2018 yılında uzun zamandır heyecanla beklediğimiz albümleri dinleme şansına sahip olacağız. Kimi müzisyen kayıt aşamasında kimi de albüm için gün saymaya başladı bile... Bu geçen yıl müzik her ne kadar en rahat ulaşılabilir dönemini yaşasa da en vasat işlerin cirit attığı bir dönem oldu. “Artık yapılan müzik ufkumuzu açmak için mi yoksa sosyal medyamızı şenlendirmek için mi?” diye de düşünmeden duramıyor insan. Umarım önümüzdeki yıl yaptığı müzikten dolayı buhranlar yaşamayan, kendini çok daha iyi ifade eden, ruhumuzu sarmalayan şarkılara denk geliriz... İşte yurt dışında 2018 yılında albüm çıkarmayı planlayan dikkat çekici sanatçılar...Manic Street Preachers-Resistance Is FutileUzun süredir sessizliğini koruyan İngiliz topluluk Manic Street Preachers 6 Nisan’da yeni albüm çıkaracağını duyurdu. Yine melankoli sularında gezecekleri bir albüm dinleyeceğiz gibi... Grup daha önce kaybedilen anılar, unutulan geçmiş, kabul edilmiş gerçeklik üzerine yani bugüne dair sert sözleri olan bir albüm ile geri dönecek.The 1975-Music For CarsMuhtemelen 1 Haziran’da çıkması beklenen albümün şu ana kadar bilinen tek şarkı adı ‘Jesus Christ 2005 God Bless America’. Grup, yine kişisel hayat hikayeleri ve takıntılarına dair şarkı sözleri yazdığını vurguluyor. Müzikal olarak değişime uğramayacaklarının ise altını çizmişler.Julian Casablancas&The VoidzHenüz albümün adı bilinmiyor... Ama Julian Casablancas yola The Voidz ile uzun süre devam edecek gibi duruyor. Albüm 2018’in ortalarında çıkacak gibi duruyor. Grup, Güney Amerika turnesi sırasında yeni albüme dair bir iki şarkı çalarak hayranlarına tüyolar da vermişti. Julian’ın deyimiyle bu sefer kirli bir müzik yerine daha temiz yeni nesil caz sound’larına kulak kabartacağız...MGMT-Little Dark AgeAlbümden ilk şarkılar yayınlandı, ‘When You Die’ ve ‘Me And Michael’, yazın da diğerlerini dinleyeceğiz. Grup üyeleri eski kimyalarına bu albümle yeniden ulaştıklarını belirtese de yayınlanan şarkılar o kadar da vurucu bir etkiye sahip değil... Ama albüm ne getirir bilemeyiz. Bu sefer yeniden, yıllar sonraya kalacak bir hit mi bırakacaklar göreceğiz!Franz Ferdinand-Always AscendingAlbüm, 9 Şubat günü raflarda olacak. Grup üyeleri yenilendi ve albümü de Phoenix’den Phillipe Zdar prodüktörlüğünde kaydettiler. Dans pistlerinde tozu dumana katacak yeni hit indie şarkılar yaptıklarını özellikle belirtiyorlar. Gitar müziği ön planda olacak, elektronik müzikten yorulan biz indie severler için güzel bir haber. Arctic MonkeysSadece 2018 yılında albümlerini yayınlacaklarını biliyoruz. Çünkü grubun bas gitaristi Nick O’Malley, gizli bir yerde kayıt yaptıklarını doğruladı. Albüme dair en ufak ipucu yok. Çizgi dışı vokalist Alex Turner, müzikal bir akım yaratmak için sessizlikte bekliyor gibi...Interpol Aynı şekilde Interpol’ün de albümü yolda. Tek bildiğimiz konserlerde çaldıkları ‘Real Life’ ve ‘Turn On The Bright Lights’ şarkıları... Rock baladlarının yoğun olduğu bir albüm yaptıkları söylentiler arasında.
2000’li yılların ortalarına doğru Türk müziği kabuk değiştirmeye başladı ve birçok rock grubu sürekli pop çalan müzik kanalları ve radyolarda kendilerine yer edindi. Plak şirketleri nasıl şimdi indie müzisyenlere yatırım yapıyorsa, o dönem de ibre rock üzerindeydi. Yaptığı coverlar ile tanınan ve Beyoğlu’nda zaten kabuk bir dinleyici kitlesi olan Gripin de 2004 yılında ‘Hikayeler Anlatıldı’ ile ülke çapında bilinirliğe sahip oldu. Vokal Birol Namoğlu’nun melankolik sesi, müziklerindeki incelik, şarkı sözlerindeki derinlik onları bugüne kadar taşıdı.Grup, uzun bir sessizlik yani beş yıl aradan sonra beşinci stüdyo albümü “Nasılım Biliyor Musun” ile hayranlarının karşısına çıktı. 10 şarkılık albümü dinlemek benim için zorlayıcıydı. Gripin’in hiç şüphesiz uzun uğraşlarla kaydettiği albüm çok afilli bir kanun girişiyle başlarken, kafası aşırı karışık bir şekilde devam ediyor. Zaten ilk üç şarkı da kulağa tek bir parçaymış gibi tınlıyor ve albümün 10 parçasında ağır bir melankoli ile karşı karşıya kalıyoruz. Albümde yer alan şarkıların söz ve müzikleri grup üyeleri ve prodüktör Haluk Kurosman imzası taşırken, grubun rock ile başlayan müzikal macerasının nasıl yer yer arabesk yer yer pop’a kaydığına şahit oluyoruz. Suat Sayın’ın eseri “Gündüzüm Seninle” cover’ı da başarısız bir düzenleme ile albümde yer alıyor. Tuşluların disko sound’una kaydığı, yaylıların ise şarkının özünü bozmamaya çalıştığı bu cover ne yazık ki beklenilen vurucu etkiyi vermiyor.Keza albümün bir başka yorucu tarafı ise şarkıların geneline yayılan, nakarat kısımlarında vokallerin güçlenmesi, müzikal orkestrasyonun ise çok sönük kalması...Albümün en iyi şarkısı ise geçen yıl single olarak çıkardıkları “Beni Boş Yere Yorma”.“Karanlıktan çıkasım yok, hep hüzün, en büyük hüzün bana” gibi iç sayıklamalarınız varsa da bu albüm tam sizlik. Gripin, beş yıl aradan sonra ne yenilikçi, ne de geçmiş müzikal çizgisinin tutarlılığında bir albüm yapabilmiş. Albümün sonuna varınca istemsizce “Hikayeler Anlatıldı”yı yeniden dinleme isteği uyanıyor. 2004 yılında bu döneme dair bir albüm yapmış olmaları, şimdi ise kariyerlerinin başındaki müzikal ruha bile ulaşamamış olmaları günümüz Türk müziğinin kısır döngüsüne dair de örnek niteliğinde.Gripin’in her bir üyesi daha iyisini yapacak müzikal kulağa ve hisse sahip. Ama “neden böyle oldu” diye biz dinleyici kısmı da düşünmeden duramıyor.
