MESLEK LİSELERİ MEMLEKET MESELERİ PROJESİ....‘Bir şey değişir, her şey değişir’ diye bir söz var. Dün Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi ve Koç Holding Kurumsal İletişim ve Bilgi Grubu Başkanı Ali Koç’un sabah kahvaltısı davetinde bu sözün ne kadar doğru olduğunu düşündüm. 2006 yılından bu yana Koç Holding, Meslek Lisesi Memleket Meselesi adıyla bir proje yürütüyor. Meslek Liseleri’nde okuyan öğrencilere burs veriyor. Bugüne kadar bu burslardan 8 bin öğrenci yararlandı.Meslek Lisesi denildiğinde kafalarımız çok karışık. Aslına bakarsanız ilk akla gelen imam hatipler. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da net olarak önümüzü görmemizi engelleyen siyasi hesaplar yıllardır yol almayı engelliyor. Oysa, ‘Her şeyi yaparım abiciler’den kurtuluşun anahtarı Meslek Liseleri. Ara eleman yetiştiriyorlar ve Türkiye’de bu alanda çok büyük bir açık var. Bu arada toplantıda konu oldu, onlar kendilerine ’stratejik eleman’diyormuş, Meslek Lisesi Memleket Lisesi projesi sorumluları ise ‘aranan eleman’ diyor. Her ne dersek diyelim, sonuçta farklı iş kollarında yetişmiş ara elemanlara ihtiyaç olduğu açık. Daha çok tohum ekmeliAli Koç, meslek liseleri gerçeğine bakarken aslına bakarsanız projenin adının ne kadar doğru olduğunun da altını çizdi: “Biz şirketimizin insan kaynaklarına büyük önem veriyoruz. Nitelikli elemanlarla çalışmak istiyoruz. Çünkü iyi rekabet etmemiz için bu gerekli. Ülkeler de aynı şekilde. Türkiye dünyanın 18’inci büyük ekonomisi ve global alanda rekabet etmesi için nitelikli insan gücüne ihtiyacı var. Bizim önümüzdeki 17 dünya ekonomisine baktığımızda meslek liselerine nasıl baktıklarını görüyoruz. Tekerleği yeniden keşfetmeye gerek yok. Türkiye’de otomotiv sektörüne bakın. Mühendislik, işçilik var. Fabrikalar mükemmel tesis ödülleri alıyor. Demek ki tohum ekince bunun karşılığı alınıyor ama ne yazık ki ülkemizde tohum ekilecek çok alan var. Daha çok tohum ekmek gerekiyor.”Koç Holding, bu projeyle meslek liselerinde bu bursu alan öğrenciler Koç Topluluğu şirketlerinde staj yapıyor ve istihdam önceliği kazanıyor. TOFAŞ, FORD OTOSAN, MİGROS, OTOKOÇ, TÜPRAŞ okullarda kurdukları laboratuvarlar ve branş bölümleriyle projeyi destekliyor. 81 ilde, 262 okulda 8 bin meslek lisesi öğrencisi eğitim bursunun yanısıra proje kapsamında koçluk hizmetinden de yararlanıyor. Öğrencilerin her sorununu anlatacağı bir büyüğü oluyor. Öğrencilerin anlatımıyla, arkalarında birinin olduğunu düşünüyorlar.Okulum yetkili servisteİşte bu öğrencilerden 4’ü geçtiğimiz günlerde bir başarıya da imza attılar. Dünya Bankası tarafından ‘Türkiye’de Gençlik: Geleceğimizi Şekillendirelim’ başlığı altında düzenlenen Yaratıcı Kalkınma Fikirleri Yarışması’nın Meslek Liseleri kategorisinde Koç Holding bursiyerleri olan Birmot İzmir Konak Motor Mesek Lisesi öğrencilerinin ‘Okulum Yetkili Serviste’ projesi birinci oldu. Öğrenciler, öğretmenleri, öğrencilerin koçları, proje sorumluları da aramızdaydı. Öğrenciler birinci oldukları projelerini kendileri anlattılar. ‘Bir iş yerinde işe başladığımızda duvara çarpmış gibi oluyoruz. Çünkü tesisler, servisler yeni teknolojiyi takip ediyor ama biz 1945 model motorla eğitim alıyoruz’ diyen öğrenciler, bu gerçekten yola çıkıp ’Okulum Yetkili Serviste’projesini hazırladı. Projeyle meslek lisesi öğrencilerinin teknik derslerini otomotiv sektöründe faaliyet gösteren tüm yetkili servis ve otomobil fabrikalarının bünyesinde almaları öneriliyor. Böylece meslek lislerinde teknolojiden mahrum verilen eğitim çağdaş bir hale gelebilecek. Hem işveren teknolojiyi bilmeyen bir elemana eğitim verme yükünden kurtulacak hem de öğrenciler daha donanımlı olacak. Ali Koç, bursiyerlerden gelen mektupları akşam evine gidince okuduğunu ve çok duygulandığını da anlattı. Hatta Bitlis’ten kendisine yazan Seyran Tünca’nın mektubunu da bizimle paylaştı. Bitlis Ticaret Meslek Lisesi’ne gönderildiğinde her şeyin bittiğini düşünen Seyran’ın burs aldıktan sonra her şeyin yeniden başladığını düşündüğünü anlattığı mektubundaki, ‘küçük hayatların büyük umutları’ sözü ise en başında yazdığım gbi aslında çok şeyi özetliyordu. *** Bu bursu almasam okuyamazdımKoç Holding Kurumsal İletişim Direktörü Oya Ünlü Kızıl Proje ve hedefleriyle ilgili bilgileri özetledikten sonra Diyarbakır’dan Bursa’ya Türkiye’nin farklı illerinden gelen öğrencilerin düşüncelerini anlattıkları kısa bir film de izledik. Öğrencileri dinlerken söyledikleri sözlerden birkaçına gelince...- Babam öldü, dedem 8 çocuğun bakımını üstlendi. Ama yetemiyor. Bu bursu almasam okuyamazdım..- 12 kardeşiz. Geçim sıkıntımız var... Bu burs önümü açtı...- Babam fırında çalışıyor. Kardeşlerim de okuyor ama babam hepimize yetişemiyor...- Yükler hafifleyebiliyormuş. Hayat köprüsünün yarısını çıkardığımı düşünüyorum...Öğrencileri dinlemek insanı her şeye rağmen umutlandırıyor. Bir dokunuşla hayatların nasıl değiştiğini gösteriyor. *** NİMET ÇUBUKÇU MESLEK LİSELERİ’NE DOKUNSA!Nimet Çubukçu Milli Eğitim Bakanlığı görevine geldiğinden bu yana yenilikler yapıyor. Konuya hakim bir portre çiziyor. Meslek Liseleri konusunda da yapılacak ne kadar çok şey olduğunu gösteren bu proje Nimet Çubukçu’nun elinde bir Meslek Liseleri atılımına neden dönüşmesin, diye düşünüyor insan. 1.5 milyon meslek lisesi öğrencisi var.
