2016 yılı müzik efsanelerinin sonsuzluğa gittiği ve aslında çok da parlak olmayan albümlerin yayınlandığı bir yıldı. Geçtiğimiz yıl çıkan albümlerin yüzde 90’ı beş yıl sonra hafızamızda bile olmayacak. Dünyaca ünlü festivallerin sahneleri de sanıldığı kadar çok parlak geçmedi. Ama bizi büyüleyen isimler de yok değildi.2016 yılından kurtulduğumuza göre bu yıl bizi neler bekliyor biraz olsun onları size sıralayacağım. Müzik adına heyecanı yüksek adımlar atılacak sanki…- Bu yıl güzel şarkıların çıkacağı bir yıl olacak. Çok önemli isimler stüdyo çalışmalarını sonlandırmak üzere. Hayranlarını ayağa kaldıracak albüm ya da single’ları ile karşımıza çıkacak. Bunun önermesini line up’larını açıklayan festivallerden yapabilirsiniz. Arcade Fire, Depeche Mode, The XX, Editors yeni şarkılarını kaydetme aşamasındalar hatta Ocak’ın 13’ünde The XX’in yeni albümünü dinleyeceğiz. Özellikle Depeche Mode’un uzun zaman sonra sessizliğini nasıl bir şarkı ile bozacağını merakla beklemedeyim. Malumunuz Eylül’de Sprit adında albüme dair kısa bir teaser yayınladılar. Çıkan haberlere göre ilkbaharda albüm kulaklarımızı şenlendirecek.- Birçok dergiye göre Arctic Monkeys de yeni albümünü bu yıl yayınlayacakama bu cepheden kesin bir bilgi gelmemekte. Aynı şekilde Taylor Swift için de bu iddia konuşulmakta…- Yeni albüm söylentileri arasında en merak uyandıranlar arasında Gorillaz, LCD Soundsystem, Limp Bizkit olduğunun da altını çizelim.- Ülkemiz cephesinden ise bu yıl albüm çıkaracak isimler arasında Tarkan ve Duman bulunmakta. Ayrıca Şebnem Ferah da uzun süredir yeni albümüne hazırlık içerisinde… Birçok şarkının hazır olduğu biliniyor. Müziğine dair oldukça titiz olan Ferah’ın güçlü sözler ve hala rock’n roll ruhunu cayır cayır yansıtan bir albüm çıkaracağını düşünmekteyiz.- Bu yıl DJ’lerin yükselişi devam etmeyecek… Onları festival line up’larının tepe noktasında görmekten çok sıkıldık. Seyirci daha samimi bir müziğin peşine düştü. Açıklanan festival programlarında en tepede DJ’ler şimdilik yok. Dinleyici daha deneysel işlere kulak kabartmaya başladığının altını çizmeliyiz.- Konser ve festival açısından ülkemizde şimdilik bizi bekleyen birkaç iyi konser bulunmakta. 21 Ocak’ta Volkswagen Arena’da Oscar and The Wolf sahne alacak. 24-25 Mart’ta Sonar Festival ilk kez Zorlu PSM’de yapılacak. Şimdilik Moderat, Roisin Murphy, Nina Kraviz izleyeceğimiz isimler arasında. 11 Şubat’ta Salon’da da The Dears sahne alacak.- Yurt dışındaki festivallerden şimdiden programını açıklayan ve dikkat çekenler ise şöyle… Programına bakıp bakıp hayaller kurduğumuz Belçika’daki Rock Werchter… Sahnede Kings Of Leon, Blink 182, Arcade Fire, Foo Fighters ve Linkin Park var.Barselona’da gerçekleşecek Primavera Sound’da Arcade Fire, Bon Iver, The XX, Aphex Twin, Grace Jones, Slayer var.Portekiz’de gerçekleşecek Nos Alive’da ise Depeche Mode, Foo Fighters, TheWeeknd, The XX var.Bolca yeni müzik keşfettiğiniz, daha çok konser bileti aldığınız bir yıl olması umuduyla…
‘Müzik iyileştirir’ diyoruz bu aralar, üstüne basa basa... Bunu derken müziğin ruhumuzu iyileştirmesine izin veriyor muyuz acaba? Gittiğimiz konserlerin, kulağımızda dönen şarkıların günün birinde hayatımızın bazı dönemlerini simgelediğini es mi geçiyoruz? Belki sıradanlaştırıyoruz... Belki de sahnedeki sanatçıların bir o kadar sıradan bir şekilde müzik yapmasından kaynaklanıyor bunlar hep... Bazen de bir konsere denk geliyoruz. Kişisel tarihimiz şarkılarla sıralanıyor önümüzde. Bu sefer es geçmiyoruz o şarkıları. İzin veriyoruz bizi iyileştirmesine...‘Sahne’ dediğiniz olgu çok başkadır, sanatçı orada rezil de olur, vezir de... Bir dünya da yaratabilir karşısındaki seyircisine. İşte geçtiğimiz Cuma günü Zorlu PSM sahnesinde gerçekleşen Mor ve Ötesi’nin 20. yıl konserinde o büyülü müzik dünyasının içinde biz de kendimizi bulduk.‘Canlı Yayın’ şarkısı ile 20 yıllık müzik hikayesini anlatmaya başladılar bize... 27 şarkılık uzun bir yola çıkardılar. Ardından sıraladılar, sözleri ve müziği ile hepimize dokunmuş şarkıları. ‘Yalnız Şarkı’ çaldığında hepimiz bu şarkıyı ilk duyduğumuz an ne kadar küçük ve ne kadar umut dolu olduğumuzu hatırladık. ‘23’ şarkısını ilk kez canlı dinlerken ise artık göz yaşlarıma hakim olamadım... Bazı şarkıların ne kadar güzel olduğunu anımsadım. Ki bu şarkının canlı performansı o ünlü sarı kapaklı albümü yani ‘Bırak Zaman Aksın’ versiyonundan daha farklı bir hal aldığının altını da çizmem lazım. Sonrasında hangi şarkıları dinlemedik ki... ‘Ne’, ‘Daha Mutlu Olamam’, ‘Bir Derdim Var’ bunlar hep Türkçe sözlü rock müziğin mihenk taşlarıdır.Tarihi bir ana şahit oldukŞebnem Ferah ile ‘Küçük Sevgilim’, Cem Yılmaz ile ‘Cambaz’, ‘Savaşa Hiç Gerek Yok’da Bülent