Şundan bundan

16 Mart 2013

Makro göstergelerin büyük bölümü aylık yayınlanıyor. Bazılarının ayrıntısına giriyorum. Diğerlerine sıra daha seyrek geliyor. Ama yerim oldukça arada kısaca değinmeye çalışıyorum. Aralık istihdam verisi çıktı. İşsizlikte eğilim kırılması belirginleşiyor. İşsizlik oranı üç yıldır önceki yılın altında geliyordu. İki aydır artıyor. Takvim ve mevsim etkisi arındırılmış oran yüzde 9.6’ya ulaştı. On dört ayın en yükseğidir.Şubat bütçe sonuçları açıklandı. Kötü haber: faiz-dışı harcama hızlı artıyor. İyi haber: faiz dışı harcama hala vergi gelirinin altında kalıyor. Ayrıca faiz harcaması da düşüyor. Yani sıkı maliye politikasından sapma işareti görülmüyor. Ocak dış ticaret miktar endeksleri yayınlandı. Yararlı bir güncelleme yapıldı. Temel yıl 2003’den 2010’a taşındı. Takvim ve mevsim etkisi arındırılınca bir önceki aya göre ihracatta cüzi gerileme, ithalatta ise güçlü artış çıkıyor. İyi haber sayılmaz. Barışa omuz verÖnemli siyasi konularda tarihe not düşmeyi severim. Görüşümü ve tavrımı açıklarım. “İmralı sürecini” bir türlü yazamamıştım. İki gündür gazetelerde çok sayıda imza ile yayınlanan ilan iyi bir fırsat oldu. Başlık bence yeterince açıklayıcı: “Barışa Omuz Vermeye Çağırıyoruz”. Herkesi “geçmişten çıkarılan dersler ışığında bu zorlu büyük yürüyüşe katılmaya, destek olmaya, sorumlu davranmaya çağırıyor.”Metni dengeli ve gerçekçi buldum. Tümü ile katılıyorum. Internetten kolayca ulaşılıyor: www.barisaomuzvermeyecagiriyoruz.net. İsteyen imza verebiliyor. En azından okumanızı ve ilk imzacılar listesine göz atmanızı öneriyorum.Çeyrek final keyfiFutbol sevenler için olağanüstü heyecanlı bir haftayı geride bıraktık. Hatırladığım kadar tarihi bir ilk de gerçekleşti. Türkiye Avrupa’nın iki büyük kupası çeyrek finalinde yer aldı. Doğrusu çok keyiflendim. Sonrası biraz karışık... Malum, liseden Galatasaraylıyım. “Aman, Real hariç hangisi isterse çıksın” diyordum. Yöntemini bilsem uğur da yapardım. İşimiz gerçekten zor. Korkunun ecele faydası yok denir. Umudumu asla kaybetmeyeceğim.

Devamını Oku

Dış açıkta revizyon

13 Mart 2013

Merkez Bankası yılın ilk ödemeler dengesi verilerini yayınladı. Cari işlemler açığı 5.6 milyar dolar çıktı. Piyasa tahmininin biraz üstünde, geçen yılın biraz altındadır. Yıllık açık 47 milyar dolar düzeyinde yatay seyretti...Dış açıkta düzelmenin sonuna gelindiğini daha önce yazmıştım. Konjonktür açısından özellikle ilgimi çeken yeni bilgi göremedim. Eğilimler ilkbaharda belirginleşir. Ayrıntısına o zaman girerim.Merkez Bankası TÜİK’in turizm gelir ve giderlerinde yaptığı revizyonu hesaplara yansıttı. 2003 başına geri gidiyor. Geçmiş verileri de yenilemek bir sürü ek iş çıkardı. Neyse, bugün yeni sayılara odaklanıyorum.Turizm ve dış açıkTurizm hesaplarının yetersizliği çok açıktı. Sorunlar verilere yansıyordu. Bir: Turist sayısı ile turizm geliri arasındaki ilişki kopmuştu. İki: Ödemeler dengesinin net hata noksan kaleminde (NHN) büyük fazlalar birikiyordu.TÜİK’in yeni hesabında turist başına yapılan ortalama harcama arttı. Böylece 2003-2011 dönemi toplam net turizm geliri 7.8 milyar dolar arttı. Cari işlemler açığı ve NHN fazlası aynı miktarda azaldı.2012’de başka kalemlerde olağan revizyonlar eşitliği bozuyor. Neticede on yılda turizm geliri 10 milyar dolar artıyor. Dış açık 9.8 milyar dolar, NHN fazlası 9.9 milyar dolar azalıyor.Revizyonun etkisiKamuoyunda resmi istatistiklere güvensizlik çok yaygındır. Özellikle olumlu ise şüpheler iyice artar. Gene benzer tereddütlerin yaşandığını tahmin ediyorum. Bu görüşlere katılmıyorum. Toplam açığın etkisine bakalım. Revizyon öncesi 2003-12 dönemi (on yıl) toplam cari işlemler açığı 343 milyar dolardı. Turizm gelirlerinde artış 10 milyar dolar düşürdü. Sadece yüzde 3 ediyor. “Kıymet-i harbiyesi” yoktur. NHN fazlasına dönelim. Revizyon öncesi on yıllık fazla 36.2 milyar dolardı. 10 milyar doları turizme yazılınca 26 milyar dolara düştü. Yani “nesebi gayri sahih” döviz girişinin yüzde 27’sini kapsıyor. Gerisi hâlâ muammadır. Bu aş daha çok su kaldırır.