Sinpaş, Akiş, Yıldız Holding, Doğu-Batı Group ve Corio’nun ortak olduğu Ak-asya projesinin ilk etabında dairelerin yüzde 80’i peşin fiyatına satıldı. 2012’de bitecek projenin alışveriş merkezindeki dev oyun alanına Boeing 727 konulacak. Çocuklar bu uçakla oyun salonuna geçecek, aileler çocukları bileklerine takılan bilezikler sayesinde monitörlerden izleyecek. Ekonomik kriz döneminde birçok konut projesi ertelenirken Akasya Acıbadem projesi kriz döneminde başladı ve kriz döneminde beklenenden fazla ilgi gördü. Acıbadem’de Ford’un eski fabrikasının bulunduğu arazide Sinpaş, Akiş, Yıldız Holding, Doğu-Batı Group ve Corio’nun işbirliğiyle hayata geçirilecek olan proje, toplam 650 milyon dolarlık bir yatırımla start aldı. Proje 3 etaptan oluşuyor, Ak-asya Göl yakında satışa sunulacak, Ak-asya Koru ise önceki aylarda satışa sunuldu ve şu kriz döneminde inanması zor geliyor ama dairelerin yüzde 80’i peşin fiyatına satıldı. Ak-asya projesinde bir de Anadolu yakası’nın en büyük alışveriş merkezi olacak. 2012 yılında tamamlanacak projenin ayrıntılarını Saf Gayrimenkul Genel Müdürü Oray Demirel’le konuştuk.Ak-asya projesi 5 ortaklı bir proje. İlk kim başlamış?Araziyi Koç Grubu’ndan Sinpaş almış. Beklemiş. Buraya nasıl bir proje yapılacağı araştırılmış ve sonuçta Akiş, Sinpaş, Yıldız Holding, Doğu-Batı Group ve Corio’nun ortaklığında kurulan Saf Gayrimenkul tarafından proje başladı. Mimarlar Workshop tarafından konut bölümü, Akmerkez ve İstinye Park’ın mimarlık ofisi olan Amerikalı Development Design Group tarafından da alışveriş merkezi bölümü planlandı. Gayrimenkul parlak Kriz ortamında böylesine büyük bir projeye girerken 5 ortaklı olmak büyük avantaj mı? Avantaj ama bu projeyi grupların hepsi tek başına da yapabilirdi. Sinerji oluşmuş durumda. Yatırım kararı kriz öncesinde verilmişti.Ertelenmesi düşünülmedi mi? Çok doğru lokasyon. Grupların ortak kararı. “Krizler fırsat dönemidir, doğru iş müşteriyi çeker” diye düşündüler. Müşteri profili kimler? A ve B artı diyebiliriz. Yöneticiler, akademisyenler var. Düşen faizler insanları alternatif yatırım araçlarına da yöneltti. Bu açıdan da gayrimenkul parlak bir dönem yaşıyor. Acıbadem’in kendine özgü bir müşterisi oldu. Ayrıca Suadiye’den Maltepe’ye kadar olan sahilden deprem korkusuyla buraya gelen bir müşteri grubu da oldu. Fiyatlar da gayrimenkulde geriye geldi...Evet. Biz de makul bir fiyat konseptinde sunduk. Yüksek bir taleple karşılaştık. 2007’de gayrimenkul fiyatları tavan yaptı. Yine yükselir mi? Hâlâ Avrupa’nın gerisinde fiyatlar. Yüzde 35 daha ucuz Türkiye’deki konut fiyatları. Özellikle İstanbul’da gidilecek çok marj var. İstanbul’da tavan noktaya daha var diye düşünüyorum yalnızca zamana ihtiyaç var. Bazı projeler çok değer kaybetti...Bu da doğru. Özellikle kira gelirleri düştü. Bu yüzden de doğru projeleri bulmak da önemli. Metrekare fiyatlarınız nedir? İkinci etap satışlarına 5.000-6.000 TL arası başlayacağız. Arzu eden müşterilere de bir yıl kredilendiriyoruz, bir yıl faizsiz yapıyoruz bunu. Yabancılar satın aldı Artık insanlar yalnızca konut almak istemiyor. Bir yaşam modelinin içine dahil olmak isteyen bir müşteri grubu var. Bunlar için de otoparkından fitness salonuna, getirdiği farklılıklar önem taşıyor... Sizin projede farklılıklar neler? İnsanların ihtiyaçları sonsuz. Yenilikler önemli. Kat bahçeleri çok ilgi çekti. Balkona benzer unsurlar bahçe şeklinde tasarlandı. 12- 13’üncü katta istediğinizi ekebilirsiniz. Projenin toplamında 60 bin metrekare yani 10 futbol sahası büyüklüğünde yeşil alanımız var. Bizim projenin önemli yanı şehir merkezinde olması. Yabancı müşterileriniz var mı? Penthouse’dan birini Rusya’da yaşayan bir Türk kökenli aldı. Londra ve Amsterdam’dan alan oldu. Biri İngiliz biri Türk... Milyon dolarlık dairelere talep geldi. Şu anda 6 bin dolar metrekare fiyatları ama 2012’de proje bitince metrekaresi 10 bin dolar olur. 40 katlı rezidansımız, Anadolu yakasının en yüksek rezidansları. Anadolu yakasının kulesi diyebiliriz. Alışveriş merkezine Boeing 727 yerleştirilecekAk-asya projesi 3 ayrı etap değil mi? Evet. 2012’de bitmesi planlanıyor ama erken teslimler de söz konusu olacak. Birinci etap Ak-asya Koru bölümü, burada 2 ayrı yaşam tipi var. Rezidans yaşamı ve kat bahçeleri olan evler var. Villa yaşantısı katlara taşındı. Her evin bahçesi mi olacak? Evet. Her dairede 20 cm derinliğinde toprak alan üzerine ekilebilir alan yapıldı. Koru diyorsunuz, yeşil alan ne kadar olacak? Binlerce ağaçlık bir koru. 8 bin 500 metrekare civarında bir koru. Bu bölüm satışa sunuldu değil mi?Evet. Çok hızla satıldı. 3-4 haftada bitti ve dairelerin çoğu peşin fiyatına satıldı. Ak-asya Kent bölümündeki alışveriş merkezinin farklılığı ne olacak? 80 bin metrekare kiralanabilir alanı olan üst segmentte olacak. Outlet değil. Akmerkez’in 3 katı büyüklüğünde. Bir Boeing 727 uçağı getirtiyoruz. Hakiki bir uçağa çocuklar ailelerinden ayrılıp binecekler ve Kidzania’ya uçacaklar. Kidzania bir çocuk dünyası. Aileleri, bileklerine takılan bileziklerle alışveriş merkezindeki farklı monitörlerden çocuklarını izleyebilecekler. Kökeni Meksika bu konseptin. Portekiz’de yeni açıldı. Japonya’da da var... Bence kriz inşaat sektörünü vurmadı doğru projelerde işler iyi gidiyorGlobal kriz inşaat sektörünü etkiledi. Birçok proje ertelendi ya da durdu...Kriz inşaat sektörünü bence çok vurmadı. Bu işler semaye meselesi. Bu işlere heveslenip yeni girenler zarar gördü. Gayrimenkul güvene dayalı bir sektör. Doğru projeler de iyi gidiyor. Biz bu dönemde çoğunluk peşin alınca nakit parası çok olan bir şirket olduk. Bu kriz ortamında peşin mi aldılar? Evet. Yüzde 80’ini peşin fiyatına satıldı. Biz de iyi indirimler yaptık. Peşin iskontosunu yüzde 10-12 arasında yaptık. Yakında Ak-asya Göl etabı satışa sunulacak, burada önceliği Ak-asya Göl’e talip olan ama istediği gibi bir daireyi bulamayanlara öncelik vererek satacağız. Ak-asya Göl’de 458 konut var. tamamında 1580 konut var. Diğer bölüm Akkök tarafından yapılıyor. Ak-asya Kent çok farklı. İçinde gece kulübü olacak, büyük bir alışveriş merkezi olacak. Burada da rezidanslar var. Benim de hayatım değiştiOray Demirel İstanbul’da Kabataş Lisesi’nde okuduktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’ne girmiş. Kariyerini de yapı malzemeleri üzerine yapmış. Sinpaş Grubu’nda alışveriş merkezi projelerini yüürüten Demirel, daha sonra Saf Gayrimenkul’ün Genel Müdürü oldu. Demirel, Rumeli Hisarı’nda büyümüş ve 2 ay önce bu proje için Anadolu Yakası’na taşınmış. 7 aylık bir oğlu olan Oray Demirel, “Bu proje bittiğinde benim oğlan da 3.5 yaşında olacak. Kidzania’da oynayacak” diyor. 3 tane 40 katlı kule yapılacakAkasya Acıbadem projesinde, Sinpaş’ın yüzde 25, Akiş’in yüzde 28, Yıldız Holding’in yüzde 25, Akmerkez’in de ortaklarından Doğu ve Batı Group’un yüzde 15 ve Hollandalı Corio Gayrimenkul’ün yüzde 7 hissesi bulunuyor.Akasya’da toplam 1.583 daire var. Projede ağırlıklı olarak 3+1 daireler bulunuyor. 70-350 metrekare arasında dairelerin fiyatları da 300 bin TL’den başlıyor, 2.8 milyon TL’ye kadar çıkıyor. 3 tane 40’ar katlı kule de var.