2017 biterken birçok müzik platformu bu yıl en çok dinlediğimiz isimleri listeler halinde önümüze sundu. Birçok dergi yılın en iyi 50 albümünü seçti ve müzikal olarak bu yıl neler yaşadığımızı derledi. Dinlediğimiz her bir şarkı bize anılar yarattı ve hayata başka pencereler açtı. Kimi beklentiyi karşılarken, kimi ise kendini sadece tekrar etti. Kişisel 2017 müzikal haritama gelirsek eğer...Bu yıl iyi albüm çok azdı- Bu yıl Türkiye’de izlediğim en kötü performans Aya İrini’de gerçekleşen Athena’nın An Epic Symphony ile bir araya geldiği, tarihindeki ilk senfoni orkestrası konseriydi. Athena, seneye de böyle bir deneme yapacaksa bir hafta değil yaklaşık bir ay önce konsere hazırlanmalı. İzlediğim en iyi yerli performanslar ise Bomonti Ada’nın avlusunda Islandman ve Zorlu PSM Studio’daki Mind Shifter. Ayrıca Salon’da gerçekleşen Laneth Bir Gece konseptinde sahne alan Metalium ve Radical Noise performansları da yılın en heyecan verici işleriydi.Türkiye’ye konuk olan yabancılar arasında ise Zorlu PSM’de sahne alan Lamb, şarkıları ile ruhumuzu yıllar sonra yeniden sarstı. Sonar Festival’de Moderat aynı heyecanı yaşattı.- Gelelim yerli sahnenin beğendiğim albüm ve single’lara... Bir sayı sıralamasına uymadan yazacağımı belirtmek isterim. Vega-Delinin Yıldızı, Ezhel-Müptezhel, Gevende-Kırınardı, Ars Longa-Yüreğim İmparator, Sezen Aksu-Biraz Pop Biraz Sezen, Ayşe Hatun Önal-Selam Dengesiz (Şarkıları canlı olarak katiyen söyleyemese de iyi bir albüm ortaya çıkarmıştı.), Yüzyüzeyken Konuşuruz-Sandal... Yılın hiç şüphesiz en çok ağza dolanan şarkısı ise Aleyna Tilki-Sen Olsan Bari oldu. Bu şarkıya dair hislerimde hep arafta kaldım. Ve en sürpriz şarkısı ise Deeperise’ın Jabbar ile ortak çalışması Raf oldu. Hem İngilizce hem de Türkçe versiyonunu neredeyse her yerde duyduk. İşin özü bu yıl ana akımı oluşturan müzisyenlerden yıllar sonra da dinleyeceğimiz şarkılar dinleyemedik. Alternatif müzik en güçlü dönemini yaşadı.- Ve tabii ki bu yıl yine çok fazla plak aldık. Malumunuz plaklar yeniden altın devrini yaşıyor. Birçok yabancı müzisyen plak kartonet tasarımı için büyük uğraşlarla ortaya çok özel işler çıkardı. Özellikle Arcade Fire’ın Everything Now albümünün plak tasarımını çok beğendim.Rap ve elektroniğin gücü- Bu yıl yurt dışında üç festivale gittim ve turnede olup yeni albüm çıkarmış birçok grubu canlı izleme şansım oldu. Öncelikle üç festivalde birden izlediğim Metronomy ile başlayacağım. Hep akşam üzeri çıkmalarına rağmen her seferinde karşısındaki kitleyi eğlendirmeyi bildi. Bu üç festivalde uzun zaman etkisinden çıkamadığım favori canlı performanslar ise London Grammar, Arcade Fire, Flying Lotus, Foo Fighters, Bon Iver, Mumford and Sons oldu. Seneye başka festivaller için uçak bileti almam için ilham oldular.- Bu yıl çıkan yabancı albümlerin çoğu elektronik alt yapıları ve genelde karamsar halleri ile dünyanın genelinin ruhunu gösteriyor gibiydi. Bir sayı sıralaması olmadan bu yıl benim için favori albümlerini sıralamak isterim The War On Drugs-A Deeper Understanding, The National-Sleep Well Beast, Bonobo-Migration, Sampha-Process, St. Vincent-MASSEDUCTION, Feist-Pleasure, Jay Z-4:44, Tyler, The Creator-Flower Boy ve King Gizzard & The Lizard Wizard-Flying Microtonal Banana... Pop müzik tarafından ilham verici işlere pek değil hiç şahit olamadık Lorde’nin Melodrama’nı es geçemezsek eğer. O yüzden seneyi yine rap, elektronik ve indie müzik kurtardı. Özellikle Amerika’da bu yıl rap müzik kabuk değiştirdi desek yanlış olmaz. Sanatçılar yazdığı şarkı sözlerinde daha kişisel ve cesur olmaya başladı. Aynı titizlikle müziğin sanatsal kısmı ile de ilgilenmeye başladılar.Stadyuma kayda gidiyoruzBJK Vodafone Park, futbol maçları dışında adeta bir yaşam alanına da dönüşüyor. Bu