Devamını Oku

Sanayi üretimi

11 Mart 2013

Bugün ocak ödemeler dengesi açıklanıyor. CNBC-e anketine göre piyasa cari işlemler açığını 5.4 milyar dolar öngörüyor. Ancak sürpriz olabilir. Merkez Bankası turizm gelirlerinde yapılan revizyonu herhâlde bu ay hesaplarına yansıtır. Ocakta devreye giren 2010 temel yıllı yeni sanayi üretimi endeksine hafta sonunda bakabildim. Eskisi ile karşılaştırdım. 2010 sonrasında iki seri arasında farklar var. Anlamaya çalıştım.Kapsamın genişlemesi ve ağırlıkların güncellenmesi genelde yararlıdır. Mevsim etkisi temizleme yöntemi de yenilenmiş. Daha makul duruyor. Örneğin aylık dalgalanma azalıyor. Olumludur.Büyüme bilmecesiSon dönemde sanayi üretimi en kritik öncü gösterge niteliğini kazandı. Nedeni biliniyor. Hükümet 2013’te iç taleple birlikte üretimin canlanmasını bekliyor. Mevcut politikalar bu varsayım üzerine tasarlandı.Nitekim özel tüketim göstergeleri bir süredir olumlu geliyor. Tüketici güveni ve tüketim malı ithalatı da destekliyor. Ancak üretim cephesinden aynı netlikte işaretler gelmiyor. Örneğin imalat sanayiinde kapasite kullanımı düşük seyrediyor.Halbuki milli gelir ve sanayi üretimi arasında yakın bir ilişki vardır. Çeyrek verilerini değerlendirirken gösteriyoruz. Yani sanayi üretim yatay seyrederken milli gelirin hızlı büyümesi mümkün durmuyor.Canlanma var mı?Ocakta toplam sanayi üretimi geçen yıla göre yüzde 2,1 arttı. Aralıktaki yüzde 2,8 düşüşü telafi ediyor. İmalat sanayiinde daha güçlü bir artış görülüyor (yüzde 3,6). Bir kötü haber: Elektrik üretimi üç aydır geçen yılın altında seyrediyor.Takvim ve mevsim etkisi arındırılmış verilere bakalım. Ocak’ta bir önceki aya göre toplam sanayi üretimi yüzde 2,3 yükseliyor. Aralıkta yüzde 3,8 azalmıştı. Elektrikten ise cüzi bir kıpırdanma işareti geliyor.Grafik, sanayinin son iki yılını özetliyor. Takvim ve mevsim etkisi arındırılmış toplam sanayi endeksidir. Dalgalanma çoktur. Ama 2011 sonbaharından bu yana sanayi üretiminin yerinde saydığı kolayca görülüyor. İki yılda birikimli artış sadece yüzde 3,6’dır.Eğilim değişir mi? Dereyi görmeden paçaları sıvamayın derim.