Ortaçgil, Feridun Düzağaç, Aylim Aslım, Koray Candemir, klavyede Ozan Tügen ve Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası üyeleri de grubu sahnede yalnız bırakmadı. Bu yirmi yıldır hayatlarına dokundukları tüm dinleyecileri ya da arkadaşları oradaydı. Müziğin kanatlarının altına sığınıp, bu mükemmel gecenin içine daldık, “Ülke gündemi biraz köşede kalsın” dedik içimizden. Kendimizi hatırladık ve şarkıların yaralarımızı iyileştirmesine izin verdik. Konserin sanat yönetmenliğine de dikkat çekmek gerek. Şarkıları destekleyen sahne arkası videolar grubun 20 yıllık tarihinin de izi gibiydi. Sahne arkası videolarda Tolga Yarkın ve görsel yönetmen Ali Soner imzası barındırıyordu. Onlarca Mor ve Ötesi konseri izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki işittiğim ve gördüğüm en iyi konserleriydi. Bundan aylar önce grubun sahnedeki kopukluğundan bahsetmiştim. Ama geçtiğimiz gece tam bir baş yapıt vardı karşımızda. Sahnede yirmi yılın mutluluklarını, acılarını, üretim sürecini, bambaşka karakterdeki dört adamın hala bir araya gelip müzik yapabilme cesaretini harmanlamışlardı. Konserde de dedikleri gibi ‘ölmeyi değil yaşamayı yücelten bir müzik’ yapıyorlardı. Harun Tekin, Kerem Kabadayı, Kerem Özyeğen ve Burak Güven, Alman Lisesi’nin prova odasından, kocaman konser salonlarına geçerken müzik ile sadece kendilerine değil bizlere de anılar bıraktıkları için teşekkürler...“Bu konseri kaçıranlar... 2017’de grup aynı tasarımla bir sürpriz konser daha verecek, müjdesini verelim.”
Malumunuz sene biterken herkes elindeki listeleri ortaya çıkarır. Benim için müzik anlamında rüya gibi bir yıldı. Çok önemli isimleri canlı izleme şansına sahip oldum. Sizlere ufak çaplı bir 2016 yılında müzik adına kendime göre “en iyi”lerimi sıralayacağım...Bu yıl izlediğim en iyi konserlerEn üst sıraya Barselona’da gerçekleşen Primavera festivalindeki Radiohead konserini koyacağım. Radiohead’i ilk kez izleyen herkes için o “ilk an” en mükemmel olanıdır. Konseri Creep gibi bir baş yapıtla bitirmeleri ise tarif edilemez bir histi. Hemen ardından ise aynı festivalden The Last Shadow Puppets konserini ekleyebilirim. Muazzam vasatlıktaki “Everything You’ve Come to Expect” albümlerini bir kenara bırakırsak eğer bu ikili Alex Tuner ve Miles Kane çıktıkları her festivalde etrafı ateşe verdi. Alex’in kıvrak dansları, muhteşem orkestrası her şarkıyı hit etkisi ile çaldı. Bu yıl hafızama kazınan konser anlarından biri de LCD Soundsystem konseriydi. Dance Yrself Clean şarkılarını canlı dinlerken hala genç olduğumu hissedip ayaklarım şişene kadar dans etmeyi ihmal etmedim.Hemen ardından yine Barselona’daki Sonar festivalinde Anohni ve New Order performanslarını eklemeliyim. Antony Hegarty’in müzikal zekası ve yaptığı her projedeki sıradışı tavrı performansında da ilmik ilmik gözleniyordu. New Order’ın da Joy Division’a selam çakan gösterisi biz faniler için etkileyici bir andı.Ülke topraklarına döndüğümde ise Zorlu PSM’de Sigur Ros’u Türkiye’de izlemenin hazzını yaşadım. Bir daha gelirler mi bilinmez ama Ny Batteri şarkısını İstanbul’da canlı olarak dinlediğimizi hatırlatırım. Üstüne İKSV Caz Festivali’nde 14 Temmuz akşamı izlediğim İbeyi ve Kamasi Washington konseri de hafızama kazınanlar arasında. Hatta yaşanan olaylardan dolayı ertelenen her konser sonrası, izlediğim bu konserin anıları beni avuttu. Ama şükürler olsun ki hala güçlü müzisyenler vardı ve Türkiye’de konser vermeye devam etti. İşte onlardan biri de Damien Rice’dı... Konser seyirci açısından fiyaskoydu. Arkamda durmadan konuşan İngilizler yormuştu beni, ama Zorlu PSM sahnesine dinleyecilerini çağıran Damien ile gözyaşları sel oldu. Oscar and The Wolf’un Babylon konseri ve Battles’ın Salon performansı da ses ve seyir açısından tam puanlıktı.Bu yıl en çok dinlediğim şarkılarMalumunuz devir şarkı devri. Albümler artık şarkı olarak aklımızda kalıyor. Listelerde farklılık yapıp size bu yıl kulağımdan eksik etmediğim şarkıları sıralayacağım...1) David Bowie-Lazarus2) Radiohead-Identikit3) The XX-On Hold4) Nicolas Jaar-No5) Anohni-Drone Bomb6) Bon Iver-29#Strafford APTS7) Metallica-Hardwired8) Moderat-Reminder9) Jack Garratt-The Love You’re Given10) Savages-AdoreDikkat çekici tasarım plaklarİngiltere’de geçtiğimiz hafta ilk defa plak satışı, dijital satın almaların önüne geçti. Böylelikle satın aldığım plaklar arasında bu yıl benim için en değerli olanların da bu listede olmaya hakkı olduğunu düşündüm. Radiohead’in A Moon Shaped Pool albümünün sınırlı sayıda üretilmiş beyaz plağı ve tabii ki 10 Ocak günü sonsuzluğa uğurladığımız David Bowie’nin Blackstar albümünün plağı bu yıl dinlemek dışında tasarım olarak da aldığım en etkileyici plaklardı.
