Başbakan bazen öyle bir söz söylüyor ki, lafın nereye gideceğini hiç hesaplamıyor. Örneğin geçenlerde Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim’i övmek isterken aslında bir başka itirafta bulunmuş gibi oldu.Fatih Terim’in de “akil insanlar” içinde yer alabileceğini belirten başbakan “Ama onun meşguliyeti var, yoksa o da listede olurdu” deyiverdi.Çok güzel de, Fatih Terim’in meşguliyeti varsa, akil denilen diğerlerinin meşguliyeti yok mu?Onlar boşta gezenin kalfaları mı?Boğaz dokuz boğum demişler...Bu Uludere itirafı değil mi?Uludere olayının üzerinden bir buçuk yıl geçti neredeyse. Hâlâ bir sonuç yok. Güya savcılar inceliyor, mahkemeler dava açmayı bekliyor.Ama iş sonunda tıkandı. Çünkü Genelkurmay “gizlilik var” diyerek hiçbir belge göndermiyor. Sanki onlar belge göndermeyince bizler de ne olup bittiğini anlamıyoruz. Geçelim...Ancak Başbakan aslında “Asker bizden talimat alarak operasyon yapar” diyerek bir gerçeği “bir kere daha” itiraf etmiş olmadı mı?Uludere olayı bir askeri operasyon. Eğer askeri operasyonlar için hükümet talimat veriyorsa, Uludere operasyonunun talimatını da hükümetin vermiş olması gerekiyor.Bunu aylardır söylüyoruz zaten.Ki ayrıca, bu talimat hükümetten gitmemiş olsa, asker kendi başına buna kalkışmış olsa, hesabı çoktan görülürdü. O komutanlar çoktan “Ergenekoncu, Balyozcu” diye içeri atılırdı. Demek sorumlu onlar değil.İstenirse trafik rahatlarmışGeçen hafta bir sabah evime hayli uzak ama sabahları çok sıkışık olduğunu bildiğim bir güzergâhtaydım.Ancak şaşırtıcı biçimde trafik akıyordu.Bir ara gideceğim yere pastaneden bir şeyler almak için, yolun da boş olmasından yararlanarak birkaç dakika park etmek istedim.Başımda hemen bir polis bitti ve “Burada durmayın” dedi. Hemen karşıdan bir şey alacağımı iki dakika sürmeyeceğini söyledim.“O zaman karşıya dönün, orası rahat” dedi. Sonra da gerekçesini açıkladı; “Vali bey geçecek de.” O zaman anladım ki, trafik “Vali Bey geçecek” diye bu kadar rahatmış.Peki nasıl oluyordu bu?Çok kolay.Yol boyu polisler dizilmiş. Park etmeye, kaynak yapmaya veya duraklamaya izin vermiyorlar. Herkes kendi şeridinde ve trafik akıyor. Bu kadar kolaymış yani.O zaman gün boyu bu polisleri neden yollara koymazlar?“Efendim o kadar personel yokmuş, bütçe yetersizmiş.”Alın size bir öneri; İstanbul’da on binlerce iş yeri ve şirket var. Hepsine ayda 5 lira trafik vergisi konur. Toplanan para ile “artacak” trafik polisi maaşları ödenir, İstanbul rahatlar.
Sevgili okurlar; ana gündemimiz “barış!” süreci geçen haftaya da damgasını vurdu ister istemez. Ancak gözlediğim kadarıyla işler başladığı gibi gitmiyor. İktidarın giderek oluşmaya başlayan tepkiler karşısında kara kara düşündüğü gözlerden kaçmıyor.AKP’de çözülmeSahte anketlerle sanki halkın “barış!” süreci başlatan iktidarın arkasında olduğu baskısı yapılmak isteniyor ama gerçeğin bu olmadığı da kesin. Ciddi kamuoyu araştırma şirketleri iktidar partisinin söylenenin tam tersine düşmekte olduğunu gözler önüne seriyor.Örgütten istifalarMedyaya pek yansımıyor ama, AKP’nin pek çok yerdeki teşkilatlarında gözle görünür bir istifa dalgası var. Başbakan’ın “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldık” sözleri özellikle genç AKP’lilerde şaşkınlık ve öfke yarattı. AKP Gençlik Kolu’ndan kopuşlar hızlanıyor.TC tepkisiİktidarın sadece Kürtlerden söz etmesi, bundan yararlanarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerine yönelik giderek artan çökertme çabaları da halkın tepkisini çekiyor. Bakanlıklardan ve kamu kuruluşlarından TC rumuzunun çıkarılması da öfkeyi daha artırıyor.10 milyon TCBunun en somut örneği sosyal medyada adeta patlama şeklinde gelişti. 