Devamını Oku

Kadınlar 2012

9 Mart 2013

Cuma günü yeni sanayi üretimi endeksi yayınlandı. Eskisi 2005 yılı ağırlıkları ile hesaplanıyordu. 2010’a geçildi. Ama ayrıntısına giremedim. Yoksa bugün onu yazacaktım. Haftaya kaldı.Yeni konu ararken imdadıma gene TÜİK yetişti. 8 Mart Kadınlar Gününde “İstatistiklerle Kadın 2012” dosyası yayınladı. Bazı veriler ilgimi çekti.Bu sütunda kadın sorunlarına pek girmiyorum. Son dönemde iki kez değindim. Doğurganlık oranının eğitim düzeyi ile ilişkisine ve emek gücüne artan katılımın sosyolojik kökenlerine değindim. Kötü haberlerİstihdam ve eğitimde stok verilerine bakalım. Kadının üretim sürecine katılması gelişmişlik göstergesidir. Çalışan sayısı 15+ yaş grubuna bölünür.İstihdam oranı denir. ABD, AB, vs. kadın ve erkek için eşittir. Türkiye’de büyük fark vardır.2012’de kadınların yüzde 29’u çalışıyor. Erkeklerde oran yüzde 65’e çıkıyor. Erkek oranı da benzer ülkelerin altındadır. Ama kadın oranı dünya liginin dibindedir. 36 puan fark vahimdir.Benzer resmi eğitim düzeyinde görüyoruz. 2011’de 25+ yaş nüfusta okuma-yazma bilmeyen kadın yüzde 11, erkek yüzde 2 çıkıyor. Beş katıdır. Ortaokul (ilköğretim) mezunu oranı kadında yüzde 37, erkekte yüzde 58’dir. Fark 21 puandır.İyi haberlerDeğişime bakalım. Kadın, istihdam oranında son yıllarda yükseliyor. 2008’e göre erkeklerde 2 puan, kadınlarda 5 puan artıyor. Olumlu ama çok yetersizdir. Nitekim gençlerde kadın işsizlik oranı 3 puan yüksektir (yüzde 20). Eğitim için akım verilerini kullanıyoruz. Net okullaşma oranı (okula gidenler bölü yaş grubu) ölçüyor.2011/12 ders yılında ilköğretimde kadın ve erkekte yüzde 99’a ulaşıyor (fark binde 2). 1998 sonrası doğumlularda ilköğretimde nicel sorun kalmadığını gösteriyor. Ortaeğitimde (1994-98 doğumlular) kadın oranı yüzde 66’ya, erkek oranı yüzde 68’e iniyor. Cinsiyet farkı azdır. Ama oranı yüzde 100 olmalıdır. Yükseköğretimde (1990-94 doğumlular) kadın ve erkek yüzde 35’dir (Fark binde 2). Eşitlik tamam ama oran düşüktür.

Devamını Oku

Reel kesimin kur riski

6 Mart 2013

Bir ekonomide dış açık nasıl oluşur? Ekonomik birimler üretimden elde ettikleri gelirin üzerinde harcama yapar. Dış açığın olmazsa olmaz koşulu budur. Bir ekonomi başka türlü dış açık veremez.Gelirin üzerinde harcamanın kaynağı nedir? Biri yabancılara varlık satışıdır. Gayrimenkul (ve borsa) dâhil yabancı sermaye girişidir. Riski düşüktür. Diğeri yurt dışına borçlanmadır. Bilançolarda birikir. Riski yüksektir. Hangi birimler? Önce devlete bakılır. Harcama fazlası bütçe açığıdır. Ama içeriden finanse edilebilir. Geri kalan harcama fazlası özel kesimindir.Banka-reel kesim ve tüketici-firma ayırımı yapılır. Kimin bilançosunun bozulduğu önemlidir.Reel kesimin net borcuEn kapsamlı veri uluslararası yatırım pozisyonudur. Kamu ve özel kesimin tüm varlık ve yükümlülüklerini gösterir. Sonra net dış borç gelir. Kamu ve özel kesimin dış dünya ile mali borç/alacak ilişkisini yansıtır.Bir diğeri reel kesimin borç ve alacaklarıdır. Merkez Bankası hesaplıyor. 2012 sonuçları yeni açıklandı. Adı içeriğini özetliyor: “Finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlık ve yükümlülükleri”.Türkiye’nin ilginç durumu biliniyor. Kamu açığı küçüldü ama dış açık büyüdü. Yani dış açık birebir özel kesim bilançolarına yansıdı. Reel kesimin taşıdığı kur riski önem kazandı. Kur riskinde patlamaBir tanımı değiştirdim. Varlıklardan dışarıdaki yatırımları düşüyorum. Likit değildir. Ayrıca yükümlülük sadece borçlardan oluşuyor. Reel kesimin dövizle borç, alacak ve net borç (kur riski) sayıları şöyle seyrediyor.2003’te 49, 25 ve 24 milyar dolar; 2008’de 152, 70 ve 82 milyar dolar; 2012’de 227, 76 ve 153 milyar dolar. Reel kesim kur riski artışı çarpıcıdır: Dört yılda 71 milyar dolar, dokuz yılda 129 milyar dolar. Net hata noksan dâhil dönem dış açığının yarısına yakındır (yüzde 45). Kur riskinin bir bölümü ihracatçılarındır. Kur hareketinden az etkilenir. Büyük bölümü iç piyasaya üretim yapan firmalarındır. TL’nin değer kaybı bunları hırpalar. İktisat politikasının esas açmazı budur. Değerli TL ile kur riski sürekli büyüyor. Kurda düzeltme ise kısa dönemde büyük maliyet yaratıyor. Kırk katır-kırk satır hikâyesidir.