Hangi tür müzik yaparsanız yapın hiç şüphesiz önemli olan duygudur. Dinleyici olarak da bize düşen dinlediğimizin sadece müzik değil bir kültürden de ibaret olduğunu kavramak olsa gerek. Burn Battle School’un Moskova ayağı için yola çıkarken hip hop’ın gücünü asla kaybetmeyeceğine şahit olacağıma emindim...Moskova’nın dondurucu soğuğunun ortasında şehrin önemli müzik sahnelerinden Stadium Live’nın kapısının önündeyiz. Birazdan hip hop’ın yaşayan iki efsanesi Grandmaster Flash ve Busta Rhymes’i izleyeceğiz, hatta Burn Battle School’un en iyi dansçıları da break dans gösterileri ile bizi kendine hayran bırakacak. Stadium Live’ın bulunduğu alanın altını çizmem lazım. Tam da organizasyonun ruhuna hitap ediyor. Sokak sanatının en iyi örnekleri ile kaplı binaların arasında, kapısı sokağa açılan bir ‘live stage’. -8 derecelik hava ve dışarıdaki kar fırtınası ise rap tutkunları için sıradan bir ayrıntı...Grandmaster, ustaca DJ kabininde hiphop marşlarından oluşan bir set sunarken, alanın diğer kısımlarında break dans tutkunları en iyi figürlerini sergiliyor. Isınma turu bunlar çünkü Busta Rhymes tüm heybeti ile geceyi ateşe verecek. Özellikle rap’inde kelimelerle ustaca oynaması ile tanınan 2000’lerde ise kült olmayı başaran bir efsane o. Belki de şimdiki nesil için oldukça ‘old school’... Rhymes, “Break Ya Neck,” “I Know What You Want” ve “Woo Hah” gibi hit şarkılarını söyledikçe Stadium Live rap mabedine dönüşüyor. Busta konser öncesi düzenlediği basın toplantısında da rap kültürüne ve kariyerine dair anekdotları verdi bize. Busta, “Rap kültürünün içine girerseniz eğer onun sadece bir hayranı olmazsınız. O kültürün içine siz de farkında olmadan eklemeler yaparsınız. Dinleyici de tıpkı bir sanatçı gibidir orada... Ben ise her zaman bu kültüre en iyisini katmaya çalıştım. Her zaman favori prodüktörlerim J Dilla, Primo, Q Tip, Nats ve Dr Dre oldu” dedi. Son dönemde rap dünyasında dinlediği isimleri ise şöyle sıraladı, “Hiphop’ın bugünki durumunu gayet iyi görüyorum. Farklı bir bakış açısı oluşturan isimler geldi. J Cole; çok yetenekli. Drake, artık hepimiz onun yeteneğini kabul ettik. Ama Young Thug’un hayranıyım. Onun inanılmaz bir enerjisi var. Rap yapıyorsanız eğer sözler önemlidir. Ayrıca duygu da...” Her ne müzik yaparsanız yapın günün sonunda ortak nokta duygularınızın ne kadar bu şarkıların içine karıştığı ile alakalı... Bir kez daha buna tanık olarak Rusya’dan ayrılıyorum. Ayrıca bu hip hop partisinin bana armağanı ise kırılan bir parmak oluyor. Busta’nın önündeki kalabalığı nasıl çılgını çevirdiğini hatırladıkça parmağımın acısı biraz daha hafifliyor.Hip hop kültürüne büyük destek2012 yılından beri dünyanın farklı yerlerinde düzenlenen Burn Battle School, 22 Ekim Cumartesi günü İstanbul’da da yapıldı. MC’leri, DJ’leri ve graffiti sanatçılarıyla dünya standardında bir B-Boy yarışması olan etkinlik düzenlendiği ilk günden bu yana binlerce hip-hop tutkununu ve efsanevi dansçıları bir araya getiriyor. İstanbul’da ilk kez gerçekleşen etkinlikte Türkiye’nin en iyi 16 B-Boy grubu danslarıyla birbirine meydan okudu. Heyecanlı kapışmalarda kazanan 7500 TL para ödülü alırken, ikinci de Moskova’da yapılacak Burn Battle School’a katılma hakkı kazandı.Festival yoldaBurn son dönemde gençlerin gece ile enerji içeceğini bir araya getirdiğini keşfetmiş ve markanın daha çok müzikle iç içe olmasını sağlamış. Yakında elektronik müzik adına İstanbul’da önemli bir festival düzenlemeyi düşünüyorlar. Ayrıca yeni nesil DJ’lerin kolektif bir şekilde nasıl önemli işler yapabileceğini de müzik tutkunlarına gösterecekler. Burn’ün elektronik müzik sahnesine katacağı yenilikleri şimdiden merakla bekliyoruz.