Bundan bir ay kadar önce Boyner Holding Murahhas Azası Cem Boyner, Beymen’in yeni Genel Müdürü Elif Çapçı ile bir grup gazeteciyi tanıştırmıştı. O sohbette Cem ve Ümit Boyner’in krizle ilgili yorumları ön plana çıkmıştı. Geçen hafta Beymen’in büyük indiriminin başlayacağını duydum. Yüzde 50 indirim dün başladı. Beymen indirimi kutlama havasında başlattı. Beymenler’e pembe halılar döşendi, personel özel kıyafet giydi, ikramlar hazırlandı. Elif Çapçı’yla Beymen’deki lüks markalar ve Beymen markalı ürünler üzerine konuştuk. Doğrusu beni hayli şaşırtan şey kriz döneminde lüks markaların büyümeye devam etmesi oldu. Ezcümle, A ve A artı diyebileceğimiz kesim frene basmamış. Cem Boyner’le sohbetimizde Nisan 2009’un Nisan 2008’den iyi gittiğini, kıpırdanmanın başladığını konuşmuştuk. Mayıs-Haziran nasıl geçti? Nisan’da da Mayıs’ta da 2008 yılının üzerine çıktık. Zor bir kışı geride bıraktık, bu yüzden çıkış bizi çok mutlu etti. Kıpırdanmadan öte bir geri dönüş var. Haziran beklenenin ötesinde gidiyor, son haftayla birlikte indirime başladık. Nisan 2008’den Nisan 2009’a aktif müşteri sayısındaki artış yüzde 26, Mayıs 2008’den Mayıs 2009’a göre yüzde 27. Kriz etkisini gösterdiğinde ilk etkilenen lüks tüketim deniyordu...Doğru ve perakende sektöründe ilk biz hissettik krizi. Galiba ilk çıkan da biziz. İlk toparlanan Beymen Beymen çatısı altında hayli lüks marka var. Bu markalar dünyanın her yerinde satılıyor. Global kriz de öncelikle Amerika ve Avrupa’yı etkiledi. Lüks markaları karşılaştırdığınızda Türkiye’nin durumu nedir? Markalarla yakın temastayız. Tüm markaların kendi mağazalarındaki satışlar ve toptan yaptıkları satışta düşüş görülüyor. Ama toparlanma başladı. Bizi şu anda alkışlıyorlar, çünkü ilk toparlanan biziz. Lüks markalar şu anda Türkiye’de çıkış yakaladı. Bizdeki olay biraz da moraldi. Moraller düzelmeye başlayınca alışveriş de başladı. Krizden etkilenmeyen markalar var mı? Satışları krize rağmen geçen seneye göre daha yüksek olan markalarımız var. Bunlar, Dolce&Gabbana, Balenciaga, Bottega Veneta, Corneliani, Christian Louboutin, Jimmy Choo, Kiton, Lanvin, Marc by Marc Jacobs, Marc Jacobs. Siz krizde farklı bir pazarlama tekniği denediniz. Adetli ve fiyatlı ilanlar verdiniz. Etkisi oldu mu? Bu yöntem çalıştı. Yaptığımız önemli şeylerden biri adet azaltmaktı. Reklam stratejimizi buna odakladık. Geçen sezona göre yüzde 30 az ürünle çıktık. Ürün limitliydi ve müşterilerimize ‘Hadi şimdi’ dedik. Adetli reklamlar heyecan, farklılık getirdi, bekleyen müşteriyi harekete geçirdi. Fiyatlı reklamlar da aynı heyecanı yarattı. Lüks ürünlerimiz her zaman var. Ama insanların daha dikkatli alışveriş yaptıkları ortamda yelpazeyi açmaya odaklandık. Fiyat aralığı olarak daha alınabilir ürünleri aldık. Müşteri sayınız arttı mı? 2008 Mayıs’ına göre 2009’da alışveriş yapan müşteri sayısı fazla. Beymen markalı ürünlerde durum nasıl? Dünya markalarıyla mağazamızda rekabet halindeyiz. Revizyonlar yaptık. Fiyat anlamında daha alımlı hale getirdik. Beymen Kadın diğer markalarla başabaş rekabet ediyor. Krizde çok reklam yaptınız ve geçenlerde Cem Boyner en iyi reklam veren ödülünü aldı...Geriye çekilmek yerine müşteriyle yakın iletişimde olmanın değerli olduğuna inanıyoruz. 01-15 Haziran 2008’den 01-15 Haziran 2009’a reklam artış oranımız yüzde 32.*****ÇİKOLATA TEMMUZ’DABeymen markalı çantalar satışa sunuldu. Bunun gibi yenilikler olacak mı? Beymen çikolata Temmuz ortasında geliyor. Hediye ve kurumsal üzerine kurulu bir çalışmamız var. Bu alanda önemli bir boşluk dolduracağımıza inanıyoruz. tBeymen mağazalarındaki bazı markaların butikleri açıldı Akaretler ve İstinye Park’ta. Nasıl gidiyor o butiklerdeki satışlar? İstinye Park’ta çok ciddi büyüme var. Bazı markalar kapandı ama bazı markalar da açılacak. Şunu gördük bazı markalar büyük mağazalarda daha kolay satılıyor. Ufak tefek revizyonlar var. Yeni açılacak yerler olacak 2009’da. Akaretler’deki W Otel bu aralar yüzde 70’lik doluluk oranında bu da oradaki satışları artırdı. Hiç indirime girmeyen markalar da var değil mi? Hiç indirime girmeyen markalar var, bazı markaların da hiç indirime girmeyen ürünleri var. Dior ve Bottega Veneta gibi.***** DÜNYANIN EN LÜKS ZİNCİRİ SAKS’IN BEYMEN YORUMU!Elİf Çapçı, Cem Boyner’in bir aile dostunun başına gelen bir olayı da anlattı. Boyner’in aile dostlarından biri 15 gün önce ABD’nin ve dolayısıyla dünyanın en büyük lüks mağaza zinciri SAKS Fifth Avenue da geziyormuş. Asansörde Ronald Frasch (President Chief Merchandising Officer) ile karşılaşmış. Sohbet etmişler. Ronald Frasch, “Üçüncü katı gezdiniz mi? Çok güzel oldu. New Yorklu musunuz?” diye sormuş. Boyner’in aile dostu “Hayır, İstanbul’da oturuyoruz” deyince “Biz size bir şey satamayız. Sizin orada Beymeniniz var” demiş.
Küresel kriz nedeniyle gayrimenkul fiyatlarının düştüğünü belirten Krea Group İcra Kurulu Başkanı Hakan Kodal, fiyatların bir daha kriz öncesine dönmeyeceğini söyledi. Kodal, “Kriz öncesinde 400 bin lira olan daire şimdi 300 bin lira. Bugün iyi bir yerde gayrimenkul alan biri 3 yıl içinde yüzde 25 kazanır. Gayrimenkulde eskiye dönülmeyecek. Fiyatlar katlanarak yükselmeyecek. 300 bin lirası olan 600 bin liralık gayrimenkul alıp, iyi bir yatırım yapabilir” dediHakan Kodal, alışveriş merkezi ve gayrimenkul projelerine imza atan Krea Group İcra Kurulu Başkanı. Aynı zamanda ünlü bir yatırım danışmanı. Ekonomik krizle ilgili yorumlarını ve gayrimenkul piyasasının durumu ile AVM yatırımlarını konuşmak için buluştuk. Ekonomik kriz dip yaptı mı? Dünyada dibi gördüğümüzü söylemek zor. Dibe yakınız. Önemli olan panik havasının geçmiş olması. 2001’i hatırlayın, toparlanma süreci 3 yıl sürdü. Bu krizde de daha toparlanma sürecinin başında değiliz. Ancak Türkiye dibe yurtdışından daha yakın. Ve Türkiye için şanslı bir dönemdeyiz. Neden? 2001 krizindeki gibi olsak Ukrayna ve İzlanda gibi olurduk. Bankacılık siistemimiz sağlam olduğu için finansal bir kriz yaşamıyoruz. Ekonomi ve devlet bağları özelleştirmelerle azalmıştı. Ayrıca Türkiye’de tüketicinin borçlanma oranı düşük. Bizim iki sorunumuz var. Biri cari, diğeri ekonomimizin ihracata dayalı olması. İç tüketim düştü, ihracat yaptığımız ülkelerde de daralma var. Bir, bir buçuk yıldaki en büyük sorunumuz ’Kime ne satacağız, nasıl satacağız?’Şu anda çark dönüyor. Türkiye’deki sektörlerin çoğu taşıma suyla dönüyor. Başbakan Türkiye’de sermaye var diyor...Türkiye’de Başbakanın söylediği gibi sermaye var ama bu sermaye geri dönüp Hazine bonosu, kısa vadeli enstrümanlarla reel sektöre gitmiyor. Bu yüzden devletin ve özel kurumların borçlanması çok kritik. Eğer biz bu krizi iyi yönetirsek krizden hızlı çıkacağız ama hata yapmamamız lazım. Hükümet hata yapmamalıIMF ile anlaşma olmadı. Sizce bu hata mı?Türkiye 2001’deki kadar değil ama hâlâ kırılgan bir yapıda. Önemli olan teşvikler açıklamaktan çok hata yamamak. IMF’nin pozitif tarafı bizim için kırılgan dönemde güvence olması olur. Yoksa IMF’den alınacak 30 milyar dolarla Türkiye kurtulmaz. Ama bunu alınca bir bütçe disiplini gelecek, bu yüzden güvence içeriyor. IMF olmadan da hükümet başarılı olabilir mi? Olabilir ama bu süreçte piyasalaraın hataya tahammülü yok. Baktığımızda ben de IMF taraftarı değilim ama diğer tarafta hükümete hata yapmama konusunda güvenebilir miyiz, işte bundan da emin değilim. Başbakan bankalara karşı bir tavır içine girdi...Bu piyasa ekonomisinde doğru bir tavır değil. Hükümet bankacılık sisteminin arkasında durmalıydı. Bu olmadı. ’Bankalar kredi vermiyor’ dendi. ’Bankalarımızın arkasındayız’ demenin bir maliyeti yoktu. Evet bankalar muslukları kapadığı için nakit sıkışıklığı yaşandı. Sonuçta bankalar da temkinli davranıyor. Bankalar ticari kurumlar, devlet değil. Hükümetin artılar hanesinde, KDV ve ÖTV indirimleri var. Açıklanan teşvik programı iyi ama bu yapılan program 3-5 senelik. Bir iki seneyi kurtaracak değil. Bugün sorun kimin yatırım yapacağı... Bugün sorun yeni yatırım değil, mevcudun korunması. Bu yapılanların piyasaya likidite getirmesi piyasadaki sıkışıklığı giderme etkisi az. ÖTV ve KDV kampanyalarının etkisi daha fazla oldu. Ancak şu anda kamunun gelir-gider dengesi bozuldu. IMF ile anlaşmamanın nedeni de bu. Bu çalışmalar yapılırken orta ve uzun vadeyi olumsuz etkileyebilir bu adımlar. Bu yüzden de yapılacak hamlelerin maliyetleri hesaplanmalı. 