Tekel’in eskiden ürettiği şarapların kalitesini...Köpeköldüren cinsiydi. Mey’in yarattığı Kayra markalı şaraplar bugün dünyanın Michelin yıldızlı restaurantlarının menüsüne girebilecek kaliteye ulaştı. Binboa markası ile votka pazarında kendine önemli yer buldu. İhracatı 1.2 milyon litreden 4 milyon litreye çıktı. Burgaz’ın markaları alındı.Şirketin 2005’e kadar üretimden satışları yıllık bazda 200 milyon liranın altında.Şirket ilk kez 2005 yılında üretimden satış rakamları ile ISO 500 büyük sanayi kuruluşu listesine giriyor. O tarihte satışı 234 milyon lira, kârı ise 22.1 milyon lira.2010’da ise bu şirketin net satışları 766 milyon TL seviyesine çıkıyor. EBITDA öncesi kârı da 305 milyon TL oluyor. Şirkete her yıl 60-70 milyon TL arasında pazarlama yatırımı yapıldığını, üretim tesislerine, üzüm bağlarına yapılan yatırımların da her yıl ortalama 20 milyon lira olduğunu unutmamak lazım.Bir önemli nokta da Türkiye’de o yıllardan itibaren tüm varlıkların değeri arttı. Gayrimenkul fiyatlarına bakın...Ya da İMKB endeksinin geldiği noktaya bakın. İMKB’ye 8 yıl önce yatırılan 1 doların bugün ulaştığı seviyeyi hesap edin.Tüm bunlara bakınca 292 milyon dolarlık şirketin 2.1 milyar dolar değere ulaşması çok da acayip durmuyor.Son bir örnek...Ferit Şahenk, 2005 yılında Garanti Bankası’nın bir bölüm hissesini 7 milyar dolar değer üzerinden GE’ye sattı. Sonra döndü, 2007’de 14.5 milyar dolar üzerinden geri aldı. Aynı Ferit Şahenk, hisselerini 2010 sonuna doğru bu kez 32.8 milyar dolar değer üzerinden İspanyol BBVA’ya sattı.TAPDK yönetmeliği fiyatta yüzde 20’lik iskontoya neden olduAnlaşılan o ki Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (TAPDK) kamuoyunda büyük tartışma yaratan yönetmeliği yayınlanmamış olsaydı, piyasada Mey’in satışına gösterilen tepki çok daha büyük olacaktı. Zira bu yönetmelik Mey’in satış fiyatında en az yüzde 15-20’lik bir iskontoya neden oldu. Konuya yakın kaynaklar Kasım ayında, TAPDK yönetmeliği ortaya çıkmadan önce satış fiyatı konusunda 2.1 milyar doların yüzde 20 daha fazlasının konuşulduğunu belirtiyorlar.Uzmanlar bu düşüşün yönetmelik sonrası normal olduğunu benzer bir düşüşün Anadolu Efes hisselerinde de yaşandığına dikkat çekiyorlar. Kasım ayında, henüz polisin de ‘içkileri tezgah altına sokacaksınız’ diye yorumladığı ve önceki gün bir markette tutanak tutmalarına dayanak teşkil eden yönetmelik ortada yokken Efes hisseleri 23 TL’nin üzerinde değerle işlem görüyordu. Yönetmeliğin çıkışı ile 19 TL’ye kadar geriledi. Anadolu Efes’te de yüzde 15’in üzerinde değer kaybı yaşandı.TPG 4 parayı cebine koydu, sıra TPG 6’daMey İçki, bir private equity olan TPG’nin 4 numaralı fonunun portföyünde yer alıyordu. Yatırımcılar dolar bazında yıllık yaklaşık yüzde 20 kazandılar ve kazancı da Diageo’ya satışla birlikte ceplerine koydular. Satış sonrası TPG yetkilileri ile de konuştum. Şu aralar TPG Six adlı bir fon ile Türkiye’de yeni fırsatlara bakıyorlar. TPG Six’de yaklaşık 150 ayrı yatırımcının 6 milyar dolar parası var. Bunun yüzde 65’i emeklilik fonları. Tüketici perakendesi, sağlık, medya ve enerji alanı ile ilgililer. Şu an fonlarının tamamı 48 milyar doların üzerinde. Bir şirkete giriyorlar, ortalama 5.5 yıl yönetip çıkıyorlar. Malum Türkiye’de Cüneyd Zapsu’dan danışmanlık alıyorlar. TPG yetkilileri ‘Çok akıllı biri’ diye tarif ettikleri Cüneyd Zapsu ile bundan sonra da çalışmaya devam edecek gibi görünüyor.TAPDK yönetmeliği siyasete nasıl yansır?Mey İçki’yi alan Diageo yetkilileri, kamuoyunda büyük tepki toplayan TAPDK yönetmeliğinin Danıştay’dan dönmesine kesin gözü ile bakıyorlar.Bu arada adını vermeyen yabancı bir yetkilinin yönetmeliğin siyasete nasıl yansıyacağı ile ilgili sözleri ilginç: “Ben kararsız bir seçmensem bu yönetmelik benim AKP ile ilgili tereddütlerimi artırabilir ve benim onlara oy vermeme nedenim olabilir.”Malum, polisler Cuma günü Ankara’da bir markete gidip içkilerin görülmeyecek yerlerde bulundurulması yani tezgah altına alınması konusunda market yetkilisini uyarıp tutanak tuttular. Üstelik bunu yetkisiz yaptılar. Yönetmelik içkilerin tezgah altına konmasını tarif etmediği halde yaptılar. Yönetmeliğin teşhirle ilgili maddesinin yürürlüğüne daha 6 ay olduğunu da unutmamak lazım.