10 milyona yakın Facebook ve Twitter kullanıcısı profillerinin önüne TC rumuzu koydu. Bu da “sayısal” çoğunluğa güvenen iktidar ve yandaşları için herhâlde çok ciddi bir tehlikenin işaretidir.Akillere güvensizlikİktidar, aralarına halkın çok sevdiği bazı sanatçıları da katarak oluşturduğu “akil insanlar” heyetine çok güveniyor. Ancak, halkta bu isimlere karşı olan tepki de giderek derinleşiyor. Akil denilenlerin bir süre sonra insan içine çıkamaz hâle gelmeleri şaşırtıcı olmaz.Dikiş tutturamazAkil denilenlerin güneydoğu illeri dışında dikiş tutturabilmeleri, halkla karşı karşıya gelerek ikna çalışmaları yapmaları çok zor. Bu heyettekiler gittikleri her yerde protestolarla da karşılaşacaklardır. Kimse buna “provokasyon” demesin. Bu bir etki-tepkidir.Düşmanlık yaratmakBu nedenle akil denilenlerin piyasaya sürülmesi sorunun çözümüne değil tam tersine bugüne kadar hiç yaşanmamış olan düşmanlıkların, kin ve nefretin filizlenmesine yol açacaktır. Medya da iktidar baskısıyla akillerden yana tavır alacaktır, ama nereye kadar?Yol yakınkenAkil denilenler arasında birkaç “iyi” unsur da var elbette. Onların da aklını başına alması ve bu oyundan henüz yol yakınken çekilmesi en “akil” tutum olacaktır. Bu anlamsız kurgunun içinde olmalarının kendi şöhretlerine de yararı olmayacaktır.Türk-Kürt kavgasıSevgili okurlar; hafta içinde Dicle Üniversitesi’nde bir dizi olaya tanık olduk. Ne yazık ki medyamız bunu “karşıt görüşlerin” çatışması diye sundu. BDP de taraf olunca çatışmalar kamuoyunun bir bölümünde sanki Türk-Kürt çatışması yaşanıyormuş gibi algılandı.İki taraf da KürtOysa “karşıt görüşlü” denilenlerden biri PKK sempatizanları diğeri ise yine ağırlıklı olarak Kürtlerden oluşan Hizbullah adlı aşırı dinci bir örgüt. Dicle’de çatışanlar bunlar. Oysa kamuoyu Hizbullah’ı sanki Türklerden oluşuyormuş gibi anlıyor. Bu büyük yanlış.Temel çelişkiPKK Hizbullah çatışması ilk kez gerçekleşmiyor. 90’lı yıllardaki “faili meçhul” cinayetlerin arkasında bu örgüt vardı. PKK laik anlayışı temsil ederken Hizbullah bir “şeriat özlemi” içindedir. Temel çelişki Kürt halkı üzerinde kurulmak istenen egemenliktir.Özerk bölge olursaŞurası bir gerçek ki, eğer söylendiği gibi bir “Kürt özerk bölgesi” kurulur ve bölgesel seçimler yapılırsa burada hâkimiyeti PKK değil, şeriatçı akımlar ele alacaktır. Bölgenin demografik yapısı “kimlik”ten önce “din” ağırlıklıdır çünkü. Bu gerçeği kamuoyu pek bilmiyor.Şeriatçı bir çevreDurumu sadece Kürt özerk bölgesi olarak ele almak da yanıltabilir. Çünkü yeniden oluşturulacak bölgede, Irak, Suriye ve İran’dan da bazı parçaların koparılması öngörülmekte. Bunların temel benzerliği, hepsinin “Sünni” şeriatçı özerk bölgeler olacağıdır.Amerikan politikasıİsrail bir süre önce Orta Doğu’da İran’a karşı bir “Sünni hilal” oluşturulmasından söz etmişti. Bu Amerika’nın Büyük Orta Doğu Projesi’nin temel direğidir. Amerika “barış! sürecini” Türkiye’nin hayrına değil kendi çıkarları gereği bu kadar hararetle desteklemektedir.Oyunu görelimTürkiye’de kan akmasını, anaların ağlamasını kimse istemez. Ama iktidarın içeriği boş bir süreç başlatıp kamuoyu üzerinde vicdani baskı kurmasındaki oyunu da herkesin görmesi gerekir. Türkiye bir uçurumun kenarında, bunun artık fark edildiğini hissediyorum.Hepinize iyi haftalar dilerim...
Akil sayılan kişilerden Orhan Gencebay abimize MHP Genel Başkanı Bahçeli fena kızdı.Orhan Abi de kendini ifade etmek istedi.“Üç yıl önce ‘Vatan sağ olsun’ diye bir şarkı yaptım. Ben tüm bu bestelerimi hümanist bir düşünceyle hayata geçirdim. Vatan için gerekirse ölürüz. Ata’mızın dediği gibi, maksat vatansa gerisi teferruattır” dedi.Oldu mu şimdi Orhan abi, naaptın böyle?Sen ki “akil” insan seçilmişsin.Nasıl olur da hümanizmden, vatandan söz edersin?Hele şimdi “akillik” yapmak varken nereden çıkardın o “Atatürk”ten söz etmeyi.Hele hele o “maksat vatansa gerisi teferruattır” sözü de ne demek öyle? Orhan abi, sen “akil” insansın. Vatan’dan Atatürk’ten falan söz ettiğin zaman bil ki seni çiğ çiğ yerler.Sen bırak Türk’ten, Atatürk’ten, vatandan söz etmeyi.