6 ayı kurtarma adına gelecek riske atılmamalı. Gayrimenkul almak için en iyi zaman mı? Şu anda her yerde satılık, kiralık ilanları var. İstanbul’un en işlek caddelerinde bile aylardır boş olan mağazalar var...Evet gerçekten de çok boş yer var. Çünkü Türkiye krize seri giriyor. Türk halkının davranış biçimi şu: Kötü gidince panik oluyoruz, iyi gidince de abartıyoruz. Yatırım alışkanlıklarımız da böyle. Kriz olunca tüketici ve girişimci seri fren yapıyor. Cebinde parası olan olmayan ödemelerini geciktiriyor ama krizden çıkışımız da sert oluyor. Sert iniş yaşandı gayrimenkulde. Ancak bundan sonra gayrimenkul fiyatları düşmez. Yatırım yapacaksanız daha da düşer diye bekliyorsanız hata yaparsınız. Fiyatlar makul seviyeye geldi Türk lirası ve dövizle satılan, kiralanan yerler arasında bir fark var mı? Lüks gayrimenkul yani A standartında olan yerlerin fiyatları da düştü mü? TL fiyatlı gayrimenkuller daha sert düştü. Döviz düştü. İyi gayrimenkuller ve orta gayrimenkuller A ve B standartında olanlar biraz farklı seyretti. A standartının metrekaresi 5 bin dolardı. B grubu ise 2-3 bin dolardı. Bugün Avrupa ülkelerine gidin A ve B arasında uçurum vardır. A’nın metrekare fiyatı 30 bin euro ise, B grubu 10 bin eurodur. Şu anda mantıklı seviyelere geldi bence fiyatlar. Geçen yıl 400 bin liraya aldığımız ev bu yıl ne kadar? Şu anda 300 bin lira civarında diyebiliriz. Döviz bazında düşüş çok sert olmadı. Yüzde 15-20 arası düştü. Genel olarak sektörde yüzde 30’luk iniş yaşandı. Kademeli iniş oldu aslında. 2007’de başlamıştı düşüş. Bundan sonra çok inmez gayrimenkul fiyatları. Gayrimenkulde alırken kazanırsınız. Ben hep kriz dönemlerinde gayrimenkul aldım. Türkiye’deki gayrimenkul fiyatlarına bakıyorum, geçen yıl metrekaresi 3 bin dolar olan yerler şu anda 2 bin dolarda. Avrupa’da metrekaresi 2 bin dolara merkezde yer bulamazsınız. Gayrimenkul yatırımı yapmak istiyorsak nereden almalıyız? Arzın çok olduğu talebin düşük olduğu yerler var. Ucuzdan almanızın anlamı yok. Hemen kiraya veremeyeceğiniz yerleri yatırım diye almamalısınız. Ancak böyle yerlerde yaşayacaksanız alın. Bence yatırım için alınıyorsa gayrimenkul garantili yerlerden alınmalı. Arz ve talep dengesinin kötü olmadığı yeni projeler olabilir ya da merkezde olan yerler tercih edilmeli. Fiyatı düşmeyen yerler yok mu? Evet, Türkiye’de de metrekaresi 7-10 bin dolara yerler var. Krizde de var. Ama bunlar Boğaz manzaralı daireler, yalılar. Bunlar örnek alınmamalı. Eskisi gibi yükselir mi gayrimenkul fiyatları? Bundan sonra sert çıkış olmaz. Türkiye eğer önümüzdeki 5 yılda her şey iyi olacak sorusuna ’Evet’ yanıtı verirse, o zaman yükselir. Ama dünyada gayrimenkulde eski fiyatlara gelinir mi, bence hayır. Çünkü büyüme trendi yok. 3 yılda yüzde 25 kazandırır Bugün iyi bir yerde gayrimenkul aldım diyelim, 3 sene sonra ne kadar kazanırım, krizden adım adım çıkılırsa? 3 yıl süreyle yüzde 25 kazanabilirsiniz, yeter ki doğru yerde alın. Gayrimenkul yalnızca yatırım değil, tasarruf enstrümanı. Borsa gibi değil. Bu yüzden de gayrimenkul yatırımı krediyle yapılmalı. Siz ödeyebileceğiniz ya da kredi taksidinin önemli bölümünü kiraya verip karşılayabileceğiniz bir yatırıma girdiğinizde ana paranızı küçültüyorsunuz. Öyle bir dönem geçirdik ki, fiyatlar katlandı...Biz katlanmalara alıştık ama bir şey katlanıyorsa aynı şekilde geriye de katlanabilir. Konut kredisi alırken neye dikkat etmeli?Kredi almanın esas kriteri şudur: Öncelikle aldığınız yeri ne kadara kiraya vereceksiniz ve geliriniz nedir? Cebimde 300 bin lira var diyelim. Ne kadarlık bir ev alabilirim? Kredi alarak ve hemen kiraya vermek koşuluyla? Cebinizde 300 bin lira var. Kira geliri yüzde 10-15 olmaz. Kiranın yıllık getirisi yüzde 6’dır. 300 bin lirayla 600 bin liralık ev alabilirsiniz. Bunu ilerisine gitmeniz ancak farklı rezervlerinizin olmasıyla mümkün olur. 2 sene önce göründüğü kadar iyi değildi, ben 2007’de ev aldım ve kazandım. Şu an bakıyorum hiçbir şey de göründüğü kadar kötü değil. Evimiz yok diyelim, cebimizde de 50 bin lira var, nasıl ev almalı? Oturacaksanız durum değişir. Gelirinize bakarsınız, yaşamak istediğiniz yerde yeni projelere yönelmenizi tavsiye ederim. Alışveriş merkezlerinin sorunu perakendecilerin hızlı büyümesi Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği AYD’nin de kurucularındansınız. AVM’lerin sayısı hızla arttı. Krizden AVM’ler de çok etkilendi. Duran, ertelenen projeler de var: Şu anda kaç AVM var, 2009’da kaç AVM açılacak? Bu konuda ne gibi düzenlemelere ihtiyaç var? Alışveriş merkezi (AVM) sayısı şu anda 200. Bu yıl sonuna kadar 250 olacak. Bunların yüzde 40’ı İstanbul’da. Toplam AVM’lerdeki kiralanabilir alan 4.7 milyon metrekare. Bu AVM sayısından önemli. Çünkü Türkiye’de çok küçük AVM’ler de var. Türkiye’de nüfusla orantıladığımızda 1.000 kişi başına 65 metrekare düşüyor. Avrupa ortalaması 200, Amerika ve gelişmiş diğer ülkelerde oran 300 metrekare. 200 AVM’nin 100 kadarı son 2 yılda açıldı. AVM’nin iyi noktaya gelmesi için mağaza karması oturmalı. Bunun için de zamana ihtiyaç var. Ayrıca perakende sektörü içinde sorun var. Çok hızlı büyüdüler. 10 mağazadan hızla 100 mağazaya çıktılar. Fiyatlar da hiç ucuz değil. AVM’lerde sorun perakendeciler mi? Birçok hazırgiyim markası AVM’lerle büyüdü...Bizim perakende sektörünün sorunu hızlı büyümesi, yeterli sermayesiyle ürün gamının olmaması ve krizle birlikte tüketimin düşmesi. 2 sene sonra yatırımlar oturacak. Aralarında yanlış yatırımlar da olabilir. Ama bu oran yüzde 10-15’i geçmez. AVM’ler 2 yıl sonra hızla toparlanacak. Alaturka outletler çoğaldı Boş mağazalar çoğaldı AVM’lerde...AVM’ler için 2008’in son 3 ayı çok zordu. 2009 da zor olacak. 2010’dan sonra yıldızları parlar. Bu arada iflaslar, kapananlar olacak. Çok kapalı mağaza göreceğiz. Caddelerde de sıkıntı var. Gözümüz önümüzdeki yılda boş mağazalara alışacak. Şu anda bir outlet çılgınlığı da yaşanıyor. Outletlere biz ’alaturka outlet’ diyoruz. Çünkü formatları outlet değil. Bu da bir trend. Yasal mevzuat yeterli değil Türkiye’de. Herkes kapıya ’alışveriş merkezi’ yazıyor, bunun için de mevzuat lazım. Standart gelmeli. En az 5000 metrekare kiralanabilir alan olmalı. Bu metrekare içine 3000 metrekare hipermarket yapıyorsanız orası alışveriş merkezi değil. Ayrıca imar planlarının da düzenlemeye ihtiyaç var. Krizde AVM’lere giren ziyaretçi sayısı ne kadar düştü? AVM Endeksi hazırlıyoruz biz. Son bir yılda alışveriş merkezlerini ziyaret eden kişi sayısı aylık ortalamada 67 milyona yükseldi. Geçen Nisan ayına göre de cirolar yüzde 4 oranında arttı. BASKILI TİŞÖRT YAPTI İLK PARASINI KAZANDIHakan Kodal, konut, alışveriş merkezi, miks gayrimenkul projelerine fon sağlayarak, bu projelerin geliştirme, pazarlama- satış faaliyetleri ve alışveriş merkezi yönetimi ve danışmanlığı gibi gayrimenkul sektörünün farklı alanlarında hizmet veren Krea Group’un başında. Hayatında ilk parayı lisede baskılı tişört yaparak kazanmış. Kodal, “Üniversitede okurken kokartlı rehberdim. 2 sene yazları iyi para kazandım” diyor.