dönüşümde gençler için çok özel bir alan kuruldu, Vodafone FreeZone Stüdyo. Türkiye’nin dört bir yanından gençler burada kurulan stüdyoya, işinin ehli müzisyenler ile bir araya gelerek parçalarını profesyonel bir şekilde kaydedebilecek. Haftanın 6 günü stadyumun içinde açık olacak olan stüdyoya Freezonestudyo.com üzerinden online olarak rezervasyon yaptırıyor ve 4 saat boyunca çalışabiliyorsunuz. En büyük hedefleri ise müziğini geniş kitlelere ulaştırmak isteyen gençler için kayıt yapma ve tonmaysterden teknik destek almanın yanı sıra söz yazarlarından, bestecilerden ve diğer uzman müzisyenlerden koçluk alma ve albüm yapma gibi pek çok imkanı ileride sunacak olmaları. Dünyada bir stadyum içinde açılmış ilk müzik stüdyosunda internet sitesinden canlı olarak yayınlanacak konserler de yapılacak. Stüdyodaki ilk canlı konser ise Edis, Fatma Turgut ve Ozan Çolakoğlu’nun performansı ile 13 Aralık’ta gerçekleşecek.
Senede bir Salon İKSV’de tavşan maskeli Sleep Party People’a denk gelmezsek sezonu eksik hissederiz. İstanbul adeta onların arka bahçesi gibi... Danimarkalı multienstrümantalist Brian Batz’ın projesi olarak başlayan grup, Boards of Canada, David Lynch ve Erik Satie’nin çalışmalarından ilham alarak karanlık bir müzik ortaya koyuyor. Grup, 16 Aralık günü Salon İKSV sahnesinde bir kez daha hayranları ile buluşacak. Konser öncesi müzikal tutumlarını Batz ile konuştum.İstanbul seyircisi size çok alıştı. Buranın büyüsünü nasıl tarif edersin, buraya gelmeni sağlayan sebep nedir?İstanbul sahne almak için favori yerlerimden biri. Ayrıca turist olarak da favori şehrim. Bence sahnedeyken seyircinin bize nasıl tepki gösterdiği de buraya gelme konusunda diğer önemli ayrıntı. Şimdiye kadar orada birçok kez çaldık. Her seferinde şehrin hareketliliğinden çok zevk aldım. Gösterimize katılan kişiler genellikle özel ve değerli insanlardı. Ayrıca artık bir gelenek olarak her İstanbul ziyaretimde işten bir gün izin almayı deniyorum. Çünkü hepimiz şehirdeki ortamın tümüne hayranız ve onu yaşamaya çalışıyoruz.Son dönemde hangi seslerin sana ilham verdiğini söyleyebilirsin?Michael Brook’un ‘Hybrid’ini, Art Feynman’ın ‘Blast off Throuph The Wicker’ını ve Tom Club’ın Wordy Rappinghood’unu çok fazla dinliyorum. Üç albümün hepsi de şu an sevdiğim çok özel bir sese sahip.Elektronik müziğin karanlık tarafında olduğunuzu düşünürüm hep. Peki, sizi dans ettiren şarkılar neler oldu hep?Doğrusu çok fazla dans etmiyorum ama The Smiths’in müziğinde dans etmeyi seviyorum. Müzikleri ayaklarımı ve kalçalarımı hareket ettiriyor. Tahminim o ki elektronik müzik yerine The Smiths, The Cure ve Joy Division gibi daha eski bağımsız müziklerde dans etmeyi tercih ederim.Müzik değil şarkı sözlerimiz karanlıkLingering’i nasıl bir ruh hali içerisinde kaydettiniz? Eskisinden çok daha hüzünlü ama bir bakıma da umut dolu gibi bu albümdeki şarkılar...Albüm yapmak 3 yılımı aldı. Bu süreç boyunca hayatımdaki birçok farklı anı zihnimde yeniden gözden geçirmek zorunda kaldım. Mutlu olmak için müziğe önem verdim, bir yandan da şarkı sözlerim eskisine nazaran daha üzüntülü ve karanlık oldu. Bu gibi zıtlıkları seviyorum. Tahminimce bu yüzden sana biraz daha iyimser ve umut verici gibi görünebilir. Ama şarkı sözlerinin çoğunu dinlersen, albüme bakış açını değiştirebilirsin. O kadar karanlık da değil.Albüm artworklerinizin sanatsal bir duruşu var. Müziğinizin tamamlayıcısı mı olduğunu düşünüyorsunuz?Evet, ben de senin gibi düşünüyorum. Benim seçeneğim her zaman bu yönde oluyor. Roby Dwi Antono, tüm sanat işlerimizi yapıyor. O da genellikle albüm yayınlanmadan şarkı sözlerini bana sorar, albümün ne hakkında ve nasıl olacağına dair kısa bilgiler alır. Bu yüzden albüm fotoğraflarının da genellikle müziğimizi yansıttığını düşünüyorum.