“Bu ülkede savaş var” diyeceksin.Sen söyleyince seni sevenler sana inanacak, Türkler’in Kürtler’i öldürdüğünü düşünecek, terör akıllarına bile gelmeyecek.Orhan Abi, sakın ola ki terörden, teröristten söz etmeyeceksin. İmralı’daki terörist liderin aslında hümanist bir insan hakları savunucusu olduğunu anlatacak, eğer mümkünse ondan sayın diye söz edeceksin.Aman Orhan Abi dikkat, seni vatandan Atatürk’ten, Türk’ten falan söz edesin diye seçmediler.Bırak onu “darbeciler, statükocular, kafatasçılar, vesayet severler” yapsın.Allahaşkına kendini helak etme. Bırak, sanki bir film çeviriyormuş gibi düşün. Biz anlarız seni. Rolünü oyna. Yoksa bunlar gerçek hayatta seni çok fena yaparlar, ona göre.Gani Yıldız’dan seçmeler“Bütün bunlar ‘analar ağlamasın’ diye yapılıyor” tezini savunanlar, yapılanların şehit ve gazi analarını ağlatacağını hiç düşünmüyor mu?***“Silivri’de OHAL” başlığını görünce, “Oradaki tek olağanüstü hâl, mahkemenin kararını açıklaması olur” diyerek sevindik. Meğerse haber; “olağan hâl” olan coplu, tazyikli sulu, biber gazlı müdahaleyle ilgiliymiş.***Bir “çözüm süreci” de, içinden çıkılmaz hâle gelmiş olan İstanbul trafiği için başlatılmalı. En “akil adam” bile o trafikte aklını kaçırır!***Tarihî Emek Sineması’nın yıkılmasını protesto edenlere polisin müdahalesi çok sert olmuş. Normaldir; protesto sinemayla ilgili olunca protestocuların hayatlarının, gözlerinin önünden film şeridi gibi geçmesi istenmiştir.***Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, “Sadece baklava lezzeti bile AB üyeliği için yeterli” esprisini yapmış. Acaba sadece Egemen Bağış esprileri yüzünden AB’ye giremiyor olabilir miyiz?***Soru: Devlet kurumlarındaki tabelalardan “T.C.” kısaltmasının kaldırılması neyi gösterir? Cevap: Rövanşı yenik götüren Türkiye Cumhuriyeti’nin, uzatmaları kaç dakika oynayacağını gösteren tabelanın kalktığını.***Karakollar estetik olacakmış. Estetiğe, polis müdahalesinden sonra esas protestocuların ihtiyacı var.***Ekonomide tehlike çanları çalarken “protesto edilen senet sayısı” patlamış. Buna rağmen “protesto edilen bir hükümet” olmadığına göre, vatandaş hâlinden memnun.İşte haftanın fıkralarıBu hafta da Yıldırım Tuna’dan gelen fıkralardan bir demet sunuyorum sizlere..Cehenneme marş marşGörevli melek ‘öbür tarafa’ giden 10 erkeği karşılayıp sıraya dizmiş. “Hayatı boyunca karısından başka kızlara da ilgi duyanlar uygun adım cehenneme marş marş!” diye bağırmış. Dokuzu rap rap rap cehenneme doğru uygun adım giderlerken birisi ‘esas duruş’ta yerinde çakılmış kalmış. “Heyy!” diye yine bağırmış melek, “Giderken şu sağır herifi de yanınıza alın!”Para istemezAdamın biri ağlayarak doktora gidip ‘günlerdir sürekli ereksiyon halinde olduğunu, ilk başlarda aldırmadığını ama daha sonra acı ve endişe veren bir duruma geldiğini’ anlatıp “Ne olur bu dertten kurtarın beni” demiş. Doktor muayene ederken adamın şikâyet ettiği yerden minicik bir siyah böcek yere doğru zıplamış. Hasta normal hale dönmüş ve müthiş rahatlamış. “Doktor ne kadar teşekkür etsem azdır size” demiş adam müthiş sevinerek, “Borcum ne kadar söyler misiniz?” Yere çömelip telaşla böceği yakalamaya çalışan doktor, “Sırası mı?” demiş adama, “Yerde zıplayıp duruyor kerata, şunu tutmama yardım et, para mara istemez.”Müthiş evlilikYaşlı adam parkta oturmuş ağlarken yanına koşarak gelen delikanlı, “Neden ağlıyorsunuz amca?” diye sormuş. “85 yaşımı kutluyorum oğlum”diye başlamış yaşlı adam, “Dün gece müthiş çılgın 26 yaşında bir fıstıkla evlendim. Daha ne isterim ben?” demiş göz yaşlarını silerek.“Ee peki o zaman neden ağlıyorsunuz?” Yaşlı adam cevabı vermiş: “Evimin nerede olduğunu unuttum.”