Devamını Oku

Şubat enflasyonu

6 Mart 2013

Şubat enflasyonu TÜİK tarafından açıklandı. İTO İstanbul Ücretli Geçinme Endeksi yüzde 0.5 yükselmişti. Piyasa tüketici fiyatları endeksinde (TÜFE) yüzde 0.4 artış bekliyordu. Sonuç biraz daha iyi çıktı: yüzde 0.3.Geçen yıl TÜFE yüzde 0.6 artmıştı. Dolayısı ile yılın ilk ayında yüzde 7.3’e tırmanan yıllık enflasyon yüzde 7’ye indi. Ocak’ta aylık enflasyonun çok yüksek geldiğini (yüzde 1.7) hatırlatalım. İlk iki ayda yüzde 2 ediyor. Geçen yılın neredeyse iki katıdır.Buna karşılık üretici fiyatları endeksi (ÜFE) Şubat’ta yüzde 0.1 azaldı. Yıllık artış yüzde 1.8’e indi. ÜFE üç aydır eksi geliyor. Daha ilginci, ÜFE’deki tarım fiyatlarında yıllık yüzde 7 düşüş var. İyi haberdir. Şahinler ve güvercinlerEnflasyon özellikle para politikasının kritik tahdididir. Yükseliş eğilimi güçlenince para politikasını sıkılaştırmak gerekiyor. Faiz artıyor. Kur baskılanıyor. Politikanın önceliği büyümeden enflasyonla mücadeleye kayıyor. Ilımlı seyretmesi ise Merkez Bankasının elini rahatlatıyor. Faiz düşük tutuluyor. TL’de değer kaybı teşvik ediliyor. Böylece Merkez Bankası büyüme dostu sayılabilecek politikaları sürdürebiliyor.Önemli bir sonucu var. Para politikasına yaklaşım enflasyona bakışı etkiliyor. Şahinler faiz artışı istiyor. Enflasyonu riskli görüyor. Karamsar senaryolar yazıyor. Güvercinler düşük faizi savunuyor. Enflasyonda risk görmüyor. İyimser senaryolar yazıyor.Berberden al haberiİkinci kanatta yer aldığım biliniyor. Geçen yıl fark iyice belirginleşti. Yıl boyunca enflasyon riski olmadığını iddia ettim. Esas tehlike büyüme dinamiğinin kırılmasıdır dedim. Haklı çıktım.2013’de eğilim değişiyor mu? Şubat sonuçlarına kesin yargıya izin vermiyor. Ama bence yakın geçmişteki eğilim sürüyor. Sizi ayrıntılarla sıkmayacağım. Yerine sevdiğim bir kaleme, berber fiyatlarına dönüyorum.Kadın ve erkek berber fiyatlarının ağırlıklı ortalamasını (kadın 0.7) kullanıyorum. Son üç yılın berber enflasyonu grafiktedir (kesikli çizgi trend).Yüzde 7-9 arasında dalgalanıyor. 2012’de düşüş eğilimi çok açıktır. 2013 de mazbuttur. Bilginize.