Liars, tarihinin en farklı albümü TFCF ile karşımıza çıktı. Grup, 1 Aralık akşamı Salon İKSV’de sahne alacak. Öncesinde çılgın vokal Angus Andrew ile bir araya geldik ve müzik grubunda yer almanın zorluklarını konuştukLiars’ın 2014 yılında çıkardığı Mess albümü müziğin çizgiler ile tarif edemeyeceğine iyi bir örnekti. Punk, synth, elektronik, funk, pop birçok müzik türü duyduğunuz an harekete geçme isteği uyandıran bu albümde toplanmıştı. Mess, grubun kariyerinde ise başka bir kapının açılmasına da neden oldu. Aaron Hemphill ve Julian Gross grubu terk etme kararı aldı. Vokal Angus Andrew, yalnız başına kaldı ve bir grupta yer almayı evlilik olarak tarif edeceği TFCF albümü için kolları sıvadı. Bu yaz çıkan albüm, Angus’un solo albümü de sayılabilir. Liars 17 yıllık kariyerinin en kişisel sözlerine sahip, en hırçın ya da biraz ironi ile en naif albümüne imza atmıştı. TFCF’de Angus’un huzursuz vokali, fazlasıyla karanlık bir müziğin içinde çınlanıyor gibi... Liars’ın yarattığı bu yeni evreni ise 1 Aralık günü Salon İKSV sahnesinde izleyeceğiz. Hemen öncesinde Angus Andrew ile mail yoluyla bir röportaj yapma imkanım oldu. İşte Angus’un son dönemde yaptığı müziğe dair hissettikleri...Tarihimizin en kişisel albümüAlbüm artwork’ünde giydiğin gelinlik tam olarak neyin metaforuydu?Her zaman grup arkadaşlarımla evliymişim gibi hissettim. Şimdi onlarsız kendimi yalnız bir gelin gibi hissediyorum. 2017 yılında gelinlik kıyafeti içinde bir erkeğin bu kadar konuşulması beni şaşırttı. Yaşadığım yer olan Avustralya’da eşcinsel evlilik yasal değil. (Bu röportajı yaptıktan birkaç gün sonra gerçekleşen halk oylaması sonucu Avustralya halkı eşcinsel evliliklere “evet” dedi.) Aynı şekilde dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de yasal değil. Umarım gelinlik giyme konsepti bir şekilde beni dinleyenleri daha duyarlı hale getirir ve insanlar eşcinsel evlilik fikrine dair daha az ön yargılı olur.TFCF grup tarihinin en kişisel albümü gibi... Albümün şarkılarını oluşturma sürecini nasıl tarif edersin?Evet, çok kişiseldi. Geçmişte Liars albümünü yazarken beni zorlayan duygularda “biz” kelimesinin ardına saklanabiliyordum. Şimdi ise durum değişti, başlangıçta gerçekten zor olduğunu fark ettiğim daha kişisel olan ‘ben’i kullanmak zorundayım. Bu gerçekten çok rahatlatıcı bir hismiş. Ama hepsinden önemlisi, şarkı yazma deneyimi çok farklı değildi. Geçmişte her zaman hep yalnız şarkıları yazdım. Bu seferki tek gerçek değişim, şarkılarımı göndermek için diğer grup arkadaşlarımın bulunmamasıydı. Başta biraz zordu. Ama sonuçta, kendime güvendiğim için de özgür hissettim.Hayatımda hiç bu kadar dram olmamıştıLiars’ın son dönemdeki müziğini nasıl tarif edersin? Sonuçta yola artık tek başına devam ediyorsun...Evet, fakat diğer müzisyenlerle çalışmayı bırakmadım. İşbirliğine ilgi duyuyorum, bu yüzden önümüzdeki günlerin neler getireceğini göreceğiz. TFCF için yaptığım müzik önceki iki albümden daha organik. Doğada duyduğun dalga ve rüzgarın ağaçlarda çıkardığı sesler gibi, albümdeki sesler şarkıların kimi zaman içinde kimi zamansa çok dışında. En başta da dediğin gibi bu sefer şarkıları daha kişiselleştirmek zorunda kaldım. Çünkü hayatımda olan biten çok şey vardı. Babam hayatının son günlerini yaşıyordu, bu yüzden onunla olmak için Avustralya’ya yani vatanıma geri döndüm. Daha sonra kaydı yapmaya başlarken, eşim bebeğimizi dünyaya getirdi. Sanırım hiçbir albümümde bu kadar drama bulunmuyordu.İstanbul’da nasıl bir sahne karşımıza çıkacak? Gördüğüm kadarıyla gelinlik ile de sahneye çıkıyorsun...Aslına bakarsan sana önceden söylesem bir sürprizi kalmazdı değil mi? Ama garanti edebileceğim tek şey, her Liars albümünden en az bir şarkı çalacağımız ve orayı dağıtacağımız.Yaratıcılık konusunda dürüst olmalısınızBir müzik grubunu ayakta tutan etkenleri nasıl tarif edersin?Yaratıcılık konusunda dürüst olmalısınız. Çünkü bu taklit edilemez bir şey. Popülerlik ile değil, tutku ile yönlendirilmelisiniz.Son dönemde çevrene baktığın zaman seni müzik yapmaya iten etkenler neler?Birçok albüm çıkarmış olabilirim ama hala müzisyen olmayı öğrenmeye devam ediyormuşum gibi hissediyorum. Şarkı yazmak ve müzik yapmak için pek çok yol var. Şarkı yazmak için birçok yeni ve farklı alanlar keşfetmem lazım. Daha çok albüm yapmak için de kesinlikle bu hissiyatlar beni aç tutuyor.