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel seçimlerde kuşkusuz en büyük kozu Aile Sigortası olacak. Kılıçdaroğlu, Aile Sigortası’nı öyle bir anlattı ki sokaktaki insan bunu yoksul ailelere ayda en az 600 TL maaş bağlanacağı şeklinde algıladı. Siyasi rakibi AK Parti bu kozun bir balon olduğunu ortaya koymak için hesabı kendince yeniden yaptı. Türkiye’de 3.3 milyon yoksul aile olduğu varsayımından yola çıkan Başbakan Erdoğan her aileye ayda 600 TL verebilmek için yıllık 24 milyar TL’lik kaynağa ihtiyaç olduğunu oysa Kılıçdaroğlu’nun ‘Maliyet 12.8 milyar TL’ dediğini vurguladı ve Kılıçdaroğlu’nu matematik bilmemekle suçladıCHP iktidar olursa yoksulların cebine her ay 600 TL koyacakmış’ vaadi bir hafta içinde deyim yerindeyse şehir efsanesine dönüştü. Kılıçdaroğlu da, bunu vaadetmediği halde konunun kamuoyunda bu şekliyle anlaşılmasından ve kulaktan kulağa böyle yayılmasından memnun. Bu algıyı yıkmamak için ortaya çıkıp “Hayır biz her yoksula 600 TL vermeyeceğiz” demiyor. Bunun yerine siyasiler arasında 4 işlem bilgisine yönelik kısır bir tartışmanın fitili ateşlendi ve adeta taraflar arasında sigorta attı. CHP’nin Aile Sigortası modeli için iddia edildiği gibi 24 milyar TL’ye ihtiyaç yok. Ancak hane başı 600 TL’lik ödeme de yok...CHP şayet iktidar olursa yoksullara Aile sigortası kapsamında ne kadar yardım yapacak? Türkiye son 1 haftadır bunun maliyeti ile ve siyasilerin ne kadar matematik bilgisine sahip olup olmadığı tartışması ile yatıp kalkıyor.Ortada ciddi bir hesap karmaşası olduğu aşikar. Hatırlarsanız CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 17 Şubat’ta Aile Sigortası’nın detaylarını İstanbul’da bir grup gazeteciye anlattı. Ancak ne var ki Aile Sigortası bir cümlelik özetle “CHP her yoksul aileye ayda 600 TL verecekmiş” şeklinde algılandı.Algı böyle olunca Haziran ayında yapılacak seçimlerde CHP’nin bu vaadi ile oy artırmasını istemeyen AK Parti derhal karşı saldırıya geçti.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hemen ertesi gün her yoksul aileye ayda 600 TL verilmesi halinde maliyetin 24 milyar TL’yi bulacağını belirterek Kemal Kılıçdaroğlu’nu matematik bilmemekle suçladı. Erdoğan hesabı 3.3 milyon yoksul aile olduğu ve her aileye de her ay 600 TL verileceği varsayımı üzerine yaptı.Çünkü kamuoyundaki algı şu şekilde oluştu: CHP her yoksul aileye 600 TL verecek, hatta ödeme tutarı 1.200 TL’ye kadar da çıkabilecek.‘CHP iktidar olursa yoksulların cebine her ay 600 TL koyacakmış’ vaadi tabir yerindeyse şehir efsanesine dönüştü kulaktan kulağa hızla yayılmaya başladı. AK Parti, ‘Hayır her yoksul 600 TL almayacak, model bunu anlatmıyor’ demek yerine siyasi olarak daha seksi görünen ‘CHP Lideri matematik bilmiyor. Bu vaadi yerine getirebilmesi için 24 milyar TL’lik kaynağa ihtiyaç var. Nerede bu kaynak’ tezi üzerinden rakibini yıpratmayı tercih etti.Kemal Kılıçdaroğlu Aile Modeli’ni anlattığı toplantıda bu uygulamanın yıllık maliyetinin 12.8 milyar TL olduğunu, zaten mevcut sistemde 4.1 milyar TL’ye yakın bir yardım yapıldığını yani aslında ekstra maliyetin 8.7 milyar TL olduğunu söylemişti. Vergi düzeltmeli maliyetin ise 7.5 milyar TL’yi ancak bulduğunu vurgulamıştı.Tartışma hep toplam maliyet üzerinden gitti. Dün de yine CHP lideri Kılıçdaroğlu ‘Hayır biz her yoksul aileye en az 600 TL yardım yapmayacağız. İşin doğrusu öyle değil’ demek yerine, siyasetçi kurnazlığı ile Başbakan’ı başka bir matematik hilesi ile vurmaya çalıştı. Çünkü bu tartışma esnasında sap ile saman birbirine fena karıştı.Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AK Parti kurmayları önce her yoksul aileye 600 TL yardım yapılacakmış mantığı üzerinden eleştirilerini yaparken önceki gün Başbakan bu söylemini de değiştirdi ve sanki 12 milyon 715 bin yoksulun her birine ayda 600 TL verilecekmiş gibi bir hesabı ortaya koymaya başladı.Kılıçdaroğlu da işin doğrusunu anlatmaktansa yani rakamları konuşturmaktansa Başbakan Erdoğan’ın bu söylem değişikliğinin üzerine üzerine gitmeyi tercih etti. O da Başbakan’ı matematik bilmemekle suçladı ve ‘Eğer 12 milyon 715 bin yoksul varsa ve biz her birinin cebine 600 TL koyacaksak yıllık maliyet 91 milyar TL’yi geçer. Bu Başbakan’ın ilk çıkardığı 24 milyar TL’lik maliyetin neredeyse 4 katı. Hesap bilmeyen biri varsa o da Başbakan’dır” dedi.Nasıl çok karışık değil mi?