Geçen hafta bir grup gazeteci Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giderek “yasa dışı telefon dinlemelerini araştırma komisyonuna” bilgi verdi.Demek Meclis yasa dışı telefon dinlemelerine karşı son derece hassas ki böyle bir komisyon kurulmuş.Komisyona bilgi ya da ifade veren gazeteciler genellikle “kendilerinin dinlenmesinden” söz ettiler.Diğer bir ortak yanları ise “bu dinlemelerin hukuk dışı olduğu kadar ahlaki olarak yanlış olduğunu” söylemeleriydi.Komisyona konuşan özellikle yandaş gazeteciler dinlemelerden duydukları rahatsızlığı dile getirirken bu yolla kişilerin karalandığını, aşağılandığını, küçük düşürüldüğünü de söylemekten çekinmediler.Hepsi güzel de, bu isimlerin çoğu sırf telefonlarda konuştukları için aylardır hapislerde çürüyenler hakkında bugüne kadar tek söz bile söylememişlerdi.Hatta tam tersine, telefon tapelerinin üzerinde tepinip “İşte bunların ne olduğunu görüyorsunuz değil mi, bunlar nasıl serbest bırakılır, hepsi ömür boyu hapse mahkûm olmalı” türünden yazılar da yazmışlardı.İnsan bir tuhaf.Kendi yaptıklarını, kendi söylemlerini, duygu ve düşüncelerini hep “haklı” tarafa koyuyor ama başkası söz konusu olduğunda bunların hiçbirini geçerli saymıyor.Ortada bir dinleme tapesi bile olmadığı hâlde kendilerini dinlenmiş kabul edip feveran edenler, başkalarının açık dinlenmelerine ve bunların çarşaf çarşaf yayınlanmasına hiç ses çıkarmıyor.Sonra da “bu ne samimiyetsizlik” denildiğinde mahcup olup başlarını öne eğeceklerine “Ama bizi demokrasi dış güçler dinlemiş, bunlarsa yasal” diyecek kadar zekâmızla alay etmeye kalkışabiliyorlar.Peki bu dinleme tapeleri neden hiç yayınlanmıyor?Söz dinlemelerden açılmışken, hâlâ merak ettiğim bir konuyu daha yine belirtmek istiyorum.İktidar ve yandaşları ile onlara payandalık eden maskeli faşistler yıllardır “telefon dinlemeleri” üzerinden Türkiye’nin aydınlarını, yazarlarını, üniversite rektörlerini, akademisyenlerini, sanatçılarını, sendikacılarını, bilim adamlarını ve askerlerini aşağılıyor, hakaret ediyor ve suçluyor.Yargı da aynı paralelde çalışarak bu insanları hapishanelere dolduruyor.Güya demokrasi ve hukuktan yana olduklarını, darbelere karşı çıktıklarını savunanlar, darbeci diye nitelendirdikleri kişileri “fişleme, izleme” yapmakla ve “herkesin telefonlarını dinlemekle” suçluyor.Oysa yıllardır hep “fişleme, izleme ve dinleme” yaptıkları ileri sürülenlerin telefon konuşmalarını, gizlice çekilmiş videolarını ve bu kişilerin elinden çıktığı ileri sürülen belgeleri görüyoruz ortalıkta.Eğer şu anda hapiste olanlar bugüne kadar hep izleme, dinleme fişleme yaptılarsa, bunlar nerede?Onların tuttuğu kayıtlar ortaya çıkmazken, onlarla ilgili bu kadar çok kayıt nasıl, ne zaman ve kimler tarafından tutulmuş?Oyunumuz başlamak üzeredirİşte tiyatroda sahneye çıkacakların en heyecanlı anı bu anonstur. Artık salon kararmıştır ve perde açılmak üzeredir. Yapılacak tek iş sahneye çıkmak ve oyunu oynamaktır.Benim için de o an geldi. Bu akşam saat 20.00’de Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde “Canın Sağolsun Türkiyem” adını verdiğim “tek kişilik gösteri” için sahneye adım atıyorum.“Allah utandırmasın” diyor ve benim için de ilk olan bir yeniliğe yelken açıyorum.Tek kişilik gösteri ne kadar sürecek, nerelerde oynanacak ben de bilemiyorum. Artık sizlerden gelecek talebe göre her yere gideceğimi düşünüyorum. Şimdilik bu akşam ve perşembe akşamı iki gösterim var. Perşembe günkü gösteri Ataşehir Zübeyde Hanım Öğretmenevi tiyatro salonunda.Bu akşam gelmek isteyenler, trafik çilesini göze alamazlarsa, metroyu kullanmalarını tavsiye ederim. Durak Kültür Merkezi’nin tam önünde.Günün sözüEkonomide tehlike çanları çalarken “protesto edilen” senet sayısı patlamış. Ortada “hükümeti protesto eden” olmadığına göre, vatandaş bu hâlden memnun! herhâlde.. (Gani Yıldız)