Şu aralar neler dinliyorsun?Gerçekten ruh halime göre değişkenlik gösteriyor. Ama Vaporwave denilen bir tür ilham kaynağım olmakta. Reklamlardan bazı sesler alarak ve onları birleştirerek pop şarkıları haline getiriyorlar. Ortaya da yeni bir müzik türü çıkıyor. Tüketimle ilgili gerçekten ilginç bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Bu türün en sevdiğim sanatçılarından biri VEKTROID, bence senin de keşfetmen lazım.Her seferinde müziği farklı yorumladıkYeni nesil gençlere baktığım zaman müzikleri ya da çalışmaları bakımından yeterince cesur değiller. Sistemin çok içindeler. Liars’ı 17 yıllık tarihi boyunca sıradanlıktan çıkaran etkenlerden biri de ana akımın hep dışında olması mıydı?Aynen. Bence Liars’ın devam etmesinin sebebi hiçbir zaman ortada bir formül ya da bir sürecin bulunmamasıydı. Her albümde müziği tamamen farklı bir şekilde yorumlamanın yolunu keşfetmeye çalıştım. Bu da ana akım müziğinde başarı için sıkça kullanılan bir yol değil. Çoğu zaman gruplar “kendi seslerini” bulduklarında, onları tanımladığını sanarak bu sese sarılırlar. Fakat ben, yaptığım her şarkıdaki yaratıcılık sürecini ve o süredeki tecrübeyi daha doyurucu buldum. Bence projeye hayat veren, her şeyin bozulması çok kolay olduğunu unutmamak.TFCF şarkılarını çalmak senin için daha mı heyecan verici?Haha! Evet. Ama gerçekten insanın aklını başından alan şey ise bazı eski Liars şarkıları daha önce hiç canlı çalınmamış olması. 10 yıl önce yazdığım ve kaydettiğim bazı şarkılar canlı olarak hiç çalınmadı ve bu şarkıları sahneye taşıyabilmek heyecan verici. Bunun olmasına yardım ettiği için fantastik grup üyelerime teşekkür etmeliyim. (Gruptan ayrılan arkadaşlarına gönderme yapıyor.) Gerçekten ilham verici!Sahnede hala çalmaktan bıkmadığın şarkı nedir?Dürüst olmak gerekirse herhangi bir şarkımı canlı çalmaktan asla sıkılmam. Ama kesinlikte en hoşlandıklarımdan birisi ‘Sisterworld’ albümündeki ‘Scissor’. Her seferinde daha zorlayıcı ve cüretkar bir şekilde şarkıyı söylemem gerektirdiği için adeta bir meydan okumaya dönüşüyor. Sonra koro bölümünde şarkı patlıyor ve ben de kendimi bırakıyorum.
Hepimizin bu hayatta ilham aldığı isimler olmuştur... Benim de ilhamlarımdan biri Teoman’ın şarkılarıydı, onlar dinlemekten sıkılmadığım şarkılardı. Teoman ile bir araya geldim ve eski şarkılarını yeniden seslendireceği albümünü konuştum.Teoman, geçtiğimiz haftalarda Red Bull Canlı Sahne’nin konuğu oldu. Bu vesile ile Teoman ile bir araya gelme şansı yakalıyorum. Sahne arkasında elinde çayı ile konser anını beklerken, karşılıyor beni. Hayatımda ilk gittiğim konserin Teoman’a ait olduğunu hatırlıyorum tam karşısına otururken... Kaç acımızın avuntusu olmadı ki şarkıları. Hislerini, yaşadıklarını utanmadan ya da sakınmadan şarkı sözlerine aktardı. Kanımca müzik kariyeri boyunca tüm konserlerinin dolması, şarkılarının hala dinlemesinde de sebep buydu; gerçekçi olması ve kelimelerle çok iyi oynayabilmesi. Teoman, kuşkusuz günümüz Türkiye’sinin tek ‘rock star’ı... Bu kelime bir ceket gibi değil üstünde, iliklerine kadar işlemiş. O yüzden de sanki müziği ile hep bir kavga içerisinde. Daha iyisini yapma telaşından... Teoman yakın zamanda 26 şarkısını yeniden seslendireceği bir albüm çalışmasını bize sunacak. Özel bir arşiv çalışması olacağı için Teoman’ın bize bıraktığı izleri göreceğiz orada. Ne kadar o artık ‘üretemiyorum’ dese de... Teoman ile bu albüm sürecinde müziğin hayatındaki anlamını konuştum. Biraz karamsar ama bunun değişeceğinden, yeniden bize zamansız şarkılar sunacağından ise hiç şüphem yok...Artık çok fazla üretim yapmak istemiyorumSizi nasıl konser izleyicisi heyecanlandırıyor?Aslında benim keyfim yerindeyse konser de güzel oluyor. Gündelik hayatım konsere yansıyor. Seyirci ile ilgili problem hiç olmuyor. Başka bir şeye taktıysam eğer onun acısını müzikten, etraftakilerden çıkarabiliyorsunuz. Bir problem daha oluyor, havaya giremiyorsunuz. O zaman konser işkence gibi olabiliyor. Şu sıralar ilginç bir şey oldu sahnenin keyfini çıkarmaya karar verdim. Her şey daha iyiye gitmeye başladı.Peki üretme kısmına dönersek…Orası problemli işte.Bütün bir sene yeni bir proje ya da şarkı üretmeden konserler verdiniz. Bu sizce ne kadar sürebilir?