İşte siyasiler seçim vaadi ile bir matematik işine girerse hal böyle oluyor. 2 kere 2 ne yazık ki 4 etmiyor.Peki işin doğrusu ne?CHP’nin Aile Sigortası modeli aslında kime ne vaadediyor. Madem Kemal Kılıçdaroğlu ‘Hayır biz her yoksul aileye hane başına 600 TL vermeyeceğiz. Hele hele yoksul başına 600 TL hiç vermeyeceğiz” demiyor, bari biz işin içinden çıkmaya çalışalım.İnşallah 21 yıllık ekonomi gazetecisi olan bunun 18 yılını gazetelerin ekonomi servisini yöneterek geçiren birine de birileri çıkıp 4 işlem bilmiyor demez...Aslında CHP ne vaadediyor?CHP’nin Aile Sigortası ile ilgili 44 sayfalık broşürünü dikkatle inceledim.Şu cümle dikkat çekici: Yoksulluk düzeyleri arasında ailelerin ortalama gelir düzeyindeki ortanca değere olan uzaklıkları ölçüsünde farklılıklar bulunmaktadır. İşte bu nedenle yoksulluk sınırının altındaki ailelere verilecek olan sigorta ödemesinin farklılaşması gerekmektedir.Bunun anlamı şu: Öyle iddia edildiği gibi ya da ağızdan ağıza yayıldığı gibi her aileye alt limit 600 TL olmak üzere bir maaş bağlanmayacak. Hele hele bu paranın hane başına değil de yoksul başına verilmesi gibi bir durum kesinlikle sözkonus değil.CHP’nin hazırladığı broşürün 44’üncü sayfasında aslında kimin ne kadar alacağı az çok kendini belli ediyor. Ailelerin yoksulluk derecesi alınacak parada öncelikli belirleyici. Yani tam yoksul biri ile yarı yoksul biri aynı parayı almayacak. Ailede çocuk olması, çocukların okula gidip gitmemesi, çocuklardan birinin özürlü olması, özürünün derecesi, yine ailenin bölünmüşlüğü, kadının dul kalması, bakmakla yükümlü olduğu bir yaşlının olup olmaması gibi kriterler de alınacak parayı artırıyor ya da azaltıyor.Örneklerle gidelim.Tam yoksul bir aile ele alalım. Bu ailede çocuk ve yaşlı yok. Sadece anne ve baba var. Bu aileye sigorta kapsamında yapılacak ödeme 250 TL olacak. Yani kişi başına ödeme ayda 125 TL. Bir başka aile düşünelim. Bu aile de yine tam yoksul, ancak 3 tane çocuk var. O takdirde aylık ödenecek tutar 550 TL’ye yükseliyor. Bu 550 TL’nin 250 TL’si yine 2 yetişkin ebeveyne veriliyor. 3 çocuk için ayrıca 150 TL ödeniyor. Çocuklara eğitim desteği olarak da ayrıca bir 150 TL daha ödeniyor. Böylelikle toplamda 550 TL’ye ulaşılıyor. Şayet çocuklar eğitim yaşına gelmemişse eğitim desteği almıyorlar ve 3 çocuklu aileye yapılan toplam ödeme 550 değil 400 TL oluyor. İlk verdiğimiz örnekte kişi başı ödeme 125 TL tuttu. 3 çocuklu ailenin alacağı 550 TL’ye göre ise kişi başı ödeme 110 TL’ye düştü. Eğer çocuklar eğitim yaşında değilse 5 çocuklu ailede kişi başına ödenecek tutar 80 TL’yi ancak buluyor.Üstelik dediğim gibi bu tam yoksul bir aile için geçerli tablo.Şayet aile yarı yoksul kabul edilirse verdiğim tüm örneklerdeki rakamları ikiye bölmek gerektiğini de unutmamak lazım.Tabloda en yüksek ödeme 1.254 TL olarak görünüyor. Bu yardımı alabilmek için bakın ailenin hangi şartlarda olması lazım.Tam yoksul olacak. 5 çocuklu olacak. Aile de bir de yaşlı olacak. Bu yaşlı kişi ve çocuklardan biri yüzde 70 üzeri özürlü olacak. Ancak o takdirde yardım tutarı 1.254 TL’yi buluyor.Allah aşkına Türkiye’de bu tarife uyan kaç aile var?Başbakan’ın hesabı bu rakamların ortalamasını alarak yapması mantıklı değil. Ancak ‘Her yoksul haneye 600 TL ödenecek. Para evin kadınının hesabına yatacak’ bilgisi de doğru değil. Aslında CHP’nin modelinin ekonomik olarak tutarlılığı kesinlikle var, rakamlar birbirini tutuyor. Ancak dediğim gibi 600 liralık yardım efsanesinden galiba Kılıçdaroğlu sonuna kadar yaralanmak istiyor.Gelelim iktidar cephesine...Onlar da mutlaka modeli detaylı incelemişlerdir.Modelin her aileye hatta her yoksula 600 TL vaadetmediğini de pekala biliyorlardır. Ancak ‘CHP gelirse bütçe kaynaklarını çarçur edecekler. Hesap bilmez şekilde dağıtacaklar’ diyerek mali disiplinin bu ülkeye kattıklarının değerini bilenleri etkilemeye çalışıyorlar.Siyaset galiba böyle birşey.Doğrular üzerinden gitmek, gerçek rakamları konuşturmaktansa ağız dalaşı yapmak herkesin işine geliyor.Kaynak tartışmasına son sürat devam...Başbakan Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında Aile Sigortası kavgası dün de devam etti: Erdoğan şunları söyledi: CHP Genel Başkanı’na “kaynak ne diye” sormuyorum. Muhatabım da değil. Artık CHP’nin kaynağının ne olduğunu herkes biliyor. Aslında CHP’de