Başbakan salı toplantısında yine çok ağır sözler söyledi. Ama bana göre asıl vurucu sözler Silivri duruşmalarına giden CHP milletvekilleri için yargıya “yine talimat olarak nitelenecek” çağrısıyla ilgili olanlardı.Başbakan “Biz de savcılar da gerekeni yapacaktır” dedi. Ve her zaman olduğu gibi bağımsız savcılarımız hemen harekete geçti ve Silivri duruşmalarına giden CHP milletvekilleri için soruşturma başlattı. Büyük bir olasılıkla önümüzdeki günlerde TBMM Başkanlığı’na Silivri Cumhuriyet Savcılığı’ndan “bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını” isteyen fezlekeler gelecektir.Peki, fezlekeler geldikten sonra AKP’lilerin oyuyla bu milletvekillerinin dokunulmazlıkları kalkar mı?Kalkabilir.Çünkü bu CHP, BDP değil ki. Aslında hiç kimse “balık hafızalı” değil. Başbakan’ın bir gün söyleyip ertesi gün aksini savunduğu çok görüldü, bunlar hafızalardan silinmedi. Ne var ki, Türkiye “ileri demokrasiye” geçtiği için hatırlatmak pek kolay olmuyor. Halkın yarıya yakınının hâli ise yürekler acısı. Onların artık ne hafızası kaldı ne duyarlılığı ne merakı. Onlar iktidardan ne gelirse aynen kabul ediyor, savunuyor.Başbakan çok değil, 4 ay kadar önce “idamı geri getirmekten” söz etmişti. Belli ki “İmralı” diye sembolize edilen terör örgütünün lideri ayak diretiyordu, ona bir mesaj gönderildi. Ardından teröristlerle kucaklaşan BDP milletvekilleri Başbakan’ı çok öfkelendirdi. “Bu böyle olmaz, herhalde savcılar harekete geçeceklerdir” dedi. Savcılar anında “harekete” geçti. Başbakan Meclis’e gelen fezlekeler için “gereği yapılacak” dedi. Daha sonra “gereğinin” terör örgütü lideriyle resmi pazarlıklara başlamak olduğu anlaşıldı.Başbakan şimdi de CHP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için “gereğinin” yapılacağından söz ediyor. Bu kez dediğini yapabilir. Çünkü CHP’nin arkasında, ömür boyu hapse mahkûm bir terör örgütü lideri yok.Döndük 12 Mart’taki jargonaSon zamanlarda bazı üniversitelerde olaylar çıkıyor. Medyamızda da taa 12 Mart döneminden kalma bir jargon “hortladı” yine. Özellikle televizyonlarımız bu çatışmaları “karşıt görüşlü öğrencilerin kavgası” olarak sunuyor.Peki kimdir bu karşıt görüşlüler? Kim hangi görüşten? Bu yok haberlerde genellikle. Dicle Üniversitesi’nde olaylar çıktı. Medya bunu “karşıt görüşlülerin çatışması” diye yayınladı. Oysa bir tarafta PKK taraftarları, diğer tarafta Hizbullahçılar.Hizbullahçılar 90’larda “faili meçhul” cinayetlerin arkasında olduğu bilinen örgüt mensupları. Devlet tarafından kurdurulduğu ve bitirildiği ileri sürülmüştü.Şimdi yine ortaya çıktılar.12 Mart döneminde “sağ-sol” vardı. O jargon belki anlaşılıyordu. Şimdi öyle değil. Ülkeyi öyle bir hâle getirdiler ki, “karşıt” kelimesi asla anlaşılmıyor.Kültür ve sanatta “talep” beklenemezEmek Sineması ile ilgili tartışmalar sürüyor. “İleri demokrasimiz” gereği olsa gerek, bu sinemanın yıkılmasına karşı çıkanlara gaz ve su sıkıldı. Sinemacılara gaz ve su sıkılması, ister istemez “yetmez amacı” gürûhun da tepkisini çekti. (Demokratlar ya...) Yine de temkinliler.Aslında sinema yıkılmıyormuş, aynen korunarak üst katlara taşınıyormuş, halktan bir talep de yokmuş, bu nedenle bir kısmı alışveriş merkezi, bir kısmı kültür merkezi, bir kısmı da eğlence için ayrılabilirmiş.“Yetmez ama” diyerek aydın, liberal ve demokrat olduklarını iddia edenlere bir çift sözüm var: Sanat ve kültür ekonomik mantıkla talebe göre değerlendirilemez. Aydın ve uygar bir kafa talep olsun olmasın sanat ve kültürü korumak, geliştirmek ve savunmak zorundadır. İnsanlık ancak böyle ileri gidebilir çünkü.Ayrıca kimse Emek Sineması şu andaki harap hâliyle aynen kalsın istemiyor ki. Sanatı, kültürü ve en önemlisi artık tarihi nitelik kazanmış olan bir eseri sahiplenmek istiyor.Akillerin gezmeleri biraz zorBaşbakan başlattığı ancak henüz içeriğini açıklamadığı “barış süreci” için 63 “akil” kişi belirledi. Bu kişiler 7 bölgede 9’arlık gruplar hâlinde halka bu süreci anlatacak. Güneydoğu’daki bazı iller dışında, bu “akil” kişilerin hakla toplantı yapmaları, “çözümü” anlatmaları teknik olarak pek mümkün değil. Büyük bir olasılıkla bu “akiller” gittikleri yerde davul zurnalarla karşılanacakları gibi protestolara da maruz kalacaklardır.Manzarayı düşünsenize; güya barış diye çıkılan yolculuk “yoğun güvenlik önlemleri” altında ve “silah gölgesinde” geçecek. Bizde “akil” dediğin böyle olur.