Şöyle bir dert var, profesyonel gibi düşününce ben hit parça yaparım. Ama kendimi o tavrı çok yakıştırmıyorum. Şarkıları ittirerek yapınca da zevkini çıkaramıyorum. Eski yıllarda şarkıları ağzımın suyu akarak yaptığımdan şimdi zorla bir şeyler yapmak içimden gelmiyor. İki şarkım vardı çıkarabileceğim ama onları ortalığa atmak istemedim. Artık çok fazla üretim de yapmak istemiyorum. Bu işin prodüksiyon sürecini de zevkli hala getirmeye çalışıyorum. Aslında konular da artık azalıyor. Mesela üretim sürecinde “Bir aşk şarkısı yazmasam, yeterince yazdım” diye düşünüyorum. Kişiliğimi çok anlattım, kendi hayatıma bakınca çok da bir şey kalmadığını fark ediyorum.Müzikle bağım koptuSizin külliyatınızdaki şarkıların neredeyse yüzde 90’ı çok kişisel…Evet, öyle... Başka özendiğim şarkıcılar oluyor. Hemen hemen aynı konularda, başka başka güzel şarkılar yazıyorlar. Ama beni bu durum çok çekmiyor. Hayatımın belli dönemlerine değen yerlerden anılara dair şarkılar kolay çıkıyor. Ama oturup da “Ben bir şarkı yazıyım” dediğim zaman onu tam içselleştiremiyorum. Havaya giremiyorum bir türlü.Bir motive eksikliğiniz mi var?O kesin var zaten. Onu artık doğal da karşılamak lazım. Kendim için konuşmuyorum başkalarına da bakınca yeteneklerini kaybetmiyorlar ama isteksizliği gözlemliyorsun. Eskiden elimden gitar düşmezken, aklım sürekli bir şarkı yazma ile ilgiliyken, her tarafa notlar alırken, artık öyle birisi değilim artık.Müzik ile bağınız koptu o zaman…Müzikle bağım koptu ama sonradan düşününce bir sürü şeyle de kopmuş. Eskiden yaptığım bir sürü şeyi yapmıyor olduğumu fark ettim. Bana zevk veren edebiyat, sinema ile de ilgim koptu. Hala 40-50 sene önce yazılmış şeyleri okuyorum. Yine eskiden izlediğim şeyleri izliyorum. O anın sinemasını ya da edebiyatını takip etmiyorum. Müzik için de o geçerli. Çok hayal kurmuyorum. Konular bitiyor, eskisi kadar da hevesli, inançlı ve çalışkan değilim. Kendimi geçmişle karşılaştırdığım zaman çok daha tembel, inancını kışkırtmak zorunda kalan birisi görüyorum. 24 saat şarkı düşünen bir adamdan, aylar boyunca eline gitar almayan bir adama dönüştüm. İleride umarım bu değişir. Çünkü prodüksiyon sürecini çok seviyorum. Başarılı olmaya dair değil hayallerim. O eski meşgale duygumu, hobiymiş gibi büyük zevk aldığım prodüksiyon yapma isteğimi tekrardan edinmek hayalim.Türkiye’de müziğin geleceği parlak değilTürk müzik endüstrisini nasıl görüyorsunuz?Dünyada müzik ile ilgili büyük bir kriz var ama Türkiye’de bu daha da büyük. Türk müzik endüstrisinin ekonomik durumu küçüldü. Arz çoğalıyor, talep azalıyor. Bir de dünya da değişti, böylelikle müziğin algılanması da değişti. Türkiye’de müziğin geleceğini çok parlak görmüyorum, daha kötüye gidecekmiş gibi geliyor. Eninde sonunda ortada hiç ekonomi olmayınca, üretim de küçülüyor. Müzik yapması gereken insanlar başka işlerin peşinde oluyor.Tüm janrlara baktığımızda, bu sene hit parça da dinlemedik…Uzun zamandır rock tarafında da hit bir şarkı neredeyse hiç duymadık.Siz statü ya da kültür fark etmeden tüm kitlelere hitap edebildiniz. Yeni nesil rock müzisyenler daha kısıtlı bir çevreye hitap ediyor. Buradaki hata sizce ne oluyor?Burada bir hata yok. Onların doğası gereği böyle. Alternatif müzik yapanların yerlerini zamanla göreceğiz. Çünkü tam onları analiz edebilecek bir noktada değilim. Kendi zamanlarının müziklerini yapıyorlar. Alternatif tarafta öne çıkan isimler var ama oradan gerçek anlamda müzisyenliği profesyonel bir meslek olarak sürdürebilecek çok az insan kalacak. Ana akım rock yapanlar için de bu geçerli.Ama yerli rock müzik konserleri çok iyi gidiyor bu aralar...Uzun yıllardan sonra en yüksek konser adeti ve en yüksek izleyici ile karşılaştık. Bir sürü grup festivallerde çaldı ama o müzisyenlerin hayatlarını sanatla idame ettirebilecekleri gerçekçi bir sektöre dönüşecek miyiz göreceğiz. Ama şu an değil.Son 30 yıldır aynı kişiyimSizi hayata karşı ne motive ediyor?Her sabah hayatı kendime tekrardan tanımlamam gerekiyor. “Ben ne yapacağım” sürekli aklımda… Aklımda dönen ve gün içinde devamlı aklıma gelen düşünceler var. Bunlar hemen hemen her gün tekrarlanıyor. Genellikle geleceğe dair kaygılar. Ama bu hem dünyanın gidişatı ile ilgili, hem kişisel dertlerimle, hem de Türkiye’ye özgü şeylerle ilgili… Bunlar üst üste biniyor. Gelecekle ilgili kaygılar sadece bana özgü değil, başkaları ile de… Gelecekle ilgili kaygılar olunca da plan yapamıyorsunuz ve her günü kendi başına irdelemeniz gerekiyor. “Eve gelirim sonra kitabımı okurum” diyorsun. Bu kadarcık planlar yapabiliyorum.Ama sizin hala sahneye çıkıyor olmanız, nerdeyse birçok yere gidip eğleniyor olmanız… O kadar da koy vermemiş gibisiniz.Benim dertlerim gün içinde yapacak bir şey bulamamak ve motivasyonla ilgili. Yoksa