bir kaynak sorunundan ziyade, ciddi bir küçükler için aritmetik, büyükler için matematik sorunu var. Ciddi bir dört işlem sorunu var. CHP Genel Başkanı İstanbul’da “çok önemli bir proje” diyerek aile sigortası projesini açıklıyor. Sen SSK Genel Müdürü iken SSK’yi batıran kişisin. Devraldığında SSK zararda değildi. Artı veriyordu. Devraldığından itibaren hep zarar, zarar... Hep artarak açık verdin, sen busun. O zaman da zaten hep batıktın, gene batıksın.CHP Genel Başkanı Türkiye’de 12 milyon 715 bin yoksul bulunduğunu açıkladı. Herhalde bu kayıt altıdır, kayıt dışını unutmuş. O da var. ’Yoksul ailelere en az 600 lira, en fazla bin 250 lira maaş bağlayacağız’ diyor. Onu da neye göre diyor bilemiyorum. Bunun da bütçeye yükü 7 milyar Türk Lirası. Bunu anlatırken, ’Hesabımızı, kitabımızı yaptık’ diyor... Eğer 12 milyon 715 bin yoksul varsa, bunlara ayda 600 lira verseniz maliyet yıllık 24 milyar TL. Söyledikleri rakamın üç katından fazla çıkıyor. Ortalama hesaplarsanız ayda 925 lira yapar. Yıllık bütçeye maliyeti 36 milyar lira olur. Söyledikleri rakamın 5 katı. Allah aşkına, çok önemli bir projeyi kamuoyuna açıklarken oturup bir hesap yapmadınız mı, sizin akıl hocalarınız kimler, kılavuzunuz kim, bir hesap makineniz yok muydu? Kılıçdaroğlu ne dedi: Proje, geliri olmayan ya da asgari ücretin altında olan ailelerde kadınların banka hesabını en az 600 TL yatırmayı öngörüyor. “Çarptım, hesabını yaptım diyor Sayın Başbakan. Diyor ki bunun yıllık tutarı 24 milyar lira. Ne diyeyim, ne söyleyeyim bu Başbakan’a. Matematik biliyor desem, samimi söylüyorum yaptığı hesap dolayısıyla bildiği konusunda endişem var. Ben de hesap yaptım. 12 milyon 715 bin kişi. Doğru. Çarptık 600 TL ile bir ayda 7 milyar 600 milyon lira eder. Onu da çarptık 12 ile, 91 milyar lira... Sayın Başbakan kaç lira demişti, 24 milyar lira. Kim hesap bilmiyor? Dört işlem...İlkokul mezunu, ilkokul mezunu bile değil hesap makinesini kullanan birinci sınıf, belki anaokulu öğrencisi bu hesabı yapıyor da sen oturmuşsun Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetiyorsun, o koltuğa gelmişsin bu basit hesabı yapmaktan bile acizsin.
Türkiye’de dünya otomotiv devlerinin yatırımı var. Fiat, Ford ve Renault ilk gelenlerdi. Onları Toyota, Hyundai ve Honda izledi. Opel montaj için geldi, sonra geri döndü. Isuzu, Man, Mercedes gibi kamyon ve otobüs üretenleri de listeye eklemek lazım.Türkiye’ye gelmesi muhtemel bir diğer dev otomotiv grubu olarak da ilk sırada hep Volkwagen görüldü. Ferit Şahenk otomotiv alanındaki faaliyetleri ile ilgili ne zaman basının karşısına çıksa istisnasız kendisine yöneltilen sorulardan biri ‘Volkswagen Grubu Türkiye’de yatırıma ne zaman gelecek?’ oldu.Şahenk de bu sorulara her zaman ortadan cevaplar vermeyi tercih etti:‘Yaptıklarımızı, Türkiye’deki performansımızı Volkswagen grubu görüyor. Görmüyorlarsa yatırım için daha iyisini yapmaya devam edeceğiz. Volkswagen grubunu Türkiye’de yatırıma ikna etmek için sonuna kadar asılacağız’Avrupa’da otomotiv pazarı yerinde sayarken 2010’da Türkiye’de 760 binin üzerinde otomobil ve hafif ticari araç satıldı. Otomotiv sektörü 2011’e de oldukça coşkulu başladı. Bir ayda 44 binin üzerinde araç satıldı.Geçen hafta sonu Cumartesi günü Galatasaray-Bucaspor maçını Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı Aclan Acar ile birlikte Türk Telekom Arena’da seyrettik. Maç öncesi sporun dışından konuşurken tabii ki söz yine Volkswagen yatırımına geldi. Aclan Acar, Volkswagen grubu için Türkiye’de yatırımın şu an için imkansız olduğunu en azından 2020 yılına kadar VW’nin stratejik planları içinde böyle bir yatırım görünmediğini net biçimde ortaya koydu.-VW grubu yılda 7.4 milyon adet araç satıyor. Bunların 350 bini Seat markalı arçlar. 600 binin üzerinde de Skoda var. Audi markalı satışlar 1 milyon adet seviyesinde. Üç marka 2 milyon desek kalanı Volkswagen. Bentley gibi lüks markalar da var ancak onlar fazla bir yekün tutmaz. Mesela Bentley yılda 5 bin kadar satar. 2020’ye kadar Grup toplam satışını 10 milyon adete çıkarmayı hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak için de gözünü diktiği pazar Uzak Doğu ve Rusya.-Türkiye de bu hedefe ulaşması için pazar payını artıracağı bir lokasyon değil mi?