Aklı başında olan herkes şunları iyi biliyor: Türkiye’de bir iç savaş yok.Türkiye’de Türkler Kürtleri Kürtler Türkleri öldürmüyor. Türkiye’de eğer birileri kaşımazsa kimse etnik ve dinsel kimliğini ulu orta konuşmuyor. Türkiye’de kimse bir başkasının etnik ve dinsel kimliğini merak etmiyor.İktidarın ve yandaşlarının bozduğu denge budur. Sanki Türkiye’de bir iç savaş varmış gibi konuşanlar var. Terörün akıttığı kanı sanki çarpışan taraflar var da gençlerimiz ölüyor, analarımız ağlıyor gibi anlatanlar var.Irkçılığa ve ayırımcılığa karşı gibiymiş gibi davranıp da, sürekli olarak ırkçılık ve ayırımcılık yapanlar var.Şurası unutulmamalıdır ki; Türkiye’nin çatısını ve temelini oluşturan bu millet, terörün bitmesi, her vatandaşın huzur ve güven içinde yaşaması için terör örgütüyle pazarlık yapılmasına bile katlanıyor ve sesini çıkarmıyor.Ancak bu engin ve derin hoşgörü, iktidarın aymazlığından güç alarak “Türkiye’yi dize getirdik” diyen teröristler ve yandaşlarının şımarıklığını da giderek artırıyor. Kürt olmadıkları halde sırf Türkiye’ye karşı oldukları için adeta “Kürt ırkçılığına” soyunanlar bu şımarıklığı “Türkleri de anlayalım, onların da hassasiyetlerine dikkat edelim” toplantıları düzenleyecek kadar kendinden geçmeye vardırıyor.Bu Türkiye sevgisizleri toplantılarında “Türklerle ilgili empati yapmalıyız” önerilerini getirdikten sonra asıl amacın Tayyip Erdoğan’ı yüzde 60 oyla “Federal Türkiye’nin Cumhurbaşkanı seçmek” olduğunu da saklamıyorlar.Şımarıklıklarını “Şimdi Türk sorunu oldu” diyerek daha da artıran bu sevgisizler “Artık ne mutlu Türküm diyene sözünü rahatlıkla söyleyemiyorlar” diyerek bundan duydukları mutluluğu da dile getiriyorlar.Tabii bu aşırı zafer sarhoşluğunun, utanmazca şımarıklığın günün birinde ters tepeceğini de düşünmek gerek.Kuzey Kore’de İran testiVatan hariç Kuzey Kore’de olanlara ilgi gösteren ve tehlikeyi işaret eden gazete neredeyse yok. Oysa dünyanın bize göre öbür ucunda bir “nükleer savaş” patlaması olasılığı var. Kuzey Kore nükleer silah geliştirme ve bunları bir tatbikatta kullanma hazırlığında. Başta Amerika olmak üzere “global güçler” ise buna şiddetle karşı.Aslına bakarsanız sorun İran’la yaşananın bir benzeri. Global güçler İran’ın da nükleer silah geliştirmesine karşı ve bu ülkeye karşı bir dizi yaptırım uyguluyor. Bugünü son gün ilan eden ve nükleer denemesini yapacağını söyleyen Kuzey Kore ise kapalı kutu olduğu için yaptırımlardan etkilenmiyor.Bakalım Amerika Kuzey Kore’nin bir çılgınlık yapmasını önleyebilecek mi?Önleyebilirse bu yöntemi İran üzerinde de uygulama şansı bulabilir.Ama engelleyemezse hem dünya ateş topuna döner, hem de burnumuzun dibindeki İran’la dönüşü olmayan bir yola gireriz.Ahmet Altan doğru karar vermişGenel Yayın Müdürü olduğu Taraf Gazetesi demokrasi ve hukuk alanındaki çağ dışı gerilemeye büyük katkı sağladıktan sonra “ani” bir kararla “roman yazarlığına” dönüş yapan Ahmet Altan’ın yeni kitabı “Son Oyun” çıktıktan 2 saat sonra tükenmiş. İlk baskısı 100 bin olan kitabın yeni baskıları hazırlanıyormuş. Bu hızla yüz binler satacağını söylemek yanlış olmaz.Edebiyat adına çok sevindirici bir gelişme elbette. Ancak “son kullanma tarihi” dolduğu için gazeteciliği bırakmak zorunda olan Ahmet Altan’ın da durup düşünmesi gerekiyor. Çünkü belli ki halk “romancı” Ahmet Altan’ı “gazeteci” Ahmet Altan’dan çok daha fazla seviyor.Öyle olmasa kitabi iki saatte 100 bin satan Ahmet Altan’ın çıkardığı Taraf Gazetesi 30 bin tirajlarda kalmazdı.Kitabını kapışanların (kaç yüz bin olur artık) yarısı gazeteci Ahmet Altan’a da sahip çıksaydı, Taraf Gazetesi büyük tiraja ulaşırdı, Ahmet Altan için de kimse “son kullanma tarihi” belirleyemezdi.Oyunun başlamasına beş dakika varBaşlık, tiyatroseverlerin en sevdiği anonslardan biridir. Bu anonsu duyan salondaki yerini almıştır ve artık oyun başlamak üzeredir.İşte “Canın sağolsun Türkiyem” adını verdiğim benim “tek kişilik politik gösteri” için de artık bu anonsun zamanı geldi. 3 aylık yoğun çalışma sonunda bu hafta cumartesi günü Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde saat 20.00’de ilk gösteriye çıkıyorum. Gerçekten çok çalıştım, her gün prova yaptım, bir öğrenci gibi yönetmenim Özcan Alpar’ın her söylediğini öğrenmeye çalıştım. Geçmişten günümüze pek çok siyasi kişilik ve yaşanan olaylarla ilgili komik, heyecanlı ve zaman zaman hüzünlü bu oyuna herkesi bekliyorum.İkinci gösteri 18 Nisan’da Ataşehir Zübeyde Hanım Öğretmenevi’nde.