müzikal anlamda da pozisyonumu koruyorum, kişisel hayatımda da hemen hemen aynı şekilde yaşıyorum. Son 30 yıldır aynı kişiyim. Oralardan yana dert yok. Ama motivasyon ve geleceğe dair hedeflerle ilgili oluyor dertlerim. Pek bir şeye heveslenemiyorum açıkçası.Artık bireysel de düşünemiyorsunuzdur. Bir kız çocuğunuz olduğu için…Baba olmak insanı kişisel olarak değiştiriyor. En çok eski tek tabanca ve ‘ben her şeyi hallederim’ hissiniz ortadan kalkıyor. Biraz ödlekleşiyorsunuz, korkaklaşıyorsunuz, eskiden pimpiriklenmediğimiz dertler hayata, Türkiye’ye, dünyaya, ekonomiye dair her şeyi hesaba katmanız gerekiyor. Bir de birine göz kulak olmak zorundasınız. Eskiden kendime dair koy vermiş olduğum şeyleri, artık yapamam.Narcos ve Game of Thrones izliyorumOnline yabancı diziler izliyor musunuz?Haftada bir iki gün bir arkadaşıma gidiyorum, onunla diziler buluyoruz. Ama kendi evimde dizi izlemiyorum. Bir sürü sinema klasiği var bende, onları izlediğim zaman mutlu oluyorum. En son yeniden Charlie Chaplin’in Modern Zamanları’nı ve Fellini’nin 8 Buçuk filmlerine baktım. Ama Narcos ve Game of Thrones’u izledim bak.Dinleyiciye bırakmak istediğiniz iz nedir?Ben de bir süredir ona takmış durumdayım. Bir takım üretimler yapıyorum, eski şarkıların tekrardan kaydedilmesi gibi… Artık beni motive eden şey, yaptığım şarkıları derli toplu geleceğe nasıl bırakırım fikri. İnsanlar beni kişi olarak sevsinler isterim, onlar çünkü sizi sosyal figür olarak da kalplerine koyuyorlar. Sadece şarkıcı ya da sanatçı değilsiniz. Onlar sizi yakınında hissediyor. Özellikle genç dinleyici şarkılarım ile büyüyor. Uzaktan bir akraba, bir tanıdıkları gibi görüyorlar beni. Onlarda özel bir iz bırakmak isterim.
‘Kapadım o yara defterini’ diyor Kalben, ikinci albümüne adını veren ‘Sonsuza Kadar’ şarkısında. Kalben, artık aşk kırıklıkları üzerine söylemiyor şarkılarını. 13 şarkılık ‘Sonsuza Kadar’da aşkı bulmuş bir kadının neşesine dahil oluyoruz. Zaten verdiği röportajda da bunu şöyle dile getiriyor; “Derinden aşık olduğum biriyle evliyim. İlham aldığım tek adam da o.” Derinden aşık olduğu adam ise Kalben’e gitarı ve albümdeki şarkıların düzenlemeleriyle eşlik eden Berkan Ali İncesaraç. Kalben ile kendi adını taşıyan ilk albümünde tanışmış, onun da müziğini keşfetmesine şahit olmuştuk. Bu sefer ise iki aşık insanın beraber üretimleri karşımızda. Kalben’in sesi ise ilk albümdeki kadar tedirgin değil artık. Akustik gitarın melankolisi ile yoğrulmuş bir şarkıcı-şarkı yazarı albümü dinliyoruz. Kalben, bu kez çoğunluğa sesleniyor. Alternatif ya da deneysel bir janr içinde olmadan.Albümün açılış parçası ‘Ateşböcekleri’, sepya tonda kulağımda tınlıyor bu şarkı. Albümdeki en sevdiğim birkaç şarkıdan biri de hiç şüphesiz bu. Bir yol şarkısı adeta, Kalben’in 13 şarkılık yolculuğunun açılışını yapan. Hemen ardından klip şarkısı ‘Ben Her Zaman Sana Aşıktım’ başlıyor. İspanyol bir hava var şarkıda gerek üflemelerde gerekse gitar düzenlemelerinde... Düzeni eleştirirken Kalben, aşkını da ilan ediyor nakaratında bolca.Albümün gizli hit’leri ise hiç şüphesiz ‘Sonsuza Kadar’, ‘İnsanlar’ ve ‘Sakin Ol Evladım’... Bu üç şarkıda da Kalben’in müzikal çizgisi net şekilde hissediliyor. Aynı zamanda da şarkı sözlerine dair ne kadar incelikli olduğuna şahit oluyorsunuz. ‘Kuşlar’, ‘Kapı’ ve ‘Al Beni’ balatları ise Kalben’in müzikal olarak değişimini belirgin bir şekilde sunuyor. Bahsettiğim değişim çok da keskin değil. Mesela bazı enstrümanlar artık şarkılarında yer almaya başlamış. En önemlisi ise sesini tanıyan bir kadın var karşımızda.Albümdeki en hareketli şarkı ise hiç şüphesiz, ‘Yalakanım Bebeğim’. Kalben, erkek arkadaşları uğruna mağdur olan kızlara güzel ayar vermiş. Belki de kendi sevgililik haliyle eğlenceli bir şekilde dalga geçmiş. “Dinlediğin şarkıları dinlerim, tuttuğun takım, benim canım” diyor biraz da ironuk bir şekilde.Bu 13 şarkılık yolculukta Nil Karaibrahimgil’in ‘Rüzgar’ şarkısının cover’ını da dinliyoruz. Daha önce Nil’in dediği gibi aralarındaki abla-kardeş ilişkisi müzikal işbirliğine de yaramış.Kalben, Türk müzik sektöründe uzun zaman sonra ortaya çıkmış ve köklerini sapasağlam salan bir müzisyen ya da hala yeni bir nefes. O da iki yılda Türkiye’yi turneledi, yeni hikayeler dinledi, ilhamları değişti. Sesi daha çok eve girdi, ister istemez hayranlarının da beklentileri çok yüksek oldu. Albüm kusursuz değil ama Kalben’in sesi yere eskisinden çok daha sağlam basıyor...