Son albümle çok önemli festivallerde çaldınız ve hayran kitleniz çoğaldı... Son albümün bu kadar başarılı olmasını siz neye bağlıyorsunuz?Sascha Ring: Açıkçası bilmiyorum. Dürüst olmak gerekirse biz sadece müziğimizi yaptık. Günün sonunda insanlar beğenmişse biz de mutlu oluyoruz. Bunun sebebini söylemek zor. Gerçekten nedenini bilmiyoruz.Şarkıları yaratırken üçünüzün fikirleri nasıl bir süzgeçten geçer?Sascha: Bizim adımıza Modeselektor ve Apparat’ın kombinasyonu dinleyiciler için gayet iyi işleniyor. Bu durum müzikal bir filtrenin oluşmasını sağlıyor. Biz esasen neye ihtiyacımızın olduğunun farkındayız. Bu yüzden yaptığımız her şey üçlü bir üretimin parçası. Yani ne yapmak isteğini bilen üç farklı müzisyeninin bir esansı diyebiliriz Moderat’ın müziği için. Sanırım bu durum insanlara daha ulaşılabilir bir müzik yapmamızı sağlıyor.Yarattığınız sound artık daha derinlikli ve şarkı sözlerine daha fazla yer vermeye başladınız. Bunu sağlayan etkenler nelerdi?Sascha: Bu bir enstrümanın daha müziğe eklenmesi gibi. Biz her zaman daha önce yapmadığımız şeyleri deniyoruz. Tekno dünyasında olduğumuz zamanlarda şarkılarımız bu kadar söz içermiyordu. Yani kısa farklı bir yönde yenilendiğimizi söyleyebiliriz. Ben bu kadar şarkı söyleme yanlısı değildim fakat zamanla grubun müzikal eğilimi bu şekilde gerçekleşti.Sebastian Szary: Moderat’ın ilk albümünden itibaren Sascha’yı vokalini kullanması için zorladık.Sascha: İkinci albüm için konuşacak olursak. Bizim en yoğun enstrümantal içeriğin olduğu albümümüzdü. Vokalin kullanıldığı 7 şarkı vardı albümde. Son yayınlanan albümde ses olarak yeni bir yön belirledik. Hiç kimse bir şarkıya taslak olarak başlamadı. Elimizde klasik olarak davullar, baslar ve synthesizer’lar vardı. Sonra bir araya geldik ve vokal kullanarak yeni bir ses yaratabileceğimize karar verdik. Ardından yazdığım söz ve metinlerden bazı bölümleri kullanarak yeni ses ürettik.Sebastian: Evet, birçok ses vokal kullanarak ortaya çıktı.Karanlık alanlar daha çekici geliyorSahnede iyi olmanızı sağlayan seyirci mi yoksa hit şarkılarınız mı? Bu arada bir kritik yazısında iç mekanda her zaman daha iyi performans sergilediğinizi okumuştum.Sascha: Bunun sebebi daha karanlık olması. Bu hepimiz için daha güzel. Tam olarak da ama öyle diyemem. Dış alanda da atmosfer oldukça iyi. Sesi yansıtıcı duvarlarla birlikte kapalı alandaki ses kalitesine ulaşılabiliyorsunuz. Fakat görsellerimizden ve sahne şovumuzdan sorumlu olan Pradfinderei ile çalışmaya başladığımızdan beri karanlık ve iç alanlarda performans sergilemek daha çekici hale geldi bizim için.Şarkı söylemeye başladığından beri sahne düzeni değişti. Vokal olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde...Sascha: Genel olarak ben şarkı söylüyorum, Sebastian ve Gernot ise canlı olarak performans sergiliyor. Biz kendi setimizi oluşturduk. Şu anda sahnede kendi imzamızı taşıyan oldukça özel ve simetrik bir yerleşim var.Sebastian: Bu hali daha mantıklı. Şimdi sahneye daha hakimiz ve kendi tasarladığımız bir kuruluma sahibiz. Busayede daha fazla hareket alanına da sahibiz. Sascha’nın da küçük bir kurulumu var sahnede ve o da performans sırasında daha fazla eylemde bulunabiliyor. Kısaca bu hali daha ergonomik.Oryantal etkileşimli Türk müziğini seviyoruzAlmanya’da Türkler arasında da yaşıyorsunuz. Kreuzberg’de takılıp, Türkçe müzik dinlediniz mi hiç?Sebastian: Açıkçası çok değil. Bence Almanya’daki Türk topluluğu kendi özel davul seslerine sahipler.Sascha: Almanya’da 50 yıldır çalışan bir topluluk var. Modeselektor’un ilk albümünde “Hasır” isimli bir şarkı var. Bu şarkı Türk bir müzisyen tarafından yapıldı. Gernot ile benim bir beat üzerinde fikrimiz vardı ve bunun için Türkiye’den çıkan enstrümantal bir sese ihtiyacımız olduğunu düşünüyorduk. Bu yüzden Berlin’deki en eski Alman-Türk restoranı “Hasır”a gittik. (Burası Kreuzberg’te bulunan ünlü bir dönerci.) Bu arada bir adam müzisyen olduğumuzu öğrenince yanımızda bir CD’nin olup olmadığını sordu. Ona bir CD verdik ve bir saat içinde kendi sample sound’ları ile geldi. Biz de bu seslerden “Hasır” isimli şarkıyı yaptık.Son klibiniz “Eating Hooks”da da