Gazeteci olarak doğaldır, günün gelişmeleri içinde boğuluyoruz genellikle. Yaşadığımız olayların biraz geçmişini karıştırmak, gelişmelerle bağlantı kurmak konusunda bazen özensiz davrandığımız da oluyor.CHP eski milletvekillerinden emekli büyükelçi Onur Öymen, en azından benim bu eksikliğimi kapatan bir bilgi notu gönderdi geçen hafta. Bazı bölümlerini sizlerle paylaşacağım. Ama önce yazmak istediklerim var:İktidar terör örgütünün silah bırakması konusunda “hiçbir taviz verilmediğini” söylüyor. Ancak terör örgütünün tavrına bakınca bu söylem pek doğru değil gibi görünüyor. İktidar süreçle ilgili hiçbir açıklama yapmıyor ama seçtiği “akil” isimler uzun süredir üstü kapalı bazı öneriler getiriyor.Bu önerilerle yabancı kişi ve kuruluşların önerileri neredeyse bire bir örtüşüyor. Henüz hiçbir resmi açıklama olmamasına karşın, PKK terör örgütüne yabancıların önerdiği bazı konularda söz verilmiş olması büyük olasılık.Örneğin ABD’nin eski başkanı Jimmy Carter, Güney Afrikalı liderler Nelson Mandela ve Desmond Tutu ile eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan gibi ünlü kişilerden oluşan ve yöneticileri arasında Soros’la bazı eski ABD büyükelçilerinin de bulunduğu “Uluslararası Kriz Grubu” 30 Kasım 2012’de yayınladığı Kürt raporunda AKP iktidarına “Kürt sorunun çözümü” konusunda bazı tavsiyelerde (!) bulunmuştu.Rapordaki tavsiyelerden bazıları şunlardı:- Ana dilinde savunma konusunda yasa hemen çıkarılmalı.- Ana dilinde eğitime geçiş için bir takvim belirlenmeli.- Yerel yönetimlerin Kürtçe yer isimleri koyma yönündeki kararlarına izin verilmeli.- Kamu hizmetlerinde Kürtçenin kullanılmasının önü açılmalı.- Hükümet, Diyarbakır’da ve ülke çapında yerel hükümetler ve ademi merkeziyetçilik konularının tartışılmasına önderlik etmeli.Bu heyetin sözcüsü konumundaki Desmond Tutu ise “Öcalan’a özgürlük verilsin” talebinde de bulunmuştu.Yine heyetin 4 Aralık 2012 tarihli açıklamasının ekinde ise Öcalan’ın Ağustos 2009 tarihli “yol haritasına” yer verilerek bugünkü sürecin ana hatları belirlenmişti.Kürt sorununa kafa yoran eski Finlandiya’nın Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari’nin başkanlığında oluşturulan “Bağımsız Türkiye Komisyonu”, 2009 yılında yayınladığı “Avrupa’da Türkiye” başlıklı raporunda Kürt dilinin yayında, kamu binalarında, okullarda ve siyasi konuşmalarda kullanılmasını önermiş, Kürtçe yer adları üzerindeki yasakların kaldırılmasını tavsiye etmiş ve “Anayasanın, bir etnik kökene diğerlerine göre daha çok ayrıcalık tanıyormuş gibi görünen maddeleri yeniden yazılarak Türkiye’nin tüm vatandaşları için gerçek anlamda eşitlik sağlanmalıdır” görüşünü savunmuştu.Belli ki hiçbir şey iktidarın inisiyatifi ile gerçekleşmiyor.Peki yabancıların bu isteklerini aynen karşılamanın bedeli ne olacak?Silivri’de beklenen olduAKP Genel Başkan Yardımcısı olacakları zaten önceden haber vermişti. Üste çıkmak için de “Silivri’de olacakların sorumlusu CHP’dir” demişti.Jandarma iktidarın talimatıyla yine halka su sıktı, gaz sıktı, panzerlerini on binlerin üzerine yürüttü. O buz gibi soğukta ve yağmurda kilometrelerce yürüyen halka hiçbir şey olmadı aslında.Onlar aydınlarına, yazarlarına, bilim adamlarına ve vatansever askerlerine sahip çıktılar, destan yazdılar.Olan hukuka, adalete oldu. Mahkeme panikledi, avukatları içeri sokmak istemedi, hukuku katleden uygulamalarla duruşmayı erteledi.Unutmayın ki bu günler tarihe birer kara leke olarak geçecektir.Sorumlularını ise yine hiç kimse hatırlamayacak bile.Hani 76 milyonu temsil ediyorduBaşbakan akil diye seçtiği isimlerin 76 milyonu temsil ettiğini söylemişti.Ama her zamanki gibi söylediklerini unutan Başbakan, akil denilenlere yönelik eleştiriler karşısında eleştirenlerin niteliğini, kalibresini beğenmediğini söyledi. Güya akil denilenleri savunmak için eleştirenleri yerin dibine batırdığınızda, o isimlerin 76 milyonu temsil etmediğini de söylemiş oluyorsunuz aslında.Bunun da ötesinde, o akil denilenlerle eleştirenler arasına nifak sokuyorsunuz ki, artık birbirlerini bırakın ikna etmeyi yan yana bile gelemeyecek duruma düşüyorlar.Ya sev ya terk et gibi değil mi?PKK silahsız mücadeleye geçtiğini açıklayınca iktidar “silahlarınızı bırakıp gidin” dedi. Gerçi gidecekler de Türk vatandaşı. Bunda bir garabet yok mu? Türk vatandaşlarına “ülkeyi terk et” denmiş oluyor. Ayrıca bu bir dönemlerin “ya sev ya terk et” söylemine de çok benzemiyor mu? Madem sevmiyorsun, bırak silahını git diyoruz kendi vatandaşlarımıza.