İstanbul müzik sahneleri her geçen gün daha iyi işler yapmak için uğraşıyor. Birçok mekan sezon başında değişime girerek, imza kimliklerini ortaya koymaya çalıştı. Bu sırada birçok konsere gitmeye çalışıp o mekanların içinde biz de var olmaya çalıştık. İşte birkaç anekdot ile Eylül başından bugüne İstanbul canlı müzik sahnelerinde gözüme çarpanlar.- Zorlu PSM, sezonun en iddialı programlarından birini ortaya koydu. Ana sahnesindeki konserleri bir kenara koyarsak eğer PSM’de bulunan Studio’nun bu yılın en parlak yıldızlarından biri olduğunu söylemem gerek. İki farklı gece iki ayrı konser sonrası buradaki programa dahil oldum. Para babalarının kocaman şişe içki açmadıkları, topuklu ayakkabıları ile dans etmekten aciz olan kız çocuklarının arasında olmadığım, etrafa bakmaktan çalan müziğin ne olduğunu umursamayan insanların olmadığı işte aradığım dans mekanını bulmuştum. Mekana bir de balkon kısmı ekliyorlar. Alanı daha da büyütüyorlar. Sahne ışığı konusunda büyülü işler yapan ve bunun da bir sanat olduğunu bize bir kez daha hatırlatan Sadık Avcı’yı da bünyelerine kattılar. Avcı, mekanda yaptığı ışıklarla kocaman bir kaleydoskobun içinde olmamızı sağlıyor. Zorlu PSM girişine ayrıca Cheers adlı müthiş kokteyleri olan bir mekan açıldı. Başında bu konunun uzmanı Elif Erdost var. Studio’ya uğrayıp çalan müziğe kendinizi ve en önemlisi düşüncelerinizi bırakın derim. Önerim, 3 Kasım’daki Baths performansı.- Salon İKSV, yarın çok önemli bir konser açıklayacak takipte kalın... Mekan yeni sezonda tanınmış isimler dışında, ruhumuzu aydınlatan bağımsız müzisyenlere de yer verdi. Malumunuz Agnes Olsen, Future Islands gibi gruplar kocaman festivallerde çalmadan önce burada sahne aldı. Anlayacağınız programlarındaki her isim keşif niteliğinde. Salon’un izleyici kısmı da program kadar naif ve saygılı. Yeni sezonda çizgilerini bozmamaları müzik sevdalıları için motive nedeni. Takvimlerinde en yakın Ólöf Arnalds konseri var.- Garaj, Beyoğlu’nun ayakta kalan nadir mekanlarından. Programını tamamen farklılaştırdı, iç kıyafetini de değiştirdi. Türkü bar gibi duran o manasız VIP alanı kaldırdılar, girişini adeta Londra’daki kulüplerdeki gibi bir çehreye dönüştürdüler. Eski takipçilerini koruyup yeni müdavimler yaratmaya başladılar bile. Genel olarak Garaj’ın yeni tavrı oldukça ‘şimdiki zaman’a uygun. Burada heyecanla beklediğim konser Aralık’taki The Horrors... Biletleri tükenince üzülmeyin sonra.- Farklı bir türden de bahsedeceğim Gizli Kalsın. Ünlülerin tüm vukuatlarının yaşandığı mekan. Üşenmedim sezon başında buraya da gittim. Öncelikle biz standart insanların buraya girmesi imkansız. Kapıdan çeviriyorlar, sanırsın Berlin’deki ünlü kulüp Berghain. Ben bir şekilde girdim... Öncelikle klostrofobiniz varsa ve benim gibi bir şekilde içeri girdiyseniz, evinize dönün, vazgeçin. Mekan fazlasıyla küçük ve standart kişiler ünlü kesmekten ufacık sahnede çalan grubun güzelim müziğinden eksik kalıyor. Pazar gecesi gitmiştim, Türkçe müzik yapan grubun bas gitaristi sahnede yer olmadığından bara oturarak enstrümanını çalabildi. Mekanın bana kazancı ise Deniz Sipahi’nin sesini keşfetmem oldu.İstanbul sahnelerinden gözlemlerim devam edecek!