16 yaşında şeker pancarı istasyonlarında çalıştı, kariyerinde hep ‘şeker’ vardı. Şekerbank Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Basri Göktan başarı formülünü anlattı: “Burayı hep nasıl geliştiririm diye baktım. Öz malım ve çocuğum gibi gördüm. Hep yeniliğin peşinde oldum. Hani Şevket Süreyya Aydemir’in, ’Suyu Arayan Adam’ kitabındaki gibi ben de hep yeniliği aradım” Şekerbank Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Basri Göktan, kariyerini ’şeker’le yapmış biri. 16 yaşında şeker pancarı istasyonlarında çalışarak başlamış işe. O yıllarda hayat ona, ’mühendislik’ dışında bir mesleği işaret etmemiş ama o 30 yaşına geldiğinde mühendislik kimliğine ’bankacılığı’ da eklemek için yeniden okumuş. Şeker fabrikalarından Şekerbank Yönetim Kurulu Başkanlığı’na yükselen bir kariyer çizgisi var Hasan Basri Göktan’ın. Bu arada sağlık ve tarım konusunda da çok bilgili. Bilmediği ilaç yok. Sohbetimiz sırasında küp şekerden toz şekere, kahverengi şekerden yeni şeker markaları arasındaki rekabete kadar her şeyi konuşuyoruz. Röportajın o kısmı şimdilik bana kalıyor, biz Şekerbank ve krize odaklanıyoruz. Siz mühendislik okumuşsunuz...Evet. 1951 yılında Kayseri’nin İncesu ilçesinde doğdum. Memur ailesi çocuğuyum. O ortamda ilk, orta ve lise öğrenimimi Kayseri’de tamamladım. O dönemde mühendislikten başka bir bölümde okumayı düşünmedim. 1973 yılında Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi’i ziraat yüksek mühendisi olarak bitirdim. Ziraat mühendisliğini seçme nedeniniz neydi? Açık havada oluyorsunuz, o dönemde kimsede araç yok, siz araçlarla tarım arazilerindesiniz. Ve o ortamda büyümüştüm. Bir ara kaymakam olmak istedim ama mühendislikte karar kıldım. Çalıştınız mı okurken...16 yaşlarında çalıştım. Şeker fabrikalarının çiftliklerinde, arşivlerinde, park bahçelerinde, pancar alım istasyonlarında çalıştım. Hayatım küçük yaşlarda şekerle kesişti. 8-9 sene mühendislik yaptım. Kader beni başka noktaya getirdi. İlk yıllardan itibaren yöneticilik, ticaret, sanayi derken bankacı oldum. Bankacılığı yürütmek için ekonomi teorisi bilmeye ihtiyaç vardı. 30 yaşında yeniden okudum. İşletme-iktisat okudum. İyi oldu benim için. Sizin kariyerinize baktığımda aynı kurumda geçen çok uzun yıllarla karşılaşıyoruz. Duygusal bağınız çok kuvvetli olmalı...Ben burayı hep nasıl geliştiririm diye baktım. Öz malım ve çocuğum gibi gördüm. Hep yeniliğin peşinde oldum. Hani Şevket Süreyya Aydemir’in, ’Suyu Arayan Adam’ kitabındaki gibi ben de hep yeniliği aradım. Yapacak bir şey kalmadığında da yer değiştiriyorum. Şeker fabrikalarında mühendislik hoşuma gitti, şeker fabrikalarında genel müdür oldum, baktım ki orada başka olunacak bir şey yok, Pankobirlik’e geçtim. Orada da genel müdür oldum. Türkiye’nin en büyük kooperatiflerinden biridir Pankobirlik. İlk müdürlük yaptığımda 30 yaşındaydım. Bir şeker fabrikasını yeniden kuralım deseniz maliyeti 150 milyon dolar kadardır. Öyle bir büyüklüğü yönettim. 3 bin 500 kişi çalışıyordu. Biraz kooperatifçilik ve ticaret deneyimlerimiz arttı. 5 şeker fabrikası, bankası vardı. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle işe başladık. İlk Konya Şeker Fabrikası’nı özelleştirdik. Amasya ve Kayseri fabrikalarını da daha sonra özelleştirdik. Bu fabrikalar daha sonra yavruladı, birer fabrika daha açtılar. Çok başarılılar. Ben de orada işleri yoluna koyunca bankaya baktım. Banka kavruk kalıyordu Banka nasıldı o dönemde?Banka kavruk kalıyordu. Pankobirlik’te 5 yıl genel müdürlükten sonra Şekerbank’a geçtim. İlk yaptığım iş kurumsallaşmaydı. Halka açtık bankayı. Yenileştirmek ve modernleştirmek için çalıştık. Gençleştirdik çalışanlarını. Sermaye yapısını değiştirdik. Devletin de yüzde 10 hissesi vardı. Bunu aldık. 2001 krizi de bizim için fırsat oldu. Bankayı tamamıyla değiştirdik. ’Krizden çıkılacak, biz artık bölegesel olmayalım’ dedik. 2004’te İstanbul’a taşıdık genel müdürlüğümüzü. Daha sonra ’uluslararası olalım’ dedik. Kazaklarla ortak olduk. Yüzde 33’ü Kazak Bank TuranAlem’in. Bütün bu değişimleri genel müdür olarak yapıp stratejik iş planı yapmaya başladık. Sonra da yönetim kurulu başkanı oldum. Şekerbank’la ilgili olarak 2010 yılı hedefi belirlemişsiniz. Krize rağmen o hedefi yakalayacak mısınız? Bankayı 2010 yılında aktif büyüklükte Türkiye’deki ilk 10 banka arasına sokalım dedik. Özkaynak bakımından ulaştık hedefimize. Aktif büyüklükte de 11-12’nci sıralardayız. Geri vites yok. Yakalayacağız hedefimizi. Türkiye krizden çabuk çıkar deniliyor. Katılıyor musunuz? Türk insanın bir özelliği var, çabuk adapte oluyor. Bizim insanımız bugün Van’da, bakıyorsunuz ertesi gün Ankara’da iş buluyor, oraya yerleşiyor. Sonra İstanbul’da iş bulup, Ankara’yı beğenmiyor, İstanbul’a yerleşiyor. Şimdi bakıyoruz Rusya pazarı kapanıyor, gidiyor Irak’ta Barzani’yle iş yapıyor. Evet, biz çabuk toplanırız. Tekstil, otomotiv ve inşaat sektörü kısa zamanda çok darbe aldı... Paketler yeterli olacak mı toparlanma için? Bana göre tekstilciler hızlı demoralize oldu. Çevre imkanları değerlendirmeleri lazım. Çabuk dağıldılar. Otomotiv sektörü durmaz. Türkiye’nin asıl işleri var. Turizmi biliyoruz, iyi otomobil üretiyoruz ve iyi bankacıyız. İnşaat sektörü de ölmez. Çünkü istihdam yaratıyor. Konutta, iş yeri, alışveriş merkezlerinde şişme olmuştu, o köpük bir süre daha alınmaya devam edecek. İstanbul’un merkezinden 20 kilometre dışarı çıktığınızda durum farklı. Fiyatlar farklı. Tüketicinin alım gücüne uygun olduğu sürece bir şey olmaz. Biz de banka olarak o projeleri destekliyoruz ama onun dışındakiler biraz fazlaydı. Onlar eriyecek. Kötü beklentiyi kıramazsanız işler kötüye gider. İyi beklentiyi enjekte ederseniz iş iyiye gidiyor. Siz kredilerde bunu hissediyor musunuz? Bizim küçük kredilerimizde büyüme var. Ama fazla değil. Orada bir miktar takibe intikal eden oluyor. Hafif artma var. Ama biz politikamızı değiştirmedik. Dengeli ve topyekün kalkınmaya önem veriyoruz. Biz ‘Anadolu bankacılığı yapacağız’ diyoruz. Örneğin Alpullu’da şube yok. Bu tür yerleri tercih ediyoruz. İstanbul’da bile Levent’te her köşe başı banka şubesi var, yanıbaşında Armutlu’dan İstinye’ye kadar banka şubesi yok. Evlenenlere kredi veriyor Siz evlilik kredisi vermeye başladınız. Talepler nasıl? Pazarın ihtiyaçlarına uygun ürün çıkarmak önemli. Bu dönem evlilik sezonu. Farklı ürün yapmaya çalışıyoruz. Maksimum 5 bin TL tutarındaki ihtiyaç ve evlilik kredisi için, tercihe bağlı taksit ertelemesiz ya da bir ay taksit erteleme, 3-24 ay vade ve yüzde 1.09 oranında faiz uygulanacak. Kredi tutarının maksimum 25 bin TL olduğu ikinci seçenekte ise Bankanın 3-60 ay vade için uygulayacağı faiz oranı yüzde 1.59 olacak. Bu seçenekte kredi kullanmak isteyenler de dilerlerse 1 ay taksit ertelemeden faydalanabilecekler. t Bir de Ekokredi veriyorsunuz... Son aylarda ekokrediler çok ilgi gördü. IMF’siz de olur mu? Evet yapılır. Yanıtı da ekokrediler. Tasarrufa önem verirseniz, 4 lamba yerine birini söndürürseniz, arıtma tesisi yapıp çevreyi kirletmezsiniz, kaloriferinizi 22 dereceye ayarlarsanız, bunlara destek sağlıyoruz. 1 milyon liraya yakın kullandırıldı. Hızla artıyor. Damlama sulama yapan herkese Ekokredi veriyoruz. Şekerbank sizle birlikte ne kadar büyüdü? Şekerbank 2003’te 73 milyon liralık sermayeden 1 milyar 100 milyonluk sermayesi olan bir banka haline geldi. Son 6 yılda 15 kat büyüdü. Anadolu bankasıyken uluslararası banka oldu. 4 bin kişi çalışıyor. Değişik tasarrufların ve güçlerin kolektif olarak çalıştıkları, uyumlu oldukları bir örnek. ŞEKERBANK HASAN BASRİ GÖKTAN YÖNETİMİNDE 6 YILDA 15 KAT BÜYÜDÜKriz çıkınca Kazaklar telaşlandı, ‘Biz şerbetliyiz kendinize bakın’ dedim Global kriz Kazak ortaklarınızla uyumunuzu, ilişkilerinizi etkiledi mi? Kazakistan krizden çok etkilendi.2008 krizi çıkınca Kazaklar çok telaşlandı. Ben ‘siz dikkat edin, biz krizlere şerbetliyiz. Bizim en iyi bildiğimiz iş kriz yönetmektir’ dedim. Finans kesiminde tek bankayken hep büyüdük. 1998’den itibaren büyüdük. Kıbrıs’ta banka kurduk. Leasing şirketi, factoring şirketi kurduk. Yatırım şirketi kurduk. Zincirleme büyüyoruz. Sigorta şirketi satın aldık. SBN Sigorta olarak yapılandırdık ve şu anda kâr ediyor. Hızlı büyüyor. Siz global krizin geldiğini öngörmüş müydünüz? 2006-2007 yılından itibaren bu pembe tablo devam etmez dedim. Stratejik iş planı yaparken Kazak ortaklarımız ’yüzde 25 aktif kârlılıklardan’ bahsediyordu, ben ’Böyle bir kârlılık olmaz’ dedim. Doğru çıktı. Türkiye de bu arada krize şanslı yakalandı. Bankalar sağlamdı. Sonuçta her kriz geçiyor. Bunların en kötüsü 2001 kriziydi. Son krizden biz Şekerbank olarak çok etkilenmedik. Ama bunun için gülüp eğlenmiyoruz. Kriz dipte yatay seyrediyorGlobal kriz dip yaptı mı? Dipte yatay seyrediyor. Böyle bir süre devam eder. Bu yıl sonuna kadar böyle gider. Bu yıl Türkiye ekonomisinin yüzde 5 küçüleceği söyleniyor, geçen yıl yüzde 4 büyüdüyse, bu eksi 9’luk bir küçülme demektir. Önümüzdeki yıl toparlanma başlasa da birkaç yıl daha sıkıntı olur. 1993’TEN BERİ YÖNETİMDE Hasan Basri Göktan, 1993 yılında Şekerbank T.A.Ş. Genel Müdürü oldu. Bir süre Yüksel İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. 2002 yılında Şekerbank T.A.Ş. Genel Müdürlüğü’nün yanı sıra Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de devraldı. 2008’e kadar Genel Müdürlük görevini yürüten Basri Göktan, bu tarih itibarıyla Şekerbank T.A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üyesi oldu.