-Tabii ki Türkiye de grubun en çok önem verdiği pazarlardan biri. Türkiye’nin performansı da çok çok iyi, ancak hem Türkiye’de hem Avrupa’da 10 milyon adet yıllık satışa ulaşacak bir büyüme potansiyeli yok. -Maliyetler açısından Türkiye’de üretim cazip olmaz mı?-Avrupa’daki fabrikalarda üretilen bir aracın Türkiye’ye gelmesinin maliyeti zaten 200 euro civarında. Dolayısıyla Türkiye’de satılacak otomobil için Türkiye’de fabrika kurmak çok fizıbl görünmeyebilir.Acar’ın verdiği rakamlar VW için Türkiye’de fabrika kurmasının şu an için radarda olmadığını ortaya koyuyor.Aclan Acar otomotivde çok başarılı geçen 2010 yılının ardından 2011 performansını da masaya yatırdı:-Ocak ayı ve 15 günlük Şubat rakamları çok çok iyi. Ancak sadece bu 45 güne bakarak 2011’de 1 milyonluk satış rakamına ulaşılabileceğini söylemek zor. Merkez Bankası’nın tavrı burada belirleyici olacak. Kredilerde büyümeyi zorlaştırıcı kararlar otomotivi de etkileyecektir. Bu performans aynı hızla gitmeyebilir.Aclan Acar, tüketimdeki artıştan sonra ertelenen zamların da devreye girdiğini ancak bu zamların da yine sınırlı tutulduğunu söyledi.-Aslında araçlara yüzde 10 zam gelmesi gerekiyordu. Ancak zam yüzde 5’ler seviyesinde bırakıldı. Yapılmayan yüzde 5’lik kısmın yüzde 4’ünü Volkswagen’den aldık, yüzde 1’lik kısmı için de bayilerimiz fedakarlık yaptı.***TT Arena’da GS’nin bir Allah kuruşu yok mu?Malum Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türk Telekom Arena’nın açılışında ıslıklandı. Islıklanınca da ilerleyen günlerde tansiyon arttı. Önce ‘Henüz stadın Galatasaray Kulübü’ne tahsisi yapılmadı’ denerek gözdağı verildi, ardından ‘O stadda Galatasaray’ın bir Allah kuruşu katkısı yok’ diyerek camia nankörlükle suçlandı.Gerçekten TT Arena’da Galatasaray’ın bir Allah kuruşu katkısı yok muydu?Bucaspor maçında Galatasaray camiasının önde gelen simalarından ünlü mimar Hasan Mingü de vardı. 1.5 yıl stadın inşaasında hiç bir karşılık beklemeksizin çalışan ekibin içinde yer alıyordu. En basitinden tüm locaların mobilyalarının kulüp tarafından satın alındığını, toplamda kulübün stada 10 milyon doların üzerinde bir harcama yaptığını söyledi. Stadın üstünün de kapatılacağını söyleyen Mingü bunun için de 6 milyon euro’nun üzerinde harcama yapılacağını söyledi.Bu arada TT Arena’nın oturdukça daha şık bir stad haline geldiğini söylemek lazım. Akustik harika. Mingü locaların içinde yer alan ledlere dikkat çekti ve ‘Takım gol attığında bu ledler sarı kırmızı yanmaya başlıyor’ dedi.Localardaki ışık düzenini test etmek için epey bekledik. Galatasaray gol atmakta çok zorlansa da Bucaspor’u 1-0 yenmeyi başardı.
Opel için de hafif ticari araç üretimine başlayacak olan Tofaş, fabrikada üçüncü vardiyaya Ağustos’tan sonra çıkmayı planlıyordu. Ancak Ocak ayı satışları bu yılın da 2010 kadar hareketli geçeceğini gösterince planını öne çekti. Fabrikada 7 bin olan işçi sayısı 8 bin 200’e çıkacak. Tofaş CEO’su Pandır “En büyük belirsizlik kredi genişlemesindeki endişeler. Merkez Bankası’nın buna yönelik politikaları ve euronun seyri” dedi.Üretimde 40’ıncı yılını kutlayan Tofaş, Bursa’daki fabrikasında üçüncü vardiyaya geçmek için Eylül’ü beklemeyecek. İşçi alımlarına ve eğitime başlayan Tofaş’ta üçüncü vardiyaya Mart ayında geçilmesi planlanıyor.Tofaş CEO’su Ali Pandır, üçüncü vardiyaya geçmek için şartların geçen yıl oluştuğunu ancak özellikle Avrupa pazarına tam güvenemedikleri için beklemeyi tercih ettiklerini söyledi. Pandır, “Avrupada’ki kırılganlık nedeniyle üçüncü vardiyaya geçmek için bekledik. Geçen yıl üretimdeki fazlalığı fazla mesai ile karşıladık. Ancak Ocak ayı rakamları otomotivde satın alma iştahının artarak devam ettiği gösteriyor. Türkiye pazarı bu yıl da yeni bir sürpriz yapabilir. Ona hazırlıklı olmak istiyoruz” dedi. Pandır, Opel ve Vauxhall markaları için üretecekleri aracın yılın son iki ayı için yaklaşık 8 bin adet, 2012 yılı içinde 40 bin adet olacağını anımsattı.Kredi ve kur riskiPandır, Ocak ayı rakamlarının mevsimsel etkiden arındırılmış analizinde bu yılın 1 milyona yakın satış ile geçilebileceğine dikkat çekerken bunun önünde bazı riskler olduğunu, pazarın yukarı yönlü sürpriz yapabileceği gibi aşağı yönlü sürpriz yapabileceğine de işaret etti. Pandır, “Geçen yıla yakın hatta onun üzerinde pazar oluşması mümkün ama diğer taraftan hükümetin de özellikle