Sevgili okurlar; geçen haftanın en önemli olayı “akil insanlar” heyetinin oluşturulmasıydı. Laf olsun diye konulan bir iki kişi dışında tamamı AKP yandaşlarından oluşan heyet Türkiye’yi karış karış gezerek “barış!” anlatacaklar.İsimleri tartışmamHer yerde “Akil isimleri nasıl buldun?” sorusu ile karşılaşıyorum. Açıkçası beni hiç ilgilendirmiyor, çünkü önemli olan isimler değil, onların niteliği belli, böyle bir heyete gerek olup olmadığı ki, bu heyet fikri zaten baştan itibaren saçma sapan.Sanki savaş varAkil insanlar denilen heyet ülkeyi karış karış gezerek, halkı “barışa inanmaları” konusunda ikna edecekmiş. Sanki bu ülkede savaşanlar var, bunun da ötesinde savaştan yana olan, anaların ağlamasını isteyenler varmış gibi davranıyorlar.Amaç referandumBiraz aklı ve zekâsı olan herkes anlıyor ki, bu heyetin asıl amacı AKP iktidarının Türkiye’ye dayatmak istediği “yeni!” anayasanın referandumda kabul edilmesi için bir ön “halkla ilişkiler” propagandası yapmaktır. Bu heyetin onurla bağdaşmayan tek görevi budur.AKP anayasasıBaşından beri şunu savundum. İktidarın Meclis’te oybirliği ile kabul edilmiş bir anayasa arzusu yok. Çünkü biliyor ki, oybirliği ile çıkacak bir anayasa kendi çıkarına uygun değildir. AKP’nin amacı kendi zihniyetinde “dönüşüm sağlayacak” bir anayasa hazırlamaktır.Ortak etme oyunuAncak AKP de biliyor ki, bu Meclis’ten kendi dönüşüm zihniyetine uygun bir anayasa çıkarması olanaksız. AKP bu nedenle sanki “iyi niyetli” yaklaşıyormuş gibi bir “anayasa komisyonu” kurdurdu. Bu komisyonda üyeler eşit oylara sahip. Oyun zaten burada.MeşrulaştırmakMuhalefet, yandaş medya baskısı nedeniyle “aman bana demokrasi düşmanı demesinler” diye bu heyete girdi. Bu komisyonun iki farklı kararı olabilir. Ya oybirliği ile bir anayasa taslağı çıkar ya da partiler hiçbir şekilde uzlaşma sağlama yolu bulamazlar.İkisi de geçerliAncak AKP için fark etmiyor, her iki durum da iktidarın lehine. Diyelim ki partiler ortak bir metne imza attı. Böylelikle anayasa taslağı Meclis’e gelmiş olacak. Ama en önemlisi bütün partiler katıldığı için bu metin meşruiyet kazanacak. Kararı ise Meclis verecek.DeğişikliklerParlamento en üst kurum olduğuna göre, önüne gelen metni aynen kabul etme gibi bir şartı yok. Dileyen bir milletvekili (elbette talimat alarak) maddeler üzerinde değişiklik önergesi verebilecekler. Sayısal çoğunluğu nedeniyle AKP istediği maddeyi değiştirebilecek.Uzlaşma olmazsaAKP için üzerinde anlaşılmış bir taslak çıkmaması da fark etmeyecek. Çünkü Başbakan zaten “Bekleriz sonra kendi metnimizi ortaya koyarız” dedi. Bu kez bu metin ortaya konacaktır. İki aşamada da tek tehlike referandum sınırı olan 330’un bulunamamasıdır.Terörle pazarlıkİşte terör örgütüyle yapılan pazarlıkların meyvesi bu aşamada alınacaktır. AKP’nin anayasa için 327 oyu var. Sadece 3 oy için BDP’ye ihtiyaç duyacaktır. Terör örgütü de alacağı tavizler karşılığında BDP’ye 330’u buldurma talimatı vermesi olasılık dışı değildir.Referandum aşamasıİktidar terör örgütünün desteğiyle anayasayı referanduma götürecek sayıya ulaşabilir. Sıra bunun halka kabul ettirilmesine gelecektir. Akil adı verilen insanların görevi ise işte şimdiden halka bu anayasanın güzelliklerini! anlatmaktır ki, zaten hemen hepsi buna çok hevesli.Anket oyunlarıBütün bunlara rağmen iktidarın endişe ve çekinceleri olduğu da görülüyor. Bu nedenle güya saygın bazı kuruluşlara anketler yaptırılarak halkın eğilimi soruluyor. Her nasılsa bu anketlerde “iktidara büyük destek” olduğu ortaya çıkarılıyor. Peki bu doğru mu?Sorumluluk yok kiDenilebilir ki “araştırma kuruluşları sahte anketler yayınlarsa ciddiyetleri zedelenir.” İlk bakışta doğru. Ancak bu şirketlerin şu anda bir sorumluluğu yok.Verdikleri bilginin test edilmesi için bir seçim gerekli. Oysa bir yıla kadar seçim yok. “Yanılmışız” demek kolay.SONAR anketiBu görüşümü SONAR’ın yaptığı son anket kanıtladı. SONAR araştırmasına göre AKP yandaş araştırma kuruluşlarının dediği gibi terörle muhabbeti sonucu oy kazanmamış aksine yüzde 45’e düşmüş. Bu oran kararsızlar dağıtılmadan yüzde 39’da kalıyor.Bu inandırıcıYine denilebilir ki “SONAR’a niye inanıyorsun?”Bu da ilk bakışta doğru. Ama SONAR son seçimleri neredeyse “milimi milimine” doğru tahmin etti. Çıtayı bu kadar yükselten bir şirket, şimdi neden sahtekârlık yapsın ve itibarını yerle bir etmeye kalksın?Sırıtan sahtekârlıkİktidar yandaşı anketçiler sırıtan sahtekârlıkları ile kamuoyunu etkilemeye ve yönlendirmeye çalışıyor. Oluşturulan sahte bir iklimle halkın duyguları sömürülüyor ve “büyük dönüşüm” için zemin hazırlanıyor. Aydınlık insanların bu oyunu görmeleri gerekiyor.Hepinize iyi haftalar dilerim.