Anne-Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) “7 Çok Geç” kampanyasının üçüncü ayağına başladı. AÇEV Başkanı Ayşen Özyeğin herkese ulaşmak, çocukların evde anneleriyle izleyecekleri eğitici programların artırılmasını sağlamak gerektiğini söyledi. “Tatvan’da köyleri gezdik. Çocuklarla, eğitimcilerle, yöre halkıyla konuştuk. Bir kayıp nesil daha yetişiyor. Politikacıların, bu konuda çalışanların yapması gereken çok şey var” dedi. AÇEV, FİBA Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin’in eşi Ayşen Özyeğin’in öncülüğünde bundan 16 yıl önce kuruldu. Anne-Çocuk Eğitim Vakfı. Amaçları Türkiye’de erken çocuk eğitimini sağlamak. Peki bu ne demek? En bilinen kampanyalarıyla AÇEV’in de özetlediği gibi, “7 Çok Geç!” Bir çocuğun eğitiminde 0-3 yaşın ve bundan sonrasının çok büyük önemi var. Çocuklar bu dönemde sünger gibi. Ne öğretirseniz emiyorlar. Hafızaları bomboş ve sürekli alıyorlar. Bilimsel gerçekler okul öncesi eğitim alan, bilinçli bir anne baba tarafından deneyimlere açık ortamda büyüyen, sosyal ortamlara katılan çocukların ileriki yaşlarda 0-6 yaş arasında öğrendiklerinin kalıcı etkilerini yaşadıklarını kanıtlıyor.Anneleri eğitiyorlarAÇEV bu bilimsel gerçeklerden hareketle Prof. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın o yıllarda Türkiye’de yaptığı bir araştırmayı baz alarak kurulmuş bir vakıf. Bundan 16 yıl öncesinde Türkiye’de erken çocuk eğitimi yok denecek kadar az oranda. Gelinen noktaya bakarsak, AÇEV şu günlerde “7 Çok Geç!” kampanyasının üçüncü ayağına başladı. Ama bana sorarsanız Türkiye’de hâlâ “7 Çok Geç!” denildiğinde, ne anlatıldığı açıklığa kavuşmuş veya anlaşılır değil. Hatta bunu lüks olarak görenler, “Ne var yani, çocuklar 7 yaşından sonra hayatı boyunca eğitim alacak” diyenler de var. Bu yüzden de AÇEV’in yaptığı çok önemli. Malum Türkiye’de belli standartların üzerinde yaşayan aileler için farklı bir durum söz konusu. Özel yuvalarda çocuklarına eğitim verebiliyorlar. Anne-babanın çalıştığı bir ortamda bu zorunlu hale geliyor. Ama anne-babanın işsiz olduğu, annenin ev hanımı babanın çalıştığı, annenin Türkçe bilmediği, değil anaokulu bir ilköğretim okulunun bile standartları yakalayamadığı bir öteki Türkiye var. İşte bu noktada AÇEV’in yaptıklarına bakmak lazım. Gecekondu bölgelerinde ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde anneleri eğiterek yol alıyorlar. Halk Eğitim Merkezleri’nde eğitim veriyorlar annelere. Mahalle anaokullarına destek sağlıyorlar, yaz anaokulları kuruyorlar. Örneğin, Mardin ve Diyarbakır’da MEB ile işbirliği içinde kurulan yaz anaokulları büyük ilgi gördü. Pazartesi sabahı AÇEV’in “7 Çok Geç!” kampanyasının üçüncü aşamasının başlaması vesilesiyle AÇEV Başkanı Ayşen Özyeğin, Başkan Yardımcısı Ayla Göksel, Prof. Çiğdem Kağıtçıbaşı ve Prof. Sevda Bekman ile sohbet ettik. Ayla Göksel bir sunum yaptı. O sunumdan notlar:- “7 Çok Geç!” kampanyasının başladığı 2005 yılında 4-6 yaş arası çocukların yüzde 16’sı okul öncesi eğitimden faydalanırken o günden bu yana yüzde 107 oranında bir artış sağlandı. - 2008 yılında 4-6 yaş okullaşma oranı yüzde 33.4 oldu. Ayla Göksel, konuşurken sürekli bölgesel eşitsizliklere dikkat çekiyor ve yerel yöneticilerin yarattığı farkları anlatıyor. Örnek vali OkutanDaha önce Sakarya Valisi, şimdi de Trabzon Valisi olan Nuri Okutan altı kırmızı renkle çizilecek bir vali. Valilik yaptığı illerde okul öncesi eğitim oranını yüzde 55’e çıkarmış. Alkışlanacak il Amasya. Yine vali farkı. 5-6 yaş arasındaki çocukların büyük bölümü eğitim almış. Sunum sırasında sohbet etmeye de devam ediyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna henüz oturan Nimet Çubukçu, bakanlığı döneminde erken eğitim konusunda farklılık yaratacağını açıkladı. Bu çok olumlu bir başlangıç. Şu anda MEB 2009-2010 eğitim döneminde 5 yaş için 30 ilde yüzde 100 okullaşma hedefi koydu. Ayla Göksel, bunun Türkiye’deki çocukların yüzde 20’sini kapsadığını söylüyor. 30 ile baktığımızda da 3 il dışındaki illerin aslında bu konuda yol almış iller olduğunu görüyoruz. Son anda listeye Van, Konya ve Ağrı eklenmiş. Ayla Göksel, anaokulu eğitimi için de bir alt yapının gerektiğini, MEB’in de öncelikle bu altyapıyı sağladığı illerde bu çalışmaya başladığını anlatıyor. Peki ne olacak? AÇEV, “Bir nesil daha kaybolmasın” diyor. Farklı ülkelerde uygulanan ve başarısı kanıtlanmış modeller var. AÇEV bakanlığı ve yerel yönetimleri bu konuda harekete geçirmek istiyor. Yaz anaokulları, mahalle anaokulları ve mobil anaokulları ve TV yoluyla eğitim gibi çözümler de var. TV yoluyla eğitim konusu aslında çok eksik olduğumuz bir yönü işin. AÇEV’in de desteğiyle yapılan TRT Çocuk kanalında yayınlanan “Benimle Oynar mısın” adlı bir program var. 5 sezondur devam ediyor ama son iki sezondur AÇEV’in katkısı azalmış. Bu program çok erken, saat 07.30’da günde bir kez yayınlanıyor.Kayıp bir nesil yetişiyorAyşen Özyeğin, herkese ulaşmak, çocukların evde anneleriyle izleyecekleri eğitici programların artırılmasını sağlamak gerektiğinin altını çiziyor. Çok haklı. “Tatvan’a gittim. 5 gün kaldık, köyleri gezdik. Çocuklarla, eğitimcilerle, yöre halkıyla konuştuk. Yapılacak çok şey var. Bir kayıp nesil daha yetişiyor. Politikacıların, bu konuda çalışanların yapması gereken çok şey var. Türkiye’nin bu bölgelerine uydudan eğitim veren TV kanalları hayal ettim” diyor. AÇEV’in “7 Çok Geç” kampanyasının yeni sloganlarından birini yazmak istedim: “Paylaşmayı bilen, saygılı bir insan olabilmem için 7 Çok Geç”. Ne çok ihiyacımız var bu özelliklere sahip insanlara...