kredi hacminin genişlemesi konusunda endişeleri var. Merkez Bankası’nın politikalarıyla euronun özellikle yüksek seviyelerde kalırsa sıcak parayı kovmak için yapılan önlemlerle talep bir miktar frenlenecek. Bu yıl Türkiye otomotiv pazarında hem artı hem eksi yönde sürprizler olabilir diye düşünüyorum” diye konuştu.ALİ Pandır: Açık değil cari fazlamız varTOFAŞ fabrikasının kuruluşunun 43, üretime başlamasının 40. yılı olması nedeniyle Bursa fabrikada çalışanlarının da katıldığı kutlama töreni yapıldı. Törende konuşan CEO Ali Pandır, Türk otomotiv devi olurken bir yandan da ekonomiye can suyu verdiklerini ulusal sektörü ileriye taşıma konusunda öncülük yaptıklarını söyledi. Pandır, 2010 yılında Tofaş’ın, 312 bin adetle Türkiye’de en çok otomobil ve hafif ticari araç üretimi yapan otomotiv üreticisi olduğunu, 2010 yılında sektör üretiminin yüzde 28,5’ini gerçekleştirdiğini anlattı. Pandır, 2005 yılında 161 bin adet araç üreten Tofaş’ın, 2010 yılında bu rakamı neredeyse 2’ye katladığını belirterek, Tofaş’ın ürettiği araçlarda yerlilik oranının ise yüzde 75’in üzerinde olduğunu kaydetti. Bunun dışında otomotiv ihracatında yüzde 25’den fazla pay alarak 2,3 milyar dolarlık ihracata imza attıklarını ifade eden Pandır, 2010 yılında Tofaş’ın ürettiği 194 bine yakın aracın dünya yollarına çıktığını söyledi.Pandır, İstanbul Sanayi Odası (ISO) verilerine göre 2005 yılından bu zamana otomotiv ana sanayi ve yan sanayi sektörünün yarattığı toplam katma değer aynı kalırken, Tofaş’ın bunu 2 kat arttırdığını belirterek, “Tofaş’ta cari açık yok, cari açık fazlası vardır. Her 100 liralık ithalata karşılık 126 liralık ihracat yaptık” dedi. Pandır, yan sanayi dahil otomotiv sektöründeki cari fazlanın ise yüzde 3’de kaldığına dikkat çekti.Mısır’la görüşüyorduk 3 haftadır hat kesildi80 ülkeye 194 bin araç satan Tofaş, yeni pazarlar için de arayışlarını sürdürüyor. Pandır, ABD pazarını Transit Connect’in aylık 3 binli satış rakamlarına ulaşmasından sonra yeniden radara aldıklarını söyledi. Pandır, Mısır’la da görüştüklerini ancak son 3 haftadır olaylar yüzünden görüşmelerin kesildiğini kaydetti. Pandır, “Orada 3 yıl öncesine kadar Şahin’in montajını yapıyorduk. Şimdi Albea gibi güncel bir modelle tekrar orada montaj yapabilir miyiz diye görüşmelerimiz devam ediyordu. Biraz sonuca gelmek üzereydik ki, bu politik olaylarla şu anda yine durduk” dedi. Pandır, Irak’ta da çok yüksek potansiyel olduğunu dile getirirken oradaki sıkıntının da ülkenin fiilen 3 bölgeye ayrılmış olması olduğunu söyledi.‘Tofaşlıyız biz tutkulu bir takımız’Tofaş’ın 40. yıl kutlamaları fabrikada yapılırken, çalışanlardan kurulu hiphop grubu da mini bir konser verdi. “Tofaşlıyız biz, tutkulu bir takımız. Söz verince yaparız” sözlerine tüm mavi ve beyaz yakalı Tofaşlılar hep birlikte eşlik etti. 4. vardiya işbaşındaTofaş fabrika ziyaretimizde kısa bir eğitimden sonra, gazeteciler olarak ihraç edilecek Doblo’ların üretim hattına gittik. Özel şapka, ayakkabı ve eldivenleri taktık. 5 Doblo’nun el freni mekanizmasının montajını bizzat yaptım. Sembolik de olsa çorbada tuzumuz oldu...Vehbi Koç da vergiye isyan etmişTarih 12 Şubat 1971. Tofaş İdare Meclisi Reisi merhum Vehbi Koç, fabrikanın üretime geçişi nedeniyle düzenlenen 40 yıl önceki törende açılış konuşmasını yapıyor. Konuklar arasında dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakanı Süleyman Demirel ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç var. Vehbi Koç, konuşmasında 2. Dünya Savaşı’ndan sonra otomobil sanayiinin çok hızlı ilerlediğini 1960’larda 90 milyon adet olan dünya otomobil parkının 10 yılda 180 milyona çıktığına dikkat çekiyor. 