Türk asıllı Alman dansçı “Rubber Legs” yer alıyor...Sascha: Evet son klibimimizi bayağı sevdik. Oryantal etkileşimli Türk müziğini seviyoruz. Bu müziklerin perküsyonun da dahil olmasıyla kendine has melankolik bir hüznü var.Elektronik müzik her zaman güçlüydüSascha şarkı sözlerini, grubun müzikel ruhu ile nasıl birleştirebildin?Sascha: Kısacası zorlaştırmadık. Kimin ne duygulara sahip olduğunu önemsemedik. Ben ne istersem onu yazabilirim. Bu aslında oldukça iyi, çünkü aynı zamanda üçümüzde prodüktörüz. Bu yüzden birkaç şey dışında herkes üretimin bir parçası haline geliyor. Örneğin Gernot, her zaman ürettiğimiz şarkıları yaşayabilir bir düzen içine yerleştiren kişi grupta. Kısaca üretim aşamalarına odaklanmayıp ortaya ne çıktığına bakıyoruz. Farklı insanlar çeşitli uzman alanlara sahip. Moderat’ta da şarkı sözleri benim alanıma giriyor. Bu yüzden kimse bu alana karışmıyor ve işler daha kolay yürüyor.Rock müziğinin kan kaybettiği ve elektronik müziğin yükselişte olduğu söyleniyor. Bu konuyu kabul ediyor musunuz?Sascha: Tam olarak katılmıyorum. Halen birçok başarılı rock müzik grubu var ve olmaya da devam edecek. Fakat elektronik müziğin son zamanda daha popüler olduğunu söyleyebilirim. Bu da esasen tam olarak müzikal bir değere sahip olmayan EDM müziği seven kalabalıktan geliyor. Açıkçası bizim var olduğumuz zamandan beri elektronik müzik her zaman güçlü bir sahneye sahipti. Görülen o ki bu uzun bir zaman daha devam edecek. Tabii bunun dışında ucuz elektronik müziğin dinlendiği farklı bir dünya da var; bizlerin bir bağlantısının olmadığı.
Geçtiğimiz hafta Babylon’a dair birkaç eleştirim olmuştu. Programa bir türlü ısınamadığımı belirtmiştim. Aslında Babylon ile konser adabını öğrenen, iyi müziğin dinleyicisinde nasıl bir etki yarattığına yine orada şahit olan kuşaktan geliyorum. O yüzden bazen karşılaştığım aksaklıklara çok dışarıdan bakamayabiliyorum. Babylon ve Pozitif’in kurucularından Ahmet Uluğ ile bakış açımın ne kadar doğru ya da yanlış olduğunu, yani son dönem Babylon’unu konuştuk...Babylon’un Beyoğlu’nu bırakıp, Bomontiada’ya geçmesi çok riskli görülüyordu… Ama tam tersine bir durum işledi ve sanılanın aksine Bomontiada bir çekim merkezine dönüştü. Bunu neye bağlıyorsunuz?Beyoğlu’nun zayıfladığını ve kendini tükettiğini görmedik, yaşadık. Onun içindeydik. 15 yıldır orada olduğumuz için Babylon’un da artık yenilenmesi gerekiyordu. Yeni mekan ile yüzde 50 kapasite arttı. Backstage ve fuaye alanı artık daha düzgün. Şu an memnunuz, sıkıntımız yok. Beyoğlu’nu özlüyoruz, dönmenin yollarına bakıyoruz. Beyoğlu’ndan vazgeçmedik.Orada bir çalışma da başlamadı…Hayır… Biraz daha hayal kurmaya izin veren bir ortam olsa başlayacak. Şu an herkes gibi biz de biraz bekleme ve var olma çabasındayız.Mekan yüzde 70 dolmak zorundaBu seneki programı yenilikçi bulmadığımı geçtiğimiz hafta bu köşeye taşıdım. Seyircinin sahnede görmek istediği isimler tamamen değişti mi?Her bakış açısına değer veririz. Biz bir vakıf değiliz. Neresinden bakarsan bak, ticari bir işletmeyiz. Yılın sonunda hesabımızın tutması gerekiyor. Aslında hiç düşündüğün gibi değil, geçen yıla göre bu yıl açıldığımızdan beri çok iyi gidiyoruz. Çoğu konserin biletleri bitiyor. Bu da insanların neleri talep edip, neler istediğini gösteriyor. Zaten çok fazla seçeneğimiz de yok, buraya gelebilecek sanatçılar açısından. Kapasitenin iki kat arttığı yeni Babylon’daki en önemli kriterimiz, yüzde 100 dolu olmak.Neden biz hala Jay Jay Johanson’ı programlarda görüyoruz?Babylon’da ilk kez çıkıyor. Salı akşamına genelde program koymuyoruz. Buna rağmen Salı akşamı mekanı tamamen o sanatçı doldurabiliyorsa, bunda da ters bir şey görmüyorum. 17 senedir Babylon var ve 17 senedir senin yazdığın program kritiği hep geliyor. Ama mesele şu ki cesur bir şey yaptığımız zaman, ki bu sene ve geçen sene bunu biraz frenledim, çünkü kapasite büyüdü. Babylon cesur bir şey yaptığı zaman da ‘Nerede bu insanlar?’ diye ben soruyorum. Müzik çok iyi ama içerisi boş kalıyorsa, o daha tehlikeli bizim açımızdan. Bir başarısızlık bir sonraki iyi işin önünü kesebiliyor. Dolayısıyla alternatif bir şey yapacaksan bile Babylon’da yüzde 70 doluluğu mutlaka yakalaman gerekiyor. İyi bir şey yapıp içerisi boş kaldığında o zaman biz yalnız bırakıldığımızı hissediyoruz. Bu da çok oldu. Aslında bilet satışı aynı kitleler arasında dönüyor. Ama biz o çevreyi çoğaltmak istiyoruz. Üç sene öncesinin Babylon’unun ekim-kasım-aralık programlarında 12 yabancı grup görürken, şimdi 30 yabancı grup var. İlk 12 değil, diğer 12 gözüne çarpıyor. Cesur ve bir takım hasta müzik severleri tatmin edecek kurşunları doğru zamanda doğru şekilde sıkmaya çalışıyoruz.Biraz daha temkinli davranmak zorundayızMüziğe fazlası ile duygusal mı bakıyoruz?Ben de yüzde yüz tatmin değilim. Babylon sahnesine acayip yakışacak çok çok iyi müzisyenler var. Onu getirip karşılığını alamadığın zaman bu bir sonraki adımını etkiliyor. Bu kadar konser iptallerinin olduğu bir dönemde şu an birazcık daha temkinli, akıllı olmak şart.Peki, Volkswagen Arena’da açıklanacak yeni isimler var mı?Orası için de bir çalışma içerisindeyiz. Sonuçta yaptığın işin karşılığı olması gerekiyor. Babylon’da bir konseri boş gördüğümde hiçbir zaman para kaybettiğimi düşünmem. O anda bir üzüntü oluyorsa, işin kendi dinamiğinin sekteye uğramasından dolayı bir üzüntü yaşarım. Dolayısıyla VW Arena’da da bir şey yapılacaksa hesabının tutması gerekiyor. Mesela Arcade Fire’ı burada görmek istiyorsan eğer, 500 TL bilet parasını vermeye hazır olman gerekiyor. Hem onu istiyorum, hem de 100 TL’ye konsere gitmek istiyorum diyorsan, o grubu Türkiye’ye getirme gibi bir şansımız yok. Bizim ekip de şahlanıp uçmak istiyor ama şu devirde cepten yiyemezsiniz.Gençler Oscar and the Wolf’u seviyorGençlerin idolleri değişti. Peki, akım yaratacak sanatçılar kalmadı mı artık?Gençlerin idolleri değil, gençler değişti. Gençler bir parça ünlenen sanatçıları takip ediyor. Çok çabuk tüketiyorlar. Oscar and The Wolf gençlerin sevdiği isimlerden ama buna benzer ikinci ya da üçüncü isim yok. Her ay üç tane böyle konser verebileceğimiz, gençleri heyecanla Babylon’a taşıyacağımız grup var mı deseniz, bilmiyorum ben.Şu an yabancı sanatçıları Türkiye’ye getirmek, eskisinden daha mı zor?Hayır, o kadar da kötü bir dönemde değiliz. Biz hep zorluk çektik. Üç senede bir kriz yaşarız. Ama geçiyor. Gençlerin işi biraz daha zor. Ama biz öyle yaşamıyoruz. Biz sanki her şey çok normalmiş gibi planlarımızı ve programlarımızı yapıyoruz. Hala Arcade Fire’ı yapmak için elimizden geleni yapıyoruz. Ya da o tip bir ismi… Ama onu yaparken B planı yapıyoruz. Eskiden ikinci planımız hiç olmazdı.Ayaktaki konserde herkes konuşurSeyirci konserlerde neden sizce fazlasıyla konuşuyor?Ayaktaki konserde herkes konuşuyor. Cemal Reşit Rey’e gittiğiniz zaman oturduğunuzda kimse konuşmuyor. O da konserine bağlı. Oscar and The Wolf mesela popüler kültürün parçası olarak gelinen bir konser. Dolayısıyla orada konuşmak, dolaşmak enteresan kaçmaz. Öte yandan Alpha Blondy’i dinlemeye sosyal bir dürtü, lifestyle ya da orada gözükmek için gitmezsin. Sadece o sanatçıyı dinlemektir derdin. Arada fark var. Ama evet dünyanın her yerinde konserlerde konuşuluyor, Türkiye’de biraz daha fazla konuşuluyor.Müziğin bu kadar önemli olduğu bir evde çocuklarınız neler dinliyor?Çocuklarıma ‘Ben şunu dinliyorum, siz de şunu dinlemek zorundasınız’ı dayatmadım. Öyle olmadığı için de onlar kendi zevklerini buldu. Çocuklarımla şunu öğrendim, eskiden Power Fm dinlemez ve sevmezdim. Onlar sayesinde ben de dinlemeye başladım. Bu da şu anki işime çok faydalı oldu. Her şarkı da hit olmuyor. Bir kısmı evet çok kötü parçalar ama Power’ın çaldığı çok iyi şarkılar da var. Çocuklar sayesinde popüler kültür ile barıştım. Oğlum dupstep, hip hop, kızım ise girly pop şarkıları dinliyor.Türkiye müzik konusunda yaratıcı değilÜç yıl içerisindeki müzik trendlerine baktığınız zaman neler görüyorsunuz? Mesela elektronik müzik daha da yükselişe geçecek mi?Dünya fakirleşiyor, prodüksiyon pahalaşıyor. Dolayısıyla bir takım elektronik müzik işleri yapmak daha kolay oluyor. DJ’ler her zaman işini yapıyor. İyi albüm eskisi kadar çıkmayacak ve çıkmıyor. 