Türkiye’nin en büyük lojistik şirketlerinden Reysaş’ın Başkanı Durmuş Döven, krizde dipten dönüldüğünü ancak toparlanmanın hızlı ve kolay olmayacağını söyledi. Döven, “İşsizlik arttı ama bunun sorumlusu işadamları değil. Önlemler çok geç alındı. 5 yıl Türkiye’de yatırımı unutun 2 yılda ancak insanların psikolojisi düzelir. Canlanma olur ama endüstriyel yatırımlarda olmaz. İnsanlar gezecek, yiyecek, içecek, çocuğunu okula gönderecek. Bir anda konut, inşaat, mobilya sektörünün açılmasını kimse beklemesin. 2010’un Haziran’ında düzelme olur ama yatırımcı bulamazsınız. Kimse büyük ihalelere filan girmez” diye konuştu. Durmuş Döven, Türkiye’nin en büyük lojistik şirketlerinden Reysaş’ın kurucusu. 1990 yılında Ankara’da birkaç TIR’la işe başlayan Döven, 1994’ten beri oto taşıma, lojistik, uluslararası taşıma, akaryakıt taşıma, depoculuk gibi hizmetler veriyor. Biz Samandıra’daki tesisilerinde buluşuyoruz. Reysaş yabancı yatırımcılarla dolu. İnanın abartmıyorum. “İşler açılıyor mu?“ diye soruyorum hemen Durmuş Döven’e, ”Burası tapınak gibi, Türkiye’ye her gelen yatırımcı bize uğrar. Kimi 1 yıl, kimi 5 yıl sonra yapar yatırımını. Avrupa’dan değil ama farklı ülkelerden gelen müşterilerimiz var“ diyor. 2 bin civarında çalışanı, 1.750 aracı, 1.5 milyon metrekare arsası, 3 gemisi, 400 tren vagonu ve 1.200 de konteyneri var. Reysaş’ın 2009 hedefi 275, 2012 hedefi 500 milyon dolar ciroya ulaşmak.Ekonomik krizle ilgili iş dünyasından farklı yorumlar geliyor. Kriz aşılıyor mu yoksa hala dibi görmedik mi?Sonun başlangıcındayız. Türkiye bu krizi daha az zararla atlatabilirdi. Ama olmadı. Hükümet ÖTV ile birlikte son dönemde piyasada biraz canlanma yaratmayı başardı ama bu da yeterli değil. Kriz dipten bir yerden geriye döndü. Yukarı çıkış başladı ama bu çıkış öyle hızlı ve kolay olmayacak. Yalnızca Türkiye için konuşmuyorum, dünyada da böyle olacak. Hatta Avrupa ülkelerine göre biz daha şanslıyız. Türkiye’de son ayda yaşanan iyimser hava biraz turizm sezonunun açılmasıyla bağlantılı. Oteller doldu. Aynı şekilde havalar ısındı. İnsanlar keyifsiz bir dönemin ardından dışarıda zaman geçirmeye başladılar. Dış tüketim arttı. İşsizlik arttı. İşini kaybedenlerin de kısa vadede iş bulması çok zor görünmüyor mu? Evet işsizlik arttı ama bunun sorumlusu işadamları değil. Önlemler çok geç alındı. Şunu net söylerim, 5 yıl Türkiye’de yatırımı unutun. 2 yılda ancak insanların psikolojisi düzelir. Yani yatırım yapacak iş adamının psikolojisi için en az 2 yıla ihtiyaç var. Canlanma olur diyorum ama bu canlanma endüstriyel yatırımlarda olmaz. İnsanlar gezecek, yiyecek, içecek, çocuğunu okula gönderecek. Bir anda konut sektörünün, inşaat sektörünün, mobilya sektörünün açılmasını kimse beklemesin. 2010’nun 3’üncü ayında büyüme başlar. 2010’un Haziran’ında düzelme olur ama yatırımcı bulamazsınız. kimse büyük ihalelere filan girmez. Farklı sektörlere hizmet veriyorsunuz. Depolarınızda son model arabalar da var, yoğurt, süt de var, en lüks konfeksiyon da... Ekim ayından bu yana doğru bakarsak en çok hangi sektörler etkilendi? Otomotiv, tekstil, özellikle de lüks tekstil ürünlerinde düşüş var. Gıda ve içecek de değişen bir şey yok. Günde şu kadar kilometre yapardı tırlarımız, ya da şu kadar tır yüklerdik, krizde şu kadar oldu gibi bir rakam verebilir misiniz? Her gün 3.700 TIR yüklüyoruz. Kriz öncesinde 4.200 TIR yüklerdik. Bu kriz büyük bir krizdi. Ayrıca TIR sayısı da yanıltabilir. Çünkü bizim anlaşmalarımız var. TIR malla dolu olmasa da yani çok az sayıdaki bir mal için de taşıma yapıyoruz. Otomotivden örnek vereyim. Bazı model arabalar şu anda yok, bu çok sattıkları için değil. Stoklar eridi ve yeni model de üretilmiyor. Kahramanmaraş, Gaziantep büyük krizde. Maraş’tan haftada 50 kamyon yüklerken, şimdi bir kamyon yüklüyorum. Avrupa’yı çizmek lazım!Tahsilat sorunları da var...Olmaz olur mu... Türkiye’nin şu andaki problemi krizle birlikte büyüyen işsizlik. Vasıfsız insanlar işsiz kaldı. İşadamlarının bir suçu yok. Hiçbir iş adamı, ‘Ah bir kriz olsa da personel çıkarsam’ diye bakmaz. Sizin işlerinizin ne kadarı yurtdışı bağlantılı?Türkiye’de birçok yabancı şirketin dağıtımını ve depolamasını yapıyoruz ama bunun dışında taşıma işimizin yüzde 10’u yurtdışına. Bunun da yüzde 50’si Avrupa, yüzde 50’si diğer ülkelere. Avrupa’ya yönelik işleriniz ne kadar etkilendi?Çok etkilendi. Çevremizde potansiyeller var. Petrol de yükselişe geçti. Ben daha da yükseleceğini düşünüyorum. Biz şu anda Mısır ve İran’da pazar araştırması yapıyoruz. Bence Avrupa’yı çizmek lazım, İran, Mısır, Rusya bizim için daha önemli. Rusya krizden hızla çıkıyor. İran krize girmedi. Türkiye’ye yatırım yapmak için gelenlerin kapısını çaldığı bir yersiniz...Evet. Çünkü üretmekten inanın önemlisi ürettiğini dağıtmak ve pazara sunmak. Burası tapınak gibi. Bize herkes geliyor. Türkiye’ye gelen her yatırımcı bize geliyor. Gıda şirketleri ilk bize geliyor, nereye ne kadar zamanda ulaşacaklar, yatırımı yapmadan önce çok sıkı araştırıyorlar. Türkiye’de 800 bin kamyon taşıyıcısı var. Bunların çok büyük bölümü ‘Abi nereye istiyorsan taşırım’ tarzı. Bu değişecek. Türkiye lojistikte daha büyüyecek. Siz krizde de büyüdünüz mü?Kriz öncesinde yüzde 30 büyüme öngörüyorduk, şimdi yüzde 15 diyoruz. Eskiden benim eşim pazara gider marul alırdı, şimdi marketten doğranmışını, yıkanmışını alıyor. Paketlenmiş ürün demek bize iş demek. Eskiden bir çeşit otlu peynir vardı, şimdi 10 çeşit var. Bir çeşidi bitse A marketinde biz yenisini yetiştiriyoruz. Siz aracısınız ve sanırım yaşamdaki hız arttıkça sizin de hız kabiliyetiniz, çözüm geliştirme kabiliyetiniz artmak zorunda...Aynen. Eskiden de lojistik vardı ama şu anda fark yeni teknolojiyi kullanmak. Market rafında azalan ürün direkt depoya bilgi olarak geliyor. Yenisini yetiştirmek de bizim işimiz. Örneğin bir D&R’da Sezen Aksu’nun albümünün bitmesi diye birşey olamaz. Bittiği anda yenisi gelir. Biz A marketinde o gün kaç yoğurt satıldı biliyoruz.Havaalanına inip de bize gelmeyen yatırımcı oranı yüzde 10’u geçmezSiz müşteri alışkanlılarını farklı bir yerden okuyorsunuz...Kesinlikle. Örneğin Razaman başında alkol satışları düşer, Ramazan’ın son ayında ise satışlar çok yükselir. Petrolden sigaraya kadar her şeyi takip ediyoruz. Benzin yazın İstanbul’dan çok Güney’de ve Ege’de satılıyor. Biz de cerrah gibiyiz. ’Pardon malı getiremedim’ diyemezsiniz değil mi? Çalıştığımız şirketlerle çok sıkı anlaşmalar yapıyoruz. Teknolojinin en son olanaklarını kullanıyoruz. Yazılımımız bu anlamda çok kuvvetli. Lojistik demek hesap demek aynı zamanda. Bir şirket daha kuruluş aşamasında dağıtımı ve depolamayı düşünmeli. Türkiye’ye gelen yabancı yatırımcıların hepsi bu yüzden bize gelir. Atatürk Havalimanı’na inip de bize gelmeyen yatırımcı oranı yüzde 10’u geçmez. Adana’da deponuz varsa, İstanbul’a mal taşıyorsanız işiniz zordur. Şirketler yatırım yaparken pazarı ve ulaşımı, hammedeyi nasıl taşıyacaklarını ve nasıl dağıtacaklarını hesaplamalı. Örneğin bir su şirketinde, sularınızı taşıma noktanız 130 kilometreyi aşarsa sudan para kazanamazsınız. Erzurum’da su fabrikası kurup İstanbul’a su taşırsanız batarsınız. Stoklarda 20 bin otomobil var, altı depomuz ağzına kadar doluOtomotiv sektörü krizden çok etkilendi, satışlar neredeyse durdu. Bu siizn depolarınızı doldurdu. Bu açıdan bakınca siz kazançlı çıkmadınız mı?Kimsenin zararından, işlerin durmasından memnun olmam. Bizim otomotive nasıl bir hizmet verdiğimizi anlatayım. Otomotiv sektörü 37 bölümden geçiyor. Eskiden stok şöyleydi: A fabrikası 1.000 araba üretecek, 4 bin lastik lazım, bunları stokluyordunuz. Şimdi öyle değil her saat başı 50 lastik, bilmem kaç tane cam, cant istiyor. Biz Türkiye’deki en büyük lojistik şirketiyiz otomotive hizmet veren. 