13 Nisan 1969’da temeli atılan 400 milyon liraya 22 ayda tamamlanan fabrikanın yıllık 20 bin adetlik kapasitesiyle Türk sanayisine büyük güç katacağının altını çiziyor. Tabii o günlerde döviz altından daha kıymetli, bulunmuyor. Bu yüzden Koç, fabrikanın Türkiye’nin döviz pozisyonuna katkısına işaret ediyor: “Tofaş’ın ilk 3 yıllık faaliyet devresinde, beher otomobilde % 67 nisbetinde döviz tasarrufu sağlanacaktır. Bu durum, bir otomobil için Tofaş’ın yalnız 435 dolarlık ithalat yapacağını göstermektedir. İkinci 3 yıllık devrede ise beher otomobilde sağlanacak döviz tasarrufu % 85 nisbetine çıkacaktır.”Koç’un sözlerinde bir şey daha dikkat çekiyor. O da yüksek vergiler. Anlaşılan o ki aradan geçen 40 yılda değişmeyen tek konu Türkiye’de hep yüksek vergiler olmuş:“Küçük bir otomobil halk için lüks değil, bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın karşılanabilmesi için otomobil maliyetinin ve satış fiyatının makul seviyede tutulması gereklidir. Son çıkan Finansman Kanunu’nun getirdiği vergiler, imal edilecek otomobil fiyatını % 25-30 nisbetinde yükseltmiştir. Murat otomobilinin müşteriye maliyeti 62.000 lira olacaktır.”40. yıl sürprizi pick-upGeçen yıl 34 binin üzerinde satarak tek modelde en yüksek satış rekorunu kıran Doblo’nun hafif ticari pick up tipi de 40. yıl töreni sırasında gazetecilere tanıtıldı. Pandır, yeni Fiat Doblo ön görüntüsüne sahip olan pick-up’ın seri üretimine başlanacağını ve üçüncü çeyrekte pazara sunacaklarını belirtti. Pandır, “Yılda yaklaşık 20 bin pick-up ve hafif kamyonetin satıldığı pazara girecek yeni model ile ilgili isim çalışmalarımız sürüyor ama bu aracının adının Doblo uzantılı olmayacağını söyleyebiliriz. Bu pazarın içinde en az yüzde 10 pay almayı ve pazarı daha da genişletmeyi amaçlıyoruz. 4-5 bin de ihraç edeceğiz” dedi.
Uludağ ve Çamlıbel Elektrik Dağıtım şirketlerinin devrinde 5 bankanın kullandırdığı kredi, Euromoney Project Finance tarafından ‘Avrupa’da yılın finansmanı’ ödülünü kazandı. Limak, Cengiz ve Kolin konsorsiyumu, kullandıkları krediyi ‘gece rahat uyuyabileceğimiz şartlarda’ diye tanımladı.Limak Yatırım, Cengiz Holding ve Kolin İnşaat biraraya gelerek Uludağ ve Çamlıbel Elektrik Dağıtım şirketlerini devralmışlardı. Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova’nın elektriğini dağıtan Uludağ’da 940, Sivas, Tokat ve Yozgat’ı kapsayan Çamlıbel’de ise 258.5 milyon dolarlık bir fiyat ortaya çıkmıştı. Bu iki dağıtım şirketinin 1.2 milyar dolarlık finansmanını Garanti Bankası, İş Bankası, TSKB, Vakıfbank ve Halkbank’tan oluşan 5’li konsorsiyum sağladı. Bu finansman da Euromoney Project Finance tarafından Avrupa’da yılın proje finansmanı ödülünü aldı.Euromoney’in ödül töreni 9 Şubat’ta Londra’da yapıldı. Tören öncesi Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, Cengiz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz, Limak Yatırım Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Özdemir ve CEO Murat Dedeoğlu ile bir öğlen yemeğinde buluştuk.Ebru Özdemir, akşam ödüllendirilecek krediyi ‘Gece rahat uyuyabileceğimiz şartlara sahip bir kredi oldu. Şirketleri devraldıktan sonra, verimliliği artırıp, gerekli yatırımı da yaptıktan sonra ödemede zorlanacağımızı sanmıyorum’ diye tarif etti. Bu arada, aynı masada yer alan Cengiz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz’e de bir göndermede bulunarak, ‘Mehmet Bey’in kılı kırk yaran pazarlıkçı özelliği de aldığımız kredinin şartlarının bizim için çok iyi olmasında büyük katkı sağladı’ dedi.Nihat Özdemir ekledi:-Kredi için oluşturulan plan, her türlü aksamayı dikkate alan bir sistem üzerine oturtuldu.Nihat Özdemir ödülle ilgili değerlendirme yaparken de, “İşbirliğimizin verdiği güven ve uyumla projenin finansman uygulamasında çok önemli bir başarı öyküsüne imza attığımıza inanıyoruz. Bunun uluslararası bir platform tarafından da takdir edilmesi hepimizi çok cesaretlendiren ve gelecek projeler için azmimizi artıran bir gelişme” diye konuştu.Özdemir, gece rahat uyutan kredinin şartlarını da şöyle anlattı:- 1.2 milyar doları bankalarımız bize 2 yılı ödemesiz, 12 yıl vadeyle kullandırdı.Nihat Özdemir kredinin çok iyi şartlarda alınmasında Uludağ ve Çamlıbel’in düşük kayıp kaçak oranının da etkili olduğunu vurguladı ve şu rakamlaır verdi:- İki projenin yıllık cirosu 2.2 milyar TL’yi buluyor. Bu bölgelerin işletme hakkı 26 yıl boyunca bizde olacak. Uludağ’ın toplam pazarı 13 milyar kilowatsaati buluyor. Ancak sahip olduğumuz bölgede elektrik talebi yüzde 10 ile Türkiye ortalamasının üzerinde artıyor. Ayrıca en önemli nokta da Uludağ’ın 21 dağıtım bölgesi arasında en düşük kayıp kaçak oranına sahip olması. İki dağıtım bölgesinin ortalama kayıp kaçak oranı yüzde 7.2.Yemekten sonra akşam Euromoney’nin “2010’un Proje Finansmanları” ödül törenine katıldık. Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Ünal Çeviköz de ödül töreninde Limak-Cengiz-Kolin üçlüsü ile onlara destek veren 5 bankanın temsilcilerini yalnız bırakmadı.Güç birliğini daha önce becerebilsek Türk Telekom ihalesini bile kazanırdıkTürk özel sektöründe maalesef ‘Küçük olsun benim olsun’ mantığı var. Bu mantık daha yeni yeni kırılıyor. İkili üçlü konsorsiyumlar son dönemde yapılan ihalelerde daha sık karşımıza çıkmaya başladı. Ancak 3-5 yıl önce bu tür konsorsiyumlar çok fazla değildi.Türk Telekom ihalesini hatırlıyorum. Koç ile Sabancı güçbirliği yapacaktı. Bir araya gelmişlerdi. Ancak ne olduysa ne yaşandıysa bu ikili ihaleden önce yollarını ayırdı. Türk Telekom tek tek Türk şirketlerinin boyunu aşan bir ihaleye dönüştü ve ihalede de zaten yabancılar çekişti. Sonuçta Lübnanlı Hariri Ailesi Türk Telekom’un sahibi oldu.Uludağ ve Çamlıbel Elektrik Dağıtım projelerinde güç birliği yapan Limak Holding, Cengiz Holding ve Kolin İnşaat, biraraya gelmenin tabiri caiz ise Voltran’ı oluşturmanın yarattığı sinerjiyi görmüşler. Görmüşler görmesine de pişmanlık da yaşıyorlar.Bu pişmanlığı Cengiz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz’in şu sözleri çok iyi özetliyor:- Eskiden yerli ortaklar biraraya gelemezdik. Şimdi biraraya gelmenin ne kadar önemli olduğunu gördük. Eğer biz bu kafaya çok daha önce ulaşabilmiş olsaydık, Türk Telekom’a da Petkim’e de girip çok daha rekabetçi fiyatlar verirdik ve hatta onların sahibi olurduk. Bu noktada söze Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir giriyor:- Biz üçlü olarak girdik ve Uludağ’da 940 milyon dolara çıkabildik. Şayet tek başımıza girseydik büyük ihtimalle 700 milyon dolardan yukarı çıkabilmeyi göze alamazdık. Ancak üçlü grubun oluşturduğu manevi güç birliği bizim 240 milyon dolar daha fazla vermemizi sağladı. İyi yarışma oldu. Şimdi dönüp baktığımızda ise iyi ki almışız diyoruz.Nihat Özdemir ekliyor:-Yakın gelecekte elektrik üretim ihaleleri başlıyor. İlk olarak Hamitabat için ihale süreci başlayacak. Bu ihalelere de Limak-Cengiz-Kolin ortaklığıyla girebiliriz.Mehmet Cengiz ihalelere Türk şirketlerinin güç birliği yaparak girmesinin bir başka faydasına dikkat çekti:-Türk firmalar birleşip ihalelere girmesek yabancılar Hazine’ye toplamda 16.5 milyar dolar gelir sağlayan bu ihaleleri korkarım 6-7 milyar dolara alıp giderlerdi.EPDK’ya göre artık bu üçlü kan kardeşiBirbirleri ile kavgalı olan Mehmet ve Cemil Kazancı kardeşlerin durumunu hatırlayalım. Mehmet Kazancı, ortağı Mehmet Emin Karamehmet ile elektrik dağıtım ihalelerinde fırtına gibi eserken, Rekabet Kurulu, kavgalı kardeş Aksa’nın pazar payını da dikkate alarak, “Durun siz kardeşsiniz, son aldığınız 3 bölgeden birinden vazgeçeceksiniz zira toplam pazar payınız yüzde 31.5’e geliyor” dedi. EPDK da bu karara uyacak. Meram’dan etkileniyorlarRekabet Kurulu iki kavgalı kardeşin pazar paylarını bir potada değerlendirdi. Beklenmedik hesapları bozan bir gelişme oldu. Bu hesabın diğer dağıtım bölgesini alanlar için de hassas bir şekilde yapıldığı anlaşılıyor. Uludağ ve Çamlıbel’de Limak ve Kolin ile konsorsiyum yapan Cengiz Holding’in Meram Elektrik’te ise Alarko ile ortaklığı var. Bu bölgede Limak ve Kolin yok ancak Uludağ ve Çamlıbel’de Cengiz’le ortak oldukları için artık kardeş sayılıyorlar. Yani Uludağ’ın yüzde 9.09’luk pazar payı, Çamlıbel’in yüzde 2.18’lik pazar payı Meram’ın pazar payına ekleniyor.Boyabat projesi de en iyiler arasına girdiEUROMONEY Project Finance’in 2010’daki 30’u aşkın “En İyi Proje Finansmanı” ödülünü Türkiye’den alan bir başka proje de Boyabat Hidroelektrik Santralı finansmanı oldu. 1.2 milyar dolarlık yatırım için 750 milyon dolar kredi kullanan Doğan Holding-Doğuş Holding-Unit konsorsiyumuna finansmanı Garanti, Yapı Kredi, TSKB ve İş Bankası sağladı.Tek bir ödül, sahnede 23 kişiKriz yıllarında oldukça sönük geçen Euromoney toplantılarının bu yıl coşku dozajının arttığı da dikkat çekti. Törende bazı ödüller verilirken sahneye ödül almak üzere neredeyse salonun yarısının doluştuğunu görmek de ilginç manzaralar oluşturdu. Öyle ki bazen sahne ödül alanları taşımakta zorlandı.Limak Yatırım CEO’su Murat Dedeoğlu durumu şöyle açıkladı: “Proje finansmanı ödülleri, bankaların diğer alanlarda aldığı ödüllerden farklıdır. Burada olayın birkaç tarafı var. Krediyi kullananlar, verenler, hep birlikte ödüle layık görülüyor. Avukatlar da sahneye çıkıyor.”