70’lerde aranje diye bir şey vardı. Stüdyoda günlerce vakit geçiriyorlardı. Prodüktör ve aranje tamamen ayrıydı. İyi bütçeler ile güzel albümler çıkıyordu. Şimdi albümlerin arkasında o kadar büyük bir dünya yok. Dolayısıyla nitelikli ve kaliteli albüm daha az çıkıyor. Müzik sevenler için akustik ya da ruha dokunan müzik hiçbir zaman ölmeyecek. Türkiye müzik konusunda artık çok yaratıcı ve üretken değil. Hala Athena, Duman, Teoman, Şebnem Ferah diyoruz. Onlardan sonra yıldız isim yok. Pop konusunda da yeni bir akım ve devinim yaratan isim yok.Yeni projeler olacak mı?Çok fazla konser iptal oldu. Onların bedeli büyük. Ayakta kaldıysak güçlü bir yapıya sahip olduğumuzdan. O yüzden şu an elimizdeki konserlere odaklanıyoruz ve en iyisini çıkarmaya çalışıyoruz.Programa çok karışır mısınız?Kendi projelerimde line up’a çoktan daha fazla karışırım. One Love’da karışmıyorum ama Cappadox, Akbank Caz ve Babylon’da karışıyorum. Bizim ekip uçmaya hazır. Ama hesabın iyi tutması ve ayakta kalmaya ihtiyacımız var.
Geçtiğimiz gün bir konser çıkışı yıllardır konserlere giden, sahne arkasında röportajlar yapan, hatta bir dönem müzik dergisi yapan arkadaşlarımla aynı masada toplandık. Geçmiş festivallerin enerjilerinden, nasıl tutkuyla bir röportajın arkasından koştuğumuzu, müzik ile oluşan anılarımızın artık çok daha değerli olduğuna kanaat getirdik. Yeni nesil bizden çok daha ‘cool’. Konserlerde sırılsıklam olana kadar dans etmek yerine sağa sola bakmayı tercih ediyor. Yeni şarkılar keşfetmeyi Spotify ya da Youtube kanallarına bırakıyor. Araştırmak onlar için galiba külfet belki de zamanları bizimkinden çok daha değerli... Sanki o tutku dolu festivaller dönemi bir daha olmayacakmış gibi hissetsem de umudumu bir türlü kıramıyorum. Koca bir ergen olmamdan kaynaklı da olabilir bu durum! O zaman elimizdeki konser mekanlarını ne kadar iyi değerlendiriyoruz ona bir bakalım...Ahali kavramını hayatımıza sokan Babylon, köklerinden biraz kopuyormuş gibi geliyor. Bu yıl oldukça vasat ve kolaycılığa kaçan bir program ile karşımıza çıktılar. Mesela daha Babylon’da sezonu açıp bir konser izlemişliğim yok. Jay Jay Johanson ve Kabus Kerim içeren mekan programlarından gerçekten sıkıldık... Biliyorum buradan yazması kolay ama Babylon’un yenilikçi tavrı değil miydi hep hayran kaldığımız. Ama konumlandığı bomontiada’da enteresan ya da olması gereken bir kültür etkileşimi söz konusu. Oradaki restoranları bir gün iş çıkışı ya da bir Pazar kahvaltısında deneyimlemenizi öneririm. Yan masanızda aklınızı açacak bir sohbetin içine aniden dahil olacağınız kesin.Kolektif bir birleşimGeçtiğimiz gün de Zorlu PSM’deki aynı anda üç mekanda birden performansın olduğu bir güne şahit oldum. Önce ana sahnedeki Kadebostany konserine uğradım. Müziği pek benim tarzım değil, ama karşımdaki kalabalık beni şaşırttı. Bu tarz ana akım olmayan ama çok ciddi hayranları bulunan grupları Türkiye’ye getiren organizatörler net karlı çıkıyor o işten. Hatırlatırım Chet Faker ve Oscar and The Wolf gibi iki isim İstanbul’da çaldıkları mekanları tamamen doldurmuş, karşılarındaki kalabalığa onlar da şaşırmıştı. Konserin yarısından çıkıp drama sahnesindeki Fenesz konserine geçtim. Fenesz, seslerle adeta bir sanat eseri ortaya çıkartıyor. Zaten onun elektronik müziğinin sırrı da bu. O müziği tanımlamak ve üzerine hayaller kurmak da size kalıyor. Bu konser sonrası saat 03.00’a kadar açık olan Studio kısmına uğradım. Dans etmek için Zorlu ideal bir mekan yaratmış. Buraya dair tek sıkıntı, Studio’dan çıkar çıkmaz sizi karşılayan tipik bir AVM dizaynı... Evet, Zorlu PSM zaten bir AVM’nin içinde ama Studio’dan çıktıktan sonra biraz daha sokak izlenimi veren bir mekan içi tasarımı daha güzel yapmaz mıydı alanı?Anadolu yakası için de önerilerim var. Bant dergisinin ekibinin açtığı Kadıköy’deki Havuz’a mutlaka uğramanızı tavsiye ederim. Mekan tam anlamıyla kültür sanat mabedi haline gelmiş durumda. Havuz’da her an karşınıza enteresan bir konser etkinliği çıkabilir. Kolektif ruh ile bir araya gelmek her zaman ilham vericidir. Yılların değişmeyen Peyote’sini de es geçmemek lazım. Teras katında müzikler hala çok güzel, orta katta da keşfetmenizi bekleyen müzisyenler sahne alıyor. İlk aşkımız Taksim’i unutmamak lazım!