8 dakikalık stokla tutuyoruz otomotiv sektöründe. 8 dakikada bir banta araba götürüyoruz. 45, 50 dakikalık aralıklarla araba yükümüz oluyor. Belli aralıklarla gelen arabalardan biri kaza yapsa bittik. Çok dikkatliyiz bu yüzden. Sıfır hatayla işlerimizi yürütüyoruz. 6 açık depomuz var ve hepsi ağzına kadar dolu. Şu anda 20-25 bin civarı otomobil depolarımızda duruyor. Fındık depolarınız da var...Çırağan Sarayı kadar lüks fındık depoları yaptık. İhtacatçı kurtuldu, artık fındıkları geri dönmüyor. Fındık depolarımız önemli. 50 futbol sahasından daha büyük fındık depolarımızın toplamı. KRİZ DÖNEMİNDE ŞİRKETLERİMİZDE VERİMLİLİK ARTTI Durmuş Döven, krizde küçüldüklerini belirterek, ”Konservatif olduk. Krizin pozitif etkisi bunda. Bazı bölümlerde yüzde 10 küçülme, yüzde 33 iyileştirme yapmışız. Daha az elektrik ve telefon kullanıyoruz. Verimlilik arttı şirketimizde“ dedi.Bu arada Döven, stresini uçarak atıyor. Hobisi uçmak. Bir uçağı da olan Döven, ”İstanbul semalarında uçmaktan keyiflisi yok “ yorumunu yapıyor. ÖNEMLİ NOTEge Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Meltem Serdaroğlu 17 Mayıs’ta çıkan Kükrer’in yeni ürünü EX-sir ile ilgili açıklama gönderdi: ”Kükrer Gıda ile Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü arasında hiçbir durumda gizlilik anlaşması bulunmamaktadır. Söz konusu ürünün meyve ve sebzelerin üzerindeki kimyasalları (zirai ilaç kalıntılarını, gübre kalıntılarını, parafin) temizlendiğini onaylayacak hiçbir kimyasal analiz bölümümüzde yapılmamıştır ve bu konuda ürün ile ilgili olumlu-olumsuz bir görüş firmaya bildirilmemiştir. Firmanın Döner Sermaye kapsamında analiz başvurusu üzerine bölüm mikrobiyoloji laboratuarımızda ürünün mikroorganizmalar üzerine etkinliği test edilmiş ve raporlar firmaya iletilmiştir. Ürünün mikroorganizmalar üzerine etkinliğini saptayan analizlerin sonuçları sadece firma tarafından tarafımıza getirilen ürün numunelerini kapsamaktadır.“
Çok uzun zamandan beri margarine elini uzatmayanlardanım. Doğrusu çocukluğumda da ekmek üzerine yağ sürüp yemişliğim yoktur. Sıkı bir zeytinyağı tüketicisiyim. Yalnızca kek, börek, çörek yapacaksam margarin kullanıyorum o da en az oranda. Bir süredir Mutfak Ürünleri ve Margarin Sanayicileri Derneği’nin (MÜMSAD) çalışmalarını takip ediyorum. Onlar margarin hakındaki iddiaları haksız buluyorlar. ’Margarinle ilgili 7 gerçek’başlığında tüketicilere doğru bilgileri ulaştırmak istiyorlar. Bu konuyla ilgili çalışmaları yürüten MÜMSAD Başkanı Metin Yurdagül’le buluştuk. İlk soruyu kendisi bana sordu: “Margarine karşı mısınız?” “Yemeklerde kullanmıyorum, ekmek üzerine yağ sürüp yemem. Kek ya da kurabiyelerde kullanıyorum” dedim. “Neden” diye sordu Metin Bey, “Öncelikle damak zevki, ben zeytinyağını seviyorum. Yağlı yemek sevmiyorum. Ayrıca da transyağlarının zararlı olduğunu bildiğim için margarin kullanmıyorum. Benim değil ama eşimin kolesterolü yüksek, bu yüzden de dikkat ediyorum” dedim. Kolesterol yapmaz“Bu risk tamamen ortadan kalktı” diye anlatmaya başladı Metin Yurdagül. “Türkiye’de margarinin yüzde 92’sini üreten derneğimiz üyeleri tümüyle margarin ürünlerinde transyağ kullanımını yüzde 1’in altına indirdi” dedi. Margarinlerin kolesterolü yükseltmesinin nedeninin de transyağları olduğunu anlattı. Margarin 141 yıllık bir ürün. Zaman içinde de üretim teknolojisi değişti. Zaten bunun değişmesinin ana nedeni de 1990’ların başında margarinlerdeki transyağının iyi kolesterolü düşürüp, kötü kolesterolü yükselttiğinin ortaya çıkması. 1990’ların ortalarında transyağı içermeyen margarin üretimi başladı. Bu teknoloji de Türkiye’ye 1999’dan sonra geldi. Bu şirketler için maliyet demekti ve zaman içinde üretim teknolojilerini değiştirmeye başladılar. Evet şu anda Türkiye’de birçok marka transyağı kullanmıyor ama kullananlar da az da olsa var.Son zamanlarda benim de dikkatimi çekiyor. Ürünlerin üzerinde ’Transyağı içermez’yazısı göze çarpıyor. Ama yine de benim aklımda soru işaretleri var. Doymuş yağ, doymamış yağ gibi... Yurdagül bu konuda da eksik bilgi sahibi olduğumuzu anlattı. “Doymuş yağ sadece margarinde var diye bir görüş bulunuyor. Halbuki zeytinyağında ve bütün sıvı yağlarda da doymuş yağ var. Tarafsız laboratuarlarda yaptırdığımız bir araştırmada kahvaltılık kase yağlarla zeytinyağının doymuş yağ oranı aynı çıktı. Margarin doymuş bir yağdır görüşü kesinlikle yanlış. Kağıt paketli ambalajlarda doymuş yağ oranı yüzde 20-30 civarında, kase yağlarda ise ortalama yüzde 17 civarında. Zeytinyağında da bu oran yüzde 17” dedi. Yani zeytinyağı yararlı diye salatalara zeytinyağ şişesini boşaltmak, ekmek bandıra bandıra zeytinyağı yemek de doğru değil. Doğrusu, evde kendi pişirdiğiniz yemeklerde kullandığınız yağı biliyorsunuz. Marketten aldığınız, güvendiğiniz ürünü kullanıyorsunuz. Ama ya dışarıda yediklerimiz? Sonuçta katı yağ kullanımı çok yaygın. Poşetlenmiş kek, bisküvi, kraker gibi ürünlerde de yağ kullanılıyor. Yurdagül, pasta ve bisküvi üreticilerinin de büyük oranda margarin alımlarını sektörün yüzde 92’sini temsil eden MÜMSAD üyesi kuruluşlardan yaptıklarını söylüyor. 2000’den beri artmıyorTürkiye’de yılda 160 bin ton kahvaltılık margarin kullanılıyor. 380 bin ton ise endüstriyel margarin olarak tüketiliyor. 2000’den beri Türkiye’de margarin kullanımı artmamış. Nüfus artış oranı da düşünülürse aslında margarin tüketimi düşüyor. Türkiye’de tüketicilerin bu konudaki hassaslıkları devam ediyor. Metin Bey için ’38 yıldır yağ konusunda uzman’diyebiliriz. Turyağ’da uzun yıllar çalıştıktan sonra Ülker’e geçti. Şu anda Ülker Yüksek İstişare Kurulu üyesi. Hayatının neredeyse üçte birinde her gün en az 10 margarini denedi, yani 10 margarini ekmek üzerine sürüp test etti. “Benim çalıştığım dönemin büyük bölümünde yani 2000’den önce margarinler transyağ içeriyordu. Bana birşey olmadı ama bu şu demek değil, tabii ki transyağların zararlı olduğu ortada. Artık bu da yok. Bunun bilinmesi gerekiyor. Herşeyi kararında yemek lazım” diyor.