Devamını Oku

Ocak’ta dış ticaret

2 Mart 2013

2013’ün ilk (Ocak) dış ticaret verileri TÜİK tarafından yayınlandı.Dış ticareti genellikle aylık bazda yazmam. Üç ayda bir yeterli oluyor.Ancak eğilimde kırılma halinde süreyi kısaltıyorum. Ocak dış ticaret verisini piyasalar da merak ediyordu. 7 milyar dolar ticaret açığı bekleniyordu. Biraz üzerinde geldi: 7.3 milyar dolar. Geçen yıl 7.1 milyar dolardı. Yani artış 0.2 milyar dolarda kaldı. Evet, küçük ama...Yıllık dış ticaret açığı Ekim 2011’de zirveyi gördü: 107 milyar dolar. Aralık 2012’de 84 milyar dolara geriledi. Ocak’da eğilim tersine döndü. Onbeş ay sonra yıllık dış ticaret açığı 200 milyon dolar yükseldi.Yeni eğilimlerAylık değişime bakalım. Geçen yıla göre ihracat yüzde 11, ithalat ise yüzde 8 arttı. İhracatın ithalattan hızlı artması uzun dönem açısından iyi haberdir. Nitekim ihracatın ithalatı karşılama oranı 2 puan artışla yüzde 62’ye tırmandı.Ama takvim ve mevsim etkisi arındırılınca olumlu tablo bozuluyor. Bir önceki aya göre ihracat artışı yüzde 2’de kalırken ithalat yüzde 9 artıyor. Fark ciddidir. Üç aylık bazda ise önceki döneme göre ihracatta ciddi düşüş, ithalatta ise küçük bir artış görülüyor.İran’la ilgili altın ticaretinin etkisine bakalım. Eğilim değişiyor. Geçen Ocak’da altın ticareti dengede idi. Bu yıl 250 milyon dolar açık verdi. Önünüzdeki dönemde daha belirgin hale gelecektir.Düzeltme bitti mi?Nasıl tefsir edebiliriz? Piyasa analistleri dış dengede düzeltme sürecinin sona erdiğini savunuyor. Bu görüşe katılmıyorum. Nüansların önem kazandığı bir aşamaya gelindiği doğrudur. Daha ayrıntılı bir analiz gerekiyor.Konjonktürün ilk fazı bence de sona erdi. 2012’de düzeltmeyi ithalatın gerilemesi kolaylaştırdı ve güçlendirdi. Ama yavaş da olsa büyüyen bir ekonomide ithalatın ilelebet düşemezdi. Nitekim artış başladı. Devamı gelecektir.Dolayısı ile dış dengede düzeltmeyi iki kritik gelişme belirlecektir. Biri ithalatın artış hızıdır. Makul düzeyde tutulması gerekiyor. Diğeri ihracatın artış hızıdır. Kısmen dış koşullara bağlıdır. Rekabetçi kurun ikisini de desteklediğini özellikle hatırlatalım.

Devamını Oku

İtalya’da siyasi kaos

27 Şubat 2013

Siyasetle ekonomi arasında çok girift bir ilişki vardır. Birbiri ile iç içe süreçler çalışır. Nedenselliğin yönünü saptamak fevkalade zordur. Bazen biri bazen öteki belirleyici durur. Genelde kafalar karışıktır.Türkiye’de yaygın bir düşünce geleneğinde öncelik ekonomidedir. Siyasetin özerkliği küçümsenir. Ağırlık ekonomik grupların çıkar çatışmalarına verilir. Yani siyaset ekonomiye bağımlı kılınır. Ekonomiye bakarak okunabileceği önerilir. Diğer gelenek daha yenidir. Ekonominin kurumsal yapı, kurumsal yapının ise siyaset tarafından belirlendiği savunulur. Zihniyet ve ideolojilerin rolü güçlenir. Ekonomiyi anlamak için önce siyasete bakılması önerilir.Euro krizi ve siyasetEuro krizinde borçlu ülkeler için ekonomik çözümün reçeteleri ilk günden itibaren mevcuttu: Bütçe disiplini, piyasa reformları, rekabet gücünün arttırılması vs. Bunlar sistemin daha iyi çalışmasına yönelikti. Yani yönetici sınıfın çıkarlarına paraleldi.Buna rağmen teknik reçeteler bir türlü uygulanamadı. Neden? Çünkü devreye siyaset girdi. Toplumlar teknik çözümü savunan partilere seçimlerde yeşil ışık yakmadı. Tersine, teknik çözüme karşı çıkan siyasi hareketlere prim verdi. Önce Yunanistan’da yaşandı. Şimdi sıra İtalya’ya geldi. İspanya’nın da çok farklı olmadığı izleniyor. Sorunlar aynı derecede acil olmasa da, Fransız seçmeninin de benzer bir tavrı benimsediği biliniyor.Tragedya ve maskaralık“Tarih önce tragedya sonra maskaralık (farce) şeklinde tekerrür eder” deyişi ünlüdür Yanılmıyorsam Marx’a aittir. İtalya seçimlerine bakınca kendi kendimi “anlaşılan tersi de mümkün; önce maskaralık sonra tragedya!” dedim.Berlusconi’nin başbakanlığı zaten tek başına yeterli kanıt sayılır. Üstüne bu seçimde ünlü komedyen Beppe Grillo’nun kurduğu partinin oyların yüzde 25’ini alması eklendi. Evet; dört İtalyan seçmenden biri oyunu ona verdi.Halbuki İtalya zenginler kulübü üyesidir. Sivil toplum ve demokratik gelenekleri güçlüdür. Eğitim, kültür, görgü vs. göstergeleri yüksektir. Vatandaşın ilerideki tragedyayı görmemesi olanaksızdır. Ona rağmen yola devam ediyor.Ne diyebiliriz?

Devamını Oku