Günümüz elektronik ve ambians müziğinin en yenilikçi isimlerinden Christian Fennesz 4 Kasım akşamı Zorlu PSM Drama Sahnesi’nde olacak. Fennesz 1990’ların başlarında Viyana tekno sahnesini yaratan isimlerden biri... Sadece gitar ve laptop ile tek başına sahneye çıkması ile nam saldı. Ayrıca birçok elektronik müzik yapan isme de ilham oldu. Şu an turnede olan Fennesz ile kısa bir röportaj gerçekleştirdik...Dünden bugüne doğup büyüdüğünüz şehir Viyana’nın size ilhamı nasıl oldu?Viyana beni o kadar çok etkilemedi. Güzel ve sakin bir şehir; ama ilhamımı başka şeylerden ve yerlerden alıyorum. Şehirler genellikle ilham vermiyor bana.Son dönemde hangi sesler ya da enstrüman ilginizi çekiyor?Aslında hala aynı benim için her şey. Gitar ve synthesizer ile sahne alıyorum. Müziklerimi de bu iki enstrüman üzerinden yaratıyorum.Jim O’Rourke ile yaptığınız çalışmada sesleri başka bir boyutta bize sunuyorsunuz. Aranızdaki etkileşim nasıldı?Bu albüm, Jim ile Japonya’daki turnemizden canlı kayıtlardan oluşuyor. Bu kayıtlar üzerine Jim’in Tokyo’daki stüdyosunda çalıştık. Jim 2005 yılından beri Japonya’da yaşıyor ve ülkeyi asla terk etmiyor. Onunla ne zaman çalışmak istesem kesinlikle Tokyo’ya gitmek zorundayım.İstanbul’da konser vermek size ne ifade ediyor?İstanbul’da birkaç kez çaldım. Bu, Türkiye’deki ilk seferim değil. Daha yeni Kapadokya’da çaldım ve muhteşemdi. İstanbul’da çalmayı seviyorum. Muhteşem seyirci, etkileyici bir şehir. Tekrar gelmek için bekliyorum.Her müzik elektroniğe dönüşüyorHerbir albümünüz birbirinden farklı... Özellikle mi bunu tercih ediyorsunuz? Risk almak sizin müziğinizin temelini mi oluşturuyor?Aslında emin değilim. Yeni bir alan keşfetmek için her zaman hevesliyim; ama yaptığım hep aynı yere kök salmak sanırım. Risk almıyorum, öyle gözüküyor olabilir dinleyici açısından.Son dönemde elektronik müzik yapan müzisyenler rock star gibi... Peki size göre dinleyici elektronik müzikte yeniliğe açık mı?Bilmiyorum. Muhtemelen herhangi başka bir yer gibi. İlk olarak öncüler vardı, sonraki jenerasyon para kazandı ve ardından da tüketim geldi. Her janrada ilginç müzisyenler ve yenilikçiler var. Bugün her bir albüm, bilgisayara giriyor bir noktada ve her müzik, elektronik müzik haline dönüşüyor.Şarkıları yaratım sürecinde birer kompozisyon gibi mi düşünüyorsunuz yoksa doğaçlama mı ortaya çıkıyor?Her ikisi de olabilir. Eğer yaklaşım kompoziyon ağırlıklıysa mikste emprovize oluyor. Eğer emprovizeyse mikste kompozisyon oluyor.Dinleyiciler aptal değildirŞarkılarınızı dinlerken siz neler hissediyorsunuz? Hipnotik bir etki mi yoksa melankoli mi?Umarım ikisi de! Olmasını istediğim de bu. İtiraf etmem gerekirse eğer kaydı bitirdiğimde neredeyse bir daha hiç dönüp dinlemiyorum.Sahnede nasıl bir adam oluyorsunuz?Yaşlanan bir rockstar.90’lı yıllarda sadece laptop ve gitar ile performans yapan bir müzisyen oldukça garip karşılanırdı. Şimdi ise çok normal. Sizce izleyicinin müzikal evrimi nasıl oldu?İzleyici her zaman gelişiyor. Dinleyiciler aptal değil. Dinleyicinin bu tutumuna da minnettarım. Bazı insanlar bunu unutma eğiliminde. Daimi bir gelişim olduğunu es geçiyorlar hatta.Bugünlerde neler dinliyorsunuz?Dürüst olmak gerekirse çok fazla müzik dinleyemiyorum. Dinlersem de eski şeyler genellikle. Johan Sebastian Bach, Wes Montgomery, Miles Davis. Biraz Bossa Nova, 80’ler pop, eski Brian Eno şarkıları gibi...